İnsanların vefat günlerini andığımız gibi hangi değerimizi yitiriyorsak o değerin anma günü çıkıyor ortaya. Bunlardan biri de 7 Eylül Mavi Gökler İçin Dünya Temiz Hava Günü.
Birleşmiş Milletler’in 2019’da aldığı kararla ilk kez 2020 yılında kutlanan 7 Eylül, havayı kirletmeyen herkes için, sorumlu üretim yapan endüstri için ve samimi gayretle çalışan karar vericiler için kutlu olsun.
Gökyüzünün mavisini ve temiz havayı yitirmemizin arka planına kısaca göz atmak, günün anlam ve önemini açısından önemli. İklim krizi adı altında dünyada kopan tufanı ve bu tufanı koparanları anlamak için de ipuçları bu arka planda saklı.
Temiz havamızı kim, ne zamandan beri, niçin ve nasıl kirletiyor?
Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre hava kirliliği, “atmosferin doğal özelliklerini değiştiren herhangi bir kimyasal, fiziksel veya biyolojik etkenin iç veya dış ortamı kirletmesidir’’. Yani bu kirlilik havadaki fiziksel partikül sayısındaki artış olabildiği gibi, doğanın kendi döngüsüyle temizlemeyeceği oranda zehirli gazların atmosferde birikmesi olabilir. Hatta kimi yapay gazların (örneğin deodorantların) atmosferin dünyayı koruyan başta ozon tabakası olmak üzere katmanlarını kalıcı olarak inceltmesi bu kirlenmelere örnek verilebilir.
Aslında havayı en fazla kirletenlerden biri de yine doğanın kendisi. Örneğin bir yanardağın patlaması, yıldırım düşmesiyle başlayan bir orman yangını, depremlerle yer altından çıkan kimyasal gazlar doğal kirlenme örnekleri. Ancak bu kirlenmeler kalıcı değil. Doğal kirlenmeleri tabiat kendi döngüsü içinde temizleyebiliyor, böylece atmosfer, hayatla bağdaşan dengesini koruyabiliyor.
Asıl sorun endüstrileşmeyle başlıyor. Her ne kadar insanlar temel hayati ihtiyaçları için binyıllarca ateş yakmış olsalar da tarihte hiçbir zaman insan eliyle hava kirliliği 19. ve 20.yy’daki kadar artmadı. Doğanın dönüştürmekte aciz kaldığı bu kirliliği başlatan devrimsel gelişme ise 1760’larda başlayan, kıta Avrupası ve Amerika’ya yayılan Sanayi Devrimi. Almanlar tarafından “Endüstri 1.0” olarak adlandırılan bu devrimi Henry Ford’un seri üretim bandını keşfi ile “Sanayi 2.0” izledi ardından elektronik devrelerin işleri otomatize etmesiyle “Sanayi 3.0” olarak devam etti. Günümüzdeki yapay zekâ teknolojileri ise “Sanayi 4.0” olarak sınıflandırılıyor.
Bu devrimsel süreçler, özellikle savaşlar için gereken ağır sanayi ürünü silahların üretim süreçleri, tarihte görülmemiş miktarda enerji gerekliliği doğurdu. Bu enerji 19.yy’da kömür, 20.yy’da ise petrolden yani fosil yakıtlardan sağlandı. Varoluşsal temellerini sömürü üzerine kuran egemen devletlerin birbirine karşı rekabet üstünlüğünü ve savaş kabiliyetini korumak adına tüm kaynaklarını seferber ederek sanayileşme yoluna gitmeleri, insan eliyle atmosferin kalıcı kirletilmesi ve temiz havanın katledilmesine giden süreci başlattı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında iktidarını güçlendiren kapitalist ekonomi, tüketim çılgınlığı aracılığıyla aşırı üretim için gerekli aşırı enerji ihtiyacını yine petrolden karşılamıştır.
Bugün geldiğimiz noktada, bu süreç içinde zenginleşen ülkeler bizzat kendi ürettikleri küresel hava kirliliğinin yıkıcı etkileriyle yüzleşiyor. Sebep oldukları kirliliğinin günahını yükleyecek kurbanlar arıyor, iklim krizine yönelik anlaşmalara dahi imza atmayarak çöplerini temizleme sorumluluğundan imtina edebiliyor. Bu bağlamda, küresel kamusal bir mal olan, kirlendiği takdirde faturasını herkesin ödediği temiz havanın önem kazanması, maalesef bu tarih üzerine kurulu. Hava kirliliği, antoroposen çağında insanın kendi eliyle yol açtığı bir katastrofi.
Hava kirliliğin etkileri nedir?
Hava kirliliği, dünya genelinde her yıl milyonlarca erken ölüme neden oluyor. Bu hastalık yükünün tıbbi temeli, hava kirliliğine maruziyetin hücrelerimizde oksidatif stres ve iltihaplanmaya sebep olmasıyla ilgili. Bu durum, kronik hastalıklara ve kansere sebep yol açıyor. 2013 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı, hava kirliliğini kanser etkeni olarak tanımladı. Ayrıca, yapılan çalışmalarda yüksek hava kirliliğine maruz kalmanın, başta akciğer hastalıkları olmak üzere çeşitli hastalıklara ve hastane yatışlarına sebep olduğu gösteriyor. Yüksek hava kirliliğine maruz kalmak kanser, kalp-damar hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, diyabet, obezite, üreme bozuklukları, nörolojik sorunlar ve bağışıklık sistemi bozuklukları riskini artırıyor.
Dünya Sağlık Örgütü verileri, dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun kirli havayı soluduğunu gösteriyor. Meslekî maruziyet veya kazara salınım durumları dışında, havadaki zehirli maddelerden kaynaklanan hastalık riski, büyük endüstriyel tesislerin yakınında veya kalabalık ve kirli havaya sahip şehirlerdeki insanlar için en fazla.
Düşük gelirli işçiler, açık havada çalışanlar ve sağlık hizmetine erişimi sınırlı gruplar en çok etkilenenler. Düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşayan insanlar dış mekân hava kirliliğinin yükünü orantısız bir şekilde tecrübe ediyor. Hava kirliliğine bağlı 4,2 milyon erken ölümün %89’u bu bölgelerde meydana geliyor. Hastalık yükünün en fazla olduğu coğrafya ise günde bir doların altında çalışan nüfusun yoğun olduğu Hindiçin Bölgesi ve Batı Pasifik’teki düşük gelirli ülkeler.
Hava kirliliği iklimi de değiştiriyor
Hava kirliliği, iklimsel değişikliklere de sebep oluyor. Hava kirliliğinin birçok nedeni, aynı zamanda sera gazı emisyonlarının da kaynağı. Fosil yakıtların dünya çapında artan tüketimi sonucunda atmosferdeki karbondioksit (CO2) seviyeleri 1900’den beri istikrarlı bir şekilde artıyor. Karbondioksit seviyeleri düşürülmediği takdirde ortalama küresel hava sıcaklıklarının 21. yüzyılın sonuna kadar 4 °C daha artabileceği tahmin ediliyor. Böyle bir ısınma eğilimi, kutuplardaki buzulların erimesine, deniz seviyesinin yükselmesine ve kıyı bölgelerdeki ülkelerin veya şehirlerin sular altında kalmasına, iklim kuşaklarının kutuplara kaymasına, ekvatoral bölgenin çölleşmesine neden olması bekleniyor.
Ülkemiz de büyük oranda çölleşme riski olan kuşakta. Küresel ısınmanın neden olduğu yağış düzenlerindeki değişiklikler, tarım ve orman ekosistemleri üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir. Dolayısıyla hava kirliliği, insan sağlığına ciddi zararlar vermesinin yanı sıra, dünyadaki iklim dengesinin bozulmasına bağlı ortaya çıkan ekonomik etkileriyle de zarar veriyor. Hava kirliliğinin neden olduğu verimlilik kayıpları, ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılalarında belirgin düşüşe yol açıyor, özellikle yoğun nüfuslu ve sanayileşmiş şehirlerde maliyetler daha yüksek oluyor. Bu sebeplerden ötürü, hava kirliliğini azaltmaya yönelik çalışmalar hem iklim hem de sağlık açısından kazan-kazan ilişkisi bağlamında ele alınmalı. Bu bağlama göre hava kirliliğinin önlenmesi ilk başta sanayi aktörleri için ek maliyet olarak görünse de esasında çalışan sağlığını ve toplum sağlığını geliştirerek sanayinin hem kendi insan kaynağını hem müşteri kitlesinin sağlığını koruyarak o sanayi alanını yaşatır. Açgözlü ve sürdürülemez üretim sistemleri ise kısa vadede kaçındıkları maliyetlerin yıkıcı etkileriyle orta ve uzun vadede yüzleşmek zorunda kalacaklar.
Ev içi hava kirliliği
Bir de ev içi hava kirliliği var. Ev içi hava kirliliği, ev içinde ve çevresinde, akciğerlerin derinliklerine nüfuz edip kan dolaşımına karışan küçük parçacıklar da dahil olmak üzere, çeşitli sağlığa zararlı kirleticiler içeren yakıt ve teknolojilerin kullanımından kaynaklanıyor.
Dünyada yaklaşık 2,1 milyar insan hâlâ odun, tezek, kömür gibi katı yakıtları ve gazyağını kullanarak, açık ateşlerde yemek pişiriyor. Bu insanların çoğu yoksul ve düşük / orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Kentsel ve kırsal alanlar arasında daha temiz yemek pişirme alternatiflerine erişimde ciddi eşitsizlikler söz konusu.
Havayı kirleten maddeler neler?
ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından altı ana hava kirleticisi belirlenmiştir. Bunlar; karbonmonoksit (CO), azot oksitler (NO ve NO2), ozon (O3), kurşun (Pb) ve partikül maddelerdir. Şehirlerde gaz halindeki hava kirleticileri arasında kükürt dioksit, azot dioksit ve karbonmonoksit ön sıradadır. Bunlar, enerji santralleri ve otomobillerde yakılan yağ, benzin ve doğal gaz gibi fosil yakıtlardan doğrudan havaya salınır.
“Partikül” adı verilen son derece küçük katı veya sıvı parçacıkların (is, sis, toz, duman vb.) havada asılı kalması, özellikle de 10 mikrometreden küçük partiküller, insan sağlığı üzerindeki ciddi zararları sebebiyle önemli hava kirleticileri olarak kabul edilir. Bu gruptaki partiküller; sanayi oluşumlarından, kömür veya petrol kullanan enerji santrallerinden, ev ısıtma sistemleri ve arabalardan yayılırlar.
İnsan sağlığı üzerindeki etkileri bakımından en çok endişe duyulan partiküller, çapı 10 μm’den küçük katılardır, çünkü bunlar akciğerlerin derinliklerine kadar solunabilir ve alt solunum yollarında sıkışıp kalabilir. Asbest lifleri gibi bazı partiküller, kanserojenler ve birçok karbonlu partikülün (örneğin is) kanserojen olduğundan şüphelenilir. Bu kirleticiler, her zaman biraz önce saydığımız kaynakların sürekli kirletmesinden dolayı havaya yayılmayabilir; bazı büyük kazalar da bu kirlenmeye yol açabilir. Örneğin 1984 yılında Hindistan’ın Bhopal kentindeki bir pestisit fabrikasında zehirli bir gazın sabah vakti tüm şehrin sokaklarına sızması ile meydana gelen Bhopal felaketi, en az 3.000 kişinin ölümüne, sonraki çeyrek yüzyılda ise tahmini 15.000 ila 25.000 kişinin ölümüne ve yüz binlerce kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Bu ölümler yanı sıra pek çok bitki türü ve hayvan türü de bölgede yok oldu.
Bireysel düzlemde neler yapabiliriz?
Hava kirliliğinin kalıcı ve nihai çözümü küresel aktörlerin bu konuda politika birliği içinde olmaları, kendi özel siyasi ve askerî stratejilerine küresel kaynakları kurban etmemelerinden geçiyor. Bu kalıcı çözüme destek sunmak elbette toplumun da sorumluluğu. Devlerin kendi ekonomik büyüme hırsları ve rekabetleri uğruna ortaya çıkan bu günah sinsi bir şekilde bireylerin omzuna yüklenmemeli, esas aktörlerin sorumluluğu unutulmamalı. Bireysel önlemler bu bağlamda varoluşsal bir zeminde duruyor. Bireysel ve yerel düzeyde düşük emisyonu sağlamak amacıyla araba kullanımın kısıtlanması ve toplu taşıma ile bisiklet kullanımının teşviki; yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması ve enerji verimliliğinin sağlanması; şehirlerde yeşil alanların artırılması ve hava kirleticilerinin şehir merkezlerinden uzak tutulması başlıca önlemler arasında.
Bu tedbirlerin uygulamaya konulması için, yerel yönetimlerin teşvik ve desteği; veri toplama, izleme ve raporlama sistemlerinin güçlendirilmesi; vatandaşların hava kirliliği konusunda bilinçlendirilmesi ve tedbir politikalarına katılımlarının sağlanması önemli olabilir. Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü hava kalitesi standartlarının etkin uygulanması, işgücü sağlığının korunması için işyeri denetimlerinin artırılması ve hava kirliliğinin yüksek olduğu günlerde çalışma şeklinin ve saatlerinin düzenlenmesi önerilebilir.
Ev içi hava kirliliğinin engellenmesi için kirletici yakıtların sakındırılması, sağlık açısından temiz kabul edilen yakıtların ve teknolojilerin teşviki gerekir. Dünya Sağlık Örgütü, bu yakıtları ve teknolojileri; güneş, elektrik, biyogaz, sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG), doğal gaz, alkollü yakıtlar ve DSÖ kılavuzlarındaki emisyon hedeflerini karşılayan biyokütle sobaları olarak tanımlıyor.
Hava kirliliğinin başta insan sağlığı olmak üzere birçok zararlı etkilerine karşı, iyileştirici politika ve eylemlerin yürütülmesi şart. Bu hem çevreyi hem insanı hem de ekonomiyi korumak için gerekli. Doğada tıpkı enerjinin korunumlu olduğu gibi doğaya verilen zararların da mutlaka bir karşılığı olmakta, ekonomik büyüme uğruna hesapsızca ve hırsla tüketilen kaynaklar büyük maliyetler olarak tüm ülkelerin ve ekonomik aktörlerin önüne çıkıyor. Bu yönüyle temiz hava küresel kamusal bir mülktür ve hava kirliliği ile mücadele tüm tarafların dayanışmak zorunda olduğu bir sorumluluk. Temiz hava lüks değil, temel bir insan hakkıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 9 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.