Çanakkale Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının yankıları kısa sürede etkisini yurt ve dünya çapında göstermeye başlamıştı. Bu durumda, muharebenin devam ettiği süreçte özel izinle “savaş muhabiri” olarak gelen gazetecilerin etkisi önemli bir yere sahipti.
Associated Press gazetesinden Amerikalı gazeteci George Schriner[1], İsveçli gazeteci Nielslago Lengguist[2], Avusturyalı gazeteci Victor Spernoga[3], Berlingske Tidende gazetesi yazarlarından Danimarkalı Henry Alexander Hellsen[4], Macar gazeteci Doktor Stephan Robay[5], İspanyol gazeteci Javier Bueno[6] gibi birçok gazetecinin[7] ülkelerine yazdıkları haberler Çanakkale Savaşlarına ve savaş alanlarına olan ilginin artmasını sağlayacaktı. Yurt dışında oluşan bu ilgi, şüphesiz ki Türkiye’de de Osmanlı basını aracılığıyla yayılmaya başlamıştı.
Çanakkale zaferinin etkisi I. TBMM’de de önemli olarak hissedilecekti. Kurucu Meclis, Çanakkale’de mağlup ettiği düşmanlarıyla bu sefer Anadolu’da karşı karşıya gelecekti. Ancak I. Meclis’in hararetli görüşmelerinde bile Çanakkale referansı sık sık gündeme gelecekti. Öyle ki, Maliye Vekili Ferit Bey, “Çanakkale’yi yaşayan millet ne ölür ne esir olur”[8] derken Bursa Mebusu Muhiddin Baha Bey Atatürk’e hitaben, “Siz Çanakkale’de bir Kemal yeri meydana getirdiniz şimdi de Anadolu’da bir Kemal yeri vücuda getireceksiniz ve onun karşısında başkaları için bir zeval yeri olacaktır.”[9] diyecekti.
Şehitlikleri İmar Cemiyeti
Çanakkale Muharebe sahalarının ziyaret edilmeye başlanması, muharebenin hemen sonrasına denk gelecekti. Günümüze kadar artarak gelen bu ziyaretler muharebe sahalarının önemini de her geçen gün arttırmıştı.
Diğer taraftan ise ziyaretler esnasında tören yapılması bir gelenek haline gelmeye başlamıştı. Bu törenlerin Çanakkale Muharebe sahasında düzenli olarak her sene yapılmaya başlamasında hiç şüphesiz Şehitlikleri İmar Cemiyeti önemli bir paya sahipti. Ziyaretler her sene Temmuz ya da Ağustos aylarında ve ağırlıklı olarak da Gülcemal gemisiyle yapılmıştı.
Ziyaretlerde, gelen heyetler Mehmetçik Abidesi’ne kadar giderek, burada daha önceden hazırlanan program dahilinde merasim yapmıştı.[10] Bu ziyaretlere Kadın Birlikleri de yoğun ilgi göstermişti. 1930 yılında yapılan törene Türk kadınları adına Kadın Birliği üyelerinden İffet Halim Hanım katılmıştı.[11]
Ziyaretler kimi zamansa küçük gruplar tarafından gerçekleştirilmekteydi. Bu bağlamda 1935 yılında Çanakkale şehitlerini ziyaret etmek üzere Kayseri Halkevi adına düzenlenen programa, üçü uçak fabrikası işçisi, üçü demiryolu memurlarından, biri öğrenci olmak üzere yedi kişilik kafile katılmıştı. Bu grup, Kayseri’den hareket ederek trenle İzmir’e ulaşmış, 9 Eylül bayramını yerinde kutladıktan sonra Balıkesir’e, Balıkesir’den otomobille Çanakkale’ye gelmişti. 12, 13 Eylül günü ise bütün muharebe sahalarını yaya olarak gezmişler ve Mehmet Çavuş Anıtı’na çelenk koymuşlardı.[12] Çanakkale’ye yapılan ziyaretler milletvekilleri tarafından da yakından takip ediliyordu. Şehitlikleri İmar Cemiyeti tarafından 1931 yılında yedinci kez yapılan ziyarete Edirne Milletvekillerinin tamamı katıldığı gibi halk tarafından da büyük ilgi ile karşılanmıştı.[13]
Atatürk’e çekilen telgraf
Bu törenlerin sonunda Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına, Genelkurmay Başkanına da telgraf çekilmekteydi. Nitekim 1933 yılında yapılan törenden sonra Atatürk’e şu telgraf çekilmişti:
“18 Mart kahramanlarının ünü dünya durdukça mavi dalgaların içinde çalkalandıracak olan Çanakkale Boğazı’ndan geçtik. Şimdi Conkbayır karşısında ve Anafartalar önündeyiz. Dünya kavgasında dünya tarihinin gidişini değiştiren Çanakkale zaferini kurarken emriniz altında can veren yiğit şehitlerimizin manevi huzurundayız. Sayısız minnetlerimizi, sonsuz şükranlarımızı sunarız.”[14]
Atatürk de heyetlerin ilgisine kayıtsız kalmamıştı. Şahsına gönderilen telgrafı “Muhterem heyetin hakkımdaki asil hissiyatına teşekkürler eder, aziz şehitlerimizin ebedi hatıralarını hürmetle yad ederim. Gazi Mustafa Kemal” diyerek cevaplayacaktı.
Türk Tarih Kurumu’nun ziyareti
Gelibolu Halkevi de bu ziyaretlere kayıtsız kalmamıştı. Bu amaçla, Yarımada’yı ve Çanakkale’yi kapsayan 24 saatlik bir ziyaret düzenlemişti. Bunun için elli kişilik bir kafile, Halkevi başkanı Etem Övül öncülüğünde kamyonlarla Gelibolu’dan hareket etmişler, bütün harp sahasını dolaşarak burada şehit düşenlerin hatıralarını anmışlar ve Mehmetçik abidesine heyecanlı bir törenle güzel bir çelenk koymuşlardı.[15]
Ziyaretler kimi zaman da ilmi heyetler tarafından gerçekleştirilmekteydi. Bu amaçla Türk Tarih Kurumu tarafından 13 Eylül 1935[16] yılında Afet İnan’ın başkanlığında Kemal Yeri, Conkbayırı[17], ve Anafartalar’a ulaşan bir ziyaret gerçekleştirilmişti.
Çanakkale Zaferi diğer illerde de kutlanmıştı. Bu kutlamalara Halkevleri öncülük etmişti. Bu amaçla 1934 yılında Adana Halkevi bünyesinde geniş bir katılımla zafer kutlaması yapılmıştı.[18]Benzer şekilde İstanbul Eminönü Halkevi Çanakkale Zaferi kutlamalarını her sene yaygınlaştırmaya çalışmış ve 1937 yılında “Çanakkale Gecesi” düzenlemişti. [19]
Türk jet filosu refakat etti
Cumhuriyet döneminde, Çanakkale Şehitlik sahalarını ziyaret ve Çanakkale Zaferi kutlamaları ülke geneline yayılmaya başlamıştı. Bu ziyaretlere yabancı misafirler de yakın ilgi göstermişti. Bu kapsamda 1926 yılında İngiliz Donanma Komutanın yapacağı ziyaret için özel izin alınmıştı. Bu izne göre İngilizlerin ziyaretçi sayısı 150 kişi ile sınırlandırılmıştı.[20] Buna istinaden de İngiliz Donanma Komutanı Amiral Piti ile Deniz Kuvvetleri yüzbaşısı Borbdel ve aileleri, yatlarıyla geldikleri ziyarette Arıburnu ve Conkbayırı mezarlıklarını ziyaret etmişti. [21]
İngiliz Kraliyet ailesi de Yarımadaya yakın ilgi göstermişti. Eylül 1936 yılında İngiltere Kralı Edward’ın Çanakkale ziyaretini bu sefer 1961 yılında Gloucester Dükü izlemişti. Akdeniz’deki Britanya Milletler topluluğu adına Harp mezarlıklarını ziyaret amacıyla[22] Gloucester Dükü Çanakkale’ye gelmişti. İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in amcası Gloucester Dükü Altes Henry William Frederick Albert beraberinde düşes ile birlikte ziyarette bulunmuştu. Britiannia yatıyla yapılan ziyarete bir İngiliz kruvazörü ile bir Türk muhribi ve havadan da bir Türk jet filosu refakat etmişti.[23]
Çanakkale Harp Menkıbeleri
Çanakkale Muharebeleri kapsamında yapılan ve kara savaşlarının geçtiği sahalarda yoğunlaşan ziyaretlere rağmen denizden merasim yapılması da ihmal edilmemişti. Bu amaçla 1932 yılında Genel Kurmay Başkanlığı tarafından “Akdeniz Boğazı giriş ve çıkışında Çanakkale Şehitleri hakkında yapılacak askerî merasime dair” talimatname yayınlanmıştı. Bu talimatnameye göre Gelibolu Yarımadası üzerindeki Türk müdafaasının mihrakı olan sayılan “Çimentepe” ile “Alçıtepe” ye karşı şehitlerimizi anmak için harp gemilerinin, ya da askeri kıta veya ordu mensuplarını taşıyan ticaret gemilerinin yapması gereken tören şu şekilde açıklanmıştı:
Boğazdan çıkışta merasim sadece “Çimentepe”ye, sağa girişlerde “Alçıtepe”ye sola doğru gösterilecek ve Boğalı’dan Kilya tepe’ye- Domuzdere’den Tengerdere’ye kadar olan saha merasim alanı olarak belirlenmişti. Bu sahalardan geçilirken harp gemilerinde nöbetçi askerlerin dışında bütün personel ile yolcu gemilerindeki askerî personel günlük elbiseleri ile hazır olda bir dakika selam duracaklardı. Boğalı ile Domuzdere bordalandığı anda merasim başlamış olup, bu noktaya yaklaşmadan önce gemideki emir komuta zinciri içerisinde yapılan görevlendirme ile subaylar tarafından Çanakkale Harp menkıbelerine dair tören yapılacak ve merasim sahası geçilinciye kadar sancak yarıya indirilecekti. Merasim, filo halinde bulunan harp gemilerinde kumandan gemisinden atılacak tek selam topu ile, tek gemi geçişlerinde çalınacak boru ile ticaret gemilerinden çalınacak üç uzun düdük ile ve borazanı bulunmayan harp gemilerinin batarya düdüğü çalmasıyla yapılacaktı. Bu merasim boğazlar bölgesinde görevli olarak seyir halinde bulunan gemilerde göreve başladıklarında ve görevleri sona erdiğinde bir defa yapılacaktı. Ve merasim talimatnamesinin son maddesi ile töreninin gündüzleri yapılması kararlaştırılmıştı. Boğazdan geçişte yapılan tören için 1938 yılında düzenleme yapılmıştı. Buna göre Çanakkale Boğazı’na gelen yabancı gemiler kendiliğinden selam topu atmaları durumunda bataryalarımız da bu selama karşılık vereceklerdi.[24]
Hamdullah Suphi Bey aktarıyor
Çanakkale Boğazı’ndan geçişlerde yapılması kararlaştırılan bu tören uygulamasının ilk örneklerinden sayılabilecek bir merasim talimatnameden on üç sene önce yapılmıştı. Bu törende yer alan Hamdullah Suphi Bey o heyecanlı töreni şöyle aktarmıştı:
“1919 senesi Mayıs’ında Akdeniz vapuru ile Hamburg’dan İstanbul’a dönüyorduk. Bin kadar öğrenci ve işçi bizimle beraberdi. Vapura bir İngiliz subayı refakat ediyor. Miralay Talat Bey isminde bir zat da Berlin Türk sefareti tarafından bu seferin intizamını temine memur bulunuyordu. Çanakkale açıklarından vatan sahillerini gördük. Boğaz’dan içeri girerken oradaki şehitliklere saygı göstermek vazife idi.”
Kendisine bu töreni görev olarak gören Hamdullah Bey, vapurun arka güvertesine gençleri toplamıştır. Vapur bir yandan boğaza yaklaşırken gençlerde ülkelerine dönmenin heyacanı da hissedilmekteydi. Gemide bulunan İngiliz subayından tören yapmak için müracaat edilmiş görevli İngiliz subay ise sadece İstanbul’un işgal altında bulunduğunu açıklamaya çalışsa da kafilenin coşkun heyecanına daha fazla dayanamamıştır. Vapur, Boğaz’a girdiğinde Çanakkale Şehitlik alanlarına doğru istikametini değiştirmiştir. Yapılacak tören öncesinde kafilenin sesinin şehitliklerden rahat duyulabileceği bir yerde vapur durmuştur. Bu noktada Genç Cumhuriyetin Milli Eğitim Bakanlığını da yapacak olan Hamdullah Suphi Bey şu tarihi konuşmasını yapacaktır:
“Aziz şehitlerimiz!
Gözlerimiz yaşla dolu, kalbimiz hürmet ve muhabbetinizle dolu karşınıza geldik. Sizden mahcubuz. Siz gözlerinizi, Türk vatanına kazandırdığımız emsalsiz bir zafer üzerine kapadınız. Günahkâr olan bizleriz. Biz, kazandırdığınız zaferi sona erdirmeyi bilmeyenler, günahkârız.
Burada kemikleriniz kayalardan örülmüş sarp, yalçın dağlar gibi bir abide kurdu. Eseriniz, yüzlerce, binlerce buradan gelip geçenleri hayretle, hürmete düşündürecektir.
Ne yazık ki karşı sahillerde, sıra sıra dizilmiş İngiliz çadırlarını seyrediyorsunuz. Dünyayı üstümüze saldırarak nihayet muvaffak olmayı bilen mağluplarınız, azamet ve heybetinizin huzurunda ruhlarınızın seyrine asla layık olmayan bir levha teşkil etmişler. Vatan kapılarından içeri girerken istikbalin bütün tarihi üzerinde tesiri devam edecek olan şu mübarek topraklarınızdan kuvvet ve ilham aldık. Başlarımızın üstünde bugün tutkun bir musibet havası var. Fakat bizi işitiniz. İşitiniz! Ümitsiz değil. Çünkü sizin gibi şehitleri olan bir milletin evladıyız. İnanız, ta içimizden duyarak size söylüyoruz. Sizin muzaffer şehitliklerinizi esir bir vatanın toprakları kuşatmayacaktır. Aziz şehitlerimiz! Bahtsız Türk vatanının ufukları üstünde bir gün hayır sabahı doğarsa, biliniz ki o sabah, sizin genç ve kızıl kanlarınızın coşa coşa aktığı bu ufukların üstünden doğacaktır. Size minnettarız, size borçluyuz. İstilaya uğrayan vatana dönen bu gençler, karşınızda el bağlayan bu gözleri yaşlı kardeşleriniz, bahtsız vatanına karşı vazifelerini yaparak size borçlarını ödeyeceklerdir.
Aziz şehitlerimiz! Ruhlarımızı, hatıranızın güzelliği ululuğu, içinde yıkadık, yücelttik. Biz de sizi işittik ve yemin ediyoruz. Sizden aldıklarımızı, memlekete karşı son vazifelerimizi yaparak ödeyeceğiz. Sevgili şehitlerimiz! Benim lisanımda kadın ve erkek, bütün mustarip kardeşlerinizin lisanı birleşerek söylüyorum. Vazifemize gidiyoruz.
Size layık olmaya çalışacağız.
Sevgili şehitlerimiz, aziz şehitlerimiz.”
Askerî gemilerin Çanakkale Boğazı’ndan geçişlerinde tören yapma uygulaması günümüzde de sürüyor. Bu gün yapılan törenlerde Çanakkale Abidesi’ne yaklaşıldığında geminin genel anons devresinden Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” isimli şiiri okunur. Gemi abidenin önüne geldiğinde ise batarya düdüğü ile abide selamlanmaya başlanır, bu esnada tüm personel güverteye çıkarak abideyi selamlar. Abide geçildiğinde ise rahat komutuyla selamlama ve tören sona erer.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 18 Mart 2024’te yayımlanmıştır.
[1] B.O.A, Fon Kodu: DH.EUM.VRK, Dosya No: 25, Gömlek No: 9.
[2] B.O.A, Fon Kodu: DH.EUM.VRK, Dosya No: 25, Gömlek No: 12.
[3] B.O.A, Fon Kodu: DH.EUM.VRK, Dosya No: 25, Gömlek No: 16.
[4] B.O.A, Fon Kodu: DH.EUM.VRK, Dosya No: 25, Gömlek No: 18.
[5] B.O.A, Fon Kodu: DH.EUM.VRK, Dosya No: 25, Gömlek No: 20.
[6] B.O.A, Fon Kodu: DH.EUM.VRK, Dosya No: 25, Gömlek No: 55.
[7] Muharebe sahasında görev yaban yabancı savaş muhabirlerinin listesinden seçilmiştir.
[8] TBMMZC, Devre 1, C.7, İ.128, 03.01.1337,s.146.
[9] TBMMZC, Devre 1, C.12, İ.62, s.20.
[10] Cumhuriyet, 27 Temmuz 1934.
[11] Cumhuriyet, 15 Ağustos 1930.
[12] Cumhuriyet, 29 Eylül 1935.
[13] Cumhuriyet, 29 Ağustos 1931.
[14] Cumhuriyet, 10 Eylül 1933.
[15] Cumhuriyet, 2 Ağustos 1943.
[16] Cumhuriyet, 14 Eylül 1935
[17] B.C.A., 180.09.4.25
[18] Vakit, 23 Mart 1934.
[19] Kurun, 19 Mart 1937.
[20] B.C.A., 30.10.193.321.2
[21] 22.08.1926 B.C.A., 030.10.200.366.5
[22] B.C.A., 030.10.63.387.17.
[23] Cumhuriyet, 17 Mayıs 1961.
[24] Ulus, 18.12.1938