Son zamanlarda Z Kuşağı gündeme oturdu. Birçok şirket ve politikacı bu gençleri yakından tanımak ve anlamak istiyor. Acaba neden?
Bu soruların yanıtlarını bulmak için, öncelikle toplumsal ve sosyal sınıflamaları anlamalıyız. Kim, neden insanları gruplaştırıp, tanımlamak istiyor? Kişileri tanımladığınızda, neler elde edersiniz?
Araştırma şirketleri, toplumu sınıflara ayırarak tanımlamak isterler. Hatta Z Kuşağı tanımı nedir, ilk olarak nereden çıkmıştır? Bilimsel analizi, sosyolojik değeri var mı, diye düşünecek olursanız, bir araştırma şirketi karşınıza çıkacaktır. İstatistiksel verilerle cinsiyet ve yaş dağılımları, politik tercih ve inanç eğilimi, etnik köken ve aile yapısına kadar davranış eğilimlerini araştırıp, bizleri kategorize ederler. Yaş faktörünün bir değişken olarak kullanıldığı Kohort Analizleri ile zaman içindeki duygu, düşünce ve davranış değişimlerini tespit ederler. Böylece, bu araştırma şirketinin sunduğu verilerden faydalanan şirketler, ürünleri için hedefledikleri grup yapısına uygun pazarlama stratejilerini geliştirebilir. Örneğin şu şekilde bir sosyal sınıflama ve özellik belirlediğinizi düşünelim:
- 25-35 yaş arası erkekler iş çıkışı espresso içerek, akşam enerjisini dengeliyorlar!
Bu davranışı destekleyerek, diğerlerini özendirecek toplumsal rol model influencer (etkileyen kişi) ile kısa sürede iş çıkışında espresso içme alışkanlığı o grupta yerleşir.
İnsan – Düşündüğünü düşünen tek canlı
Bireyleri tanımladığınızda onları yönetmek kolaylaşır: Şu yaş aralığındaki kadınlar bunu sever; bu yaş grubundaki erkekler bu spora düşkündür. Ardından hedeflenen tüketim ve davranış alışkanlığını o gruba sunacak adımlarla proje hayata geçirilir: Eğlenceli bir film ya da maç izlerken, pizza ve yanında kolalı bir içecek siparişi vermek gibi. Ne olduğunu anlamadan yaşamımızı ölçülemeyen veriler üzerinden kurgulamaya başlarız:
- Başarılı insanlar şu arabaya sahip.
- Bu akıllı telefon yaşam kalitenize değer katar.
- Şu markanın ürünü sizi ayrıcalıklı kılar.
Dünyada yaşayan yaklaşık 8 milyar insanın her birisi kendince özeldir, tekler içinde biricik’tir. Her birimizin isteği, beklentisi diğerlerinden farklıdır. Lakin bireysel farkındalık düzeyimiz yeterli olgunluk seviyesine ulaşmamış ise, kültürel ve sosyal eksikliğimizi maddesel olarak eşitleyeceğimiz yanılsamasına düşeriz.
İnsan, farkındalığının farkında olan tek canlıdır. Yani, düşünen değil, düşündüğünü düşünen canlılarız. Dün şu konuda böyle düşünüyordum, bugün bunu düşünüyorum, yarınki gelişmelere göre şöyle düşüneceğim, denklemini kurabilen tek canlıyız.
Gençlerin Z Kuşağı’ndan haberi var mı?
Bu bilgiler ışığında, artık “Z Kuşağı” başlığı altında sunulan mesajların, bir araştırma şirketinin demografik analizine destek sağlamaktan başka amacı olmadığını biliyoruz. Bu makaleyi okuyor veya dinliyorsanız, bundan sonra ilk rastlayacağınız Z Kuşağı haberini detaylı şekilde inceleyin lütfen. Z Kuşağı’nın 4 özelliği, 7 farklı beklentisi gibi anlatılanları takip ederken, işsiz üniversite mezunu gençleri ya da 15 yaşında aile baskısı ile evlendirilen gençleri düşünün. Ve sorun kendinize, o gençlerin bu anlatılan özelliklerden haberi var mı?
Öyle ya, şu yaş grubundakiler iş beğenmezmiş, bu yaş grubundakiler hiç disiplinli değilmiş? Neye göre, kime göre? Kaç kişi katılımlı araştırmaların sonucu bu palavralar? Bu araştırmalara Anadolu’daki dağ çobanı ya da Güneydoğu’daki tarlada çalışan genç dâhil edilmiş mi? Toplumu yaş gruplarına ve davranış alışkanlıklarına göre keskin sınırlarla böleceksek, bu tanımların toplumun tamamını kapsaması gerekir. Oysa Karadeniz’de çay toplayan genç ile Ege’de üzüm bağında çalışan delikanlının aylık para harcama limiti sınırlı… Bu gençlerin kendilerine göre bir ekonomik düzenleri tabii ki var, lakin toplumsal ayırımları hedefleyen şirketler için hedef grup olmadıklarından, genellemelere dahil değiller.
Z Kuşağı tanımı belli bir eğitim ve sosyo-kültürel düzeyde olan, şirketlerde iş yaşamında yer alan, aylık belirli bir ekonomik kazanç seviyesi üzerindeki kişileri tarif etmek için türetilmiştir. Peki, neden?
Nesilleri tanımladığımızda ne oluyor?
Davranış özellikleri özneldir; nesilleri tanımlamak için kullanılan ifadeler ekonomik, sosyal ve politik faktörlere göre belirlenir. Kuşaklar arasındaki düşünce ve davranış farklılıkları tanımlandığında, yeni deneyimlerin toplumun hedeflenen kesiminde hangi değişimleri şekillendireceği öngörülür.
Araştırma şirketlerinin keskin sınırlarla belirledikleri gibi, 1997 ile 2012 yılları arasında dünyaya gelenler Z Kuşağı olarak tanımlanıyor. Peki, bu kuşak için yapılan tanımlar 1996 veya 2013 doğumlu olanlar için geçerli olmayacak mı?
Dünya ekonomik sistemini yönetenler şunu fark ettiler. Bugün 15-25 yaşında olanlar, trendsetter; yani ürünlerin değerini belirleyen grubu oluşturuyorlar. Günümüzde Z Kuşağı, ekonomiyi devralıyor. Halen belki anne ve babalarının geliri ile yaşamları sürüyor, lakin aşağıdaki örneklerin cevaplarını Z Kuşağı belirliyor.
- Çocuğumuzu hangi özel okula gönderelim?
- Tatilde nereye gideceğiz?
- Hangi akıllı telefonu almak gerekli?
- Hangi şirketin maaş yanında sunduğu ek avantajlar daha cazip?
Bizler, yani 1965-1980 yılları arasında doğanlar, X Kuşağı olarak tanımlanıyoruz. Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda ailemiz bize sormazdı, “Tatilde nereye gidelim?” diye ya da bizim eve ilk renkli televizyonu aldığımız 1984 yılında, babam bana hiç sormamıştı, “hangi marka ve modeli alalım?” diye… Bizlerin büyüme döneminde dünyada özgürlükler, ekonomik dengeler ve teknolojik atılımlar arka arkaya yaşandı. Bu gelişmelerle dünya küçüldü, bilgiye erişim hızlandı. Bizim çocukluk yıllarımızda gittiğimiz atari salonlarındaki oyunlar, bugün çocuklarımızın akıllı telefonlarında ve bilgisayarlarında yer alıyor.
İş yaşamında değişim zamanı
“Özgürlük” kavramının yeniden yorumlandığı Milenyum çağındayız. Anne ve babalarımız, yani 1946-1964 arasında doğanlar Baby Boomer, başka bir deyişle Bebek Patlaması Kuşağı olarak tanımlanıyor. 2. Dünya Savaşı ve sonrasının etkileri altında dünyaya gelen ve zorlu yaşam koşulları altında çocuklarını büyütmek için günde 12-16 saat çalışan bir nesilden bahsediyoruz. Oysa 2021 yılında, home-office çalışma seçeneği yahut, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde, haftada 4 gün, günde 6 saat çalışma süresi söz konusu.
2025 sonrasında büyük bir harcama gücüne ulaşacağı öngörülen Z Kuşağı, aynı zamanda ilk kez oy kullanacak milyonlarca genç anlamına geliyor. Bu nedenle, yaşlı başlı Baby Boomer Kuşağı yöneticiler, Z Kuşağı’nın tercihlerini doğru analiz etmek istiyorlar. Tüm markalar dijital dünya değişiminin içinde olmaları gerektiğinin farkındalar. Zira 10 sene öncesinde olmayan sosyal medyanın gücü, bugün Z Kuşağı’nın hâkimiyetinde. Her gün, yaklaşık 6-8 saat, dijital dünyada vakit geçiriyorlar. Biz ebeveynlerin ilgi alanlarının artık eskide kaldığına inanıyorlar. Kontrolsüzce ulaşan dijital mesajlara maruz kalıyorlar. Ebeveynler tam da bu noktada söz almak istiyorlar. Oldu bittiye gelmemek adına olanı biteni yakından takip etme derdindeler. İyi, ama nasıl?
Bunun tek bir yöntemi var:
Çocuklarımızı yargılamadan, sınırsızca ve sevgiyle kucaklamalıyız!
Ancak bu şekilde onlarla kalbî, duygusal bağımızı güçlendirebiliriz. İşte o zaman, akşam yemeği hazırlanırken yardım için çağırdığımız çocuğumuz, oyun başından kalkıp bizimle kaliteli zaman geçireceği aile saati deneyimi yaşar.
Bizim çocukluk yıllarımız sokaklarda top oynayarak, misket yuvarlayarak geçti. En son ne zaman sokakta misket oynayan çocuk gördünüz? Teknoloji çağı birçok seçenek ile hayatımıza dâhil oluyor. Teknolojiye esir olmadan, kaliteli aile iletişimini sağlamak bizim elimizde. Yeter ki, bunu gerçekten isteyelim ve önemseyelim.
Unutmamalı ki, dünyanın geleceğini çocuklarımız şekillendirecekler. Vicdanlı ve sevgi dolu çocuklar yetiştirmek zorundayız.
Sosyal yaşam değişiyor
Pandemi sürecinin etkilerini yaşıyoruz hâlâ. Alışkanlıklarımız ve davranışlarımız yeniden şekilleniyor. Bilgiye çok hızlı ulaşılan bu dönemde, gerçek ve doğru bilginin değeri ve önemi artıyor. Eskiden bizlere sunulan bilgiyi kesin doğru olarak kabul ederdik. Oysa Z Kuşağı gençler sorgulamayı ve kendi filtrelerinden geçirerek yorumlamayı tercih ediyorlar. Dolayısıyla kolay değil Z Kuşağı gençlerini ikna etmek. Muhtemeldir ki, bu kuşak iş yaşamında daha fazla yer aldıkça, çalışma ve harcama trendlerini kökten değiştirecekler.
Dünya nüfusunun % 30’u olan 15-24 yaş arası gençler, çalışan nüfusun % 21’ini oluşturuyorlar. Bakalım 10 sene sonrasında dünya iş ve sosyal yaşamı nasıl şekillenecek? Şu an için ağırlıklı olarak hizmet sektöründe çalışan Z Kuşağı gençler, 10 yıl sonrasında bilim, sanat ve kültür alanlarında da üreterek, yeni yaklaşımlar geliştirecekler.
Bununla birlikte meslek seçimi ve iş yaşamı konusunda Z Kuşağı’nın çok dikkatli olması gerekiyor. 2004 yılında Türkiye’deki işsizler içindeki üniversite mezunları oranı % 13 iken, 2021 yılında % 27’ye yükselmiş durumda. 1 milyon 350 bin üniversite mezunu şu an işsiz.
Eğitim şekli değişiyor
Pandemi koşulları nedeniyle 2 yıldır uzaktan eğitim sistemine geçildi. İlkokul 1. sınıf öğrencileri öğretmenleri ve arkadaşları ile tanışıp, koşup oynamadan 1. sınıfı bitirdiler geçen sene. Okulların ve eğitim sistemlerinin varlık amaçları sorgulanmaya başlandı.
200 sene önce sanayi devriminin insan ihtiyacına göre düzenlenmiş olan sistem, bugünün koşullarına uyum sağlamıyor olabilir mi?
Sokağa çıkmadan büyüyen nesil, arkadaşlarıyla bir araya gelmedikleri 2 sene geçirdi. Bu durumun olumsuz etkileri olarak sosyal izolasyon, kaygı bozukluğu ve depresyon vakalarında artış gerçekleşti.
Eğitim sistemleri ve öğretmenlik teknikleri, bilgi vermek yanında, farklı yeni değişkenleri de sağlamalı. Çocuklarımızın ihtiyaç duydukları sosyal gelişim, okul yönetimlerinin belki de ilk önceliği olacak. Düşünsenize, çocuğumuzun bugün okuldaki ilk dersi arkadaşlarıyla saklambaç oyunu olabilir. Neden olmasın?
Z Kuşağı’ndan sonra ne geliyor?
2010 yılından sonra dünyaya gelenler Alfa Kuşağı olarak tanımlanıyor. Dünyaya teknolojik ayak izleriyle geliyorlar. Öyle ki, şu an ki verilere göre, bir çocuk 2 yaşına gelene kadar sosyal medyada dijital olarak ortalama 200 kez paylaşılıyor. Daha çocuğun olaydan haberi olmadan, ebeveyni olarak onların ayak izlerini yaratıyoruz.
Z Kuşağı ile alfabenin sonuna geldik. Pandemi sonrasında yeni dünya düzeniyle birlikte Homo Deus ve transhümanizm geçişi tamamlanacak. Teknolojiye ulaşma gereğinin kalmayacağı nano-biyoteknoloji çağına fazla bir şey kalmadı. Evde radyodan ajans haberi dinleyerek büyüyen neslin torunları, yeni bir dünya kuracaklar.
Dileyelim ki, yeni dünya düzenini kuracak çocuklarımızın rehberi, kalplerindeki sevgi olsun.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 17 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.