Bir 8 Mart hediyesi

Birçok cephede mücadele vermek zorunda olan günümüz Amazon kadınlarına, iç huzurlarını sağlamaları için bazı öneriler. Psikiyatrist Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

Tarihteki Amazonları kadın savaşçılar olarak tanırız. Kendilerine bir yurt, bir devlet kurmak için savaşmak zorunda olan kadınlardı. Çağımızın Amazon kadınlarının savaşmak zorunda oldukları arenalar daha farklı: ev yaşamı, iş yaşamı, annelik, ilişkiler. Bütün bu cephelerde mücadele eden Amazon kadınlarına iç huzurlarını sağlamaları için önerilerde bulunmak, onlara 8 Mart Dünya Kadınlar günü hediyesi vermek istiyorum.

Çağımızın amazon kadınları günümüzde büründükleri çeşit çeşit rolün hakkını vermeye çalışıyorlar. Kendisinden bir veya iki kuşak öncesinde yaşayan kadınlara göre çok daha iyi bir eğitim almış durumdalar. Çalışan kadın oranı eski nesillere göre çok daha arttı. Artık kadının evdeki rolleri arasında evi çekip çeviren kişi ve anne olma dışında, evin ekonomisine katkıda bulunan kişi olma rolü de var. Bu çeşit çeşit rolün hakkını vermeye çalışan Amazon kadını kendince iyi silahlar kuşandı. Örneğin mükemmeliyetçi bir yapıya büründü. Hayattaki belirsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik kontrolcü bir yapı geliştirdi. Duygularını, özellikle de onu güçsüz gösterme ihtimali yaratan olumsuz duygularını mümkün olduğunca dışarı yansıtmamaya, hatta bir süre sonra kendisinden bile saklamaya çalıştı. Özel hayatındaki ilişkilerde mümkün olduğunca çatışmadan kaçınır oldu ve insanları memnun etmeye çalışma çabası içerisine girdi.

Tüm bu savaşlar çağımızın Amazon kadınını yordu. Stresle başa çıkmada zorlanma, tahammülsüzlük, tükenmişlik, bölünmüş rollerinin hiçbirini tam olarak gerçekleştiremediği düşüncesinin yarattığı suçluluk duygusu bu güçlü kadınların sık rastladığı sorunlar haline geldi. Günümüzde en sık görülen psikiyatrik hastalıklar olan depresyon ve kaygı bozukluklarına kadınlarda erkeklere oranla daha fazla rastlanıyor. Bunun elbette nörobiyolojik ve hormonal nedenleri olduğunu biliyoruz ama yukarıda bahsedilen yaşam zorlukları da önemli bir etken.

Çağımızın Amazon kadınlarının belirsizliğe tahammülsüzlüğü ve kontrolcülükleri

Belirsizliğe tahammülsüzlük bir kişinin bir durum karşısında önemli, anahtar ya da yeterli bilgiden yoksun olması nedeniyle yaşadığı duruma katlanmadaki zorluğu olarak tanımlanır. Aslında hepimiz, en azından hayatımızın belirli dönemlerinde, belirli konular hakkındaki belirsizliklere katlanmakta zorluk çekmişizdir. Üniversiteye giriş sınavının sonucunu beklerken, tahlil sonuçlarımızı beklerken, bürokratik bir işimizin sonucunu beklerken, ‘ruh eşimizi’ beklerken durumun belirsizliği karşısında sancılı bir bekleyiş yaşamışızdır. Dolayısıyla belirsizliğe tahammülsüzlük kavramı hiçbirimiz için yabancı değil.

Çağımızın bazı özelliklerinin belirsizliğe tahammül etmede zorlanmamızda önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Teknoloji sayesinde birçok bilgiye ulaşabiliyor ve üstelik bunu son derece hızlı bir şekilde yapabiliyoruz. Bu durum hayatımızdaki her alanı kontrol edebileceğimiz ve istediğimiz gibi yönlendirebileceğimiz yanılgısına neden olmakta. Beklemek konusunda sabırsız ve beceriksiziz. Çağımızın Amazon kadınları da hem çağımız özelliklerinden dolayı hem de bazı kişilik özelliklerinden dolayı belirsiz durumlar karşısında genellikle zorlanırlar. Sorumluluk sahibi, mükemmeliyetçi, azimli, hırslı, çalışkan, başarıya ve güce önem veren kişilik yapıları nedeniyle hayatta önemli başarılar elde etmişlerdir ve bu nedenle şu yanılgıya sahiptirler: “Hayatta yeterince istersem ve çaba gösterirsem her şeyi kontrol altına alabilirim, her şeyi oldurabilirim”. Oysa hayatta her şeyi kontrol altına almak mümkün değildir.

Hayatın bizim kontrolümüzde olan yanı kendi seçim ve davranışlarımızdır. Bu ikisi dışında aslında bizim kontrolümüzde olan başka bir yan yoktur. Kontrol dışımızda olan yanı ise duygularımız, düşüncelerimiz, başkalarının duyguları, başkalarının düşünceleri, başkalarının davranışları, geçmiş, genetik ve çevresel olaylardır.

Hayatın bu iki farklı yönü karşısında almamız gereken tutumlar da tabii ki birbirinden farklı olacaktır. Kontrol edebildiğimiz kısım kendi seçim ve davranışlarımızdır demiştik. Bu alana en güzel örnek akademik ve mesleki alandır. Bu alanda insanı başarıya götüren tutum elinden geleninin en iyisini yapmaktır. Bu alanda çalışmak, çaba harcamak, emek vermek, sorgulamak, soruşturmak, araştırmak, planlamak, insanları ikna etmeye çalışmak gibi yöntemler işe yarar. Çağımızın Amazon kadınları sorumluluk sahibi, mükemmeliyetçi, azimli, hırslı, çalışkan, başarıya ve güce önem veren kişilik yapıları nedeniyle genellikle hayatın kontrol edilebilir alanında başarılıdırlar. Ve bu alanda başarıyı tatmış birçok insanın düştüğü tuzağa düşerler: Aynı yöntemlerin hayatın kontrol edilemez tarafı için de işe yarayacağını düşünmek. Oysa, bu büyük bir yanılgıdır. Hayatın kontrol edilemez yanında bu yöntemlerin hiçbiri işe yaramaz. Üstelik işe yaramadığı gibi, çağımızda sık görülen psikolojik sorunlar arasında yer alan endişe, çaresizlik, tükenmişlik, engellenmişlik gibi duygulara ve ruminasyona (bilişsel geviş getirme, dönüp dolaşıp aynı konuları düşünüp durma) neden olur.

Eğer değiştirmeye çalıştığımız konu karşıdaki kişinin duygu, düşünce ve davranışları ise o kişiyle aramızda kırgınlıklara, sorunlara ve hatta belki de ilişkinin kopmasına yol açar. Aşırı kontrolcü bu tutumumuz çevremizdeki insanların bizden giderek uzaklaşmasına yol açabilir.

Zihnimiz sürekli bu planlamalar ve sorgulamalarla meşgul olduğu için çoğunlukla anda olmakta olanı kaçırırız. Hayat giderek tatsızlaşır, anlamsızlaşır. Zihnimiz yorulur. Duygu durumumuz çöker. Kronik stres nedeniyle bedensel sorunlar da yaşamaya başlarız.

Üstelik biz A, B, C…Z planlarını yaparken hayat bizim planlarımıza bakmadan ve bizim plan yapmamızı beklemeden akıp gider. Bilirsiniz, “hayat biz plan yaparken başımıza gelenlerden ibarettir” diye bir söz vardır. Planlarımız, kurgularımız, stratejilerimiz hayatın genel akışını değiştiremez.

Çağımızın Amazon kadınları ve sağlıksız mükemmeliyetçilik

Ne istediğini bilen, başarıya önem veren, hırslı, mücadeleci Amazon kadınına mükemmeliyetçilik çok yakışır. Mükemmeliyetçilik belli bir düzeye kadar sağlıklı, hatta kişiye hayatta başarıyı getiren bir özelliktir. Çevrenizdeki başarılı insanları bir düşünün. Çoğunun mükemmeliyetçi özelliklere sahip olduğunu göreceksiniz. Mükemmeliyetçi insanlar kendilerine yüksek standartlar koyarlar ve bu standartlara ulaşmak için çok çalışırlar. Bu nedenle çoğunlukla da başarıyı elde ederler. İşlerini detaycı ve titiz bir şekilde yaptıkları için de hata yapma olasılıkları azalır. Üstelik genellikle yaşam enerjileri de yüksektir ve bu sayede hayatın birçok alanında ortalamanın üzerinde kalitede bir iş ortaya çıkarırlar.

Dolayısıyla aslında mükemmeliyetçilik “optimal” düzeyde olduğunda, yani çok az veya çok fazla seviyede olmadığında, genellikle kişiye başarıyı getiren sağlıklı ve işlevsel bir özelliktir.

Sağlıksız mükemmeliyetçilik ise tam tersi etkiler yapar; kişinin hayatın birçok alanında yaşam kalitesini düşürür, işleri bitirmesine engel olur, fiziksel ve ruhsal sağlığı bozar. Dolayısıyla sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçilik arasındaki farkı iyi ayırt etmek önemlidir. Unutmayın; her ikisinde de kişi kendine yüksek standartlar koymuştur. Dolayısıyla aslında amaç aynıdır; ortalamanın çok üzerinde bir performans sergilemek. Üstelik standartların içeriği açısından da sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçilik birbirine benzer. Her ikisi de kişi için önemli olabilecek yaşam alanlarıyla ilgili (örneğin; akademik hayat, kariyer, ebeveynlik, ekonomik durum, sağlık, insan ilişkileri vs.) yüksek standartlara sahiptir. Dolayısıyla sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçilik arasındaki fark içerikten çok süreçle ilgilidir.

Sağlıksız mükemmeliyetçiliğe eşlik eden bir takım problemli davranışlar nedeniyle de kişinin performansı düşer. Bu davranışlar arasında tekrar tekrar kontrol etme ihtiyacı, aşırı bir biçimde detaylara boğulma, erteleme gibi davranışlar yer alır. Bu davranışlar kişinin işi geciktirmesine ve kendi belleğine olan güveni azaltmasına yol açarak kişinin yaptığı işin kalitesini bozar. Sağlıksız mükemmeliyetçilik yarattığı stres nedeniyle bir süre sonra işten kaçınmaya, yani sorumluluklardan kaçınmaya da yol açarak işlevselliği tamamen ortadan kaldırabilir.

Sağlıksız mükemmeliyetçiliğin önemli özelliklerinden biri de kişinin özgüveni ve öz değerinin tamamen kendine koyduğu yüksek standartları tutturup tutturmamasına bağlı olmasıdır. Bu nedenle kendilerine olan güvenleri ve benlik saygıları pamuk ipliğine bağlı gibidir; herhangi bir onaylanmama veya kendisinin (veya kendi için önemli diğer insanların) beklentilerini karşılayamadığı durumlarda ani çöküşler yaşar. Üstelik bu insanlar kendilerine olağandan daha yüksek çıtalar koyarlar ve kendi başarılarından çok başarısızlıklarını görürler. Dolayısıyla bu durum adeta bir “kendini doğrulayan kehanet” yaratır; yani sağlıksız mükemmeliyetçiliğe sahip kişiler tekrar tekrar kendilerini hayal kırıklığına uğratırlar.

Bu durum sağlıksız mükemmeliyetçiliği olan kişilerde sık rastlanan bir durum olan aşırı eleştirel iç sesin de varlığıyla daha da pekişir. Bu kişiler, yaptıkları ve/veya yapmadıkları hemen her iş için onları eleştiren bir iç sesin varlığından bahsederler. Bu iç ses, aslında kişinin kendi düşünceleridir. Bu ses onlara gün boyu eşlik eder ama en çok da kendi başlarına kaldıklarında üzerlerine hücum eder. “Neden orada bunu dedin, neden öyle yapmadın…böyle giderse asla başarılı olamayacaksın…kim bilir senin hakkında neler düşünüyorlar” gibi kişinin özgüvenini ve öz değerini daha da düşüren düşüncelerdir bunlar. Kişi ne yaparsa yapsın bu eleştirel iç sesi memnun edemez.

Sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçiliği birbirinden ayıran önemli bir özellik de zihinsel katılıktır. Zihinsel katılık kişinin kendine yüksek standartlara ulaşmak için aşırı zor ve katı kurallar koymasına ve bu kuralların olumsuz sonuçlarını görmesine rağmen kuralları esnetmemesine yol açar. Kişinin kendine karşı adeta bir “gestapo” acımasızlığında kurallar koyar ve bunları aşırı bir öz disiplinle uygular.

Çağımızın Amazon kadınının olumsuz duyguları saklama eğilimi

Gücü ve güçlü olmayı seven Amazon kadınlarının sıklıkla düştükleri bir diğer tuzak ise olumsuz duygulardan kaçmaya çalışmaktır.

Olumsuz duyguları bir güçsüzlük, zayıflık ve acizlik gibi görüp bu duyguları hiç yaşamamak isterler. Kaçınılmaz bir şekilde yaşadıklarında ise bir an önce bu duyguları gidermek zorunda hissederler.

Oysa tıpkı belirsizlikte olduğu gibi, hayatta duygular hep vardır ve olacaktır. Duyguları görmezden gelmek ve halı altına süpürmeye çalışmak, o duygunun yok olmasına neden olmaz. Aksine biriken duygular kişiyi daha sağlıksız bir noktaya getirir. Üstelik duygular bu hayat yolculuğunu güvenli bir şekilde yapabilmemiz için bize rehber olan trafik işaretlerine benzer. Onları doğru okumayı bilir ve bize işaret ettikleri önlemleri alırsak, bu hayat yolculuğunu kazasız belasız atlatma olasılığımız artar.

Çağımızın Amazon kadınlarının olumsuz duygularını saklamalarına neden olan birçok inançları vardır. Örneğin; olumsuz duygularını ifade ederlerse kontrolü kaybedeceklerinden, karşıdakini kıracaklarından, güçsüz duruma düşeceklerinden korkarlar. Birazdan da bahsedeceğim gibi diğer insanların kendisi hakkındaki düşüncelerini fazlasıyla önemseyen Amazon kadınları olumsuz duygularını ifade ettiklerinde ilişkilerinde bozulma yaşayacaklarından da korkabilir.

Oysa sakladığımız, halı altına süpürdüğümüz duygular yok olmuyor. Birikiyor… Birikiyor… Artık “ruhumuzda” olumsuz duyguları biriktirecek yer kalmadığı zaman da çeşitli patlamalarla (ağlama krizleri, öfke patlamaları gibi) veya dolaylı şekilde dışarı sızma yolu bulmaya çalışıyorlar. Olumsuz duygularımızı evimizin altındaki bodruma tıkarsak onlar orada barfiks çalışıp güçlenerek karşımıza gelirler. Bir kısmı öfke patlamaları, ağlama krizleri şeklinde yaşanabilir. Bir kısmı da bedenimiz yoluyla kendini ifade etmenin dolaylı bir yolunu bulur. Psikosomatik hastalıklar klinik görünüş olarak bedensel belirtilerle kendini gösteren fakat belirtilerin ortaya çıkması, alevlenmesi ve sürmesinde psikolojik etkenlerin (ve özellikle de bastırılmış olumsuz duyguların) neden olduğu hastalık grubuna verilen genel isimdir.  Ülser, astım, ürtiker, hipertansiyon, şeker hastalığı, irritabl bağırsak sendromu, myofasial ağrı sendromu gibi birçok fiziksel hastalık psikosomatik hastalıklar grubunda incelenir.

Biriktirildiği takdirde bu tarz sorunlara yol açmaları ve daha yukarıda bahsettiğim faydaları nedeniyle olumsuz duygularımızı biriktirmek yerine onları anlamak, nedenleri araştırmak ve bu duyguları giderecek uygun davranışlarda bulunmak önemlidir.

Çağımızın “Hayır” diyemeyen Amazon kadınları 

Her alanda tuttuğunu koparmaya alışık, hayatın tüm meyvelerini iştahla isteyen Amazon kadınlarının zorlandığı bir diğer konu “hayır” diyebilmektir.

Özellikle ona başarıyı getirme potansiyeli olan konularda “hayır” demek Amazon kadınları için zor olabilir. Bu konular akademik ve mesleki alanları ilgilendiren konular dışında, insan ilişkileriyle ilgili alanlarda da olabilir.

Kendinizi ispatlamak istediğiniz bir yöneticinin bitmek tükenmek bilmeyen taleplerine hayır demekte zorlanabilirsiniz. İş bitiriciliğinize hayran bir arkadaşınızın istediği bir desteğe hayır demekte zorlanabilirsiniz. Bir konuda size “kahraman” olma fırsatı veren bir durumu kaçırmamak için hayır demekte zorlanabilirsiniz. Eşinizin bitmek tükenmek bilmeyen taleplerini karşılamak için aklınıza yatmayan, canınızın istemediği veya bir şekilde size zarar verebilecek durumlara hayır demekte zorlanabilirsiniz. Hayatınız hayır diyemediğiniz için birikmiş bir sürü angarya, duygusal ve/veya maddi yükle dolup taşıyor ve siz asıl taşımanız gereken veya taşımak istediğiniz yükü taşıyamaz hale gelmiş olabilirsiniz.

Tüm bu zorlanmalar siz Amazon kadınlarının kendinizi ve asıl önceliklerinizi ihmal etmenize yol açabilir. “Hayır” diyememenin nedeni altta yatan bazı inançların varlığıdır:

– Çatışmadan kaçınma: Hayır dediğimiz zaman insanlarla çatışmaya girme, hatta kavga etme olasılığımız ortaya çıkar. Bazı kişiler için çatışmaya girmek korkutucu, hatta kaçınılması gereken bir durumdur.
– İnsanların sevgisini kaybetmekten korkma: Bazı kişiler hayır dedikleri takdirde diğer kişilerin kendisini sevmekten vazgeçeceğini veya artık tercih edilmeyeceklerini düşünebilirler. Bu nedenle ilişkilerde aşırı fedakâr veya sürekli verici bir tutum içerisine girebilirler.
– İnsanların birer “sosyal tehdit” haline dönüşmesinden korkma: Özellikle diğer insanların bir şekilde tehlikeli olduğuna dair inançları olan kişiler, hayır dedikleri takdirde insanların birer “düşman” haline dönüşüp kendilerine sosyal anlamda zarar verebileceklerinden korktukları için hayır demekten kaçınırlar.
– Fırsatları kaçırmak istememe: Kişi özellikle iş hayatında hayır derse fırsatları kaçıracağını düşünür. Bu nedenle aslında kendilerine maddi veya prestij anlamında hiçbir fayda getirmeyecek, zamanı gereksiz yere tüketecek işleri üzerine alırlar.
– Başkalarının gözünde “bencil” duruma düşme korkusu: Hayır demek bencil davranmakla aynı kefeye konulur. Bencil olarak anılmak istemediklerini için diğerlerinin isteklerini ve beklentilerini karşılamaya yönelik bir hayat sürerler.
– Aşırı sorumluluk: Aşırı sorumluluk sahibi olan kişiler kendilerine söylenen herhangi bir işi yapmama veya kendilerinden beklenen herhangi bir davranışı göstermeme durumunu yanlış olarak “sorumsuz” davranmakla eşdeğer görebilirler.
– Kahraman veya “dünyayı kurtaran kişi” rolü oynamanın keyfi: Bazı kişiler için sorun çözücü biri olmak ve insanların bu nedenle takdirini toplamak çok önemlidir. Bu kişiler başkalarının isteklerini hayır demeden gerçekleştirme çabasına girerek aslında becerikli, başarılı, iş bitiren kişi unvanını alarak benlik saygılarını beslerler.

Amazon kadınlarına iç huzuru sağlama önerileri:

Yukarıda bahsettiğim sorunlar elbette ki çağımızın Amazon kadınlarının tüm sorunlarını içermiyor. Fakat bu alanlarda alınacak bazı önlemlerin çağımızın Amazon kadınlarının zorlu mücadelelerinde daha serinkanlı, huzurlu ve dingin olmalarına yardımcı olacaktır. Bu açıdan neler yapılabileceğine kısaca bir göz atalım.

Hayatın belirsiz tarafını kontrol edemeyeceğimizi kabul edelim ve kontrol etme çabamızı bırakalım:

Hayatın bizim kontrolümüzde olan ve bizim kontrolümüzde olmayan kısımları için almamız gereken tutum birbirinden farklıdır. Kontrol edebileceğimiz alanlarla ilgili elimizden gelenin en iyisini yapalım. Yani en doğru seçimleri yapmaya çalışalım ve davranışlarımızı buna göre yönlendirelim. Kontrol edemeyeceğimiz tarafla ile ilgili alınacak en mantıklı tutum ise orayı kontrol edemeyeceğimizi kabul edip sakinlik içerisinde arkamıza yaslanıp kontrol edemeyeceğimiz konulardaki akışa kendimizi BIRAKabilmektir. Hayatın bize bu alanda neler sunduğuna bakalım. Sunduklarına göre yeni bir durum değerlendirmesi yapalım ve gerekliyse yeni seçimler ve davranışlar belirleyelim. İç huzurumuz büyük ölçüde bunu yapabilme, yani belirsizliğe tahammül edebilme derecemizle doğru orantılıdır.

Birçoğunuzun “İyi de nasıl bırakacağız?” dediğini duyar gibi oluyorum. Bunun için oldukça hamlamış olan belirsizliğe tahammülsüzlük kasınızı biraz çalıştırmakta fayda var. Belirsizliğin hayatın kendi doğal tabiatında olduğundan bahsettik. Fakat bir de hayata bizim katabileceğimiz ufak belirsizlikler de var. Bunlar daha çok günlük hayatla ilgili seçim ve tercihlerimizde yapabileceğimiz ufak değişimler. Rutinlerimizin, alışkanlıklarımızın dışına çıkmak gibi. Örneğin; her sabah kahvenizi aldığınız kahve zincirini değiştirmek, içinde ne olduğunu bilmediğiniz kargoyu açmayı biraz geciktirmek, hakkında yazılanları okumadan bir filmi izlemek gibi küçük yaşam değişiklikleri belirsizliğe tahammül kasınızın güçlenmesini sağlayacaktır.

Bırakmak konusunda size biraz daha yardımcı olacağını amaçladığım bir bakış açısından bahsetmek istiyorum. Bir an için şöyle bir durum hayal edin: Doğduğunuz andan itibaren hayatınız boyunca başınıza neler geleceğini biliyorsunuz. Hangi okula gideceğinizi, o okulda hangi dersi ve öğretmeni en çok seveceğinizi, en yakın arkadaşınızın kim olacağını, kiminle ve ne zaman evleneceğinizi, o evliliğin nasıl seyredeceğini, çocuklarınızın ne zaman doğacağını, nasıl çocuklar olacağını, anne ve babanızın ne zaman ve nasıl öleceğini, kendinizin ne zaman öleceğinizi…yani hayatınızla ilgili önemli olabilecek her tür olayın nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği bilgisi doğuştan size verilmiş olsun. O hayatı yaşamayı yine de ister miydiniz? Daha da önemlisi, o hayatı yaşamaktan keyif alır mıydınız? Hiçbir sürprizi olmayan bir hayat herhalde çok sıkıcı olurdu, öyle değil mi?

Dolayısıyla aslında hayatta başımıza neler geleceğini bilememenin yarattığı belirsizlik, belki de her şeyi bilmenin getireceği sıkıcılıktan daha iyidir, ne dersiniz? Bilmeme halinin yarattığı macera ve merak duygusu hayatı yaşamak için bize motivasyon verebilir mi? Eğer izin verirsek evet. Belirsizliği gidermeye çalışmak yerine, belirsizliği bir merak duygusu eşliğinde kabullenmek ve kucaklamak, hayatımızı çok keyifli ve heyecanlı bir maceraya dönüştürebilir. Kim bilir, belki de hayattaki belirsizlik bu nedenle vardır.

Sağlıksız mükemmeliyetçiliği sağlıklı mükemmeliyetçiliğe çevirelim 

Mükemmeliyetçilik konusunda dozu tutturmak önemli. Optimal düzey mükemmeliyetçilik ulaşılabilir bir hedeftir. Bu amaçla sağlıksız mükemmeliyetçiliğe eşlik eden davranışlarımızı tanıyıp bunları törpülemek gerekir. Bu davranışlardan bazıları aşırı detaycılık, kontrolcülük, gereksiz onay arama davranışları, ertelemecilik gibi davranışlardır. Bunları tanımak ve kademe kademe bırakmaya çalışmak sağlıksız mükemmeliyetçiliği törpülemek için gereklidir.

Sağlıksız mükemmeliyetçilikten kurtulmak için bir diğer yol katı kuralları işlevsel stratejilere çevirmektir. İçinizde gestapoyu susturup onun yerine işi en iyi şekilde bitirmenize yardımcı olacak ve size makül stratejiler söyleyecek bir asistanı konuşturmanızda fayda var. İçerdeki gestaponun yakın arkadaşlarından biri de yukarıdaki satırlarda bahsettiğim eleştirel iç sestir. Bu sesin dediklerini dinlerseniz kendinize olan özgüveniniz azalır. Onun yerine içinizdeki yardımcı asistanın arkadaşı olan şefkatli ve bilge iç sesi konuşturun. Unutmayın: Gestapo ve eleştirel iç ses bir zamanlar sizin dostunuzdu, fakat zamanla birer canavara dönüştüler ve artık sizin dostunuz değiller; tam tersi size zarar veriyorlar. O nedenle onları dinlemeyi bırakın.

Olumsuz duyguların bize rehber olmalarına izin verelim

Hayat yolculuğumuzda güvenilir rehberler olan duyguları yönetmek onları görmezden gelmeye çalışmak değildir. Aynı şekilde onlara kapılıp gitmek de iyi bir çözüm değildir. Duygu yönetimi dediğimizde aslında yapmamız gereken duygunun adını doğru koymak, bu duygunun neden ortaya çıktığına bakmak ve duygunun bize anlatmaya çalıştığı mesajı doğru çözüp ona uygun davranışı uygulamaktır.

Örneğin; ben sizlere bu yazıyı yazmadan önce kendimi çok telaşlı hissediyordum. Çünkü bu yazıyı yazma fikri 6 Mart sabahı birden aklıma geldi ve Dünya Kadınlar Günü’ne yetiştirmem gerektiğini düşündüm. Bir anda zaten yoğun olan programım gözümün önüne geldi ve “Bu yazıyı yetiştirmem imkânsız” diye düşünerek telaşa kapıldım. Bu telaş duygusunun nedeninin incelediğimde iki değerimin birbiriyle çatışmakta olduğunu fark ettim: Dünya Kadınlar Günü’nde Amazon kadınlarına bu yazıyı hediye etmek isteğim ve işlerimi yetiştirme isteğim. Bu duyguyu ve nedenini fark etmem sayesinde nasıl davranmam gerektiğine de karar verebildim: Yazıyı bugünün en öncelikli işi olarak sıraya aldım ve günlük programım içerisinde yarına erteleyebileceğim işleri erteledim. Böylelikle her iki isteğimi de gerçekleştirmiş oldum. Siz de olumsuz duygularınız görmezden gelmek yerine onların size neyi işaret etmeye çalıştıklarını anlayıp çözümleri bu işaret edilen noktalara uygun şekilde üretebilirsiniz.

Gerekli yerlerde “hayır” demekten kaçınmayalım

Gerekli durumlarda, uygun bir şekilde hayır demek kişiyi zayıf veya bencil göstermez, tam tersine güçlendirir. Kendi ihtiyaçlarının farkına varan ve bunları korkusuzca ifade edebilen bir Amazon kadını hem kendini daha güçlü hissedecek hem de iç huzura ve dinginliğe daha kolay kavuşacaktır. Bu nedenle hayır demeyi öğrenmek önemlidir.

Bunun için öncelikli olarak hayır demenize engel olan inançlarınızı anlamaya çalışın ve bunların gerçekçiliğini sorgulayın. Örneğin; diyelim ki hayır demenize engel olan inancın başkalarının gözünde bencil duruma düşme olduğunu fark ettiniz. Gerçekten de hayır demenin bencillik olup olmadığını zihninizde sorgulayın. Böyle düşünen insanlar elbette olacaktır. Ama bu insanların düşüncesi sizin için gerçekte ne kadar önemli? Birtakım insanlar sizin hakkınızda olumlu düşünsün diye ne gibi bedeller ödüyorsunuz? Buna gerçekten değer mi? İnsanların düşüncelerini gerçekten kontrol edebilir miyiz? Siz sizin hakkınızda iyi düşünsünler diye kendinizi istediğiniz kadar paralayın, onlar yine de hakkınızda kötü düşünebilirler. Bu tarz akıllıca sorular sayesinde hayır demenize engel olan inançlarınızı sorgulayabilirsiniz.

Hayır diyememekle ilişkili davranışlarınız tespit edip bunları değiştirin. Hayır diyememekle ilişkili davranışlar; olumsuz duygu ve düşünceleri dile getirememe, aşırı fedakâr ve verici davranma, hep öne sürülen görüşü onaylama, çatışmadan kaçınma, sınır koyamama ve birçok sorumluluğu üstlenme şeklinde olabilir. Bu stratejilerden hangilerini kullandığınızı fark edin ve bırakın. Unutmayın: aslında ne dediğiniz değil nasıl dediğiniz önemlidir. Sakin bir şekilde, gerekçenizi açık ve net bir diller, ben dili kullanarak hayır derseniz karşıdaki insanın kırılma ihtimalini de azaltırsınız.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Mart 2023’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bir 8 Mart hediyesi

Birçok cephede mücadele vermek zorunda olan günümüz Amazon kadınlarına, iç huzurlarını sağlamaları için bazı öneriler. Psikiyatrist Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

Tarihteki Amazonları kadın savaşçılar olarak tanırız. Kendilerine bir yurt, bir devlet kurmak için savaşmak zorunda olan kadınlardı. Çağımızın Amazon kadınlarının savaşmak zorunda oldukları arenalar daha farklı: ev yaşamı, iş yaşamı, annelik, ilişkiler. Bütün bu cephelerde mücadele eden Amazon kadınlarına iç huzurlarını sağlamaları için önerilerde bulunmak, onlara 8 Mart Dünya Kadınlar günü hediyesi vermek istiyorum.

Çağımızın amazon kadınları günümüzde büründükleri çeşit çeşit rolün hakkını vermeye çalışıyorlar. Kendisinden bir veya iki kuşak öncesinde yaşayan kadınlara göre çok daha iyi bir eğitim almış durumdalar. Çalışan kadın oranı eski nesillere göre çok daha arttı. Artık kadının evdeki rolleri arasında evi çekip çeviren kişi ve anne olma dışında, evin ekonomisine katkıda bulunan kişi olma rolü de var. Bu çeşit çeşit rolün hakkını vermeye çalışan Amazon kadını kendince iyi silahlar kuşandı. Örneğin mükemmeliyetçi bir yapıya büründü. Hayattaki belirsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik kontrolcü bir yapı geliştirdi. Duygularını, özellikle de onu güçsüz gösterme ihtimali yaratan olumsuz duygularını mümkün olduğunca dışarı yansıtmamaya, hatta bir süre sonra kendisinden bile saklamaya çalıştı. Özel hayatındaki ilişkilerde mümkün olduğunca çatışmadan kaçınır oldu ve insanları memnun etmeye çalışma çabası içerisine girdi.

Tüm bu savaşlar çağımızın Amazon kadınını yordu. Stresle başa çıkmada zorlanma, tahammülsüzlük, tükenmişlik, bölünmüş rollerinin hiçbirini tam olarak gerçekleştiremediği düşüncesinin yarattığı suçluluk duygusu bu güçlü kadınların sık rastladığı sorunlar haline geldi. Günümüzde en sık görülen psikiyatrik hastalıklar olan depresyon ve kaygı bozukluklarına kadınlarda erkeklere oranla daha fazla rastlanıyor. Bunun elbette nörobiyolojik ve hormonal nedenleri olduğunu biliyoruz ama yukarıda bahsedilen yaşam zorlukları da önemli bir etken.

Çağımızın Amazon kadınlarının belirsizliğe tahammülsüzlüğü ve kontrolcülükleri

Belirsizliğe tahammülsüzlük bir kişinin bir durum karşısında önemli, anahtar ya da yeterli bilgiden yoksun olması nedeniyle yaşadığı duruma katlanmadaki zorluğu olarak tanımlanır. Aslında hepimiz, en azından hayatımızın belirli dönemlerinde, belirli konular hakkındaki belirsizliklere katlanmakta zorluk çekmişizdir. Üniversiteye giriş sınavının sonucunu beklerken, tahlil sonuçlarımızı beklerken, bürokratik bir işimizin sonucunu beklerken, ‘ruh eşimizi’ beklerken durumun belirsizliği karşısında sancılı bir bekleyiş yaşamışızdır. Dolayısıyla belirsizliğe tahammülsüzlük kavramı hiçbirimiz için yabancı değil.

Çağımızın bazı özelliklerinin belirsizliğe tahammül etmede zorlanmamızda önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Teknoloji sayesinde birçok bilgiye ulaşabiliyor ve üstelik bunu son derece hızlı bir şekilde yapabiliyoruz. Bu durum hayatımızdaki her alanı kontrol edebileceğimiz ve istediğimiz gibi yönlendirebileceğimiz yanılgısına neden olmakta. Beklemek konusunda sabırsız ve beceriksiziz. Çağımızın Amazon kadınları da hem çağımız özelliklerinden dolayı hem de bazı kişilik özelliklerinden dolayı belirsiz durumlar karşısında genellikle zorlanırlar. Sorumluluk sahibi, mükemmeliyetçi, azimli, hırslı, çalışkan, başarıya ve güce önem veren kişilik yapıları nedeniyle hayatta önemli başarılar elde etmişlerdir ve bu nedenle şu yanılgıya sahiptirler: “Hayatta yeterince istersem ve çaba gösterirsem her şeyi kontrol altına alabilirim, her şeyi oldurabilirim”. Oysa hayatta her şeyi kontrol altına almak mümkün değildir.

Hayatın bizim kontrolümüzde olan yanı kendi seçim ve davranışlarımızdır. Bu ikisi dışında aslında bizim kontrolümüzde olan başka bir yan yoktur. Kontrol dışımızda olan yanı ise duygularımız, düşüncelerimiz, başkalarının duyguları, başkalarının düşünceleri, başkalarının davranışları, geçmiş, genetik ve çevresel olaylardır.

Hayatın bu iki farklı yönü karşısında almamız gereken tutumlar da tabii ki birbirinden farklı olacaktır. Kontrol edebildiğimiz kısım kendi seçim ve davranışlarımızdır demiştik. Bu alana en güzel örnek akademik ve mesleki alandır. Bu alanda insanı başarıya götüren tutum elinden geleninin en iyisini yapmaktır. Bu alanda çalışmak, çaba harcamak, emek vermek, sorgulamak, soruşturmak, araştırmak, planlamak, insanları ikna etmeye çalışmak gibi yöntemler işe yarar. Çağımızın Amazon kadınları sorumluluk sahibi, mükemmeliyetçi, azimli, hırslı, çalışkan, başarıya ve güce önem veren kişilik yapıları nedeniyle genellikle hayatın kontrol edilebilir alanında başarılıdırlar. Ve bu alanda başarıyı tatmış birçok insanın düştüğü tuzağa düşerler: Aynı yöntemlerin hayatın kontrol edilemez tarafı için de işe yarayacağını düşünmek. Oysa, bu büyük bir yanılgıdır. Hayatın kontrol edilemez yanında bu yöntemlerin hiçbiri işe yaramaz. Üstelik işe yaramadığı gibi, çağımızda sık görülen psikolojik sorunlar arasında yer alan endişe, çaresizlik, tükenmişlik, engellenmişlik gibi duygulara ve ruminasyona (bilişsel geviş getirme, dönüp dolaşıp aynı konuları düşünüp durma) neden olur.

Eğer değiştirmeye çalıştığımız konu karşıdaki kişinin duygu, düşünce ve davranışları ise o kişiyle aramızda kırgınlıklara, sorunlara ve hatta belki de ilişkinin kopmasına yol açar. Aşırı kontrolcü bu tutumumuz çevremizdeki insanların bizden giderek uzaklaşmasına yol açabilir.

Zihnimiz sürekli bu planlamalar ve sorgulamalarla meşgul olduğu için çoğunlukla anda olmakta olanı kaçırırız. Hayat giderek tatsızlaşır, anlamsızlaşır. Zihnimiz yorulur. Duygu durumumuz çöker. Kronik stres nedeniyle bedensel sorunlar da yaşamaya başlarız.

Üstelik biz A, B, C…Z planlarını yaparken hayat bizim planlarımıza bakmadan ve bizim plan yapmamızı beklemeden akıp gider. Bilirsiniz, “hayat biz plan yaparken başımıza gelenlerden ibarettir” diye bir söz vardır. Planlarımız, kurgularımız, stratejilerimiz hayatın genel akışını değiştiremez.

Çağımızın Amazon kadınları ve sağlıksız mükemmeliyetçilik

Ne istediğini bilen, başarıya önem veren, hırslı, mücadeleci Amazon kadınına mükemmeliyetçilik çok yakışır. Mükemmeliyetçilik belli bir düzeye kadar sağlıklı, hatta kişiye hayatta başarıyı getiren bir özelliktir. Çevrenizdeki başarılı insanları bir düşünün. Çoğunun mükemmeliyetçi özelliklere sahip olduğunu göreceksiniz. Mükemmeliyetçi insanlar kendilerine yüksek standartlar koyarlar ve bu standartlara ulaşmak için çok çalışırlar. Bu nedenle çoğunlukla da başarıyı elde ederler. İşlerini detaycı ve titiz bir şekilde yaptıkları için de hata yapma olasılıkları azalır. Üstelik genellikle yaşam enerjileri de yüksektir ve bu sayede hayatın birçok alanında ortalamanın üzerinde kalitede bir iş ortaya çıkarırlar.

Dolayısıyla aslında mükemmeliyetçilik “optimal” düzeyde olduğunda, yani çok az veya çok fazla seviyede olmadığında, genellikle kişiye başarıyı getiren sağlıklı ve işlevsel bir özelliktir.

Sağlıksız mükemmeliyetçilik ise tam tersi etkiler yapar; kişinin hayatın birçok alanında yaşam kalitesini düşürür, işleri bitirmesine engel olur, fiziksel ve ruhsal sağlığı bozar. Dolayısıyla sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçilik arasındaki farkı iyi ayırt etmek önemlidir. Unutmayın; her ikisinde de kişi kendine yüksek standartlar koymuştur. Dolayısıyla aslında amaç aynıdır; ortalamanın çok üzerinde bir performans sergilemek. Üstelik standartların içeriği açısından da sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçilik birbirine benzer. Her ikisi de kişi için önemli olabilecek yaşam alanlarıyla ilgili (örneğin; akademik hayat, kariyer, ebeveynlik, ekonomik durum, sağlık, insan ilişkileri vs.) yüksek standartlara sahiptir. Dolayısıyla sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçilik arasındaki fark içerikten çok süreçle ilgilidir.

Sağlıksız mükemmeliyetçiliğe eşlik eden bir takım problemli davranışlar nedeniyle de kişinin performansı düşer. Bu davranışlar arasında tekrar tekrar kontrol etme ihtiyacı, aşırı bir biçimde detaylara boğulma, erteleme gibi davranışlar yer alır. Bu davranışlar kişinin işi geciktirmesine ve kendi belleğine olan güveni azaltmasına yol açarak kişinin yaptığı işin kalitesini bozar. Sağlıksız mükemmeliyetçilik yarattığı stres nedeniyle bir süre sonra işten kaçınmaya, yani sorumluluklardan kaçınmaya da yol açarak işlevselliği tamamen ortadan kaldırabilir.

Sağlıksız mükemmeliyetçiliğin önemli özelliklerinden biri de kişinin özgüveni ve öz değerinin tamamen kendine koyduğu yüksek standartları tutturup tutturmamasına bağlı olmasıdır. Bu nedenle kendilerine olan güvenleri ve benlik saygıları pamuk ipliğine bağlı gibidir; herhangi bir onaylanmama veya kendisinin (veya kendi için önemli diğer insanların) beklentilerini karşılayamadığı durumlarda ani çöküşler yaşar. Üstelik bu insanlar kendilerine olağandan daha yüksek çıtalar koyarlar ve kendi başarılarından çok başarısızlıklarını görürler. Dolayısıyla bu durum adeta bir “kendini doğrulayan kehanet” yaratır; yani sağlıksız mükemmeliyetçiliğe sahip kişiler tekrar tekrar kendilerini hayal kırıklığına uğratırlar.

Bu durum sağlıksız mükemmeliyetçiliği olan kişilerde sık rastlanan bir durum olan aşırı eleştirel iç sesin de varlığıyla daha da pekişir. Bu kişiler, yaptıkları ve/veya yapmadıkları hemen her iş için onları eleştiren bir iç sesin varlığından bahsederler. Bu iç ses, aslında kişinin kendi düşünceleridir. Bu ses onlara gün boyu eşlik eder ama en çok da kendi başlarına kaldıklarında üzerlerine hücum eder. “Neden orada bunu dedin, neden öyle yapmadın…böyle giderse asla başarılı olamayacaksın…kim bilir senin hakkında neler düşünüyorlar” gibi kişinin özgüvenini ve öz değerini daha da düşüren düşüncelerdir bunlar. Kişi ne yaparsa yapsın bu eleştirel iç sesi memnun edemez.

Sağlıklı ve sağlıksız mükemmeliyetçiliği birbirinden ayıran önemli bir özellik de zihinsel katılıktır. Zihinsel katılık kişinin kendine yüksek standartlara ulaşmak için aşırı zor ve katı kurallar koymasına ve bu kuralların olumsuz sonuçlarını görmesine rağmen kuralları esnetmemesine yol açar. Kişinin kendine karşı adeta bir “gestapo” acımasızlığında kurallar koyar ve bunları aşırı bir öz disiplinle uygular.

Çağımızın Amazon kadınının olumsuz duyguları saklama eğilimi

Gücü ve güçlü olmayı seven Amazon kadınlarının sıklıkla düştükleri bir diğer tuzak ise olumsuz duygulardan kaçmaya çalışmaktır.

Olumsuz duyguları bir güçsüzlük, zayıflık ve acizlik gibi görüp bu duyguları hiç yaşamamak isterler. Kaçınılmaz bir şekilde yaşadıklarında ise bir an önce bu duyguları gidermek zorunda hissederler.

Oysa tıpkı belirsizlikte olduğu gibi, hayatta duygular hep vardır ve olacaktır. Duyguları görmezden gelmek ve halı altına süpürmeye çalışmak, o duygunun yok olmasına neden olmaz. Aksine biriken duygular kişiyi daha sağlıksız bir noktaya getirir. Üstelik duygular bu hayat yolculuğunu güvenli bir şekilde yapabilmemiz için bize rehber olan trafik işaretlerine benzer. Onları doğru okumayı bilir ve bize işaret ettikleri önlemleri alırsak, bu hayat yolculuğunu kazasız belasız atlatma olasılığımız artar.

Çağımızın Amazon kadınlarının olumsuz duygularını saklamalarına neden olan birçok inançları vardır. Örneğin; olumsuz duygularını ifade ederlerse kontrolü kaybedeceklerinden, karşıdakini kıracaklarından, güçsüz duruma düşeceklerinden korkarlar. Birazdan da bahsedeceğim gibi diğer insanların kendisi hakkındaki düşüncelerini fazlasıyla önemseyen Amazon kadınları olumsuz duygularını ifade ettiklerinde ilişkilerinde bozulma yaşayacaklarından da korkabilir.

Oysa sakladığımız, halı altına süpürdüğümüz duygular yok olmuyor. Birikiyor… Birikiyor… Artık “ruhumuzda” olumsuz duyguları biriktirecek yer kalmadığı zaman da çeşitli patlamalarla (ağlama krizleri, öfke patlamaları gibi) veya dolaylı şekilde dışarı sızma yolu bulmaya çalışıyorlar. Olumsuz duygularımızı evimizin altındaki bodruma tıkarsak onlar orada barfiks çalışıp güçlenerek karşımıza gelirler. Bir kısmı öfke patlamaları, ağlama krizleri şeklinde yaşanabilir. Bir kısmı da bedenimiz yoluyla kendini ifade etmenin dolaylı bir yolunu bulur. Psikosomatik hastalıklar klinik görünüş olarak bedensel belirtilerle kendini gösteren fakat belirtilerin ortaya çıkması, alevlenmesi ve sürmesinde psikolojik etkenlerin (ve özellikle de bastırılmış olumsuz duyguların) neden olduğu hastalık grubuna verilen genel isimdir.  Ülser, astım, ürtiker, hipertansiyon, şeker hastalığı, irritabl bağırsak sendromu, myofasial ağrı sendromu gibi birçok fiziksel hastalık psikosomatik hastalıklar grubunda incelenir.

Biriktirildiği takdirde bu tarz sorunlara yol açmaları ve daha yukarıda bahsettiğim faydaları nedeniyle olumsuz duygularımızı biriktirmek yerine onları anlamak, nedenleri araştırmak ve bu duyguları giderecek uygun davranışlarda bulunmak önemlidir.

Çağımızın “Hayır” diyemeyen Amazon kadınları 

Her alanda tuttuğunu koparmaya alışık, hayatın tüm meyvelerini iştahla isteyen Amazon kadınlarının zorlandığı bir diğer konu “hayır” diyebilmektir.

Özellikle ona başarıyı getirme potansiyeli olan konularda “hayır” demek Amazon kadınları için zor olabilir. Bu konular akademik ve mesleki alanları ilgilendiren konular dışında, insan ilişkileriyle ilgili alanlarda da olabilir.

Kendinizi ispatlamak istediğiniz bir yöneticinin bitmek tükenmek bilmeyen taleplerine hayır demekte zorlanabilirsiniz. İş bitiriciliğinize hayran bir arkadaşınızın istediği bir desteğe hayır demekte zorlanabilirsiniz. Bir konuda size “kahraman” olma fırsatı veren bir durumu kaçırmamak için hayır demekte zorlanabilirsiniz. Eşinizin bitmek tükenmek bilmeyen taleplerini karşılamak için aklınıza yatmayan, canınızın istemediği veya bir şekilde size zarar verebilecek durumlara hayır demekte zorlanabilirsiniz. Hayatınız hayır diyemediğiniz için birikmiş bir sürü angarya, duygusal ve/veya maddi yükle dolup taşıyor ve siz asıl taşımanız gereken veya taşımak istediğiniz yükü taşıyamaz hale gelmiş olabilirsiniz.

Tüm bu zorlanmalar siz Amazon kadınlarının kendinizi ve asıl önceliklerinizi ihmal etmenize yol açabilir. “Hayır” diyememenin nedeni altta yatan bazı inançların varlığıdır:

– Çatışmadan kaçınma: Hayır dediğimiz zaman insanlarla çatışmaya girme, hatta kavga etme olasılığımız ortaya çıkar. Bazı kişiler için çatışmaya girmek korkutucu, hatta kaçınılması gereken bir durumdur.
– İnsanların sevgisini kaybetmekten korkma: Bazı kişiler hayır dedikleri takdirde diğer kişilerin kendisini sevmekten vazgeçeceğini veya artık tercih edilmeyeceklerini düşünebilirler. Bu nedenle ilişkilerde aşırı fedakâr veya sürekli verici bir tutum içerisine girebilirler.
– İnsanların birer “sosyal tehdit” haline dönüşmesinden korkma: Özellikle diğer insanların bir şekilde tehlikeli olduğuna dair inançları olan kişiler, hayır dedikleri takdirde insanların birer “düşman” haline dönüşüp kendilerine sosyal anlamda zarar verebileceklerinden korktukları için hayır demekten kaçınırlar.
– Fırsatları kaçırmak istememe: Kişi özellikle iş hayatında hayır derse fırsatları kaçıracağını düşünür. Bu nedenle aslında kendilerine maddi veya prestij anlamında hiçbir fayda getirmeyecek, zamanı gereksiz yere tüketecek işleri üzerine alırlar.
– Başkalarının gözünde “bencil” duruma düşme korkusu: Hayır demek bencil davranmakla aynı kefeye konulur. Bencil olarak anılmak istemediklerini için diğerlerinin isteklerini ve beklentilerini karşılamaya yönelik bir hayat sürerler.
– Aşırı sorumluluk: Aşırı sorumluluk sahibi olan kişiler kendilerine söylenen herhangi bir işi yapmama veya kendilerinden beklenen herhangi bir davranışı göstermeme durumunu yanlış olarak “sorumsuz” davranmakla eşdeğer görebilirler.
– Kahraman veya “dünyayı kurtaran kişi” rolü oynamanın keyfi: Bazı kişiler için sorun çözücü biri olmak ve insanların bu nedenle takdirini toplamak çok önemlidir. Bu kişiler başkalarının isteklerini hayır demeden gerçekleştirme çabasına girerek aslında becerikli, başarılı, iş bitiren kişi unvanını alarak benlik saygılarını beslerler.

Amazon kadınlarına iç huzuru sağlama önerileri:

Yukarıda bahsettiğim sorunlar elbette ki çağımızın Amazon kadınlarının tüm sorunlarını içermiyor. Fakat bu alanlarda alınacak bazı önlemlerin çağımızın Amazon kadınlarının zorlu mücadelelerinde daha serinkanlı, huzurlu ve dingin olmalarına yardımcı olacaktır. Bu açıdan neler yapılabileceğine kısaca bir göz atalım.

Hayatın belirsiz tarafını kontrol edemeyeceğimizi kabul edelim ve kontrol etme çabamızı bırakalım:

Hayatın bizim kontrolümüzde olan ve bizim kontrolümüzde olmayan kısımları için almamız gereken tutum birbirinden farklıdır. Kontrol edebileceğimiz alanlarla ilgili elimizden gelenin en iyisini yapalım. Yani en doğru seçimleri yapmaya çalışalım ve davranışlarımızı buna göre yönlendirelim. Kontrol edemeyeceğimiz tarafla ile ilgili alınacak en mantıklı tutum ise orayı kontrol edemeyeceğimizi kabul edip sakinlik içerisinde arkamıza yaslanıp kontrol edemeyeceğimiz konulardaki akışa kendimizi BIRAKabilmektir. Hayatın bize bu alanda neler sunduğuna bakalım. Sunduklarına göre yeni bir durum değerlendirmesi yapalım ve gerekliyse yeni seçimler ve davranışlar belirleyelim. İç huzurumuz büyük ölçüde bunu yapabilme, yani belirsizliğe tahammül edebilme derecemizle doğru orantılıdır.

Birçoğunuzun “İyi de nasıl bırakacağız?” dediğini duyar gibi oluyorum. Bunun için oldukça hamlamış olan belirsizliğe tahammülsüzlük kasınızı biraz çalıştırmakta fayda var. Belirsizliğin hayatın kendi doğal tabiatında olduğundan bahsettik. Fakat bir de hayata bizim katabileceğimiz ufak belirsizlikler de var. Bunlar daha çok günlük hayatla ilgili seçim ve tercihlerimizde yapabileceğimiz ufak değişimler. Rutinlerimizin, alışkanlıklarımızın dışına çıkmak gibi. Örneğin; her sabah kahvenizi aldığınız kahve zincirini değiştirmek, içinde ne olduğunu bilmediğiniz kargoyu açmayı biraz geciktirmek, hakkında yazılanları okumadan bir filmi izlemek gibi küçük yaşam değişiklikleri belirsizliğe tahammül kasınızın güçlenmesini sağlayacaktır.

Bırakmak konusunda size biraz daha yardımcı olacağını amaçladığım bir bakış açısından bahsetmek istiyorum. Bir an için şöyle bir durum hayal edin: Doğduğunuz andan itibaren hayatınız boyunca başınıza neler geleceğini biliyorsunuz. Hangi okula gideceğinizi, o okulda hangi dersi ve öğretmeni en çok seveceğinizi, en yakın arkadaşınızın kim olacağını, kiminle ve ne zaman evleneceğinizi, o evliliğin nasıl seyredeceğini, çocuklarınızın ne zaman doğacağını, nasıl çocuklar olacağını, anne ve babanızın ne zaman ve nasıl öleceğini, kendinizin ne zaman öleceğinizi…yani hayatınızla ilgili önemli olabilecek her tür olayın nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği bilgisi doğuştan size verilmiş olsun. O hayatı yaşamayı yine de ister miydiniz? Daha da önemlisi, o hayatı yaşamaktan keyif alır mıydınız? Hiçbir sürprizi olmayan bir hayat herhalde çok sıkıcı olurdu, öyle değil mi?

Dolayısıyla aslında hayatta başımıza neler geleceğini bilememenin yarattığı belirsizlik, belki de her şeyi bilmenin getireceği sıkıcılıktan daha iyidir, ne dersiniz? Bilmeme halinin yarattığı macera ve merak duygusu hayatı yaşamak için bize motivasyon verebilir mi? Eğer izin verirsek evet. Belirsizliği gidermeye çalışmak yerine, belirsizliği bir merak duygusu eşliğinde kabullenmek ve kucaklamak, hayatımızı çok keyifli ve heyecanlı bir maceraya dönüştürebilir. Kim bilir, belki de hayattaki belirsizlik bu nedenle vardır.

Sağlıksız mükemmeliyetçiliği sağlıklı mükemmeliyetçiliğe çevirelim 

Mükemmeliyetçilik konusunda dozu tutturmak önemli. Optimal düzey mükemmeliyetçilik ulaşılabilir bir hedeftir. Bu amaçla sağlıksız mükemmeliyetçiliğe eşlik eden davranışlarımızı tanıyıp bunları törpülemek gerekir. Bu davranışlardan bazıları aşırı detaycılık, kontrolcülük, gereksiz onay arama davranışları, ertelemecilik gibi davranışlardır. Bunları tanımak ve kademe kademe bırakmaya çalışmak sağlıksız mükemmeliyetçiliği törpülemek için gereklidir.

Sağlıksız mükemmeliyetçilikten kurtulmak için bir diğer yol katı kuralları işlevsel stratejilere çevirmektir. İçinizde gestapoyu susturup onun yerine işi en iyi şekilde bitirmenize yardımcı olacak ve size makül stratejiler söyleyecek bir asistanı konuşturmanızda fayda var. İçerdeki gestaponun yakın arkadaşlarından biri de yukarıdaki satırlarda bahsettiğim eleştirel iç sestir. Bu sesin dediklerini dinlerseniz kendinize olan özgüveniniz azalır. Onun yerine içinizdeki yardımcı asistanın arkadaşı olan şefkatli ve bilge iç sesi konuşturun. Unutmayın: Gestapo ve eleştirel iç ses bir zamanlar sizin dostunuzdu, fakat zamanla birer canavara dönüştüler ve artık sizin dostunuz değiller; tam tersi size zarar veriyorlar. O nedenle onları dinlemeyi bırakın.

Olumsuz duyguların bize rehber olmalarına izin verelim

Hayat yolculuğumuzda güvenilir rehberler olan duyguları yönetmek onları görmezden gelmeye çalışmak değildir. Aynı şekilde onlara kapılıp gitmek de iyi bir çözüm değildir. Duygu yönetimi dediğimizde aslında yapmamız gereken duygunun adını doğru koymak, bu duygunun neden ortaya çıktığına bakmak ve duygunun bize anlatmaya çalıştığı mesajı doğru çözüp ona uygun davranışı uygulamaktır.

Örneğin; ben sizlere bu yazıyı yazmadan önce kendimi çok telaşlı hissediyordum. Çünkü bu yazıyı yazma fikri 6 Mart sabahı birden aklıma geldi ve Dünya Kadınlar Günü’ne yetiştirmem gerektiğini düşündüm. Bir anda zaten yoğun olan programım gözümün önüne geldi ve “Bu yazıyı yetiştirmem imkânsız” diye düşünerek telaşa kapıldım. Bu telaş duygusunun nedeninin incelediğimde iki değerimin birbiriyle çatışmakta olduğunu fark ettim: Dünya Kadınlar Günü’nde Amazon kadınlarına bu yazıyı hediye etmek isteğim ve işlerimi yetiştirme isteğim. Bu duyguyu ve nedenini fark etmem sayesinde nasıl davranmam gerektiğine de karar verebildim: Yazıyı bugünün en öncelikli işi olarak sıraya aldım ve günlük programım içerisinde yarına erteleyebileceğim işleri erteledim. Böylelikle her iki isteğimi de gerçekleştirmiş oldum. Siz de olumsuz duygularınız görmezden gelmek yerine onların size neyi işaret etmeye çalıştıklarını anlayıp çözümleri bu işaret edilen noktalara uygun şekilde üretebilirsiniz.

Gerekli yerlerde “hayır” demekten kaçınmayalım

Gerekli durumlarda, uygun bir şekilde hayır demek kişiyi zayıf veya bencil göstermez, tam tersine güçlendirir. Kendi ihtiyaçlarının farkına varan ve bunları korkusuzca ifade edebilen bir Amazon kadını hem kendini daha güçlü hissedecek hem de iç huzura ve dinginliğe daha kolay kavuşacaktır. Bu nedenle hayır demeyi öğrenmek önemlidir.

Bunun için öncelikli olarak hayır demenize engel olan inançlarınızı anlamaya çalışın ve bunların gerçekçiliğini sorgulayın. Örneğin; diyelim ki hayır demenize engel olan inancın başkalarının gözünde bencil duruma düşme olduğunu fark ettiniz. Gerçekten de hayır demenin bencillik olup olmadığını zihninizde sorgulayın. Böyle düşünen insanlar elbette olacaktır. Ama bu insanların düşüncesi sizin için gerçekte ne kadar önemli? Birtakım insanlar sizin hakkınızda olumlu düşünsün diye ne gibi bedeller ödüyorsunuz? Buna gerçekten değer mi? İnsanların düşüncelerini gerçekten kontrol edebilir miyiz? Siz sizin hakkınızda iyi düşünsünler diye kendinizi istediğiniz kadar paralayın, onlar yine de hakkınızda kötü düşünebilirler. Bu tarz akıllıca sorular sayesinde hayır demenize engel olan inançlarınızı sorgulayabilirsiniz.

Hayır diyememekle ilişkili davranışlarınız tespit edip bunları değiştirin. Hayır diyememekle ilişkili davranışlar; olumsuz duygu ve düşünceleri dile getirememe, aşırı fedakâr ve verici davranma, hep öne sürülen görüşü onaylama, çatışmadan kaçınma, sınır koyamama ve birçok sorumluluğu üstlenme şeklinde olabilir. Bu stratejilerden hangilerini kullandığınızı fark edin ve bırakın. Unutmayın: aslında ne dediğiniz değil nasıl dediğiniz önemlidir. Sakin bir şekilde, gerekçenizi açık ve net bir diller, ben dili kullanarak hayır derseniz karşıdaki insanın kırılma ihtimalini de azaltırsınız.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Mart 2023’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2
0
Would love your thoughts, please comment.x