Başsağlığı, TDK Türkçe Sözlükte “ölen bir kimsenin yakınlarına ilgi ve yakınlık gösterme” olarak tanımlanıyor.
İnsanlar bir tanıdıklarının yakını öldüğü zaman onlara yakınlık göstermek için başsağlığı dileğinde bulunurlar. Başsağlığı ifadesi aslında anlaşıldığı gibi, “başın sağ olması” ile ilgili değildir. Bu terimde “baş”, “acı” anlamına gelir, gündelik dildeki “çıbanbaşı” ifadesinde de benzer anlamda kullanılır. “Sağlık” da aslında “sağlık” değil, “sağalmak”, yani iyileşmek olarak anlaşılabilir. Dolayısıyla “başınız sağ olsun” diyen kişi “ölen öldü, sen sağ ol” anlamında bir dilekte bulunmaz, “yaranız, acınız iyileşsin” anlamında bir dilekte bulunur. Zaten dilek olmasının nedeni de budur. Dilek iyi şeyler için söylenir. Kötü şeyler “dilenmez”. Dilenen şey karşıdakinin iyiliğidir, burada yarasının, acısının iyileşmesidir.
Başsağlığı insani bir davranıştır. Bu yüzden başsağlığı davranışları kültürden kültüre farklılık göstermekle birlikte, bütün toplumlar yakınını kaybeden kişilere yakınlık gösterirler, başsağlığı dilerler. Bir Amerikalı “üzgünüm” derken, bir Türk “başınız sağ olsun” der. Ama temel dilek aynıdır: karşıdaki kişinin acısının azalması ve ortadan kalkması. Kültürler nasıl başsağlığı dileneceğini belirler ve insanlara o davranışlarla başsağlığı dilenebileceğini öğretirler.
Bilişsel başsağlığı dileği amacına ulaşamaz
Başsağlığı insanın başkasıyla insan olduğunun göstergelerindendir. İnsanlar birbirlerinin acılarına karşı duyarsız kalamazlar. Her ne kadar günümüzde, “sizin de başınıza gelebilir” diye duyarlı olunduğu zaman zaman ifade edilirse de, duyarlılığın nedeni aslında bu değildir. İnsanlar ve hatta hayvanlar acı çeken varlıklara karşı hassastırlar ve onlar için üzülürler, yapabilecekleri yardım varsa yapmak isterler.
İnsanlar kültürel olarak başsağlığı dilerler. Tüm canlıların ortak olduğu önemli özelliklerden biri bu acı çekene karşı duyarlılıktır. Diğer bir ortaklık da çocuklara ve yavrulara karşı duyulan hassasiyet ve yardımseverliktir; çünkü çocukların korumasız oldukları kabul edilir.
Başsağlığı temelde sempati taşıyan bir dilektir. Sempati karşıdaki kişinin durumunu anlamak ve o duyguyu paylaşmaktır. Bu yüzden başsağlığı dileği İngilizce “sempati notu” olarak ifade edilir. Günümüz moda terimlerinden empati de bu duruma uygulanabilir. Ama empati başsağlığı durumunda yetersiz kalır, çünkü başsağlığı dileyen kişinin üzüldüğünü göstermez. Başsağlığı durumunda karşıdakinin duygularını anlamanın yanı sıra, bir miktar da o duyguyla duygulanmanız gerekir. Sadece bilişsel (yani duygusuz) bir başsağlığı dileği amacına ulaşamaz.
Başsağlığı dilemek zor mudur?
Başsağlığı dileğinin amacı yakınını kaybeden kişinin acısını paylaşmaktır, azaltmaktır. Acı çeken kişilerin tanıdıklarından beklediği de budur. Hatta tanımasalar bile, bu durumu öğrenen kişilerin başsağlığı dilemesi beklenir. Yukarıda belirtildiği gibi, insan oluşun özü budur. Dolayısıyla kişinin acısını paylaşmayan bir başsağlığı dileği anlamsızdır.
Genellikle başsağlığı dilemek zordur. Çünkü insanlar ne diyeceklerini bilemezler. Bu yüzden de başsağlığı dilemekten kaçınabilirler, hatta bazıları “sanki sürekli olarak olayı hatırlatıyoruz” diye düşünürler. Ancak kayıp yaşayan kişiler başsağlığından olumlu etkilendiklerini ve kendilerini daha güçlü hissettiklerini belirtiyorlar. Bu yüzden başsağlığı dilemeyi sürdürmek gerekir, çünkü kişiler bundan oldukça olumlu sonuçlar elde ediyorlar. Başsağlığı dilemenin anlamı da zaten onun yanında olmak, yanında olduğunu hissettirmek ve acısını paylaşmaktır.
Başsağlığı dilemenin bir anlamı da kişinin yalnız olmadığını hissettirmektir. Başsağlığı dileyen kişi karşıdakine “ben senin yanındayım” demek ister. Çünkü yalnızlık aynı zamanda güvensizliktir. İnsan kendini yalnız hissettiğinde kendini güvende hissetmemeye başlar. Başsağlığı kişiye “yalnız değilsin, kendini güvensiz hissetme, ben senin yanındayım” demenin bir yoludur.
Başsağlığı dilerken yapılmaması gerekenler
İnsanlar zaman zaman başsağlığı dileği sırasında yapılmaması gereken davranışlarda bulunurlar ve farkına varmadan karşıdakinin acısını paylaşamazlar; hatta bazen acıyı artırırlar. Bu yüzden başsağlığı dileğinde bulunurken yapılmaması gereken şeyler yapılması gerekenler kadar önemlidir.
Başsağlığı dilerken tabii ki kişiyi tanımak önemli bir faktördür. Yapılmaması gerekenler çoğunlukla kişiye bağlıdır. Bunu bir kenarda tutarak, başsağlığında yapılmaması gereken şeyler hakkında şunlar söylenebilir:
1. Öncelikle başsağlığı dileğinde bulunurken kendi sorunlarından bahsetmek doğru bir davranış değildir. Kayıp yaşayan kişi başkasının sorunlarıyla ilgilenecek durumda olmayacaktır. Bazen yaşadıklarından bahsetmek yararlı olabilirse de, bu durum çoğu zaman başsağlığı dileyen kişinin ne diyeceğini bilememesinin bir sonucudur ve bu da kayıp yaşayan kişi için çok bir şey ifade etmeyecektir.
2. “Allah kurtardı” gibi ifadeler teselli etme amacını taşır, ama işlevsel değildir. Kayıp yaşayan vurgulamadığı sürece bu ifadenin kullanılmaması daha uygundur.
3. Yaslı kişiye “ne yaşadığını bildiğini” söylemek pek işe yaramaz. Çünkü herkes kendi acısını yaşar. Kayıp yaşayan kişinin yaşadığı acı başka birinin yaşadığı acıya benzemez.
4. Kayıptan sonra yapılacak işler konusunda konuşmak da uygun olmayacaktır. Çünkü henüz gelecek planlanacak durumda değildir. Dolayısıyla “artık sen başının çaresine bakacaksın” veya “ailenin sorumluluğu sana düşüyor” gibi ifadeler de pek işe yaramaz. Sorumluluk ona düşüyor olsa bile kişi ona henüz hazır olmayacaktır.
5. Yapılanlarla ilgili eleştiri ve alaycı konuşmalar yapmak uygun değildir. Genellikle kayıp durumunda yapılacak şeyleri herkesin elinden geldiğince yapmaya çalıştığını vurgulamak daha yararlı olacaktır. Geleneksel kültürümüz de “düğün ve cenazede küslük olmaz” diyerek bu iki durumda eksiklik ve hata aramanın uygun olmadığını ifade eder.
6. Çok kullanılan “metin ol”, “sıkma canını” gibi ifadeler kullanılmaması gereken ifadelerdir. Kişi zaten bunları yapabilecek olsa başsağlığına ihtiyaç duymayacaktır.
Neler yapılabilir?
Başsağlığı dileğinde yapılabilecek şeyler ise şöyle sıralanabilir:
1. İlk tercih tabii ki fiziksel olarak kişinin yanında bulunmaktır. Fiziksel olarak yanına gidilemiyorsa telefonla aramak gerekir. Yakınlık derecesine göre, insanlar böyle bir durumda yanlarına gelinmesini beklerler. Bu yüzden bazen “telefon ederek geçiştirildiği”nden şikâyet ederler.
2. Olayın nasıl olduğu üzerinde konuşmak kişinin başa çıkmasını kolaylaştırır. İnsanlar yaşadıkları sorunlarla ilgili olarak konuşarak başa çıkmaya çalışırlar. Bu yüzden “sanki sürekli olayı hatırlatıyormuşum gibi geliyor” düşüncesiyle başsağlığı dilemekten ve olayla ilgili konuşmaktan kaçınmak doğru bir davranış değildir.
3. İnsanlar inançlarına göre bir teselli üretmeye çalışırlar. Dolayısıyla dindar bir kişi “Allah rahmet eylesin” veya “Allah sabır versin” gibi ifadelerden olumlu etkilenirken, dini bir ima taşımayan “ışıklar içinde uyusun” gibi ifadelerden olumsuz etkilenecektir. İnsanlar bu gibi durumlarda inançlarına da saygı duyulsun isterler. Bu yüzden “Allah rahmet eylesin” demek doğru bulunmuyorsa bile, “size sabır ve kolaylıklar diliyorum” gibi ara bir ifade daha uygun olacaktır. Denebilirse “Allah rahmet eylesin” demek tercih edilebilir, ayrıca bu sözü bu bağlamda söylemek kimseyi dindar yapmaz. Tersi de doğrudur; dindar olmayan birine ısrarla “Allah rahmet eylesin” demenin olumlu bir etkisi olmayacaktır.
4. Başsağlığı dilemek için uygun zaman yoktur, her zaman uygundur. Genel olarak bir aya yakın zaman içinde başsağlığı dilenebileceği kabul edilir. Kuşkusuz daha sonraki zaman içinde de, birinin kaybını duyduğunda bir yanındalık mesajı vermek gerekir. “Allah rahmet eylesin” gibi dini bir ifade kullanmak istenmese bile, üzgün olduğunu belirtmek gerekir.
5. Başsağlığı dilemede önerilen özelliklerden biri de spesifik olmaktır. Kim ve niçin olduğu belli olmayan üzüntü ifadeleri yerine “Ahmet’in ölümüne üzüldüm” gibi kişiyi vurgulayan ifadeler tercih edilmelidir. Ayrıca eğer bir şey yapılması vaat ediliyor ise bu vaadin zamanı ve yeri ile ilgili olarak net ve açık olunması gerekir. Çünkü yaslı kişiler verilen vaatleri önemserler ve yerine getirilmediğinde veya geç yerine getirildiğini düşündüklerinde hayal kırıklığı yaşarlar ve verilen sözlerin tutulmadığını düşünmeye başlarlar.
6. Başsağlığı dileğinin içten olması ve yargılayıcı, suçlayıcı, olumsuz ögeleri ön plana çıkarıcı bir nitelik taşımaması temel özelliğidir.
Başsağlığı yüz yüze dileniyorsa, kayıp yaşayan kişinin ne yaşadığının dikkate alınması gerekir. Elisabeth Kübler-Ross’un önerdiği modelde insanlar kayıptan sonra inkâr (olamaz!, olmak zorunda mıydı?), öfke (… olamaz mıydı? …. Olabilirdi / yapabilirdik), pazarlık (kader), depresyon (ne olursa olsun) ve kabullenme aşamalarından geçerler. Her aşamada dilenebilecek başsağlığının farklı olması beklenebilir. Ancak genel olarak kayıp yaşayan kişiler sorunu kendi içinde çözmeye çalışma, konuşmama özelliği gösterdikleri için aşamaların anlaşılması zordur. Yapılabilecek en iyi şey sempati ve empati iletmektir. Çünkü hangi dönemde olursa olsun, kişinin kayıptan üç kazancının olabileceği belirtilir. Bunlardan ilki hayattaki gücün, gizemli şeylerin ve kişilerarası ilişkilerin değerinin farkına varmaktır. Yaslı kişiler gündelik hayatta genelde ıskaladığımız bu özelliklerin farkına varırlar. İkinci olarak yaşamın her şeyden önemli olduğunu hatırlarlar ve hayattaki öncelikleri gözden geçirme fırsatı yakalarlar. Üçüncü kazanç ise güçlü bir başa çıkma ağı oluşturmanın değerinin farkına varmaktır. Başsağlığı dilekleri hem gücün ve ilişkinin değerinin farkına varmada hem de güçlü bir sosyal başa çıkma ağı oluşturmada etkili olacaktır.
Uygun ve yerinde bir başsağlığı dileği gerçekten ilgili kişinin başını sağaltır, acısını dindirir, yarasını iyileştirir. Tersine; uygun ve yerinde olmayan bir başsağlığı dileği de yarardan çok zarar getirir, kimsenin işine de yaramaz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 16 Şubat 2023’te yayımlanmıştır.