İnsan beyni hiç susmayan bir geveze gibidir. Sürekli düşünceler üretir. Sağlıklı bir insan beyninin bir günde on binlerce düşünce ürettiği biliniyor. Bu düşünceler anlık istemsiz düşünceler, var olan sorunları çözmeye yönelik istemli düşünceler, tekrarlayan kalıplaşmış düşünceler, takıntılı düşünceler, düşünceler hakkında düşünceler gibi birçok forma girebilir. Yoğun bir iş gününde istemli düşüncelerin sayısı artabilir. Dinlendiğimiz bir tatil gününde ise istemsiz düşünceler artabilir. Uyuduğumuzda bile beyin düşünce üretmeyi bırakmaz; bu sefer de düşünceleri rüya formatında bize sunar. Bazen düşünceler sözcükler halinde değil, bazı imgeler, görüntüler ve anılar formunda da zihnimize üşüşebilir. Fakat hangi formda olursa olsun; düşünce sadece düşüncedir. Beyin denen bu muhteşem laf makinasının ürettiği bir üründen başka bir şey değildir.
Bu gerçeği özellikle bazı düşünceler bizi esir aldığı zaman hatırlamamızda fayda var. Bazen düşüncelerimiz çok acımasız hale gelebilir. Kendimizi aşırı ve gereksiz yere eleştirmemize, olmamış olaylarla ilgili felaket senaryoları yazıp endişelenmemize, geçmiş olaylara takılıp kalmamıza neden olabilirler. Böyle düşünceler baskın hale geçince olumsuz duygular içerisine girebiliriz. Sorunu çözmeye yönelik kararlar alıp uygun davranışları bulmakta zorlanabiliriz.
Bu yazıda özellikle bu acımasız düşüncelerden ayrışma, onların sadece birer düşünce olduğunu kendimize hatırlatıp etkilerinden kurtulma yöntemlerinden bahsedeceğim. Bu ayrışmayı kolaylaştırmak amacıyla bizi olumsuz etkileyen bu düşüncelere kafamızın içindeki “zorbalar” diyeceğim. Bu zorbaları duymamak mümkün değil, ama dinlememek mümkün. Bunu nasıl başaracağınızın ayrıntılarını aşağıdaki satırlarda bulabilirsiniz.
Rahatsızlık veren yolcu
Zorbalardan kendinizi nasıl ayrıştıracağınızı sizlere bir metafor üzerinden anlatayım.
Size bir otobüs dolusu yolcu teslim edilmiş. Göreviniz bu otobüsteki yolcuları A noktasından B noktasına ulaştırmak. Tek bir şart var: Hiçbir yolcuyu indiremezsiniz. Görevi kabul edip otobüsü sürmeye başladınız. Otobüste sıkıntılı bir yolcu var. Önce oturduğu yerden bağırmaya başlıyor: “Ne biçim sürüyorsun. Sen ehliyeti nereden aldın Allah aşkına. Arkadaşlar ne kötü bir şoföre denk gelmişiz” diye söyleniyor. Sonra hızını alamıyor, yanınıza geliyor. Kulağınızın dibinde konuşmaya başlıyor: “Nereye gidiyoruz? B’ye mi gidiyoruz? Bu yolun B’ye gittiğine emin misin? Ya B’ye gitmiyorsa? Neden bu yoldan gidiyoruz? Neden B’ye gidiyoruz? Neden şu yoldan gitmiyoruz? Neden C’ye gitmiyoruz?” gibi soruları sürekli soruyor ve size çok rahatsızlık veriyor. Bu yolcuya karşı alacağınız en akıllıca tavır nedir?
Yolcuyu ikna etmeye çalışsanız dikkatiniz dağılır, B’ye süremezsiniz.
Yolcuyla kavga etseniz canına minnet. O da zaten sizi rahatsız etmek istiyordu. Rahatsızlığın dozunu daha da arttırır, dikkatiniz dağılır. B’ye süremezsiniz.
Otobüsü kenara çekip susmasını isteseniz canına minnet. Vakit kaybediyorsunuz. O an sussa bile siz hareket etmeye başladığınızda tekrar konuşacaktır.
Onun sözünü dinleyip C’ye sürseniz yine canına minnet. B’ye sürememiş oldunuz.
Üstelik yolcuyu indiremiyorsunuz…
Bu yolcuya karşı alacağınız en akıllıca tavır onu dinlememektir. Duymamak mümkün değil, çünkü kulağınızın dibinde konuşuyor. Ama dinlememek mümkün. Onun sizin B’ye sürmenize engel olmaya çalışan rahatsızlık verici bir yolcu olduğunu kabul edip, onun söylediklerini ciddiye almadan yola konsantre olup dikkatli bir şekilde B’ye sürebilirsiniz.
Rahatsızlık verici yolcu sizin bu kararlı tavrınız karşısında hemen pes etmeyecektir. Bir süre daha kulağınızın dibinde konuşup durmaya devam edecektir. Hatta sizin dikkatinizi çekmek için sesini yükseltecek, belki zorbalığın dozunu arttıracaktır. Fakat siz onu ısrarla dinlememeye devam ederseniz bir süre sonra susacak, sıkılacak ve vazgeçip arkaya koltuğuna geri dönüp uyumaya başlayacaktır. Ta ki siz otobüsü tekrar sarsana kadar…
Bu metafordaki yolculuk neyi simgeliyor? Yolcu kim? B neresi?
Yolculuk hayatı simgeliyor. B değerlerimizi.
Değerler hayatta bizim için en önemli ve öncelikli olan konulardır. Aile, başarı, adalet, özgürlük, güç, sevgi, maddi rahatlık gibi. Hepimiz değerlerimize uygun bir hayat sürmeye çabalıyoruz. Bu çabamız sırasında geveze beynimiz birçok düşünce üretiyor. Bu düşünceler de otobüsümüzdeki yolcular. Onları duymamak mümkün değil çünkü kafamızın içindeler. Ama dinlememek yani ciddiye almamak mümkün. Bu düşüncelerin bazıları bizi değerlerimize odaklı bir yaşam sürme konusunda motive eden, iyi taktikler veren, bize doğruyu söyleyen düşünceler. Onlara otobüsümüzdeki yardımcı yolcular diyelim. Hep onlar önde otursun, bizimle hep onlar konuşsun istiyoruz. Bir de bize rahatsızlık veren, değerlerimize odaklı bir yaşam sürmemize engel olan, bu yolculuğu keyifsiz hale getiren düşüncelerimiz var. Onlar da otobüsümüzdeki “zorba” yolcular. Onların dediklerini ciddiye aldığımızda otobüsü sürmemiz zorlaşıyor, bazen yanlış yönlere doğru sürebiliyoruz. Peki kim bu zorbalar?
Zorbaları tanıyalım
Zorbalardan kendimizi ayrıştırmak için onları kategorize ve karikatürize etmekte fayda var.
Bir psikiyatrist olarak birçok insanın zorbalarını tanıma imkânım oldu. Bu klinik deneyime dayanarak nispeten sık gördüğüm birkaç zorbayı sizler için kategorize ve karikatürize edeceğim:
Senarist: Hemen her durum hakkında felaket senaryoları yazar. Olabilecek en kötü senaryoyu yazmakta üzerine yoktur. Onu sık sık şöyle cümleler söylerken bulabilirsiniz:
- Bu sınavdan kalırsan mahvolursun.
- Hayatının sonuna kadar aradığın kişiyi bulamayıp yalnız öleceksin.
Dırdırcı teyze: Sürekli geçmişe takılı kalmıştır, pişmanlık dolu düşüncelere sahiptir. “Niye” ve “keşke”leri çok fazladır.
- Niye başıma bunlar geldi? Ben bunları hak etmemiştim.
- Keşke böyle davranmasaydım, bunları söylemeseydim.
Cadı: Kişiyi acımasızca eleştiren ve suçlayan bir iç sestir.
- Sen zaten neyi başardın ki bunu da başarabilesin.
- Yine yüzüne gözüne bulaştırdın, senden adam olmaz.
Korkak: Senarist ve cadının etkisiyle kendine olan güveni azalmıştır. Yapamayacağına, başaramayacağına inanır.
- Bu iş çok zor, ben bunu başaramam.
- En iyisi güvenli alanımdan hiç çıkmayım.
Melankolik: Bardağın hep boş tarafını görme eğilimindedir. Karamsar, ümitsiz ve depresif bir iç sestir. Dırdırcı teyze ile iyi arkadaştır. İkisi birden konuştuğunda kişi kolaylıkla kurban psikolojisi içine girer.
- Bu saatten sonra hiçbir şey düzelmez.
- Hayatta payıma hep zorluk ve üzüntü düştü.
Bruno: Endişeli bir iç sestir. “Ya olursa” diye sorular sorar. Senaristle birlikte çalışırlar. Bruno sorar, senarist felaket senaryolarıyla cevap verir.
- Ya başarısız olursam?
- Ya beni terk ederse?
Sık rastlanan zorbaları tanıdığımıza göre şimdi bu zorbalara karşı nasıl bir tavır alacağımızı konuşalım. Bunu, üç aşamalı bir ders gibi yapmayı öneriyorum.
Ders 101: Zorbaları duymamak mümkün değil ama dinlememek mümkün
Zorbalar beynimizin içindeki sesler olduğu için onları duymamak mümkün değildir. Ama dinlememek mümkündür. Bunun için öncelikle otobüsteki zorbaları iyi tanımak gerekiyor. Sizin otobüsünüzde hangi zorbalar var? Değerlerinize odaklı hayat yolculuğunuz sırasında size rahatsızlık veren düşüncelerinizi yukarıdaki örnekteki gibi kategorize edip onlara isimler takarsanız onlardan ayrışmanız daha kolay olacaktır. Böylelikle onlardan biri konuşmaya başladığında bunun sadece bir düşünce olduğunu, gerçeği yansıtmadığını kendinize hatırlatıp yola yani o an hayatta olmakta olana odaklanmamız kolaylaşacaktır.
Örneğin; ben bu yazıyı yazarken Bruno arkadan konuşuyor olsaydı şuna benzer şeyler söyleyebilirdi: “Ya okurlar yazını beğenmezlerse? Seni eleştirirlerse?”. Hemen arkadan Cadı konuşmaya başlayabilirdi: “Zaten sen iyi yazı yazamıyorsun. Kim senin yazdıklarını beğenir ki”. Sonunda Korkak şunu demeye başlayabilirdi: “En iyisi sen sadece psikiyatrist olarak çalış, yazı yazmak riskli iş. Güvenli alanımızdan çıkmayalım”. Ben bu zorbaları dinleseydim şu an bu yazıyı yazmaya devam edemezdim. Oysa yapmam gereken şey zorbaların konuştuğunu fark ettiğimde “Yine Bruno, Cadı ve Korkak bir araya gelmiş gevezelik yapıyorlar” deyip onların yaptığı gevezeliğe aldırmadan yazıyı yazmaya devam etmek.
Ders 201: Zorbalar siz değerlerinize odaklı bir iş yaparken konuşurlar
Dikkat edin, zorbalar siz ne zaman değerlerinizle ilgili bir iş yapsanız o zaman konuşurlar. Deminki yazı yazma örneğinden devam edelim. Diyelim ki benim değerlerimden biri insanlara yardım etmek. Bu yazıyı yazmak insanlara yardım etme değerime uygun bir davranış. Ben yazı yazmaya başlayınca zorbalar değerime odaklı bir iş yaptığım için hemen konuşmaya başlıyorlar. Siz de zorbalarınızın ne zaman konuştuğuna dikkat ederseniz değerlerinize odaklı bir iş yaparken konuştuklarını fark edeceksinizdir. Bu, önemli bir idraktir. Bunu idrak ettiğinizde zorbaların konuşmalarından rahatsız olacağınız yerde, onların konuşmasını değerlerinize odaklı bir iş yapmakta olduğunuzun bir hatırlatıcısı olarak görüp, değerlerinize odaklı işe daha da konsantre olmak için bir işaret gibi algılayabilirsiniz. Nasıl işyerinde sizin iyiliğinizi istemediğini bildiğiniz bir iş arkadaşınız “Bence bu işi yapma, zaman kaybı” derse “Demek ki bu işi yapmaya devam etmeliyim” diye düşünüp işe daha da canla başla sarılırsanız, zorbalar konuştuğunda da yapmakta olduğunuz işin önemli bir işi olduğunu anlayıp onu yapmaya daha da konsantre olabilirsiniz.
Ders 301: Zorbalar bir zamanlar dostunuzdu
Neden zorbaları dinlemekten kendimizi alıkoyamıyoruz? Bizi huzursuz ettiklerini bilmemize rağmen zorbaları dinleme eğilimimiz nereden kaynaklanıyor? Çünkü bu zorbalar bir zamanlar bizim dostumuzdu. Eskiden, çok eskiden bizim değerlerimize odaklı yaşamamız için yardımcı olan, motive eden iç seslerdi. Örneğin; Bruno sizi hata yapmayın diye tatlı tatlı uyarırdı. Cadı hatalarınızdan ders çıkarmanız için size yardımcı olurdu. Korkak sizi tehlikelerden korumaya çalışırdı. Zorbalarınızın eski hallerini, siz çocukken size söylediklerini hatırlayamaya çalışın. Onların dostunuz olduklarını; hatta ailenizden birilerinin sesiyle benzerlik gösterdiklerini fark edeceksiniz. Zorbaların bu eski dost hallerinin söylediklerine uygun davrandığınızda değerlerinize uygun hareket etmiş olurdunuz. Bu yüzden bu zorbaların sizde kredileri var. Onları dinlemeniz gerektiğine dair inancınız bundan kaynaklıyor. Oysa bu dostlar siz büyüdükçe zorbalaştı. Artık çok daha katı ve acımasız bir ses tonuyla konuşuyorlar. Onları dinlediğinizde değerlerinize odaklı bir yaşam süremiyorsunuz. Eski dostların artık birer zorbaya dönüştüğünü fark edip onları dinleme eğiliminizden vazgeçin.
Unutmayın; bu zorbaları otobüsünüzden indiremezsiniz. Yolculuğunuz boyunca otobüsünüzde olacaklar. Siz onları dinlememeyi bir alışkanlık haline getirdiğinizde çoğunlukla yerlerine geçip uyuyacaklar. Ama otobüsü her sarstığınızda, yani yaşamınızda değerlerinizle ilgili önemli seçimler yapmanız, davranışlar göstermeniz gerektiğinde veya değerleriniz bir risk altına düştüğünde bu zorbalar tekrar yanınıza gelip konuşmaya başlayacaklar. Yapmanız gereken hep aynı şey; “Yine benim Senarist acayip senaryolar yazmaya başladı” veya “Melankolik yine ağlıyor” veya “Dırdırcı teyze yine konuşuyor” deyip onların sadece birer düşünce olduğunu kendinize hatırlatın ve değerlerinize yönelik davranışı yapmaya odaklanın. En büyük düşmanınız olan kafanızın içindeki zorbalara karşı alınacak en akıllıca tavır budur.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 26 Haziran 2024’te yayımlanmıştır.