Teknoloji kültür ve iletişimi biçimlendiriyor. İnsanın hayatı anlamlandırması, ortak yaşamı düzenlemesi, duyguları aktarma yolu, düşünceleri ifade etme stili gibi süreçleri dönüştürüyor. Doğası gereği sosyal bir varlık olan insan, yüzyıllardır teknolojinin tüm olanaklarını kullanıyor. Çizdikleriyle, sesi ve sözüyle dünyasını anlamlandırmaya ve anlatmaya çalışıyor. Diğer insanlara ihtiyaç duyuyor ve iletişim kurmak istiyor. Ancak Türk Dil Kurumu tarafından 2024 yılının kelimesi olarak “Kalabalık Yalnızlık” ifadesinin seçilmesi gösteriyor ki iletişim pek öyle istendiği gibi gerçekleşmiyor.
Kavram aslında çok yabancı değil. Fatih Terim kendisi ile ilgili belgeselin mesleğinden söz ettiği kısmında, “Ben çok kalabalık bir yalnızım” diyor. İşte bu kavramın yılın kelimesi olarak seçilmesi kendini Fatih Terim gibi hisseden oldukça kalabalık bir kitlenin varlığını kanıtlıyor.
Nüfusu sekiz milyarı geçen bir dünyada, insan hem kalabalık içinde hem de tek başına, yani yalnız nasıl olabilir? Bu soruya yanıt aramak için bize kendimizi kamusal alanda hissettiren, ama aynı zamanda bizi kendi sesimizin yankılarını duyduğumuz odalara hapseden sosyal ağ platformlarına bakmalı.
Artık bilgi çok
Modern dünyada teknolojinin belirleyici olduğu paradigmasıyla dijitalleşen iletişim her anımızı kapladı. İspanyol sosyolog Manuel Castells (2004), erişimi kolaylaştırırken kullanıcı sayısı hızla artan iletişim teknolojilerinin ağ üzerinde yeni bir toplumu inşa ettiğini söyler (1). Artık bilgi çoktur. Etkileşimli ve alternatif iletişim olanakları sunan yeni bir medya mevcuttur. İletişim sürecinde etki ve tepkinin arka arkaya gerçekleşmesi ve geri bildirim veren kaynak ve alıcının sürekli yer değiştirmesi ile iletişim süreci etkileşimli gerçekleşmektedir (2). Bu toplumda bilginin akış yönü iki taraflıdır. Eskinin pasif izleyicileri bu çağın katılımcı bireyleridir. Ağ kullanıcıları hem içerik tüketicileri hem de etkileşimin şehvetine kapılıp beğenilme arzusu duyan içerik üreticileridir. Bu bir anlamda “itme medyasından çekme medyasına” doğru bir evrim olarak yorumlanır (3). Sosyal ağlar, kullanıcıları içeriklere anlık ve her yerden erişebilmesi ile gündeme, karar alma süreçlerine daha fazla katılmasını sağlayabilmesiyle çekme medyasıdır.
Her şeyin zıddı ile var olduğunu hatırlatırcasına bu ortam yanlış bilgi, mahremiyet ihlali, manipülasyon, kutuplaştırma gibi sorunların merkezinde bulunuyor. Ancak bürokrasiyi azaltma, erişim, ifade özgürlüğü, katılım, zaman ve mekândan bağımsızlık gibi özetlenebilecek faydaları ile sosyal ağlar cazip bir ortam olarak kabul görüyor.
Nüfusu 80 milyonu geçen Türk halkının 75 milyonu bu sosyal ağları kullanıyor ve günün neredeyse üç saatini bu platformlarda geçiriyor (4). İdeal uyku süresinin 7 saat olduğunu düşününce çevrimiçi platformlarda geçirilen bu sürenin uzunluğu daha iyi anlaşılabilir.
Yapay ilişkiler kurma
Yeni medya kendinden daha önceki tüm kitle iletişim araçlarının özelliklerini taşıyor. Kullanıcıları artık fiziksel olarak yanındakiler ile olduğundan belki de daha fazla ağ ortamının diğer kullanıcılarıyla diyalog kurmayı tercih ediyor.
“Kalabalık Yalnızlık” kavramı işte böyle bir ortamdaki bireyin hissettiklerini adlandırmak için seçilen bir kavram. Çevremizdeki insanlarla ortak bağ kuramama, derinlikli paylaşımlar içinde olamama, yapay ilişkiler kurma durumunu tanımlıyor. Nerdeyse tüm boş zamanını ağ ortamında geçirirken, yoğun bir mesaj bombardımanına maruz kalan, kendini kitlenin bir parçası gibi algılayan ama ilişkilerini de yüzeysel bulanların ruh halini yansıtıyor. Yalnızlık, kişilerarası iletişim sürecinde istenilen düzeyde yakınlık kurulamadığında hissedilen bir duygudur. Toplumda genel anlamda fiziksel olarak tek olma hali biçiminde ifade ediliyor. Aslında birçok ruhsal bunalım ve kişilik bozukluklarının da hazırlayıcısıdır (5).
Yeni yeni ayırdına varılan sorun ise kullanıcıların yalnızlıklarından, sorunlarından kaçmak için sanal ortama yönelmiş olmasıdır. Beğenilen, paylaşılan, görülen içerik yepyeni bir kültür yaratıyor. Bu siber kültür içerisinde görünürlük ve etkileşim en büyük amaç olurken, samimiyet oldukça geri planda kalıyor. Bu yapaylık ise hem birlikte hem de yalnız hissettiriyor.
Oldukça teknolojik ve dijital yeni dünya düzeni içinde rekabet çok sert. Zaman yarışılan bir olgu ve stres, belirsizlik gibi faktörlerin etkisiyle toplumsal bağlar da zayıflıyor. Yalnızlık duygusunun boşluğu, sanal ortamda geçirilen zaman ile doldurulmaya çalışılıyor.
“Kalabalık Yalnızlık” olarak adlandırılan his aslında zayıflayan bağların hissedilmesini öteleyen sosyal ağların karşıladığı sosyalleşmeyi ifade ediyor. Oysa sosyal ağlar da bireylerin iletişim süreçlerinde bir grubun parçası olma ihtiyacını karşılamak konusunda aslında oldukça yetersiz.
Kavram, bu yetersizlik duygusuna ve her geçen gün daha fazla kişi tarafından kullanılan dijital iletişim platformlarının dönüştürdüğü iletişim sürecine dikkat çekiyor. Kalabalıktayız, çevrimiçindeyiz ve ama itiraf edemesek de aslında epey yalnızız. Castells (2016) bu yeni iletişim biçimini kitlesel öz iletişim olarak ifade ediyor. Küresel bir takipçi listesine erişme kapasitesi ile kitlesel, mesajın kullanıcı tarafından üretilmesi ile öz iletişimdir (6).
Geçmişte dumanı, güvercini, yazıyı, resmi, görüntü ve sesi kullanırken iletişim asıl amaçtı. Bir ağ ortamında olmanın idealize edildiği bu yeni toplum yapısı içinde iletişim deneyimi dönüşüm geçirdi. Dijital araçlar, kullanıcılarını iletişimin özünden uzaklaştırdıkça sanal ortamda paylaşım yapmak, iletişim kurmak olarak kabul edilir oldu. İletişim araçlarında çevrimiçi olmak iletişim kurmakla bir tutulmaya başlandı.
Sahte yakınlık algısı
Sosyal ağlar kullanıcılarına sahte bir yakınlık algısı yaratıyor. Bu algının ölçütü ise beğenme, yanıtlama, paylaşma, bağlantı onayı gibi farklı düzeylerde katılım pratikleriyle sınırlanıyor. Bunun sonucunda bireyler ait olma, duygu ve düşünceleri paylaşma, toplumsallaşma amacıyla sosyal ağlara yönelirken bu durumun yüz yüze iletişim üzerinde olumsuz bir etki yarattığı gözleniyor. Artık fiziksel olarak aynı ortamda bulunanlar daha az diyalog kuruyor. Daha az birbirlerinin gözlerine bakıyor ve daha az dinliyor. Tek başına kalmaktan ve düşünme, fark etme, hayal kurma gibi yollarla kişi- içi iletişimini başlatmaktan kaçınıyor. Ne kendi ile yalnız kalmak ne başkaları ile derin bağlar kuracak bir diyalog içinde olmak cazip gelmiyor.
Toplumdan soyutlanan yakın ve uzak bireylerle derin ve anlamlı ilişki kuramayan bireyler kaçınılmaz olarak yalnızlık hissini geçiştirmek için sosyal ağlara dijital dünyaya kapılıyor. Güçlü bir ifade aracı olan sosyal ağlarda geçirilen süre arttıkça bireylerin yalnızlık hissetme oranı da artabiliyor. Sanal ortama bağlı olunmayan her an bir şeylerle yüzleşmek ya da bir şeyleri kaçırma korkusu hissediliyor.
Dijital dünyanın sağladığı kolaylıklar iletişimi mesajın karşılıklı gidip geldiği teknik bir sürece dönüştürüyor. Mesajımız dünyanın bir ucuna saniyeler içinde giderken yan odadaki aile bireyleriyle, komşularla, iş arkadaşı ya da toplu taşımadaki diğer yolcularla sözlü ya da sözsüz iletişim kurmak ihmal edilebiliyor.
Farkındalık ve empati
Çağımız insanının iletişim açısından karşılaştığı en derin kriz “kalabalık yalnızlık” ifadesiyle dile getiriliyor.
Kalabalıkta olmak değil, ama insanın kendini yalnız hissetmesi çözülmesi gereken bir sorun. Hem bireysel hem de toplumsal yönü ile önem taşıyan “kalabalık yalnızlık” hissini tersine çevirmek ise mümkün.
Bunun için ilk yapılması gereken, sosyal ağ kullanım amacı ve süresini gözden geçirmektir. Ayrıca sadece ağ ortamında olmanın sosyal varlık insan için yeterli bir iletişim şekli olmadığını kavrayarak bilinçli kullanıcılar olunmalıdır.
Bir diğer yapılması gereken ise samimiyete dayalı ilişkiler kurabilmektir. Bunun için iletişim becerilerinin geliştirilmesi bir zorunluluk. Sanal ortamdan kopmadan gerçek yaşamda ilişkilere öncelik verilmeli. Sadece sanal değil, gerçek dünyada da açık ve samimi şekilde kendini ifade ederek anlatmak, farkındalık ve empati ile önyargısız dinlemek ise en temel formüldür.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 31 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.
Kaynakça:
1. Castells, M. (2004). Informationalism, networks, and the network society: a theoretical blueprint. The network society: A cross-cultural perspective, 3-45.
2. Dijk, V. J. (2016). Ağ toplumu. İstanbul: Kafka, Epsilon Yayıncılık
3. Neuman, R. (2018). Dijital fark gündelik hayatta dijitalleşme ve medya etkileri kuramı. G. Metin (Çev.). İstanbul: The Kitap Yayınları.
4. We Are Social Global Dijital 2024 Raporu Erişim adresi: https://wearesocial.com/uk/blog/2024/01/digital-2024-5-billion-social-media-users/
5. Buluş, M. (1997). Üniversite öğrencilerinde yalnizlik. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 3(3), 82-90.
6. Castells, M. (2016). Ağ Toplumunun Yükselişi/ Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür 1. Cilt. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.