“Gelecekte, yabancı kamuoylarının algılarını kontrol etmek, toprak kazanma hedefinin yerini alacak.”
General James Mattis, ABD, Haziran 2009
Günümüzde sahada alınan askeri zaferlere ek olarak enformasyon sahasında da başarılı bir harekât yönetmek çok önemli hale geldi. Bireyler, özellikle de 40 yaş altında olanlar, bilgiye geleneksel medya organlarından değil, sosyal medya platformlarından ulaşıyor. Doğaları gereği bu platformlarda hızlı bir şekilde ve geniş kitlelerle paylaşılan bilgileri kontrol etmek oldukça zor.
Örneğin, Türkiye Barış Pınarı Harekâtı’nda sahada istediğini önemli bir ölçüde almış olsa da enformasyon alanında aynı değerlendirmeyi yapmak mümkün değil. Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda genel bir imaj sorunu olduğu ve bu durumu tersine çevirmenin zaman alacağı da aşikâr.
Sahada kazanılan, sosyal medyada kaybedildi
Barış Pınarı Harekâtı’nın ilk anlarından itibaren YPG’ye bağlı hesaplar ve onlara yakın oldukları görülen diğer bazı kaynaklar, sosyal medya üzerinden TSK ve Suriye Milli Ordusu’na karşı sistematik propaganda kampanyaları başlattı. Bu hesaplardan yayılan bilgiler, batılı geleneksel medyanın harekâtla ilgili haberleri için ana kaynakları oluşturdu. Öyle ki, bu kampanya sayesinde hem YPG’nin hem de komutanı Mazlum Abdi’nin uluslararası kamuoyu nezdinde tanınırlık kazandığı bir gerçek.
Açıkçası, Türkiye’nin bu dezenformasyon kampanyalarına cevabı görece yetersizdi. Yerel medya organları her ne kadar harekâtı her gün ve bazen kimilerine göre ‘gereğinden fazla detaylı’ şekilde incelese de uluslararası kamuoyuna yönelik enformasyon operasyonlarında maalesef sınıfta kaldık. Nitekim, bu dezenformasyon faaliyetlerine karşı Türkiye’nin cevapları ya üst düzey yetkililer tarafından yabancı geleneksel medya organlarına verilen demeçler ya da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli Savunma Bakanlığı gibi kurumların resmî sosyal medya hesaplarından yapıldı. Resmî kaynaklar tarafından yapılan açıklamalar, özellikle sosyal medyada istenilen kitlelere ve etkilere ulaşmıyor. Zira sosyal medya kullanımı sadece bir teknoloji değil aynı zamanda bir jenerasyon meselesi.
Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’nda karşılaştığı bu sorunlar, Doğu Akdeniz ve Libya meselelerinde de başını ağrıtmaya devam ediyor. Nitekim, D. Akdeniz’de Türkiye’nin karşı karşıya geldiği ülkeler, propaganda ve dezenformasyon kampanyalarıyla Ankara’nın meşru taleplerini uluslararası hukuk ihlali gibi pazarlıyor. Libya’da ise Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) desteklediği halde uluslararası kamuoyu nezdinde neredeyse hiç karşılık bulamadı. Tam tersine, UMH’nin karşısında yer alan Halife Hafter’e destek veren ülkelerin sayısı her geçen gün artıyor.
Bilgi toplama, işleme ve yayma
Enformasyon harbinin tanımı zaman içinde yeni teknolojiler ve kullanılan yöntemler ışığında sürekli değişti ve değişmeye devam ediyor. Mevcut bağlamda enformasyon harbi belirli bir düşman üzerinde belirli hedeflere ulaşmak veya onları tanıtmak için kesintisiz bir bilgi toplama, işleme, yayma yeteneği ile birlikte aynı düşmanı bu yeteneklerden mahrum bırakma kabiliyeti olarak tanımlanabilir. Kavramın son dönemdeki en önemli örneklerinden biri, Rusya’nın 2016 ABD başkanlık seçimi döneminde Hillary Clinton’a karşı gerçekleştirdiği dezenformasyon kampanyası.
Enformasyon harbinin kuralları çok hızlı değişiyor. Bugün, dünyanın en prestijli gazetesinin ana manşetini dahi satın alsanız, haberi Twitter ve Facebook’da paylaşanların o başlık üzerine yaptıkları yorumlar içerikten daha etkili olabiliyor.
Enformasyon harbinin kuralları çok hızlı değişiyor. Eskiden istihbarat teşkilatları, lobi grupları ve uluslararası geleneksel medya organları aracılığıyla yapılan bir enformasyon kampanyası, istenen doğrultuda kamuoyu oluşturmak için yeterli olabilirdi. Ne var ki bugün, dünyanın en prestijli gazetesinin ana manşetini dahi satın alsanız, haberi Twitter ve Facebook’da paylaşanların o başlık üzerine yaptıkları yorumlar içerikten daha etkili olabiliyor.
Askeri bilgi destek harekâtı
Enformasyon harbinin bu yazıya konu olan biçimini, bir harekât veya stratejik görev öncesinde, esnasında ve sonrasında bilginin stratejik veya taktik avantaj elde etmek için kullanımı olarak tanımlamak mümkün. Bu tarz bir operasyona Military Information Support Operation (MISO), yani Askeri Bilgi Destek Harekâtı deniyor. Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı üzere, bu tarz “hibrit savaş” taktiklerini en sık ve etkili kullanan ülkelerin başında Rusya geliyor.
2013 yılında Rus Genel Kurmay Başkanı Valery Gerasimov’ın yayınladığı bir makaledeki siyasi ve askeri hedeflerin ele geçirilmesinde askeri olmayan vasıtaların rolünün arttığını vurgulayan Gerasimov doktriniyle, eski Sovyet alışkanlıklarını pekiştiren Moskova, MISO konusundaki yeteneğini Kırım’ın ilhakında başvurduğu başka bir yöntemle de gösterdi. Bir tarafın aslında önceden belirlediği bir kararı, dostu ya da düşmanı olan karşı tarafın, sanki onun kararıymış gibi gönüllü olarak vermesini sağlamak için özel olarak hazırlanmış bilgileri iletmek olarak tanımlanabilecek Dönüşlü Kontrol (Reflexive Control) kavramının bir örneğini kullandı.
Örneğin Moskova ilhaktan önce “küçük yeşil adamları”, yani hiçbir rütbe ve birlik işareti olmayan askerleri kullanarak son ana kadar yaşanan gelişmelere taraf olmadığı görüntüsünü vermişti. Buna ek olarak, Rus Silahlı Kuvvetleri Ukrayna’nın Doğu sınırında geniş çaplı bir tatbikat düzenlemişti. Bu tatbikat hem Kiev ve NATO’nun dikkatini dağıtmış hem de Rusya’nın Kırım’dan ziyade Doğu Ukrayna’yla ilgilendiği izlenimini vermiştir. Fakat bu tip Dönüşlü Kontrol hamlelerinin başarısı için önemli bir kriter, hedef kitlenin vermesi istenilen karara meyilli olması. Nitekim Kırım örneğinde, batılı liderler ve kamuoyu müdahale etme taraftarı değildi.
Aslında Barış Pınarı Harekâtı’nda, YPG’nin uyguladığı dezenformasyon kampanyalarını da dönüşlü kontrol kapsamında değerlendirebiliriz. YPG kaynakları tarafından yayılan bilgiler, Türkiye’ye karşı kötümser bir tutum içinde olan ülkeler tarafından çok daha kolay benimsendi.
Aslında Barış Pınarı Harekâtı’nda, YPG’nin uyguladığı dezenformasyon kampanyalarını da dönüşlü kontrol kapsamında değerlendirebiliriz. YPG kaynakları tarafından yayılan bilgiler, Türkiye’ye karşı kötümser bir tutum içinde olan ülkeler tarafından çok daha kolay benimsendi.
Bir tek Türkiye’nin sorunu değil
Askeri Bilgi Destek Harekâtı düzenlemekte veya bu tarz harekâtlara karşılık vermekte zorlanan tek ülke Türkiye değil. Bu konuda birçok çalışma ve hamle yapmasına karşın, ABD Silahlı Kuvvetleri de bu soruna hâlâ tam anlamıyla bir yanıt bulamadı. ABD Silahlı Kuvvetleri özellikle geleneksel psikolojik harekâtlarda (Psychological Operations) çok tecrübeli olsa da kurumun katı hiyerarşik düzeni hızla gelişen yeni enformasyon ortamına ayak uyduramadı.
MISO konusunda ABD ordusunun karşılaştığı bir diğer engel de hâlâ savaşı geleneksel silah üstünlüğü üzerinden ele almayı sürdürmesi. Başka bir deyişle Amerika, enformasyon harbini, geleneksel harbe yardımcı rolünde görüyor. Hibrit savaşın birçok alanında olduğu gibi bu yaklaşımı da ABD’yi Rusya, Çin, İran ve uluslararası terör örgütleri gibi birçok statüko karşıtı aktör karşısında zorluyor. Zira bu aktörler, enformasyon harbini yardımcı bir hamleden ziyade, harbin kendisi olarak görüyor.
Teşkilat yapısı ve doktrini göze alındığında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu ülkelerden ziyade ABD Silahlı Kuvvetleri’ne benzer bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz. Nitekim, Türkiye’nin stratejik kültüründeki gerontokratik yapı yani karar alıcıların yaş ortalamasının yüksek olması ve envanter üstünlüğüne dayalı harp doktrini, Türkiye’yi YPG ve Hafter güçleri gibi aktörlerin dezenformasyon kampanyalarına karşı dezavantajlı duruma düşürüyor.
55 yaş üstü, harp sahasında tecrübeli generallerden aynı başarıları sosyal medyada beklemek pek de gerçekçi olmaz. Sosyal medya kullanımı her ne kadar toplumun her kesimine erişse de, kullanan jenerasyonlar arasında hala oldukça önemli farklar bulunuyor. Örneğin, Twitter kullanıcıların %57’si 34 yaş altında ve sadece %16’sı 55 yaş üstü.
Peki Türkiye ne yapıyor?
Türkiye’nin bilgi toplama ve işleme yeteneklerinde bir sorun bulunmuyor. Gerek güvenlik ve istihbarat birimleri gerekse açık kaynak istihbarat toplayan özel kurumlar ülkemizde mevcut. Ankara’nın en büyük eksiği, istediği bilgiyi yaymak ve istemediği bilginin yayılmasına cevap vermekte. Elbette Türkiye bu eksiğin farkında ve buna yönelik çalışmalara kaynak ayırıyor. Özellikle son altı ayda bu durumu düzeltmek ve Türkiye’nin hedeflerini uluslararası kamuoyuna daha iyi anlatabilmek için önemli adımlar atılmaya başlandı.
Ankara’nın en büyük eksiği, istediği bilgiyi yaymak ve istemediği bilginin yayılmasına cevap vermekte. Elbette Türkiye bu eksiğin farkında ve buna yönelik çalışmalara kaynak ayırıyor. Özellikle son altı ayda bu durumu düzeltmek ve Türkiye’nin hedeflerini uluslararası kamuoyuna daha iyi anlatabilmek için önemli adımlar atılmaya başlandı.
Bunlardan ilki, Ulusal Kamu Diplomasisi Strateji Belgesi’nin hazırlanması. 11. Kalkınma Planı’nda öngörülen belge, kamu kurumlarının gerek geleneksel gerekse sosyal medya üzerinden yapacağı diplomasi faaliyetlerini birbiriyle uyumlu hale getirmek için kullanılacak. İkinci bir atılım da, Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Geçen ay düzenlenen XI. Büyükelçiler Konferansı sonrası Bakanlık dijital diplomaside daha etkin olma kararı aldı.
Atılan bu adımların, Türkiye’nin iç ve dış politika ajandalarını uluslararası kamuoyuna aktarmasına yardımcı olacağına hiç şüphe yok. Lakin, TSK’nın yürüttüğü harekât ve görevlerin hedeflerini uluslararası kamuoyuna daha iyi anlatacak ve bu hedeflere destek toplayacak bir eylem planı halen yok.
Libya’da yapılabilecekler
Libya Tezkeresi’yle birlikte Türkiye’yi yeni bir harekât ve bununla birlikte uluslararası kamuoyunun yakın takibi bekliyor. Önemli stratejik hedeflere ulaşmakla birlikte, Barış Pınarı Harekâtı uluslararası baskıların da etkisiyle operasyonel olgunluğa tam anlamıyla ulaşamadan sona ermişti. Libya’da benzer bir sonuçla karşılaşmamak için, TSK’nın harbin enformasyon tarafında kısa vadede önemli adımlar atması gerekiyor.
Atılabilecek adımlardan ilki, amacı sadece TSK’nın Libya’daki görevlerini aktarmak olan, yeni bir sosyal medya hesabı açmak. Bu hesabın en büyük getirisi, uluslararası kamuoyu nezdinde TSK’nın Libya görevini Türkiye’nin diğer dış politika ajandalarından ayırmak olacaktır. Bu durum diğer tartışmalı konuları dışarda tutarak, Türkiye’nin Libya’daki görevinin meşruluğunu ön plana almayı sağlayabilir. Bu adıma benzer başka bir hamle de, yine bu göreve özel TSK sözcüsü veya sözcüleri atamak. Bu sözcülerin genç ve dinamik bir yapıda olması önemli. Nitekim buradaki amaç 40 yaş altına hitap etmek.
Buna ek olarak TSK hem sahadaki Türk askerlerinin hem de yerel dost unsurlarının akıllı telefon kullanımlarını sınırlamalı. Barış Pınarı Harekâtı’nda Türk askerlerine getirilen akıllı telefon yasağı yeterli olmamış ve yerel dost unsurlarının paylaştıkları görüntüler harekâtın uluslararası kamuoyundaki itibarını zedelemişti. Bu konuda en son Şubat 2019’da Rus Parlamentosu da, askerlerin akıllı telefon kullanımını yasaklayan bir yasa çıkarmıştı.
Kamuoylarını fethetmek
Son dönemde Türkiye, yürüttüğü her harekât ve görevde TSK’nın üst düzey yetenekleri ve milli savunma sanayisinin artan katkısıyla bölgenin en önemli askeri aktörlerinden biri olduğunu kanıtladı. Fakat sahada kazanılan bu başarılar, enformasyon tarafına yeterince önem verilmediği için Türkiye’nin imajına negatif yansıyor. Geleneksel medyanın aksine, atılacak birkaç adımla Türkiye sosyal medyayı daha verimli kullanabilir. Kullanmalı da, zira dijitalleşen dünyada, yabancı kamuoylarını fethetmek başarılı bir harekât kadar önemli hale geldi.
Twitter’dan takip edin: @EmreKursatKaya
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 8 Ocak 2020’de yayımlanmıştır.