Amerikan siyasi sınıfı Zohran Mamdani’den büyülenmiş durumda. İki entelektüel göçmenin bu çekici oğlu, sosyalist demokrat söylemle 34 yaşında ABD Başkanı Donald Trump’ın güçlü olduğu seçim bölgesinde net bir zaferle New York Belediye Başkanı oldu. Peki, Mamdani, Trump karşıtı Amerika’yı yeni bir rotaya sokabilir mi? Nobel Ödüllü iktisatçı Daron Acemoğlu Financial Times için kaleme aldığı yazıda bu soruyu ve daha fazlasını ele alıyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Donald Trump’ın kazandığı 2024 seçimleri, partililer bunu kabul etmese de Amerikan seçmeninin Demokrat Parti’nin politika ve stratejilerine güçlü bir reddiyesiydi. ABD’de, tıpkı birçok sanayileşmiş ülkede olduğu gibi merkez soldan merkeze ve sağa doğru görünür bir kayma yaşanıyor. Dahası, anti-liberal ve anti-demokratik unsurları belirgin olan aşırı sağcı fikirler ivme kazanıyor.
ABD Kongresi, başkanlık ve yargıya duyulan güven tarihsel olarak en düşük seviyesinde. Çok sayıda Amerikalı demokrasinin “en iyi yönetim biçimi” olduğu fikrine artık katılmıyor; politikacıların kendilerini temsil etmediğini düşünüyor.
2024 yenilgisi, Demokrat Parti içindeki iki ana kanat arasındaki fay hatlarını derinleştirdi. Merkez kanat bu kaybı, partinin kültürel konulara aşırı odaklanmasına, düzenlemelerle seçmeni bunaltmasına ve geniş kesimlerce “aşırı sol” algısı yaratmasına bağlıyor. İlerici kanatsa yenilgiyi, partinin hem ekonomi hem de kültürel meselelerde yeterince radikal adım atamamasının ve ilham verici liderlik sunamamasının sonucu olarak görüyor.
İlericiler Mamdani’nin zaferinden memnun. Pek çoğuna göre Mamdani’nin stratejisi, Trump sonrası dönemde Demokrat Parti’nin geleceğine ışık tutuyor. Merkez kanat ise giderek geri çekiliyor.
Liberal demokrasinin krizi
Mamdani’nin popülaritesini anlamak ABD demokrasisine ve liberalizmin yaşadığı kırılmalara dair anlamlı bir çerçeve sunuyor.
Ekonomik fırsatları genişletmeyi ve özgürlükleri korumayı amaçlayan sol liberalizmin geleceği ciddi bir risk altında. Liberal demokrasi bugün köklü bir kriz yaşıyor; bu krizi inkâr ederek aşırı sağın yükselişini anlamak mümkün değil.
Liberal demokrasi tarihsel olarak iki temel vaade yaslanıyordu: Ortak refah ve öz yönetim. Ortak refah; ekonomik büyümeyi toplumun tüm kesimlerinin paylaşması anlamına geliyordu. Paylaşma, çalışanların da ekonomik verimlilik ve yaşam standartlarındaki iyileşmelerden pay almasına dayalı ortak refah, demokrasi için her zaman temel bir unsur oldu.
Özyönetim ise demokrasi için daha da belirleyicidir ve insanların karar alma süreçlerinde etkili olmasını, yerel ve ulusal siyasete katılımını güçlendiriyordu.
Bu vaatler yerine getirildiği dönemlerde liberal demokrasi en parlak dönemlerini yaşadı. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında güçlü sendikalar, yüksek ücret artışları, azalan eşitsizlik ve geniş koalisyonlar bu düzeni ayakta tuttu.
Ancak bu düzen, dijital teknolojilerin yükselişiyle sarsıldı.
Yıkıcı teknolojiler liberal demokrasinin altını oyuyor
Dijital teknolojiler ekonomik büyüme ile işçi sınıfının refahı arasındaki bağı kopardı. Otomasyon sayesinde şirketler daha fazla çalışan istihdam etmeden ve ücretleri artırmadan büyüyebildi. Sonuç, ABD’de keskin bir eşitsizlik artışı oldu.
Sol liberallerin de büyük bir hatası bulunuyor. Klasik işçi sınıfı veya sosyal demokratik meseleleri terk ettikçe, kültürel politikaya odaklanmaya başladılar. Bunun bir nedeni, değişen gelenekler, küreselleşme ve farklı geleneklere sahip ülkelerden artan göç akımlarının belirlediği bir çağda kültürel bölünmelerin daha belirgin ve bazı yönlerden daha çözümsüz hale gelmesiydi.
Üniversite eğitimi almış kişiler, üniversitelerde, okullarda, eğlence endüstrisinde ve işyerlerinde kültürel değişimi hızlandırmaya çalışarak sosyal mühendislik çabalarına yöneldiler. Bu çabalar, çoğu zaman iyi niyetli olsa da işçi sınıfı tarafından dayatma olarak algılandı. Liberalizm ve liberal demokrasinin krizi için sahne hazırdı.
Liberal demokrasinin krizi, ortak refahın çöküşünün ve sosyal mühendislik çabalarının yarattığı tepkiyle birlikte bu bağlamda anlaşılmalıdır.
Yeni bir işçi sınıfı liberalizmi mümkün mü?
Demokrat Parti için çözüm, kültürel politikalara daha fazla ağırlık vermek ya da mali yeniden dağıtımı artırmak değil. Zira bu tür yaklaşımlar, liberal demokratik kurumlara olan güvensizliği daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayabilir.
Bana göre, başarıya giden yol yeni bir işçi sınıfı liberalizmi inşa etmekten geçiyor. Bu yaklaşım; ortak refahı, düşük eğitimli işçilerin siyasete yeniden entegrasyonunu, temel özgürlükleri koruyarak yerel yönetişime bağlılığı ve tartışmalı konularda dahi gerçek bir fikir çeşitliliğini merkezine almalıdır.
Böyle bir işçi sınıfı liberalizmini inşa etmek için Demokrat Parti liderlerinin aynı anda üstesinden gelmesi gereken dört zorlu görev var. İlk olarak, solun seçmenlerle iletişim kurması gerekiyor ve bu, iyi niyetli bir çekicilik ile karizmanın birleşimiyle başlar. İkinci olarak, odak noktası işçi sınıfının somut sorunları olmalıdır. Mamdani’nin bu ilk iki görevde başarılı olduğu görülüyor.
Üçüncü ve daha zorlu görev ise şu: Demokrat Parti, ülke çapındaki tüm işçi sınıfı topluluklarına hitap etmek zorundadır. Bu, yalnızca büyük kentlerdeki kentsel, iyi eğitimli ve ilerici seçmenlere yönelik demokratik sosyalist kaygılarla veya işçi sınıfı önceliklerini kozmopolit değerlerin üstüne çıkaran bir retorikle başarılamaz.
Dördüncü ve belki de en ürkütücü zorluk ise ortak refahı somut olarak sağlamaktır. Liberal demokrasi ve sol eğilimli liderler, verdikleri sözleri tutmalıdır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; demokratik hükümetler ortak refahı sağladığında, eşitsizliği azalttığında, yüksek kaliteli kamu hizmetleri sunduğunda ve yolsuzluğu kontrol altına aldığında, demokrasiye olan destek önemli ölçüde artıyor. Bugün tüm Demokrat valilerin ve belediye başkanlarının yapması gereken budur. Ancak şunu unutmamak gerekir: Gerçekleştirilemeyecek vaatlerle yola çıkarsanız, onları yerine getirme yeteneğinizi en baştan zayıflatırsınız.
Mamdani vaatlerini gerçekten hayata geçirebilir mi?
Mamdani’nin New York’ta ekonomik koşulları iyileştirme vaatleri; ücretsiz otobüs hizmetleri, daha ucuz gıda ürünleri, evrensel çocuk bakımı (zenginlere uygulanacak vergilerle finanse edilmesi planlanıyor) ve uygun fiyatlı konut sağlamak için kira kontrollerine dayanıyor. Ancak bu vaatlerin kısa süre içinde sert bir gerçeklikle karşılaşma ihtimali yüksek.
New York, şehirdeki en zenginlere ek vergi koysa bile Mamdani’nin vaat ettiği hizmetleri finanse edemez; çünkü şehir yönetiminin, vali onaylamadıkça gelir ve kurumlar vergisini belirleme yetkisi yok. Kira kontrolü de en iyi ihtimalle geçici bir çözüm olabilir. Bu vaatler yerine getirilemezse, hem liberal demokrasiye hem de onu savunan Demokrat Parti’ye duyulan güven daha da zedelenecektir.
Bu durum, daha derin bir sorunun yansımasıdır. Şehirli üniversite mezunu elitlerin etkisi altındaki Demokrat Parti, artan eşitsizliği çözmek için mali yeniden dağıtıma ağırlık verirken, ortak refah ve işçi sınıfının temel talepleri olan iyi işler ve yüksek ücretler gibi daha güçlü stratejileri geri plana itti. Oysa tarih, gerçek ortak refahın ancak geniş kesimlere güçlü ücret artışları sağlayacak kaliteli istihdam yaratılmasıyla mümkün olduğunu gösteriyor. New York’ta daha adil bir ekonomi kurmak doğrudan istihdam kapasitesinin artırılmasına bağlıdır; ancak bunun ülke çapında dönüşüm olmadan başarılamayacağı açıktır.
YZ ve liberal demokrasinin geleceği
Dijital teknolojiler ortak refahı zayıflattı. Yapay zekâ, ofis işlerinin geniş çaplı otomasyonu ve robotikteki ilerlemelerle birleşerek fabrikalarda daha yoğun otomasyona yol açma potansiyeli taşıyor. Gidişat bu şekilde devam ederse, ortak refahı yeniden inşa etmek giderek imkânsız bir hedefe dönüşebilir.
Yine de tablo tamamen umutsuz değil. Otomasyon, yapay zekânın sunduğu tek yön değil. Makine öğrenimi ve genel olarak yapay zekâ, çalışanların işlerini daha iyi yapmalarına yardımcı olacak bilgiye erişimlerini artırabilir, onların üretim sürecinde daha verimli ve vazgeçilmez hale gelmesini sağlayabilir.
Bu tür bir “çalışan dostu yapay zekâ”, güçlü ücret artışlarını destekleyebilir ve istihdam yaratılmasını teşvik edebilir; yani yapay zekâyı bir tehdit değil, ortak refahın temel araçlarından biri haline getirebilir. Üstelik teknik olarak uygulanması da mümkündür.
İşçi dostu yapay zekâ aynı zamanda verimliliği artıran bir teknolojidir. Daha iyi yetişmiş elektrikçiler, daha donanımlı eğitimciler ve sağlık sistemindeki darboğazları hafifletebilecek daha bilgili hemşireler gibi, birçok alanda somut fayda sağlayabilir. Bu alanlarda ve başkalarında, bu yaklaşımın potansiyelini gösteren yapay zekâ prototipleri şimdiden mevcut.
ABD ekonomisi de diğer gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi verimlilik artışına ciddi ihtiyaç duyuyor. Artan verimlilik yalnızca daha yüksek yaşam standartları ve daha iyi ücretler değil, aynı zamanda daha fazla vergi geliri ve küresel rekabet gücü anlamına geliyor. Sağlık ve eğitim gibi hizmet sektörleri, geleneksel olarak imalat sanayisine kıyasla daha yavaş verimlilik artışları göstermiş ve büyümeyi sınırlamış durumda. İşçi dostu yapay zekâ, bu sektörlerde gerçek bir dönüşüm yaratabilir.
Buna rağmen mevcut çalışmalar bu yönelime odaklanmıyor. Yapay genel zekâ, insan görevlerini tamamen devralma potansiyeli nedeniyle birçok kişi için cazip görünüyor. Bu yaklaşım sektörün ana yönü haline gelirse, kaliteli işler yaratma ve sağlam ücret artışı beklemek daha da zorlaşacaktır.
Yeni bir vizyon çıkar mı?
İşçi yanlısı, alternatif bir yapay zekâ vizyonu zorunludur. Ancak bu vizyon kendiliğinden ortaya çıkmayacaktır. Yapay zekânın manipülatif kullanımını sınırlayacak düzenlemelere ve sosyal fayda sağlayan yapay zekâ uygulamalarına yönelik destek mekanizmalarına ihtiyaç vardır. İşçi dostu bir yapay zekâ olmadan, daha iyi yaşam standartları ve daha erişilebilir bir ekonomik düzen vaatleri karşılık bulamaz.
Yapay zekâyı yeniden yönlendirmek ve Demokrat Parti’yi günümüzün işçi sınıfı için güçlü bir adres haline getirmek zor görünse de aslında mümkündür. İşçi dostu yapay zekâ hem verimliliği artırabilir hem de ekonomik olarak ulaşılabilir bir hedeftir; doğru politikalarla etkisi dönüştürücü olabilir.
Demokrat Parti geniş bir koalisyon yapısına sahip ve daha eşitlikçi, adil bir toplum oluşturma iddiasını koruyor. Kaybettiği işçi sınıfını yeniden sürece dahil etmesi de mümkündür. Bunun için önce liberalizmin yaşadığı krizden ve son seçimlerden doğru derslerin çıkarılması gerekiyor.”
Bu yazı ilk kez 3 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.




