ABD’de göreve gelen tüm başkanların kısa süre sonra bir Ortadoğu gezisi düzenlemesi adettendir. Bu gelenek Donald Trump’tan sonra değişti. “Önce Amerika” diyen Trump için Ortadoğu sadece terk edilmesi gereken bir bölgeydi ve sadece silah satabilmek veya iç politikaya tahvil edebileceği İsrail’e desteğini göstermek için bölgeyi ziyaret etmişti. Selefi Biden ise göreve geldiğinden beri önce pandemi sonra Ukrayna krizi ile boğuşmak zorunda kaldığı için ancak 1,5 yıl sonra bölgeyi ziyaret edebiliyor. Bu hafta bölgeye sadece dört günlük bir hızlı tur düzenleyecek. Bu kadar kısa sürede Biden’ın bölgede dengeleri değiştirecek adımlar atması beklenmiyor ama bölge meselelerine odaklanan ABD merkezli Ortadoğu Enstitüsü’nün (MEI) uzmanlarına göre Biden bu gezi sayesinde Ortadoğu liderlerini bölgede gerilimleri azaltıp daha fazla işbirliği yapmaya teşvik etmek için kullanabilir.
MEI Başkanı Paul Salem ile aynı enstitünün Siyaset Kürsüsü Başkan Yardımcısı Brian Katulis, “Biden’ın Ortadoğu gezisi, ABD için kilit önem taşıyan bölgede, ABD’nin katılımını derinleştirme fırsatı sunuyor” başlıklı yazılarında Ortadoğu’nun petrol zengini ülkelerinin enerji ve gıda krizi yaşayan bölgenin savunmasız ülkelerine daha fazla yardım etmeye teşvik edebileceğini belirtiyorlar:
Krizlerin kavşak noktasında bir gezi
“ABD Başkanı Joe Biden’ın Ortadoğu gezisi, bu sorunlu ve sorun yaratan bölgede bir başka çok önemli anda geliyor. İran ile İsrail ve Körfez’in Arap ülkeleri arasındaki gerginlikler, ABD’nin ve İran’ın Ortak Kapsamlı Eylem Planı’na (OKEP) geri dönüş olasılığı ile bir kavşak noktasında bulunuyor ve bir silahlı çatışmaya doğru hızla tırmanma riski barındırıyor. Abraham Anlaşmaları İsrail’i Bileşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile yakınlaştırdı. Söz konusu anlaşmalar İran’a karşı caydırıcılık ve denge de getirebilir, olası bir çatışmanın fitilini de ateşleyebilir.
Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaş küresel enerji fiyatlarının yukarıya fırlamasına neden oldu. Bu, Körfez’in enerji ihracatçıları için bir lütuf olurken aralarında Fas, Tunus, Mısır, Ürdün, Lübnan Türkiye ve Yemen’in bulunduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki enerji ithalatçılarının üzerinde muazzam bir gerginlik yarattı. Enerji ithalatçıları, Ukrayna krizinin zaten ekmek gibi günlük temel ihtiyaçların fiyatlarının baskı altında olduğu bir dönemde enflasyonu daha da artırarak gıda fiyatlarının fırlamasına neden olmasından dolayı da ağır darbe aldı. Ayrıca tüm bunlar iki yıldan fazla süren ve ekonomik büyümeyi yavaşlatırken kamu harcamalarını ve borçluluğu artıran pandemiden hemen sonra meydana geldi. Gerçekten de gelecek aylar petrol üretmeyen ülkelerde muhtemelen büyük ölçekli toplumsal karışıklıkları yeniden artıracak, Suriye ve Yemen gibi iç savaşın sürdüğü ülkelerin yanı sıra devletin çöküş içinde olduğu Lübnan’da da koşullar daha da ağırlaşacak.
Avrupa’nın enerji ihtiyaçları hemen dikkat çekiyor. Enerji zengini ABD’de bile benzin fiyatları arttı. Suudi Arabistan, BAE, Katar ve bölgedeki diğer enerji üreticileri, bu değişen ortamın kozlarını artırdığını biliyorlar. Ayrıca, Batı ve Rusya’nın Avrupa’da bir şekilde yeniden savaşa girmesiyle, başta Körfez ülkeleri, Mısır ve Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri şu ya da bu şekilde tarafların kendi saflarında yer almak için onları davet ettiğinin farkında ve bunu taviz koparmak için kullanacaklar.
Ortadoğu’daki bu mevcut durum göz önüne alındığında, Başkan Biden’ın 13-16 Temmuz tarihleri arasında bölgeye yapacağı ziyaretin kısa vadede büyük atılımlara yol açması olası görünmüyor. İran ile yeni bir nükleer anlaşma ve İsrail-Filistin cephesinde ilerleme beklentileri şu anda belirsiz. Küresel ekonomide belirsizlikler sürüyor. Biden’ın turu sırasında yapılan duyurular ve verilen taahhütler ne olursa olsun, ABD’nin bölgeye ilişkin daha pragmatik davranması gerekecektir.
ABD demir yumruklu Ortadoğu politikasını değiştirmeli
Bu gezinin esas amacı, Rusya ve Çin bölgedeki eğilimlere yön vermek için kendi usulleriyle çalışmaya devam ederken ABD’nin bölgeye bağlılığının sürdüğü mesajını vermektir. Ancak gezi ABD’ye, 11 Eylül olaylarının ardından askerileşen ABD’nin Ortadoğu politikasının çerçevesini, ortaklık kurmak ve daha geniş çaplı bir bölgesel entegrasyon için gerginliklerin azaltılması eğiliminin güçlendirilmesi yönünde değiştirmek için de bir fırsat sunuyor.
Başkan Biden görevdeki ilk bir buçuk yılının çoğunda yurtiçindeki sorunların yanı sıra Çin ve Rusya’nın meydan okumalarına odaklandı, Ortadoğu işlerine daha fazla karışmadı. Ama Biden şimdi, bölgede olan bitenin hâlâ dünya ekonomisi ve küresel istikrar üzerinde büyük bir etkisi olduğunun farkına vardığı için Ortadoğu’ya daha fazla zaman harcamaya ve dikkatini bu bölgeye vermeye karar verdi. Ortadoğu, dünyanın önde gelen ekonomilerini coğrafi olarak birbirine bağlayan ve küresel istikrarın sağlanmasında hâlâ büyük rol oynayan bir “menteşe” bölgesi olmaya devam ediyor.
ABD, Ortadoğu’da geniş ve çeşitli ilişkiler dizisini sürdürüyor. Biden’in ziyareti, bölge ülkelerini, üç alanda kendi meseleleri için daha fazla sorumluluk almaları amacıyla birbirleriyle daha yakın çalışmaya teşvik etme fırsatı sunuyor.
Kritik üç alan
Ortadoğu’daki temel sorunların merkezinde insani güvenliğin zayıflığı geliyor. Bu sorunun temelinde bölgeye özgü yönetim zafiyetleri, modası geçmiş ekonomik modelleri ve sosyal politikalar var. Ortadoğu’da bazı yeni liderler, ekonomik ve sosyal reformlarla ilerlemeye ve ülkelerinin ekonomilerini dünya ekonomileriyle aynı seviyeye çıkarmaya çalışıyor. ABD, daha etkili yönetimi teşvik etme çabalarını desteklemelidir. Bu, ABD’nin de çıkarınadır.
İkincisi, gerginliği azaltma ve bölgesel entegrasyon eğilimlerini teşvik etmek olabilir. Ortadoğu, İran ve İsrail arasında devam eden bir gölge savaşın yanı sıra Yemen, Suriye ve Libya’da devam eden iç ve vekâlet savaşları ile karmaşık çatışmaların ve gerilimlerin merkezi olmayı sürdürüyor. Ancak aynı zamanda, son birkaç yıldır önemli bölgesel aktörler tarafından müzakereleri sürdürmek, gerilimleri azaltmak ve daha geniş çaplı çatışmalardan kaçınmak için yeni açılımlar aramak için girişimler oldu. ABD, bölgedeki geniş temasları ve kapsamlı ikili güvenlik bağları göz önüne alındığında, işbirliği için yeni yollar açmada önemli bir rol oynayabilir.
Üçüncüsü bölge halkı ve hükümetleri ile daha derin ilişkiler geliştirmek olabilir. ABD, bölge liderlerini kendi meseleleri için daha fazla sorumluluk almaya, kendi vatandaşlarına karşı daha duyarlı olmaya ve daha güçlü bir bölgesel işbirliği oluşturmak için birlikte çalışmaya teşvik ederek, Ortadoğu’daki genel katılımını yeniden şekillendirebilir.
Dört günlük tek bir ziyaret bu üç unsuru tek başına hayata geçiremez ama ABD’nin bölgeye daha fazla müdahil olması için yeni bir dönemi başlatabilir. Üstelik bu kez daha olgun, daha gerçekçi ve daha iyi odaklanmış bir yaklaşımla bölgede olumlu değişimi özendirebilir.
Ancak nihayetinde, ABD’nin kendi içinde karşı karşıya olduğu tüm zorluklar ve daha geniş bir dünyada rekabet eden öncelikleri göz önüne alındığında, bölgenin kaderi bölge liderlerine ve onların bölgesel duruma duyarlı olmalarına bağlıdır.
Ortadoğu sosyal patlamaların eşiğinde
Bölge ülkeleri için acil öncelik, önümüzdeki aylarda Ortadoğu’yu arkadan vuracak yüksek enerji ve gıda fiyatlarının yaratacağı sosyo-ekonomik karışıklıkları savuşturmaktır. Bu durumdan etkilenen ülkeleri ve sosyal tabakaları desteklemek için bölgesel bir acil durum fonunun oluşturulması ve savunmasız bölge ülkelerinin acilen ihtiyaç duyduğu gıda ve tahıl kaynaklarını güvence altına alacak uluslararası anlaşmalara varılması gereklidir. Örneğin NATO’nun yardımıyla veya diplomasi yoluyla Ukrayna tahılını Karadeniz üzerinden Orta Doğu ve dünya pazarlarına götürecek eylemler desteklenebilir.
Bölgesel liderler ayrıca, Yemen ve Libya’daki savaşları sona erdirecek, Lübnan’ı tümüyle çökmekten kurtaracak, Irak’ı istikrara kavuşturacak ve Suriye’ye insani yardım sağlayacak adımlar atmalıdır. Bölgesel liderler, İsrail-Filistin cephesinde ilerlemeye sağlanması gerektiğini kabul etmelidir. Abraham Anlaşmaları ve Amerika’nın pasif tutumu, işgal veya kuşatma altında yaşayan milyonlarca Filistinlinin durumunu değiştirmedi veya Kudüs sorununu çözmedi. Her iki mesele de Orta Doğu’da çatışmayı canlandırmaya devam edecek.
Bölge liderleri bölgedeki savunmasız toplumların hem acil sosyo-ekonomik ve gıda güvenliği ihtiyaçlarını karşılamayı hem de bölgesel çatışmayı azaltma, iç savaşları sona erdirmede ilerleme kaydetme ve İsrail-Filistin sorununda ileriye doğru olumlu bir yol oluşturma gibi daha geniş hedeflere yönelik çalışmayı amaçlamalıdır.
Bu kısa ziyaretin yalnızca sınırlı bir etkisi olabilir. Ancak ABD ile Orta Doğu’daki kilit oyuncular arasında yeni bir ilişki modeline zemin hazırlamak açısından önemlidir. Bu yeni dinamik, artan enerji ve gıda fiyatlarının oluşturduğu tehditler gibi varoluşsal tehditlerle ve daha fazla silahlı çatışma riskiyle yüzleşmeye yönelik ortak bir bağlılığa dayanmalıdır. Daha az gerilimli ve entegre bir bölge inşa etme çabaları desteklemelidir.”
Petrole değil enerji güvenliğine odaklanın
MİE’nin Ekonomi ve Enerji Programı Direktörü Karen E. Young ise “Petrole değil enerji güvenliğine odaklanmak” Biden’ın Ortadoğu gezisinin küresel enerji piyasası için önemini değerlendiriyor:
“Enerji güvenliği küresel bir mesele. Bu hep böyleydi ama ABD küresel enerji piyasasında her türlü etkiden muaf bir ada olmadığını daha yeni yeni fark ediyor. Başkan Joe Biden 15 Temmuz’da Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiğinde, gelecekteki enerji güvenliğinin ortak mücadelesini tartışmak ve Körfez ülkelerinin merkezi rolünü değerlendirmek için bölgesel liderlerle bir araya gelme fırsatı olacak.
Başkan, kısa vadeli “ricalardan” ziyade Körfez ülkeleriyle potansiyel ortaklığa odaklanmalı. Petrol arzında yapılacak günde iki milyon varillik artış petrol fiyatlarının arıtışının yarattığı gerilimi hafifletebilir ama tüm yükü Suudi Arabistan’a yüklemek de petrol piyasalarında dengeleri altüst edebilir.
Gelecekte en önemli ihracat kaleminden elde ettikleri gelirlerin azalacağını bilen Körfez’in petrol ve gaz üreticisi ülkeleri, enerji geçiş sürecini çoktan içselleştirdiler. İş gücü piyasalarındaki değişime ve devletin değişen rolüne hazırlanıyorlar. Bugün karşılaştığımız küresel enerji geçişi, kapsam olarak benzer. Fiyat artışı şimdi Körfez ülkeleri için mevcut borcu yönetme, yenilenebilir enerji sektörleri ve net sıfır hedefleri konusunda yatırım kararları alma ve liberalizasyon önlemlerini artırma fırsatı yaratıyor. Körfezin büyük üreticileri için bu aynı zamanda genel olarak bölgenin siyaset ve ekonomisini aynı saflara getirebilecekleri ve ABD ile ilişkilerini yeniden şekillendirebilecekleri bir zaman.
Ortadoğu enerji siyasetine yakın gelecekte hakim olacak üç eğilim
Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde enerji siyasetine yakın gelecekte üç eğilim hakim olabilir:
Birincisi, petrol ve gaz üreticisi bölge ülkeleri, sermayeye ulaşım ve petrol gelirlerini yeşil dönüşüme aktarma açısından diğerleriyle belirgin biçimde ayrışacak. Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın bölge siyasetinde ağırlığı iyice artacak.
İkincisi, Doğu Akdeniz’in doğalgaz kaynakları bölge içi dinamikleri değiştirecek. ABD’nin Ortadoğu politikasına gelecekte petrol değil doğalgaz yön verebilir.
Üçüncüsü, hidrojen ve petrokimya ürünleri dahil olmak üzere enerji ürünlerine daha fazla pazar bulmak için harekete geçecek bölge ülkelerinin yatırım ve kalkınma gündemleri daha küresel hale gelebilir.
Suudi Arabistan’daki beklenmedik servet, ülke içinde dönüşümsel olacak ve ülkeyi bölgede ve ötesinde yeniden konumlandırabilir. Bu, ABD’nin bölgesel politikasında tanıması ve içselleştirmesi gereken bir gerçek. Daha yüksek petrol üretimi ve hidrokarbon dışı faaliyetlerin, Suudi Arabistan’a 2011’den bu yana en hızlı GSYİH büyümesini sağlaması bekleniyor. Petrol 104 dolar seviyesinde seyrederse 2022’de yüzde 8 büyümeye ulaşabilirler. Asıl soru, Suudi yönetiminin bu gelirle ne yapacağı olacak. Yerel büyüme ve yatırıma mı odaklanacaklar, bölgesel müdahalelere mi öncelik verecekler. ABD’nin Ortadoğu dış politikası açından söz konusu müdahalelere yön vermek ve bölgesel işbirliğini özendirmek öncelik olmalıdır.”
Bu yazı ilk kez 13 Temmuz 2022’de yayımlanmıştır.