Altın ve gümüş aralamaları nedeniyle gündemde olan Kazdağları’nın aslında bambaşka bir hazinesi var; hiç farkında olmadığımız bir değer: Biyolojik çeşitlilik.
Aslında biz, yani Anadolu topraklarında yaşayanlar, genel olarak bu hazineye, başkalarını kıskandıracak derecede sahibiz; 3000’den fazla bitki çeşidi, Anadolu dışında başka hiçbir yerde doğal olarak yetişmiyor. Mesela, dünyanın yüzölçümü bakımından ikinci büyük ülkesi Kanada’nın tamamında toplamda yalnızca 147 bitki Kanada’ya özgün. Oysa sadece, evet sadece Kazdağları’ndaki endemik bitki sayısı 79.
Özel koşullara ihtiyaç duyan ve sınırlı bölgelerde (bir ülke ya da ülke içerisinde bir yörede), doğal olarak yani yapay müdahaleler olmadan yetişen bitkilere endemik bitki deniyor. O bitkilerin yaşamak için ihtiyaç duyduğu yağış ve sıcaklık gibi özel koşulları yalnızca bu topraklar sağlayabiliyor.
Anadolu’nun olağanüstülüğü
Anadolu’nun bu olağanüstü biyolojik çeşitliliği, Akdeniz (Mediteran), Karadeniz (Öksin) ve İç Anadolu’yu (İran – Turan) birbirinden ayıran üç büyük iklim kuşağının kesişme noktasında bulunmasından kaynaklanıyor.
Büyük iklim kuşaklarının kesişme alanları da ortaya çıkan koşullar nedeniyle, “endemik” bitkilerin yetişmesine zemin hazırlıyor.
Anadolu’da endemik bitki zenginliğinin en yoğun olduğu alanlar da, “Anadolu çaprazı” olarak adlandırılan Kahramanmaraş – Gümüşhane hattı boyunca yükselen dağlık kesim, Karadeniz – İç Anadolu ve İç Anadolu – Akdeniz (Toros Dağları) geçiş bölgeleri ve Tuz Gölü çevresi olarak tanımlanıyor. Bu geçiş bölgelerinden en özel ve en zengin olanlarından biri de, Kazdağları.
Kazdağları’nın farkı ne?
Kazdağları, Ege Bölgesi ve Marmara Bölgesi’nin güneybatı sınırını oluşturan Çanakkale sınırları içinde kalan bir dağ kütlesi. Tek bir tepe de değil, yükseltileri farklı tepelerden oluşuyor; bunların en yükseği 1774 metrelik, çevresi millî park olarak koruma altına alınmış Karataş Tepe.
Dünyanın başka hiçbir yerinde doğal bireylerine rastlanması mümkün olmayan Kazdağı göknarı da diğer göknar türleri gibi son derece hassas bir tür. Yapılan çalışmalar hava kirliliği ve antropojenik (doğa üzerine etki eden insan faaliyetleri) etkilerden en fazla zarar gören ağaçlardan birinin göknar olduğunu gösteriyor.
Peki, Kazdağları nasıl böyle bir zenginliğe ev sahipliği yapıyor? Bölgedeki hangi şartlar, bu topraklardan çeşitli hazineler fışkırmasının koşullarını hazırlıyor?
Öncelikle, doğrultusunun ana hatlarıyla güneybatı – kuzeydoğu yönünde olması nedeniyle Kazdağları’nın kuzeyi nemli, güneyi ise sıcak olur; ayrıca nemli Marmara – Karadeniz (Öksin) kuşağı ile sıcak Akdeniz kuşağının da sınırında yer alır. Bu konumunun yanı sıra, yükselti, bakı1, yağış ve nem farklılıkları da bu verimliliğe olanak sağlar. Türkiye’de sadece 14 tane2 bulunan metamorfik masiflerden ikincisi Kazdağlarıdır.3 Biri magmatik olan en az iki farklı yapıdaki kayaçlardan oluşan bu masif, Kazdağları kütlesini oluşturduğundan endemik bitki çeşitliliğinin artmasının bir diğer nedenidir.
Kazdağları’nın eşsiz ormanları
Kazdağları’ndaki ormanlar; kuzey ve güney bakılar olarak belirgin şekilde iki gruba ayrılır: Güney yamaçlarda deniz seviyesinden 800 m. yüksekliğe kadar çıkan bölgede kızılçam ormanları, beraberinde maki elemanları ve palamut meşesi, tüylü meşe, Türk meşesi gibi türler bulunur. Oradan da zirve olan 1774 m.’ye kadar karaçam ormanları ve beraberinde Türk meşesi, kestane, ardıç gibi ağaçlardan oluşan ormanlar vardır. Bu orman yapısı nispeten daha kurakçıldır.
Kazdağları’nın kuzeyindeki ormanı, 500 m.’ye kadar sapsız meşe, Türk meşesi, kızılçam, Macar meşesi, ova akçaağacı, doğu kayını gibi ağaçlar oluşturur. 500 -1200 m. yükseltiler arasında doğu kayını, karaçam, Macar meşesi, Türk meşesi ve nemli çalılar yoğun bir biçimde bulunur. Bu orman yapısı ise daha nemcildir.
1200 metreden sonra da endemik olan Kazdağı göknarı ile karaçam ve nemcil çalılar orman kurarlar. En üst bölgede de, otsu bitkilerden oluşan alpin kuşağı yer alır.4
Yalnızca Kazdağı’nda olan bitkilere bir örnek: Kazdağı göknarı
Kazdağları dendiğinde ilk akla gelen orman ağacı, 1200 – 1700 m yükseltiler arasında bulunan ve adını bu dağ kütlesinden alan Kazdağı göknarı. Bu ağacın diğer göknar türlerinden farkı, bazı dalların ucundaki sürgün sayısının 5 – 7 tane olması, diğer türlerde bu sayının 3-4 olması. Bu, sadece Kazdağı göknarında olduğundan tanınmasını sağlayan en önemli morfolojik özelliğidir.
Dünyanın başka hiçbir yerinde doğal bireylerine rastlanması mümkün olmayan Kazdağı göknarı da diğer göknar türleri gibi son derece hassas bir tür. Yapılan çalışmalar hava kirliliği ve antropojenik (doğa üzerine etki eden insan faaliyetleri) etkilerden en fazla zarar gören ağaçlardan birinin göknar olduğunu gösteriyor. O nedenle, Kazdağı göknarının bulunduğu alanın yakın çevresiyle birlikte termik santraller, taş-kum ocağı, madencilik faaliyetleri ve diğer insan etkilerinden korunması zorunlu.
Kazdağları’nın bitkisel biyolojik çeşitliliği üzerine yapılan çalışmaların yoğunlaştığı alan, aslında Kazdağları’nın yalnızca %20 – 30’luk kısmını oluşturuyor. Yalnızca bu sınırlı alandaki bitki çeşitliliği bile çok zengin; bugüne kadar 800 civarında bitki türü tespit edildi. Bu türlerden 79’u da endemik.
Kazdağları’nın bitkisel biyolojik çeşitliliği
Kazdağları’nın bitkisel biyolojik çeşitliliği üzerine yapılan çalışmaların yoğunlaştığı alan, aslında Kazdağları’nın yalnızca %20 – 30’luk kısmını oluşturuyor. Yalnızca bu sınırlı alandaki bitki çeşitliliği bile çok zengin; bugüne kadar 800 civarında bitki türü tespit edildi. Bu türlerden 79’u da endemik.
Endemik türlerden 31’i ise dünya üzerinde sadece Kazdağları Milli Parkı sınırları içerisinde yetişiyor. Bu alanda ayrıca 31 tane de nadir bitki türü bulunuyor. Bu özelliklerinden dolayı bölge, “Planta Europa” ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından Türkiye’nin Önemli Bitki Alanlarından biri ilan edildi.5
Kazdağı’nın endemik zenginliğini ya da hazinesini iki grupta sınıflandırmak da mümkün. İlki, dünya üzerinde sadece ve sadece Kazdağları’nda bulunan bitkiler ki bunların sayısı 31. Bu sayı, dünyanın birçok ülkesindeki endemik bitkilerin toplamından bile daha fazla. (Şekil 1). Zaten bu bitkilerin çoğunun adı da Kazdağı’nın isimlerinden (Kazdağı, İda, Truva) veyahut mitolojik öykülerden ilham alınarak türetilmiş isimler.6
İkinci grupta da, dünya üzerinde yalnızca Türkiye’de bulunan ama Kazdağları’nın yanı sıra Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde de rastlanabilen bitkiler var.
Bunların haricinde, bir de endemik olmamakla birlikte Türkiye’de sadece Kazdağları’nda yetişen bitki türleri de mevcut.7
Birçok ülkeyle8 karşılaştırıldığında, endemik bitki sayıları da endemizm (Bir bitki türünün dar bir bölgede sınırlanmış halde bulunması) oranı da ülkemiz için yüksek düzeylerde çıkar. Tek başına Kazdağları’nın endemizm oranı, Avrupa’nın hemen hemen (Yunanistan ve İtalya dışındaki) tüm ülkelerinden daha yüksek.
1700’lü yıllardan beri, bitkisel biyolojik çeşitliliği Anadolu’dan çok daha az, bilimde ise daha ileride Avrupa ülkelerinden çok sayıda biyolog (Tournefort, Boissier, Davis, vb.), ülkemizden ve yakın doğudan milyonlarca bitki topladı, bir kısmını kendi ülkelerine götürdü ve flora (bitki örtüsü) çalışması yaptı.
Endemik bitkiler neden önemli?
Endemik türler hem dar yayılışlı hem hassas hem de önemli doğa alanlarının nadir canlıları olduğu için mutlak korunması gereken doğal zenginlikler. İşte tam da bu yüzden 1700’lü yıllardan beri, bitkisel biyolojik çeşitliliği Anadolu’dan çok daha az, bilimde ise daha ileride Avrupa ülkelerinden çok sayıda biyolog (Tournefort, Boissier, Davis, vb.), ülkemizden ve yakın doğudan milyonlarca bitki topladı, bir kısmını kendi ülkelerine götürdü ve flora (bitki örtüsü) çalışması yaptı.
Hatta öyle ki, Türkiye Florası, İngiltere’de İngiliz botanist P.H. Davis ve ekibi tarafından kayda geçirildi ve kaleme alındı. Ancak son yıllarda Türkiye’deki biyologlar 27 cilt halinde Resimli Türkiye Florası’nı yeniden yazmaya başladılar.
Ülkemizden toplanan birçok nadir ve endemik bitkilerse bugün artık, Avrupa’da suni koşullarda yetiştiriliyor, tıbbi amaçlarla kullanılıyor, bazıları da onların parkları ve bahçelerini süslüyor.
2000’li yılların başından itibaren yasal düzenlemeler yapılarak bitki toplamak Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün iznine tabi kılındı ama bu düzenlemeler yapılıncaya kadar bazı bitkilerimiz yurtdışına çıkartıldı, başta salep türleri olmak üzere doğadan izinsiz bitki toplama da hâlâ gündemde.
Tüm bu veriler ise çok önemli bir gerçeği ortaya koyuyor: Ülkemizdeki endemik bitkiler ve flora, son derece önemli bir doğal zenginlik, gerçek bir hazine ve mutlaka korunması gereken bir değer. Kazdağları’nı özel kılan da bu küçük alan içinde bu hazinenin son derece yoğun bir biçimde bulunması.
Neden tehdit altında?
Fakat bu zenginliğimizi tehdit eden unsurlar da var tabii.
Endemik bitkilerin bulunduğu alanlarda yapılan her türlü insan müdahalesi, bu alanlardaki endemik bitkilerin yok olmasına ya da alanlarının tahrip olması nedeniyle bu bitkilerin dar alanlara sıkışmasına neden olabiliyor.
Dolaylı tehditler de söz konusu. Hava, su ve toprağı kirleten taş, kum, maden ocağı, siyanürle altın arama gibi faaliyetler bu tür alanlarda hem hava kalitesini bozuyor hem de iklim değişikliği etkilerini daha da hızlandırıyor. Bu işlemler hemen yakın çevrede gerçekleşmese bile, uzun dönem içerisinde endemik bitkilerin alanlarının zarar görmesine neden oluyor.
2000’li yılların başından itibaren yasal düzenlemeler yapılarak bitki toplamak Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün iznine tabi kılındı ama bu düzenlemeler yapılıncaya kadar bazı bitkilerimiz yurtdışına çıkartıldı, başta salep türleri olmak üzere doğadan izinsiz bitki toplama da hâlâ gündemde.
Türkiye’de toprak üstündeki zenginlik ne kadar fazla olursa olsun, Maden Yasası ve Orman Yasası’ndaki bazı maddeler toprak altını daha çok önemsiyor ve toprak altında öncelik veriyor. Bu nedenle de ülkenin hemen her tarafında ormanlık alanlarda yoğun ağaç kesimleri yapılıyor ve ekosistem tahrip ediliyor. Kazdağları da en fazla tahribata uğrayan alanların başında geliyor.
Hazineyi nasıl koruruz?
Endemik bitkilerin yetiştikleri alanlarıyla birlikte (in-situ) korunması esastır. Oysa ne yazık ki, mevzuatta madencilik faaliyetlerine öncelik ve üstünlük verildiği için endemik bitkilerin tohumlarının toplanarak başka yerlerde ekilmesiyle (ex-situ) korunması tercih ediliyor ama bitkinin başka bir yerde yetiştirilmeye çalışılması, o bitkiler için gerekli olan iklim koşullarını tam olarak sağlayamayacağı için kesinlikle önerilmeyen bir yöntem.
Endemik bitkilerin yerleriyle ve çevresiyle birlikte korunması için yapılması gerekenler de belli:
- Yasal mevzuatta endemik bitkilerin in-situ korunmasına öncelik verilmesi,
- Çevresel Etki Değerlendirme raporlarındaki 3 aylık rapor hazırlama süresinin mutlaka en az 1 yıla çıkartılması. Bu raporlar yazılırken mutlaka her ay en az 1 ya da 2 kez arazide inceleme yapma zorunluluğu getirilmesi, (Zira arazide inceleme yapılmazsa, endemik bitkilerin tespiti de doğru bir şekilde yapılamaz ve çevresel etki değerlendirme raporlarında şimdi olduğu gibi bitkisel biyolojik çeşitlilik eksik kalmaya devam eder)
- Ormanlık alanlar ve su havzalarında “kesinlikle” siyanür ya da benzeri kimyasallarla doğaya yüzlerce yıl zarar verebilecek madencilik faaliyetlerine izin verilmemesi,
- Taş, kum ve çakıl gibi tesisler için ormanlık alanlarda kesinlikle müsaade edilmemesi.
Gerçek hazinemiz, doğamız. Günlük kısır siyasi tartışmaların ötesine geçerek bu paha biçilmez hazineyi korumak, siyasetçilerden akademisyenlere hepimizin görevi.
Son yıllarda ülkenin hemen her yerinden bir doğa tahribatı haberinin gelmesi, ağaçların kesilmesi, ormanların zarar görmesi toplumsal duyarlılığı her geçen gün artırıyor. Siyasi karar mercilerinde bulunanların bu duyarlılığı göz ardı etmemeleri, bu kadar insanın bir araya gelmesini dikkate almaları ülkemiz ve geleceğimiz için son derece önemli.
Twitter’dan takip edin: @UnalAkkemik
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 19 Ağustos 2019’da yayımlanmıştır.
- Bakı: Genellikle dağlık yerlerde bir yamacın, bir yüzeyin bakış yönü, güneş ışınlarına, güneye ya da kuzeye karşı konumunu belirleyen ve bunun sonucu olan doğal koşullarını saptayan durumu.
- Türkiye’deki masifler: Istranca masifi – Menderes masifi (en büyük) – Ilgaz masifi – Kazdağı masifi – Uludağ masifi – Sultandağı masifi (Konya, Afyon) – Anamur masifi – Amasya – Tokat masifi – Yozgat – Akdağ masifi – Kırşehir masifi – Niğde masifi – Malatya masifi – Bitlis masifi – Akdağmadeni masifi
- Avcı, M. 2005. Çeşitlilik ve endemizim açından Türkiye’nin bitki örtüsü. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Dergisi. 13: 27-55
- Cürebal, İ., Efe, R., Sönmez, S., Soykan, A. 2012. Kazdağları Ekosistemi ve Ekolojisi. Kazdağları Ulusal Çalıştayı, 2-3 Haziran 2012, Güre, Edremit, Balıkesir, Bildiriler Kitabı.
- Satıl, F. 2009. Threatening Factors on Plant Diversity of Kazdaği (IDA Mountain) National Park in Turkey and Suggestions for Conservation, Biotechnology & Biotechnological Equipment, 23:sup1, 208-211
- Abies nordmanniana subsp. equi-trojani, Hypericum kazdaghensis Achillea frasii, var. troiana,
Jasione idaea, Armeria trojana, Astragalus idaea, Picris olympica, Carduus nutans subsp. trojana, Centaurea odyssei, Centaurea olympica, Sideritis trojana, Digitalis trojana, Galium trojanum, Hieracium idaea, Ferulago idaea, Ferulago trojana - Adak, M., Birsin, M., Özgen, M. 2006. Bitkisel Gen Kaynakları Bakımından Kazdağları Yöresinin Önemi. Kazdağları II. Ulusal Sempozyumu Bildirileri, 22-25 Haziran, Çanakkale, 277-287.
- Davis, S.D., Heywood, V.H., Hamilyon, A.C. 1994. Centers of Plant Diversity. Vol.1. WWF Yayını.