2010’da yapılan FIFA oylamasında Dünya Kupası düzenleme hakkını Katar kazandığında, ilkin rüşvet konuşuldu, sonra iklim, peşi sıra da stat inşaatlarında ölen göçmen işçiler…
Sonuçta Katar, bir Müslüman ülkeydi; böylesine büyük bir organizasyon ilk kez Ortadoğu’da düzenlenecekti. Dedikodu kazanı kaynayacak, polemiklerin ateşi körüklenecekti hiç kuşkusuz.
Nitekim FIFA’nın 8 stadyum ve çevresinde alkol satışı yapılmayacağını açıklaması futboldan çok konuşuldu. Katar’ın Dünya Kupası resmi elçilerinden birinin eşcinselliği “’beyindeki bir hasar”’ olarak nitelendirmesi de türlü tartışmalara yol açtı. Derken Rusya’nın kupa müsabakalarından ihracı, ifade özgürlüğü gündeme oturdu.
Tüm bunlar ve başka skandal, sansasyon ve polemik savaşının ardından turnuva, 20 Kasım 2022 tarihinde, TSİ 19.00’da, Havr şehrinde ev sahibi Katar’ın Ekvador’a 2-0 mağlup olduğu maç ile başladı.
Meşin yuvarlağın sihirli bir etkisi vardı seyirci üzerinde. “Kışın Dünya Kupası mı oynanırmış!” diyenlerin dahi sesi günden güne kısıldı. Ve bu Dünya Kupası, şimdiden sürprizlerin turnuvası oldu. Suudi Arabistan ve Japonya, dev rakiplerinin sırtını yere getirdi. Son sürprize ise Fas Milli Takımı imza attı. İspanya’yı mağlup eden Fas, Dünya Kupası’nda ilk kez çeyrek finale yükseldi. Yetinmedi ve 10 Aralık’ta da Portekiz’i de 1-0’lık sonuçla geçti ve Dünya Kupası’nda yarı finale yükselen ilk Afrika takımı oldu.
Peki, sonuçlar tesadüf müydü, yoksa bazı etkenler mi rol oynadı? Fas’ın başarısının sırrı ne? Final görebilirler mi?
Faslı Guardiola işbaşında
Şunu baştan söylemekte yarar var: Elbette taktiği teknik adam verir ve oyunu da sahaya çıkan 11 kişi oynar; ancak o doksan dakikayla sınırlı değildir futbol. Üstelik böylesi başarıların ardında muazzam kültürel ve politik etkiler söz konusudur.
Kabul etmek gerek ki, Fas’ın başarısı tesadüf ile açıklanamaz. Şöyle bir geriye dönüp bakalım: Fas, Katar’a gelmeden önce Dünya Kupası’nda oynadığı 16 maçta sadece iki galibiyet yüzü gördü. Takımın teknik direktörü olan Walid Regragui ise sadece dört ay önce göreve getirildi. Oyuncular yetenekliydi, ancak hiçbirinin büyük turnuvalarda elde ettikleri bir başarı yoktu.
Ama işte bu Fas, Dünya sıralamasında ikinci olan Belçika ile 2018 finalisti Hırvatistan’ın olduğu grubu lider bitirdi. Avrupa’nın iki süper gücü İspanya ve Portekiz’i eleyerek yarı finale çıktı.
Bu mucize değil; Fas Futbol Federasyonu tarafından atılan cesur bir karar. Kupanın başlamasına az bir süre kala, AC Kulübü’nü Afrika’nın Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapan ve ülkesinde ‘Faslı Guardiola’ lakabı ile anılan Walid Regnagui’yi göreve getirmesi mühim. Özverili ve yetenekli oyuncuların Regragui’nin oyun planına harfiyen uyması da başarının diğer anahtarı.
Şu vakte kadar hiçbir takım Fas’ın oyununu çözebilmiş değil.
Regragui Afrikalı göçmen bir ailenin çocuğu
Regragui, bir dönem Trabzonspor’u da çalıştıran Vahid Halilhodzic’in gönderilmesini takiben takımın başına geçti. Fas Milli Takımı’nda ilk deneyimini ise 2012’de yedek kulübesinde yaşadı. Yaklaşık 1 yıl yardımcı hoca olarak görev yaptı.
O, Amerika Birleşik Devletleri’nin düzenlediği 1994 Dünya Kupası’nda takımı çalıştıran Abdellah Blinda’dan sonra bu görevi yapan ikinci Faslı teknik adam ve birçok Afrikalı gibi göçmen bir ailenin çocuğu. Fransa doğumlu. Ancak Fas Milli Takımı’ndaki tek göçmen o değil. Hollanda, Fransa, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerinde doğup büyüyen birçok oyuncu var.
Doğdukları ülkede doymayan insanların hikâyeleri onlarınki. Hoşgörü ile mayalanmış katmanlı, çok kültürlü bir kimlik. Doğrusu, bunu, liberalizm ve hoşgörü adına önemli bir zafer olarak okumak mümkün.
Batı kültürü ve disiplini ile Fas kültürü ve ahlakının harmanı doğru sonuç vermiş gibi.
Küçük bir ayrıntı: Faslı oyuncular, turnuvaya tek başlarına gitmediler. Onlara ebeveynleri de eşlik etti. Hatta bazılarına yakın çevreleri, mahalle sakinleri ve sevgilileri…
Tek başınalığın bunca övüldüğü bir dünyada çoklu aile ilişkisinin doğurduğu sinerji fevkalade etkili oldu. Oyuncular arasında hâlâ varlığını sürdüren saygı da keza öyle…
Gidenlerin dönüşü muhteşem oldu
Regragui, halden anlayan biri olarak takımdan uzaklaştırılan Hakim Ziyech ve Noussair Mazraoui’yi yeniden milli takıma çağırarak bir hoşgörü örneği sundu. Pompaladığı özgüven ile de onları parlattı.
Onları nasıl motive ettiğini kestirmek güç. Ancak kupayı kazanma arzusu şırınga ettiği oyuncularını, Sylvester Stallone’nin canlandırdığı boksör Rocky Balboa’ya benzetmesi, belki bir ipucu verebilir bize.
Net bir oyun planı ve bu plana uyan bir takımı var 47 yaşındaki teknik adamın. Başarı için yalnız yeteneğin yetmeyeceğini biliyor. Portekiz maçı sonrası yaptığı açıklama bunun kanıtı: “Herkes çalışmak zorunda. Futbolcularımın hayatlarında hiç bu kadar koşmadıklarını düşünüyorum ama bunu ülkeleri için yapıyorlar. Dünya Kupası’nda herkesin sevdiği bir takım haline geliyoruz. Eğer tutkuyu, arzuyu ve inancı gösterirseniz, başarılı olabilirsiniz. Oyuncularım da bunu gösterdi.”
İspanya, Portekiz ve Belçika’yı gol yemeden mağlup eden Fas’ın çalıştırıcı, ezilmiş bir karakteri, bir tutunamayanı özellikle vurguluyor sanki: “Kıtamızı mutlu ettik ve gururlandırdık. Tıpkı Rocky gibi. Onu yüreği ve tutkusu nedeniyle desteklemek istersiniz. Bence biz bu Dünya Kupası’nın Rocky’siyiz. Onun kadar cesur ve tutkuluyuz.”
Örnek bir davranış
Rocky, bir bireysel başarı hikâyesi. Ancak Fas, bir takım. Her bir oyuncusu, bambaşka bir görevi yerine getiriyor. Makinenin dişlileri gibi. Güzel olan ise şu: Takım ruhu, kişisel ahlakın önüne geçmemiş. İnsani özelliklerini muhafaza ediyorlar hâlâ.
Mesela Dünya Kupası’nda tarih yazan Hakim Ziyech. Kuzey Afrika temsilcisinde örnek tutumuyla öne çıkan bir futbolcu. Henüz 29 yaşında, ama 2015 yılından bu yana milli takım formasıyla kazandığı tüm parayı ihtiyaç sahiplerine dağıtacak kadar erdemli.
İngiltere Premier Lig takımlarından Chelsea’nin de formasını giyen Ziyech’in şampiyonadan kazandıklarını milli takımdaki malzemeci, aşçı gibi görevlilerin yanı sıra ülkesindeki fakir ailelere vermesi ibret verici. Ama bu eylemini taçlandıran cümle, hepsinden kıymetli: “Milli forma onurdur, para değil!”
Başarı ve kazancın başkalarıyla bölüşülmesi, yeşil çimlerde kalmaması ne hoş!
Kim derdi ki, İsrail, bir Afrika takımının sevincine ortak olacak, sokaklara çıkıp kutlayacak. Takımı turnuvadan erken elenmiş ve hayal kırıklığına uğramış bir Alman’ın, çalışma arkadaşı Faslı’yla teselli bulacağı akla gelir miydi?
Evet; futbol, aynı zamanda bir kültür alışverişi. Barışı tesis için ihtiyaç duyulan bir harç. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Albert Camus’nün de dediği gibi, futbol, insana kendi doğasını öğreten “gerçek bir üniversite”…
Bakın, vaktiyle Mısır’ın 1930’da Uruguay’a giden gemiyi kaçırması nedeniyle Afrika ülkeleri ilk olarak 1934’teki organizasyonda yer alabilmişti. Bir musibet nelere vesile oldu. 1934’ten bu yana kupaya 49 kez katıldı Afrika ülkeleri. 13 Afrika takımının mücadelesinde ise Fas, çıtayı farklı bir seviyeye taşıdı.
Dil, din, ten ve mesafe gözetmeksizin bir güzellikte buluşturdu insanları!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 14 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.