Neredeyse yüzde yüz erkek egemen bir ortam olan futbol dünyamızda yeni Merkez Hakem Kurulu (MHK) başkanımız Lale Orta’nın inanılması güç bir futbol serüveni var. Baktığınızda neredeyse futbola adanmış bir hayat görüyorsunuz. Bunun MHK başkanlığıyla sürecek oluşu, ilginç ve önemli. Ancak bu konudaki en iyimser futbol insanlarının bile “yok canım, o kadar uzun boylu değil” diye karşılayacağı bir gelişme.
Daha bir önceki TFF başkanının yönetim kuruluna bir kadın üye alınmasıyla ilgili soruyu (Attila Gökçe ağabeyimle müşterek sorumuzdu) pek sempatik bulmayışından bugüne, kısa sayılabilecek bir zaman dilimi içinde, müthiş bir hızla yol aldığımızı görüp sevinebiliriz.
Gerçi zehirli bir bataklıktan farklı olmayan futbol dünyamızda, elbette ki Lale Orta’nın hakemlerimizle ilgili yakınma ve sıkıntıları ortadan kaldırabileceğini düşünmek saflık olur, ama bu göreve getirilmiş olması bile çok önemli bir adımdır. TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi, yönetiminde yer alan kadınların çalışmalarından hoşnut olmalı ki, böyle bir adım atmıştır. Hakemlerle ilgili tartışmalardan bunaldığı için “bir de bunu deneyelim bakalım” gibi bir adım atılmış olması da mümkündür. Hangisi olursa olsun, önemli ve değerli bir adım atılmıştır.
Kuşkusuz ki futbolun yönetiminde çok daha fazla sayıda kadının yer alması iyi olacaktır, çünkü erkeklerin bugüne kadar yaptıkları ortada. Bu değerlendirmemizde cinsiyetçi bir bakış söz konusu değildir. Konuyu sadece sayısal açıdan ele aldığınızda bile bu tür adımların hızla atılmasını gerektirecek bir durum olduğunu görebilirsiniz.
Başkanvekili ve İcra Kurulu Üyesi Nüket Küçükel Ezberci’nin şu ana kadar yaptıklarıyla ilgili olarak yeterli bilgiye sahip değiliz. Ancak FIFA, UEFA İlişkileri, Dış İlişkiler, Kadın Futbolu ve Sağlık İşleri Sorumlusu görevlerini başarıyla yürüttüğünden kuşkumuz yok. Nedeni de çok açık. Erkekler bu konularda tam anlamıyla bir çıkmaza saplanmış durumdalar. Hemen hepsinin sırtında yumurta küfesi var. Onu atıp da iş yapmak pek kolay olmuyor.
Stratejik ve Kurumsal İletişim Sorumlusu İdil Karademirlidağ Suher için de pozitif ayırımcı tavrımızı sürdürebiliriz. Zaten ikisinin de kariyerleri ortada. Bu görevlere mutlak bir hak ediş dışında nedenlerle getirildiklerini kimse söyleyemez.
Kulüplerle ilişkiler, özel işleriyle ilgili durumlar, göreve getirilmeleriyle ilgili pazarlıklar ve daha pek çok nedenle daha işe başlarken bir yığın sıkıntısı olan erkek üyelerin yanında kadınların işe çok daha iyi bir noktadan başlayabilecekleri bir önyargı değildir. Yaklaşık yarım asırdır bu işlerin doğrudan içinde olmasa da gazeteci olarak izleyen deneyimli biri olarak söylüyorum bunları. Başkan Mehmet Büyükekşi’nin de kadınlarla çalışma konusundaki olumlu tavrını elbette ki görmezden gelemeyiz.
Hakemliğimiz tarihindeki en parlak dönemde
Ancak Prof. Dr. Lale Orta’nın durumunu bu kapsamda gördüğümüzü söylemekte de zorlanırız. Çünkü hakem konusu bambaşka bir durum. Bu alanda yaşadığımız durumun bir MR’ını çekme olanağımız bulunsa karşı karşıya olduğumuz patolojik durumun dehşeti, aklı başında herkesi korkuturdu.
Yaşanan tartışmalara bakarsanız, hakemliğimizin korkunç bir durumda olduğunu düşünürsünüz. Oysa geride kalan 8-10 yıl Türk hakemliğinin tarihindeki en parlak dönemdir. Bu, soyut bir iddia ya da varsayım değil, ölçülebilir değerlere göre oluşmuş bir görüş, hatta somut bilgidir.
Avrupa’da 33 ülkenin bulunduğu dönemlerde bununla ilgili bir sıralama elime geçmişti: Orada Türk hakemliği 20’inci sıradaydı. En iyi hakemimiz FIFA’da tam 7 yıl 2’inci kategoride beklemiş, 1’e geçemeyeceğini görünce de hakemliği bırakmıştı.
Çok uzun yıllar en iyi hakemimiz olarak gösterilen rahmetli Doğan Babacan’ın 1974 Dünya Kupası’nda görev almasının çok eğlenceli bir öyküsü vardır. Buna karşılık 40 yıl sonra aynı işi başaran Cüneyt Çakır tamamen ölçülebilir performans nedeniyle peş peşe iki dünya kupasında yarı final yönetme noktasına yükselebilmiştir. (Üçüncüyü niçin ve nasıl önlediğimiz, sadece Cüneyt Çakır’ı değil, ülkemizi de böyle büyük bir onurdan yoksun bıraktığımız, henüz anlaşılabilmiş bir konu değildir.)
Çok yakın denilebilecek bir geçmişte Cüneyt Çakır’ın 21.yüzyılın Avrupa’da en iyi ikinci hakemi seçilmesi gibi olağanüstü durumları medyamız haber yapmaya değer bile bulmadı. Sadece Cüneyt Çakır değil, başka hakemlerimiz de o güne kadar erişilmez gibi görünen noktalara gelebildiler. Cüneyt Çakır’ın Elit’e yükselip yıllarca orada kalmasının yanında 1’inci kategoriye yükselen başka hakemlerimiz de oldu. Buna bağlı olarak uluslararası alanda hakemlerimiz daha çok düdük çalma olanağı buldu. Ölçülebilir değerler dediğimiz bunlardır.
Bu konularda konuşanların çok büyük bir bölümü hem yeterli bilgiye sahip değil hem de pek iyi niyetli olmadıklarını gizlemeye bile gerek görmezler. Ayrıca, bu tür konular izleyicinin pek ilgisini çekmiyor. “Penaltımızı vermedi, golümüzü saymadı, zaten o bizim takıma düşman” gibi söylemler çok daha büyük ilgi çekiyor. O nedenle de ekranlarda hep bunlar var.
Asıl tartışılması gereken konular olan, hakemliğimizin nasıl daha iyi noktalara gelebileceği yönünde tek program bile yapılmıyor. Buna karşılık her hafta maçların ardından verilen ve verilmeyen penaltılar, ofsaytlar, sayılmayan goller kapsamında toplamı saatler süren programlar yapıldı ve yapılıyor televizyonlarda. Gazete sayfalarında da bunlar çok geniş yer tutuyor.
Hakem eleştirisi bu ülkede bir meslek yarattı desek abartmış olmayız. Nitekim yeni MHK Başkanımız Lale Orta da penaltıydı, değildi programlarından birinde yer almanın cazibesinden kendini kurtaramamış gibiydi. Bunların ne işe yaradığı gibi çok önemli bir soruya kimse yüz vermiyor. Bu anlamsız tartışmaların zararlı tarafı görülse de bunlardan kurtulabilmek için tek adım bile atılamıyor.
Hakemlerimiz hatasız maç yönetiyor da bunlar kasıtlı olarak yapılıyor filan diyecek halim yok. Elbette ki hatalar yapılıyor. Bunlara çare olacağı sanılan VAR’ın kullanılması bile yeni tartışmalara kapı açıyor. Çare sanılan yabancı hakem konusunda geçmişte neler yaşandığını bilmeyenlerin önce bunları öğrenmesinde yarar var.
Hakemlikle ilgili tartışmalar bir derde deva olabilecek kalite düzeyinde yapılmıyor. Tam tersine büyük bir bölümü tam bir pespayelik örneği oluşturuyor. Bu kişisel bir iddia değil, izleyen hemen herkes bu kanıda. Fakat yine de onları izliyorlar. Böyle bir ikiyüzlülük de içinde bulunduğumuz zehirli bataklıkta debelenmemize yol açan etkenlerden biri.
Lale Orta çok uygun ve doğru biri
Evet, bu benim koyduğum bir isim: Futbol dünyamız, zehirli bir bataklıktır. En korkunç bölümü de hakem tartışmalarıdır. Büyükekşi yönetimi göreve geldiğinden bu yana sorunlu gördüğü her konuda birtakım adımlar atmaya çalışıyor. Hakemlikle ilgili olarak da çarenin Lale Orta olarak görüldüğü anlaşılıyor.
Lale Orta’nın kişiliği ve kariyeri ile ilgili olarak kimsenin olumsuz bir söz etmesi mümkün değil. Hatta ‘bunlar gerçek olamaz’ denilebilecek kadar olağanüstü bir futbol serüveni var Lale Orta’nın. Oyunculuk, hakemlik, antrenörlük gibi görevlerle futbolun her yanında bulunmuş olmasından sonra akademisyen olarak da donanımını başka bir noktaya taşıdı.
Prof. Dr. Lale Orta, MHK başkanlığı için çok uygun ve doğru biridir. Ancak görev döneminde neler yapabileceği konusunda ihtiyatlı olmak gerekir; bizim zehirli bataklıkta onun hangi adımları atabileceği de kuşkuludur.
Kuşkusuz ki bugüne kadar çok değerli dostlarımız MHK başkanlığı yapmış, hakemliğimizin daha iyi bir noktaya gelebilmesi yolunda katkıda bulunmaya çalışmıştır. Ancak bugün geriye dönüp baktığınızda hemen hiçbir hakkında olumlu düşüncelere sahip birilerini bulmak olanaksız denilebilecek kadar zordur. Çünkü mutlaka takımlarının penaltısı verilmemiş, nizami golleri sayılmamış, ofsayttan gol yemelerine neden olunmuştur. Bu mağdur edebiyatı sadece futbolda değil hemen her alanda ülkenin sürekli gündemidir.
Sadece taraftarlar değil, ülke çapında önemli görevlerde bulunmuş birtakım adamların bile bunlara inandığı ve mikrofonlar önünde bunları dile getirdiği çokça görülmüştür. Neresinden bakılırsa bakılsın bu kaotik ortamda sağlıklı adımlar atabilmek olanaksız denilebilecek kadar zordur.
Prof. Lale Orta’nın her bakımdan olağanüstü kariyerini burada tekrarlamaya çalışmanın bir anlamı yok. İnternette bununla ilgili her türlü bilgiyi kolaylıkla bulabilirsiniz. MHK başkanlığı görevini de en iyi biçimde yapabilme çabası içinde olacağından en küçük bir kuşku duyamayız. Ancak bu zehirli bataklıkta ne onun ne de başkalarının başarılı olması mümkündür. Başarı dileklerimizin hatta dualarımız onun için demenin bile bir yararı olur mu, bilemem.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 2 Şubat 2023’te yayımlanmıştır.