Çağımızın salgını narsisizm: Nedenleri, tuzakları ve kurtulma yolları

Narsisizm nedir? Her zaman problemli bir durum mudur? Değilse sağlıklı ve sağlıksız narsisizmin sınırları nerede başlar nerede biter? Narsisist olduğumuzu (veya olmadığımızı) nasıl anlarız? Karşımızdaki kişinin narsisistik özelliklerini tanıyabilir miyiz? Neden son yıllarda narsisizm adeta bir salgın haline dönüştü? Narsisistik biriyle kurulan ilişkilerdeki tuzaklar nelerdir? Prof. Aslıhan Dönmez yazdı.

Narsisizm (Türkçe karşılığı olarak özseverlik) son zamanlarda günlük hayatımızın ve dilimizin çok içine girmiş bir kavram. Çoğunlukla egosu yüksek, kendini çok beğenen ve başkalarını kendi bencil istekleri doğrultusunda manipüle etmeye alışık kişiler için “o narsisistin teki” diyoruz.

Peki gerçekte nedir bu narsisizm denen kavram?

Narsisizm her zaman problemli bir durum mudur?

Kişinin kendisine yönelik olumlu bir algıya sahip olması olarak tanımlanabilecek narsisizm teriminin kökeni Yunan mitolojisindeki Narkissos hikayesinden gelir. Hikâyeye göre Narkissos oldukça etkileyici genç bir erkektir ve sevebileceği birini aramaktadır. Güzel peri Echo Narkissos’a âşık olur ve onun dediği her şeyi tekrar etmeye başlar. Fakat Narkissos Echo’yu reddeder ve mükemmel eşini aramaya devam eder. Bir gün sudaki aksini görür ve ona âşık olur. Aç ve susuz kalmak pahasına, ölene kadar da sudaki aksini izlemeye devam eder. Öldüğü yerde nergis çiçeğinin oluştuğuna inanılır.

Narkissos’un trajedisi narsisistik insanların ön plandaki iki özelliğini vurgulaması açısından önemlidir: (1) Kendilerine olan hayranlıkları, (2) Kendileri dışındaki insanlarla bağ kurmadaki zorlukları.

Narsisistik insanların kendi özellikleri ve önemlerine yönelik şişirilmiş derecede olumlu bir algıları vardır ve diğer kişilerden bazı açılardan (örneğin; dış görünüş, sosyal statü, zekâ, yaratıcılık) daha üstün olduklarına inanırlar.

İnsanı anlamaya yönelik birçok psikolojik kuramda narsisizm insanın kendilik algısının oluşum sürecindeki doğal bir basamak olarak tanımlanmıştır. Sağlıklı narsisizmi kişinin kendilik değeri hakkında olumlu duygulara sahip olması ve bu sayede kendini olduğu gibi kabul edebilmesi olarak tanımlayabiliriz.

Sağlıklı narsisizm kişinin ne istediğini bilmesine, bu isteklerini çevresine cesurca ve net bir şekilde ifade etmesine ve bu istekleri doğrultusunda kendi iç kaynaklarını etkili bir şekilde kullanabilmesine imkân sağlar. Kendisi hakkında bu olumlu algısı sayesinde kişi çevresindeki insanlarla samimi bir merak, ilgi ve şefkat dolu ilişkiler kurabilir; diğerlerine karşı empati duyabilir ve bir ilişkiye bağlılık gösterebilir. Sınırlarını net bir şekilde çizebilir, diğerleriyle dengeli bir alma-verme ilişkisine girebilir. Kendisindeki ve başkasındaki olumsuz duygularını tolere edebilir, nedenlerini anlayabilir ve göğsünde yumuşatıp gerektiği gibi yönetebilir. Bu sayede hayatın olumsuzlukları ve eleştiriler karşısında yıkılmadan durabilir, ruhsal dayanıklılık gösterebilir.

Fakat Narkissos öyküsündeki vurgulardan da anlaşılabileceği gibi sağlıksız narsisizm basitçe kendine güvenmek, kendiyle barışık olmak değildir. Kişinin işlevselliğini yaşamın birçok alanında kısıtlayan, insan ilişkilerinde zorlanmaya yol açan, nihayetinde kişinin diğerlerini kendi istekleri ve beklentileri açısından manipüle etmesine yol açan yıkıcı bir süreçtir.

Peki, bu açıdan baktığımızda sağlıklı ve sağlıksız narsisizm arasında net bir sınır çizmek mümkün müdür? Hangi raddeye kadar narsisizmi kişinin özgüvenli davranışlarına temel oluşturan sağlıklı bir süreç olarak değerlendirip, hangi sınırı aştığında narsisizmi kişinin kendisiyle ve diğerleriyle ilişkisi açısından sorun yaratan veya patolojik bir süreç olarak kabul edeceğiz?

Bir psikopatoloji olarak narsisistik kişilik bozukluğu

Psikiyatrik hastalıkların tanımlanması ve sınıflandırılması açısından tüm dünyada kabul görmüş olan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın en güncel çevirisinde, narsisizmden temel alan kişilik bozukluğuna Narsisistik Kişilik Bozukluğu denir ve şu ölçütlerle tanımlanır:

Aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan büyüklenme, beğenilme gereksinimi ve empati yapamama ile giden yaygın bir örüntü:

  • Kendi önemine dair abartılı bir algıya sahiptir (örneğin; başarılarını ve yeteneklerini abartır, gösterdiği başarılarla orantısız bir biçimde, üstün biri olarak görülme beklentisi içindedir).
  • Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da yüce bir sevgi düşlemleri vardır.
  • “Özel” ve eşi benzeri bulunmaz biri olduğuna ve ancak özel ve üstün kişilerce (ya da kurumlarca) anlaşabileceğine ve ancak onlarla ilişki kurması gerektiğine inanır.
  • Çok beğenilmek ister.
  • Özel bir ilgiyi ve muameleyi hak ettiğine inanır (örneğin; ne istiyorsa karşılanacağına dair anlamsız bir beklenti içine girer).
  • Kendi çıkarları için başkalarını kullanır.
  • Empati yapmaz; yani başkalarının duyguları ve ihtiyaçlarını anlamak istemez.
  • Başkalarını kıskanır veya başkalarının kendisini kıskandığını zanneder.
  • Başkalarına saygısız davranır, kendini beğenmiş tutumlar ve davranışlar sergiler.

Narsisistik kişilik bozukluğunun yaşam boyu görülme oranı %1-15 arasında. Erkeklerde kadınlara oranla 2-3 kat daha sık görülüyor.

Bu tanı kriterlerini karşılayacak şiddette olmayan fakat yine de bazı benzer özellikler gösteren kişilere narsisistik kişilik özelliğine veya narsisistik kişilik örüntüsüne sahip kişiler denir. Bu kişilik özelliğine sahip bireylerin toplumdaki oranının, narsistik kişilik bozukluğu oranından daha yüksek olduğunu tahmin edebiliriz.

Peki bu, nasıl oldu? Genel toplumda narsisistik kişilik bozukluğu veya örüntüsü gösteren bireylerin sayısı neden son yıllarda bu kadar arttı?

Narsisizm neden olur?

Narsisistik kişilik özellikleri gelişiminin olası nedenlerini üç ana başlık altında toplayabiliriz; genetik nedenler, ebeveyn tutumlarının etkisi ve sosyal etkenler.

Genetik olarak aktarılan özelliğin narsisistik özelliklerden çok, kişinin olaylara verdiği duygusal ve davranışsal tepkileri etkileyebilen kırılganlık, düşük engellenme toleransı, duygu yönetiminde zorlanmalar gibi mizaç özellikleri olduğunu söyleyebiliriz. Genetik olarak aktarılan bu mizaç özellikleri kişinin dış dünyadan gelen etkilere karşı hassasiyetini arttırarak narsisistik bir çekirdek oluşturmasına katkıda bulunabilir.

Fakat psikiyatride çoğunlukla genetik bir aktarımdan çok epigenetik bir etkiden bahsedilir. Gen-çevre etkileşimine vurgu yapan epigenetik yaklaşıma göre genlerin bazıları uygun çevresel şartlar altında aktif hale geçerek etkilerini gösterirler. Narsisistik kişiliğe meyil yaratan mizaç özelliklerini kodlayan genler uygun ebeveyn tutumları varlığında aktif hale geçerek narsisistik kişilik özelliklerine hatta bozukluğuna neden olabilir.

Narsisistik örüntülerin gelişiminde en fazla risk oluşturan ebeveyn tutumu çocuklarına gerçekçi olmayan büyüklük hislerini aktaran ebeveyn tutumudur. “Sen çok özel ve önemlisin” mesajının abartılı, sürekli ve dayanaksız bir şekilde veriliyor olması, özellikle de diğer çocuklarla kıyaslama yaparken onun üstün olduğuna dair süreğen bir vurgu yapılması çocukta narsisistik bir yapılanmaya yol açabilir. Ebeveynlerin çocuktan gerçekçi olmayacak derecede üstün bir beklenti içine girmesi ve ebeveyn-çocuk rollerinin yer değiştirmesi de çocukta narsisistik bir yapılanmaya yol açabilir.

Son yıllardaki narsisizm salgını ve olası nedenleri

Nesiller arasındaki farkları sosyolojik açıdan ele alan Amerikalı psikolog Jean Twenge Narsisizm Salgını (The Narcissism Epidemic) isimli kitabında son yıllarda narsisizmin genel toplumdaki hızlı yükselişinin nedenleri arasında 90’lı yıllardan itibaren popüler hale gelen Reality Show’lar ve Celebrity kültürünün yer aldığını öne sürüyor.

Twenge’ye göre nasıl bir salgında bulaştırıcılık hızı yüksek olan “süper bulaştırıcı” bireyler varsa, narsisizm salgının bulaşmasında da bu şovlarda yer alan veya celebrity olarak adlandırılan narsisistik bireylerin önemli rolü oldu. İnsanlar narsisistik özellikleri olan bireylerin narsisizmine maruz kalıp bunun beğenilen, takdir edilen ve onay gösterilen, kişiyi başarıya ulaştıran bir özellik olduğu yanılgısına kapılarak narsisistik bir tutum ve tavır içine girebilirler.

Sosyal ağ oluşturma siteleri de narsisizmi bir kısır döngü içerisinde besleyen yapılar. Narsisistik kişilerin bu sitelerde çoğunlukla daha fazla arkadaşları vardır ve yaptıkları narsisistik paylaşımlar beğenildiğinde bu davranışları ödüllendirilmiş olur. Bu durumu gözlemleyen diğer kişiler de narsisistik paylaşımlar yapmak için daha istekli ve cesaretli hale gelirler. Böylelikle sosyal medyadaki norm davranış ve kendini paylaşma şekli giderek daha narsisistik bir hal alabilir.

İnternetin narsisistik davranışı cesaretlendiren başka özellikleri de vardır. Sanal ortamlarda kişi kendine olduğundan daha etkileyici, çekici, karizmatik bir sahte persona yaratabilir ve bu sahte persona maskesi arkasında çok daha kendine güvenli ve narsisistik davranışlarda bulunabilir. Üstelik internet aracılığıyla yapılan kişisel paylaşımların çoğunda kişi en dikkatle seçtiği cümlelerini ve fotoğraflarını kullanır.  Ayrıca insanlar Web, YouTube ve sosyal medya aracılığıyla potansiyel bir izleyici kitlesine kolayca ulaşım sağlayabilirler. Ünlü biri olmak yıllar öncesine göre çok daha kolay ulaşılabilir bir hale geldi. Andy Warhol’un “Gelecekte hepimiz 15 dakikalığına ünlü olabileceğiz” öngörüsünün gerçekleştiği yıllardayız. Ve bu durum narsisizm salgınının bir sonucu gibi gözüküyor.

Peki, narsisist bir kişiyle yaşanan ilişkide ortaya çıkabilecek durumlar, bizi bekleyen tehlikeler nelerdir?

Narsisistik ilişkinin tuzakları

Narsisist kişilik özelliklerine sahip ve/veya narsisistik kişilik bozukluğu olan bir partneriniz varsa bu ilişkide istismar edilme olasılığınız yüksektir. Bu istismar birkaç şekilde ortaya çıkabilir.

Narsisist özelliklere sahip bir partnerle ilişki ilk başlarda oldukça büyüleyici olabilir. Sizi dünyanın en özel ve önemli kişisi olduğunuza ikna edecek kadar sevgi bombardımanına tutar. Hayatınız boyunca beklediğiniz ideal partner olduğu konusunda sizi ikna çabasına girer. Onunla birlikte olduğunuz takdirde her türlü ihtiyacınızı karşılayacağına dair vaatlerde bulunur. Bu durum genel psikoloji dilinde sevgi bombardımanı (love bombing), bilimsel literatürde ise idealizasyon yani yüceltme denen durumdur. Aslında narsisist bunu numaradan yapmaz. Sizinle bir ilişkiye geçmesi için sizi gözünde yücelterek kendi seviyesine getirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde sizinle bir bağ kuramaz. Kısacası bu yüceltme sizi iyi hissettirmek için yapılan bir tavlama çabası gibi görünse de bilinçdışı süreçler açısından düşünüldüğünde narsisistin sizi kendi gözünde kendine bir eş olacak hizaya getirme çabasıdır.

Eğer narsisistik kişi bu evrede başarılı olur ve sizi bir ilişkiye ikna ederse bu reklamlar dönemini türlü türlü psikolojik şiddete ve duygusal istismara uğradığınız bir işkence dönemi izler. Sizi yere göğe sığdırmayan o eski aşık, arkadaş veya iş arkadaşı gider, yerine sizi sürekli eleştiren, aşağılayan, kontrol etmeye çalışan ve sınırlarınızı hiçe sayan bir zorba gelir.

Bu süreçte Türkçeye gerçeklerden koparma, yalanlara inandırma gibi kavramlarla çevrilmeye çalışılmış olan gaslighting’e maruz kalırsınız. Gaslighting kişinin gerçekler hakkında ve kendi ruh sağlığıyla ilgili şüpheye düşmesine yol açmasına neden olan bir manipülasyon stratejisidir. Narsisist olan kişi bunu sizi kontrol altına almak için uygular. Gaslighting’e uğradığınız zaman sanki tanıdığınız, bildiğiniz kişi olmadığınız, birçok konuda yanlış yaptığınız, yanlış kararlar aldığınız yanılgısına kapılırsınız. Kendinize olan güveniniz azalır ve daha kaygılı bir birey haline gelirsiniz. Zamanla partnerinize yanlış davrandığınızı, aslında onun birçok konuda haklı olduğunu düşünür, kendinizi sürekli ondan özür diler durumda bulabilirsiniz. Aslında derinlerde bir yerde bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir hissiniz olsa da neyin yanlış gittiğini adlandırmakta zorlanırsınız.

Siz bu şaşkınlık ve kafa karışıklığı içerisindeyken narsisist diğer silahlarını çıkartmış ve sınırlarınızı geçmeye başlamıştır bile. Öncelikli olarak sizi diğer bağlarınızdan koparmaya çalışır. Bunu sizin için önemli olan ilişkilerinizi eleştirerek, bu ilişkilerdeki yanlışları gözünüze sokarak yapar. Amacı sizi sadece kendi oyuncağı haline getirmektir. Zaten gaslighting etkisi nedeniyle sersemlemiş ve zihni bulanmış bir halde olduğunuz için bu konuda sizi ikna etmesi çok da zor olmayacaktır. Birer birer eski bağlarınızı, ilişkilerinizi koparmaya başlar ve adeta kendi rızanız ve isteğinizle kendinizi narsisistin hazırladığı kafese hapsedersiniz.

Kişi o kafese girmeye görsün… Duygusal ve psikolojik işkence o zaman başlar. Yaptığınız her iş kötüdür, siz kötüsünüzdür. Sürekli bir eleştiri ve suçlama altındasınızdır. Gerçekte yapmadığınız (hatta aslında onun yaptığı) birçok kötülük ve zorbalıkla suçlanırsınız. Bu sürece bazen fiziksel ve cinsel şiddet de eklenir. Fakat narsisist arada sizi kırıntılarla beslemeyi unutmaz ki o kafesten kaçmayasınız. Eğer bu bir gönül ilişkisiyse aşk kırıntıları atar size: günlerce ortadan yok olduktan sonra birden sizi arar ve nefis bir akşam geçirirsiniz. Bir iş ortağıysa arada işler paslar veya yaptığınız bir iş için sizi takdir eder. Bir arkadaşsa yine uzun süreli bir sessizlikten sonra sizi arar ve ne kadar özlediğinden, sizin gerçek bir dost olduğunuzdan bahseder. Bu kırıntıları atmasının nedeni sizdeki umudu söndürmemektir. Böylelikle oyunda kalmanızı ve oyuncağı olmaya devam etmenizi hedefler.

Arada bir bu oyununun farkına varıp itiraz etmeye kalkarsanız narsistin seçeceği strateji kurban rolünü oynamaktır. Size hayatın ona ne kadar acımasız davrandığını, herkese verilen hakların ona verilmediğini, hep haksızlığa uğradığını, sizin de bu konuşmayı yaparak aslında ona haksızlık yaptığınızı acıklı bir melodi eşliğinde anlatmaya başlar. Söylediğinize, söyleyeceğinize pişman olursunuz. Kendinizi gerçekten bir zorba gibi hisseder, yine kendi rızanızla kuyruğunuzu kıstırıp kafesinize geri dönersiniz.

Ve bu oyun eğer siz bir önlem almazsanız sürer gider. Narsisist bu oyundan vazgeçmez. Gerçekte acımasızlıktan değil ama başka türlü bir ilişki kurmanın bir yolunu bilmediğinden… Narsisist, durumunun doğası gereği, kendisinde bir sorun olduğunu düşünmediği için nadiren değişimi ister. Bu nedenle eğer bir narsisistin kafesine düştüyseniz, sizi o kafesten çıkarması için ona yalvarmanız beyhudedir. Tek kurtuluş yolunuz bu ilişkiden çıkmak için sizin harekete geçmenizdir.

Narsisistik bir ilişkiden kurtulma yolları

Narsisistik bir ilişkiyi bitirmek için öncelikle bu konuda kararlı olmanız ve kararlı kalmanız gerekir. Bugüne kadar ilişkinizde yaşadığınız problemleri defalarca dile getirdiniz. Her seferinde sizi manipülasyonlarıyla bir şekilde ikna etti. Ama her seferinde eski yıkıcı ve istismar edici davranışlarına devam etti.

Değişmesi mümkün mü?

Elbette mümkün. Ama öncelikle bunu istemesi, sonra bununla ilgili profesyonel bir destek alması ve değişim için çok çaba göstermesi gerek. Oysa narsisistlerin çoğunlukla iç görüleri yoktur yani davranışlarında bir problem olduğunu düşünmezler. Onlara göre problem çevrelerindeki insanlarda yani sizdedir. Mesela yeterince zeki değilsinizdir ve bu yüzden onu anlayamıyorsunuzdur. Üstelik aslında kendilerinin değil, çevrenin değişmesi gerektiğini, herkesin ona uyum sağlaması gerektiğini düşünürler. Bu nedenlerle değişimi samimi bir şekilde istemezler. Ancak yine manipülasyonun bir parçası olarak, çoğunlukla sizi geri kazanmak için istiyor “muş” gibi yapabilirler ama bu çabayı siz kafese geri dönün diye yapılmış bir gösteri gibi düşünebilirsiniz.

Bu ilişkiyi bitirmeye karar vermiş olmanız ilişkiden kurtulmanız için ilk ve en önemli basamaktır, fakat yeterli değildir. Bitirme konusunda kararlı davranışlarınızı sürdürmeniz gerekir. Burada ise “hep ya da hiç” kuralı geçerlidir. Yani onunla iletişimi tamamen kesmeniz gerekir. Ne nedenle olursa olsun görüşmeyin, telefonlarını engelleyin, sosyal medyada takipten çıkın, stalk’lamayın. Herhangi bir nedenle iletişimi sürdürmeniz gerekliyse (örneğin; çocuğunuzun diğer ebeveyni ise) net bir tavır sergileyin ve asgari düzeyde, sadece ortak konunuz üzerinden iletişime geçin. Unutmayın ki aranızdaki göbek bağını tamamen kesmediğiniz sürece bir yolunu bulup tekrar sizden beslenmeye çalışacaktır.

Eğer bu bitirme sürecinde yalnız kalırsanız size ulaşması ve tekrar bir yolunu bulup sizi aynı kafese sokması daha olası olur. O nedenle destek sistemlerinizi güçlendirin. Yeni sosyal ortamlara girin. Onunla ilişkiniz nedeniyle iletişimi kestiğiniz eski dostlarınız, arkadaşlarınız varsa onları arayın ve tekrar bir araya gelin. Onunla bu ilişkiye başlamadan önceki ‘siz’ hayatta neler yapmaktan keyif alıyorsa o aktivitelerinize geri dönün. Hayatınızı yeniden zenginleştirin. Onunla ilişki sürecinde zedelenmiş olan özgüveninizi tekrar kazanmanıza katkıda bulunacak girişimlerde bulunun.

Narsistin arkasından yas tutmak

Toksik de olsa biten her ilişki sonrasında bir yas süreci başlayacaktır. Hele de bir narsisistle hayatınızın birçok alanını paylaştıysanız; örneğin evinizi, işyerinizi, bütçenizi paylaştıysanız sadece yatırım yaptığınız bir ilişkiyi değil, hayatınızdaki birçok maddi ve manevi değeri kaybedeceksiniz demektir.

Yas yaşanması gereken bir süreçtir. Yaşanmaz, ertelenirse daha sonra daha problemli bir şekilde, örneğin bir majör depresyon şeklinde yaşanır. O nedenle yasınızı zamanında ve gerektiği gibi yaşamanız önemli. Bunun için bırakın yasla ilişkili duygularınız, örneğin; üzüntü, pişmanlık, öfke, gelsin ve aksın. Bu duyguları ve yas sürecinde yaşadığınız tüm zihinsel süreçleri güvendiğiniz bir kişiyle paylaşabilir veya yazıya dökebilirsiniz.

Yasın bitmesi için ruhunuza bir süre izin verin. Bırakın kanasın, ağlasın. İçindeki cerahati akıtsın. İyileşmek için acele etmeyin. “Çivi çiviyi söker” misali yeni bir ilişkiye koşmayın. Önce narsisist kişiyi çıkardığınız odayı bir havalandırın, temizleyin, boya badana yapın, süsleyin, sonra huşu içinde yeni misafiri beklemeye başlayın. Yeni kabul edeceğiniz misafirin narsisistik özelliklerini olmamasına dikkat edin.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 21 Mart 2024’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Çağımızın salgını narsisizm: Nedenleri, tuzakları ve kurtulma yolları

Narsisizm nedir? Her zaman problemli bir durum mudur? Değilse sağlıklı ve sağlıksız narsisizmin sınırları nerede başlar nerede biter? Narsisist olduğumuzu (veya olmadığımızı) nasıl anlarız? Karşımızdaki kişinin narsisistik özelliklerini tanıyabilir miyiz? Neden son yıllarda narsisizm adeta bir salgın haline dönüştü? Narsisistik biriyle kurulan ilişkilerdeki tuzaklar nelerdir? Prof. Aslıhan Dönmez yazdı.

Narsisizm (Türkçe karşılığı olarak özseverlik) son zamanlarda günlük hayatımızın ve dilimizin çok içine girmiş bir kavram. Çoğunlukla egosu yüksek, kendini çok beğenen ve başkalarını kendi bencil istekleri doğrultusunda manipüle etmeye alışık kişiler için “o narsisistin teki” diyoruz.

Peki gerçekte nedir bu narsisizm denen kavram?

Narsisizm her zaman problemli bir durum mudur?

Kişinin kendisine yönelik olumlu bir algıya sahip olması olarak tanımlanabilecek narsisizm teriminin kökeni Yunan mitolojisindeki Narkissos hikayesinden gelir. Hikâyeye göre Narkissos oldukça etkileyici genç bir erkektir ve sevebileceği birini aramaktadır. Güzel peri Echo Narkissos’a âşık olur ve onun dediği her şeyi tekrar etmeye başlar. Fakat Narkissos Echo’yu reddeder ve mükemmel eşini aramaya devam eder. Bir gün sudaki aksini görür ve ona âşık olur. Aç ve susuz kalmak pahasına, ölene kadar da sudaki aksini izlemeye devam eder. Öldüğü yerde nergis çiçeğinin oluştuğuna inanılır.

Narkissos’un trajedisi narsisistik insanların ön plandaki iki özelliğini vurgulaması açısından önemlidir: (1) Kendilerine olan hayranlıkları, (2) Kendileri dışındaki insanlarla bağ kurmadaki zorlukları.

Narsisistik insanların kendi özellikleri ve önemlerine yönelik şişirilmiş derecede olumlu bir algıları vardır ve diğer kişilerden bazı açılardan (örneğin; dış görünüş, sosyal statü, zekâ, yaratıcılık) daha üstün olduklarına inanırlar.

İnsanı anlamaya yönelik birçok psikolojik kuramda narsisizm insanın kendilik algısının oluşum sürecindeki doğal bir basamak olarak tanımlanmıştır. Sağlıklı narsisizmi kişinin kendilik değeri hakkında olumlu duygulara sahip olması ve bu sayede kendini olduğu gibi kabul edebilmesi olarak tanımlayabiliriz.

Sağlıklı narsisizm kişinin ne istediğini bilmesine, bu isteklerini çevresine cesurca ve net bir şekilde ifade etmesine ve bu istekleri doğrultusunda kendi iç kaynaklarını etkili bir şekilde kullanabilmesine imkân sağlar. Kendisi hakkında bu olumlu algısı sayesinde kişi çevresindeki insanlarla samimi bir merak, ilgi ve şefkat dolu ilişkiler kurabilir; diğerlerine karşı empati duyabilir ve bir ilişkiye bağlılık gösterebilir. Sınırlarını net bir şekilde çizebilir, diğerleriyle dengeli bir alma-verme ilişkisine girebilir. Kendisindeki ve başkasındaki olumsuz duygularını tolere edebilir, nedenlerini anlayabilir ve göğsünde yumuşatıp gerektiği gibi yönetebilir. Bu sayede hayatın olumsuzlukları ve eleştiriler karşısında yıkılmadan durabilir, ruhsal dayanıklılık gösterebilir.

Fakat Narkissos öyküsündeki vurgulardan da anlaşılabileceği gibi sağlıksız narsisizm basitçe kendine güvenmek, kendiyle barışık olmak değildir. Kişinin işlevselliğini yaşamın birçok alanında kısıtlayan, insan ilişkilerinde zorlanmaya yol açan, nihayetinde kişinin diğerlerini kendi istekleri ve beklentileri açısından manipüle etmesine yol açan yıkıcı bir süreçtir.

Peki, bu açıdan baktığımızda sağlıklı ve sağlıksız narsisizm arasında net bir sınır çizmek mümkün müdür? Hangi raddeye kadar narsisizmi kişinin özgüvenli davranışlarına temel oluşturan sağlıklı bir süreç olarak değerlendirip, hangi sınırı aştığında narsisizmi kişinin kendisiyle ve diğerleriyle ilişkisi açısından sorun yaratan veya patolojik bir süreç olarak kabul edeceğiz?

Bir psikopatoloji olarak narsisistik kişilik bozukluğu

Psikiyatrik hastalıkların tanımlanması ve sınıflandırılması açısından tüm dünyada kabul görmüş olan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın en güncel çevirisinde, narsisizmden temel alan kişilik bozukluğuna Narsisistik Kişilik Bozukluğu denir ve şu ölçütlerle tanımlanır:

Aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan büyüklenme, beğenilme gereksinimi ve empati yapamama ile giden yaygın bir örüntü:

  • Kendi önemine dair abartılı bir algıya sahiptir (örneğin; başarılarını ve yeteneklerini abartır, gösterdiği başarılarla orantısız bir biçimde, üstün biri olarak görülme beklentisi içindedir).
  • Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da yüce bir sevgi düşlemleri vardır.
  • “Özel” ve eşi benzeri bulunmaz biri olduğuna ve ancak özel ve üstün kişilerce (ya da kurumlarca) anlaşabileceğine ve ancak onlarla ilişki kurması gerektiğine inanır.
  • Çok beğenilmek ister.
  • Özel bir ilgiyi ve muameleyi hak ettiğine inanır (örneğin; ne istiyorsa karşılanacağına dair anlamsız bir beklenti içine girer).
  • Kendi çıkarları için başkalarını kullanır.
  • Empati yapmaz; yani başkalarının duyguları ve ihtiyaçlarını anlamak istemez.
  • Başkalarını kıskanır veya başkalarının kendisini kıskandığını zanneder.
  • Başkalarına saygısız davranır, kendini beğenmiş tutumlar ve davranışlar sergiler.

Narsisistik kişilik bozukluğunun yaşam boyu görülme oranı %1-15 arasında. Erkeklerde kadınlara oranla 2-3 kat daha sık görülüyor.

Bu tanı kriterlerini karşılayacak şiddette olmayan fakat yine de bazı benzer özellikler gösteren kişilere narsisistik kişilik özelliğine veya narsisistik kişilik örüntüsüne sahip kişiler denir. Bu kişilik özelliğine sahip bireylerin toplumdaki oranının, narsistik kişilik bozukluğu oranından daha yüksek olduğunu tahmin edebiliriz.

Peki bu, nasıl oldu? Genel toplumda narsisistik kişilik bozukluğu veya örüntüsü gösteren bireylerin sayısı neden son yıllarda bu kadar arttı?

Narsisizm neden olur?

Narsisistik kişilik özellikleri gelişiminin olası nedenlerini üç ana başlık altında toplayabiliriz; genetik nedenler, ebeveyn tutumlarının etkisi ve sosyal etkenler.

Genetik olarak aktarılan özelliğin narsisistik özelliklerden çok, kişinin olaylara verdiği duygusal ve davranışsal tepkileri etkileyebilen kırılganlık, düşük engellenme toleransı, duygu yönetiminde zorlanmalar gibi mizaç özellikleri olduğunu söyleyebiliriz. Genetik olarak aktarılan bu mizaç özellikleri kişinin dış dünyadan gelen etkilere karşı hassasiyetini arttırarak narsisistik bir çekirdek oluşturmasına katkıda bulunabilir.

Fakat psikiyatride çoğunlukla genetik bir aktarımdan çok epigenetik bir etkiden bahsedilir. Gen-çevre etkileşimine vurgu yapan epigenetik yaklaşıma göre genlerin bazıları uygun çevresel şartlar altında aktif hale geçerek etkilerini gösterirler. Narsisistik kişiliğe meyil yaratan mizaç özelliklerini kodlayan genler uygun ebeveyn tutumları varlığında aktif hale geçerek narsisistik kişilik özelliklerine hatta bozukluğuna neden olabilir.

Narsisistik örüntülerin gelişiminde en fazla risk oluşturan ebeveyn tutumu çocuklarına gerçekçi olmayan büyüklük hislerini aktaran ebeveyn tutumudur. “Sen çok özel ve önemlisin” mesajının abartılı, sürekli ve dayanaksız bir şekilde veriliyor olması, özellikle de diğer çocuklarla kıyaslama yaparken onun üstün olduğuna dair süreğen bir vurgu yapılması çocukta narsisistik bir yapılanmaya yol açabilir. Ebeveynlerin çocuktan gerçekçi olmayacak derecede üstün bir beklenti içine girmesi ve ebeveyn-çocuk rollerinin yer değiştirmesi de çocukta narsisistik bir yapılanmaya yol açabilir.

Son yıllardaki narsisizm salgını ve olası nedenleri

Nesiller arasındaki farkları sosyolojik açıdan ele alan Amerikalı psikolog Jean Twenge Narsisizm Salgını (The Narcissism Epidemic) isimli kitabında son yıllarda narsisizmin genel toplumdaki hızlı yükselişinin nedenleri arasında 90’lı yıllardan itibaren popüler hale gelen Reality Show’lar ve Celebrity kültürünün yer aldığını öne sürüyor.

Twenge’ye göre nasıl bir salgında bulaştırıcılık hızı yüksek olan “süper bulaştırıcı” bireyler varsa, narsisizm salgının bulaşmasında da bu şovlarda yer alan veya celebrity olarak adlandırılan narsisistik bireylerin önemli rolü oldu. İnsanlar narsisistik özellikleri olan bireylerin narsisizmine maruz kalıp bunun beğenilen, takdir edilen ve onay gösterilen, kişiyi başarıya ulaştıran bir özellik olduğu yanılgısına kapılarak narsisistik bir tutum ve tavır içine girebilirler.

Sosyal ağ oluşturma siteleri de narsisizmi bir kısır döngü içerisinde besleyen yapılar. Narsisistik kişilerin bu sitelerde çoğunlukla daha fazla arkadaşları vardır ve yaptıkları narsisistik paylaşımlar beğenildiğinde bu davranışları ödüllendirilmiş olur. Bu durumu gözlemleyen diğer kişiler de narsisistik paylaşımlar yapmak için daha istekli ve cesaretli hale gelirler. Böylelikle sosyal medyadaki norm davranış ve kendini paylaşma şekli giderek daha narsisistik bir hal alabilir.

İnternetin narsisistik davranışı cesaretlendiren başka özellikleri de vardır. Sanal ortamlarda kişi kendine olduğundan daha etkileyici, çekici, karizmatik bir sahte persona yaratabilir ve bu sahte persona maskesi arkasında çok daha kendine güvenli ve narsisistik davranışlarda bulunabilir. Üstelik internet aracılığıyla yapılan kişisel paylaşımların çoğunda kişi en dikkatle seçtiği cümlelerini ve fotoğraflarını kullanır.  Ayrıca insanlar Web, YouTube ve sosyal medya aracılığıyla potansiyel bir izleyici kitlesine kolayca ulaşım sağlayabilirler. Ünlü biri olmak yıllar öncesine göre çok daha kolay ulaşılabilir bir hale geldi. Andy Warhol’un “Gelecekte hepimiz 15 dakikalığına ünlü olabileceğiz” öngörüsünün gerçekleştiği yıllardayız. Ve bu durum narsisizm salgınının bir sonucu gibi gözüküyor.

Peki, narsisist bir kişiyle yaşanan ilişkide ortaya çıkabilecek durumlar, bizi bekleyen tehlikeler nelerdir?

Narsisistik ilişkinin tuzakları

Narsisist kişilik özelliklerine sahip ve/veya narsisistik kişilik bozukluğu olan bir partneriniz varsa bu ilişkide istismar edilme olasılığınız yüksektir. Bu istismar birkaç şekilde ortaya çıkabilir.

Narsisist özelliklere sahip bir partnerle ilişki ilk başlarda oldukça büyüleyici olabilir. Sizi dünyanın en özel ve önemli kişisi olduğunuza ikna edecek kadar sevgi bombardımanına tutar. Hayatınız boyunca beklediğiniz ideal partner olduğu konusunda sizi ikna çabasına girer. Onunla birlikte olduğunuz takdirde her türlü ihtiyacınızı karşılayacağına dair vaatlerde bulunur. Bu durum genel psikoloji dilinde sevgi bombardımanı (love bombing), bilimsel literatürde ise idealizasyon yani yüceltme denen durumdur. Aslında narsisist bunu numaradan yapmaz. Sizinle bir ilişkiye geçmesi için sizi gözünde yücelterek kendi seviyesine getirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde sizinle bir bağ kuramaz. Kısacası bu yüceltme sizi iyi hissettirmek için yapılan bir tavlama çabası gibi görünse de bilinçdışı süreçler açısından düşünüldüğünde narsisistin sizi kendi gözünde kendine bir eş olacak hizaya getirme çabasıdır.

Eğer narsisistik kişi bu evrede başarılı olur ve sizi bir ilişkiye ikna ederse bu reklamlar dönemini türlü türlü psikolojik şiddete ve duygusal istismara uğradığınız bir işkence dönemi izler. Sizi yere göğe sığdırmayan o eski aşık, arkadaş veya iş arkadaşı gider, yerine sizi sürekli eleştiren, aşağılayan, kontrol etmeye çalışan ve sınırlarınızı hiçe sayan bir zorba gelir.

Bu süreçte Türkçeye gerçeklerden koparma, yalanlara inandırma gibi kavramlarla çevrilmeye çalışılmış olan gaslighting’e maruz kalırsınız. Gaslighting kişinin gerçekler hakkında ve kendi ruh sağlığıyla ilgili şüpheye düşmesine yol açmasına neden olan bir manipülasyon stratejisidir. Narsisist olan kişi bunu sizi kontrol altına almak için uygular. Gaslighting’e uğradığınız zaman sanki tanıdığınız, bildiğiniz kişi olmadığınız, birçok konuda yanlış yaptığınız, yanlış kararlar aldığınız yanılgısına kapılırsınız. Kendinize olan güveniniz azalır ve daha kaygılı bir birey haline gelirsiniz. Zamanla partnerinize yanlış davrandığınızı, aslında onun birçok konuda haklı olduğunu düşünür, kendinizi sürekli ondan özür diler durumda bulabilirsiniz. Aslında derinlerde bir yerde bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir hissiniz olsa da neyin yanlış gittiğini adlandırmakta zorlanırsınız.

Siz bu şaşkınlık ve kafa karışıklığı içerisindeyken narsisist diğer silahlarını çıkartmış ve sınırlarınızı geçmeye başlamıştır bile. Öncelikli olarak sizi diğer bağlarınızdan koparmaya çalışır. Bunu sizin için önemli olan ilişkilerinizi eleştirerek, bu ilişkilerdeki yanlışları gözünüze sokarak yapar. Amacı sizi sadece kendi oyuncağı haline getirmektir. Zaten gaslighting etkisi nedeniyle sersemlemiş ve zihni bulanmış bir halde olduğunuz için bu konuda sizi ikna etmesi çok da zor olmayacaktır. Birer birer eski bağlarınızı, ilişkilerinizi koparmaya başlar ve adeta kendi rızanız ve isteğinizle kendinizi narsisistin hazırladığı kafese hapsedersiniz.

Kişi o kafese girmeye görsün… Duygusal ve psikolojik işkence o zaman başlar. Yaptığınız her iş kötüdür, siz kötüsünüzdür. Sürekli bir eleştiri ve suçlama altındasınızdır. Gerçekte yapmadığınız (hatta aslında onun yaptığı) birçok kötülük ve zorbalıkla suçlanırsınız. Bu sürece bazen fiziksel ve cinsel şiddet de eklenir. Fakat narsisist arada sizi kırıntılarla beslemeyi unutmaz ki o kafesten kaçmayasınız. Eğer bu bir gönül ilişkisiyse aşk kırıntıları atar size: günlerce ortadan yok olduktan sonra birden sizi arar ve nefis bir akşam geçirirsiniz. Bir iş ortağıysa arada işler paslar veya yaptığınız bir iş için sizi takdir eder. Bir arkadaşsa yine uzun süreli bir sessizlikten sonra sizi arar ve ne kadar özlediğinden, sizin gerçek bir dost olduğunuzdan bahseder. Bu kırıntıları atmasının nedeni sizdeki umudu söndürmemektir. Böylelikle oyunda kalmanızı ve oyuncağı olmaya devam etmenizi hedefler.

Arada bir bu oyununun farkına varıp itiraz etmeye kalkarsanız narsistin seçeceği strateji kurban rolünü oynamaktır. Size hayatın ona ne kadar acımasız davrandığını, herkese verilen hakların ona verilmediğini, hep haksızlığa uğradığını, sizin de bu konuşmayı yaparak aslında ona haksızlık yaptığınızı acıklı bir melodi eşliğinde anlatmaya başlar. Söylediğinize, söyleyeceğinize pişman olursunuz. Kendinizi gerçekten bir zorba gibi hisseder, yine kendi rızanızla kuyruğunuzu kıstırıp kafesinize geri dönersiniz.

Ve bu oyun eğer siz bir önlem almazsanız sürer gider. Narsisist bu oyundan vazgeçmez. Gerçekte acımasızlıktan değil ama başka türlü bir ilişki kurmanın bir yolunu bilmediğinden… Narsisist, durumunun doğası gereği, kendisinde bir sorun olduğunu düşünmediği için nadiren değişimi ister. Bu nedenle eğer bir narsisistin kafesine düştüyseniz, sizi o kafesten çıkarması için ona yalvarmanız beyhudedir. Tek kurtuluş yolunuz bu ilişkiden çıkmak için sizin harekete geçmenizdir.

Narsisistik bir ilişkiden kurtulma yolları

Narsisistik bir ilişkiyi bitirmek için öncelikle bu konuda kararlı olmanız ve kararlı kalmanız gerekir. Bugüne kadar ilişkinizde yaşadığınız problemleri defalarca dile getirdiniz. Her seferinde sizi manipülasyonlarıyla bir şekilde ikna etti. Ama her seferinde eski yıkıcı ve istismar edici davranışlarına devam etti.

Değişmesi mümkün mü?

Elbette mümkün. Ama öncelikle bunu istemesi, sonra bununla ilgili profesyonel bir destek alması ve değişim için çok çaba göstermesi gerek. Oysa narsisistlerin çoğunlukla iç görüleri yoktur yani davranışlarında bir problem olduğunu düşünmezler. Onlara göre problem çevrelerindeki insanlarda yani sizdedir. Mesela yeterince zeki değilsinizdir ve bu yüzden onu anlayamıyorsunuzdur. Üstelik aslında kendilerinin değil, çevrenin değişmesi gerektiğini, herkesin ona uyum sağlaması gerektiğini düşünürler. Bu nedenlerle değişimi samimi bir şekilde istemezler. Ancak yine manipülasyonun bir parçası olarak, çoğunlukla sizi geri kazanmak için istiyor “muş” gibi yapabilirler ama bu çabayı siz kafese geri dönün diye yapılmış bir gösteri gibi düşünebilirsiniz.

Bu ilişkiyi bitirmeye karar vermiş olmanız ilişkiden kurtulmanız için ilk ve en önemli basamaktır, fakat yeterli değildir. Bitirme konusunda kararlı davranışlarınızı sürdürmeniz gerekir. Burada ise “hep ya da hiç” kuralı geçerlidir. Yani onunla iletişimi tamamen kesmeniz gerekir. Ne nedenle olursa olsun görüşmeyin, telefonlarını engelleyin, sosyal medyada takipten çıkın, stalk’lamayın. Herhangi bir nedenle iletişimi sürdürmeniz gerekliyse (örneğin; çocuğunuzun diğer ebeveyni ise) net bir tavır sergileyin ve asgari düzeyde, sadece ortak konunuz üzerinden iletişime geçin. Unutmayın ki aranızdaki göbek bağını tamamen kesmediğiniz sürece bir yolunu bulup tekrar sizden beslenmeye çalışacaktır.

Eğer bu bitirme sürecinde yalnız kalırsanız size ulaşması ve tekrar bir yolunu bulup sizi aynı kafese sokması daha olası olur. O nedenle destek sistemlerinizi güçlendirin. Yeni sosyal ortamlara girin. Onunla ilişkiniz nedeniyle iletişimi kestiğiniz eski dostlarınız, arkadaşlarınız varsa onları arayın ve tekrar bir araya gelin. Onunla bu ilişkiye başlamadan önceki ‘siz’ hayatta neler yapmaktan keyif alıyorsa o aktivitelerinize geri dönün. Hayatınızı yeniden zenginleştirin. Onunla ilişki sürecinde zedelenmiş olan özgüveninizi tekrar kazanmanıza katkıda bulunacak girişimlerde bulunun.

Narsistin arkasından yas tutmak

Toksik de olsa biten her ilişki sonrasında bir yas süreci başlayacaktır. Hele de bir narsisistle hayatınızın birçok alanını paylaştıysanız; örneğin evinizi, işyerinizi, bütçenizi paylaştıysanız sadece yatırım yaptığınız bir ilişkiyi değil, hayatınızdaki birçok maddi ve manevi değeri kaybedeceksiniz demektir.

Yas yaşanması gereken bir süreçtir. Yaşanmaz, ertelenirse daha sonra daha problemli bir şekilde, örneğin bir majör depresyon şeklinde yaşanır. O nedenle yasınızı zamanında ve gerektiği gibi yaşamanız önemli. Bunun için bırakın yasla ilişkili duygularınız, örneğin; üzüntü, pişmanlık, öfke, gelsin ve aksın. Bu duyguları ve yas sürecinde yaşadığınız tüm zihinsel süreçleri güvendiğiniz bir kişiyle paylaşabilir veya yazıya dökebilirsiniz.

Yasın bitmesi için ruhunuza bir süre izin verin. Bırakın kanasın, ağlasın. İçindeki cerahati akıtsın. İyileşmek için acele etmeyin. “Çivi çiviyi söker” misali yeni bir ilişkiye koşmayın. Önce narsisist kişiyi çıkardığınız odayı bir havalandırın, temizleyin, boya badana yapın, süsleyin, sonra huşu içinde yeni misafiri beklemeye başlayın. Yeni kabul edeceğiniz misafirin narsisistik özelliklerini olmamasına dikkat edin.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 21 Mart 2024’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x