Büyük iklim göçü başladı

Bugün yaşamı güçleştiren sıcak alanlar dünyanın sadece yüzde 1'ini oluşturuyor. Küresel iklim değişikliğinin önü alınmazsa bu oran 2070 yılında yüzde 19’a çıkacak. Peki, oraları yurt edinmiş milyonlarca insan nereye gidecek? Cevabı bugünün iklim göçmenleri verebilir.

‘Küresel ısınma’ olgusu, iklim kuşkucularının da baskısıyla yerini ‘küresel iklim değişikliği’ gibi daha az korkutucu bir ifadeye bırakalı çok oldu. Ama kelime oyunları yaşanan acıları azaltmıyor. Kuraklıklar, aşırı yağışlar, sıcak hava dalgaları, yıkıcı kasırgalar gibi aşırı iklim olayları doğrudan veya dolaylı olarak can alıyor ve geride kalan milyonlarca kişiyi evlerinden yurtlarından ediyor.

İşbirlikleri 2010’da Pulitzer ödülü getiren New York Times Magazine ve kâr amacı gütmeyen araştırmacı gazetecilik sitesi Propublica, iklim değişikliği ile zorunlu göçler arasında bağlantı olduğunu savunan bilim insanlarının elini güçlendirecek bir proje başlattı. Pulitzer Center’ın da desteğini alan proje, iklim değişikliğinin yol açtığı göçlerin izlerini bugünden takip ederek sorunun büyüklüğü konusunda soru işaretlerini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Proje kapsamında ilk makale New York Times Magazine’de yayınlandı. Propublica’nın kıdemli iklim muhabiri Abrahm Lustgarten’in imzasını taşıyan makale hem iklim değişikliği ile göçler arasındaki bilimsel çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi sunuyor hem de Orta Amerika özelinde iklim göçlerinin izini sürüyor. Makalenin geniş bir özetini sunuyoruz.

Ya göç ya ölüm

Lustgarten yazısına Guatemala yerlisi bir çiftçiyi göçe zorlayan koşulları aktararak başlıyor:

“2019’un başlarında, dünya koronavirüs nedeniyle sınırlarını tamamen kapatmadan bir yıl önce, Jorge A. Guatemala’dan çıkması gerektiğini biliyordu. Toprağı ona düşman kesilmişti. Beş yıl boyunca neredeyse hiç yağmur yağmamıştı. Sonra yağmur yağdı ve Jorge son tohumlarını toprağa savurdu. Ektiği mısırın sağlıklı yeşil sapları topraktan filizlendiğinde ümitliydi. Ta ki aşırı yağışlar, yakınlardaki nehri taşırıncaya dek… Jorge göğsüne kadar su altındaki tarlasına dalıp yiyebileceği birkaç koçan bulabilmek için nafile çaba sarf etti. Eşi ve üç çocuğuyla birlikte yaşadığı teneke çatılı kulübesini ipotek edip 1500 dolar borç alarak bamya tohumu satın aldı. Ama selden sonra yağmur yine kesildi ve tarlasındaki her şey öldü. Jorge, Guatemala’dan çıkamazsa ailesinin de ölebileceğini biliyordu.”

Lustgarten, ABD’ye son yıllarda göçen binlerce Guatemalalının aksine A. Jorge’nin ülkenin verimli bir bölgesinde yaşadığını ancak tüm Guatemala gibi çölleşme tehlikesi altında olduğunu vurguluyor. Ülkede elde edilen rekoltenin 2070’e kadar üçte bir oranında azalma tehlikesi de var. Üstelik bu, Orta Amerika’ya has bir durum değil:

“Bilim insanları dünyadaki bu değişiklikleri şaşırtıcı bir hassasiyetle yansıtmayı öğrendiler. Ancak – yakın zamana kadar bu değişikliklerin insan yaşamı üzerindeki sonuçlarına dair çok az şey biliniyordu. Orta Amerika’dan Sudan’a ve (Vietnam’ın) Mekong Deltası’na kadar toprağı iflas eden yüz milyonlarca insan kaçmak ile ölüm arasında seçim yapmak zorunda kalacak. Sonuç muhakkak ki dünyanın gördüğü en büyük küresel göç dalgası olacak.”

“Açık havaya çıkan ölecek”

Lustgarten, bilimsel çalışmalardan yola çıkarak küresel ısınmanın ulaşabileceği boyutlara ilişkin çarpıcı örnekler veriyor:

“Tarihin büyük bölümünde insanlar, şaşırtıcı derecede dar bir sıcaklık aralığında, iklimin bol miktarda gıda üretimini desteklediği yerlerde yaşadılar. Ancak gezegen ısındıkça, bu sıcaklık aralığına sahip bölge kuzeye doğru kayıyor. ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin Proceedings dergisinde yayımlanan çığır açan bir araştırmaya göre, yeryüzü önümüzdeki 50 yılda, son 6 bin yılda yaşanandan daha fazla sıcaklık artışı ile karşı karşıya kalabilir. Bugün dünyanın kara yüzeyinin yüzde 1’inden daha azını kaplayan Büyük Sahra çölü gibi aşırı sıcak bölgeler, 2070 yılına gelindiğinde, yeryüzünün yaklaşık beşte birini kaplayabilir ve her üç kişiden birini, binlerce yıldır medeniyetlerin kök saldığı iklim kuşağının dışında bırakabilir. Birçoğu sıcaktan, açlıktan ve siyasi kargaşadan muzdarip olacak diğerleri zorunlu olarak göç edecek. Science Advances’da 2017’de yapılanan bir araştırma, 2100 yılına kadar sıcaklıkların, Hindistan ve Çin’in doğusundaki bazı bölgeleri dahil olmak üzere birçok bölgede birkaç saat dışarı çıkmanın “En sağlıklı insanların bile ölümüne neden olabilecek” noktaya yükselebileceğini ortaya koydu.

İnsanlar zaten kaçmaya başladı. Dünya Bankası, önceden tahmin edilmesi güç muson yağmurları ve kuraklığın çiftçiliği zorlaştırdığı Güneydoğu Asya’dan, Orta Doğu, Avrupa ve Kuzey Amerika’ya 8 milyondan fazla insanın göç ettiğine dikkat çekiyor. Kuzey Afrika’da kuraklık ve düşük mahsul nedeniyle kırsal kesimlerdeki milyonlarca insan kıyılara ve şehirlere doğru akıyor. Sıcak iklimlerden kaçış, söz konusu araştırmanın ileri sürdüğü boyuta ulaşırsa, dünya nüfus haritasının yeniden çizilmesi gerekecek.”

BM: Savaşlar çıkar, devrimler patlak verir

2016’da Pulitzer’e aday gösterilen deneyimli çevre yazarı Abrahm Lutzgarten, yeni göçlerin nüfusu hızla yaşlanan ve azalan kuzey ülkeleri için, iyi yönetildiği takdirde fırsat olabileceğini, ancak bugün yaşandığı gibi, sınırları kapatmayı tercih edebileceklerini belirtiyor. Fakat böyle bir tercihin sonuçları olacağına da dikkat çekiyor:

“En iyi sonuç, sadece iyi niyet ve çalkantılı siyasi güçlerin dikkatli yönetimini gerektirmez; hazırlık ve planlama olmadan, nefes kesici değişimin ölçeği delice bir istikrarsızlık yaratabilir. Birleşmiş Milletler ve diğerleri, en kötü senaryoda, tüm bölgelerde savaşların çıkabileceğini ve iklim değişikliğinden en fazla etkilenen uluslarda rejimlerin yıkılabileceği konusunda uyarıyorlar.

Siyasi tercihler şimdiden belirginleşiyor. Mülteciler Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya ve Orta Amerika’dan ABD’ye akarken, göçmen karşıtı bir tepki milliyetçi hükümetleri dünya çapında iktidara getiriyor. Bunun alternatifi devletlerin insanların nasıl ve ne zaman göç ettiğini daha iyi anlayıp, daha büyük değişikliklere hem maddi hem de siyasi olarak hazır olmasıdır.“

Yüz binler ölüyor, milyonlarcası göç etmek zorunda kalıyor

Abrahm Lustgarten, bilim insanlarının modellemelerin iklim değişikliğinin dünyanın büyük bölümünde kitlesel ölümlere ve zorunlu göçe neden olduğunu belirtiyor:

“(ABD’nin) Princeton Üniversitesi’nden Michael Oppenheimer (…), iklim-göç sorununa ekonometrik modeli uygulayan ilk akademisyendi. (…) Ondan sonra bu yaklaşım yaygınlaştı. Akabinde çok daha fazla çalışma, iklim değişikliği ile ilgili sorunlara ekonometrik modelleme uyguladı, çevresel değişim ve çatışmanın nasıl göçe yol açtığını ve döngünün nasıl işlediğini daha iyi anlamak için veri yığınları elde etti. Bu çalışmalarda iklimin nadiren göçün ana nedeni olduğu ama hemen neredeyse göçün ana nedenlerini köpürttüğü tespit edildi.

İnsani hareketleri araştıranlar, daha yakından baktıkça, neredeyse her yerde iklimin parmak izlerini buldular. Kuraklık, birçok Suriyelinin savaştan önce şehirlere itilmesine neden oldu, gerginlikleri kötüleştirdi ve hoşnutsuzluğa yol açtı; mahsul kayıpları, Mısır ve Libya’da Arap Baharı ayaklanmalarına neden olan işsizliğe yol açtı; Brexit bile, tartışmalı olsa da Arap Baharı’nın yol açtığı çatışmaların tetiklediği ve Avrupa’ya getirdiği göçmen akınının bir yan etkisiydi. Ve tüm bu yan etkiler sadece iki milyon insanın hareketiyle bağlantılıydı.

Kuzey Afrika’da (…) büyük olasılıkla iklim değişikliğinin neden olduğu geçmiş kuraklıklar 100 binden fazla insanın yaşamını yitirmesine yol açtı ve 150 milyondan fazla insanı barındıran bölge hızlı çölleşme, şiddetli su kıtlığı ve ormansızlaşma nedeniyle tehdit altında. BM tarım arazilerinin yüzde 65’inin zaten bozulmuş olduğunu tahmin ediyor. (…)

Dünya Bankası, küresel nüfusun yaklaşık dörtte birinin yaşadığı Güney Asya’nın yakında dünyada gıda güvensizliğinin en yaygın bölge olacağını öngörüyor. Şimdiden 8.5 milyon Güney Asyalı çoğunlukla Körfez ülkelerine göç etti. Bu sayıya gelecekte 17 milyon ila 36 milyon daha eklenebilir. (…)

Kuraklık ve mahsul kayıplarının yanı sıra kitlesel göçe yol açacak bir diğer neden, yükselen denizler olacaktır. (…) İklim bilimcilerinin artan gelgitlerin yaklaşık 150 milyon insanı yerinden edeceğini tahmin ettiğini öğreniyoruz. (…) 2050 yılına kadar Vietnam’ın Mekong Deltası’nın çoğu, Çin ve Tayland’ın bir kısmı, Güney Irak’ın çoğu ve Mısır’ın tahıl ambarı Nil Deltası’nın neredeyse tamamı, ABD’nin birçok kıyı bölgesi de risk altında. (…)

(New York’taki) Columbia ve City üniversiteleri uzmanlarının Dünya Bankası desteğiyle hazırladığı 2018’de açıklanan rapora göre, (…) Sahra altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’da, doğal afetler nedeniyle (…) 143 milyon kadar insan kendi sınırları içinde yerinden edilecek ve çoğunlukla kırsal bölgelerden yakın kasaba ve şehirlere taşınacak.

Göçte ilk durak kent varoşları

The New York Times Magazine ve Propublica, küresel iklim değişikliğinin yol açtığı göçlerin modelini çıkarmak için de harekete geçti. İki kuruluş Dünya Bankası’nın yukarıda bahsedilen raporunu hazırlayan yazarlardan biri ile anlaşarak modeline iklim boyutunu katmasını ve senaryolar çıkararak özellikle Latin Amerika’da insani hareketlerin yönünü kestirmesini istediler. Abrahm Lustgarten, milyarlarca noktadan alınan verilerin süper bilgisayarlarda analiziyle yapılan yeni modellemenin, gelecek 30 yılda Güney ve Orta Amerika’dan ABD’ye 30 milyon göçmen akacağını ve bunların yaklaşık yüzde beşinin (680 bin) iklim göçmeni olacağını gösterdiğini belirtiyor.

Lustgarten’ın, eşi kent çetelerince öldürülmüş 9 çocuklu El Salvadorlu bir kadın örneği üzerinden anlattığı iklim göçmenleri hayli tanıdık bir rota takip ediyor. Köylerden önce yakındaki kente ardından büyük kentlere göçen topluluklar her göçte daha da fakirleşiyor ve sonunda tümüyle savunmasız kalacaklarını bile bile sınır ötesi göçte şanslarını deniyor.

“Dünyada, insanlar yiyeceklerden yoksun ve çiftliklerden vazgeçtikçe, hızla kalabalıklaşan şehirlere yöneliyorlar. Göç araştırmacıları, yeni insan dalgalarının kentlerin altyapı, kaynak ve hizmetlerinin sınırlarını zorladığı, toplum üzerindeki şiddetli gerginliklere yol açtığı konusunda uyarıyorlar. Kalabalıklaşan kentler için gıda ithali zorunlu hale geliyor ve bu durum zaten ayakta kalma mücadelesi veren çiftlikçilere daha pahalıya mal oluyor. İnsanlar su veya elektriğe erişimi kısıtlı gecekondu mahallelerinde toplaşıyor, sel ve doğal felaketlere daha açık hale geliyorlar. Varoşlar, aşırılık ve kaosu da besliyor.

Bu değişim halen sürüyor. Dünya Bankası tahminlerine göre Meksika’nın en sıcak ve kurak bölgelerinden 1,7 milyon insan daha, nüfusu zaten nüfusu 2000 yılından beri 2 katına çıkmış olan başkent Meksiko’ya göç edebilir.

Ancak iklim hikâyesinin geri kalanında olduğu gibi, kentleşme eğilimi de sadece başlangıç. Şu anda gezegen nüfusunun yarısından biraz fazlası kentsel alanlarda yaşıyor, ancak yüzyılın ortalarında Dünya Bankası bu rakamın yüzde 67 olacağını tahmin ediyor. Sadece on yıl içinde, her 10 kent sakininden dördü, yani dünya çapında iki milyar insan, gecekondu mahallelerinde yaşayacak. Uluslararası Kızılhaç Komitesi, gelecekte kentsel büyümenin yüzde 96’sının, hâlihazırda yüksek bir çatışma riski ile karşı karşıya olan (ve bununla en az başa çıkabilecek yönetimlere sahip) dünyanın en kırılgan şehirlerinden bazılarında olacağı konusunda uyarıyor. Bazı şehirler daha fazla göç kaldıramazlar. Örneğin Dünya Bankası tahminlerine göre Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya kaçan insanların çoğu, kent çevresindeki tarım yapılamaz hale gelince tekrar hareket etmek zorunda kalacak. (…)

Güvenlik zafiyetleri, uygun fiyatlı konut açığı, çocuk bakımı desteği sağlanamaması ve sağlık hizmetlerinden mahrumiyet göç baskısı altındaki karmaşık kentsel sistemlerin evrimini etkiliyor. (…)

ABD ve diğer zengin ülkeler, küresel gidişatı değiştirirlerse, diyelim ki, iklim değişikliği ile mücadelede ulusal çabalarını artırır ama aynı zamanda sınır kontrollerini sıkılaştırırlarsa, modelimize göre, güneyde daha karmaşık sonuçları tetikleyecekler. Orta Amerika ve Meksika şehirleri hızla büyümeye devam ediyor. Ancak genel zenginlikleri ve gelişmeleri büyük ölçüde yavaşlıyor, dolayısıyla büyük olasılıkla kent yoksulluğu daha da yoğunlaşacak. Kırsal kesimde fırsat eksikliği, sıkışıp kalmak ve her zamankinden daha umutsuz olmak için çok daha fazla insan kalıyor.”

Her bir derece artık 1 milyar kişiyi yollara düşürecek

Abrahm Lustgarten, yazısının son bölümünde, Orta Amerika’dan ABD’ye göç eden kitlelerin izini takip ederek, insan hareketlerinin Meksika ve ABD kentleri üzerinde yarattığı baskılardan örnekler veriyor. Meksika’da göçmenlerin kent kaynaklarını zorlamasına ve dolayısıyla göçmenlere karşı öfke ve önyargıların artışına neden olduğunu belirten Lutsgarten, ABD’nin güneyindeki El Paso gibi bölgelerin küresel ısınmanın etkilerinin aşırı göçle daha fazla stres altına girdiğine dikkat çekiyor.

Lutsgarten yazısına şu uyarılarla son veriyor.

“Modellememiz ve akademisyenler fikir birliğiyle aynı sonuca işaret ediyor: Toplumlar iklim değişikliği ve göçle agresif bir şekilde mücadele eder ve bunlara karşı dirençlerini arttırırsa, gıda üretimi desteklenecek, yoksulluk azaltılacak ve uluslararası göç yavaşlayacaktır. Söz konusu etmenler dünyanın daha istikrarlı ve huzurlu olmasına yardımcı olacaktır. Liderler iklim değişikliğine karşı daha az önlem alır veya göçmenlere karşı daha cezalandırıcı önlemler alırlarsa, gıda güvensizliği ve yoksulluk derinleşecektir. Halklar ayaklanır ama sınır ötesi hareket kısıtlanırsa daha fazla acıya yol açar. Devletler bundan sonra ne zaman ne yaparlarsa fark yaratacaktır.

Harekete geçmek için zaman daralıyor. Her bir derecelik ısınmayla kabaca bir milyar insan binlerce yıldır yaşadıkları bölgenin dışına sürüklenebilir. Uzun zamandır, iklim değişikliğinin ekonomik boyutu tehlike olarak görüldü. Şimdi küresel ısınmanın yaratacağı insani dramı düşünmenin zamanı…”

Bu yazı ilk kez 30 Temmuz 2020’de yayımlanmıştır.

 

Abrahm Lustgarten’in The New York Times Magazine’de yayınlanan “Büyük İklim Göçü” başlıklı yazısının öne çıkan bazı bölümleri Mustafa Alkan tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.nytimes.com/interactive/2020/07/23/magazine/climate-migration.html?smid=fb-share&fbclid=IwAR2Yo0w_lg4wteEMK3ZMl0duxMzbJNPGMZkz_s6VxIMZTUhXQqRBaepG-44

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Büyük iklim göçü başladı

Bugün yaşamı güçleştiren sıcak alanlar dünyanın sadece yüzde 1'ini oluşturuyor. Küresel iklim değişikliğinin önü alınmazsa bu oran 2070 yılında yüzde 19’a çıkacak. Peki, oraları yurt edinmiş milyonlarca insan nereye gidecek? Cevabı bugünün iklim göçmenleri verebilir.

‘Küresel ısınma’ olgusu, iklim kuşkucularının da baskısıyla yerini ‘küresel iklim değişikliği’ gibi daha az korkutucu bir ifadeye bırakalı çok oldu. Ama kelime oyunları yaşanan acıları azaltmıyor. Kuraklıklar, aşırı yağışlar, sıcak hava dalgaları, yıkıcı kasırgalar gibi aşırı iklim olayları doğrudan veya dolaylı olarak can alıyor ve geride kalan milyonlarca kişiyi evlerinden yurtlarından ediyor.

İşbirlikleri 2010’da Pulitzer ödülü getiren New York Times Magazine ve kâr amacı gütmeyen araştırmacı gazetecilik sitesi Propublica, iklim değişikliği ile zorunlu göçler arasında bağlantı olduğunu savunan bilim insanlarının elini güçlendirecek bir proje başlattı. Pulitzer Center’ın da desteğini alan proje, iklim değişikliğinin yol açtığı göçlerin izlerini bugünden takip ederek sorunun büyüklüğü konusunda soru işaretlerini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Proje kapsamında ilk makale New York Times Magazine’de yayınlandı. Propublica’nın kıdemli iklim muhabiri Abrahm Lustgarten’in imzasını taşıyan makale hem iklim değişikliği ile göçler arasındaki bilimsel çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi sunuyor hem de Orta Amerika özelinde iklim göçlerinin izini sürüyor. Makalenin geniş bir özetini sunuyoruz.

Ya göç ya ölüm

Lustgarten yazısına Guatemala yerlisi bir çiftçiyi göçe zorlayan koşulları aktararak başlıyor:

“2019’un başlarında, dünya koronavirüs nedeniyle sınırlarını tamamen kapatmadan bir yıl önce, Jorge A. Guatemala’dan çıkması gerektiğini biliyordu. Toprağı ona düşman kesilmişti. Beş yıl boyunca neredeyse hiç yağmur yağmamıştı. Sonra yağmur yağdı ve Jorge son tohumlarını toprağa savurdu. Ektiği mısırın sağlıklı yeşil sapları topraktan filizlendiğinde ümitliydi. Ta ki aşırı yağışlar, yakınlardaki nehri taşırıncaya dek… Jorge göğsüne kadar su altındaki tarlasına dalıp yiyebileceği birkaç koçan bulabilmek için nafile çaba sarf etti. Eşi ve üç çocuğuyla birlikte yaşadığı teneke çatılı kulübesini ipotek edip 1500 dolar borç alarak bamya tohumu satın aldı. Ama selden sonra yağmur yine kesildi ve tarlasındaki her şey öldü. Jorge, Guatemala’dan çıkamazsa ailesinin de ölebileceğini biliyordu.”

Lustgarten, ABD’ye son yıllarda göçen binlerce Guatemalalının aksine A. Jorge’nin ülkenin verimli bir bölgesinde yaşadığını ancak tüm Guatemala gibi çölleşme tehlikesi altında olduğunu vurguluyor. Ülkede elde edilen rekoltenin 2070’e kadar üçte bir oranında azalma tehlikesi de var. Üstelik bu, Orta Amerika’ya has bir durum değil:

“Bilim insanları dünyadaki bu değişiklikleri şaşırtıcı bir hassasiyetle yansıtmayı öğrendiler. Ancak – yakın zamana kadar bu değişikliklerin insan yaşamı üzerindeki sonuçlarına dair çok az şey biliniyordu. Orta Amerika’dan Sudan’a ve (Vietnam’ın) Mekong Deltası’na kadar toprağı iflas eden yüz milyonlarca insan kaçmak ile ölüm arasında seçim yapmak zorunda kalacak. Sonuç muhakkak ki dünyanın gördüğü en büyük küresel göç dalgası olacak.”

“Açık havaya çıkan ölecek”

Lustgarten, bilimsel çalışmalardan yola çıkarak küresel ısınmanın ulaşabileceği boyutlara ilişkin çarpıcı örnekler veriyor:

“Tarihin büyük bölümünde insanlar, şaşırtıcı derecede dar bir sıcaklık aralığında, iklimin bol miktarda gıda üretimini desteklediği yerlerde yaşadılar. Ancak gezegen ısındıkça, bu sıcaklık aralığına sahip bölge kuzeye doğru kayıyor. ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin Proceedings dergisinde yayımlanan çığır açan bir araştırmaya göre, yeryüzü önümüzdeki 50 yılda, son 6 bin yılda yaşanandan daha fazla sıcaklık artışı ile karşı karşıya kalabilir. Bugün dünyanın kara yüzeyinin yüzde 1’inden daha azını kaplayan Büyük Sahra çölü gibi aşırı sıcak bölgeler, 2070 yılına gelindiğinde, yeryüzünün yaklaşık beşte birini kaplayabilir ve her üç kişiden birini, binlerce yıldır medeniyetlerin kök saldığı iklim kuşağının dışında bırakabilir. Birçoğu sıcaktan, açlıktan ve siyasi kargaşadan muzdarip olacak diğerleri zorunlu olarak göç edecek. Science Advances’da 2017’de yapılanan bir araştırma, 2100 yılına kadar sıcaklıkların, Hindistan ve Çin’in doğusundaki bazı bölgeleri dahil olmak üzere birçok bölgede birkaç saat dışarı çıkmanın “En sağlıklı insanların bile ölümüne neden olabilecek” noktaya yükselebileceğini ortaya koydu.

İnsanlar zaten kaçmaya başladı. Dünya Bankası, önceden tahmin edilmesi güç muson yağmurları ve kuraklığın çiftçiliği zorlaştırdığı Güneydoğu Asya’dan, Orta Doğu, Avrupa ve Kuzey Amerika’ya 8 milyondan fazla insanın göç ettiğine dikkat çekiyor. Kuzey Afrika’da kuraklık ve düşük mahsul nedeniyle kırsal kesimlerdeki milyonlarca insan kıyılara ve şehirlere doğru akıyor. Sıcak iklimlerden kaçış, söz konusu araştırmanın ileri sürdüğü boyuta ulaşırsa, dünya nüfus haritasının yeniden çizilmesi gerekecek.”

BM: Savaşlar çıkar, devrimler patlak verir

2016’da Pulitzer’e aday gösterilen deneyimli çevre yazarı Abrahm Lutzgarten, yeni göçlerin nüfusu hızla yaşlanan ve azalan kuzey ülkeleri için, iyi yönetildiği takdirde fırsat olabileceğini, ancak bugün yaşandığı gibi, sınırları kapatmayı tercih edebileceklerini belirtiyor. Fakat böyle bir tercihin sonuçları olacağına da dikkat çekiyor:

“En iyi sonuç, sadece iyi niyet ve çalkantılı siyasi güçlerin dikkatli yönetimini gerektirmez; hazırlık ve planlama olmadan, nefes kesici değişimin ölçeği delice bir istikrarsızlık yaratabilir. Birleşmiş Milletler ve diğerleri, en kötü senaryoda, tüm bölgelerde savaşların çıkabileceğini ve iklim değişikliğinden en fazla etkilenen uluslarda rejimlerin yıkılabileceği konusunda uyarıyorlar.

Siyasi tercihler şimdiden belirginleşiyor. Mülteciler Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya ve Orta Amerika’dan ABD’ye akarken, göçmen karşıtı bir tepki milliyetçi hükümetleri dünya çapında iktidara getiriyor. Bunun alternatifi devletlerin insanların nasıl ve ne zaman göç ettiğini daha iyi anlayıp, daha büyük değişikliklere hem maddi hem de siyasi olarak hazır olmasıdır.“

Yüz binler ölüyor, milyonlarcası göç etmek zorunda kalıyor

Abrahm Lustgarten, bilim insanlarının modellemelerin iklim değişikliğinin dünyanın büyük bölümünde kitlesel ölümlere ve zorunlu göçe neden olduğunu belirtiyor:

“(ABD’nin) Princeton Üniversitesi’nden Michael Oppenheimer (…), iklim-göç sorununa ekonometrik modeli uygulayan ilk akademisyendi. (…) Ondan sonra bu yaklaşım yaygınlaştı. Akabinde çok daha fazla çalışma, iklim değişikliği ile ilgili sorunlara ekonometrik modelleme uyguladı, çevresel değişim ve çatışmanın nasıl göçe yol açtığını ve döngünün nasıl işlediğini daha iyi anlamak için veri yığınları elde etti. Bu çalışmalarda iklimin nadiren göçün ana nedeni olduğu ama hemen neredeyse göçün ana nedenlerini köpürttüğü tespit edildi.

İnsani hareketleri araştıranlar, daha yakından baktıkça, neredeyse her yerde iklimin parmak izlerini buldular. Kuraklık, birçok Suriyelinin savaştan önce şehirlere itilmesine neden oldu, gerginlikleri kötüleştirdi ve hoşnutsuzluğa yol açtı; mahsul kayıpları, Mısır ve Libya’da Arap Baharı ayaklanmalarına neden olan işsizliğe yol açtı; Brexit bile, tartışmalı olsa da Arap Baharı’nın yol açtığı çatışmaların tetiklediği ve Avrupa’ya getirdiği göçmen akınının bir yan etkisiydi. Ve tüm bu yan etkiler sadece iki milyon insanın hareketiyle bağlantılıydı.

Kuzey Afrika’da (…) büyük olasılıkla iklim değişikliğinin neden olduğu geçmiş kuraklıklar 100 binden fazla insanın yaşamını yitirmesine yol açtı ve 150 milyondan fazla insanı barındıran bölge hızlı çölleşme, şiddetli su kıtlığı ve ormansızlaşma nedeniyle tehdit altında. BM tarım arazilerinin yüzde 65’inin zaten bozulmuş olduğunu tahmin ediyor. (…)

Dünya Bankası, küresel nüfusun yaklaşık dörtte birinin yaşadığı Güney Asya’nın yakında dünyada gıda güvensizliğinin en yaygın bölge olacağını öngörüyor. Şimdiden 8.5 milyon Güney Asyalı çoğunlukla Körfez ülkelerine göç etti. Bu sayıya gelecekte 17 milyon ila 36 milyon daha eklenebilir. (…)

Kuraklık ve mahsul kayıplarının yanı sıra kitlesel göçe yol açacak bir diğer neden, yükselen denizler olacaktır. (…) İklim bilimcilerinin artan gelgitlerin yaklaşık 150 milyon insanı yerinden edeceğini tahmin ettiğini öğreniyoruz. (…) 2050 yılına kadar Vietnam’ın Mekong Deltası’nın çoğu, Çin ve Tayland’ın bir kısmı, Güney Irak’ın çoğu ve Mısır’ın tahıl ambarı Nil Deltası’nın neredeyse tamamı, ABD’nin birçok kıyı bölgesi de risk altında. (…)

(New York’taki) Columbia ve City üniversiteleri uzmanlarının Dünya Bankası desteğiyle hazırladığı 2018’de açıklanan rapora göre, (…) Sahra altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’da, doğal afetler nedeniyle (…) 143 milyon kadar insan kendi sınırları içinde yerinden edilecek ve çoğunlukla kırsal bölgelerden yakın kasaba ve şehirlere taşınacak.

Göçte ilk durak kent varoşları

The New York Times Magazine ve Propublica, küresel iklim değişikliğinin yol açtığı göçlerin modelini çıkarmak için de harekete geçti. İki kuruluş Dünya Bankası’nın yukarıda bahsedilen raporunu hazırlayan yazarlardan biri ile anlaşarak modeline iklim boyutunu katmasını ve senaryolar çıkararak özellikle Latin Amerika’da insani hareketlerin yönünü kestirmesini istediler. Abrahm Lustgarten, milyarlarca noktadan alınan verilerin süper bilgisayarlarda analiziyle yapılan yeni modellemenin, gelecek 30 yılda Güney ve Orta Amerika’dan ABD’ye 30 milyon göçmen akacağını ve bunların yaklaşık yüzde beşinin (680 bin) iklim göçmeni olacağını gösterdiğini belirtiyor.

Lustgarten’ın, eşi kent çetelerince öldürülmüş 9 çocuklu El Salvadorlu bir kadın örneği üzerinden anlattığı iklim göçmenleri hayli tanıdık bir rota takip ediyor. Köylerden önce yakındaki kente ardından büyük kentlere göçen topluluklar her göçte daha da fakirleşiyor ve sonunda tümüyle savunmasız kalacaklarını bile bile sınır ötesi göçte şanslarını deniyor.

“Dünyada, insanlar yiyeceklerden yoksun ve çiftliklerden vazgeçtikçe, hızla kalabalıklaşan şehirlere yöneliyorlar. Göç araştırmacıları, yeni insan dalgalarının kentlerin altyapı, kaynak ve hizmetlerinin sınırlarını zorladığı, toplum üzerindeki şiddetli gerginliklere yol açtığı konusunda uyarıyorlar. Kalabalıklaşan kentler için gıda ithali zorunlu hale geliyor ve bu durum zaten ayakta kalma mücadelesi veren çiftlikçilere daha pahalıya mal oluyor. İnsanlar su veya elektriğe erişimi kısıtlı gecekondu mahallelerinde toplaşıyor, sel ve doğal felaketlere daha açık hale geliyorlar. Varoşlar, aşırılık ve kaosu da besliyor.

Bu değişim halen sürüyor. Dünya Bankası tahminlerine göre Meksika’nın en sıcak ve kurak bölgelerinden 1,7 milyon insan daha, nüfusu zaten nüfusu 2000 yılından beri 2 katına çıkmış olan başkent Meksiko’ya göç edebilir.

Ancak iklim hikâyesinin geri kalanında olduğu gibi, kentleşme eğilimi de sadece başlangıç. Şu anda gezegen nüfusunun yarısından biraz fazlası kentsel alanlarda yaşıyor, ancak yüzyılın ortalarında Dünya Bankası bu rakamın yüzde 67 olacağını tahmin ediyor. Sadece on yıl içinde, her 10 kent sakininden dördü, yani dünya çapında iki milyar insan, gecekondu mahallelerinde yaşayacak. Uluslararası Kızılhaç Komitesi, gelecekte kentsel büyümenin yüzde 96’sının, hâlihazırda yüksek bir çatışma riski ile karşı karşıya olan (ve bununla en az başa çıkabilecek yönetimlere sahip) dünyanın en kırılgan şehirlerinden bazılarında olacağı konusunda uyarıyor. Bazı şehirler daha fazla göç kaldıramazlar. Örneğin Dünya Bankası tahminlerine göre Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya kaçan insanların çoğu, kent çevresindeki tarım yapılamaz hale gelince tekrar hareket etmek zorunda kalacak. (…)

Güvenlik zafiyetleri, uygun fiyatlı konut açığı, çocuk bakımı desteği sağlanamaması ve sağlık hizmetlerinden mahrumiyet göç baskısı altındaki karmaşık kentsel sistemlerin evrimini etkiliyor. (…)

ABD ve diğer zengin ülkeler, küresel gidişatı değiştirirlerse, diyelim ki, iklim değişikliği ile mücadelede ulusal çabalarını artırır ama aynı zamanda sınır kontrollerini sıkılaştırırlarsa, modelimize göre, güneyde daha karmaşık sonuçları tetikleyecekler. Orta Amerika ve Meksika şehirleri hızla büyümeye devam ediyor. Ancak genel zenginlikleri ve gelişmeleri büyük ölçüde yavaşlıyor, dolayısıyla büyük olasılıkla kent yoksulluğu daha da yoğunlaşacak. Kırsal kesimde fırsat eksikliği, sıkışıp kalmak ve her zamankinden daha umutsuz olmak için çok daha fazla insan kalıyor.”

Her bir derece artık 1 milyar kişiyi yollara düşürecek

Abrahm Lustgarten, yazısının son bölümünde, Orta Amerika’dan ABD’ye göç eden kitlelerin izini takip ederek, insan hareketlerinin Meksika ve ABD kentleri üzerinde yarattığı baskılardan örnekler veriyor. Meksika’da göçmenlerin kent kaynaklarını zorlamasına ve dolayısıyla göçmenlere karşı öfke ve önyargıların artışına neden olduğunu belirten Lutsgarten, ABD’nin güneyindeki El Paso gibi bölgelerin küresel ısınmanın etkilerinin aşırı göçle daha fazla stres altına girdiğine dikkat çekiyor.

Lutsgarten yazısına şu uyarılarla son veriyor.

“Modellememiz ve akademisyenler fikir birliğiyle aynı sonuca işaret ediyor: Toplumlar iklim değişikliği ve göçle agresif bir şekilde mücadele eder ve bunlara karşı dirençlerini arttırırsa, gıda üretimi desteklenecek, yoksulluk azaltılacak ve uluslararası göç yavaşlayacaktır. Söz konusu etmenler dünyanın daha istikrarlı ve huzurlu olmasına yardımcı olacaktır. Liderler iklim değişikliğine karşı daha az önlem alır veya göçmenlere karşı daha cezalandırıcı önlemler alırlarsa, gıda güvensizliği ve yoksulluk derinleşecektir. Halklar ayaklanır ama sınır ötesi hareket kısıtlanırsa daha fazla acıya yol açar. Devletler bundan sonra ne zaman ne yaparlarsa fark yaratacaktır.

Harekete geçmek için zaman daralıyor. Her bir derecelik ısınmayla kabaca bir milyar insan binlerce yıldır yaşadıkları bölgenin dışına sürüklenebilir. Uzun zamandır, iklim değişikliğinin ekonomik boyutu tehlike olarak görüldü. Şimdi küresel ısınmanın yaratacağı insani dramı düşünmenin zamanı…”

Bu yazı ilk kez 30 Temmuz 2020’de yayımlanmıştır.

 

Abrahm Lustgarten’in The New York Times Magazine’de yayınlanan “Büyük İklim Göçü” başlıklı yazısının öne çıkan bazı bölümleri Mustafa Alkan tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.nytimes.com/interactive/2020/07/23/magazine/climate-migration.html?smid=fb-share&fbclid=IwAR2Yo0w_lg4wteEMK3ZMl0duxMzbJNPGMZkz_s6VxIMZTUhXQqRBaepG-44

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x