Nerede kaldı bu ruh eşim? Aradığımız o özel kişiyi bulmakta neden zorlanırız?

Gönlümüzün yaylarının benzer frekanslarda titreştiği, bize mutluluk ve huzur veren o ilişkiyi bulamamızı zorlaştıran düşünce ve duygularımız neler? Ruh eşi huşu içinde nasıl beklenir? Yapılması ve yapılması gerekenler neler? Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

İnsan ruhu tekliği sevmez. Başka ruhlara ilişmek ister. Eşini arar ve bulana kadar huzurlu olmaz. Edebiyat, psikoloji, sosyoloji, felsefe gibi birçok alanda insan ruhunun bu arayışından söz edilir. Eğer bir ötekiyle doyum sağladığımız, kendimizi güvende hissettiğimiz, gönlümüzün yaylarının benzer frekanslarda titreştiği, tam anlamıyla iliştiğimiz bir ortaklık kurabilirsek kendimizi daha iyi hissederiz. İşin içine aşk da girince keyfe doyum olmaz. Eşini bulmuş bir ruhun pencerelerinden neşeli, huzurlu, ritmik bir melodi taşar.

Ama bazen o ruh eşi bir türlü gelmez. İşte o zamanlar “Neden gelmiyor, nerede kaldı, neden herkes buldu bir ben bulamadım” gibi sorular içimizi kemirir durur. Hele de bu durum uzun sürerse gereksiz bir telaş, o özel kişiyi bulamayacağına yönelik bir korku, başka ilişkilere imrenme, gereksiz bir kendini eleştirme ve beğenmeme hali ortaya çıkabilir.

Bu duygular zamanla ruhun solmasına, ekşimesine ve gerçekten de cazibesini yitirmesine neden olabilir. İşte o zaman yalnızlığının derin kuyusuna doğru bir yolculuk başlar.

Bu yazıda o özel kişiyi bulmayı zorlaştıran düşünce, davranış ve kişilik özelliklerinin bir özetini bulabilirsiniz.

Çaresizce arayış içinde olma

Ruh eşini bekleme süreci belirsizliğin bol olduğu bir süreçtir; o kişinin kim olduğunu, nerede ve ne zaman karşımıza çıkacağını bilemeyiz. Bu belirsizliklerle dolu bekleyişe bazen sabırsızlık, kaygı, ümitsizlik gibi olumsuz duygular karışabilir. İşte o zaman kişi gereksiz bir telaşa kapılıp huşu içinde beklemek yerine çaresizce bir arayış içine girebilir.

Çaresizce ruh eşini arayan kişiyi davranışlarından kolayca tanıyabilirsiniz. Antenleri sürekli açıktır; hemen herkesi olası bir partner gibi görür ve şansını dener. Adeta bir telaş halindedir; sanki bu ruh eşi arama sürecinin bir son günü ilan edilmiştir ve o güne kadar bu eşi bulmak zorundadır.

Bu telaşı potansiyel partnerlerini adeta sorguya tutarak, sık sık görüşmek ve iletişime girmek için baskı altına alarak, hızlıca hikâyenin “giriş” kısmın atlayıp “gelişme” kısmına geçmek istediğini söyleyerek, olmayacak bir durumu bile oldurmak için çabalayarak gösterir. Bu telaşlı tavırlar tahmin edebileceğiniz gibi bu çaresizce arayışı gören potansiyel partnerleri korkutabilir, kaçırabilir. Dolayısıyla çaresizce arayış içinde olan ve bu arayışını dünyaya haykıran kişiler bir yalnızlık döngüsü içinde kaybolabilirler.

Mükemmel peşinde koşma

 Bazen ruh eşini arayan kişiler eğer mükemmel partner olursa bu kişiyi daha kolay bulabileceği yanılgısına kapılabilir. Mükemmel partner olma amacıyla beyhude bir çaba içine girebilirler: sürekli anlayış gösteren bir sevgili olma, partnerinin tüm isteklerini yerine getirmeye çalışma, kendi ihtiyaçlarını görmezden gelme veya belirtmeme, partnere her koşulda uyum sağlama çabası, incindiğinde bile “acımadı ki” deme bu mükemmellik çabasının örnekleridir.

Burada amaç aslında partnere kendini beğendirme, onun için vazgeçilmez olma, böylelikle partneri kendine bağlamadır. Oysa tahmin edebileceğiniz gibi mükemmel partner olma çabasına giren bir kişi doğallığını ve kendiliğindenliği kaybeder, bir süre sonra hem kendisi hem de ilişki tükenir.

Bazen kişi mükemmel partneri aradığı için yalnız kalır. Kafasındaki ideal partnere harfi harfine uyan birini bekleyen kişi büyük olasılıkla hayal kırıklığına uğrayacaktır.

Bunun iki nedeni vardır: Birincisi; mükemmellik sanal bir havuçtur, yani kimse mükemmel olamaz. İkincisi; kafasındaki mükemmel ruh eşini arayan kişi bulduğu mükemmel olmayan partnerlerin orasını burasını çekiştirerek onu istediği partner haline getirmeye çalışır. Bu durum karşıdaki kişi için katlanılmaz hale gelince de ilişki biter.

Bağlanma fobisi

Tüm ilişkiler beraberinde bir paketle gelir. Bu paketin içinden güzel vaatlerin yanında türlü türlü sorumluluk, zorunluluk, fedakârlık çıkar. Bazıları için bu yükler, birer risk içerir. Özellikle çocukluk çağında bakım verenlerle bağlanma sürecinde problemler yaşamış kişiler için ilişkiler bir incinme, yutulma, özerkliğini kaybetme, beğenilmeme, güvenin sarsılması ve terk edilme gibi riskler içerir.

Abartılı sorumluluk duygusu olan obsesif bireyler ise ilişkinin bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar ve bu sorumluluklarını tam olarak yerine getirmeleri gerektiği baskısını hissederler. Bu sorumluluğu yerine getirememe ihtimali kişiyi performans kaygısına sokar ve ilişkiden kaçar hale gelebilir.

Kurban psikolojisi

Kurban psikolojisi hem kişiyi hem de çevresindekiler oldukça yoran bir durumdur. Bu tuzağa düşmüş olan kişinin zihninde geçmiş sürekli döner durur: “Niye böyle oldu, keşke böyle yapsaydım” gibi bir bilişsel geviş getirme hali söz konusudur. Hayata karşı hep bir alacaklıdır; hayat ona adil davranmamıştır, hakkı yenilmiştir. Hayatının arka fonunda bir kendine acıma melodisi çalar.

Yaşadığı sorunlarda kendi payını görmekten çok başkalarını suçlama eğilimindedir. Bir yandan da başkalarının hayatlarıyla kendi hayatını karşılaştırır durur; başkalarının sahip olduklarına karşı imrenme duygusu belirgindir.

Sonuçta kurban psikolojisi kişinin ruhunda ekşimeye neden olur ve bu ekşimenin kokusunu alan potansiyel partnerler hızla uzaklaşırlar.

Bitmeyen yaslar

Yas sadece ölen birinin ardından tutulmaz. Her türlü kayıp yaşantısı yas tepkisini ortaya çıkarır. Biten bir ilişki de bir kayıp yaşantısıdır ve kişi yasını paşa paşa yaşamalıdır. Sadece paşa paşa yaşanan bir yas biter ve ruhun boşalan o odasına yeni bir ilişki yerleşebilir.

Eğer kişi yasını paşa paşa yaşamazsa; yani yas tutmaktan kaçınırsa, yas uzar. Eski ilişkinin gölgesi ruhun odasını boşaltmadığı için yeni bir ilişki de başlayamaz. Kişi bir iki cılız girişimde bulunsa bile bu girişimler bir ilişkiye evrilemez. Zaten kişi genellikle yeni bir ilişkiye başlamaktan korktuğu için yasını bir türlü tutamıyordur. Bu korkuların temel nedenleri tekrar sevememek, mutlu olamamak, mutlu edememek ve tekrar incinmektir.

Geçmiş ilişkilerin bitmeyen yasları yeni ilişkilerin yeşermesini engeller.

Güven (ve özgüven) eksikliği

Derin bir ilişki ötekine kendini bırakabilmeyi içerir. Kendini açabilmek, içerdeki yaraları gösterebilmek, karşıdakinin yaralarına bakabilmek, gerekirse bu yaralara dokunabilmek kendini ötekine bırakmak demektir.

Kendini bırakmak da ancak güven duygusu varlığında yapılabilir; kişi yaralarına rağmen partnerin onu terk etmeyeceğine, bu yaralar nedeniyle zorbalığa uğramayacağına dair partnerine güvenmek ister. Bunu yapabilmek için aslında özgüvene de ihtiyacı vardır; eğer kendisi yaralı haliyle kendini kabul edemediyse başkasının da kabul etmeyeceğinden korkar.

Geçmiş travmaların, sağlıksız ilişkilerin kişinin ruhunda açtığı yaralar güven ve özgüven duygusunu zedeleyerek kişinin yeni ve sağlıklı ilişkiler kurmasını engelleyebilir.

Narsisizm

Kendini fazlasıyla sevme hali olarak tanımlanabilecek narsisizm ötekini sevememe hali yaratır. Çünkü narsist bir kişide öteki yoktur; sadece kendi uzantısı vardır. Sadece kendi uzantısı olan bir öteki kabuldür. Bu nedenle partnerini belli bir şekilde davranmak için zorlar. Tipik bir narsist öncelikle bu uzantıyı garanti altına almak için partneri adeta aşka boğar; “aşk bombardımanı” denen şekilde aşırı bir sevgi gösterisi söz konusudur. Elbette ki bu, gerçek bir sevgi değildir.

Ne zaman ki partner kendi düşüncelerini ve isteklerini dile getirmeye başlar, yani uzantı olmaktan çıkar, işte o zaman narsistin suçlamaları, eleştirileri, partneri beğenmeme halleri ortaya çıkar.

Sonuçta narsist küskün bir çocuk gibi ortadan kaybolur ve yeni bir uzantı aramaya koyulur.

Peki ne yapacağız? Yalnız kalplere öneriler…

Yalnızlıktan kurtulmak, ruh eşini bulmak ve onunla derin bir ilişkiyi sürdürebilmek ancak altta yatan nedeni bulup bu nedenin yarattığı tuzaktan, davranış kalıbından veya örüntüden çıkmakla mümkündür. Bu nedenle yukarıdaki nedenlerden hangisinin/hangilerinin sizin için geçerli olduğunu bir düşünün.

Eğer çaresizce arayanlardan biriyseniz yapmanız gereken bu telaşı bir kenara bırakıp arkanız yaslanıp huşu içinde beklemektir: bakalım evren size ne sunacak. Ancak siz biraz sakinleşirseniz gürültü yatışır ve evrenin söylediklerini duyabilir hale gelirsiniz.

Mükemmel peşinde koştuğunuzu fark ettiyseniz kendinize, mükemmelin sanal bir havuç olduğunu hatırlatmalı, bu beyhude yarıştan bir an önce çıkmalısınız. En mükemmel haliniz en doğal halinizdir. Ruh eşinizin en mükemmel hali ise olduğu halidir; onu da olduğu gibi kabul edin.

Kurban tuzağına düştüğünüzü düşünüyorsanız yapmanız gereken söylenmeyi bırakıp aksiyona geçmektir. Hayatınızın direksiyonuna geçin ve neyi değiştirmek istiyorsanız sorumluluğunu alın. Kendi arabanızı sizden başkası süremez. Başkalarının arabalarına bakarsanız da önünüzü göremezsiniz; kendi yolunuza ve yolculuğunuza odaklanın. Unutmayın: herkesin hikayesi farklıdır.

Bitmeyen yaslarınız varsa artık o yasları tutma cesaretini gösterip geçmiş dosyaları kapama vakti. Ruhunuzun o odasına girin ve dondurduğunuz ne varsa gözyaşlarınızla eritin. Yasın akması lazım; olumlu olumsuz tüm duygularınıza izin verin bırakın aksınlar. Odada sakladığınız eski ilişkiye ait tüm eşyaları çıkarın. Odayı iyice havalandırın. Ve yeni gelecek misafir için süsleyin. Kimse geçmişin kokusu sinmiş bir odaya girmek istemez.

Eğer yalnızlığınızın nedeninin geçmiş travmaların güven ve özgüven duygunuzu zedelemesi, bağlanma sorunları, ilişki kurmayı güçleştiren kişilik özellikleri olduğunu düşünüyorsanız bu konularda profesyonel bir destek almak size yardımcı olacaktır.

Gönül yaylarınızın birlikte titreştiği o önemli ötekini bulmanız dileğiyle…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Nerede kaldı bu ruh eşim? Aradığımız o özel kişiyi bulmakta neden zorlanırız?

Gönlümüzün yaylarının benzer frekanslarda titreştiği, bize mutluluk ve huzur veren o ilişkiyi bulamamızı zorlaştıran düşünce ve duygularımız neler? Ruh eşi huşu içinde nasıl beklenir? Yapılması ve yapılması gerekenler neler? Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

İnsan ruhu tekliği sevmez. Başka ruhlara ilişmek ister. Eşini arar ve bulana kadar huzurlu olmaz. Edebiyat, psikoloji, sosyoloji, felsefe gibi birçok alanda insan ruhunun bu arayışından söz edilir. Eğer bir ötekiyle doyum sağladığımız, kendimizi güvende hissettiğimiz, gönlümüzün yaylarının benzer frekanslarda titreştiği, tam anlamıyla iliştiğimiz bir ortaklık kurabilirsek kendimizi daha iyi hissederiz. İşin içine aşk da girince keyfe doyum olmaz. Eşini bulmuş bir ruhun pencerelerinden neşeli, huzurlu, ritmik bir melodi taşar.

Ama bazen o ruh eşi bir türlü gelmez. İşte o zamanlar “Neden gelmiyor, nerede kaldı, neden herkes buldu bir ben bulamadım” gibi sorular içimizi kemirir durur. Hele de bu durum uzun sürerse gereksiz bir telaş, o özel kişiyi bulamayacağına yönelik bir korku, başka ilişkilere imrenme, gereksiz bir kendini eleştirme ve beğenmeme hali ortaya çıkabilir.

Bu duygular zamanla ruhun solmasına, ekşimesine ve gerçekten de cazibesini yitirmesine neden olabilir. İşte o zaman yalnızlığının derin kuyusuna doğru bir yolculuk başlar.

Bu yazıda o özel kişiyi bulmayı zorlaştıran düşünce, davranış ve kişilik özelliklerinin bir özetini bulabilirsiniz.

Çaresizce arayış içinde olma

Ruh eşini bekleme süreci belirsizliğin bol olduğu bir süreçtir; o kişinin kim olduğunu, nerede ve ne zaman karşımıza çıkacağını bilemeyiz. Bu belirsizliklerle dolu bekleyişe bazen sabırsızlık, kaygı, ümitsizlik gibi olumsuz duygular karışabilir. İşte o zaman kişi gereksiz bir telaşa kapılıp huşu içinde beklemek yerine çaresizce bir arayış içine girebilir.

Çaresizce ruh eşini arayan kişiyi davranışlarından kolayca tanıyabilirsiniz. Antenleri sürekli açıktır; hemen herkesi olası bir partner gibi görür ve şansını dener. Adeta bir telaş halindedir; sanki bu ruh eşi arama sürecinin bir son günü ilan edilmiştir ve o güne kadar bu eşi bulmak zorundadır.

Bu telaşı potansiyel partnerlerini adeta sorguya tutarak, sık sık görüşmek ve iletişime girmek için baskı altına alarak, hızlıca hikâyenin “giriş” kısmın atlayıp “gelişme” kısmına geçmek istediğini söyleyerek, olmayacak bir durumu bile oldurmak için çabalayarak gösterir. Bu telaşlı tavırlar tahmin edebileceğiniz gibi bu çaresizce arayışı gören potansiyel partnerleri korkutabilir, kaçırabilir. Dolayısıyla çaresizce arayış içinde olan ve bu arayışını dünyaya haykıran kişiler bir yalnızlık döngüsü içinde kaybolabilirler.

Mükemmel peşinde koşma

 Bazen ruh eşini arayan kişiler eğer mükemmel partner olursa bu kişiyi daha kolay bulabileceği yanılgısına kapılabilir. Mükemmel partner olma amacıyla beyhude bir çaba içine girebilirler: sürekli anlayış gösteren bir sevgili olma, partnerinin tüm isteklerini yerine getirmeye çalışma, kendi ihtiyaçlarını görmezden gelme veya belirtmeme, partnere her koşulda uyum sağlama çabası, incindiğinde bile “acımadı ki” deme bu mükemmellik çabasının örnekleridir.

Burada amaç aslında partnere kendini beğendirme, onun için vazgeçilmez olma, böylelikle partneri kendine bağlamadır. Oysa tahmin edebileceğiniz gibi mükemmel partner olma çabasına giren bir kişi doğallığını ve kendiliğindenliği kaybeder, bir süre sonra hem kendisi hem de ilişki tükenir.

Bazen kişi mükemmel partneri aradığı için yalnız kalır. Kafasındaki ideal partnere harfi harfine uyan birini bekleyen kişi büyük olasılıkla hayal kırıklığına uğrayacaktır.

Bunun iki nedeni vardır: Birincisi; mükemmellik sanal bir havuçtur, yani kimse mükemmel olamaz. İkincisi; kafasındaki mükemmel ruh eşini arayan kişi bulduğu mükemmel olmayan partnerlerin orasını burasını çekiştirerek onu istediği partner haline getirmeye çalışır. Bu durum karşıdaki kişi için katlanılmaz hale gelince de ilişki biter.

Bağlanma fobisi

Tüm ilişkiler beraberinde bir paketle gelir. Bu paketin içinden güzel vaatlerin yanında türlü türlü sorumluluk, zorunluluk, fedakârlık çıkar. Bazıları için bu yükler, birer risk içerir. Özellikle çocukluk çağında bakım verenlerle bağlanma sürecinde problemler yaşamış kişiler için ilişkiler bir incinme, yutulma, özerkliğini kaybetme, beğenilmeme, güvenin sarsılması ve terk edilme gibi riskler içerir.

Abartılı sorumluluk duygusu olan obsesif bireyler ise ilişkinin bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar ve bu sorumluluklarını tam olarak yerine getirmeleri gerektiği baskısını hissederler. Bu sorumluluğu yerine getirememe ihtimali kişiyi performans kaygısına sokar ve ilişkiden kaçar hale gelebilir.

Kurban psikolojisi

Kurban psikolojisi hem kişiyi hem de çevresindekiler oldukça yoran bir durumdur. Bu tuzağa düşmüş olan kişinin zihninde geçmiş sürekli döner durur: “Niye böyle oldu, keşke böyle yapsaydım” gibi bir bilişsel geviş getirme hali söz konusudur. Hayata karşı hep bir alacaklıdır; hayat ona adil davranmamıştır, hakkı yenilmiştir. Hayatının arka fonunda bir kendine acıma melodisi çalar.

Yaşadığı sorunlarda kendi payını görmekten çok başkalarını suçlama eğilimindedir. Bir yandan da başkalarının hayatlarıyla kendi hayatını karşılaştırır durur; başkalarının sahip olduklarına karşı imrenme duygusu belirgindir.

Sonuçta kurban psikolojisi kişinin ruhunda ekşimeye neden olur ve bu ekşimenin kokusunu alan potansiyel partnerler hızla uzaklaşırlar.

Bitmeyen yaslar

Yas sadece ölen birinin ardından tutulmaz. Her türlü kayıp yaşantısı yas tepkisini ortaya çıkarır. Biten bir ilişki de bir kayıp yaşantısıdır ve kişi yasını paşa paşa yaşamalıdır. Sadece paşa paşa yaşanan bir yas biter ve ruhun boşalan o odasına yeni bir ilişki yerleşebilir.

Eğer kişi yasını paşa paşa yaşamazsa; yani yas tutmaktan kaçınırsa, yas uzar. Eski ilişkinin gölgesi ruhun odasını boşaltmadığı için yeni bir ilişki de başlayamaz. Kişi bir iki cılız girişimde bulunsa bile bu girişimler bir ilişkiye evrilemez. Zaten kişi genellikle yeni bir ilişkiye başlamaktan korktuğu için yasını bir türlü tutamıyordur. Bu korkuların temel nedenleri tekrar sevememek, mutlu olamamak, mutlu edememek ve tekrar incinmektir.

Geçmiş ilişkilerin bitmeyen yasları yeni ilişkilerin yeşermesini engeller.

Güven (ve özgüven) eksikliği

Derin bir ilişki ötekine kendini bırakabilmeyi içerir. Kendini açabilmek, içerdeki yaraları gösterebilmek, karşıdakinin yaralarına bakabilmek, gerekirse bu yaralara dokunabilmek kendini ötekine bırakmak demektir.

Kendini bırakmak da ancak güven duygusu varlığında yapılabilir; kişi yaralarına rağmen partnerin onu terk etmeyeceğine, bu yaralar nedeniyle zorbalığa uğramayacağına dair partnerine güvenmek ister. Bunu yapabilmek için aslında özgüvene de ihtiyacı vardır; eğer kendisi yaralı haliyle kendini kabul edemediyse başkasının da kabul etmeyeceğinden korkar.

Geçmiş travmaların, sağlıksız ilişkilerin kişinin ruhunda açtığı yaralar güven ve özgüven duygusunu zedeleyerek kişinin yeni ve sağlıklı ilişkiler kurmasını engelleyebilir.

Narsisizm

Kendini fazlasıyla sevme hali olarak tanımlanabilecek narsisizm ötekini sevememe hali yaratır. Çünkü narsist bir kişide öteki yoktur; sadece kendi uzantısı vardır. Sadece kendi uzantısı olan bir öteki kabuldür. Bu nedenle partnerini belli bir şekilde davranmak için zorlar. Tipik bir narsist öncelikle bu uzantıyı garanti altına almak için partneri adeta aşka boğar; “aşk bombardımanı” denen şekilde aşırı bir sevgi gösterisi söz konusudur. Elbette ki bu, gerçek bir sevgi değildir.

Ne zaman ki partner kendi düşüncelerini ve isteklerini dile getirmeye başlar, yani uzantı olmaktan çıkar, işte o zaman narsistin suçlamaları, eleştirileri, partneri beğenmeme halleri ortaya çıkar.

Sonuçta narsist küskün bir çocuk gibi ortadan kaybolur ve yeni bir uzantı aramaya koyulur.

Peki ne yapacağız? Yalnız kalplere öneriler…

Yalnızlıktan kurtulmak, ruh eşini bulmak ve onunla derin bir ilişkiyi sürdürebilmek ancak altta yatan nedeni bulup bu nedenin yarattığı tuzaktan, davranış kalıbından veya örüntüden çıkmakla mümkündür. Bu nedenle yukarıdaki nedenlerden hangisinin/hangilerinin sizin için geçerli olduğunu bir düşünün.

Eğer çaresizce arayanlardan biriyseniz yapmanız gereken bu telaşı bir kenara bırakıp arkanız yaslanıp huşu içinde beklemektir: bakalım evren size ne sunacak. Ancak siz biraz sakinleşirseniz gürültü yatışır ve evrenin söylediklerini duyabilir hale gelirsiniz.

Mükemmel peşinde koştuğunuzu fark ettiyseniz kendinize, mükemmelin sanal bir havuç olduğunu hatırlatmalı, bu beyhude yarıştan bir an önce çıkmalısınız. En mükemmel haliniz en doğal halinizdir. Ruh eşinizin en mükemmel hali ise olduğu halidir; onu da olduğu gibi kabul edin.

Kurban tuzağına düştüğünüzü düşünüyorsanız yapmanız gereken söylenmeyi bırakıp aksiyona geçmektir. Hayatınızın direksiyonuna geçin ve neyi değiştirmek istiyorsanız sorumluluğunu alın. Kendi arabanızı sizden başkası süremez. Başkalarının arabalarına bakarsanız da önünüzü göremezsiniz; kendi yolunuza ve yolculuğunuza odaklanın. Unutmayın: herkesin hikayesi farklıdır.

Bitmeyen yaslarınız varsa artık o yasları tutma cesaretini gösterip geçmiş dosyaları kapama vakti. Ruhunuzun o odasına girin ve dondurduğunuz ne varsa gözyaşlarınızla eritin. Yasın akması lazım; olumlu olumsuz tüm duygularınıza izin verin bırakın aksınlar. Odada sakladığınız eski ilişkiye ait tüm eşyaları çıkarın. Odayı iyice havalandırın. Ve yeni gelecek misafir için süsleyin. Kimse geçmişin kokusu sinmiş bir odaya girmek istemez.

Eğer yalnızlığınızın nedeninin geçmiş travmaların güven ve özgüven duygunuzu zedelemesi, bağlanma sorunları, ilişki kurmayı güçleştiren kişilik özellikleri olduğunu düşünüyorsanız bu konularda profesyonel bir destek almak size yardımcı olacaktır.

Gönül yaylarınızın birlikte titreştiği o önemli ötekini bulmanız dileğiyle…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x