İsrail Gazze muharebesini kazansa da savaşı kaybedebilir

Savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır, güçlü devletler bazen savaşı kazansalar da siyaseten kaybederler. ABD, Vietnam ve Afganistan'da büyük muharebeleri kazandı ama her iki savaşı da kaybetti. İsrail aynı kaderi yaşar mı? Stephen Walt’ın analizi.

İsrail ile Hamas arasındaki çarpışma özellikle Gazze odaklı sürüyor. 1973’teki Yom Kippur Savaşı’nda olduğu gibi hazırlıksız yakalanan İsrail, çatışmaların ilk günlerinde sınırdaki birtakım yerleşim yerlerini ve askerî karakolları kaybetti. Hamas girdiği bölgelerde sivilleri ve askerleri esir aldı. İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu savaş hali ilan etti ve İsrail ordusu Gazze’de büyük çaplı hava saldırılarına başladı. Her iki tarafta da kayıplar büyük.

Peki, neredeyse 75 yıldır devam eden bu kanlı süreç boyunca neden kalıcı bir barış sağlanamadı? Yapılan yanlışlar neler? Son çatışmalar bir şeyleri değiştirecek mi yoksa İsrail ve Filistinliler arasındaki mevcut dinamikler aynen devam mı edecek?

Harvard Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü Stephen M. Walt, Foreign Policy için kaleme aldığı yazıda, İsrail ve Hamas arasındaki son çatışmalardan yapılabilecek çıkarımları ele alıyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“İsrail ve Hamas arasında yine kanlı bir çatışma yaşanıyor. Hamas, bazı İsrailli asker ve sivillerin kaçırılması ve birkaç sınır kasabasının geçici olarak ele geçirilmesi de dahil olmak üzere İsrail’e iyi koordine edilmiş bir füze ve kara saldırısı başlatarak son raundu başlattı. İsrail’in hazırlıksız yakalandığını ifade etmek yetersiz kalacaktır, ancak Başbakan Binyamin Netanyahu İsrail’in şu anda “savaş halinde” olduğunu ve İsrail Savunma Kuvvetlerinin (IDF) daha önce de olduğu gibi misilleme yapacağını ilan etti.

Uluslararası hukuk ne diyor?

Her iki taraf da tahmin edilebileceği üzere diğerini suçluyor.

İsrail ve destekçileri Hamas’ı yalnızca özellikle sivillere dehşet verici şekilde kasten saldıran İran destekli acımasız bir terör çetesi olarak görüyor.

Filistinliler ve destekçileri ise sivillere saldırmanın yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte İsrail’i Filistinliler üzerinde bir apartheid rejimi uygulamakla ve onlarca yıl boyunca Filistinlileri sistematik ve orantısız şiddete maruz bırakmakla suçluyor. Ayrıca, Hamas’ın seçtiği yöntemler gayrimeşru olsa bile, uluslararası hukukun mazlum halkların yasadışı işgale direnmesine izin verdiğine dikkat çekiyorlar.

Bu sarsıcı olaydan nasıl bir çıkarım yapabiliriz?

İsrail ile Hamas arasında ilk kez büyük çaplı bir çatışma yaşanmıyor. İsrail, Aralık 2008’de Dökme Kurşun Operasyonu sırasında Gazze Şeridi’ni bombaladı, 2014’te Koruyucu Hat Operasyonu’nda bunu tekrarladı ve Mayıs 2021’de bunu bir kez daha ama bu kez daha küçük bir ölçekte yaptı. Bu saldırılar belki de dörtte biri çocuk olmak üzere birkaç bin sivilin ölümüne ve Gazze’de sıkışıp kalan nüfusun daha da yoksullaşmasına neden oldu, ama bizi kalıcı ve adil bir çözüme yaklaştırmadı.

En son meydana gelen çatışmaların yeni bir niteliği de Hamas’ın, tıpkı 50 yıl önce 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda Mısır ve Suriye’nin yaptığı gibi İsrail’i neredeyse tamamen şaşkınlığa uğratması ve beklenmedik bir savaş kabiliyeti göstermesi.

Saldırı İsrail’e önceki operasyonlarından daha fazla zarar verdi. 700’den fazla İsraillinin öldüğü ve ölü sayısının artmasının beklendiği belirtilirken, aralarında bazı IDF askerlerinin de bulunduğu belirsiz sayıda kişi de esir alındı.

Filistinli siviller büyük bedel ödeyecek

Saldırı İsrail toplumunu derinden sarstı. Hükümetin saldırıyı önceden tespit edememesi ve önleyememesi Netanyahu’nun siyasi kariyerinin sonu olabilir. 1973’teki istihbarat başarısızlığı gibi bu da İsrail içinde yıllarca yankılanacak hesaplaşmalara yol açabilir.

Ancak Hamas hâlâ İsrail’den çok daha zayıf ve çatışmalar iki taraf arasındaki genel güç dengesini değiştirmeyecek. İsrail’in sert bir misilleme yapacağı ve Hamas’ı desteklemeyenler de dahil olmak üzere Gazze ve diğer yerlerdeki Filistinli sivillerin büyük bir bedel ödeyeceği kesin.

Krizin muhtemel sonuçları

Kimse bu krizin nereye doğru gittiğini ya da uzun vadeli etkilerinin ne olacağını kesin olarak bilmiyor, ancak bunun bazı muhtemel sonuçları var.

İlk olarak, yaşanan bu son facia ABD’nin uzun süredir devam eden İsrail-Filistin çatışmasına yönelik politikasının iflas ettiğini teyit ediyor.

Richard Nixon’dan Barack Obama’ya kadar ABD liderlerinin bu çatışmayı durdurmak için defalarca fırsatları olduğunu ve bunu başaramadıklarını söylemek yeterli olacaktır. Elbette yanlış yönlendirilmiş ve beceriksiz İsrailli ve Filistinli liderlerin bunda katkısı oldu, Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi ve İsrail lobisinin diğer şahin görüşlü unsurlarının etkili siyasi muhalefetinden bahsetmiyorum bile, ama bu sadece kısmi bir bahane.

Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi hükümetler, tarafsız bir arabulucu olarak hareket etmek ve ellerindeki muazzam kozu kullanmak yerine, lobinin baskısına boyun eğdi, “İsrail’in avukatı” gibi davrandı, İsrail’e koşulsuz destek verirken Filistinli liderlere külfetli tavizler vermeleri için baskı yaptı ve İsrail’in gelecekteki bir Filistin devleti için ayrıldığı varsayılan toprakları yutmak için on yıllardır sürdürdüğü çabaları görmezden geldi.

ABD’nin tutumu

Bugün bile ABD hükümeti İsrail’e para akıtmaya ve onu uluslararası platformlarda savunmaya devam ederken “iki devletli çözüme” bağlı olduğunu ısrarla vurguluyor.

Herkesin malumu olan “tek devlet gerçeği” göz önünde bulundurulduğunda, zavallı bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü bu modası geçmiş ve tamamen anlamsız vaadi her dile getirdiğinde basın mensuplarının kahkahalara boğulmamasına hâlâ şaşırıyorum. Beyan ettiği hedefler sahadaki gerçek durumdan bu kadar kopukken ABD’nin bu konudaki tutumunu kim, neden ciddiye alsın?

ABD’nin çatışmalara verdiği resmî tepki, her zamanki gibi Hamas’ı “sebepsiz saldırıları” nedeniyle kınamak, İsrail’e sarsılmaz desteğini ifade etmek ve olayların meydana geldiği genel bağlamı ve bazı Filistinlilerin kendilerine karşı rutin olarak kullanılan şiddete karşılık olarak güç kullanmaktan başka çareleri olmadığını hissetmelerinin nedenlerini görmezden gelmek oldu.

Evet, söz konusu saldırı, dar bir hukuki açıdan bakıldığında “sebepsiz” idi, çünkü İsrail’in Gazze’ye yönelik Hamas’ın önceden böyle bir hamle yapmasını meşrulaştıracak bir saldırı planı yoktu. Ancak Hamas’ın sivillere özellikle acımasız bir şekilde kasten saldırması zalimce, kabul edilemez ve büyük olasılıkla geri tepecek olsa da, daha sağduyulu bir ifadeyle, Gazze’deki ve başka yerlerdeki Filistinlilerin on yıllardır karşı karşıya kaldığı koşullara şiddet içeren bir tepkinin bir “sebebi olduğu” açık.

Eğer her iki partiden ABD’li politikacılar bu kadar korkak olmasalardı, Hamas’ın eylemlerini haklı olarak kınamanın yanı sıra aynı zamanda İsrail’in Filistinli halka karşı rutin olarak uyguladığı zalim ve yasadışı eylemleri de kınarlardı. İsrailli eski askerler bunları söylüyor ama ABD liderleri söylemiyor. ABD’nin geçmişteki barış çabalarının neden başarısız olduğunu ve dünyadaki pek çok insanın neden artık ABD’yi ahlaki bir yol gösterici olarak görmediğini merak ediyorsanız, işte bunun cevabının bir kısmı budur.

Açık hava hapishanesi Gazze

İkinci olarak, bu yeni çatışmalar, uluslararası politikada gücün adaletten daha önemli olduğunu bir kez daha üzücü bir şekilde hatırlatıyor.

İsrail, Filistinlilerden çok daha güçlü olduğu ve bu çabalara karşı çıkabilecek ve kendisini kalıcı bir barış için müzakere etmeye zorlayabilecek diğer tarafları (örneğin ABD, Mısır, Avrupa Birliği) kendi tarafına çektiği ya da etkisiz hale getirdiği için Batı Şeria’da genişleyebildi ve Gazze halkını on yıllardır açık hava hapishanesinde tutabildi.

Ancak bu olay ve öncesinde yaşanan pek çok çatışma gücün sınırlarını da ortaya koyabilir. Savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır ve güçlü devletler bazen savaş alanında kazansalar da siyasi olarak kaybederler. Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam ve Afganistan’daki tüm büyük muharebeleri kazandı, ancak sonuçta her iki savaşı da kaybetti.

Mısır ve Suriye 1973 savaşında ağır bir yenilgiye uğradı ancak İsrail’in bu savaşta uğradığı kayıplar, liderlerini (ve onların Amerikalı destekçilerini) Mısır’ın Sina’yı geri alma arzusunu artık görmezden gelemeyeceklerine ikna etti.

Hamas hiçbir zaman İsrail’i doğrudan bir güç mücadelesinde yenemeyecek, ancak yaptığı saldırı İsrail’in yenilmez olmadığını ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme arzusunun göz ardı edilemeyeceğini trajik bir şekilde gözler önüne seriyor. Ayrıca İbrahim Anlaşması’nın ve İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarının barışın garantisi olmadığını, hatta bu son çatışmayı daha olası hale getirmiş olabileceğini gösteriyor.

Bundan sonra aslında ne olmalı? Ne olacak?

Peki, tüm bunlar nereye varacak? Bunu söylemek zor. Tüm taraflar için en akıllıca hareket statükoya hızlı bir dönüşle başlamak olacaktır: Hamas roket saldırılarını durduracak, ele geçirdiği bölgelerden derhal çekilecek, esir aldığı İsraillileri İsrail’in elindeki Hamas üyeleriyle takas edilmelerini talep etmeden iade etmeyi teklif edecek ve her iki taraf da ateşkesi kabul edecek.

Ardından Amerika Birleşik Devletleri ve diğerleri adil ve gerçekçi bir barış için ciddi, eşitlikçi ve uzun vadeli bir girişim başlatır. Ancak bu gerçekleşmeyecek. Sonuçta, bu taraflardan herhangi biri en son ne zaman akıllıca ya da ileri görüşlü bir şey yaptı?

İsrail bunun yerine Hamas’ın taktiksel bir başarı kazandığı izlenimini bile vermemek için elinden geleni yapacak ve hatta Hamas’ı Gazze’den tamamen çıkarmaya çalışacaktır.

ABD hükümeti İsrail ne yapmaya karar verirse versin arkasında duracaktır.

Ilımlılık çağrısı yapan sesler duymazdan gelinecek ve intikam, acı ve adaletsizlik döngüsü devam edecektir. Sizi uyarmadığımı söylemeyin.”

Bu yazı ilk kez 12 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.

 

Stephen M. Walt’ın Foreign Policy dergisinde yayınlanan “Israel Could Win This Gaza Battle and Lose the War” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://foreignpolicy.com/2023/10/09/israel-hamas-gaza-war-battle/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsrail Gazze muharebesini kazansa da savaşı kaybedebilir

Savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır, güçlü devletler bazen savaşı kazansalar da siyaseten kaybederler. ABD, Vietnam ve Afganistan'da büyük muharebeleri kazandı ama her iki savaşı da kaybetti. İsrail aynı kaderi yaşar mı? Stephen Walt’ın analizi.

İsrail ile Hamas arasındaki çarpışma özellikle Gazze odaklı sürüyor. 1973’teki Yom Kippur Savaşı’nda olduğu gibi hazırlıksız yakalanan İsrail, çatışmaların ilk günlerinde sınırdaki birtakım yerleşim yerlerini ve askerî karakolları kaybetti. Hamas girdiği bölgelerde sivilleri ve askerleri esir aldı. İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu savaş hali ilan etti ve İsrail ordusu Gazze’de büyük çaplı hava saldırılarına başladı. Her iki tarafta da kayıplar büyük.

Peki, neredeyse 75 yıldır devam eden bu kanlı süreç boyunca neden kalıcı bir barış sağlanamadı? Yapılan yanlışlar neler? Son çatışmalar bir şeyleri değiştirecek mi yoksa İsrail ve Filistinliler arasındaki mevcut dinamikler aynen devam mı edecek?

Harvard Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü Stephen M. Walt, Foreign Policy için kaleme aldığı yazıda, İsrail ve Hamas arasındaki son çatışmalardan yapılabilecek çıkarımları ele alıyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“İsrail ve Hamas arasında yine kanlı bir çatışma yaşanıyor. Hamas, bazı İsrailli asker ve sivillerin kaçırılması ve birkaç sınır kasabasının geçici olarak ele geçirilmesi de dahil olmak üzere İsrail’e iyi koordine edilmiş bir füze ve kara saldırısı başlatarak son raundu başlattı. İsrail’in hazırlıksız yakalandığını ifade etmek yetersiz kalacaktır, ancak Başbakan Binyamin Netanyahu İsrail’in şu anda “savaş halinde” olduğunu ve İsrail Savunma Kuvvetlerinin (IDF) daha önce de olduğu gibi misilleme yapacağını ilan etti.

Uluslararası hukuk ne diyor?

Her iki taraf da tahmin edilebileceği üzere diğerini suçluyor.

İsrail ve destekçileri Hamas’ı yalnızca özellikle sivillere dehşet verici şekilde kasten saldıran İran destekli acımasız bir terör çetesi olarak görüyor.

Filistinliler ve destekçileri ise sivillere saldırmanın yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte İsrail’i Filistinliler üzerinde bir apartheid rejimi uygulamakla ve onlarca yıl boyunca Filistinlileri sistematik ve orantısız şiddete maruz bırakmakla suçluyor. Ayrıca, Hamas’ın seçtiği yöntemler gayrimeşru olsa bile, uluslararası hukukun mazlum halkların yasadışı işgale direnmesine izin verdiğine dikkat çekiyorlar.

Bu sarsıcı olaydan nasıl bir çıkarım yapabiliriz?

İsrail ile Hamas arasında ilk kez büyük çaplı bir çatışma yaşanmıyor. İsrail, Aralık 2008’de Dökme Kurşun Operasyonu sırasında Gazze Şeridi’ni bombaladı, 2014’te Koruyucu Hat Operasyonu’nda bunu tekrarladı ve Mayıs 2021’de bunu bir kez daha ama bu kez daha küçük bir ölçekte yaptı. Bu saldırılar belki de dörtte biri çocuk olmak üzere birkaç bin sivilin ölümüne ve Gazze’de sıkışıp kalan nüfusun daha da yoksullaşmasına neden oldu, ama bizi kalıcı ve adil bir çözüme yaklaştırmadı.

En son meydana gelen çatışmaların yeni bir niteliği de Hamas’ın, tıpkı 50 yıl önce 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda Mısır ve Suriye’nin yaptığı gibi İsrail’i neredeyse tamamen şaşkınlığa uğratması ve beklenmedik bir savaş kabiliyeti göstermesi.

Saldırı İsrail’e önceki operasyonlarından daha fazla zarar verdi. 700’den fazla İsraillinin öldüğü ve ölü sayısının artmasının beklendiği belirtilirken, aralarında bazı IDF askerlerinin de bulunduğu belirsiz sayıda kişi de esir alındı.

Filistinli siviller büyük bedel ödeyecek

Saldırı İsrail toplumunu derinden sarstı. Hükümetin saldırıyı önceden tespit edememesi ve önleyememesi Netanyahu’nun siyasi kariyerinin sonu olabilir. 1973’teki istihbarat başarısızlığı gibi bu da İsrail içinde yıllarca yankılanacak hesaplaşmalara yol açabilir.

Ancak Hamas hâlâ İsrail’den çok daha zayıf ve çatışmalar iki taraf arasındaki genel güç dengesini değiştirmeyecek. İsrail’in sert bir misilleme yapacağı ve Hamas’ı desteklemeyenler de dahil olmak üzere Gazze ve diğer yerlerdeki Filistinli sivillerin büyük bir bedel ödeyeceği kesin.

Krizin muhtemel sonuçları

Kimse bu krizin nereye doğru gittiğini ya da uzun vadeli etkilerinin ne olacağını kesin olarak bilmiyor, ancak bunun bazı muhtemel sonuçları var.

İlk olarak, yaşanan bu son facia ABD’nin uzun süredir devam eden İsrail-Filistin çatışmasına yönelik politikasının iflas ettiğini teyit ediyor.

Richard Nixon’dan Barack Obama’ya kadar ABD liderlerinin bu çatışmayı durdurmak için defalarca fırsatları olduğunu ve bunu başaramadıklarını söylemek yeterli olacaktır. Elbette yanlış yönlendirilmiş ve beceriksiz İsrailli ve Filistinli liderlerin bunda katkısı oldu, Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi ve İsrail lobisinin diğer şahin görüşlü unsurlarının etkili siyasi muhalefetinden bahsetmiyorum bile, ama bu sadece kısmi bir bahane.

Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi hükümetler, tarafsız bir arabulucu olarak hareket etmek ve ellerindeki muazzam kozu kullanmak yerine, lobinin baskısına boyun eğdi, “İsrail’in avukatı” gibi davrandı, İsrail’e koşulsuz destek verirken Filistinli liderlere külfetli tavizler vermeleri için baskı yaptı ve İsrail’in gelecekteki bir Filistin devleti için ayrıldığı varsayılan toprakları yutmak için on yıllardır sürdürdüğü çabaları görmezden geldi.

ABD’nin tutumu

Bugün bile ABD hükümeti İsrail’e para akıtmaya ve onu uluslararası platformlarda savunmaya devam ederken “iki devletli çözüme” bağlı olduğunu ısrarla vurguluyor.

Herkesin malumu olan “tek devlet gerçeği” göz önünde bulundurulduğunda, zavallı bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü bu modası geçmiş ve tamamen anlamsız vaadi her dile getirdiğinde basın mensuplarının kahkahalara boğulmamasına hâlâ şaşırıyorum. Beyan ettiği hedefler sahadaki gerçek durumdan bu kadar kopukken ABD’nin bu konudaki tutumunu kim, neden ciddiye alsın?

ABD’nin çatışmalara verdiği resmî tepki, her zamanki gibi Hamas’ı “sebepsiz saldırıları” nedeniyle kınamak, İsrail’e sarsılmaz desteğini ifade etmek ve olayların meydana geldiği genel bağlamı ve bazı Filistinlilerin kendilerine karşı rutin olarak kullanılan şiddete karşılık olarak güç kullanmaktan başka çareleri olmadığını hissetmelerinin nedenlerini görmezden gelmek oldu.

Evet, söz konusu saldırı, dar bir hukuki açıdan bakıldığında “sebepsiz” idi, çünkü İsrail’in Gazze’ye yönelik Hamas’ın önceden böyle bir hamle yapmasını meşrulaştıracak bir saldırı planı yoktu. Ancak Hamas’ın sivillere özellikle acımasız bir şekilde kasten saldırması zalimce, kabul edilemez ve büyük olasılıkla geri tepecek olsa da, daha sağduyulu bir ifadeyle, Gazze’deki ve başka yerlerdeki Filistinlilerin on yıllardır karşı karşıya kaldığı koşullara şiddet içeren bir tepkinin bir “sebebi olduğu” açık.

Eğer her iki partiden ABD’li politikacılar bu kadar korkak olmasalardı, Hamas’ın eylemlerini haklı olarak kınamanın yanı sıra aynı zamanda İsrail’in Filistinli halka karşı rutin olarak uyguladığı zalim ve yasadışı eylemleri de kınarlardı. İsrailli eski askerler bunları söylüyor ama ABD liderleri söylemiyor. ABD’nin geçmişteki barış çabalarının neden başarısız olduğunu ve dünyadaki pek çok insanın neden artık ABD’yi ahlaki bir yol gösterici olarak görmediğini merak ediyorsanız, işte bunun cevabının bir kısmı budur.

Açık hava hapishanesi Gazze

İkinci olarak, bu yeni çatışmalar, uluslararası politikada gücün adaletten daha önemli olduğunu bir kez daha üzücü bir şekilde hatırlatıyor.

İsrail, Filistinlilerden çok daha güçlü olduğu ve bu çabalara karşı çıkabilecek ve kendisini kalıcı bir barış için müzakere etmeye zorlayabilecek diğer tarafları (örneğin ABD, Mısır, Avrupa Birliği) kendi tarafına çektiği ya da etkisiz hale getirdiği için Batı Şeria’da genişleyebildi ve Gazze halkını on yıllardır açık hava hapishanesinde tutabildi.

Ancak bu olay ve öncesinde yaşanan pek çok çatışma gücün sınırlarını da ortaya koyabilir. Savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır ve güçlü devletler bazen savaş alanında kazansalar da siyasi olarak kaybederler. Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam ve Afganistan’daki tüm büyük muharebeleri kazandı, ancak sonuçta her iki savaşı da kaybetti.

Mısır ve Suriye 1973 savaşında ağır bir yenilgiye uğradı ancak İsrail’in bu savaşta uğradığı kayıplar, liderlerini (ve onların Amerikalı destekçilerini) Mısır’ın Sina’yı geri alma arzusunu artık görmezden gelemeyeceklerine ikna etti.

Hamas hiçbir zaman İsrail’i doğrudan bir güç mücadelesinde yenemeyecek, ancak yaptığı saldırı İsrail’in yenilmez olmadığını ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme arzusunun göz ardı edilemeyeceğini trajik bir şekilde gözler önüne seriyor. Ayrıca İbrahim Anlaşması’nın ve İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarının barışın garantisi olmadığını, hatta bu son çatışmayı daha olası hale getirmiş olabileceğini gösteriyor.

Bundan sonra aslında ne olmalı? Ne olacak?

Peki, tüm bunlar nereye varacak? Bunu söylemek zor. Tüm taraflar için en akıllıca hareket statükoya hızlı bir dönüşle başlamak olacaktır: Hamas roket saldırılarını durduracak, ele geçirdiği bölgelerden derhal çekilecek, esir aldığı İsraillileri İsrail’in elindeki Hamas üyeleriyle takas edilmelerini talep etmeden iade etmeyi teklif edecek ve her iki taraf da ateşkesi kabul edecek.

Ardından Amerika Birleşik Devletleri ve diğerleri adil ve gerçekçi bir barış için ciddi, eşitlikçi ve uzun vadeli bir girişim başlatır. Ancak bu gerçekleşmeyecek. Sonuçta, bu taraflardan herhangi biri en son ne zaman akıllıca ya da ileri görüşlü bir şey yaptı?

İsrail bunun yerine Hamas’ın taktiksel bir başarı kazandığı izlenimini bile vermemek için elinden geleni yapacak ve hatta Hamas’ı Gazze’den tamamen çıkarmaya çalışacaktır.

ABD hükümeti İsrail ne yapmaya karar verirse versin arkasında duracaktır.

Ilımlılık çağrısı yapan sesler duymazdan gelinecek ve intikam, acı ve adaletsizlik döngüsü devam edecektir. Sizi uyarmadığımı söylemeyin.”

Bu yazı ilk kez 12 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.

 

Stephen M. Walt’ın Foreign Policy dergisinde yayınlanan “Israel Could Win This Gaza Battle and Lose the War” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://foreignpolicy.com/2023/10/09/israel-hamas-gaza-war-battle/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x