Son yıllarda sosyal bilimlerin hemen hepsinde psikolojiye yönelik büyük bir ilgi olduğu gözlemleniyor. Psiko-tarih, sosyal psikoloji, politik psikoloji disiplinlerindeki çalışmalar katlanarak artıyor. Ekonomi bilimi de psikoloji ile öteden beri ilgili. Davranışsal iktisat ise son yıllarda ekonomi ile psikolojinin kesişme alanında yıldızı en çok parlayan alan haline geldi.
Ekonomik kararlar ve davranışların ardındaki psikolojik nedenlerin peşine düşen bilim insanları bu alanda pek çok değerli çalışmaya imza attı. Davranışsal iktisat burada psikanalist yaklaşımla da besleniyor. Pennsylvania Üniversitesi’nden Briana S. Lastis, Psyche için kaleme aldığı yazıda, Freud ile davranışçı iktisatçıların ortak yaklaşımların bir dökümünü yapıyor. Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz…
“Kusursuz biçimde akılcı değiliz. Bu, haddinden fazla yemek yiyen, arkadaşına kötü sözler sarf eden veya sabah sabah her gün gittiği yolu şaşıranlar için bariz bir şeydir. Ama düşüncelerimizin, duygularımızın ve seçimlerimizin sistemli biçimde önyargılı olduğu kabul edilirse bu, o kadar da bariz değildir. Sosyal psikoloji, bilişsel bilim ve ekonomi anlayışlarının arasında köprü oluşturan bir alan olan davranışsal iktisat, insan mantığının sınırlarını ve sıkıntılarını açıklamak üzere son yıllarda ortaya çıktı. Davranışsal iktisat ayrıca taraflı ve buluşsal yöntemler, yani zihindeki kısa yolların listesini ortaya çıkarıyor ve bu liste gittikçe uzuyor. Davranışsal iktisatçılar ayrıca genellikle ‘dürtmeler’ olarak adlandırılan basit müdahalelerle muhakeme ve karar almayı geliştirmek için araştırma bulgularını kullanıyor.
Bu alanın keşifleri gerçekten yeni olsa da, entelektüel etkisi derinlere gidiyor. Alanın kurucuları, 20. yüzyılın irrasyonel bilinçdışılığın ünlü teorisyeni ve psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’dan ilham alıyor. Freud’un fikirleriyle davranışsal iktisadın dikkat çeken yakınlaşması düşünmeyi iki sürece ayıran kuramların sağlamlığının bir kanıtı. Bunların ayrıldığı noktalar, söz konusu psikolojik paradigmaların ortaya çıktığı farklı zamanları işaret ediyor. Freud ve davranışsal iktisatçılar düşünce tarzımıza ilişkin olarak farklı ve belki de onun özünde olan bir şey yakaladılar. Ama bunu çok farklı vurgularla ve farklı gerçekleri tanımlamak için yaptılar.
Dürtüler, egomuz ve tercihlerimiz
Psikolog Daniel Kahneman’ın “Thinking, Fast and Slow”1 (2011) adlı kitabında belirtildiği üzere kavramanın başlıca ekonomik modeli iki sisteme ayrılıyor. Sistem-1 olarak adlandırdığı birincisi genelde bilinçsiz, tepkisel ve içgüdüseldir. Sistem-2 ise çoğunlukla bilinçli, yavaş ve mantıklıdır. Sistem-1, Sistem-2’den daha ilkel ve otomatiktir. Sistem-1 davranışlarımızın çoğunu belirlerken, Sistem-2 daha fazla çaba ve bilişsel yetenek gerektirir. Sistem-2 etkinleştirildiğinde yol göstericilik ve itidal sağlar.
Kahneman, Sistem-2’nin Sistem-1’in dürtülerini bastırmakla görevlendirildiği için bu sistemlerin sürekli çatışma halinde olduğunu kaydediyor. Şu meşhur problemi bir düşünün: “Bir sopa ve top, toplam 1,10 dolar ediyor. Sopa toptan 1 dolar daha pahalı. Öyleyse topun fiyatı nedir?” Doğru yanıt “5 cent”, ama Kahneman, sorunun yöneltildiği Harvard, MIT ve Princeton üniversitelerinin öğrencilerin yarısının Sistem-1’e uyup “10 cent” yanıtını verdiğini söylüyor. Bu örnek, öğrencilerin Sistem-1 güdülerini baskılamada anlık başarısızlığını gösteriyor. Zihinsel kontrol, önemli ölçüde bilişsel çaba gerektiriyor ki, Kahneman bunun “kıt bir kaynak” olduğunu söylüyor. Tinin davranışsal iktisadi modeli bu iki sistem arasında bir “iş bölümü” ile tanımlanıyor. Bu iş bölümü, bilişsel kaynakları dağıtarak çabayı en aza indiriyor ve sonuçlarını en uygun hale getiriyor.
Bazı psikanalistlerin belirttiği üzere bu ikili sistem, Freud’un zihinsel süreçlerin ikili doğasını akla getiriyor. Hatırlanacağı üzre Freud bilişsel süreçleri birincil süreç ve ikincil süreç olarak ikiye ayırmıştı. Birincil süreç, söze dökülmemiştir ve bilinçsizdir; kendini fanteziler ve rüyalarda açık eder ve haz tarafından yönetilir. Buna karşılık Freud ikincil süreci mantıklı, ihtiyatlı ve gerçeklikle kısıtlı olarak tanımlamıştı. Söz konusu süreçleri ünlü id (dürtü), ego ve süperego olmak üzere zihni aracılarla bağlantılı olduğunu öne sürmüştü. Birincil süreç olarak tanımlanan dürtülerimiz bizi pasta veya tatlı yemeye yönlendiriyorsa, ikincil süreç olarak tanımlanan egolarımız bizi dizginleyebilir ve bunun yerine meyve yemeye yönlendirebilir.
Ne zaman ‘normal’den sapıyoruz?
Davranışsal iktisatçılar, Freud gibi, zihinsel yaşamı normalden sapmalar veya uyumlu işlevsellikler olarak anlamaya çalışıyor. Davranışsal iktisatçılar, laboratuvar deneylerini kullanarak, kişilerin önyargıları ve buluşsal yöntemlerine ulaşmak için verdikleri tepkilerdeki sistematik hataları gözlemliyor. Örneğin araştırmacılar, insanların duygusal olarak yoğun durumlarda kendi tercihlerini yanlış öngördüklerine dair kanıtlar buldular.
Freud da benzer biçimde hatalarla ilgilenmiş ve bunlar “Freud sürçmesi” olarak adlandırılmışlardı. Hastalarının konuşurken yaptığı hatalarını, sakarlıkları veya hatırlamada çektiği güçlükleri dikkatli biçimde kayıt altına almış, söz konusu hataların hastalarının savunma mekanizmalarına ihanet ettiğini savunmuştu.
Savunma mekanizmaları ile önyargılar ve zihinsel kısa yollar arasındaki benzerlik su götürmez. Freud’un metapsikoloji2 ve davranışsal ekonomik modeller arasında da paralellikler olması tesadüfi değildir. Davranışsal iktisadın kurucularından George Loewenstein, Sigmund Freud’un torununun çocuğudur ve kariyeri boyunca Freud’un akıl teorisi üzerine yazan Sophie Freud Loewenstein’ın oğludur. Loewenstein’ın, dürtülere ve savunma mekanizmalarına olan ilgisi Freud’un çalışmalarının bir uzantısı olarak görülebilir.
Çocukluğun ekonomik kararlara etkisi henüz araştırılmadı
Elbette davranışsal iktisatçılar Freud’un kuramından önemli noktalarda ayrılıyor.
Freud nörolojik araştırmacı olarak eğitim görmesine rağmen, hipotezlerinin çoğuna klinik çalışmalarla ulaştı. Yaklaşık bir asır önceki ölümünden beri psikolojik araştırma metodolojik olarak çok ilerledi. Davranışsal iktisatçılar bu gelişmelerden yararlandılar. Freud’un çığır açıcı katkıları daha sıkı araştırma standartları kullanılarak açıklığa kavuşturuldu, genişletildi ve yerini yenilerine bıraktı. Davranışçı iktisatçılar görüşlerini beslenme kararları, emeklilik tasarrufları ve hatta ruh sağlığı tedavileri dahil olmak üzere çeşitli alanlara uyguladılar.
Davranışçı iktisatçılar karar alma sorunlarına ilişkin bilgilerimizi zenginleştirdiler. Yine de Freudçu psikolojiden farklılaşan ve geliştirilmesi gereken bir alan var. Freud ve takipçileri hayatın erken dönemlerinin bugünümüz hakkında bizi silinmez şekilde nasıl bilgilendirdiği konusunda dikkatliydi. Davranışsal iktisat literatürü gelişim sürecinin değerlendirmelerimiz ve kararlarımızı nasıl etkileyebileceği konusunda derin araştırmalardan yoksun. Alan dışındaki çalışmalar ebeveynlik tarzı ve çocuklukta öngörülmezlik gibi faktörlerle yetişkin kararları ve refahı davranışçı iktisatçıların ilgisini çekebilecek bulgular ve faktörler olduğunu gösterdiler.
Freud, zihinsel yaşamımızın çoğunun erken dönemdeki bakım ilişkisinin biçim verdiğini söyler. Davranışsal iktisatçılar ise zihinsel hayatın büyük kısmının son derece bireysel bir deneyim olduğunu savunur. Bu görüş farklılığı bu iki disiplinin farklı zamanlarda ortaya çıktığına işaret ediyor. Freud 19’uncu yüzyılın sonunda Avusturya’da, sanayileşme ve şehirleşmenin Avrupa’yı pençesi altına aldığı bir dönemde yazmaya başlamıştı. Kentler ekonomik büyüme yaşıyordu; çocuk ve bebek ölümleri de düşüyordu. Eğitim, orta sınıfa ve hatta bazı ücretli kesim ailelerine yükselme fırsatları sunuyordu.
Psikanaliz modernleşmenin, davranışsal iktisat neo-liberalizmin çocuğu
Psikanaliz, bu politik-ekonomik dönüşümler ortasında doğdu. Modern ampirik araştırmaların ışığında Freud’un sosyal koşulların ve diğer faktörlerin bizim düşüncemizi nasıl şekillendirdiğini hafife aldığı görülüyor. Freud’un çekirdek aile birimine dönüşü bir önceki yüzyılın başında bir burjuva Viyanalı tarafından üretilmiş bir psikolojik teorinin sınırlarını ortaya çıkarıyor.
Davranışsal iktisat ise neo-liberalizm döneminde ortaya çıktı. Bu, ekonomik eşitsizliğin arttığı, kamu hizmetlerinin erozyona uğradığı ve düşük ücretli çalışmanın yaygınlaştığı bir dönemdir. Bu arada evlenme oranlarının yanı sıra işçi sendikaları, dini kurumlar ve diğer toplumsal birliklere katılım düştü. Birçok bireyin yetersiz güvenlik ağıyla piyasada rekabet etmek zorunda kaldığı bir zamanda, davranışsal iktisat yanlış kararlarımızı ve fayda maksimizasyonu modellerinden sapmaları engelleme vaadiyle sahneye çıktı. Örneğin, bireysel emekliliği artırmaya yönelik “dürtme”ler, bir zamanlar işçilere yaşlılıkta ekonomik güvence sağlayan sosyal güvenlik kurumların sayısı azaldığı için daha fazla ilgi toplamaya başladı.
Davranışsal iktisat ile Freud’un fikirleri arasındaki paralellikler ve ayrılıkların gösterdiği şey, zihin kuramlarının (ve onları çevreleyen söylemin) tarihsel bağlamları tarafından şekillendirilip sınırlandırıldığıdır. Freud ve davranışsal iktisatçılar, insanın kavrama yetisi hakkında temel bir görüşe ulaştılar: Kavrama yeteneği ikilidir. Ancak tek bir paradigmanın zaman ve mekânı aşan motivasyon, yargılama ve karar vermenin inceliklerini tamamen aydınlatabileceğini hayal etmek aşırı iyimserlik olur. Belki de bunu yapma dürtüsü, uzun insan mantıksızlıkları listesine eklenebilir.
Bu yazı ilk kez 30 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.
https://psyche.co/ideas/the-id-and-the-nudge-where-freud-meets-behavioural-economics