ABD Başkanı Donald Trump’ın ırkçılık karşıtı protestolarda öne çıkan AntiFaşist (Antifa) Hareketi’nin terörist ilan edilmesi gerektiğini söylemesi, konuyu Türkiye’de farklı bir boyutuyla gündeme getirdi: Antifa ile YPG arasındaki ilişkiyle… Nedeni ise açık; Türkiye yıllardır YPG’nin PKK’nın bir parçası olduğunu savunmasına rağmen başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri bu bağı görmezden geliyordu. Şimdi ise YPG’nin bir terör örgütü olduğunu bir kez daha ortaya koymak için Antifa’nın terör örgütü ilan edilmesi önemli bir fırsat olarak görülüyor.
Antifa nedir?
Son günlerde Türk basınında o kadar çok Antifa özeti ve analizi yayınlandı ki uzun uzun anlatmaya hiç gerek yok. Ancak yazının geri kalanının tabanını oluşturabilmek ve argümanını netleştirebilmek için nasıl bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu kısaca tanımlamalıyız. Kökeni 1940’lara kadar geri götürülebilecek bu hareket, ABD’de 2007’den sonra tekrar duyulmaya ve 2017’den sonra iyice bilinir hale gelmeye başladı.
Antifa; lideri, belirgin bir örgüt yapısı ve bu yapı içinde her birinin rolleri açıkça tanımlanmış üyeleri olan sıkı ya da gevşek modelli bir örgüt değil. Daha ziyade farklı fikirlerdeki ortaklıklar çerçevesinde toplanan kişilerden oluşuyor. Belirgin bir örgüt yapısı olmadığından üye sayısı, liderlik ve hatta hücrelerden bahsetmek çok zor.
Antifa’ya bakıldığında ilk göze çarpan, sosyalist ya da anarşist ideoloji, söylem ve semboller. Fakat onu sosyalist ya da anarşist olarak tanımlamak çok eksik kalıyor, zira bu kökenden gelen hareketlerin dışında LGBT, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı karşıtı pek çok öğeyi barındıran bir ittifak. Hareketin fikirsel tabanının esnekliği geniş tabanlı bir ittifak oluşturmayı mümkün kılıyor; bu sayede yer altına inen ve kitle iletişimi aracılığıyla güçlü bir şebeke kurabilen bir yapıya dönüşmüş durumda.
Suriye’de YPG’ye yabancı militanlar nasıl gelmeye başladı?
Her şeyi olabildiğince basitleştirmeye çalışacağım çünkü durum hayli karmaşık. PKK/YPG terör örgütü Suriye’de genişlemeye başladığında dünyanın farklı bölgelerinden bu örgüte katılım olmaya başladı. Batı ülkelerinden ilk katılımları 2012 yılına kadar geri götürmek mümkün.
2014’te YPG’ye katılımların artmasıyla birlikte dışarıdan gelenlerin organizasyonu için yeni bir girişim başlatıldı. Türkiye’den Suriye’ye çok sayıda militan gönderen yasadışı Markist Leninist Komunist Parti (MLKP) adlı örgütün başı çekmesiyle Ocak 2015’te başlayan yeni örgütlenme sürecine Haziran 2015’te TİKKO, MLSBP vb. örgütler de katıldı ve Enternasyonalist Özgürlük Taburu (EÖT) kuruldu. EÖT aslen ayrı bir yapı olarak ortaya çıksa da bu terör grubunu yönlendiren, yöneten, emirler veren YPG idi, onun bir alt birimi olarak faaliyet gösteriyordu.
O tarihe kadar, Ortadoğu coğrafyası dışından gelenler doğrudan YPG’ye katılırken, bu tarihten sonra bazıları EÖT’ye, bazıları YPG’ye bazıları da daha sonra oluşacak ve yine YPG’ye bağlı hareket eden diğer terör gruplarına dâhil oldular.
ABD, Türkiye’nin bu yöndeki tüm baskısına karşın YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmeyince bu konuda iki ülke arasındaki gerginlik iyice arttı. Ekim 2015’te ABD, YPG üzerindeki baskıyı azaltmak için mevcut yapıya başka bir isim buldu: Suriye Demokratik Güçleri (SDG). Bu süreçte YPG’nin daha geniş bir örgüt olarak lanse edildiğini biliyoruz. İşte bu tarihten sonra hem EÖT hem de YPG de bu çatının altında yer almaya başlıyor. Hâlâ haber bültenlerinde gördüğümüz Suriye’deki Antifa ve benzeri yabancı menşeili gruplara gelemedik, diye içinizden geçiriyorsanız, biraz daha sabır…
Antifa’dan YPG’ye katılan 258 kişinin hikayesi ne?
Antifa ve YPG arasındaki ilişkiyi kılavuz niteliğinde ve tamamen açık kaynaklara dayalı, akademik bir çalışma için hazırladığım bir veri tabanı üzerinden, somut bilgilerle anlatmaya çalışacağım. Son üç yıl içinde YPG’ye katılan Yabancı Terörist Savaşçılar (YTS) hakkında birkaç akademik çalışma ve rapor hazırlandı. Bunların bazıları 100, bazıları 500 kişilik bir listeden bahsediyor. Ancak çoğu sadece YPG’ye değil Irak’taki Peşmerge Güçleri, Hıristiyan Milis Grupları vb. örgütlenmelere katılanları da içeriyor. Benim hazırladığım veri tabanı ise sadece doğrudan YPG’yle ilintili kişilerden oluşuyor ve bu bağlamda hazırlananlar arasında belki de en kapsamlı olanlarından birisi. 23 ülkeden 258 kişiyi içeren bu listeye bakarak Antifa-YPG ve diğer radikal devrimci örgütler arasındaki ilişkiyi daha kolay tanımlayabiliriz.
İlişkiyi ortaya koymadan önce iki noktanın altını çizmek fotoğrafı daha net görmemizi sağlayabilir. İlk olarak aklımızda tutmamız gereken bilgi şu: YPG’ye katılan yabancıların sayısı, muhtemelen veri tabanımızdakilerin iki katı kadar. Bazı ülkelerin resmî raporlarında belirtilen sayılar ile veri tabanımız karşılaştırıldığında çok sayıda eksik olduğunu görüyoruz. Özellikle bazı Avrupa ülkeleri, YPG’ye katılanlar hakkında herhangi bir bilgi paylaşmadığı için verilerimiz yetersiz kalıyor.
Bu ilişkiyi anlamaya çalışırken unutmamamız gereken ikinci nokta ise daha basit. YPG’ye katılan Yabancı Terörist Savaşçılar’ın küçük bir kısmı Antifa ile benzer bir ideolojiyi paylaşıyor, aslında Antifa’dan çok uzak bir ideolojik arka plana sahip yüzlerce kişi YPG’ye katıldı. Gelenlerin çoğu paralı askerler, maceracılar, özel görevle gelenler ya da toplumda uyum çatışması yaşayan kişilerdi.
ABD’deki Antifa ve Suriye’deki Antifa Taburu tamamen aynı mı?
Şimdi gelelim örgüt karmaşasını aşmaya. Önce şunu belirtelim, herhangi bir yasal sorunla karşılaşmamak için bu yazıda kimsenin ismi geçirilmeyecek, çok gerekirse isimlerin baş harfleri kullanılacaktır.
İlk işimiz Antifa’yı netleştirmek olsun. ABD’de Antifa var; Suriye’de de var. O zaman Suriye’deki Antifa’yı ABD’dekinin bir kolu olarak düşünebilirsiniz ancak maalesef işler bu kadar basit değil. Antifa, ABD’de olduğu gibi Avrupa’da da mevcut ancak ikisi arasında organik bir ilişki yok. Zaten bu bağı kurmaya çalışmak da Antifa’nın doğasına aykırı. Antifa farklı bir hareket; klasik Stalinist örgütler ya da Maocu gruplar ile karıştırılmamalı.
Yazımıza konu olan Suriye’deki Antifa Taburu (AFT) YPG’ye ilk kez 2014’te katılan İtalyan vatandaşı bir Marksist olan K.F. tarafından Kasım 2016’da kuruldu. K.F. kendi grubunu oluştururken doğrudan YPG’den izin aldı ve Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nun (EÖT) altına da girmedi. Rakka’daki çatışmalara katılan ayrı bir muharip birlik oluşturmak istiyordu. Bu yapıyı oluştururken, bölgedeki benzer terör yapılanmaları gibi askeri bir terim olan “tabur”u adlarına eklemeleri de, aslında Suriye’deki neredeyse tüm küçük grupların güçlerini ve sayılarını abartmak için kullandıkları bir tabir.
AFT olarak kısaltabileceğimiz Antifa Taburu kuruluş aşamasında doğrudan YPG’ye bağlı hareket eden bir alt birimiydi. Fakat kurucusu Marksist olmasına ve sembolleri Batı’daki Antifa hareketlerini çağrıştırmasına rağmen ilk ekibin içindekilerin yarısından çoğu bırakın Marksizm’i, herhangi bir sol, sosyalist düşünceden uzak insanlardan oluşuyordu. Almanya, ABD, İtalya, İngiltere ve Finlandiya vatandaşlarından oluşan bu küçük grup üyelerinin yarısı eski asker, birkaçı çatışmalarda pişmiş maceracı ve birkaçı da “Marksist”lerden ibaretti. Yani dünya genelindeki Antifa’nın ideolojik arka planının çok dışına çıkan bir yapıydı.
YPG’nin Antifa Taburu (AFT) ile ilişkisi tam olarak ne?
Antifa yukarıda belirtildiği gibi esnek bir tabana sahip. Fakat, bu tabanı oluşturan ortak noktalar arasında meskûn mahal muharebesinde uzmanlaşmış olmak, profesyonel askeri eğitim almış olmak yok.
Antifa Taburu (AFT) ise daha önce Suriye’de yine YPG çatısı altında faaliyet göstermiş, ABD’li eski bir özel kuvvetler mensubunun kurduğu “223 Birimi”nin biraz değişik haliydi. “223 Birimi” ideoloji ayrım gözetmeksizin çatışma kabiliyet ve deneyimi bulunan yabancılardan oluşan küçük bir keskin nişancı takımıydı. Birkaç üyesini kaybedip, başındaki kişi ülkesine dönünce dağılmıştı. İşte ilk Antifa Taburu (AFT) da buna benzer bir yapıda oluştu. Mayıs 2017’de Rakka’da çatışmalara dâhil olan AFT birkaç kişiyi daha bünyesine kattı. Sonra K.F. yaralanıp, birkaç üyesi de çatışamaz hale gelince Ağustos 2017’de dağılır gibi oldu. AFT’nin ilk dönemi “Antifa”yı daha çok sembol olarak kullanan ancak özünde daha farklı bir yapıydı. Hatta ilk üyelerinden bazıları daha sonra Ukrayna’ya gitti ve oradaki iç savaşta Antifa ile ideolojik hiçbir bağlantısı olmayan gruplar için savaşmaya başladı.
Ancak YPG Antifa Taburu’nun dağılmasına izin vermedi, aksine varlığını sürdürmesini istedi. YPG’nin amacı, bu yapıyı Batı’dan gelen ve çoğu anarşist ya da radikal devrimci fikirleri benimseyen yabancılar için bir adres olarak elinin altında tutmaktı. Bu süreçte YPG’nin iki hesabı daha vardı. Türkiye’den giden radikal solcuları çatısı altında toplayan Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nun (EÖT) büyümesini kontrol altında tutmak ve “Bakın, biz antifaşist örgüte destek veriyoruz” mesajıyla Batı’daki imajını güçlendirmek.
K. F.’nin yerine radikal devrimci bir Fransız vatandaşı geçtikten sonra Antifa Taburu (AFT) yine küçük bir grup olarak kaldı ama bu kez ideolojik taban anlamında daha çok Antifa’ya benzedi. Bu yeni ekibin dağılmasına neden olan ise Zeytin Dalı Operasyonu oldu. Hem bu gruptan hem de EÖT’den bazı militanlar Afrin’e gelerek TSK’ya karşı çatıştılar. Bazıları öldü, bazıları örgüt tarafından geri çekildi, sonuçta sayıları iyice azaldı. Nihayetinde bu grubun geri kalanları, 2019 ekiminde EÖT yeniden yapılanırken Afrin Antifa Taburu altında ona katıldı.
YPG içerisinde başka hangi yabancı kaynaklı yapılar var?
Aslında Antifa Taburu yalnız değil. Onun kurulmasından birkaç ay önce Eylül 2016’da birkaç Fransız militanın oluşturduğu Henri Krasucki Taburu ve İngilizlerden oluşan Bob Crow Taburu da kurulmuştu. Her ne kadar adları “tabur” olsa ve 25-30 kişiden oluştuklarını iddia etseler de; birbirlerine destek verdikleri görülen maskeli fotoğraflarında sayıları hiç 6-7 kişiyi aşmıyor.
Antifa Taburu oluşmadan önce Suriye’deki bazı anarşist militanlar Mart 2017’de bir araya gelerek IRPGF’yi (Uluslararası Devrimci Halkların Gerilla Güçleri) kurdular. Bu furya en son TQILA’nın (Queer İsyan ve Kurtuluş Örgütü) Ekim 2017’de ilan edilmesiyle sona erdi.
Bu bilgileri üst üste koyup en önemli çıkarımı özetleyelim. Suriye’deki Antifa Taburu (AFT) kuruluş sürecinde dünyadaki Antifa hareketlerle pek de ilişkili değildi. Onu daha ziyade benzerleri bulunan, YPG’ye ideolojik sadakati yok derecesinde az, küçük bir operasyon timi olarak tanımlamak daha doğru olurdu. Fakat AFT zamanla ideolojikleşti, Batı’daki tabanına yaklaşan ve serüvenini ABD ve Avrupa ülkelerinin çoğu tarafından terör örgütü olarak kabul edilen radikal devrimci sol terör örgütlerinin başını çektiği EÖT içinde tamamlayan bir propaganda grubuna dönüştü.
Amerikalılar, Antifa, AFT ve diğer gruplar
Tüm bu anlattıklarımız “ABD’deki Antifa ile Suriye’deki arasında bir bağ yok” sonucunu çıkarmamıza sebep olur mu? Aman olmasın.
ABD’deki Antifa ile YPG arasında, kendi küçük propaganda değeri büyük Antifa Taburu’dan çok daha köklü ve önemli bir bağ var. Derlediğimiz verilere göre, bugüne dek 81 ABD vatandaşı YPG ve bağlantılı terör gruplarına katılmış. Muhtemelen bu sayı çok daha fazla, ancak açık kaynaklardan bu kadarını çıkarabildik. Üstelik Kuzey Irak’taki gruplara gidenler buna dâhil değiller.
Şimdi iş daha karmaşıklaşıyor. 81 kişiden sadece 10 tanesi ABD’de Antifa ve benzeri hareketlerin mensubu. Geri kalanı paralı asker, maceracı, çatışma sonrası travma sendromu olanlar ve “özel görevli oldukları anlaşılanlar”. Peki, bunlardan kaçı Antifa Taburu’na katılmış? Sadece bir kişi. O da Zeytin Dalı Operasyonu sırasında savaşmaya gelen grup ile beraber hareket etmiş.
Diğer 9’u ne yapmış? İlginç bir biçimde, ülkelerinde sürekli gösterilere katılan ve Antifa Hareketi’nin belirgin birer üyesi olan bu kişiler, üstelik Antifa Taburu’nun Rakka’da son derece aktif olduğu dönemde, Antifa Taburu’na değil EÖT’ye katılmışlar. Peki, neden? Büyük bir olasılıkla K. F.’den hoşlanmadıkları ya da Antifa Taburu’nu (AFT) gerçek Antifa olarak görmedikleri için. Rakka’daki çatışmalardan çekindikleri için Antifa Taburu’na katılmadıklarını düşünmeyin; çünkü bazıları aynı dönemde yakın bölgelerde çatışmalarda öldüler.
Antifa Taburu ve benzer örgütlere katılanlar kimler ve saikleri ne?
Bölgedeki Antifa Taburu ve benzeri diğer grupların hikayesi sadece ABD vatandaşlarıyla sınırlı değil. Büyük çoğunluğu Avrupa ülkelerinden gelen 177 kişinin 61’i Antifa Taburu ve muadilleri ile EÖT’ye katılmış. Yani ABD’den katılanlar arasında radikal devrimci sol terör örgütlerine katılım oranı %12 kadar iken; diğer ülkelerde bu oran %35’e çıkıyor. Üstelik aralarında en az 6 tanesi önce Kandil’e giderek PKK’ya katılıp oradan YPG’ye geçmiş. Özetle, Antifa-YPG ve terör ilişkisini Suriye’deki Antifa Taburu üzerinden kurmak yetersiz.
Elimizdeki verileri kategorize etmekte fayda var. Batı’dan gelenler arasında EÖT ve Antifa’ya katılanlar şu ayrı gruplara dahil:
- Kendi ülkelerinde Antifa Hareketi’ne mensup olup Suriye’de Antifa Taburu’na katılanlar
- Kendi ülkelerinde diğer radikal Marksist gruplara mensup olup Suriye’de Antifa Taburu’na katılanlar
- Kendi ülkelerinde diğer radikal Marksist gruplara mensup olup Suriye’de EÖT’ye katılanlar
- Kendi ülkelerinde Antifa ya da diğer Marksist gruplara mensup olmayıp Suriye’de Antifa Taburu’na katılanlar
- Kendi ülkelerinde Antifa ya da diğer Marksist gruplara mensup olmayıp Suriye’de EÖT’ye katılanlar
Peki, bundan PKK/YPG ne fayda sağlıyor? Örgüt, Batı’daki propaganda ağını genişletmek, ideolojik olarak endoktrine ettiği kişiler yoluyla Avrupa’daki radikal gruplar arasında etkinliğini sağlıyor. Küçümsemeyin, bu kolaylıkla ulaşılabilecek bir hedef değil. Bu süreçte PKK’nın epey rol aldığı da kabul edilmeli.
Terör bağı neden Batı için de önemli? Batı’yı bekleyen risk ne?
Bundan sonra asıl altı çizilmesi gereken şey, dünyanın değişik kesimlerinden gelip de terör örgütü olduğu açıkça kabul edilen gruplara katılımın derecesi ve bunun olası sonuçları.
Bundan sonra iki noktanın üzerinde durulması gerekiyor. YPG ve Batı’daki Antifa başta olmak üzere radikal grupları sayıları çok az olan sadece Suriye’deki Antifa Taburu üzerinden açıklamak yetersiz; elimizde çok daha güçlü bir argüman var. ABD’nin inatla terör örgütü demediği YPG ya da SDG, açıkça terör örgütü olduğu bilinen terör örgütleriyle iş birliği yapıyor.
Suriye’de AFT, batıdaki Antifa üyeleri dahil olmak üzere pek çok radikal sol gruptan ve kısmen de diğer radikal oluşumlardan beslendi. Bu nedenle ABD’nin Antifa Hareketi’ni terör örgütü ilan etmesi onun mensuplarının dahil olduğu her yapıyı, ona silahlı eğitim veren, finansal destek sağlayan ve radikalleşmesini besleyen her örgütü terör örgütleri listesine dahil edebilmek için önemli bir adımdır. YPG bu sayılanların tamamını yaptığına göre onun da başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin terör listesine dahil edilmesi için mutlaka üzerine gidilmesi gerekmektedir.
İkinci nokta ise, batının YPG’nin ürettiği terörün kendisine nasıl döneceğinin farkına varmasını sağlamak. 1970’li ve 80’li yıllarda Avrupa’daki radikal sol terör örgütleri önemli bir tehdit olarak kabul ediliyordu. Bunun bir nedeni Soğuk Savaş idi. Fakat onun kadar önemli bir diğer neden de, bu örgütlerin acımasızca şiddet kullanmasıydı. Belki birçok kişi Kızıl Tugayları veya Kızıl Ordu Fraksiyonu’nu çoktan unuttu. 90’lardan sonra batıdaki radikal sol veya anarşist şiddet önceki yıllara göre etkisiz hale gelmişti. Saman alevi gibi parlayan sokak gösterilerinde geçmişin şiddet dalgası yaratan örgütlerinin günümüzdeki uzantıları sopalar, taşlar veya el yapımı yanıcı maddelerle şiddet uygulayabiliyorlardı. Fakat son beş yıl içinde bu kişiler veya yönlendirdikleri gruplar askeri mühimmat ve ağır silah kullanmayı öğrendiler. Gelişmiş el yapımı patlayıcılarda uzmanlaştılar. Meskûn mahalde baskın yapma, tuzak hazırlama ve hayatta kalma eğitimi aldılar. Hatta dünyanın en sert çatışmalarından birisinde uygulamasını yaptılar. Yani, batı için sorun sadece PKK’nın çarpık ideolojisinin Antifa ya da benzerleri üzerinde yaptığı ideolojik etki değil. Gelecekte hiç beklemedikleri bir anda, ummadıkları ve bazı yerlerde “romantik/ütopik” anlamlar yükledikleri bu kişilerin en sert eylemleri gerçekleştirdiğini ve bunda son 5 yılda YPG’nin bu gruplara sağladığı olanağın etkisi daha iyi anlaşılacak. Bu nedenle yol yakınken iş birliği yapmak ve YPG ile bu örgütler arasındaki bağın terör bağı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bizden söylemesi…
Twitter: @SerhatErkmen
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2020’de yayımlanmıştır.