Çok önemli, ancak henüz yeterince farkında olmadığımız bir konudan bahsedeceğim: Türkiye’nin turizm potansiyeli. Ancak önce konunun temelini anlamak için kısa bir giriş yapalım.
1980’lerde, Joseph Nye adında bir düşünür, dünya siyasetine yepyeni bir kavram kazandırdı: Yumuşak Güç. Peki, yumuşak güç neydi? Sert güç dediğimiz askeri veya ekonomik baskının aksine, ülkelerin kültürel çekiciliği ve ikna yeteneğiyle etkisini artırmasına dayanıyordu. Yani, başka ülkelere tanklarla değil, müzikle, sanatla ve kültürel cazibeyle etki etmek… İşte yumuşak gücün özü bu.
Nye’nin fikri şuydu: Dünyanın en güçlü ülkeleri bile zor kullanmadan, kültür endüstrisi aracılığıyla başkalarını etkileyebilir. Film, müzik, moda, eğitim… Bunların hepsi, ülkelerin uluslararası sahnede cazibesini artıran birer kamu diplomasisi aracı olabilir. Medya ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler, yumuşak gücün etkisini artırdı. Artık dünyadaki gelişmeleri anında takip edebiliyor ve kültürel etkileşimi hızla yayabiliyoruz.
Türkiye’nin turizm potansiyeli
Peki, Türkiye bu bağlamda nerede konumlanıyor? Anadolu’yu düşünelim! Binlerce yıllık tarihi, benzersiz kültürel mirası, sayısız doğal güzellikleri, coğrafi konumu ve sıcakkanlı, misafirperver insanlarıyla dolu bir ülke… İşte turizm sektörü için müthiş bir potansiyel. 1963’te kurulan Turizm Bakanlığı, bu potansiyelin üzerine gidilmesi adına atılan ilk adımlardan biriydi. 1982’de yürürlüğe giren Turizm Teşvik Kanunu ile sahil bölgelerinde otel yatırımları hızla arttı ve Türkiye kısa sürede dünyanın en önemli turizm destinasyonlarından biri haline geldi. 2000’li yıllarda işin içine kültür turizmi, sağlık turizmi, kongre turizmi, doğa turizmi gibi farklı alanlar da girdi. Bugün baktığımızda Türkiye, yıllık turist sayısı bakımından dünyada önemli bir yere sahip. Ancak önemli bir sorunla karşı karşıyayız. Dünya Turizm Örgütü’nün 2023 verilerine göre, Akdeniz çanağındaki ülkelerle kıyaslandığında Türkiye, 55 milyon turistle İspanya, Fransa ve İtalya’nın gerisinde kalmış durumda. Bu sadece turist sayısıyla ilgili bir mesele değil. Turizm gelirlerimizde de ciddi bir dengesizlik var. 49 milyar dolarlık turizm geliriyle Türkiye, Akdeniz çanağındaki rakiplerinin gerisinde. Asıl sorun ise gelirlerdeki dalgalanmalar ve sürdürülebilir bir strateji eksikliği.
Stratejik planlama neden önemli?
Turizm, Türkiye’nin ekonomik ve kültürel açıdan en önemli sektörlerinden biri. Ama stratejik planlama konusunda eksikliklerimiz var. Geçmişte birçok teşvik ve proje hayata geçirildi, ancak uzun vadeli bir vizyona dayanmadıkları için sektör istenen seviyeye ulaşamadı. Kısa vadeli çözümlerle, uzun vadede başarılı olmayı bekleyemezsiniz.
Siyasi istikrarsızlıklar, terör saldırıları ve uluslararası krizler, turizm sektörünü doğrudan ve derinden etkiledi. Örneğin, 2016’da Sultanahmet’te yaşanan terör saldırısı turizm sektörünü ciddi şekilde etkiledi ve toparlanma süreci uzun sürdü. Benzer saldırılar Paris’te de yaşandı, ama Paris hızlıca toparlandı. Peki, nasıl? İşte burada stratejik planlamanın önemi devreye giriyor. Paris’in turizm stratejisi, kapsamlı ve çok yönlü bir sistem üzerine kurulmuştur. Türkiye’nin bu tür zorluklara karşı dirençli olabilmesi için kapsamlı bir turizm stratejisi geliştirmesi şart.
https://fikirturu.com/fikirpanel/index.php
Diğer ülkelerin başarılı örnekleri
Diğer ülkelerin hikâyelerinden de ilham alabiliriz. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nde Dubai’nin başarısı dikkat çekici. 40 yılı aşkın süredir master planlar hazırlayarak kendilerini “Körfez’in Paris’i” olarak tanıttılar. Sonra bunu genişleterek, “Arabistan’ın Londrası” dediler. Bugün ise Dubai, dünya şehirleriyle kıyaslanmaya ihtiyaç duymadan global bir marka. Bunu nasıl başardılar? Petrol sonrası ekonomiye hazırlıklı olarak, sektörel çeşitliliği arttırdılar. 2023 itibariyle petrol gelirlerinin ülke ekonomisindeki payı %5’in altında kaldı. Bu başarı, turizm ve diğer sektörlerdeki çeşitliliğe yapılan yatırımlarla sağlandı.
Dubai’deki ekonomik gelişimi örnek alarak, Abu Dhabi Emirliği de kültürel yatırımlarına ağırlık vererek uzun vadeli bir strateji oluşturdu. Louvre Abu Dhabi, Warner Bros Abu Dhabi, Sea World, Ferrari World gibi projelerle turist çekmeyi başardı. Amaç neydi? Petrol bağımlılığını azaltmak ve kültürel yatırımlarla ekonomik çeşitlilik sağlamak. Bu alandaki yatırımlar ile yeni sosyal ekonomik sistem kuruluyor. Her kültürel yatırım, çevresinde kendine özgü bir ekonomik ve sosyal ekosistem oluşturuyor. 2023 hedefleri arasında petrol gelirlerinin diğer gelirler içerisindeki oranını %50’nin altına çekmek vardı. Bu strateji, yumuşak gücün ekonomik kalkınma ile nasıl örtüştüğünü gösteren iyi bir örnek.
Bir başka örnek: Katar, FIFA 2022 Dünya Kupası organizasyonunu yalnızca bir spor etkinliği olarak görmedi; ülkenin altyapısını geliştirmek adına 220 milyar dolarlık dev yatırımlar gerçekleştirdi. Bu sayede dünya sahnesinde adlarını güçlü bir şekilde duyurdular. Bu tür organizasyonlar, yumuşak güç stratejilerinin kilit unsurlarından biridir. Ancak organizasyon sonrası için devletin master planı olmadığı için turizme bağlı eko-sistem oluşturmada başarısız kalındı. Bugün otel katlarının yarısından fazlası kapalı!
Dubai, küresel marka statüsüne ve ekonomik refah seviyesine rağmen gelişimini sürdürüyor. Expo 2020 organizasyonu için yalnızca etkinliğe 7 milyar dolar harcanırken, ikonik yapılar, ulaşım ağları ve şehir geliştirme projeleriyle birlikte toplam yatırımın 20 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor.
Peki, bütün bu ülkeler, küresel organizasyonlara milyarlarca dolar yatırım yaparken yalnızca yüzeysel bir turizm stratejisine mi güveniyor? Kursunlar turizm tanıtım ajanslarını – ki zaten bu ajansları farklı misyonlarda var.- bassınlar tüm dünyaya reklam…
Türkiye için ne yapmalı?
Peki, Türkiye ne yapmalı? Öncelikle kısa vadeli ziyaretçi sayısı hedeflerinden uzaklaşmalı ve uzun vadeli, sürdürülebilir bir strateji geliştirmeli. Otel sayısını artırmak güzel ama yetmez; turizm gelirlerini çeşitlendirmek gerekiyor. Türkiye’nin binlerce yıllık tarihî mirası ve kültürel zenginliği bu konuda en büyük avantajımız. Ama bu mirası sadece korumak yetmez; dünyaya tanıtmamız lazım. Tanıtım stratejisi, devlet politikalarıyla uyumlu olmalı ve etkili anlatılar üzerine kurulmalıdır.
Turizm Geliştirme Ajansı (TGA) sosyal medya üzerinde oldukça aktif ve başarılı çalışmalar yürütüyor. Bu harika bir gelişme! Türkiye her alanda kendini geliştirirken, turizm alanında bu tarz başlıklar ile avunmamalı; günü kurtaran politikalar ile yetinmemeli. Etkileşimlerin sürdürülebilir bir geri dönüşüme dönüşmesi gerekiyor.
Bir yurtdışı seyahatimde sosyal medyada goturkiye reklamına denk geldim. Karadenizli bir teyzenin çılbır yapılışını hızlı çekimde paylaşıyordu. Reklamı hemen kaydettim. Ve bu makaleyi yazdığım esnada kontrol ettim halen sayfada duruyor. Hayatında ayran içmemiş, bol sarımsaklı yoğurt ile süslenmiş mantıyı hiç denememiş bir batılı misafiriniz olursa sakın ha sakın ona denettirmeye çalışmayın ısrar da etmeyin. Çünkü Batılı mutfak kültüründe yoğurt genellikle tatlı olarak tüketilir. Bu reklamı verdiğiniz ülkede yoğurdu yemek diye sunarsanız onu izleyen turist irite olur. Onların hislerine tercüman olayım: Düşünün ki en sevdiğiniz tatlı kazandibi, en favori yemeğiniz olan İskender kebabının altında servis ediliyor. İşte sizin yüzünüzü ekşittiğiniz gibi o reklamı izleyen potansiyel turist de yüzünü ekşitti. Bu nedenle, genel geçer yaklaşımlar yerine hedef kitleye uygun turizm projeleri geliştirmek gerekiyor.
Yani iş, sosyal medya beğenilerinde bitmiyor. Daha geniş çaplı bir stratejiye ihtiyacımız var. Bu strateji, dışişleri, ticaret, güvenlik, kültür gibi farklı kurumlarla entegre bir şekilde yürütülmeli. Böylece turizmi yumuşak güç aracı olarak kullanarak Türkiye’nin uluslararası imajını güçlendirebilirip; körfez ülkelerine benzer turizme dayalı eco sistem yaratılması hiç de hayal olmaz.
Sonuç Olarak…
Türkiye, turizmde sahip olduğu büyük potansiyeli tam anlamıyla değerlendirebilmek için stratejik ve uzun vadeli bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyor. Kısa vadeli turist sayısı rekorlarından ziyade, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlayacak kültürel ve stratejik yatırımlara odaklanmamız gerekiyor. Konvansiyonel turizm teşvik sistemini değiştirmek, yerine verimli ve sürdürülebilir turizm adına etkili global organizasyonlar için teşvik sistemi geliştirmek şart. Turizmi, Türkiye’nin dünyadaki etkisini artırabilecek güçlü bir araç olarak görmek ve bu fırsatı değerlendirmek elimizde. Medeniyetlerin doğduğu Anadolu gibi bir coğrafyaya sahipken, milyarlarca dolarlık turizm yatırımlarına gerçekten ihtiyaç var mı? Hikâyeniz varsa; var olursunuz. Elinizdeki varlıklar çok değerli ama hikâyesi yok. O zaman hiçbir değeri yok. Uzun vadeli ve iyi tasarlanmış bir plan olmadan, güçlü bir turizm anlatısı oluşturmak zordur.
Kendimize Sormamız gereken soru şu: 100 milyon ziyaretçi ile turist rekoru mu kıralım; yoksa turist sayımız 40 milyon olsa da; bize 100 milyar dolar gelir bırakan turizm politikamız mı olsun?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 13 Mart 2025’te yayımlanmıştır.