Teknolojik sosyal sorumluluk neden gerekli?

Yapay zeka iş yaşamımızı, toplum refahını etkileyecek en önemli etkenlerden biri. Bu süreçte toplumun refahının düşmemesi için iş dünyasına düşen sorumluluk ne?

Dünya çapında pek çok hükümete, şirkete ve sivil toplum kuruluşuna hizmet veren ünlü danışmanlık şirketi McKinsey’in üç ayda bir yayımlanan dergisi, Ağustos ayında “Yapay zeka iş dünyasına sağladığı fayda kadar topluma da fayda sağlayabilir mi?” sorusuna yanıt aradı. Sorunun yanıtı, şirketin yöneticilerinden Jacques Bughin ve Eric Hazan’ın birlikte yazdığı yazının hemen başında verildi.

Evet, yapay zeka iş dünyası kadar, toplumlara da yarar sağlayabilir. Ancak bunun bir şartı var: Liderler ‘teknolojik sosyal sorumluluk’ kavramını benimsemeyi, iş dünyası için zorunlu olarak görmeli.

Ülkemizde pek tartışılmayan ‘teknolojik sosyal sorumluluk’ kavramını detaylandırmadan önce, geçmişe bakmakta fayda var.

1953’te General Motors CEO’su Charles Erwin Wilson, ABD Savunma Bakanı olmadan önce, ülkedeki senatörlerin sert sorularına maruz kaldı. Yöneticisi olduğu şirkette ortaklığı da bulunan, ‘Motor Charlie’ lakaplı isme en çok sorulan soru, ülkesiyle otomotiv devi arasında çıkar çatışması olsa, kimin tarafını tutacağıydı. Wilson, ülkesi için iyi olanın şirketi için, şirketi için iyi olanın da ülkesi için iyi olduğunu düşündüğünü ve bu prensip üzerinden hareket ettiğini söyledi. Ancak bu müdafaa, ABD Savunma Bakanı olmasına engel olmasa da, pek çok eleştiriye ve soru işaretine yol açtı. Gerçekten de, şirketler ve ülke çıkarlarının bu kadar paralel görülmesi, sıkıntılı bir düşünce değil miydi?

Bugün yine benzer bir soruyu iş dünyası ve yöneticiler tartışıyor. Yapay zekanın gücünü yalnızca kendilerinin ve hissedarların cebini doldurmak için kullanıp, toplumdaki işsizlik, güvencesizlik ve güvensizliği mi körükleyecekler? Yoksa gerçekten de iş dünyasıyla toplumun çıkarları, bu konjonktürde örtüşebilecek mi?

Geçmişe baktığımızda, teknolojinin yalnızca gayrısafi yurt içi hasılayı değil; ortalama yaşam süresini, sağlık koşullarını ve boş zamanı artırdığını görüyoruz. Diğer yandan, teknoloji stres, eşitsizlik ve iş güvencesizliğini de artırabiliyor. İktisat biliminin dallarından ‘refah ekonomisi’nde son dönemde yapılan çalışmalar; risk almaktan kaçınma, harcamaların azalması ve iş veriminin düşmesi tehlikelerine de dikkat çekiyor.

Şirketler, yapay zekanın gücünü yalnızca kendilerinin ve hissedarların cebini doldurmak için kullanıp, toplumdaki işsizlik, güvencesizlik ve güvensizliği mi körükleyecekler? Yoksa gerçekten de iş dünyasıyla toplumun çıkarları, bu konjonktürde örtüşebilecek mi?

İnovasyonla büyüme mi, işçi çıkartarak maliyet azaltmak mı?

Bughin ve Hazan, yeni teknoloji, iş dünyası ve toplum arasındaki ilişkilerde iki boyutun belirleyici olacağını ortaya koyuyor.

Düşünülmesi gereken ilk boyut, şirketlerin inovasyona dayalı büyümeye odaklanarak, maliyet azaltmayı ve işçi çıkarmayı ikinci plana atıp atmayacağı. İkinci boyut ise, şirketlerin değişimi sırasında işçilerin dönüşümünün nasıl sağlanacağı. Bu iki boyutu birlikte düşündüğümüzde herkes için en iyi senaryo, şirketlerin inovasyona ağırlık vererek büyümesi ve proaktif davranarak olası çalışanlarını da dönüştürmesi. Bu hem şirketlerin büyüme oranlarını hem de toplumun refahını artıran en iyi senaryo. İnovasyona ağırlık verilmemesi, şirketlerin büyümesini, bu dönüşüm sırasında reaktif davranılması ise toplumsal refahı azaltıyor.

Toplumu yönlendiren hükümetler ve şirketlere sunduğu danışmanlık hizmetiyle, dünyanın değişiminde kritik rol oynayan McKinsey’de çalışan Bughin ve Hazan, yaptıkları araştırmaların da bu teoriyi desteklediğini vurguluyor. İkiliye göre, inovasyona önem veren şirketler, yeni ürünler üretmek ve yeni piyasalara açılmak için işçi sayılarını azaltmak bir yana, artırıyorlar. Walmart ve SAP gibi dev şirketlerin de çalışanlarına eğitim vererek iş gücünü kuvvetlendirmeye çalıştığı görülüyor. Amazon ve Facebook, daha kaliteli iş gücüne ulaşmak için verdikleri asgari ücreti artırıyorlar.

Düşünülmesi gereken ilk boyut, şirketlerin inovasyona dayalı büyümeye odaklanarak, maliyet azaltma ve işçi çıkarmayı ikinci plana atıp atmayacağı. İkinci boyut ise, şirketlerin değişimi sırasında işçilerin dönüşümünün nasıl sağlanacağı.

“Teknolojik sosyal sorumluluk zorunlu görülmeli”

Bughin ve Hazan, toplumun uzun vadeli, şirketlerin ise kısa ve orta vadeli kazancı için, inovasyon ve proaktifliğin temel alındığı ‘teknolojik sosyal sorumluluk’ kavramının zorunlu hale getirilmesinin önemini vurguluyor.

Kurumların sosyal sorumluluk projelerine benzettikleri bu kavramın, patronların ve çalışanların birlikte kazanabileceği bir senaryo sağlayabileceğini öne sürüyorlar. En iyi senaryoda, yeni teknolojilerin toplum refahına toplam katkısı 2030 yılında, erken otomasyon ve bilgisayar sistemlerinden bile fazla olacak.

Ancak inovasyon ve proaktifliğin ihmal edildiği senaryolarda, işsizlik ve eşitsizliğin arttığı, eğitim ve sağlık alanlarının ise daha az geliştiği görülüyor. Bu senaryolar, iş gücünü mutsuzluk, sağlıksızlık, eşitsizlik, eğitimsizlik ve güvencesizliğe mahkum ettiği gibi, şirketlerin de daha az kar elde etmelerine neden oluyor.

Toplumdaki huzurun bu tarz büyük dönüşümleri daha sorunsuz atlatmada önemli olduğunu belirten yazarlar, yakın zamanda gayrisafi yurt içi hasıla yerine toplum refahına odaklanacağını duyuran Yeni Zelanda yönetimini örnek gösteriyor.

Toplumdaki huzurun bu tarz büyük dönüşümleri daha sorunsuz atlatmada önemli olduğunu belirten yazarlar, yakın zamanda gayrisafi yurt içi hasıla yerine toplum refahına odaklanacağını duyuran Yeni Zelanda yönetimini örnek gösteriyor.

Liderler ne yapmalı?

Teknolojik gelişmelerin toplumu radikal bir şekilde dönüştürdüğü bu konjonktürde, ‘öncü’ rolünü iş insanlarına veren yazarlar, üç konunun altını çiziyor.

  1. Öncelikle bu reçetenin sadece toplum için değil, kendi şirketleri için de en iyi çözüm olduğuna ikna olmalılar.
  2. İş gücünün yeni iş süreçlerine ve ekipmanlarına uyumunu, çalışanlarının eğitimine proaktif bir şekilde destek vererek sağlamalılar.
  3. CEO’lar toplumsal fayda için yeni ve uzun vadeli ortaklıklara girişmeli. Yapay zekanın iş dünyasını dönüştürmesi sırasında, iş dünyası ve kamu el ele vermeli. Şirketler, meslek liseleri ve üniversitelerle çalışarak, ihtiyaçlarına uygun eleman yetiştirilmesini sağlamalı.

Bughin ve Hazan, teknolojik sosyal sorumluluk konusunda henüz başlangıç aşamasında olunduğunu ve kendilerinin de henüz yalnızca taslak çıkardıklarını belirterek yazılarını noktalıyor.

Bu yazı ilk kez 19 Aralık 2019’da yayımlanmıştır.

 

Jacques Bughin ve Eric Hazan’ın McKinsey Quarterly’de yayımlanan “Can artificial intelligence help society as much as it helps business?” başlıklı makalesinin bazı bölümleri Eren Umurbilir tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkılarla yeniden düzenlenmiştir. Makalenin orijinaline ve tamamına şu linkten ulaşabilirsiniz: https://mck.co/36MYLuN

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Teknolojik sosyal sorumluluk neden gerekli?

Yapay zeka iş yaşamımızı, toplum refahını etkileyecek en önemli etkenlerden biri. Bu süreçte toplumun refahının düşmemesi için iş dünyasına düşen sorumluluk ne?

Dünya çapında pek çok hükümete, şirkete ve sivil toplum kuruluşuna hizmet veren ünlü danışmanlık şirketi McKinsey’in üç ayda bir yayımlanan dergisi, Ağustos ayında “Yapay zeka iş dünyasına sağladığı fayda kadar topluma da fayda sağlayabilir mi?” sorusuna yanıt aradı. Sorunun yanıtı, şirketin yöneticilerinden Jacques Bughin ve Eric Hazan’ın birlikte yazdığı yazının hemen başında verildi.

Evet, yapay zeka iş dünyası kadar, toplumlara da yarar sağlayabilir. Ancak bunun bir şartı var: Liderler ‘teknolojik sosyal sorumluluk’ kavramını benimsemeyi, iş dünyası için zorunlu olarak görmeli.

Ülkemizde pek tartışılmayan ‘teknolojik sosyal sorumluluk’ kavramını detaylandırmadan önce, geçmişe bakmakta fayda var.

1953’te General Motors CEO’su Charles Erwin Wilson, ABD Savunma Bakanı olmadan önce, ülkedeki senatörlerin sert sorularına maruz kaldı. Yöneticisi olduğu şirkette ortaklığı da bulunan, ‘Motor Charlie’ lakaplı isme en çok sorulan soru, ülkesiyle otomotiv devi arasında çıkar çatışması olsa, kimin tarafını tutacağıydı. Wilson, ülkesi için iyi olanın şirketi için, şirketi için iyi olanın da ülkesi için iyi olduğunu düşündüğünü ve bu prensip üzerinden hareket ettiğini söyledi. Ancak bu müdafaa, ABD Savunma Bakanı olmasına engel olmasa da, pek çok eleştiriye ve soru işaretine yol açtı. Gerçekten de, şirketler ve ülke çıkarlarının bu kadar paralel görülmesi, sıkıntılı bir düşünce değil miydi?

Bugün yine benzer bir soruyu iş dünyası ve yöneticiler tartışıyor. Yapay zekanın gücünü yalnızca kendilerinin ve hissedarların cebini doldurmak için kullanıp, toplumdaki işsizlik, güvencesizlik ve güvensizliği mi körükleyecekler? Yoksa gerçekten de iş dünyasıyla toplumun çıkarları, bu konjonktürde örtüşebilecek mi?

Geçmişe baktığımızda, teknolojinin yalnızca gayrısafi yurt içi hasılayı değil; ortalama yaşam süresini, sağlık koşullarını ve boş zamanı artırdığını görüyoruz. Diğer yandan, teknoloji stres, eşitsizlik ve iş güvencesizliğini de artırabiliyor. İktisat biliminin dallarından ‘refah ekonomisi’nde son dönemde yapılan çalışmalar; risk almaktan kaçınma, harcamaların azalması ve iş veriminin düşmesi tehlikelerine de dikkat çekiyor.

Şirketler, yapay zekanın gücünü yalnızca kendilerinin ve hissedarların cebini doldurmak için kullanıp, toplumdaki işsizlik, güvencesizlik ve güvensizliği mi körükleyecekler? Yoksa gerçekten de iş dünyasıyla toplumun çıkarları, bu konjonktürde örtüşebilecek mi?

İnovasyonla büyüme mi, işçi çıkartarak maliyet azaltmak mı?

Bughin ve Hazan, yeni teknoloji, iş dünyası ve toplum arasındaki ilişkilerde iki boyutun belirleyici olacağını ortaya koyuyor.

Düşünülmesi gereken ilk boyut, şirketlerin inovasyona dayalı büyümeye odaklanarak, maliyet azaltmayı ve işçi çıkarmayı ikinci plana atıp atmayacağı. İkinci boyut ise, şirketlerin değişimi sırasında işçilerin dönüşümünün nasıl sağlanacağı. Bu iki boyutu birlikte düşündüğümüzde herkes için en iyi senaryo, şirketlerin inovasyona ağırlık vererek büyümesi ve proaktif davranarak olası çalışanlarını da dönüştürmesi. Bu hem şirketlerin büyüme oranlarını hem de toplumun refahını artıran en iyi senaryo. İnovasyona ağırlık verilmemesi, şirketlerin büyümesini, bu dönüşüm sırasında reaktif davranılması ise toplumsal refahı azaltıyor.

Toplumu yönlendiren hükümetler ve şirketlere sunduğu danışmanlık hizmetiyle, dünyanın değişiminde kritik rol oynayan McKinsey’de çalışan Bughin ve Hazan, yaptıkları araştırmaların da bu teoriyi desteklediğini vurguluyor. İkiliye göre, inovasyona önem veren şirketler, yeni ürünler üretmek ve yeni piyasalara açılmak için işçi sayılarını azaltmak bir yana, artırıyorlar. Walmart ve SAP gibi dev şirketlerin de çalışanlarına eğitim vererek iş gücünü kuvvetlendirmeye çalıştığı görülüyor. Amazon ve Facebook, daha kaliteli iş gücüne ulaşmak için verdikleri asgari ücreti artırıyorlar.

Düşünülmesi gereken ilk boyut, şirketlerin inovasyona dayalı büyümeye odaklanarak, maliyet azaltma ve işçi çıkarmayı ikinci plana atıp atmayacağı. İkinci boyut ise, şirketlerin değişimi sırasında işçilerin dönüşümünün nasıl sağlanacağı.

“Teknolojik sosyal sorumluluk zorunlu görülmeli”

Bughin ve Hazan, toplumun uzun vadeli, şirketlerin ise kısa ve orta vadeli kazancı için, inovasyon ve proaktifliğin temel alındığı ‘teknolojik sosyal sorumluluk’ kavramının zorunlu hale getirilmesinin önemini vurguluyor.

Kurumların sosyal sorumluluk projelerine benzettikleri bu kavramın, patronların ve çalışanların birlikte kazanabileceği bir senaryo sağlayabileceğini öne sürüyorlar. En iyi senaryoda, yeni teknolojilerin toplum refahına toplam katkısı 2030 yılında, erken otomasyon ve bilgisayar sistemlerinden bile fazla olacak.

Ancak inovasyon ve proaktifliğin ihmal edildiği senaryolarda, işsizlik ve eşitsizliğin arttığı, eğitim ve sağlık alanlarının ise daha az geliştiği görülüyor. Bu senaryolar, iş gücünü mutsuzluk, sağlıksızlık, eşitsizlik, eğitimsizlik ve güvencesizliğe mahkum ettiği gibi, şirketlerin de daha az kar elde etmelerine neden oluyor.

Toplumdaki huzurun bu tarz büyük dönüşümleri daha sorunsuz atlatmada önemli olduğunu belirten yazarlar, yakın zamanda gayrisafi yurt içi hasıla yerine toplum refahına odaklanacağını duyuran Yeni Zelanda yönetimini örnek gösteriyor.

Toplumdaki huzurun bu tarz büyük dönüşümleri daha sorunsuz atlatmada önemli olduğunu belirten yazarlar, yakın zamanda gayrisafi yurt içi hasıla yerine toplum refahına odaklanacağını duyuran Yeni Zelanda yönetimini örnek gösteriyor.

Liderler ne yapmalı?

Teknolojik gelişmelerin toplumu radikal bir şekilde dönüştürdüğü bu konjonktürde, ‘öncü’ rolünü iş insanlarına veren yazarlar, üç konunun altını çiziyor.

  1. Öncelikle bu reçetenin sadece toplum için değil, kendi şirketleri için de en iyi çözüm olduğuna ikna olmalılar.
  2. İş gücünün yeni iş süreçlerine ve ekipmanlarına uyumunu, çalışanlarının eğitimine proaktif bir şekilde destek vererek sağlamalılar.
  3. CEO’lar toplumsal fayda için yeni ve uzun vadeli ortaklıklara girişmeli. Yapay zekanın iş dünyasını dönüştürmesi sırasında, iş dünyası ve kamu el ele vermeli. Şirketler, meslek liseleri ve üniversitelerle çalışarak, ihtiyaçlarına uygun eleman yetiştirilmesini sağlamalı.

Bughin ve Hazan, teknolojik sosyal sorumluluk konusunda henüz başlangıç aşamasında olunduğunu ve kendilerinin de henüz yalnızca taslak çıkardıklarını belirterek yazılarını noktalıyor.

Bu yazı ilk kez 19 Aralık 2019’da yayımlanmıştır.

 

Jacques Bughin ve Eric Hazan’ın McKinsey Quarterly’de yayımlanan “Can artificial intelligence help society as much as it helps business?” başlıklı makalesinin bazı bölümleri Eren Umurbilir tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkılarla yeniden düzenlenmiştir. Makalenin orijinaline ve tamamına şu linkten ulaşabilirsiniz: https://mck.co/36MYLuN

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x