İşyerinde, evimizde, sokakta, okulda, kısacası her yerde, her gün birileriyle fikir ayrılığına düşebiliyoruz. Anlaşmazlıklar tatsız, hatta rahatsız edici olabilir. Ancak herkesin birbirini onayladığı ya da sadece kendi inandıklarımızın peşinden gittiğimiz bir tartışma, genellikle sonuçsuz kalır. İnsan davranışı üzerine çok sayıda kitabı olan yazar Ian Leslie, Aeon internet sitesinde yayımlanan yazısında anlaşmazlıkları nasıl verimli bir akıl yürütme sürecine dönüştürebileceğimizi bilimsel araştırmalar ile destekleyerek anlatıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“19’uncu yüzyılın sonlarında Ohio’nun Dayton kentinde yaşayanlar West Third Street’teki bisiklet mağazasının üstündeki odada çıkan kavgaların gürültüsüne alışmıştı. Wilbur ve Orville Wright kardeşler, bu dükkânı 1892’de, insanlı uçuşa kafayı takmadan kısa bir süre önce açmışlardı. Alt katta bisiklet tamir edip satıyor, üstte de uçan makineler hakkında tartışıyorlardı.
Wright Cycle Company’nin atölyesinde çalışan Charles Taylor, şunları hatırlıyordu: ‘O günlerde çocuklar çok fazla teori üzerinde çalışıyorlar ve ara sıra müthiş tartışmalara giriyorlardı. Birbirlerine bağırarak korkunç şeyler söylüyorlardı. Gerçekten kızdıklarını sanmıyorum ama kesinlikle çok hararetliydiler.’
Wright kardeşlerin uçağı icat ettiği gerçeğine o kadar aşinayız ki başarılarının mucizevi doğasından habersiziz. Wilbur ve Orville bilim insanı ya da mühendis değillerdi. Üniversiteye gitmediler ve herhangi bir şirket için çalışmıyorlardı. Aslında, buluşlarından önce çok az şey başarmışlardı. Peki, tarihin en büyük mühendislik bulmacalarından birini çözme noktasına nasıl vardılar? Başarıları, üretken tartışma yeteneklerine çok şey borçlu. (…)
Onlara verimli bir şekilde tartışmayı öğreten babaları Milton Wright’dı. Akşam yemeğinden sonra Milton bir konu açar ve çocuklara, bu konuyu saygısızlık etmeden mümkün olduğunca hararetli bir şekilde tartışmalarını söylerdi. Sonra da taraf değiştirip yeniden başlamalarını… Bunun harika bir eğitim olduğu kendini kanıtladı.” (…)
Yazar, bu yaklaşımın izlerinin Eski Yunan’da bulunabileceğini, Sokrates’in, yanılsamaları ortadan kaldırmanın ve safsataları tanımlamanın en iyi yolunun argüman alışverişi olduğuna inandığını belirtiyor: (…) “Sokrates’in kendisi bir yönetim biçimi olarak demokrasiye şüpheyle yaklaşsa da farklı görüşlere sahip insanların şiddetle ancak işbirliği içinde anlaşamaması fikri, demokratik toplum için esastır.
Bugün, bu ilkeyle teması kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuza inanıyorum. Açık anlaşmazlık, kısmen de sosyal medyada çok fazla toksik kavga gördüğümüz için şahsi düşmanlık, stres ve beyhudelik ile ilişkilendiriliyor. İnsan bilişinin kusurlarına yönelik araştırmaların popülerleşmesi sayesinde farklı görüşlerle ilgili kanıtları tarafsız bir şekilde tartmak yerine bir taraf seçip ona bağlı kalma eğilimi gibi ‘önyargılar’ olmadan tartışmanın ne kadar zor olduğunun giderek daha fazla farkına varıyoruz. Açık tartışmadan tamamen kaçınmak cazip gelebilir, ancak bu bizi güçlü bir araştırma aracından mahrum ederken farklılıklarımızı da somurtkan bir küskünlüğe dönüştürür.” (…)
Leslie, sağlam, tutkulu ve önyargılı argümanlardan kaçınmamamız gerektiğini, doğru koşullar altında gerçeğe giden en hızlı yolun bu olabileceğini vurguluyor: “İyi bir tartışma, bilişsel kusurlarımızı kolektif erdemlere dönüştürebilir.”
İnançlarımızın doğruluğunu kanıtlama peşindeyiz
1966’da İngiliz psikolog Peter Wason, o zamandan beri insanın akıl yürütmesi üzerine yapılan çalışmalarda kalıcı bir etkiye sahip basit bir deney yaptı. (…) Masanın üzerinde, her birinin bir tarafında sayı, diğer tarafında bir harf bulunan dört kart olduğunu düşünün. Bu kartların üzerinde E, K, 4 ve 7 yazıyor. Göreviniz şu kuralın doğru veya yanlış olduğunu kanıtlamak: ‘Bir tarafında sesli harf bulunan tüm kartların diğer tarafında çift sayı vardır.’ Bu kuralı test etmek için hangi kartı veya kartları çevirmeniz gerekiyor?
Wason’ın deneyinde ve o zamandan beri yapılan sayısız tekrarda, insanların yaklaşık yüzde 80’i iki kart seçiyor: E ve 4. Bu yanlış cevap. 4’ü çevirmek aslında size hiçbir şey söylemez; zira kural, ünsüzlerin çift sayılarla eşleştirilemeyeceğini belirtmez. Doğru cevap E ve 7’yi çevirmektir, çünkü bunlar kuralın yanlış olduğunu kanıtlayabilecek iki karttır. E’nin diğer tarafında tek bir sayı veya 7’nin diğer tarafında bir sesli harf varsa, olay kapanır.
Önemsiz bir hata gibi görünebilir, ancak Wason’ın sonuçlarını yayımlamasından bu yana çoğu insanın bu görevde başarısız olması, insanın akıl yürütmesinin temel bir kusuru olduğuna dair güçlü bir kanıt olarak kabul edildi: Çürütmenin yollarını aramak yerine inançlarımızı doğrulayan kanıtları aramaya kuvvetle meyilliyiz. Bu hata, ‘doğrulama yanlılığı’ olarak adlandırıldı ve psikolojideki en iyi kanıtlanmış bulgulardan biri haline geldi.
1979’da gerçekleştirilen başka bir çığır açan çalışmada psikologlar, ölüm cezası lehinde veya aleyhinde kesin görüşleri olan öğrencileri kullandı ve onlara, ölüm cezasının suçu caydırdığı hipotezini destekliyor ya da zayıflatıyor gibi görünen eşit derecede titiz kurgusal çalışmalara ilişkin iki raporu sundular. Ardından da öğrencilerden iki çalışmanın sağlamlığını değerlendirmelerini istediler. Tahmin edebileceğiniz gibi, öğrenciler başlangıçtaki görüşlerini destekleyen makalenin metodolojisine daha yakın durdu.”
Yazar, insanların yanlış olma olasılığına karşı içgüdüsel bir isteksizliğe sahip olduğunu, bir hipoteze dayanarak, gerçekliği onun etrafında bükerek aksi yöndeki kanıtlar karşısında bile kendi görüşlerimize bağlı kaldığımızı söylüyor: “Dünyanın hızla kötüye gideceğine inanırsam, sadece kötü haberleri fark eder ve iyileri elerim. Ay’a inişlerin bir aldatmaca olduğuna karar verdiğimde, benimle aynı fikirde olan YouTube videolarını izlerim ve yoluma çıkabilecek tüm karşı kanıtları gerekçelendiririm. Zekâ, doğrulama yanlılığından koruma sağlamaz. Aslında zeki ve bilgili kişilerin, zaten inandıklarını desteklemek için nedenler bulmada daha iyi oldukları ve kendi yanlış görüşlerine daha fazla güvendikleri için buna daha yatkın oldukları ortaya konmuş durumda. Doğrulama yanlılığı türümüz için büyük bir sorun gibi görünüyor çünkü dünyanın doğası hakkında kendimizi kandırmamızı daha mümkün kılıyor. Ayrıca, zaten inanmaya yatkın olduğumuz şeyleri söyleyenlerin yalanlarına inanma olasılığımızı da artırıyor. (…)
Akıl neden var?
Bu da zor bir soruyu gündeme getiriyor. Akıl yürütme yeteneği, bizi diğer hayvanlardan ayıran özellik olarak insanlığın en üstün özelliğidir. O halde evrim neden bize mağazadan satın alsak geri göndereceğimiz böyle kusurlu bir alet bahşetmiş? Fransız evrim psikologları Hugo Mercier ve Dan Sperber, bu soruya ilginç bir cevap veriyor. Akıl yürütme kapasitemiz, bireyler olarak gerçeği bulmamıza yardım etmede bu kadar kötüyse, bunun nedeni gerçeği aramanın onun işlevi olmamasıdır diyorlar. İnsan aklı gelişti çünkü daha etkili bir şekilde tartışmamıza yardımcı oldu.
Homo sapiens yoğun işbirliği yapan bir türdür. Neandertal atalarımızla karşılaştırıldığında diğer primatlardan daha küçük ve daha az güçlü olan insan atalarımız yine de temel ihtiyaçlarını karşılamak için bir araya gelmekte çok iyi olduklarından ayak bastıkları hemen her ortama hükmetmeyi başardılar. Hayatta kalmak için işbirliğinin önemi göz önüne alındığında, birbirimizle başa çıkmak için ince ayarlanmış bir dizi yetenek geliştirdik. Mercier ve Sperber’e göre akıl yürütme bu sosyal becerilerden biri. (…) Onlara göre akıl, bireylerin gerçeklere ulaşmasına yardımcı olmak için değil, grup iletişimini ve işbirliğini kolaylaştırmak için gelişti. Akıl yürütme, yalnızca tartışırken diğer insanlarla pratik yaptığımızda bizi daha akıllı yapar. (…)
Sperber ve Mercier, doğrulama yanlılığının aslında insan bilişinin bir açığı değil, bir özellik olduğunu savunuyorlar. Her bireyin bir gruba yaptığı katkıyı, onları yeni bilgiler ve yeni argümanlar üretmeye motive ederek en üst düzeye çıkarır. Birisinin sizinle çeliştiğini düşünün. Haklı olduğunuz ve karşınızdakinin hatalı olduğu tüm nedenleri düşünmek için motive olursunuz, hele ki umursadığınız bir konuysa. Bunu bencil veya duygusal nedenlerle kendinizi haklı çıkarmak veya ne kadar akıllı olduğunuzu kanıtlamak için yapıyor olabilirsiniz. Ancak bunu yaparak grubun çeşitli bakış açıları oluşturmasına ve ardından en güçlü argümanları seçmesine de yardımcı olursunuz. Siz kendi fikirlerinizi masaya yatırırken ben de benimkini getirdiğimde ve ikimiz de elimizden gelenin en iyisini yapmaya mecbur kaldığımızı hissettiğimizde ortaya çıkan cevaplar, anlaşmazlığımızın potasından geçtiği için daha güçlü olacaktır. (…)
Kutuplaşma kaliteyi artırıyor
Kabilecilik, yani grubumuzun kazandığını görme arzusu, genellikle mantıklı düşüncenin düşmanı olarak tasvir edilse de ona yardımcı da olabilir. 2019 yılında Chicago Üniversitesi’nden sosyolog James Evans liderliğindeki bilim insanlarından oluşan bir ekip, geniş bir anlaşmazlık veri tabanına ilişkin çalışmalarını yayımladı: Wikipedia sayfalarında yapılan düzenlemeler. Her konunun arkasında, editörlerin önerilen eklemeler ve çıkarmalara dair tartışmalarını gözlemlemek üzere herkesin açabileceği bir ‘tartışma sayfası’ vardır. Araştırmacılar, siyasi içerikli sayfalardaki düzenlemelerine dayanarak yüz binlerce editörün siyasi eğilimlerini belirlemek üzere makine öğrenmesini kullandılar. Keşfettikleri şu oldu: Editör ekibi ne kadar kutuplaşmışsa, üzerinde çalıştıkları sayfanın kalitesi o kadar iyi oluyordu.
İdeolojik olarak kutuplaşmış ekipler daha rekabetçiydi, daha homojen veya ‘ılımlı’ ekiplerden daha fazla argümanları vardı. Argümanları, ortaya çıkan sayfanın kalitesini artırmıştı. Bir sayfa üzerinde çalışan editörler, araştırmacılara şunları söylemişti: ‘Tartışmanın sonunda ortaya çıkan pozisyonun çok daha güçlü ve dengeli olduğunu kabul etmek zorundayız.’ Buradaki “zorundayız’ önemli, çünkü her iki tarafın da gönülsüzce anlaşmaya varma şekli, vardıkları yanıtı aksi halde olabileceğinden daha güçlü hale getirmiştir. (…)
Yanlış olsa bile güçlü bir inancın peşinden gitmek, grup düzeyinde yine de üretken olabilir. Bu zarif bir paradokstur: Bir grubun akılcı sonuçlara varabilmesi için en azından bazı üyelerinin biraz mantıksız bir şekilde tartışması gerekir. Herkes argüman üretmeye ve rakip argümanları yıkmaya kendini mecbur hissettiğinde, zayıf argümanlar reddedilirken en güçlü argümanlar daha fazla kanıt ve daha iyi nedenlerle desteklenerek hayatta kalır. Sonuç, herhangi bir kişinin tek başına gerçekleştirebileceğinden daha derin ve daha titiz bir akıl yürütme sürecidir. Duygular bu süreci engellemez, ona güç verir. Wright’lar argümanlarının hararetlenmesine izin vererek dünyadaki tüm uzmanları yenebildiler.
Açık ve içten bir tartışma, bir grubun kolektif zekâsını yükseltebilir, ancak bir anlaşmazlığın kimyası doğası gereği istikrarsızdır. Her zaman düşmanca bir çatışmaya dönüşme veya buharlaşıp uçma olasılığı vardır. Kendini savunma saldırganlığa, inanç inatçılığa, işbirliği yapma arzusu sürü güdüsüne dönüşebilir.
Anlaşmazlıklardan faydalanmanın 3 yolu
İş yerinde, çoğu insanın güçlü bir bakış açısını ifade etmediği ve odadaki en kendine güvenen kişi ne derse onu kabul ettiği ya da sunulan ilk görüşle birlikte sadece başını salladığı masalarda oturdum. Sonuç, baskın görüşün test edilmediği veya geliştirilmediği cansız bir tartışmadır. Farklı kişilerin kendilerini bazen makul görünen noktanın da ötesinde savunduğu masalarda da oturdum. Bu tür bir tartışma son derece üretken olabilir; aynı zamanda ışıktan daha fazla ısı üreten bir ego savaşına da dönüşebilir. Yüzyıllar boyunca, en başta gelen örnek modern bilim olmak üzere, anlaşmazlıkların değişkenliğini istikrara kavuştururken faydalarını ortaya çıkarmak üzere süreçler ve kurumlar geliştirdik. Wikipedia’cıların ve Wright’ların bize gösterdiği gibi, bu elverişli koşulları kendimiz de yaratabiliriz.
İlk koşul, elbette, açıkça karşı çıkmaktır. Grubun üyeleri, sadece en sevdiklerini benimsemek veya odadaki baskın seslerle birlikte başını sallamak yerine, masaya kendi görüş ve anlayışlarını getirmelidir. Nedenler ve bilgi havuzu ne kadar çeşitli olursa, güçlü argümanların ortaya çıkma şansı da o kadar artar. Tek yaptıkları başlarını sallamaksa, masa etrafında bir grup akıllı insanın olması anlamsızdır.
İkinci koşul, tartışmanın bağırmadan da tutkulu hale gelmesine izin verilmesidir. Wright’lar kızmadan nasıl hararetlendi? Yeğenleri Ivonette Wright Miller, kardeşlerin ‘tartışma ve dinleme’ konusunda usta olduklarını belirterek hayati bir bileşen tespit etmişti. Wilbur ve Orville ne kadar sert kavga ettilerse o kadar da dikkatle dinlediler. (…)
Üçüncüsü, grubun üyelerinin ortak bir hedefi paylaşmasıdır. Bu, bir bulmacayı çözmek, harika bir Wikipedia sayfası yapmak ya da bir uçağı nasıl havaya yükseltip orada tutacağını bulmak olabilir. Her üye yalnızca kendi konumunu savunuyorsa veya diğer herkesten puan almaya çalışıyorsa, zayıf argümanlar elenemeyecek ve grup ilerleme kaydedemeyecektir. Her birimiz, nihai sorumluluğumuzun gruba karşı olduğunu hatırlayarak, bütün halinde, tutkulu, önyargılı benliğimizi masaya getirmeliyiz. Sonuçta önemli olan benim değil, bizim haklı olmamız.”
Bu yazı ilk kez 15 Temmuz 2021’de yayımlanmıştır.