Sosyal medyada sürekli iyi ve mutlu olmaya yönlendiren mesaj bombardımanı altında kalınca rahatsız edici düşüncelerden bir an evvel kurtulmak ya da bunlardan kaçınmak en doğrusu gibi geliyor. Ancak durum pek de öyle değil.
Avustralya’daki Queensland Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden Lucas Dixon, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazısında toksik pozitifliğin bizi nasıl olumsuz etkilediğini anlatıyor ve etkili bir zihin durumu için önerilerini sıralıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“(…) Tüm engeller karşısında sarsılmaz bir iyimserliğe sahip olma baskısı, kişisel ve kolektif iyilik halimiz için bir tehdit oluşturuyor. Bu nedenle bazı uzmanlar, bu modern kültürel ısrarı toksik pozitiflik olarak adlandırmaya başladı. (…)
Toksik pozitiflik birdenbire ortaya çıkmadı. Olumlu bir zihinsel tutumun yararlı olabileceği fikrinde elbette gerçeklik payı var. Aslında bu faydaları araştırmaya odaklanan bir alan da var: ‘Pozitif psikoloji’. Bu alandaki araştırmalar, hayata karşı daha olumlu ve iyimser bir tutum benimseyen kişilerin genellikle daha az stresli olduklarını, daha az depresyon yaşadıklarını ve daha iyi sağlık ve esenlik hali sonuçlarına sahip olduklarını gösteriyor. Ayrıca, pozitif bir insan olmak başkaları için de caziptir ve bunun getirdiği sosyal faydalar iyilik halinin anahtarıdır.
Ancak akademisyenler, pozitif psikolojiden elde edilen bulguları abartılı veya fazla basit olmakla eleştiriyor. Pozitif psikoloji müdahalelerinin genel olarak hâlihazırda psikolojik açıdan sağlıklı olanlara en çok fayda sağladığını bilmek önemli. Başka bir deyişle, yoğun psikolojik sorunlarla veya yaşam koşullarıyla mücadele edenler, bilişsel davranışçı terapi gibi daha yerleşik tedavilerle karşılaştırıldığında pozitif psikolojiden aynı faydaları elde edemeyecektir. Özellikle yararsız ve hatta zararlı olan, insanların olumlu düşünceyi aşırıya taşıması ve bunun her sorunun çözümü olduğuna inanmasıdır. Ne yazık ki bu, milyonlara iletilen aşırı basit pozitiflik mesajıdır.
Çevrimiçi fenomenler; en güncel tüyoları, hayat karşısında ‘şanslı kız’ tutumları ve her türlü zorluğun sarsılmaz bir kararlılıkla üstesinden gelme konusundaki kahramanlık anlatılarıyla, pozitif psikolojinin sığ versiyonunu teşvik ediyor. Pek çok takipçi için bu tür tasvirler, hepimizin hayatta hedeflemesi gereken şeyin referans noktası haline geliyor.”
İdealleştirilmiş pozitiflik
Yazar, idealleştirilmiş pozitiflik normlarını özümseyenlerin, yaşamdaki kaçınılmaz zor deneyimlere (ölüm, iş kaybı, salgın hastalıklar veya ilişki başarısızlıkları) karşı verdikleri doğal tepkilerin bir şekilde yanlış olduğuna inanmaya başlayabileceği konusunda uyarıyor: “Bu kişiler deneyimsel kaçınma alışkanlıkları geliştirme riskiyle karşı karşıyadır: Zor düşünce ve duyguların sürekli olarak inkâr edilmesi, bastırılması veya bunlardan kaçınılması gibi. Elbette, zorlu bir toplantıyı atlatmak için mutlu bir yüz ifadesi takınmak veya anlık güçlüklerle başa çıkmak için bir durumu olumlu bir şekilde yeniden yorumlamak iyidir, ancak bir noktada hepimizin durup, çözülmemiş sorunlarımızı ve meselelerimizi ele almamız gerekir.
Kaçınma, kaçınılması gereken ‘kötü’ iç deneyimlerin olduğu fikrini güçlendirebilir. Ancak içsel deneyimlerimizden kaçınmak o kadar kolay değildir. (…) Belirli düşünceleri veya duyguları ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak etiketlemek, aynı zamanda gereksiz bir kendi kendini yargılama döngüsü yaratabilir. (…)
Sonuçta, olumlu düşünerek olaylardan kaçınmak için harcanan ekstra çaba ve enerjinin strese neden olması muhtemel. Bu stres sizi, pozitif düşünce yoluyla kaçınmaya çalıştığınız zihinsel ve fiziksel sağlık sorunları için ateş hattına sokabilir. Bir çalışma, başa çıkma tarzları sorunlardan kaçınmayı içeren kişilerin, dört yıl sonra daha stresli yaşam durumları ve 10 yıl sonra daha fazla depresyon belirtileri bildirdiklerini ortaya koyuyor. Olumsuz duyguları bastırmaya çalışmak, aynı zamanda fiziksel sağlık sorunlarıyla ve daha erken yaşta ölümle de bağlantılı.
Rahatsız edici gerçekliğin faydaları
Hayattaki her durum olumlu bir eğilim gerektirmez. Rahatsız edici gerçekliğin faydalı olduğu zamanlar vardır. Örneğin, olumsuz duygular veya deneyimler, kişiyi hastalık için teşhis ve tedavi aramaya, artan borçlarını ödemeye veya kötü bir ilişkiden çıkmaya motive edebilir. Bazen rahatsız edici yönlerimiz üzerine düşünmemiz gerekir. Psikiyatr Carl Jung, ahlaki mükemmeliyetçilik çabasının kişiliğimizin daha karmaşık, sosyal açıdan daha az kabul edilebilir yanlarını yadsıdığını öne sürmüştü ki bu da gerçek anlamda kendini kabullenmeyi ve gelişmeyi engelleyebilir.
Başkalarına katı pozitiflik standartları koyduğumuzda da benzer sorunlar ortaya çıkar. ‘Yalnızca olumlu hisler’ zihniyeti, sosyal ve profesyonel ortamlarda açık ve empatik iletişimi engelleyebilir. Örneğin iş yerinde olumlu tutumlarda ısrar etmek, meslektaşlarınızı endişelerini dile getirmekten caydırabilir ve gerçek sorunların ele alınmasını engelleyebilir. Yakın ilişkilerimizde de aynısı geçerlidir. (…) Bazen insanların iyi bir dinlemeye ihtiyacı vardır. Rahatsız edici veya acı verici olanlar da dahil olmak üzere insan duygularının tüm yelpazesini kucaklamak, gerçek bir bağ kurma ve anlayış için hayati önemdedir.
Peki, etkili pozitiflik ile aşırı veya toksik pozitiflik arasındaki ince çizgide nasıl gezineceğiz? TikTok yayınlarından farklı olarak, sorunun yanıtı incelikli. Sosyal medya fenomenleri ve guruları arasında son derece popüler olan olumlu onaylamaları ve görselleştirme tekniklerini ele alalım. Araştırmalar, olumlu onaylamaların (örneğin, kendinize hangi konuda iyi olduğunuzu veya kendinizle ilgili nelerden hoşlandığınızı tekrar tekrar hatırlatmak gibi) insanların kendileri hakkında daha iyi hissetmelerine gerçekten yardımcı olabileceğini, ancak faydaların esas olarak hâlihazırda daha olumlu bir benlik saygısına sahip olanlarda görüldüğünü öne sürüyor. Özgüveni düşük olanlar için onaylamalar geri tepebilir ve kişinin kendisini daha kötü hissetmesine neden olabilir. Bu olumsuz etki, olumlu ifadelerin kişinin benlik saygısıyla çatışması durumunda ortaya çıkan bilişsel uyumsuzluktan kaynaklanabilir. ‘Kendimle ilgili her şeyi seviyorum’ gibi bir olumlamanın bariz bir yalan olması, hem kendinizle ilgili hoşlanmadığınız şeyleri hatırlamanıza hem de kendinizi yalancı hissetmenize neden olur. (…)
Birçok modern psikolojik yaklaşımın öğrettiği, sürekli pozitifliği hedeflemek yerine her şeyi olduğu şekilde kabul etmenin ve anlamanın önemidir. Söz konusu yaklaşımlar, içsel deneyimlerimizle daha şefkatli ve kabul edici bir ilişki kurmaya yardımcı olmaya odaklanırlar. İşe yarayabilir, çünkü olumsuz yargıyı azalttığımızda ‘kötü’ düşünceler ve duyguların paradoksal bir şekilde üzerimizdeki gücü azalır ve onlardan daha az enerji harcayarak kurtulmamıza olanak tanırlar.
Dolayısıyla iyilik halinin anahtarı, olumlu bir bakış açısı ile olayların gerçekte nasıl olduğunu kabul etme ve bunları ele alma arasında denge kurma kabiliyetidir. (…) Herkesin kendi yolu vardır ve bu her zaman devam eden bir çalışmadır, ancak kişisel gelişim alanındaki araştırmalarıma ve deneyimlerime dayanarak bazı önerilerde bulunabilirim:
– Arkadaşlarınız, aileniz, iş arkadaşlarınız veya sosyal medyadaki ünlüler gibi başkalarından pozitif olmanız yönünde baskı hissettiğinizi fark etmek faydalı olacaktır. (…) Bu gibi durumlarda, gördüğünüz şeyin, insanların hayatlarını nasıl yaşadıklarının özenle seçilmiş bir versiyonu olduğunu akılda tutmak önemlidir. Hikâyenin tamamı bu değil.
– İnsanlar veya gruplar pozitifliğe değer verdiğinde ve ‘olumsuz’ düşünce veya duyguların ifadesini şeytanlaştırdığında, bu bir tehlike işaretidir. Bazen bu katı ahlaki kurallar, muhalefeti ve eleştirileri engellemek için kullanılır. Bu, uzun vadede pek sağlıklı değildir, çünkü gerçek ifadeyi bastırır ve değişimi engeller. (…)
– Pozitiflik her birimizde farklı şekillerde kendiliğinden ortaya çıkabilir. (…) Kendinizi iyi hissettiren şeyi bulun ve bunu daha sık yapmak için kendinize imkân tanıyın. Birçok insan için daha mutlu olmaya yönelik bu yaklaşım, mutlu olmak için belirli bir zihniyeti benimsemek veya ‘doğru’ düşüncelere odaklanmak zorunda kalmaktan daha etkilidir.
Pozitiflik konusundaki kültürel ısrar karşısında, hayatın sadece sosyal medyada öne çıkan olaylardan ibaret olmadığını hatırlamamız gerekiyor. (…) Aşırı pozitiflik, iyi niyetli olsa da, hepimizin karşı karşıya olduğu gerçek mücadelelerin etkisini azaltabilir ve yalnızca belirli yönlerimize değer verilen bir ortam yaratarak bizi, kendimize her zaman uymayan maskeleri takmaya zorlayabilir. Bireysel ve kolektif iyilik halimizi geliştirmek için insanlığımızın tüm yelpazesini kucaklayıp içimizdeki ve etrafımızdaki, iyi olmanın ya da olmamanın sorun teşkil etmediği alanları geliştirmeliyiz.”
Bu yazı ilk kez 31 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.