Hayaller ve umutlar… Hayatımızın vazgeçilmezleri… Peki gerçekten böyle mi olmalı? Yani bütün bir ömrü gerçekleşmeyecek hayallerin peşinde koşarak geçirmek ne kadar mantıklı?
Psyche dergisinin yardımcı editörü ve Be Who You Want: Unlocking the Science of Personality Change (İstediğiniz Kişi Olun: Kişilik Değişimi Biliminin Kilidini Açmak) isimli kitabı önümüzdeki yıl yayımlanacak olan Christian Jarrett, son yazısında uyum yeteneği sayesinde vazgeçmeyi bilerek yeni tutkuların peşinden gidebileceğimizi ve başarısızlık hissinin üstesinden de gelebileceğimizi söylüyor. Bazı bölümleri aktarıyoruz:
“Hepimizin geleceğimize dair hayalleri ve umutları var. Bunlar genellikle kariyer odaklı ama başka hayaller de söz konusu. Örneğin bazı insanlar aile kurmayı veya başka bir ülkede yaşamayı hayal eder. Hayallerimiz kimliğimizin bir parçasını oluşturur ve bize amaç ve yön duygusu verir. Ta ki gerçeklik yoluna girene kadar: Tutkumuz azaldıkça değişim içimizden gelerek gerçekleşebilir ya da hayali gerçekleştirmenin önündeki engeller aşılmaz hale gelebilir (veya ikisi birden).
Yazar, ne demek istediğini açıklamaya dans etmeye üç yaşında başlayan Emma Garber’ın öyküsü ile devam ediyor. Gaber, yıllarca süren, yorucu ve bazen de acı verici bir eğitimin ardından, ergenlik yıllarında profesyonel balerin olma tutkusuna kapılıp, 14 yaşında ailesine, hayatında yapmak istediği şeyin dans etmek olduğunu, kendisini mutlu edenin bu olduğunu söylemiş ve hayatını buna göre şekillendirmiş.
Fakat Garber’ın hayali, Massachusetts Üniversitesi’ndeki ilk yılında tükenmişlik ve şüphelerle birlikte solmaya başlamış. Korkunç bir dans dersinin ardından yaşadıklarını şöyle aktarmış: ‘Hayatımın geri kalanında bunu yapmak isteyeceğimi sanmıyordum. Ayağa kalktım, dışarı çıktım, annemi aradım. Artık ne yapmak istediğimi bile bilmiyordum.
Yol ayrımında kalmak ve başarısızlıktan korkmak
Yazar Jarret, dansçı Gaber’in yaşadığı yol ayrımının hepimizin başına gelebileceğini söylüyor: “Bu rahatsız edici yol ayrımı anlarını siz de yaşıyor olabilirsiniz. Belki de uçup gitmekte olan bir hayalin son nefesi, sizi yoğun pişmanlık ve başarısızlık duygularıyla baş başa bırakıyor. Başkalarının sizi yargılayacağından korkuyor da olabilirsiniz. Nitekim günümüz kültüründe, dünyanın birçok yerinde, küçük yaşlardan itibaren başarının inatçı bir azmin sonunda geldiği öğretiliyor bizlere. “
Azmetmenin erdemlerinin baskısı ve hırslarımızın benlik duygumuzun temel bir parçası haline gelebileceği düşünüldüğünde, hayalimizi kaybetme ihtimaliyle yüzleşmeyi zor ve rahatsız edici bulmanızın anlaşılabilir olduğunu söyleyen yazar yine de tutkular konusunda uyum sağlayabileceğimizi, esnek olmanın, cesur veya kararlı olmak kadar önemli olduğunu bilerek kendinizi rahatlatabileceğimizi söylüyor.
20 yılı aşkın süredir ‘hedef ayarlama kapasitesi’ üzerine çalışan ve Montreal’deki Concordia Üniversitesi’nde psikoloji dersleri veren bir meslektaşı Carsten Wrosch’in “Ulaşmak istediğiniz şeye ulaşamadığınızda durmazsanız, tekrar tekrar başarısız olursunuz” uyarısını da hatırlatan yazar şöyle devam ediyor:
“Psikologların faydalı bir ‘öz düzenleme’ ya da ‘özyönetim’ biçimi olarak gördükleri hedef ayarlama kapasitesinin iki temel bileşeni vardır: Sonuçsuz hedeflerden vazgeçme ve yeni, daha üretken hedeflere bağlanma yeteneği. Bunu bir hayalden diğerine ne zaman ve nasıl geçeceğinizi bilmek olarak değerlendirebilirsiniz. (…)
Uyum sağlamak ve esnek olmak
Wrosch, bu kapasiteye sahip olmayan insanların ulaşılamaz bir hedefle karşılaştıklarında ‘kafalarını duvara çarpma’ eğiliminde olduklarını ve uzun vadede strese ve kronik hastalığa yatkın hale geldiklerini söylüyor. Tersine, daha fazla uyum kapasitesine sahip olanlar ‘çok daha kolay zaman geçiriyorlar’, sonuçsuz hedefe bağlılıklarından vazgeçiyorlar ve peşinden gidecek başka bir tutku buluyorlar. Esnek ve uyarlanabilir olmanın erdemleri, yeni fırsatları merak etmeyi ve yeni beceriler öğrenmeyi içeren ‘kariyer uyarlanabilirliğine’ atıfta bulunan kariyer araştırmacıları tarafından da kabul ediliyor. Batı Avustralya Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden öğretim üyesi Rajiv Amarnani, bu özellikte yüksek puan alan kişiler genellikle ‘daha mutlu olurlar, daha iyi performans gösterirler, terfi alırlar ve daha birçok iyi şeyle karşılaşırlar’ diyor. Hayalinizden vazgeçmeye niyetlenmeniz, sağlıklı bir şekilde uyum sağlamaya istekli olduğunuzu gösterir ki bu da sizin için bir avantajdır.
Yine de anlık kayıp veya başarısızlık duygusunun ötesine bakmakta zorlanıyorsanız, önünüzde başka yollar olduğunu ve başka fırsatların ortaya çıkacağını bilmelisiniz. Ne zaman vazgeçeceğinizi ya da tutkunuzu ne zaman yeniden yönlendireceğinizi bilerek ve esnek olarak, mükemmelliğe ulaşmış birçok kişinin izinden gideceksiniz. Örneğin, David Foster Wallace tenisçi olma hayalinden vazgeçerek beğenilen bir romancı ve yazar oldu. Maryam Mirzakhani, çocukluğundan beri romancı olmak istiyordu ama 2014 yılında matematik alanında Fields Madalyası ile ödüllendirilerek bu ödülü alan ilk ve tek kadın oldu. (…)
Kaybınızı kabul ettiğinizde, başka tutkular bulacaksınız. Yeni hayaller sizi bekliyor. Peki bunu nasıl yapacaksınız?
Kararınızla yüzleşin
Hayalinizin peşini bıraktığınızda, ‘hata mı yaptım’ diye düşünebilirsiniz. Wrosch, bu durumda hangisinin doğru olduğuna dair belli bir yanıtın olmadığını söylüyor. Bununla birlikte, ‘hedef koruma’ olarak bilinen bir olguyu akıldan çıkarmamayı da tavsiye ediyor. Bu, belli bir hayale çok odaklandığımızda, projeyi tehlikeye atabilecek uygunsuz bilgileri filtreleme eğiliminde olmak anlamına geliyor. (…) ‘Bu nedenle, birçoğumuz çok erken pes etmektense bir hayali inatla çok uzun süre devam ettirme riskiyle karşı karşıya kalıyoruz’ diyor Wrosch. Yazar ve girişimci Seth Godin de Wrosch ile aynı fikirde: ‘Ne zaman vazgeçileceğine karar vermenin bir matematiği yok’ diyor. (…)”
Jarrett, “takıntılı tutku” konusunda da uyarıyor ve bunu şöyle açıklıyor: “Hayalinizin peşinden gitmek ilişkileriniz ve hayattaki diğer hedefleriniz açısından büyük bir kişisel bedel ödemenizi mi gerektiriyor? Öyleyse bu, psikologların ‘takıntılı tutku’ dediği şeydir ve ondan vazgeçmeniz akıllıca olacaktır.
Ayrıca, yapabiliyorsanız, ‘sağlıklı bir mükemmeliyetçi’ gibi düşünmeye çalışın: Hedeflerinizden vazgeçmenin, kişiliğinizin üzerinde nihai bir hükmü olmayacağını ve kontrolünüz dışındaki koşulların etkisini kabul edin. Başarının ya hep ya hiç meselesi olmadığını da unutmayın. Hayalinizi bütünüyle gerçekleştirmemiş olsanız bile, yol boyunca muhtemelen çok şey öğrenmiş olacaksınız ve artık enerjinizi ve tutkunuzu yeni yollara yönlendirme şansınız var. Bu aşamada aileniz ve yakın arkadaşlarınızdan da tavsiye alabilirsiniz. Durumunuzu objektif bir şekilde görmenize ve kararınızı kabul etmenize yardımcı olabilirler.
Vazgeçtiğiniz şey konusunda gerçekçi olun
Bir hayalden vazgeçmeye karar verdiğinizde, en azından bir süreliğine canınızın yanması neredeyse kaçınılmazdır. Ancak bu rahatsızlığı azaltmanın ve devam etmenin yolları vardır.
Bir hayalden vazgeçmeyi romantik bir ayrılığa benzeten Amarnani, (…) bu bağlamda, ayrıldığınız kişi hakkında idealist olmaktan çok gerçekçi olmanın, hatta kasıtlı olarak onun kusurlarına odaklanmanın iyileştirici olabileceğini söylüyor. (…) ‘Doktorların insanları iyileştirdiğini veya Birleşmiş Milletler’deki personelin barış inşa ettiğini düşünürüz ancak bu insanları gündelik gerçeklikleri genellikle çok daha sıradandır; doktorlar sağlık sistemlerinin bürokrasisinde gezinirken, BM çalışanları evrak işleriyle uğraşıyor’ diyor Amarnani.
Yeni bir tutku bulun
Yazar, “Bir kapı kapanınca diğer açılır” sözünün klişe olduğu kadar da doğru olduğunu vurguluyor ve imkânsız bir hayalin peşinden koşmayı bırakarak, daha faydalı bir projeye zaman ve çaba harcamak için kendimizi özgürleştirdiğimizi söylüyor: “Yazar ve girişimci Seth Godin gibi birinin yüksek başarıya cesaret ve hırs ile doğrudan ulaştığını düşünebilirsiniz. Ancak, çoğu başarılı insan gibi Godin de geçmişinde, 1990’ların sonunda Yoyodyne adlı şirketinin Yahoo’ya yaklaşık 30 milyon dolara satılması da dahil olmak üzere birçok hayalini geride bırakmış. (…) Godin’inki olağanüstü bir kariyer, ancak siz de tutkunuzu ve ilgi alanlarınızı yeni yollara yönlendirebilirsiniz.
Wrosch da aynı ihtiyaçları karşılayan ancak daha uygulanabilir bir şey bulabilirseniz, bunun ‘iyi bir ikame hedef’ olacağını söylüyor. Örneğin profesyonel futbol oynamayı hayal ettiyseniz, bir antrenör olabilirsiniz (ve hafta sonları yerel kulübünüz için oynamaya devam edebilirsiniz).
Dansçı Garber da bu yaklaşımı benimsemiş. Hâlâ hobi olarak dans ediyor ve artık üzerinde baskı olmadığı için bundan daha çok keyif alıyor. Bir gazeteci olarak yeni kariyer yolunu eski hayaliyle bir araya getiriyor: ‘Bu yaz bir dans şirketinde halkla ilişkiler stajı yaptım, bu gerçekten ödüllendiriciydi” diyor. (…)
Sağlık gibi nedenlerden ötürü, şartlar gereği bir hayalden vazgeçmek acı verici olabilir. Ancak yine de tutkunuzu belli bir kanala yönlendirebilirsiniz. Örneğin, aile kurmayı hayal edip bir sebeple bunu yapamadıysanız, öğretmenlik ya da çocuk bakımı ile bu yönünüzü tatmin edebilirsiniz. Bilişsel Davranışçı Terapi’nin bir dalı olan kabul ve bağlılık terapisi, kaybettiğimiz şeylere üzülmek yerine değerlerimiz ve ilgi alanlarımız doğrultusunda neler yapabileceğimize odaklanmamız gerektiğini söyler. Diyelim ki avukat olmayı hayal ediyordunuz, ancak sağlık sorunlarınız bu kadar ağır bir iş yükünü taşımanızı engelliyor. Belki de insanlara destek olma konusundaki ilginizi bir topluluk için savunuculuk yapmaya yönlendirebilirsiniz.
Acele etmeyin
Diyelim ki bir hayalden vazgeçerek özgürleştiniz. Bu yeni özgürlüğü tamamen farklı bir yöne ilerlemek için kullanmak cazip olabilir. Durum böyleyse, acele etmeyin ve seçeneklerinizi değerlendirin. Yazar ve girişimci Godin, aceleye karşı uyarıyor. Aksine, ‘beyaz, boş, açık bir alan’dan bahsediyor. İşte burada ‘bilinçaltınız yapmanız gereken bir sonraki şeyi pişirecek’ diyor. ‘Yani, var olandan kurtulup tutunmak için yeni bir trapez icat etmeniz gerekiyorsa, doğru şekilde icat edemeyebilirsiniz. Muhtemelen çaresizlikten böyle yapacaksınız. Ama şunu söylemenin daha mantıklı olduğunu düşünüyorum: Gerçekten neyin taahhütte bulunmaya değer olduğunu bulmak için bu açık alanı nasıl kullanırım?’
Pratik bir egzersiz, kariyer ilgi alanı testini yapmak olabilir. Birçok versiyon olsa da en saygınlarından biri, 1950’lerde Amerikalı psikolog John Holland tarafından ortaya atılan RIASEC teorisine dayanan ve ilgi alanlarını ağırlıklı olarak Gerçekçi, Araştırmacı, Sanatsal, Sosyal, Girişimci ya da Geleneksel kategorilerinde değerlendiren Kariyer Yetenek Testi’dir. Bazı kariyerlerin, bazı kategorilerle daha iyi eşleştiği kabul edilir. Örneğin, Gerçekçi ise inşaat mühendisliği ve Araştırmacı ise klinik psikoloji. Bu yaklaşımın altında yatan, temel ilgi alanlarımızla eşleşen kariyer yollarında başarılı ve tatmin olma olasılığımızın daha yüksek olduğudur. Doğru ya da yanlış, bu egzersiz yeni tutkuların peşine düşmek için hayal gücünüzü beslemeye yardımcı olabilir.
Bu yazı ilk kez 24 Aralık 2020’de yayımlanmıştır.