COVID-19 krizinin uluslararası dengeleri değiştireceği, bazı ülkeleri yeniden konumlanmaya iteceği çok belli. Fakat yine de teorik varsayımım, dünyanın yepyeni başka bir yörüngeye gireceği üzerine değil. Bence var olan bazı eğilimler yoğunlaşacak ve hızlanacak. Zaten 20. yüzyılın iki büyük siyasi felaketi olan Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ve iki büyük ekonomik krizi yani 1929 Büyük Buhranı ve 2009 Finans Krizi bu teorik varsayımımı destekler nitelikte.1
Peki, COVID-19 krizinin sonuçları AB’nin başat gücü ve Türkiye ile çok özel ilişkilere sahip Almanya’nın uluslararası politikadaki rolünü, Avrupa Birliği (AB) içindeki konumu nasıl etkileyecek? Birleşmiş Milletler, NATO, Dünya Ticaret Örgütü gibi organizasyon ve G-20, G-8 ve benzeri platformlardaki Almanya etkinliği nasıl bir şekil alacak?
Geride kalan haftalarda gözlemleyebildiğim kadarıyla, pandemi, Almanya’nın dış politikasını hem olumlu hem de olumsuz etkileyebilecek dört eğilimi güçlendiriyor: Küreselleşmenin yavaşlaması, uluslararası ilişkilerde çok yanlılığın zayıflaması, iktisadi ve siyasi milliyetçiliğin güçlenmesi ve dijitalleşmenin ivme kazanması.2
Bunların üzerinde durmadan önce altı çizilmesi gereken bir nokta var: Gerek büyük güçler gerekse de küresel ya da bölgesel güç olma hedefi taşıyan devletler arasında bir yumuşak güç (soft power) rekabetinin de yaşandığını görüyoruz.3 Bu noktada kamusal diplomasi, insani yardımlar ve ülkelerin salgınla mücadelede vermiş oldukları sınav ve göstermiş oldukları başarı ya da başarısızlık örnekleri de önem kazanıyor.
Almanya’nın yükselen yumuşak gücü
Realist ve neo-realist yaklaşımlara göre devletlerin uluslararası sistemdeki konumunu ve uluslararası ilişkilerdeki etkinliğini belirleyen temel unsur, güçtür. Sosyal tarihçi Michael Mann’ın The Sources of Social Power (İktidarın Tarihi) adlı tarihsel incelemesinde belirttiği gibi güç; siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel/ideolojik olmak üzere dört farklı türe ayrılabilir. Kültürel/ideolojik güç, siyaset bilimci Joseph Nye’nin Soft Power: The Means to Success in World Politics (Yumuşak Güç: Dünya Siyasetinde Başarının Araçları) başlıklı çalışmasında ortaya attığı soft power (yumuşak güç) kavramına tekabül eder. Yumuşak güç aynı zamanda bir ülkenin kültürel, siyasi çekiciliğine ve genel anlamda o ülkenin dünyadaki olumlu imaj ve itibarına da işaret eder.
Almanya’nın dünyanın en itibarlı, en çekici ülkelerinden biri olduğunu kolayca söyleyebiliriz. Almanya’nın düzenli ve düzensiz göçün başlıca hedef ülkelerinden biri olmasını, milyonlarca turistin seyahat ve yüzbinlerce yetişkinin eğitim için Almanya’yı tercih etmesini ve bunun yanında Alman marka ve ürünlerinin dünya ölçeğinde büyük rağbet görmesini de Almanya’nın yumuşak gücünün birer kanıtı olarak değerlendirebiliriz. Bir başka kanıt ise uluslararası soft power sıralaması: The Soft Power 30 (https://softpower30.com) indeksinde Almanya dünya çapında üçüncü sırada.
Korona krizi bağlamındaki soft power yarışında Almanya’nın daha şimdiden kazançlı çıktığını söylemek de abartılı olmaz. Çünkü ülke yönetimi ABD, Fransa, İngiltere ile karşılaştırıldığında süreci bir hayli iyi yönetiyor ve uluslararası medyada bu konuda çıkan haber ve yorumlar da son derece olumlu. Hastanelerde İtalya ve İspanya’daki görüntüler yaşanmadı, hasta sayısı kontrol altında tutuluyor ve sosyal mesafe kurallarına da büyük bir ciddiyetle uyuluyor. Nüfus içindeki yaşlı oranının yüksekliğine rağmen ölümler de Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya ve daha başka birçok ülkeye kıyasla “düşük” seviyede.4 Dolayısıyla, Almanya’yı daha şimdiden soft power yarışının galibi ilan edebiliriz.
Küreselleşmenin yavaşlaması Almanya’yı nasıl etkileyecek?
Ancak siyasi güç açısından aynısını söylemek için henüz çok erken. Uluslararası ilişkilerde gözlemlediğimiz eğilim, çok taraflılık ilkesi ve pratiğinin zayıflaması, devletlerin sorunların çözümünde daha çok ikili ilişkilere hatta yer yer de tek taraflı güç odaklı çözümlere rağbet etmesi. Ayrıca COVID-19 salgını karşısında en etkin aktör olarak ulus devletin öne çıktığına ve etkinliğini artırdığına şahit olmaktayız. Her iki eğilim de Almanya’nın küresel aktör olarak etkinliğini zayıflatacaktır, çünkü Almanya uluslararası sistemde çok taraflı çözüm arayışlarını temsil ediyor, hatta çok taraflılığın dostları adlı bir inisiyatifin de başını çekiyor.5 Bunun ötesinde, ihracat ağırlıklı bir ekonomiye sahip olan Almanya, serbest ticaretin öncülüğünü yapıyor. Korumacılık, iktisadi milliyetçilik ve tek taraflı çözüm arayışlarının karşısında konumlanıyor.6
Ulus devletler öne çıkarken Avrupa Birliği ve üye ülkeler tıpkı 2009 Finans Krizi’nde olduğu gibi, koronavirüs krizinde de hızlı ve etkin bir yaklaşım sergileyemedi. İçine düştüğü sağlık krizinde İtalya yönetiminin beklediği dayanışmayı gösteremedi. Ayrıca, üye devletlerin virüs karşısında aldıkları önlemlerin birçoğu – bunlar zaruri ve geçici olsa da – AB’nin temel ilkelerine ters düştü. Örneğin sınır kontrolleri getirilerek serbest dolaşım hakkı sınırlandı, Almanya ve Fransa tarafından kıt tıbbi cihaz ve ürünlerin ihracatı sınırlandırıldı. Geçici süreliğine de olsa, İstikrar ve Büyüme Paktı’nın bütçe açıkları için getirdiği sınırlandırmalar da devre dışı bırakıldı.7
Bu tür ve benzeri, AB içtihadına aykırı kararlar alınırken, salgın sonrası ekonominin canlandırılmasına yönelik alınacak tedbirler konusunda da AB ikiye ayrılmış durumda. Örneğin, İtalya, İspanya ve Portekiz’deki hükümetler kısa vadede krizle başa çıkabilmek için Avro alanındaki ülkelerin ortak tahvil çıkarmasını talep ederken,8 Almanya, Hollanda, Avusturya ve İskandinav ülkeleri buna devletleri mali disiplinsizliğe ve rehavete teşvik edebileceği gerekçesiyle karşı çıkıyor. Zengin ve ihracat fazlası veren devletlerde hâkim olan yaklaşım, Avrupa İstikrar Mekanizması’nın (ESM) ve Avrupa Yatırım Bankası’nın kredilerinin yeterli olacağı yönünde.9
Özellikle Almanya’nın ortak tahvil fikrine soğuk yaklaşımı, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde 2009 krizi sonrasında dayatılan kemer sıkma politikalarını hatırlatıp, Avrupa Birliği’ne olan güveni ve sadakati zayıflatıyor. Anketlerde AB’den ayrılma fikrine sıcak bakan İtalyanların oranı yüzde 30’lardan yüzde 50’lere yükseldi.10 Ayrıca milliyetçi popülist hareketlerin güçlenmesi Avro Bölgesi’ni dağılma tehlikesi ile karşı karşıya getiriyor.
Salgın sonrası Alman popülist milliyetçi parti AfD’nin (Almanya İçin Alternatif) oylarında gerileme olsa da Almanya için aşırı sağ/milliyetçi popülist tehlikenin olmadığını söylemek bir hayli iddialı olur. Özetle, AB içindeki fikir ayrılığı ve milliyetçi popülist tehlike, Almanya’nın, AB’yi bir arada tutmak, dolayısıyla merkezkaç güçlerinin yükselişinin ve Brexit örneğinin tekrarlanmasının önünü almak gibi hedefleri içeren jeostratejisini tehlikeye sokuyor.
Almanya uluslararası politikada hangi rolün peşinde?
Almanya’nın büyük olasılıkla AB içi sorunların çözümüne odaklanacak olması, ülkenin dünya siyasetindeki yeni rol arayışını yani AB’ni şekillenmekte olan çok kutuplu dünyada ABD, Çin ve Rusya yanında dördüncü kutup olarak konumlandırma hedefi için de ciddi bir tehdit oluşturuyor. Almanya’nın AB çatısı altında dünya siyasetini ve uluslararası sistemi şekillendirme hedefi; AB’nin bütünlüğünün güvence altına alınması ve dünya siyasetindeki manevra kabiliyetinin geliştirilmesinin yanında ekonomik gücünün de göreceli olarak artışına bağlı. Ne var ki, kendini gösteren bir başka trend, küreselleşmenin darbe alması ve orta ve uzun vadede büyük ihtimalle zayıflayacak olması, Alman ekonomisini olumsuz yönde etkileyecektir. Uluslararası ticaretin gerilemesi ve Çin ve ABD ekonomilerinin daralması Alman ekonomisi üzerindeki etkilerini gösteriyor. Almanya’da martta satışlar yüzde 38 geriledi, Alman havayolu Lufthansa’nın nisan ayının ilk haftasındaki yolcu sayısı ise yüzde 98 oranında düştü. Alman havacılık şirketinin 763 uçağının 700’ü pistlerde ve hangarlarda bekletiliyor.11
Almanya’da salgın öncesinde de bir küreselleşme kuşkuculuğu kendini hissettiriyor, bu bağlamda tedarik ve değer zincirlerinin haddinden fazla geniş bir coğrafyaya yayıldığı, bunların yakınlaştırılması gerektiği tartışılıyordu. Önümüzdeki yıllarda bu tür çabalara tanık olacağız; birçok Alman şirketi ara mal tedarikinde Çin yerine başka ülkelerle iş birliğine gitmeyi tercih edeceklerdir. Bu da Almanya ile Çin arasında olası bir ticaret savaşını doğurabilecek hem Alman ekonomisinin hem de dünya ekonomisinin toparlanmasını yavaşlatacaktır. Fakat, bu başka bir yazının konusu olmakla birlikte, Türkiye-Almanya ekonomik ilişkilerini güçlendirebilir de, zira üretimin bir kısmının Türkiye’ye kayması, eğer uygun koşullar da oluşursa, mümkün olabilir.
Alman ekonomisinin ABD ve Çin ekonomileri karşısında göreceli olarak güç kaybedeceğine işaret eden bir başka trend ise dijital ekonominin hızla büyümesi. E-ticaret UNCTAD verilerine göre, yıllık 29 trilyon Dolar hacmine ulaşmış durumda. Ayrıca Amerikan menşeili ulus aşırı şirketler küresel üretim zincirlerinin dijitalleştirilmesini daha ileri boyutlara taşımak istediklerini ilan ettiler. En büyük 70 İnternet tedarik platformunun piyasa değerinin yüzde 90’ı ABD ve Çin’de gerçekleşiyor. Avrupa’ya düşen pay ise sadece yüzde 3,6. Salgın sonrası ise çevrimiçi medya kullanımı arttı.12 Son yıllarda gelişim gösteren markaların başında Amazon, Apple, Netflix, Samsung ve Nintendo geliyor. Listede Alman markalarının nerdeyse hiç temsil edilmeyişi Alman ekonomisinin ABD ve Çin karşısındaki güçsüzlüğüne işaret ediyor.
Toparlayacak olursak; bütün bu gelişmelerden çıkardığım ilk sonuç, Almanya’nın COVID-19 salgını ile hızlanan ve derinleşen trendlerden ekonomik anlamda dezavantajlı çıkacağı yönünde. Öyle gözüküyor ki, Alman ekonomisinin dünya ekonomisindeki göreceli gücü zayıflayacak, bu da Almanya’nın uluslararası politikadaki yeni rol arayışlarında daha az mali kaynakla yetinmesi zorunluluğu anlamına gelecek.
İkinci olarak, ekonominin yeniden yapılandırılması ve tedarik zincirlerinin yeniden düzenlenmesi gündemin baş köşesinde olacak. Bu ise, Avrupa ortak savunma sistemi oluşturmak, ortak Avrupa ordusu kurmak ve AB’nin periferisini (Balkanlar) ve çevresindeki istikrarsız bölgeyi – Ortadoğu, Doğu Avrupa, Kafkaslar, Kuzey Afrika/Sahel kuzey – (geniş halkayı) istikrara kavuşturmak gibi diğer jeostratejik hedeflerin aksatılmasına yol açabilecek.
Son olarak da Almanya’nın önündeki en güçlü jeostratejik meydan okuma AB’nin bütünlüğünün zayıflaması, aşırı sağ ve milliyetçi hareketlerin sistemik bir risk haline gelmesi olacak.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 13 Mayıs 2020’de yayımlanmıştır.
- Söz konusu iki dünya savaşının ve 1929 ekonomik krizinin tarihsel arka planı, olayı hazırlayan eğilim ve trendlerin tasviri ve çözümlemesi için bkz. Ian Kershaw, To Hell and Back: Europe 1914–1949, London 2015; Ian Kershaw, Roller-Coaster: Europe: 1950–2017, London 2018.
- Koronavirüs ile mücadelenin küresel trendler üzerindeki olası etkileri üzerine yapılan tartışmalar için örnek mahiyetinde bkz. Kenneth Rapoza, “The Post-Coronavirus World May Be The End Of Globalization”, Forbes, 3 Nisan 2020 (https://www.forbes.com/sites/kenrapoza/2020/04/03/the-post-coronavirus-world-may-be-the-end-of-globalization/#73d514067e66); Simon Tisdall, “Power, equality, nationalism: how the pandemic will reshape the world”, The Guardian, 28 Mart 2020 (https://www.theguardian.com/world/2020/mar/28/power-equality-nationalism-how-the-pandemic-will-reshape-the-world).
- Örnek olarak bkz. Morten Soendergaard Larsen/Robbie Gramer, “China Casts Itself as Global Savior While U.S. and EU Focus on Virus at Home”, Foreign Policy, 19 Mart 2020 (https://foreignpolicy.com/2020/03/19/china-us-eu-coronavirus-great-power-competition/).
- Sayılar için karşılaştırınız DSÖ, World Health Organization, https://covid19.who.int
- Bkz. The Alliance for Multilateralism, https://multilateralism.org ve (German) Federal Foreign Office, “Six initiatives for multilateralism”, 26 Eylül 2019, https://www.auswaertiges-amt.de/en/aussenpolitik/internationale-organisationen/vereintenationen/alliance-multilateralism/2250460
- Bkz. (German) Federal Foreign Office, “Germany’s foreign and European policy principles”, 19 Ekim 2019, https://www.auswaertiges-amt.de/en/aussenpolitik/themen/policy-principles/229790
- European Parliament, “10 things the EU is doing to fight the coronavirus”, 2 Nisan 2020, https://www.europarl.europa.eu/news/en/headlines/society/20200327STO76004/10-things-the-eu-is-doing-to-fight-the-coronavirus
- Kamuoyunda Euro Bond’a atfen Korona Bond olarak isimlendirilen devlet tahvilleri fikri Avro bölgesindeki devletlerin ortak olarak finansal piyasalardan borç almalarını, sonrasında ise müştereken faiz ve geri ödemeden sorumlu olmalarını içermektedir.
- Korona tahvilleriyle ilgili tartışma için bkz. Silvia Amaro, “‘Corona bonds’: Here are three reasons why Germany and the Netherlands oppose the idea”, CNBC, 8 Nisan 2020, https://www.cnbc.com/2020/04/08/corona-bonds-reasons-why-germany-and-the-netherlands-oppose-the-idea.html, Philipp Grüll, “‘Coronabonds’ vs ‘Recovery bonds’: Where does Germany stand?” Euractiv, 21 Nisan 2020, https://www.euractiv.com/section/economy-jobs/news/ccoronabonds-vs-recovery-bonds-where-does-germany-stand/, Jeniffer Rankin, “Fear and mistrust as eurozone ministers debate reconstruction”, The Guardian, 6 Nisan 2020, https://www.theguardian.com/business/2020/apr/06/fear-and-mistrust-as-eurozone-ministers-debate-reconstruction, Paulo Pena, Harald Schumann, Jef Poortmans, “Europe Divided Over ‘Coronabonds’”, Investigate Europe, 24 Mart 2020, https://www.investigate-europe.eu/europe-divided-over-coronabonds/
- Teresa Coratella, “Whatever it takes: Italy and the COVID-19 crisis”, European Coıuncil on Forein Relations, 18 Mart 2020, https://www.ecfr.eu/article/commentary_whatever_it_takes_italy_and_covid_19_crisis
- Daha fazla veri için bkz. https://t3n.de/news/18-prozent-umsatzeinbruch-maerz-1269232/
- Daha fazla veri için bkz. https://www.statista.com/topics/871/online-shopping/, Sven Hilbik, “Datenleak Mittelmeer”, IPG, 8 Nisan 2020, https://www.ipg-journal.de/regionen/global/artikel/detail/datenleak-mittelmeer-4239/