Nasıl daha etkili çalışılır: Öğrenme psikolojisinden faydalı tavsiyeler

Sınav öncesindeki son gün saatlerce kapanarak çalışma, altını çizerek okuma, saatler harcayarak öğrendiklerinizi unutma… İşte bu sorunlardan mustaripseniz ve daha etkili çalışma yöntemlerini öğrenmek istiyorsanız, bu yazıyı okuyun.

Çoğumuz öğrencilik hayatımızda sınavlardan önceki gece harıl harıl çalışmış, kaynakları tekrar tekrar okumuş, boşluk bırakmamacasına metinlerin altını çizmişizdir. Peki, bu yöntemler gerçekten de başarımızda etkili oldu mu? Doğu Londra Üniversitesi psikoloji bölümünden kıdemli öğretim üyesi Paul Penn, Psyche’de yayımlanan yazısında, araştırmalara dayanarak etkili çalışmaya dair bir yol haritası sunuyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

Çalıştığımızı sanırken sıkça yaptığımız hatalar

“(…) Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, bilgi veya beceri düzeyimizi (üstbilişsel yetenek olarak adlandırılır) doğru bir şekilde izleme ve değerlendirme yeteneğimizin genellikle kusurlu olduğunu gösteriyor. Bu kusurlar, bilgimiz ve anlayışımız hakkında şişirilmiş bir algı yaratır ve bizi sakince, ama ısrarla, öğrenme çabalarımızı baltalayan etkisiz yöntemlerle çalışmaya iter. Tercih edilen bazı çalışma pratiklerini inceleyerek ve öğrenme ile ilgili yansıttığı yanlış anlamaları göz önünde bulundurarak bunları ortaya koyabiliriz. Yılların favori pratiğiyle başlayalım: Sınav öncesi yoğun çalışma.

Hepimiz bir noktada bunu yapmışızdır. Büyük sınavdan önceki akşam, kaynaklar masanın üzerine yayılmıştır. (…) Gündem üretkenliktir ve yoğun çalışma zamanı gelmiştir. Araştırmalar, sınav öncesi yoğun çalışmanın pek çok öğrencinin başvurduğu bir strateji olduğunu doğruluyor. Öte yandan, 19’uncu yüzyılın sonlarından bu yana psikoloji alanında yapılan araştırmalar, çalışma zamanınızı birkaç kısa oturuma dağıtmanın, tüm çalışmaları tek bir maratona sıkıştırmaktan daha fazla işe yaradığını gösteriyor. ‘Ara verme etkisi’ olarak bilinen bu kavram, psikolojide neredeyse hiç tartışılmadan kabul edilen nadir bulgulardan biridir ve çoğumuzun bundan faydalanmaması onu daha da şaşırtıcı hale getirir.

Çalışmak için rutin olarak kullanılan bir diğer yaklaşım ise kaynakları tekrar tekrar okumaktır. Öğrencilerin neden bu yaklaşıma güvendiğini açıklamak zor değil. Bir metni tekrar tekrar okursanız, o metin size tanıdık gelmeye başlar. Muhtemelen bu aşinalık hissini ilerleme olarak yorumlayacaksınızdır. Ne yazık ki bu algı genellikle yanıltıcıdır. Çalışma ve sınav koşulları arasındaki hayati bir farkı göz önünde bulundurmadaki başarısızlığı yansıtır: Cevaplar önünüzdeyken işler her zaman kolay görünür. Ancak çoğu sınav size bu lüksü vermez.

Çalışırken kaynağı pasif bir şekilde yeniden okumaya bel bağlamak, hafızanın doğası hakkında daha temel bir yanlış algıyı da yansıtır. (…) Hafızamız bir kaynağı pasif olarak yeniden üretmez; onu önceki bilgilerimize, deneyimlerimize ve beklentilerimize göre aktif olarak yeniden yapılandırır. Hafızanın işleyişi kameradan çok fotoğraf düzenleme paketindeki filtrelere benzer. Hafızamızı etkin bir şekilde kullanmak, yeni bir kaynağa maruz kalmayı en üst düzeye çıkarmaktan çok, önceki bilgimizi, deneyimimizi ve beklenti filtrelerimizi o kaynağı halihazırda bildiklerimizle bütünleştirmek için nasıl kullanacağımızı bulmakla ilgilidir.

Öğrenilenleri muhafaza etmek mümkün mü?

Görüldüğü gibi en yaygın çalışma yaklaşımları genellikle psikologların önereceği türden şeyler değil. Sınav öncesi yoğun çalışma ve yeniden okuma gibi çalışma yöntemlerinin nispeten etkisiz olduğuna dair kanıtlarla karşılaştığınızda bile, muhtemelen yine bu alışkanlıklara devam edeceksinizdir. Şunu ileri sürebilirsiniz: ‘Sınav öncesi yoğun çalışma beni bu noktaya kadar getirdi, bu yüzden tamamen etkisiz olamaz.’ Haklısınız; tamamen etkisiz değildir. Ancak amacınız özellikle çalıştıklarınızı korumaksa çok daha üstün alternatifler var. (…)

Savunacağım yaklaşımlar, hangi konuda çalışıyor olursanız olun iyi uygulamalardır ve önceden herhangi bir psikoloji bilgisine sahip olmayı gerektirmez. Çalışma şeklinizde oldukça temel değişiklikler yaparak öğrenmenizi geliştirebilir, yüksek başarılı öğrencilerin izinden gidebilir ve çalışma sürecini katlanılması gereken bir angaryadan zevk alabileceğiniz bir faaliyete dönüştürebilirsiniz.”

Çalışma saatleri arasında boşluk bırakın

Yazar, çalışmanızı tek bir maratona sıkıştırmaktansa, çalışma süresini daha fazla sayıda kısa oturuma dağıtmanın daha iyi olduğunu söylüyor: “Kendi çalışmanızda bu ‘ara verme etkisinden’ yararlanmayı düşünürken, çalışma oturumlarınızı birbirinden ayırmanın optimal bir yöntemi olup olmadığını merak edebilirsiniz. İdeal bir oturum sayısı var mı? Oturumlar arasında verilecek optimal ara ne kadardır?

(…) Kullandığınız oturum sayısının çok az olması, çok fazla olmasından daha kötüdür. Bir konuya ayıracak 12 saatiniz varsa, iki saatlik altı oturumda çalışmak, altı saatlik iki oturumda çalışmaktan iyidir. Oturumların arasındaki araların uzunluğuna dair araştırmalar, daha uzun aralıkların (belli bir noktaya kadar) daha iyi akılda tutma ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Ancak, çalışma genellikle sınırlı bir zaman diliminde gerçekleştiğinden, oturumlar arasında mümkün olan en uzun aralar için oturum sayısına öncelik vermelisiniz.

Benzer konular arasında geçiş yapın

Çalışırken genellikle konuları ‘engellemenin’, yani bir konuya zaman ayırarak bir sonrakine geçmeden önce incelemeyi bitirmenin en iyisi olduğuna inanırız. Bununla birlikte günümüz araştırmaları, sürekli olarak farklı konular arasında geçiş yapmanın (‘serpiştirme’ olarak adlandırılır), özellikle benzer nitelikte olan ve başka durumlarda kolayca birleştirilebilecek konular için daha etkili olabileceğini göstermiştir.

Örneğin psiko-aktif ilaçları öğreniyor olsaydınız, muhtemelen uyarıcılar, depresanlar ve halüsinojenler gibi farklı ilaç sınıflarına bakacaktınız. Genel olarak bu konularla iki şekilde ilgilenebilirsiniz: Engelleme veya serpiştirme.

Engelleme yaklaşımı, her bir ilaç sınıfını sırayla incelemeyi; depresanlar ve ardından halüsinojenlere geçmeden önce uyarıcılar hakkındaki incelemenizi tamamlamanızı gerektirir. Alternatif olarak çalışmanızı içlerindeki bilgi kategorileri (tanımları, örnekleri, etki mekanizmaları ve psikolojik etki profili gibi) etrafında düzenleyerek ilaç sınıflarını serpiştirebilirsiniz. Serpiştirme, önce her bir ilaç sınıfı için tanıma bakmayı, ardından her sınıftan bir örneğe geçmeyi ve sonra da etki mekanizmalarına ve psikolojik etki profillerine bakmayı içerecektir.

(…) Araştırmalar, serpiştirmenin dikkatinizi konular arasındaki farkları aramaya yönelttiğini gösteriyor. Bu nedenle, benzer (ve birbirinden ayırt etmek için daha fazla çaba gerektiren) konuları incelerken en etkili yöntemdir. (…) Buna karşın engelleme, dikkatinizi konular arasındaki benzerlikleri aramaya odaklar. Bu nedenle kolayca ayırt edilebilen konular için ve/veya periyodik tabloyu öğrenirken olduğu gibi, kategori üyeliği önceden belirlenmiş olduğunda kullanılır.

Başkasının fikrini yeniden üretmeyin

Hafızanın üretken olmanın aksine temelde yeniden yapılandırıcı olduğunu belirtmiştik. Ders kaynaklarınızı pasif bir şekilde yeniden okumaya bel bağlıyorsanız, kendinizinkini oluşturmak yerine yazarın konuyla ilgili anlayışını yeniden üretmeye çalışmak amacıyla hafızanızı kullanacaksınızdır. Peki, okuduklarınız hakkında kendi anlayışınızı oluşturmak için en iyi katalizör nedir? Cevap, okurken ne okuduğunuzu sorgulamaktır. Kendi sorularınıza cevap vererek ve önceki bilgi ve tecrübelerinize dayanarak, kendinizi konuyu kendi cümlelerinizle nasıl anlatacağınızı düşünmeye zorlarsınız.

Sorgulama sürecini okumanıza sistematik olarak dahil etmek için ayrıntılı sorgulama adı verilen bir yaklaşımı kullanabilirsiniz. Bu teknik, açıklayıcı bir yanıt gerektiren sorularla kaynaklarınızı açıklamayı içerir. Bu yanıtı, başlangıçta yardım için kaynaklarınızı kullanarak sözlü olarak verebilirsiniz. Sorularınızı yanıtlama sürecinde kaynaklarınıza hiç başvurmanıza gerek kalmaması için bu yaklaşımı tekrar tekrar kullanın.

Ayrıntılı sorgulamayı kullanırken, mümkün olduğunca açıklamaya odaklanmaya çalışın; amacınız bilgiyi sizin için mümkün olduğunca anlamlı kılmaktır. Soyut kavramların somut örneklerini düşünmek gibi sorularınızı ‘neden’ veya ‘nasıl’ ile başlatmak buna yardımcı olacaktır.

Bilgiyi geri getirme pratiğini çalışmanızın ayrılmaz bir parçası yapın

Çalışmanın amacının bir tür sınava hazırlanmak olduğu göz önüne alındığında, hafızadan bilgiyi geri getirme (geri getirme pratiği) yeteneğimizi test etmek yerine yeniden okuma gibi yaklaşımları tercih etme eğiliminde olmamız ironiktir. Test etmek, öğrenmeyi ölçmenin yanı sıra güçlü bir öğrenme mekanizması da olabilir. Bu, psikolojide artık aksiyomatik olarak kabul edilecek kadar sağlam olan bulgulardan bir diğeridir. Test etme etkisi olarak adlandırılır.

Nasıl hissettirebileceğinin aksine, bilgiyi geri getirmedeki başarı da başarısızlık da hafızanız için faydalıdır. Her iki sonuç da bilginize ilişkin algınıza olan güveni ayarlamaya hizmet eder. Bu, çalışmanızı tahminden ziyade ilerleme kanıtına dayanacak şekilde yönlendirmek için paha biçilmez bir bilgidir. Çalışırken önemli olan ne bildiğinizi düşündüğünüz değil, ne bildiğinizi kanıtlayabileceğinizdir. Garip, değil mi? Muhtemelen testleri her zaman düşmanınız olarak gördünüz ve itinayla onlardan kaçınmaya çalıştınız. Yine de bunca zaman, onları bir öğrenme aracı olarak kullanabilirdiniz. (…) Bu pratiğin faydası, gelecek bir sınavda hangi soruların öne çıkacağını bildiğiniz senaryolarla sınırlı değildir. Etkisi, geri getirme pratiğinizin içeriği veya formatı ile sonunda gireceğiniz sınav arasındaki uyuma da bağlı değildir. Geri getirme uygulamasının faydaları gerçeklerle sınırlı değildir; kavramlara ve bilginin bir alandan diğerine transferine kadar uzanır.

Okuma, ezberden okuma, gözden geçirme yaklaşımını kullanarak geri getirme pratiğini organik olarak çalışmanıza dahil edebilirsiniz. Bu, kısa bir metin okumayı, kaynağı bir kenara koyarak doğruluğu için kaynağı hatırlamanızı kontrol etmeden önce bilgiyi kendi kelimelerinizle hatırlamaya çalışmayı içerir. Söz konusu kaynağın anlamını (kelimeleri değil) yakalama yeteneğinizden memnun kalana kadar bu adımları tekrarlayın. Bilgileri sözlü olarak hatırlamak yerine ezberden okuma girişimlerinizi yazarsanız, kaynağınızı anladığınızı gösteren notlar üretmiş olursunuz.

Sadece altını çizmeyin, düşünün

Bu noktada, etkili bir çalışma için kaynaklarınızla etkileşimin önemli olduğunu anladınız; ancak her tür etkileşimin eşit olmadığını bilmelisiniz. Örneğin, metnin altını çizmek öğrencilerin yaygın olarak kullandığı bir yöntemdir. Görünüşte bu, ders çalışırken yapılacak son derece mantıklı bir şeydir. Bir kaynağın en önemli kısımlarını açıkça belirlemek, daha az ilgili kaynakları filtreleyerek ve hafızanızdaki yükü azaltarak dikkatinizi odaklamaya yardımcı olmalıdır.

Bununla birlikte alt çizmenin etkinliğine ilişkin literatür, neredeyse bir kırtasiye dükkanınız olduğunda, bunun mutsuz okumalara neden olduğunu gösteriyor. Alt çizmenin öğrenme üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu gösteren ender çalışmalara göre, bu etkinin ardında yatan şey, alt çizme eyleminin kendisi değildir. Aslolan altı çizilenin ardındaki düşünce, yani vurgulanan bilginin neden önemli olduğudur. Nitekim araştırmalar, alt çizmeyi en sık kullandıklarını belirten kişilerin, bunu en az etkili şekilde yapma ve kullanımından en az faydayı elde etme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bir fosforlu kalemin uzun süreli hafızanızla doğrudan bağlantısı olan bir optik tarayıcı gibi çalıştığını düşünmenin güzel olduğunu biliyorum. Ancak bu, metinle zihinsel olarak meşgul olmanın yerini tutmaz.”

Bu yazı ilk kez 9 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

 

Paul Penn’in Psyche internet sitesinde yayımlanan “How to study effectively” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://psyche.co/guides/how-research-from-psychology-can-help-you-study-effectively

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Nasıl daha etkili çalışılır: Öğrenme psikolojisinden faydalı tavsiyeler

Sınav öncesindeki son gün saatlerce kapanarak çalışma, altını çizerek okuma, saatler harcayarak öğrendiklerinizi unutma… İşte bu sorunlardan mustaripseniz ve daha etkili çalışma yöntemlerini öğrenmek istiyorsanız, bu yazıyı okuyun.

Çoğumuz öğrencilik hayatımızda sınavlardan önceki gece harıl harıl çalışmış, kaynakları tekrar tekrar okumuş, boşluk bırakmamacasına metinlerin altını çizmişizdir. Peki, bu yöntemler gerçekten de başarımızda etkili oldu mu? Doğu Londra Üniversitesi psikoloji bölümünden kıdemli öğretim üyesi Paul Penn, Psyche’de yayımlanan yazısında, araştırmalara dayanarak etkili çalışmaya dair bir yol haritası sunuyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

Çalıştığımızı sanırken sıkça yaptığımız hatalar

“(…) Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, bilgi veya beceri düzeyimizi (üstbilişsel yetenek olarak adlandırılır) doğru bir şekilde izleme ve değerlendirme yeteneğimizin genellikle kusurlu olduğunu gösteriyor. Bu kusurlar, bilgimiz ve anlayışımız hakkında şişirilmiş bir algı yaratır ve bizi sakince, ama ısrarla, öğrenme çabalarımızı baltalayan etkisiz yöntemlerle çalışmaya iter. Tercih edilen bazı çalışma pratiklerini inceleyerek ve öğrenme ile ilgili yansıttığı yanlış anlamaları göz önünde bulundurarak bunları ortaya koyabiliriz. Yılların favori pratiğiyle başlayalım: Sınav öncesi yoğun çalışma.

Hepimiz bir noktada bunu yapmışızdır. Büyük sınavdan önceki akşam, kaynaklar masanın üzerine yayılmıştır. (…) Gündem üretkenliktir ve yoğun çalışma zamanı gelmiştir. Araştırmalar, sınav öncesi yoğun çalışmanın pek çok öğrencinin başvurduğu bir strateji olduğunu doğruluyor. Öte yandan, 19’uncu yüzyılın sonlarından bu yana psikoloji alanında yapılan araştırmalar, çalışma zamanınızı birkaç kısa oturuma dağıtmanın, tüm çalışmaları tek bir maratona sıkıştırmaktan daha fazla işe yaradığını gösteriyor. ‘Ara verme etkisi’ olarak bilinen bu kavram, psikolojide neredeyse hiç tartışılmadan kabul edilen nadir bulgulardan biridir ve çoğumuzun bundan faydalanmaması onu daha da şaşırtıcı hale getirir.

Çalışmak için rutin olarak kullanılan bir diğer yaklaşım ise kaynakları tekrar tekrar okumaktır. Öğrencilerin neden bu yaklaşıma güvendiğini açıklamak zor değil. Bir metni tekrar tekrar okursanız, o metin size tanıdık gelmeye başlar. Muhtemelen bu aşinalık hissini ilerleme olarak yorumlayacaksınızdır. Ne yazık ki bu algı genellikle yanıltıcıdır. Çalışma ve sınav koşulları arasındaki hayati bir farkı göz önünde bulundurmadaki başarısızlığı yansıtır: Cevaplar önünüzdeyken işler her zaman kolay görünür. Ancak çoğu sınav size bu lüksü vermez.

Çalışırken kaynağı pasif bir şekilde yeniden okumaya bel bağlamak, hafızanın doğası hakkında daha temel bir yanlış algıyı da yansıtır. (…) Hafızamız bir kaynağı pasif olarak yeniden üretmez; onu önceki bilgilerimize, deneyimlerimize ve beklentilerimize göre aktif olarak yeniden yapılandırır. Hafızanın işleyişi kameradan çok fotoğraf düzenleme paketindeki filtrelere benzer. Hafızamızı etkin bir şekilde kullanmak, yeni bir kaynağa maruz kalmayı en üst düzeye çıkarmaktan çok, önceki bilgimizi, deneyimimizi ve beklenti filtrelerimizi o kaynağı halihazırda bildiklerimizle bütünleştirmek için nasıl kullanacağımızı bulmakla ilgilidir.

Öğrenilenleri muhafaza etmek mümkün mü?

Görüldüğü gibi en yaygın çalışma yaklaşımları genellikle psikologların önereceği türden şeyler değil. Sınav öncesi yoğun çalışma ve yeniden okuma gibi çalışma yöntemlerinin nispeten etkisiz olduğuna dair kanıtlarla karşılaştığınızda bile, muhtemelen yine bu alışkanlıklara devam edeceksinizdir. Şunu ileri sürebilirsiniz: ‘Sınav öncesi yoğun çalışma beni bu noktaya kadar getirdi, bu yüzden tamamen etkisiz olamaz.’ Haklısınız; tamamen etkisiz değildir. Ancak amacınız özellikle çalıştıklarınızı korumaksa çok daha üstün alternatifler var. (…)

Savunacağım yaklaşımlar, hangi konuda çalışıyor olursanız olun iyi uygulamalardır ve önceden herhangi bir psikoloji bilgisine sahip olmayı gerektirmez. Çalışma şeklinizde oldukça temel değişiklikler yaparak öğrenmenizi geliştirebilir, yüksek başarılı öğrencilerin izinden gidebilir ve çalışma sürecini katlanılması gereken bir angaryadan zevk alabileceğiniz bir faaliyete dönüştürebilirsiniz.”

Çalışma saatleri arasında boşluk bırakın

Yazar, çalışmanızı tek bir maratona sıkıştırmaktansa, çalışma süresini daha fazla sayıda kısa oturuma dağıtmanın daha iyi olduğunu söylüyor: “Kendi çalışmanızda bu ‘ara verme etkisinden’ yararlanmayı düşünürken, çalışma oturumlarınızı birbirinden ayırmanın optimal bir yöntemi olup olmadığını merak edebilirsiniz. İdeal bir oturum sayısı var mı? Oturumlar arasında verilecek optimal ara ne kadardır?

(…) Kullandığınız oturum sayısının çok az olması, çok fazla olmasından daha kötüdür. Bir konuya ayıracak 12 saatiniz varsa, iki saatlik altı oturumda çalışmak, altı saatlik iki oturumda çalışmaktan iyidir. Oturumların arasındaki araların uzunluğuna dair araştırmalar, daha uzun aralıkların (belli bir noktaya kadar) daha iyi akılda tutma ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Ancak, çalışma genellikle sınırlı bir zaman diliminde gerçekleştiğinden, oturumlar arasında mümkün olan en uzun aralar için oturum sayısına öncelik vermelisiniz.

Benzer konular arasında geçiş yapın

Çalışırken genellikle konuları ‘engellemenin’, yani bir konuya zaman ayırarak bir sonrakine geçmeden önce incelemeyi bitirmenin en iyisi olduğuna inanırız. Bununla birlikte günümüz araştırmaları, sürekli olarak farklı konular arasında geçiş yapmanın (‘serpiştirme’ olarak adlandırılır), özellikle benzer nitelikte olan ve başka durumlarda kolayca birleştirilebilecek konular için daha etkili olabileceğini göstermiştir.

Örneğin psiko-aktif ilaçları öğreniyor olsaydınız, muhtemelen uyarıcılar, depresanlar ve halüsinojenler gibi farklı ilaç sınıflarına bakacaktınız. Genel olarak bu konularla iki şekilde ilgilenebilirsiniz: Engelleme veya serpiştirme.

Engelleme yaklaşımı, her bir ilaç sınıfını sırayla incelemeyi; depresanlar ve ardından halüsinojenlere geçmeden önce uyarıcılar hakkındaki incelemenizi tamamlamanızı gerektirir. Alternatif olarak çalışmanızı içlerindeki bilgi kategorileri (tanımları, örnekleri, etki mekanizmaları ve psikolojik etki profili gibi) etrafında düzenleyerek ilaç sınıflarını serpiştirebilirsiniz. Serpiştirme, önce her bir ilaç sınıfı için tanıma bakmayı, ardından her sınıftan bir örneğe geçmeyi ve sonra da etki mekanizmalarına ve psikolojik etki profillerine bakmayı içerecektir.

(…) Araştırmalar, serpiştirmenin dikkatinizi konular arasındaki farkları aramaya yönelttiğini gösteriyor. Bu nedenle, benzer (ve birbirinden ayırt etmek için daha fazla çaba gerektiren) konuları incelerken en etkili yöntemdir. (…) Buna karşın engelleme, dikkatinizi konular arasındaki benzerlikleri aramaya odaklar. Bu nedenle kolayca ayırt edilebilen konular için ve/veya periyodik tabloyu öğrenirken olduğu gibi, kategori üyeliği önceden belirlenmiş olduğunda kullanılır.

Başkasının fikrini yeniden üretmeyin

Hafızanın üretken olmanın aksine temelde yeniden yapılandırıcı olduğunu belirtmiştik. Ders kaynaklarınızı pasif bir şekilde yeniden okumaya bel bağlıyorsanız, kendinizinkini oluşturmak yerine yazarın konuyla ilgili anlayışını yeniden üretmeye çalışmak amacıyla hafızanızı kullanacaksınızdır. Peki, okuduklarınız hakkında kendi anlayışınızı oluşturmak için en iyi katalizör nedir? Cevap, okurken ne okuduğunuzu sorgulamaktır. Kendi sorularınıza cevap vererek ve önceki bilgi ve tecrübelerinize dayanarak, kendinizi konuyu kendi cümlelerinizle nasıl anlatacağınızı düşünmeye zorlarsınız.

Sorgulama sürecini okumanıza sistematik olarak dahil etmek için ayrıntılı sorgulama adı verilen bir yaklaşımı kullanabilirsiniz. Bu teknik, açıklayıcı bir yanıt gerektiren sorularla kaynaklarınızı açıklamayı içerir. Bu yanıtı, başlangıçta yardım için kaynaklarınızı kullanarak sözlü olarak verebilirsiniz. Sorularınızı yanıtlama sürecinde kaynaklarınıza hiç başvurmanıza gerek kalmaması için bu yaklaşımı tekrar tekrar kullanın.

Ayrıntılı sorgulamayı kullanırken, mümkün olduğunca açıklamaya odaklanmaya çalışın; amacınız bilgiyi sizin için mümkün olduğunca anlamlı kılmaktır. Soyut kavramların somut örneklerini düşünmek gibi sorularınızı ‘neden’ veya ‘nasıl’ ile başlatmak buna yardımcı olacaktır.

Bilgiyi geri getirme pratiğini çalışmanızın ayrılmaz bir parçası yapın

Çalışmanın amacının bir tür sınava hazırlanmak olduğu göz önüne alındığında, hafızadan bilgiyi geri getirme (geri getirme pratiği) yeteneğimizi test etmek yerine yeniden okuma gibi yaklaşımları tercih etme eğiliminde olmamız ironiktir. Test etmek, öğrenmeyi ölçmenin yanı sıra güçlü bir öğrenme mekanizması da olabilir. Bu, psikolojide artık aksiyomatik olarak kabul edilecek kadar sağlam olan bulgulardan bir diğeridir. Test etme etkisi olarak adlandırılır.

Nasıl hissettirebileceğinin aksine, bilgiyi geri getirmedeki başarı da başarısızlık da hafızanız için faydalıdır. Her iki sonuç da bilginize ilişkin algınıza olan güveni ayarlamaya hizmet eder. Bu, çalışmanızı tahminden ziyade ilerleme kanıtına dayanacak şekilde yönlendirmek için paha biçilmez bir bilgidir. Çalışırken önemli olan ne bildiğinizi düşündüğünüz değil, ne bildiğinizi kanıtlayabileceğinizdir. Garip, değil mi? Muhtemelen testleri her zaman düşmanınız olarak gördünüz ve itinayla onlardan kaçınmaya çalıştınız. Yine de bunca zaman, onları bir öğrenme aracı olarak kullanabilirdiniz. (…) Bu pratiğin faydası, gelecek bir sınavda hangi soruların öne çıkacağını bildiğiniz senaryolarla sınırlı değildir. Etkisi, geri getirme pratiğinizin içeriği veya formatı ile sonunda gireceğiniz sınav arasındaki uyuma da bağlı değildir. Geri getirme uygulamasının faydaları gerçeklerle sınırlı değildir; kavramlara ve bilginin bir alandan diğerine transferine kadar uzanır.

Okuma, ezberden okuma, gözden geçirme yaklaşımını kullanarak geri getirme pratiğini organik olarak çalışmanıza dahil edebilirsiniz. Bu, kısa bir metin okumayı, kaynağı bir kenara koyarak doğruluğu için kaynağı hatırlamanızı kontrol etmeden önce bilgiyi kendi kelimelerinizle hatırlamaya çalışmayı içerir. Söz konusu kaynağın anlamını (kelimeleri değil) yakalama yeteneğinizden memnun kalana kadar bu adımları tekrarlayın. Bilgileri sözlü olarak hatırlamak yerine ezberden okuma girişimlerinizi yazarsanız, kaynağınızı anladığınızı gösteren notlar üretmiş olursunuz.

Sadece altını çizmeyin, düşünün

Bu noktada, etkili bir çalışma için kaynaklarınızla etkileşimin önemli olduğunu anladınız; ancak her tür etkileşimin eşit olmadığını bilmelisiniz. Örneğin, metnin altını çizmek öğrencilerin yaygın olarak kullandığı bir yöntemdir. Görünüşte bu, ders çalışırken yapılacak son derece mantıklı bir şeydir. Bir kaynağın en önemli kısımlarını açıkça belirlemek, daha az ilgili kaynakları filtreleyerek ve hafızanızdaki yükü azaltarak dikkatinizi odaklamaya yardımcı olmalıdır.

Bununla birlikte alt çizmenin etkinliğine ilişkin literatür, neredeyse bir kırtasiye dükkanınız olduğunda, bunun mutsuz okumalara neden olduğunu gösteriyor. Alt çizmenin öğrenme üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu gösteren ender çalışmalara göre, bu etkinin ardında yatan şey, alt çizme eyleminin kendisi değildir. Aslolan altı çizilenin ardındaki düşünce, yani vurgulanan bilginin neden önemli olduğudur. Nitekim araştırmalar, alt çizmeyi en sık kullandıklarını belirten kişilerin, bunu en az etkili şekilde yapma ve kullanımından en az faydayı elde etme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bir fosforlu kalemin uzun süreli hafızanızla doğrudan bağlantısı olan bir optik tarayıcı gibi çalıştığını düşünmenin güzel olduğunu biliyorum. Ancak bu, metinle zihinsel olarak meşgul olmanın yerini tutmaz.”

Bu yazı ilk kez 9 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

 

Paul Penn’in Psyche internet sitesinde yayımlanan “How to study effectively” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://psyche.co/guides/how-research-from-psychology-can-help-you-study-effectively

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x