Başkalarının düşüncelerini ‘okumayı’ nasıl öğrenebiliriz?

Küçük çocukların ‘zihin okuma’ yeteneğini mümkün kılan nedir? Başkalarının zihinlerini onların yerine kendimizi koyup nasıl düşüneceğimizi ve hissedeceğimizi hayal ederek mi okuyoruz, yoksa tipik davranış kalıpları hakkında bildiklerimize başvurarak mı? Kültürel farklılıklar bu yeteneğin gelişiminde nasıl bir rol oynuyor?

Başkalarının ne düşündüğünü ve nasıl davranacağını anlayabilme yetisi olarak tanımlanan “zihin teorisi”, çocuklukta gelişmeye başlar.

Peki, bu süreç nasıl işliyor?

Her ikisi de gelişim psikolojisi üzerine çalışan, İskoçya Dundee Üniversitesi’nden Josephine Ross ile Birleşik Krallık East Anglia Üniversitesi’nden Martin Doherty, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazılarında, araştırmalardan yola çıkarak çocukların başkalarının zihinlerini okuma yeteneğini mümkün kılanın ne olduğunu ortaya koyuyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“‘Biraz ister misin?’ diyor çocuk, kırmızı çikolata kutusunu sallayarak. Kız kardeşinin heyecanla hediyeyi kabul edip kutuyu açmasını izliyor… Ancak kutuda çikolata yerine bilyeler var. Büyük çocuk kıkırdıyor. Oyun tamamlandı. Peki bu numaranın işe yarayacağını nereden biliyordu? Böyle bir numara yapmak için, bağlamı düşündüğümüzde, kız kardeşinin ne düşüneceğini tahmin edebiliyor olması gerekiyordu. Söylediği sözler, bilindik bir ambalaj, sallandığında çıkan ses, kız kardeşinin gerçekten kendisine bir kutu çikolata verildiğini düşünmesini sağlayacak ipuçlarıydı. Ancak kız kardeşi kutuyu açtığında, ağabeyinin asıl niyetini anlayacaktı.

Çocuklar, ancak dört-beş yaşına geldiklerinde başkalarının düşünce ve duygularını anlamaya başlayabilir; bu da esnek bir ‘zihin teorisinin’ geliştiğini gösterir. Bu, insanların inançlarının gerçeklikten ayrılabileceğine dair bir anlayışı ifade eder. Başkalarının zihinlerini ‘okuma’ yeteneği sosyal etkileşim için çok önemlidir. Bu araba hangi yöne dönecek? Gösterge, sürücünün niyetini anlamanızı sağlar. Karşınızdaki sizden hoşlanıyor mu? Göz teması kurması ve saçını savurması size bir işaret verebilir. Konuyu iyi aktarabiliyor muyuz? Bu soruyu cevaplamak, okurun düşüncelerimizi takip edebilmesi için ne bilmesi gerektiğini hayal edebilmemize bağlı.

Psikologların 1980’lerde geliştirdiği ‘yanlış inanç’ görevlerinden bu yana, zihin teorisi gelişim psikolojisinin en yoğun çalışılan konularından biri haline geldi. Bu görevler, çocuklardan diğer insanların davranışları hakkında, bu kişilerin tam bilgiye sahip olmadığı senaryolarda akıl yürütmelerini istemeyi içerir. Örneğin anne, araba anahtarlarını mutfak masasında bırakır; anne gittiğinde, baba anahtarları cebine koyar. Anne mutfağa geri döndüğünde anahtarlarını nerede arayacaktır? Dört yaşından küçük çocuklar, annelerinin babalarının cebine bakacağını tahmin ederler; neticede anahtarlar oradadır. Ancak daha büyük çocuklar annelerinin anahtarların masada olmasını bekleyeceğini ve babalarının başının dertte olabileceğini düşünürler.

Biz ve diğer bilim insanlarının hâlâ cevap aradığı soru, o yaşlarda bu kritik yeteneği mümkün kılanın ne olduğu.

Tam olarak nasıl ‘zihin okuyucu’ oluyoruz?

Tarihsel olarak, zihin teorisinin nasıl çalıştığına dair iki önemli fikir mevcut. ‘Simülasyon teorisi’, başkalarının zihinlerini rutin olarak onların yerine kendimizi koyup nasıl düşüneceğimizi ve hissedeceğimizi hayal ederek okuduğumuzu öne sürer. Kendinize şunu sorabilirsiniz: ‘Bu çikolata kutusunu ve salladığımda ses çıkardığını görsem ne düşünürdüm?’ Böylece hayal ettiğiniz düşünce süreçlerinizde doğru bir şekilde kafa yorarsanız, başkasının düşüncesine ulaşabilirsiniz.

Buna karşılık bazı psikologlar ve filozoflar ‘zihin teorisi’nin ‘teori’ kısmını tam anlamıyla ele almışlardır. İnsanların başkalarının zihinlerine dair bilimsel teori benzeri bir şeye sahip olduklarını ve bunun ‘eğer X ve Y varsa, o zaman Z olur’ gibi teorik terimler kullanılarak anlaşılabileceğini savunurlar. Somut bir örnek şu olabilir: Eğer biri X’i istiyorsa (örneğin çikolata) ve Y’yi düşünüyorsa (bu kutuda çikolata var), o zaman Z’yi yapacaktır (kutuyu beklentiyle açacaktır).

Yetişkinler, başkalarının zihinlerini anlamak için bu stratejileri birlikte kullanabilirler; bazen kendilerinin nasıl hissedeceklerini veya başka bir kişinin yerinde olsalar ne düşüneceklerini ‘simüle ederek’, bazen de tipik davranış kalıpları hakkında bildiklerine başvurarak.

Son araştırma projemizde, zihin teorisinin gelişimsel yapı taşlarını ortaya çıkarmak için bu iki teorinin arkasındaki sezgileri kullandık. Yetişkinlerde olduğu gibi, bir çocuk başka birinin ne düşündüğü üzerine düşündüğünde, bazen kendisinin başkasının konumunda nasıl düşüneceğini veya hissedeceğini hayal edebilir. Başka bir sefer ise bunun yerine başkalarının genellikle ne yaptığına dair bilgisinden yararlanabilir (örneğin, ‘insanlar bir şeyi bulmayı bekledikleri yerde ararlar’). Ancak başka birinin yanlış bir inanca sahip olabileceğini kavramak için bir çocuğun önce bir inancın veya düşüncenin ne olduğuna dair fikre sahip olması gerektiğini varsaydık. Bu nedenle, bir çocuğun kendi düşünceleri hakkında iç gözlem yapma becerisi (metabiliş), başkalarının zihinsel durumları hakkında akıl yürütme becerisi için gelişimsel bir yapı taşı olabilir.

Ancak bu da kendi başına yeterli olmayabilir. Çocukların geliştirmek için zaman harcadıkları öz denetimin, başkalarının zihnini ‘okuma’ kabiliyeti için önemli olmasını da bekliyorduk. Başka birinin zihninde neler olup bittiğini tahmin etmek için kişinin kendi gerçeklik deneyimini geçici olarak bir kenara koyabilmesi gerekir ki bu da ket vurmayı gerektirir. Bu yüzden küçük çocukların genellikle benmerkezci olduğu kabul edilir ve bu, yaşla birlikte azalan bir özelliktir.

Geçmişteki araştırmalar, metabilişin ilk belirtilerinin (örneğin, belirsizlik duygularının bildirilmesi) 2-4 yaş arası çocukluğun sonunda, öz kontrol ve zihin teorisinin ilk belirtileriyle hemen hemen aynı zamanda ortaya çıktığını ileri sürüyor. Bu becerilerin ortaya çıkış sırasına daha yakından bakmak ve bulgumuzun hipotezimizi destekleyip desteklemediğini görmek istedik: Metabiliş ve öz kontrol, zihin teorisinin gelişimi için gereklidir.

Bir grup İskoç çocukla 1,5 yıl boyunca üç kez görüştük. Her seferinde onlara aynı değerlendirme setini verdik, bu da metabilişin, öz kontrolün ve zihin teorisinin aynı çocuklarda ne zaman ortaya çıktığını ve birbirleriyle nasıl ilişkilendiğini görmemizi sağladı. Çocukların metabilişsel yeteneklerini incelemek üzere, flu bir çift resimden bir nesne (örneğin bir ördek) seçmelerini istedik ve ardından cevaplarından ‘emin’ olup olmadıklarını sorduk. Çocuklar doğru cevabı bulduklarında daha sık ‘emin’ deme eğilimindeyse, bu, kendi kesinliklerine karşı hassas olduklarının bir işaretidir. Öz kontrol ölçümlerimiz arasında, çocukların belirli talimatları takip etmesini gerektiren Simon Says oyununun bir versiyonu da vardı. Zihin teorisini ölçmek için çocukların inanç, bilgi, niyet ve duygulara ilişkin anlayışlarını test ettik; örneğin, bir karakterin bir kabın içeriğini bilip bilmediğini doğru bir şekilde söyleyip söyleyemediklerini gördük.

Bu gelişimsel dönemde, çocukların çoğunun önce metabilişte, ardından öz denetimde ve sonra da zihin teorisinde yetkinleştiğini bulduk. Sonuçlarımız, ilk iki yeteneğin diğer insanların düşünceleri ve duyguları hakkında akıl yürütme becerisine önemli katkılar sağlayabileceğini gösteriyor.” (…)

Yazarlar, çoğumuz için hayatımızın erken dönemlerinde zihinsel durumlarımızı tanımanın, diğer beceriler için anahtar olabileceğini belirtiyor: “Çikolata numarasına geri dönelim: Büyük kardeş çikolata kutusunda bilyeler olduğunu bilir. Ancak kız kardeşinin ne düşüneceğine odaklanmak için bu bilgiyi bastırmak zorundadır. Kız kardeşinin yerinde olsa ne düşüneceğini düşünerek veya bir eylem örüntüsünü tahmin ederek (çikolata isteyen insanlar çikolata kutularına bakar) numarayı planlayabilir. Ancak her iki durumda da düşüncelerin (gerçekliğin değil) insanların davranışlarını yönlendirdiğini anlamış olması gerekir. Bir çocuğun bu anlayışa ulaşmasının en basit yolu da iç gözlem olabilir. (…)

Başkalarının zihni hakkında akıl yürütme yeteneğinin gelişimi, sosyal etkileşim ve dil gelişimi için fırsatların olmaması gibi çevresel faktörler ve bazen sosyal akıl yürütmede zorlukla ilişkilendirilen nöroçeşitlilik tarafından sekteye uğrayabilir. Çocukların zihin teorisini geliştirmelerini desteklemek için uzmanlar, gelişimsel yapı taşlarını hedefleyebilir. Bu, kısmen bir çocuğun öz düşüncesi ve öz denetimini desteklemeye odaklanmayı içerebilir. Örneğin bazı araştırmacılar, çocukların hikâye karakterlerinin düşüncelerini ve inançlarını gösteren düşünce balonlarının yardımıyla zihin teorisini geliştirmelerine yardımcı olmaya çalışırken; birçok çocuk için daha erişilebilir bir başlangıç ​​noktası, onları iç gözleme teşvik etmek olabilir.

Kültürel farklılıklar

Bu beceri setinin gelişimsel temellerinin evrensel olup olmadığı da dikkate alınmalıdır. Araştırmacılar şu anda gelişim psikolojisindeki yaygın bir kültürel önyargıyı ele almak için bir araya geliyor: Çocuk gelişimiyle ilgili sahip olduğumuz bilgilerin çoğunun Batılı nüfuslarla yapılan çalışmalara dayanması. Batı toplumlarında, insanlar çocuk gelişiminin temel hedeflerinden birinin bağımsızlık ve özgüven kazanmak olduğunu düşünürler, yani kişinin kendi hayatında ‘ana karakter’ olması. Öte yandan dünyanın büyük bir bölümünde temel hedef, çocuğun başkalarıyla karşılıklı bağımlılık içinde olmasını, daha büyük iyiliği sürdürmek için sosyal çevresine uyum sağlamasını destekler. Örneğin Japonya’da, empati ve sempatiye benzer bir kavram olan omoiyari geliştirmek çocuk yetiştirmenin temel hedeflerinden biridir. (…)

Gelişimsel araştırmalardan elde edilen bulgular, yaptığımız diğer çalışmalar da dahil olmak üzere, zihin teorisine giden basamaklarda önemli kültürel farklılıklar olabileceğini ortaya koyuyor. Bu araştırmada, İskoçya ve Japonya’daki çocuklardan daha önce bahsi geçen görevleri tamamlamalarını istedik. Her iki grupta da iç gözlem yeteneğinin öz kontrolle ilişkili olduğunu bulduk. Ancak hiçbir yeteneğin Japon çocukların zihin teorisiyle güçlü bir ilişkiye sahip olmaması, gelişimsel öncüllerin bağımsız ve karşılıklı bağımlılığın olduğu toplumlar arasında farklılık gösterebileceğini düşündürüyor. (…)

Karşılıklı bağımlılığın öne çıktığı toplumlarda, bir başkasının düşünce ve duygularını dikkate alabilmek için öz düşünme ya da öz denetim her zaman gerekli olmayabilir. Çünkü bu toplumlarda, başkalarının bakış açıları zaten düşünce dünyasının merkezine daha yakındır. Karşılıklı bağımlılığın odak olduğu kültürlerde, çocuklar zihin teorisine ulaşmak için farklı bir gelişimsel basamak seti izleyebilir. (…) Ancak diğer bağlamlarda (bağımsızlık odaklı Batı da dahil olmak üzere) bir çocuğun diğer insanların düşüncelerini ve duygularını tahmin etme yeteneği muhtemelen iç gözlemle başlayacaktır.”

Bu yazı ilk kez 26 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Josephine Ross ve Martin Doherty Psyche internet sitesinde yayımlanan “How do we start learning to ‘read’ other people’s minds?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://psyche.co/ideas/how-do-we-start-learning-to-read-other-peoples-minds

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Başkalarının düşüncelerini ‘okumayı’ nasıl öğrenebiliriz?

Küçük çocukların ‘zihin okuma’ yeteneğini mümkün kılan nedir? Başkalarının zihinlerini onların yerine kendimizi koyup nasıl düşüneceğimizi ve hissedeceğimizi hayal ederek mi okuyoruz, yoksa tipik davranış kalıpları hakkında bildiklerimize başvurarak mı? Kültürel farklılıklar bu yeteneğin gelişiminde nasıl bir rol oynuyor?

Başkalarının ne düşündüğünü ve nasıl davranacağını anlayabilme yetisi olarak tanımlanan “zihin teorisi”, çocuklukta gelişmeye başlar.

Peki, bu süreç nasıl işliyor?

Her ikisi de gelişim psikolojisi üzerine çalışan, İskoçya Dundee Üniversitesi’nden Josephine Ross ile Birleşik Krallık East Anglia Üniversitesi’nden Martin Doherty, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazılarında, araştırmalardan yola çıkarak çocukların başkalarının zihinlerini okuma yeteneğini mümkün kılanın ne olduğunu ortaya koyuyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“‘Biraz ister misin?’ diyor çocuk, kırmızı çikolata kutusunu sallayarak. Kız kardeşinin heyecanla hediyeyi kabul edip kutuyu açmasını izliyor… Ancak kutuda çikolata yerine bilyeler var. Büyük çocuk kıkırdıyor. Oyun tamamlandı. Peki bu numaranın işe yarayacağını nereden biliyordu? Böyle bir numara yapmak için, bağlamı düşündüğümüzde, kız kardeşinin ne düşüneceğini tahmin edebiliyor olması gerekiyordu. Söylediği sözler, bilindik bir ambalaj, sallandığında çıkan ses, kız kardeşinin gerçekten kendisine bir kutu çikolata verildiğini düşünmesini sağlayacak ipuçlarıydı. Ancak kız kardeşi kutuyu açtığında, ağabeyinin asıl niyetini anlayacaktı.

Çocuklar, ancak dört-beş yaşına geldiklerinde başkalarının düşünce ve duygularını anlamaya başlayabilir; bu da esnek bir ‘zihin teorisinin’ geliştiğini gösterir. Bu, insanların inançlarının gerçeklikten ayrılabileceğine dair bir anlayışı ifade eder. Başkalarının zihinlerini ‘okuma’ yeteneği sosyal etkileşim için çok önemlidir. Bu araba hangi yöne dönecek? Gösterge, sürücünün niyetini anlamanızı sağlar. Karşınızdaki sizden hoşlanıyor mu? Göz teması kurması ve saçını savurması size bir işaret verebilir. Konuyu iyi aktarabiliyor muyuz? Bu soruyu cevaplamak, okurun düşüncelerimizi takip edebilmesi için ne bilmesi gerektiğini hayal edebilmemize bağlı.

Psikologların 1980’lerde geliştirdiği ‘yanlış inanç’ görevlerinden bu yana, zihin teorisi gelişim psikolojisinin en yoğun çalışılan konularından biri haline geldi. Bu görevler, çocuklardan diğer insanların davranışları hakkında, bu kişilerin tam bilgiye sahip olmadığı senaryolarda akıl yürütmelerini istemeyi içerir. Örneğin anne, araba anahtarlarını mutfak masasında bırakır; anne gittiğinde, baba anahtarları cebine koyar. Anne mutfağa geri döndüğünde anahtarlarını nerede arayacaktır? Dört yaşından küçük çocuklar, annelerinin babalarının cebine bakacağını tahmin ederler; neticede anahtarlar oradadır. Ancak daha büyük çocuklar annelerinin anahtarların masada olmasını bekleyeceğini ve babalarının başının dertte olabileceğini düşünürler.

Biz ve diğer bilim insanlarının hâlâ cevap aradığı soru, o yaşlarda bu kritik yeteneği mümkün kılanın ne olduğu.

Tam olarak nasıl ‘zihin okuyucu’ oluyoruz?

Tarihsel olarak, zihin teorisinin nasıl çalıştığına dair iki önemli fikir mevcut. ‘Simülasyon teorisi’, başkalarının zihinlerini rutin olarak onların yerine kendimizi koyup nasıl düşüneceğimizi ve hissedeceğimizi hayal ederek okuduğumuzu öne sürer. Kendinize şunu sorabilirsiniz: ‘Bu çikolata kutusunu ve salladığımda ses çıkardığını görsem ne düşünürdüm?’ Böylece hayal ettiğiniz düşünce süreçlerinizde doğru bir şekilde kafa yorarsanız, başkasının düşüncesine ulaşabilirsiniz.

Buna karşılık bazı psikologlar ve filozoflar ‘zihin teorisi’nin ‘teori’ kısmını tam anlamıyla ele almışlardır. İnsanların başkalarının zihinlerine dair bilimsel teori benzeri bir şeye sahip olduklarını ve bunun ‘eğer X ve Y varsa, o zaman Z olur’ gibi teorik terimler kullanılarak anlaşılabileceğini savunurlar. Somut bir örnek şu olabilir: Eğer biri X’i istiyorsa (örneğin çikolata) ve Y’yi düşünüyorsa (bu kutuda çikolata var), o zaman Z’yi yapacaktır (kutuyu beklentiyle açacaktır).

Yetişkinler, başkalarının zihinlerini anlamak için bu stratejileri birlikte kullanabilirler; bazen kendilerinin nasıl hissedeceklerini veya başka bir kişinin yerinde olsalar ne düşüneceklerini ‘simüle ederek’, bazen de tipik davranış kalıpları hakkında bildiklerine başvurarak.

Son araştırma projemizde, zihin teorisinin gelişimsel yapı taşlarını ortaya çıkarmak için bu iki teorinin arkasındaki sezgileri kullandık. Yetişkinlerde olduğu gibi, bir çocuk başka birinin ne düşündüğü üzerine düşündüğünde, bazen kendisinin başkasının konumunda nasıl düşüneceğini veya hissedeceğini hayal edebilir. Başka bir sefer ise bunun yerine başkalarının genellikle ne yaptığına dair bilgisinden yararlanabilir (örneğin, ‘insanlar bir şeyi bulmayı bekledikleri yerde ararlar’). Ancak başka birinin yanlış bir inanca sahip olabileceğini kavramak için bir çocuğun önce bir inancın veya düşüncenin ne olduğuna dair fikre sahip olması gerektiğini varsaydık. Bu nedenle, bir çocuğun kendi düşünceleri hakkında iç gözlem yapma becerisi (metabiliş), başkalarının zihinsel durumları hakkında akıl yürütme becerisi için gelişimsel bir yapı taşı olabilir.

Ancak bu da kendi başına yeterli olmayabilir. Çocukların geliştirmek için zaman harcadıkları öz denetimin, başkalarının zihnini ‘okuma’ kabiliyeti için önemli olmasını da bekliyorduk. Başka birinin zihninde neler olup bittiğini tahmin etmek için kişinin kendi gerçeklik deneyimini geçici olarak bir kenara koyabilmesi gerekir ki bu da ket vurmayı gerektirir. Bu yüzden küçük çocukların genellikle benmerkezci olduğu kabul edilir ve bu, yaşla birlikte azalan bir özelliktir.

Geçmişteki araştırmalar, metabilişin ilk belirtilerinin (örneğin, belirsizlik duygularının bildirilmesi) 2-4 yaş arası çocukluğun sonunda, öz kontrol ve zihin teorisinin ilk belirtileriyle hemen hemen aynı zamanda ortaya çıktığını ileri sürüyor. Bu becerilerin ortaya çıkış sırasına daha yakından bakmak ve bulgumuzun hipotezimizi destekleyip desteklemediğini görmek istedik: Metabiliş ve öz kontrol, zihin teorisinin gelişimi için gereklidir.

Bir grup İskoç çocukla 1,5 yıl boyunca üç kez görüştük. Her seferinde onlara aynı değerlendirme setini verdik, bu da metabilişin, öz kontrolün ve zihin teorisinin aynı çocuklarda ne zaman ortaya çıktığını ve birbirleriyle nasıl ilişkilendiğini görmemizi sağladı. Çocukların metabilişsel yeteneklerini incelemek üzere, flu bir çift resimden bir nesne (örneğin bir ördek) seçmelerini istedik ve ardından cevaplarından ‘emin’ olup olmadıklarını sorduk. Çocuklar doğru cevabı bulduklarında daha sık ‘emin’ deme eğilimindeyse, bu, kendi kesinliklerine karşı hassas olduklarının bir işaretidir. Öz kontrol ölçümlerimiz arasında, çocukların belirli talimatları takip etmesini gerektiren Simon Says oyununun bir versiyonu da vardı. Zihin teorisini ölçmek için çocukların inanç, bilgi, niyet ve duygulara ilişkin anlayışlarını test ettik; örneğin, bir karakterin bir kabın içeriğini bilip bilmediğini doğru bir şekilde söyleyip söyleyemediklerini gördük.

Bu gelişimsel dönemde, çocukların çoğunun önce metabilişte, ardından öz denetimde ve sonra da zihin teorisinde yetkinleştiğini bulduk. Sonuçlarımız, ilk iki yeteneğin diğer insanların düşünceleri ve duyguları hakkında akıl yürütme becerisine önemli katkılar sağlayabileceğini gösteriyor.” (…)

Yazarlar, çoğumuz için hayatımızın erken dönemlerinde zihinsel durumlarımızı tanımanın, diğer beceriler için anahtar olabileceğini belirtiyor: “Çikolata numarasına geri dönelim: Büyük kardeş çikolata kutusunda bilyeler olduğunu bilir. Ancak kız kardeşinin ne düşüneceğine odaklanmak için bu bilgiyi bastırmak zorundadır. Kız kardeşinin yerinde olsa ne düşüneceğini düşünerek veya bir eylem örüntüsünü tahmin ederek (çikolata isteyen insanlar çikolata kutularına bakar) numarayı planlayabilir. Ancak her iki durumda da düşüncelerin (gerçekliğin değil) insanların davranışlarını yönlendirdiğini anlamış olması gerekir. Bir çocuğun bu anlayışa ulaşmasının en basit yolu da iç gözlem olabilir. (…)

Başkalarının zihni hakkında akıl yürütme yeteneğinin gelişimi, sosyal etkileşim ve dil gelişimi için fırsatların olmaması gibi çevresel faktörler ve bazen sosyal akıl yürütmede zorlukla ilişkilendirilen nöroçeşitlilik tarafından sekteye uğrayabilir. Çocukların zihin teorisini geliştirmelerini desteklemek için uzmanlar, gelişimsel yapı taşlarını hedefleyebilir. Bu, kısmen bir çocuğun öz düşüncesi ve öz denetimini desteklemeye odaklanmayı içerebilir. Örneğin bazı araştırmacılar, çocukların hikâye karakterlerinin düşüncelerini ve inançlarını gösteren düşünce balonlarının yardımıyla zihin teorisini geliştirmelerine yardımcı olmaya çalışırken; birçok çocuk için daha erişilebilir bir başlangıç ​​noktası, onları iç gözleme teşvik etmek olabilir.

Kültürel farklılıklar

Bu beceri setinin gelişimsel temellerinin evrensel olup olmadığı da dikkate alınmalıdır. Araştırmacılar şu anda gelişim psikolojisindeki yaygın bir kültürel önyargıyı ele almak için bir araya geliyor: Çocuk gelişimiyle ilgili sahip olduğumuz bilgilerin çoğunun Batılı nüfuslarla yapılan çalışmalara dayanması. Batı toplumlarında, insanlar çocuk gelişiminin temel hedeflerinden birinin bağımsızlık ve özgüven kazanmak olduğunu düşünürler, yani kişinin kendi hayatında ‘ana karakter’ olması. Öte yandan dünyanın büyük bir bölümünde temel hedef, çocuğun başkalarıyla karşılıklı bağımlılık içinde olmasını, daha büyük iyiliği sürdürmek için sosyal çevresine uyum sağlamasını destekler. Örneğin Japonya’da, empati ve sempatiye benzer bir kavram olan omoiyari geliştirmek çocuk yetiştirmenin temel hedeflerinden biridir. (…)

Gelişimsel araştırmalardan elde edilen bulgular, yaptığımız diğer çalışmalar da dahil olmak üzere, zihin teorisine giden basamaklarda önemli kültürel farklılıklar olabileceğini ortaya koyuyor. Bu araştırmada, İskoçya ve Japonya’daki çocuklardan daha önce bahsi geçen görevleri tamamlamalarını istedik. Her iki grupta da iç gözlem yeteneğinin öz kontrolle ilişkili olduğunu bulduk. Ancak hiçbir yeteneğin Japon çocukların zihin teorisiyle güçlü bir ilişkiye sahip olmaması, gelişimsel öncüllerin bağımsız ve karşılıklı bağımlılığın olduğu toplumlar arasında farklılık gösterebileceğini düşündürüyor. (…)

Karşılıklı bağımlılığın öne çıktığı toplumlarda, bir başkasının düşünce ve duygularını dikkate alabilmek için öz düşünme ya da öz denetim her zaman gerekli olmayabilir. Çünkü bu toplumlarda, başkalarının bakış açıları zaten düşünce dünyasının merkezine daha yakındır. Karşılıklı bağımlılığın odak olduğu kültürlerde, çocuklar zihin teorisine ulaşmak için farklı bir gelişimsel basamak seti izleyebilir. (…) Ancak diğer bağlamlarda (bağımsızlık odaklı Batı da dahil olmak üzere) bir çocuğun diğer insanların düşüncelerini ve duygularını tahmin etme yeteneği muhtemelen iç gözlemle başlayacaktır.”

Bu yazı ilk kez 26 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Josephine Ross ve Martin Doherty Psyche internet sitesinde yayımlanan “How do we start learning to ‘read’ other people’s minds?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://psyche.co/ideas/how-do-we-start-learning-to-read-other-peoples-minds

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x