Bundan elli yıl önce bir baba, akşam işten geldiğinde aile bireyleri evde olurlardı. Babanın ve diğer aile büyüklerinin saygıyla karşılandığı, oturanların ayağa kalktığı, büyükler oturmadan kimsenin oturmadığı, çocukların büyüklerinin sözünü kesmediği ve sofradan kalkmadan önce izin istendiği bir ortam yaşanırdı. Bugün ise evlerin otorite merkezi köklü bir değişime uğramış görünüyor. Ebeveynler, çocuklarının isteklerini merkeze koyan bir tutum içerisinde. Yemekte ne yenileceğine, tatile nereye gidileceğine, hangi filmin izleneceğine artık çocuklar karar verir oldu. Otoritenin ebeveynlerden çocuğa geçişiyle, toplumun en küçük birimi olan ailede sessiz ama derin bir dönüşüm yaşanıyor: Ataerkil yapıdan, çocukerkil topluma doğru bir kayma.
Çocukerkil toplum, yetişkinlerin değil, çocukların ihtiyaçlarının, beklentilerinin ve tercihlerinin ön planda olduğu bir toplum yapısını ifade ediyor. Bu yapıda, otorite çocukta, ebeveynler çocuğun istekleri doğrultusunda planları oluşturuyor, çocuk odaklı yaşam tarzını benimseyerek çocuklarının mutluluğunu ve başarısını en önemli öncelik olarak görüyor. [1]
Çocukerkil topluma nasıl geldik?
Çocukerkil topluma dönüşümde rol oynayan en önemli etkenlerden biri, çocuğa bakış açısının değişmesi. Eskiden çocuklar, ailenin bir parçası olarak görülürken, bugün çocuklar bireysel hakları olan özneler olarak kabul ediliyor. Bunun en somut örneği, çocukları pasif varlıklar olmaktan çıkararak, aktif hak sahipleri haline getiren 1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi.
Bu dönüşümdeki başka bir etken de çocukların özgüvenli ve girişimci bireyler olmaları için karar alma süreçlerine katılmaları gerektiği fikrini benimseyen pedagojik anlayışın yaygınlaşması.
Çocukerkil topluma geçişte, kültürel ve ekonomik faktörler de rol oynadı. Özellikle sanayileşmiş toplumlarda doğum oranlarının düşmesiyle birlikte, ebeveynler tek ya da az sayıda çocuğa sahip olmaya başladı. Bu da çocukların üzerine yoğun bir ilgi ve yatırım yapılmasına yol açtı. Anne babalar çocukları için sadece yaşamı kolaylaştıran figürler değil, onların en iyi versiyonlarını oluşturmaya çalışan “yaşam koçları” haline geldiler.
Çocukerkil toplumlar ailelere ne yapıyor?
Çocukerkil toplum, çocukları özgürleştiriyor gibi görünüyor ama aynı zamanda ebeveynleri üzerlerine aşırı yük de bindiriyor. Zira, ebeveynler, çocuklarının her isteğini yerine getirmek ve onların her sorununu çözmek zorunda hissediyorlar. Bu durum, ebeveynlerin sürekli olarak çocuklarının hizmetinde olmasına ve kendi ihtiyaçlarını ihmal etmesine yol açıyor. Günümüzde pek çok ebeveyn, çocuklarının mutluluğu için kendilerini tamamen feda etmek zorunda hissediyor. Uzun vadede bu durum, ebeveynlerin tükenmişlik sendromuna girmesine ve aile içi dengenin bozulmasına neden olabiliyor.[2] Ayrıca, çocukların her kararı ebeveynler tarafından desteklendiğinde, çocuklar kendi kararlarını alma ve sorumluluklarını yerine getirme becerilerini geliştiremiyor.
Çocukerkil toplumlarda çocukların istekleri ve tercihleri aile içindeki karar alma süreçlerini doğrudan etkilediği için, geleneksel aile yapısında var olan ebeveyn otoritesi zayıflıyor. Postman (1982), “Çocukluğun Yok Oluşu” adlı çalışmasında, teknolojik gelişmelerin çocukların yetişkinlerle olan bilgi ve güç asimetrisini ortadan kaldırdığını ve bu durumun ebeveynlerin otoritesini zayıflattığını belirtiyor. [3] Bu zayıflama, aile içi disiplin sorunlarına ve ebeveynlerin çocukları üzerindeki denetimlerini kaybetmelerine yol açabiliyor.
Çocukerkil toplumda, çocukların tüketim alışkanlıkları ailelerin ekonomik durumunu da doğrudan etkiliyor. Özellikle reklamlar ve pazarlama stratejileri, çocukları hedef alarak ailelerin satın alma kararlarını yönlendiriyor. Bu ekonomik yük, özellikle düşük ve orta gelirli aileler için daha da büyük bir sorun haline geliyor.
Çocukerkil toplumda, ebeveynler çocuklarının isteklerini karşılamak ve onların mutlu olmasını sağlamak için kendilerini sürekli bir baskı altında hissediyor. Bu durum, ebeveynlerin sürekli olarak çocuklarının hizmetinde olmasına ve kendi ihtiyaçlarını ihmal etmelerine yol açıyor.[4]
Çocukerkil toplumda, çocukların istekleri ve tercihleri aile içi ilişkileri de etkiliyor. Ebeveynler, çocuklarının isteklerini karşılamak için kendi aralarında anlaşmazlıklar yaşayabiliyor ve böylece aile içi çatışmalar iletişimin bozulması, aile bağlarının zayıflaması gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. [5]
Çocukerkil toplumların çocuklara da zararları var. Zira, çocukların her isteğinin karşılanması, onların sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bu durum, çocukların sorumluluk alma, sabretme ve hayal kırıklığıyla başa çıkma becerilerinin gelişmesini engelleyebilir. Çocukların her isteğinin karşılandığı ailelerde büyüyen çocukların narsistik eğilimler geliştirebileceğini ve bu durumun onların sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebileceği biliniyor. [6] Bu durum, çocukların gelecekteki yaşamlarında zorluklarla başa çıkma becerilerinin zayıf olmasına neden olabiliyor.
Yeni nesil çocuklar: Güçlü bireyler mi, kırılgan ruhlar mı?
Çocuk merkezli ebeveynlik, elbette çocuğun daha fazla bireysel ifade imkânına sahip olmasını sağladı. Ancak bunun bir bedeli var: Hayal kırıklığıyla başa çıkamayan, sorumluluk almakta zorlanan, sürekli takdir bekleyen yeni nesiller.
Amerikalı sosyolog Annette Lareau’nun (2011) araştırmaları, özellikle orta ve üst sınıf ailelerin “yoğun ebeveynlik” modeline geçtiğini gösteriyor. Bu modelde ebeveynler, çocuklarının tüm hayatını organize ediyor, onların en iyi eğitimi almasını sağlıyor, duygusal ihtiyaçlarını en ince ayrıntısına kadar gözetiyor.[7]
Psikolog Jean Twenge (2017), “Ben Nesli” (iGen) adlı kitabında, günümüz çocuklarının özgüven seviyelerinin önceki nesillere göre çok daha yüksek olduğunu, ancak duygusal dayanıklılıklarının daha zayıf hale geldiğini söylüyor. Her isteği karşılanan çocuklar, gerçek hayatta ilk kez bir engelle karşılaştıklarında derin bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Birçok ebeveyn, çocuklarını başarısızlıktan korumak için onların önündeki tüm engelleri kaldırıyor. Ancak bu durum, çocukların problem çözme becerilerini geliştirmesini engelliyor. Örneğin, çocuk okulda bir arkadaşıyla sorun yaşadığında, ebeveyn hemen öğretmene veya okul yönetimine başvuruyor. Oysa geçmişte çocuklar bu tür sorunları kendi başlarına çözmek zorundaydı. Parklarda koşan çocukların arkasından “Düşme! Dikkat et!” diye seslenen ebeveynler, okuldaki çatışmalarını bile çocukları yerine çözmek isteyen anneler-babalar, bu sistemin birer sonucu.
Çocuk projesi: Ebeveynlik mi, mühendislik mi?
Günümüz ebeveynleri, çocuklarının başarısını sadece bir hayat şekli değil, aynı zamanda kendi ebeveynliklerinin bir göstergesi olarak görmeye başladı. Bu durum, ebeveynlerin çocuklarına bir “proje” gibi yaklaşmasına ve mükemmeli inşa etmeye çalışmasına yol açıyor. Artık ebeveynlik, organik bir bağ kurmaktan ziyade, stratejik planlamayla yönetilen bir “yatırım projesi” gibi ele alınıyor.
Eğitim seçimlerinden sosyal beceri gelişimine kadar her aşama dikkatlice planlanıyor, her ayrıntı optimize ediliyor. Bu durum, psikolog Jean Twenge’in “iGen” (2017) kitabında belirttiği gibi, çocukların üzerinde muazzam bir baskı oluşturuyor. Twenge, ebeveynlerin çocuklarının en iyi eğitimi almasını, en prestijli okullara girmesini ve en iyi kariyer olanaklarına sahip olmasını sağlamaya çalışırken, çocukların “kendi yollarını çizme” yeteneğini kaybetmesine neden olduklarını ileri sürüyor.[8]
Çocukerkil toplumun etkileri
Çocukerkil toplum anlayışı, yalnızca aileleri değil, eğitim sürecinden iş hayatına ve toplumsal yapıya kadar geniş bir alanda etkilerini gösterebiliyor. Bu yetiştirme tarzı, yetişkinlik döneminde otoriteye karşı direnç, değişime uyum sağlamada zorluk, duygusal dayanıklılık kaybı ve problem çözme becerilerinde düşüklük gibi sonuçlar doğurabiliyor. Özellikle eğitim ortamlarında otoritenin zayıflaması, kurallara uyumun gevşemesi ve akademik disiplinin bozulması, bu anlayışın doğrudan yansımaları olarak ortaya çıkıyor.
Eğitim sisteminde, öğrencilerin beklentilerinin merkeze alındığı bir anlayış, pedagojik esnekliğe katkı sağlayabilir. Ancak bu yaklaşım, eğitimcilerin rehberlik ve hedef belirleme rollerini zayıflatarak, uzun vadede akademik başarıyı olumsuz yönde etkileyebilir. Benzer şekilde, iş hayatında da çocukluk döneminde sınırlarla karşılaşmamış bireyler, otoriteye uyum sağlamada, takım çalışmasında ve disiplinli bir çalışma düzenine adapte olmada zorluk yaşayabilirler. Düşük stres toleransları nedeniyle, iş hayatının baskıları karşısında tükenmişlik hissine kapılmaları da muhtemel.
Ne yapmalı?
Çocukerkil toplumun olumsuz etkilerini en aza indirmek ve dengeli bir ebeveynlik modeli oluşturmak için bazı stratejiler geliştirilebilir. Örneğin, ebeveynler, çocuklarına rehberlik eden bir lider rolünü benimseyebilir. Bu, çocukların karar alma süreçlerine katılmalarını sağlarken, son kararı ebeveynlerin vermesi anlamına gelir. Harvard Üniversitesi’nden eğitim psikoloğu Ellen Galinsky (2010), ebeveynlerin “mentorluk yapan bir lider” olmasının çocukların bağımsız düşünme ve sorumluluk alma becerilerini geliştirdiğini savunuyor.[9]
Sınırlar koymak ve hayır demek
Çocukların her isteğini yerine getirmek, onların gerçek hayatta karşılaşacakları zorluklarla başa çıkma becerilerini zayıflatır. Ebeveynler, çocuklarına sınırlar koymalı ve gerektiğinde “hayır” demeyi bilmelidir. Bu, çocukların sabretmeyi, hayal kırıklığıyla başa çıkmayı ve sorumluluk almayı öğrenmelerine yardımcı olur.
Sürece odaklanmak
Ebeveynler, çocuklarının başarılarına değil, bu başarıya ulaşmak için gösterdikleri çabaya odaklanmalıdır. Carol Dweck’in (2006) “büyüme zihniyeti” (growth mindset) kavramı, çocukların başarısızlıklarından ders almalarını ve sürekli gelişim göstermelerini teşvik eder. Bu yaklaşım, çocukların uzun vadede daha mutlu ve üretken bireyler olmalarını sağlar.[10]
Çocukları karar süreçlerine dahil etmek
Çocukların fikirlerini dinlemek ve onları karar süreçlerine dahil etmek önemlidir; ancak bu, çocuklara sınırsız bir özgürlük tanımak anlamına gelmemelidir. Demokratik ebeveynlik, çocukların doğru kararlar almayı öğrenmelerine yardımcı olurken, ebeveynlerin yönlendirici rolünü korumasını gerektirir.
Çocukların sorumluluk almalarını sağlamak
Çocukların kendi kararlarını almalarına ve bu kararların sonuçlarını yaşamalarına izin vermek, onların sorumluluk bilincini geliştirir. Örneğin, okuldaki bir sorunu kendi başına çözmeye çalışan bir çocuk, problem çözme becerilerini geliştirir ve gelecekteki zorluklara daha hazırlıklı hale gelir.
Ebeveynlerin kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmemesi
Ebeveynler, çocuklarının mutluluğu için kendilerini tamamen feda etmemeli. Ebeveynlerin kendi psikolojik ve fiziksel sağlıklarını korumaları, çocuklarına daha sağlıklı bir ortam sunmalarını sağlar.
Çocukerkil toplum anlayışı yalnızca aileleri değil, eğitim sürecini, iş hayatını ve toplumsal yapıyı da etkiliyor. Ancak bu değişim, sessiz bir devrim mi yoksa kontrolsüz bir kayma mı olacak?
Bu sorunun cevabı, atılacak adımların bilinçli ve dengeli olmasına bağlı olsa gerek.
Kaynakça ve İleri Okumalar
- Ariès, P. (1962). Centuries of Childhood: A Social History of Family Life. Random House.
- Baumrind, D. (1967). “Child Care Practices Anteceding Three Patterns of Preschool Behavior.” Genetic Psychology Monographs, 75, 43-88.
- Beck, U., & Beck-Gernsheim, E. (2002). Individualization: Institutionalized Individualism and its Social and Political Consequences. SAGE.
- Bruner, J. (1996). The Culture of Education. Harvard University Press.
- Connell, R. (2005). Masculinities. University of California Press.
- Dweck, C. (2006). Mindset: The New Psychology of Success. Random House.
- Elkind, D. (2001). The Hurried Child: Growing Up Too Fast Too Soon. Perseus Publishing.
- Giddens, A., & Sutton, P. W. (2021). Sociology. Polity Press.
- Grolnick, W. S. (2003). The Psychology of Parental Control: How Well-Meant Parenting Backfires. Psychology Press.
- Lareau, A. (2011). Unequal Childhoods: Class, Race, and Family Life. University of California Press.
- Lythcott-Haims, J. (2015). How to Raise an Adult: Break Free of the Overparenting Trap and Prepare Your Kid for Success. Henry Holt and Co.
- Twenge, J. (2017). iGen: Why Today’s Super-Connected Kids Are Growing Up Less Rebellious, More Tolerant, Less Happy—and Completely Unprepared for Adulthood. Atria Books.
- Postman, N. (1982). The Disappearance of Childhood. Vintage Books.
- Schor, J. B. (2004). Born to Buy: The Commercialized Child and the New Consumer Culture. Scribner.
- Lareau, A. (2003). Unequal Childhoods: Class, Race, and Family Life. University of California Press.
- Pugh, A. J. (2009). Longing and Belonging: Parents, Children, and Consumer Culture. University of California Press.
- Twenge, J. M., & Campbell, W. K. (2009). The Narcissism Epidemic: Living in the Age of Entitlement. Free Press.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 19 Şubat 2025’te yayımlanmıştır.
[1] Elkind, D. (2001). The Hurried Child: Growing Up Too Fast Too Soon. Perseus Publishing.
[2] Twenge, J. (2017). iGen: Why Today’s Super-Connected Kids Are Growing Up Less Rebellious, More Tolerant, Less Happy—and Completely Unprepared for Adulthood. Atria Books.
[3] Postman, N. (1982). The Disappearance of Childhood. Vintage Books.
[4] Lareau, A. (2011). Unequal Childhoods: Class, Race, and Family Life. University of California Press.
[5] Pugh, A. J. (2009). Longing and Belonging: Parents, Children, and Consumer Culture. University of California Press.
[6] Twenge, J. M., & Campbell, W. K. (2009). The Narcissism Epidemic: Living in the Age of Entitlement. Free Press.
[7] Lareau, A. (2011). Unequal Childhoods: Class, Race, and Family Life. University of California Press.
[8] Twenge, J. (2017). iGen: Why Today’s Super-Connected Kids Are Growing Up Less Rebellious, More Tolerant, Less Happy—and Completely Unprepared for Adulthood. Atria Books.
[10] Dweck, C. (2006). Mindset: The New Psychology of Success. Random House.