16 yaşında bir çocuk nasıl IŞİD’li oldu?

İzmir’de karakola saldıran E.B. Türkiye’de saldırı gerçekleştiren yaşı en küçük T.C. vatandaşı IŞİD sempatizanı. Peki, bu saldırının diğer IŞİD saldırılarından farkı ne? Radikalizmle mücadele en etkili yöntem ne? Prof. Dr. Hilmi Demir yazdı.

8 Eylül Sabahı saat 10-11 arası Türkiye, İzmir’de 16 yaşında bir çocuğun mahallesindeki karakola düzenlediği silahlı saldırı haberiyle sarsıldı. Medyaya düşen ilk görüntülerde yerde yatan katilin “Allahu Ekber” diye bağırdığını gördük. Allah büyüktü elbette ama bu ifade çok tanıdığımız IŞİD saldırılarını akla getirdi. Biraz zaman geçince 16 yaşındaki E.B. adlı saldırganın 1. Sınıf Emniyet Müdürü Muhsin Aydemir’i ve polis memuru Hasan Akın’ı şehit ettiğini öğrendik.

Peki, kimdi bu saldırgan ve bu eylemi hangi motivasyonla yapmıştı?

Zaman geçtikçe saldırganın eylemden önce “1muvahhid99” adlı Instagram hesabındaki şu paylaşım basına düştü: “Ey Muvahhidler! Artık bugün Türkiye, eylemlerinizin çerçevesine ve cihadınızın kapsamına girmiştir. Allah’tan yardım dileyin ve oraya saldırın! Güvenliğini korkuya, rahatlığını dehşete çevirin! Sonra orayı ateşli mücadelenizin mıntıkalarına katın. Mü’minlerin emiri ve Müslümanların halifesi Şeyh Ebu Bekir el-Bağdadi “Allah onu korusun.”

Bu ifadeler açıkça saldırganın IŞİD ile bağlantısını ele veriyordu. İlk duyduğunuzda 16 yaşında bir çocuğun IŞİD’e katılıp böyle bir eylem yapabileceğini anlamakta zorlandığınıza eminim. Bizim gibi uzun yıllarını bu örgüte harcamış akademisyenleri şaşırtan ilk şey de katilin yaşı oldu zira E.B. Türkiye’de saldırı gerçekleştiren yaşı en küçük T.C. vatandaşı IŞİD sempatizanı… Ancak Türkiye’de bu zamana kadar IŞİD saldırılarında ilk kez 18 yaş altında bir IŞİD’li ile karşılaşmadık.

IŞİD’in yakın dönemde Türkiye’deki eylemleri

Türkiye’de IŞİD’in birçok eylemi oldu. 39 kişinin yaşamını yitirdiği, 01.01.2017’deki Reina saldırısından sonra uzun süre sessizliğe gömülen örgüt, Ocak 2024’te, İstanbul Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi’ne saldırdı ve bir kişinin ölümüne sebep oldu.

En son Ekim 2024’te 17 yaşında M.G. adlı Rusya Federasyonu vatandaşı bir eylemci, İstanbul Kayaşehir’de bir AVM’de bıçaklı bir saldırı gerçekleştirdi ve 3 kişiyi yaraladı. Bu saldırıyı gerçekleştiren kişinin de yaşı küçüktü ve çevrimiçi radikalleşme belirtileri taşıyordu. Fakat E.B.’den farklı olarak bir hücre ve IŞİD’e doğrudan bağlılık yemini ettiğine (biat) dair deliller vardı.

Bu eylemin diğer IŞİD saldırılarından farkı ne?

İzmir’deki saldırıyı, diğerlerinden ayıran şey sadece failin yaşı değil, doğrudan IŞİD hücreleri ile bir bağına henüz rastlanılmamış olması (şimdilik eldeki deliller bunu gösteriyor ama ileride yeni delillerle bu değişebilir) ve radikalleşme biçimi açısından farklılıklar oluşturmasıdır. Bu farklılıkların başında da, saldırgan sosyal ağ ve internet kullanımına bağlı olarak radikalleşse ve IŞİD’den ilham alsa da bir IŞID hücresi ile doğrudan temas etmemesi geliyor.

IŞİD’ın Avrupa’daki birçok saldırısı özellikle 2017’den sonra bağımsız, tekil yapılar tarafından düzenlendi. Bu açıdan bu saldırı da IŞİD’in son zamanlardaki Avrupa’daki eylem repertuarı ile benzerlikler taşıyor.

Öte yandan IŞİD’de ilk defa küçük yaşta bir çocuk eylemciyle ya da ilk defa bir hücreye bağlı olmadan sosyal ağ ve internet kullanımına bağlı bir radikalleşmeyle karşılaşmıyoruz. Yatak odası radikalleşmesi dediğimiz bu tür radikalleşme örnekleri ile Batı’da birçok kez karşılaştık. Bunların son örneklerinden birisini 8 Ağustos 2024 tarihli haberde, Avusturya makamlarının Taylor Swift’in Viyana’daki üç konserine yönelik saldırı hazırlığında yakaladıkları 19, 17 ve 15 yaşındaki gençlerde gördük.[1] Ama Türkiye dışında sık karşılaştığımız bir gerçeklik olan IŞİD’in çocuk eylemcilerini Türkiye’de ilk defa görüyoruz.

Küçük yaşta radikalleşme

Türkiye’de küçük yaşlarda radikalleşme yeni bir olgu değil. 1980 öncesi sokak olaylarında, 1990’lar ve 2000’lerde sol örgütlere atfedilen dosyalarda lise çağındaki gençler sıkça yer aldı. Ancak genç yaşta radikalleşme ve şiddet eylemlerine katılma, sol örgütlere özel bir durum olarak kalmadı.

UNICEF 2014’te PKK’nın çocukları çatışmalara dahil ettiğine dair ciddi bildirimleri kamuoyuna açıkladı. 2015–2016 şehir çatışmaları döneminde PKK’nın gençlik yapıları (YDG-H/YPS) üzerinden 15–25 yaş bandında örgütlenme ve “hendek-barikat” pratiği raporlandı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İnsan Hakları Derneği ve akademik çalışmalar bu dönemde reşit olmayanların da sahaya çekildiğini not etti.

Önceki yıllarda Türkiye’de çocuk yaşta radikalizmle ilgili tartışmalar genellikle PKK ve sol örgütler üzerine yoğunlaşmıştı. Ancak son yıllarda global Selefi propaganda dolayısıyla eylemcilerin radikalleşme biçimlerinin ve ideolojilerinin değişmesi gelecek yıllarda Türkiye’nin önlem alması gereken yeni bir radikalizm dalgasına işaret ediyor.

 “Yalnız kurt” değil, “yalnız aktör”

Bu saldırıyı, farklı kılan ikinci özellik de, eldeki mevcut bilgiler doğrultusunda IŞİD’ın motivasyonu ile radikalleşen bir yalnız aktör ile Türkiye’de ilk kez karşılaşmamız.

Aslında Ağustos 2024’te, Eskişehir’de, kask, kar maskesiyle ve cep telefonundan yayın yaparak çay bahçesindeki 5 kişiyi bıçaklayan Arda K. gibi yalnız aktör radikalleşmesiyle de tanışmıştık.[2]

Belki bu noktada bu yalnız aktör kavramını da kısaca izah etmem yerinde olur. Maalesef Türkiye’de terör literatüründe “yalnız kurt” şeklinde kullanılan terim çok anlamlı değil. Çünkü akademisyenlerin kullandıkları kavramlar terörü kahramanlaştırma, yüceltme anlamı taşımamalı, nötr olmalıdır. “Kurt” kavramı terör eylemine mitolojik bir kahramanlık anlatısı yüklediğinden uzunca bir süredir terk edilmiş onun yerine daha nötr ve objektif olan “aktör” kavramı kullanılmaya başlandı. Bu yüzden “yalnız aktör” kavramı “yalnız kurt” kavramının yerine ikame edildi. Europol’ün yıllık TE-SAT raporlarında da, AB’nin Radikalizasyon Bilinçlendirme Ağı metinlerinde de “lone actor” yani “yalnız aktör” terimi kullanılıyor.

Yalnız aktörler, her ne kadar geleneksel olarak bir grubun üyesi olmayan ve yalnız hareket eden kişiler olarak tanımlansalar da, çok azı bu tipolojiye uygundur. İdeolojik ve operasyonel açıdan fiziki ve sanal dünyadan tümüyle izole bir saldırgana rastlamak çok zordur.

Yalnız aktörler bir vakum içinde ya da boşlukta yetişmezler. Bu yüzden yalnız aktör ile örgütlü terörizmin arasında bir ayrım yapılır. Yalnız aktörler belki bir örgüt ya da hücre içinde yetişmezler ama ideolojik olarak bir ağa bağlı olarak radikalleşirler.[3] Bu ağ, fiziksel dünyada olabildiği gibi sanal dünyada da olabilir. Bu “sanal topluluk” (virtual community) eğitim materyallerine ulaşılabilen ve benzer radikal düşüncelere sahip kişilerin toplanabildiği bir ortam ve temas sağlayabilir.

Çevrimiçi radikalleşme

İzmir saldırganı E.B. ile ilgili ailesinin verdiği ifade de bunu doğruluyor. Ailenin ifadesi aynen şöyle: “Kim ister ki evladının böyle bir şey yapmasını? Son dönemde çocuğumuz farklı sitelere giriyordu. Annesi onu korkuttu. ‘Seni polise söyleyeceğim’ dedi. Son günlerde hepimize ‘Sizler kafirsiniz’ diyordu. Namaz kılıyordu sürekli. Normalde pısırık bir çocuktu. Bunu yapması bizi şok etti. Keşke girdiği siteleri polise haber verseydik. Çocuğun telefonu incelensin. Kimlerle irtibatlı olduğu ortaya çıkacaktır.”[4]

Bireylerin çevrimiçi etkileşimler ve çeşitli internet içeriklerine maruz kalma yoluyla şiddeti meşru bir yöntem olarak görmeye başladıkları bu süreç, “çevrimiçi radikalleşme” olarak adlandırılır. Bu süreç, bir kişinin internet ortamında aşırı görüşleri keşfetmesiyle başlar, ardından bu fikirlerin yankı odalarında (echo chambers) güçlenmesiyle devam eder ve sonunda, bireyin şiddeti bir çözüm yolu olarak kabul etmesiyle sonuçlanır. “Yankı odası” bireylerin kendilerine benzer ve aşırı görüşlere sahip insanlarla sürekli etkileşimde olmasının, bu radikal inançları nasıl pekiştirdiğini ve şiddet eylemlerini nasıl meşrulaştırdığını açıklayan bir kavramdır.

İnternetin en büyük tehlikelerinden biri, radikal söylemlere pasif maruziyetten ziyade, benzer düşünen bireylerden oluşan bir toplulukla etkileşim fırsatı sunmasıdır. Bu sanal “yankı odaları” karşıt görüşlerin yokluğunda radikal mesajların güçlenmesini sağlar ve zamanla şiddet kullanımına desteği artırabilir. Çevrimiçi radikalleşme, sanal ortamın sunduğu anonimlik, propagandaya kolay erişim ve algoritmaların yönlendirmesiyle hızlanır.

İnternet, aşırılık yanlısı bireyler için ana bilgi, iletişim ve propaganda kaynağı olarak işlev görür. Bu, çevrimdışı ortamlara kıyasla çok daha büyük bir fırsat sunar, çünkü bireylerin mevcut inançları çevrimiçi etkileşimlerle sürekli olarak doğrulanır. Çevrimdışı ortamda yazılı materyaller veya yüz yüze etkileşimlerle sağlanan bilgi ve ideoloji edinme süreci, internet sayesinde ciddi ölçüde basitleşmiştir. Artık bireyler, hem aşırılık yanlısı materyalleri tek yönlü olarak tüketebilir hem de bu materyaller etrafında sosyal etkileşim kurabilirler. Bu durum, radikalleşme sürecini önemli ölçüde hızlandırır.

Küvet neden taşar?

Gençlerin radikalleşme sürecini size ‘küvet modeli’ ile daha iyi anlatabilirim. Bu model, radikalleşme sürecini suyla dolan bir küvete benzetir. Küvetteki su, bireyin biriktirdiği motivasyonları simgelerken, bu motivasyonlar dört ana musluktan gelir:

İdeolojik: Bireyin belirli bir düşünce sistemine inanmasıyla ilgili motivasyonlar. E.B. için bu ideoloji muhtemelen radikal Selefilik olarak ortaya çıkmış gözüküyor. Bu konuda zaten Türkiye’de sanal ortamda çok fazla malzeme bulmak mümkün. E.B’nin paylaşımındaki “Birazdan istişhad (canlı bomba eylemi) yapacağım, şehit olacağım” söylemi, devrimci radikal selefiliğin cihat ve şehitliği yücelten söylemi ile oldukça benzerlik taşıyor. Devrimci radikal Selefilik için eylemin psikolojik etkisi, fiziksel sonuçlarından çok daha önemlidir.

Psikolojik: Bireyin ruhsal durumu, duygu ve düşünceleriyle ilgili motivasyonlardır. Şiddete eğilimli olması, yalnızlık duygusu, toplumdan dışlanması, ailesi ile bağ kurmaması, yaşadığı travmalar dolayısıyla oluşan manevi boşluk kişinin psikolojik durumunu sağlıklı ilişkiler kuramayacak ve bu boşluğu farklı şekillerde doldurmasına sebep olacak bir buhrana sebep olur.

İzolasyon: Bireylerin çevrimdışı hayatta yaşadığı sosyal yabancılaşmanın, onları internette alternatif sosyal bağlar aramaya ittiği bir süreçtir. Bu durum, radikalleşme sürecinin önemli bir parçasıdır. Geleneksel çevrimdışı ağlardan kopan bireyler, internetin sunduğu sanal topluluklara yönelme eğilimi gösterirler.

Radikal Çevre: Radikal çevre yalnızca fiziksel çevre değildir. Eskiden, mescit, kitapevi gibi toplantılarla elde edilen endoktrinasyon süreçleri artık sanal çevrelere taşınmıştır. Radikal Selefi Youtuber vaizleri özellikle gençleri yaşadıkları topluma karşı yabancılaştırmakta, Tağut gibi söylemlerle hukuk sistemini şeytanlaştırmakta ve cihat ve hilafet söylemleri ile de şiddete başvurmayı kahramanlaştırmaktadır. Bu ideoloji şehitlik ve ölüme odaklanarak silahlı eylemi kutsallaştırmaktadır. El Kaide sözcüsü Maulana Inyadullah’ın “Amerikalılar Pepsi-Cola’yı seviyor, biz ise ölümü seviyoruz” sözü, bu ideolojinin özünü net bir şekilde ortaya koyar. Birey bu ideolojiyi özellikle çevredeki radikal çevre tarafından satın alır.

Bu musluklar, farklı oranlarda su akıtarak, zaman içinde farklı faktörlerin bireyi nasıl etkilediğini gösterir. Küvetin su seviyesinin dolup taşması, bireyin bir saldırı yapmaya karar verdiği anı temsil eder. Bu model, yalnız aktör saldırılarının genellikle tek bir sebepten değil, birden fazla motivasyonun karmaşık bir etkileşiminden kaynaklandığını vurgular.

Ne yapmalıyız?

Radikalleşme konusunda da ilk resmî raporumu 2014 yılında vermiştim. Orada tekrar ettiğim cümlelerimi bugün bir kez daha hatırlatayım: Radikalleşme ile mücadele yalnızca kolluğa havale edilemez. Bu konuda Milli Eğitim, YÖK, Diyanet, Aile ve Sosyal Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı eşgüdüm ve işbirliği içinde çalışmak zorundadır. Hatta buna belediyeleri de eklemeliyim. Aile ve gençlik merkezleri ile farklı kesimlerle iletişim kuran belediyeler Batı’da çok önemli radikalizmle mücadele projeleri yönetiyorlar.

Öncelikle ailelere, bu tür gençler hakkında okul, ana akım televizyon kanalları ve sosyal medya yoluyla sürekli bilgilendirmeler yapılmalı. Bu bilgilendirmelerde radikalleşmeye başlayan gençlerdeki ön belirtiler ailelere anlatılmalı. Tabii ayrıca radikalleşme yoluna girdiği düşünülen gençler için yardım hizmeti sunacak terör psikologlarımız olmalı ki farkındalığa sahip aileler karakola değil buralara müracaat ederek yardım alabilsinler.

Bir gencin radikalleşme sürecini fark etmesi gereken, ailesi ve okuludur. E.B. olayında anlaşılıyor ki hem aile hem de öğretmenler çocuktaki değişimi fark etmişler ama nasıl müdahale edeceklerini bilmediklerinden radikalleşme sürmüş. Aile ancak çocuğu polise şikayet etmeyi çare olarak düşünebilmiş zira aileleri bilgilendirecek veya onlara yardımcı olacak danışmanlık merkezlerimiz yok.

Okullarda radikalleşen bireylere müdahale edebilecek hizmet, ancak okullarda bu konuda eğitimli öğretmenler yoluyla mümkün olabilir. Okullarda, kampüslerde, yurtlarda radikalleşme ile mücadelede önleyici rehberlik sunacak birimlerimiz, danışma merkezlerimiz ve radikalleşme uzmanlarımız olmalı.

Diyanet ne yapmalı?

Bir diğer husus da, Türkiye’de internet ve medyada IŞİD gibi örgütlere ideolojik motivasyon sağlayan radikal devrimci selefi düşüncenin Youtube ve diğer mecralarda çok etkili, yaygın ve güçlü bir propagandasının bulunması.

Her genç çok rahatlıkla ve yaygın biçimde bu ideolojiyle karşılaşabiliyor ve enfekte olabiliyor. Buna karşılık da bu ideolojiye karşı mücadele etmesi gereken Diyanet’in etkili bir medya mücadele stratejisi yok. Diyanet imkân ve kabiliyetlerine karşılık radikalleşme ile mücadelede her zaman etkisiz ve pasif kalmıştır. Yurtlarda manevi rehber adı altında din adamı görevlendirmenin radikalizmle mücadeleye hiçbir katkısı olmayacağını da bilmek gerekir. Çünkü radikalizmle mücadelede dindarlık doğrudan etkin bir çözüm değildir.

Radikalizmle mücadelede en etkili yöntem

Radikalizmle mücadele, terör ve şiddet psikolojisi, iletişimi, radikalizm disiplini, terör örgütlerinin ikna ve işe alma stratejileri gibi birçok disiplinde eğitim almayı gerektirir. Öncelikle terörizmin ideolojik meydan okumasına yanıt vermek; bireylerin terörizme çekilmesini önlemek için destek ve pratik yardım sağlamak bu ülkede her kurumun görevi olmalıdır.

Unutmayalım ki radikalleşme ile mücadelede en etkili yöntem, bilgilendirme ve önleme faaliyetleridir. Bunların ilki de propagandaya karşı mücadele etmekten geçer. Maalesef terör örgütlerinin propaganda için çok büyük yatırımlar yapmasına karşılık (içerik üretimi, tercüme faaliyetleri, dergi ve broşür yayınlamak gibi) radikalizmle mücadele konusunda içerik üretimini destekleyecek kurumlara ve fonlara sahip değiliz. Dünya genelindeki eğitimciler artık radikalizmle mücadele stratejilerinin ön saflarında yer alıyorken ülkemizde bu konu daha ne Milli Eğitim ne de YÖK’ün gündeminde…

Türkiye’nin önceliği radikalizm ile mücadele eylem planı hazırlamak olmalıdır. Yoksa çocuklarımızı ve gençlerimizi şiddetin ve terör örgütlerinin vahşi kollarına kaptırmaya devam ederiz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 15 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

[1] https://edition.cnn.com/2024/08/07/europe/taylor-swift-alleged-terror-plot-pattern-isis-k-analysis-intl-hnk

[2] https://fikirturu.com/toplum/eskisehirdeki-saldiri-bize-ne-soyluyor/

[3] Tolga Ökten, Lone-Actor Attacks and Organizational Connection: An Analysis of al Qaeda and Daesh Inspired Attacks in the European Union Zone, 2022/7/1, Journal Defence Against Terrorism Review, Issue 16, ss. 69-10.

[4]https://www.ntv.com.tr/turkiye/izmir-karakol-saldirisi-hakkinda-en-son-ne-biliyoruz,pGvFJl5gmU2Bs2iWaGvNVQ.

Hilmi Demir
Hilmi Demir
Prof. Dr. Hilmi Demir, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Orta Asya ve Orta Doğu Araştırma Enstitüsü Direktörü, Radikalleşme, Selefilik, İslami Hareketler Uzmanı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

16 yaşında bir çocuk nasıl IŞİD’li oldu?

İzmir’de karakola saldıran E.B. Türkiye’de saldırı gerçekleştiren yaşı en küçük T.C. vatandaşı IŞİD sempatizanı. Peki, bu saldırının diğer IŞİD saldırılarından farkı ne? Radikalizmle mücadele en etkili yöntem ne? Prof. Dr. Hilmi Demir yazdı.

8 Eylül Sabahı saat 10-11 arası Türkiye, İzmir’de 16 yaşında bir çocuğun mahallesindeki karakola düzenlediği silahlı saldırı haberiyle sarsıldı. Medyaya düşen ilk görüntülerde yerde yatan katilin “Allahu Ekber” diye bağırdığını gördük. Allah büyüktü elbette ama bu ifade çok tanıdığımız IŞİD saldırılarını akla getirdi. Biraz zaman geçince 16 yaşındaki E.B. adlı saldırganın 1. Sınıf Emniyet Müdürü Muhsin Aydemir’i ve polis memuru Hasan Akın’ı şehit ettiğini öğrendik.

Peki, kimdi bu saldırgan ve bu eylemi hangi motivasyonla yapmıştı?

Zaman geçtikçe saldırganın eylemden önce “1muvahhid99” adlı Instagram hesabındaki şu paylaşım basına düştü: “Ey Muvahhidler! Artık bugün Türkiye, eylemlerinizin çerçevesine ve cihadınızın kapsamına girmiştir. Allah’tan yardım dileyin ve oraya saldırın! Güvenliğini korkuya, rahatlığını dehşete çevirin! Sonra orayı ateşli mücadelenizin mıntıkalarına katın. Mü’minlerin emiri ve Müslümanların halifesi Şeyh Ebu Bekir el-Bağdadi “Allah onu korusun.”

Bu ifadeler açıkça saldırganın IŞİD ile bağlantısını ele veriyordu. İlk duyduğunuzda 16 yaşında bir çocuğun IŞİD’e katılıp böyle bir eylem yapabileceğini anlamakta zorlandığınıza eminim. Bizim gibi uzun yıllarını bu örgüte harcamış akademisyenleri şaşırtan ilk şey de katilin yaşı oldu zira E.B. Türkiye’de saldırı gerçekleştiren yaşı en küçük T.C. vatandaşı IŞİD sempatizanı… Ancak Türkiye’de bu zamana kadar IŞİD saldırılarında ilk kez 18 yaş altında bir IŞİD’li ile karşılaşmadık.

IŞİD’in yakın dönemde Türkiye’deki eylemleri

Türkiye’de IŞİD’in birçok eylemi oldu. 39 kişinin yaşamını yitirdiği, 01.01.2017’deki Reina saldırısından sonra uzun süre sessizliğe gömülen örgüt, Ocak 2024’te, İstanbul Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi’ne saldırdı ve bir kişinin ölümüne sebep oldu.

En son Ekim 2024’te 17 yaşında M.G. adlı Rusya Federasyonu vatandaşı bir eylemci, İstanbul Kayaşehir’de bir AVM’de bıçaklı bir saldırı gerçekleştirdi ve 3 kişiyi yaraladı. Bu saldırıyı gerçekleştiren kişinin de yaşı küçüktü ve çevrimiçi radikalleşme belirtileri taşıyordu. Fakat E.B.’den farklı olarak bir hücre ve IŞİD’e doğrudan bağlılık yemini ettiğine (biat) dair deliller vardı.

Bu eylemin diğer IŞİD saldırılarından farkı ne?

İzmir’deki saldırıyı, diğerlerinden ayıran şey sadece failin yaşı değil, doğrudan IŞİD hücreleri ile bir bağına henüz rastlanılmamış olması (şimdilik eldeki deliller bunu gösteriyor ama ileride yeni delillerle bu değişebilir) ve radikalleşme biçimi açısından farklılıklar oluşturmasıdır. Bu farklılıkların başında da, saldırgan sosyal ağ ve internet kullanımına bağlı olarak radikalleşse ve IŞİD’den ilham alsa da bir IŞID hücresi ile doğrudan temas etmemesi geliyor.

IŞİD’ın Avrupa’daki birçok saldırısı özellikle 2017’den sonra bağımsız, tekil yapılar tarafından düzenlendi. Bu açıdan bu saldırı da IŞİD’in son zamanlardaki Avrupa’daki eylem repertuarı ile benzerlikler taşıyor.

Öte yandan IŞİD’de ilk defa küçük yaşta bir çocuk eylemciyle ya da ilk defa bir hücreye bağlı olmadan sosyal ağ ve internet kullanımına bağlı bir radikalleşmeyle karşılaşmıyoruz. Yatak odası radikalleşmesi dediğimiz bu tür radikalleşme örnekleri ile Batı’da birçok kez karşılaştık. Bunların son örneklerinden birisini 8 Ağustos 2024 tarihli haberde, Avusturya makamlarının Taylor Swift’in Viyana’daki üç konserine yönelik saldırı hazırlığında yakaladıkları 19, 17 ve 15 yaşındaki gençlerde gördük.[1] Ama Türkiye dışında sık karşılaştığımız bir gerçeklik olan IŞİD’in çocuk eylemcilerini Türkiye’de ilk defa görüyoruz.

Küçük yaşta radikalleşme

Türkiye’de küçük yaşlarda radikalleşme yeni bir olgu değil. 1980 öncesi sokak olaylarında, 1990’lar ve 2000’lerde sol örgütlere atfedilen dosyalarda lise çağındaki gençler sıkça yer aldı. Ancak genç yaşta radikalleşme ve şiddet eylemlerine katılma, sol örgütlere özel bir durum olarak kalmadı.

UNICEF 2014’te PKK’nın çocukları çatışmalara dahil ettiğine dair ciddi bildirimleri kamuoyuna açıkladı. 2015–2016 şehir çatışmaları döneminde PKK’nın gençlik yapıları (YDG-H/YPS) üzerinden 15–25 yaş bandında örgütlenme ve “hendek-barikat” pratiği raporlandı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İnsan Hakları Derneği ve akademik çalışmalar bu dönemde reşit olmayanların da sahaya çekildiğini not etti.

Önceki yıllarda Türkiye’de çocuk yaşta radikalizmle ilgili tartışmalar genellikle PKK ve sol örgütler üzerine yoğunlaşmıştı. Ancak son yıllarda global Selefi propaganda dolayısıyla eylemcilerin radikalleşme biçimlerinin ve ideolojilerinin değişmesi gelecek yıllarda Türkiye’nin önlem alması gereken yeni bir radikalizm dalgasına işaret ediyor.

 “Yalnız kurt” değil, “yalnız aktör”

Bu saldırıyı, farklı kılan ikinci özellik de, eldeki mevcut bilgiler doğrultusunda IŞİD’ın motivasyonu ile radikalleşen bir yalnız aktör ile Türkiye’de ilk kez karşılaşmamız.

Aslında Ağustos 2024’te, Eskişehir’de, kask, kar maskesiyle ve cep telefonundan yayın yaparak çay bahçesindeki 5 kişiyi bıçaklayan Arda K. gibi yalnız aktör radikalleşmesiyle de tanışmıştık.[2]

Belki bu noktada bu yalnız aktör kavramını da kısaca izah etmem yerinde olur. Maalesef Türkiye’de terör literatüründe “yalnız kurt” şeklinde kullanılan terim çok anlamlı değil. Çünkü akademisyenlerin kullandıkları kavramlar terörü kahramanlaştırma, yüceltme anlamı taşımamalı, nötr olmalıdır. “Kurt” kavramı terör eylemine mitolojik bir kahramanlık anlatısı yüklediğinden uzunca bir süredir terk edilmiş onun yerine daha nötr ve objektif olan “aktör” kavramı kullanılmaya başlandı. Bu yüzden “yalnız aktör” kavramı “yalnız kurt” kavramının yerine ikame edildi. Europol’ün yıllık TE-SAT raporlarında da, AB’nin Radikalizasyon Bilinçlendirme Ağı metinlerinde de “lone actor” yani “yalnız aktör” terimi kullanılıyor.

Yalnız aktörler, her ne kadar geleneksel olarak bir grubun üyesi olmayan ve yalnız hareket eden kişiler olarak tanımlansalar da, çok azı bu tipolojiye uygundur. İdeolojik ve operasyonel açıdan fiziki ve sanal dünyadan tümüyle izole bir saldırgana rastlamak çok zordur.

Yalnız aktörler bir vakum içinde ya da boşlukta yetişmezler. Bu yüzden yalnız aktör ile örgütlü terörizmin arasında bir ayrım yapılır. Yalnız aktörler belki bir örgüt ya da hücre içinde yetişmezler ama ideolojik olarak bir ağa bağlı olarak radikalleşirler.[3] Bu ağ, fiziksel dünyada olabildiği gibi sanal dünyada da olabilir. Bu “sanal topluluk” (virtual community) eğitim materyallerine ulaşılabilen ve benzer radikal düşüncelere sahip kişilerin toplanabildiği bir ortam ve temas sağlayabilir.

Çevrimiçi radikalleşme

İzmir saldırganı E.B. ile ilgili ailesinin verdiği ifade de bunu doğruluyor. Ailenin ifadesi aynen şöyle: “Kim ister ki evladının böyle bir şey yapmasını? Son dönemde çocuğumuz farklı sitelere giriyordu. Annesi onu korkuttu. ‘Seni polise söyleyeceğim’ dedi. Son günlerde hepimize ‘Sizler kafirsiniz’ diyordu. Namaz kılıyordu sürekli. Normalde pısırık bir çocuktu. Bunu yapması bizi şok etti. Keşke girdiği siteleri polise haber verseydik. Çocuğun telefonu incelensin. Kimlerle irtibatlı olduğu ortaya çıkacaktır.”[4]

Bireylerin çevrimiçi etkileşimler ve çeşitli internet içeriklerine maruz kalma yoluyla şiddeti meşru bir yöntem olarak görmeye başladıkları bu süreç, “çevrimiçi radikalleşme” olarak adlandırılır. Bu süreç, bir kişinin internet ortamında aşırı görüşleri keşfetmesiyle başlar, ardından bu fikirlerin yankı odalarında (echo chambers) güçlenmesiyle devam eder ve sonunda, bireyin şiddeti bir çözüm yolu olarak kabul etmesiyle sonuçlanır. “Yankı odası” bireylerin kendilerine benzer ve aşırı görüşlere sahip insanlarla sürekli etkileşimde olmasının, bu radikal inançları nasıl pekiştirdiğini ve şiddet eylemlerini nasıl meşrulaştırdığını açıklayan bir kavramdır.

İnternetin en büyük tehlikelerinden biri, radikal söylemlere pasif maruziyetten ziyade, benzer düşünen bireylerden oluşan bir toplulukla etkileşim fırsatı sunmasıdır. Bu sanal “yankı odaları” karşıt görüşlerin yokluğunda radikal mesajların güçlenmesini sağlar ve zamanla şiddet kullanımına desteği artırabilir. Çevrimiçi radikalleşme, sanal ortamın sunduğu anonimlik, propagandaya kolay erişim ve algoritmaların yönlendirmesiyle hızlanır.

İnternet, aşırılık yanlısı bireyler için ana bilgi, iletişim ve propaganda kaynağı olarak işlev görür. Bu, çevrimdışı ortamlara kıyasla çok daha büyük bir fırsat sunar, çünkü bireylerin mevcut inançları çevrimiçi etkileşimlerle sürekli olarak doğrulanır. Çevrimdışı ortamda yazılı materyaller veya yüz yüze etkileşimlerle sağlanan bilgi ve ideoloji edinme süreci, internet sayesinde ciddi ölçüde basitleşmiştir. Artık bireyler, hem aşırılık yanlısı materyalleri tek yönlü olarak tüketebilir hem de bu materyaller etrafında sosyal etkileşim kurabilirler. Bu durum, radikalleşme sürecini önemli ölçüde hızlandırır.

Küvet neden taşar?

Gençlerin radikalleşme sürecini size ‘küvet modeli’ ile daha iyi anlatabilirim. Bu model, radikalleşme sürecini suyla dolan bir küvete benzetir. Küvetteki su, bireyin biriktirdiği motivasyonları simgelerken, bu motivasyonlar dört ana musluktan gelir:

İdeolojik: Bireyin belirli bir düşünce sistemine inanmasıyla ilgili motivasyonlar. E.B. için bu ideoloji muhtemelen radikal Selefilik olarak ortaya çıkmış gözüküyor. Bu konuda zaten Türkiye’de sanal ortamda çok fazla malzeme bulmak mümkün. E.B’nin paylaşımındaki “Birazdan istişhad (canlı bomba eylemi) yapacağım, şehit olacağım” söylemi, devrimci radikal selefiliğin cihat ve şehitliği yücelten söylemi ile oldukça benzerlik taşıyor. Devrimci radikal Selefilik için eylemin psikolojik etkisi, fiziksel sonuçlarından çok daha önemlidir.

Psikolojik: Bireyin ruhsal durumu, duygu ve düşünceleriyle ilgili motivasyonlardır. Şiddete eğilimli olması, yalnızlık duygusu, toplumdan dışlanması, ailesi ile bağ kurmaması, yaşadığı travmalar dolayısıyla oluşan manevi boşluk kişinin psikolojik durumunu sağlıklı ilişkiler kuramayacak ve bu boşluğu farklı şekillerde doldurmasına sebep olacak bir buhrana sebep olur.

İzolasyon: Bireylerin çevrimdışı hayatta yaşadığı sosyal yabancılaşmanın, onları internette alternatif sosyal bağlar aramaya ittiği bir süreçtir. Bu durum, radikalleşme sürecinin önemli bir parçasıdır. Geleneksel çevrimdışı ağlardan kopan bireyler, internetin sunduğu sanal topluluklara yönelme eğilimi gösterirler.

Radikal Çevre: Radikal çevre yalnızca fiziksel çevre değildir. Eskiden, mescit, kitapevi gibi toplantılarla elde edilen endoktrinasyon süreçleri artık sanal çevrelere taşınmıştır. Radikal Selefi Youtuber vaizleri özellikle gençleri yaşadıkları topluma karşı yabancılaştırmakta, Tağut gibi söylemlerle hukuk sistemini şeytanlaştırmakta ve cihat ve hilafet söylemleri ile de şiddete başvurmayı kahramanlaştırmaktadır. Bu ideoloji şehitlik ve ölüme odaklanarak silahlı eylemi kutsallaştırmaktadır. El Kaide sözcüsü Maulana Inyadullah’ın “Amerikalılar Pepsi-Cola’yı seviyor, biz ise ölümü seviyoruz” sözü, bu ideolojinin özünü net bir şekilde ortaya koyar. Birey bu ideolojiyi özellikle çevredeki radikal çevre tarafından satın alır.

Bu musluklar, farklı oranlarda su akıtarak, zaman içinde farklı faktörlerin bireyi nasıl etkilediğini gösterir. Küvetin su seviyesinin dolup taşması, bireyin bir saldırı yapmaya karar verdiği anı temsil eder. Bu model, yalnız aktör saldırılarının genellikle tek bir sebepten değil, birden fazla motivasyonun karmaşık bir etkileşiminden kaynaklandığını vurgular.

Ne yapmalıyız?

Radikalleşme konusunda da ilk resmî raporumu 2014 yılında vermiştim. Orada tekrar ettiğim cümlelerimi bugün bir kez daha hatırlatayım: Radikalleşme ile mücadele yalnızca kolluğa havale edilemez. Bu konuda Milli Eğitim, YÖK, Diyanet, Aile ve Sosyal Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı eşgüdüm ve işbirliği içinde çalışmak zorundadır. Hatta buna belediyeleri de eklemeliyim. Aile ve gençlik merkezleri ile farklı kesimlerle iletişim kuran belediyeler Batı’da çok önemli radikalizmle mücadele projeleri yönetiyorlar.

Öncelikle ailelere, bu tür gençler hakkında okul, ana akım televizyon kanalları ve sosyal medya yoluyla sürekli bilgilendirmeler yapılmalı. Bu bilgilendirmelerde radikalleşmeye başlayan gençlerdeki ön belirtiler ailelere anlatılmalı. Tabii ayrıca radikalleşme yoluna girdiği düşünülen gençler için yardım hizmeti sunacak terör psikologlarımız olmalı ki farkındalığa sahip aileler karakola değil buralara müracaat ederek yardım alabilsinler.

Bir gencin radikalleşme sürecini fark etmesi gereken, ailesi ve okuludur. E.B. olayında anlaşılıyor ki hem aile hem de öğretmenler çocuktaki değişimi fark etmişler ama nasıl müdahale edeceklerini bilmediklerinden radikalleşme sürmüş. Aile ancak çocuğu polise şikayet etmeyi çare olarak düşünebilmiş zira aileleri bilgilendirecek veya onlara yardımcı olacak danışmanlık merkezlerimiz yok.

Okullarda radikalleşen bireylere müdahale edebilecek hizmet, ancak okullarda bu konuda eğitimli öğretmenler yoluyla mümkün olabilir. Okullarda, kampüslerde, yurtlarda radikalleşme ile mücadelede önleyici rehberlik sunacak birimlerimiz, danışma merkezlerimiz ve radikalleşme uzmanlarımız olmalı.

Diyanet ne yapmalı?

Bir diğer husus da, Türkiye’de internet ve medyada IŞİD gibi örgütlere ideolojik motivasyon sağlayan radikal devrimci selefi düşüncenin Youtube ve diğer mecralarda çok etkili, yaygın ve güçlü bir propagandasının bulunması.

Her genç çok rahatlıkla ve yaygın biçimde bu ideolojiyle karşılaşabiliyor ve enfekte olabiliyor. Buna karşılık da bu ideolojiye karşı mücadele etmesi gereken Diyanet’in etkili bir medya mücadele stratejisi yok. Diyanet imkân ve kabiliyetlerine karşılık radikalleşme ile mücadelede her zaman etkisiz ve pasif kalmıştır. Yurtlarda manevi rehber adı altında din adamı görevlendirmenin radikalizmle mücadeleye hiçbir katkısı olmayacağını da bilmek gerekir. Çünkü radikalizmle mücadelede dindarlık doğrudan etkin bir çözüm değildir.

Radikalizmle mücadelede en etkili yöntem

Radikalizmle mücadele, terör ve şiddet psikolojisi, iletişimi, radikalizm disiplini, terör örgütlerinin ikna ve işe alma stratejileri gibi birçok disiplinde eğitim almayı gerektirir. Öncelikle terörizmin ideolojik meydan okumasına yanıt vermek; bireylerin terörizme çekilmesini önlemek için destek ve pratik yardım sağlamak bu ülkede her kurumun görevi olmalıdır.

Unutmayalım ki radikalleşme ile mücadelede en etkili yöntem, bilgilendirme ve önleme faaliyetleridir. Bunların ilki de propagandaya karşı mücadele etmekten geçer. Maalesef terör örgütlerinin propaganda için çok büyük yatırımlar yapmasına karşılık (içerik üretimi, tercüme faaliyetleri, dergi ve broşür yayınlamak gibi) radikalizmle mücadele konusunda içerik üretimini destekleyecek kurumlara ve fonlara sahip değiliz. Dünya genelindeki eğitimciler artık radikalizmle mücadele stratejilerinin ön saflarında yer alıyorken ülkemizde bu konu daha ne Milli Eğitim ne de YÖK’ün gündeminde…

Türkiye’nin önceliği radikalizm ile mücadele eylem planı hazırlamak olmalıdır. Yoksa çocuklarımızı ve gençlerimizi şiddetin ve terör örgütlerinin vahşi kollarına kaptırmaya devam ederiz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 15 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

[1] https://edition.cnn.com/2024/08/07/europe/taylor-swift-alleged-terror-plot-pattern-isis-k-analysis-intl-hnk

[2] https://fikirturu.com/toplum/eskisehirdeki-saldiri-bize-ne-soyluyor/

[3] Tolga Ökten, Lone-Actor Attacks and Organizational Connection: An Analysis of al Qaeda and Daesh Inspired Attacks in the European Union Zone, 2022/7/1, Journal Defence Against Terrorism Review, Issue 16, ss. 69-10.

[4]https://www.ntv.com.tr/turkiye/izmir-karakol-saldirisi-hakkinda-en-son-ne-biliyoruz,pGvFJl5gmU2Bs2iWaGvNVQ.

Hilmi Demir
Hilmi Demir
Prof. Dr. Hilmi Demir, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Orta Asya ve Orta Doğu Araştırma Enstitüsü Direktörü, Radikalleşme, Selefilik, İslami Hareketler Uzmanı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x