Jeopolitikanın yeni ekseni: Altyapı

Dünyada güç savaşına ideolojiden çok yeni teknolojik altyapılar ve küresel bağlantılarının güvenliği şekil veriyor. Bir avuç bireyin çoğu devletten daha güçlü olduğu altyapı alanının düzenlemesi için yeni yollar ve stratejiler gerekiyor.

Çin ile ABD arasındaki tırmanan gerginlik bir ideolojik savaş mı, yoksa 5G ve yapay zekâ gibi geleceğe yön verecek teknolojiler üzerine hâkim konumu elde etme savaşı mı?

Ukrayna’da Rusları durduran ABD silahları mı, yoksa onlara yön veren Elon Musk’ın Starlink uyduları mı?

Kızıldeniz deniz trafiğini durduran Husiler, hastaneleri iş göremez hale getiren hacker’lar ya da Uluslararası Havayolu Taşımacılığı Birliği gerçekten küresel arenada pek de dikkate alınmayacak tali gruplar mıdır?

Dollars and Dominion: US Bankers and the Making of a Superpower kitabının yazarı Johns Hopkins İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu’ndan Mary Bridges, Foreign Affairs için kaleme aldığı makalesinde dünyanın yeni altyapı savaşını analiz etti.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Panama’nın Gatún Gölü’nün düşen su seviyesi… Bir ödeme platformuna yönelik siber saldırı… Tayvan’da silikon çip üretimini sekteye uğratan bir deprem… Elon Musk’ın hangi ülkelerin internete erişebileceğine karar vermesi… İlk bakışta, bu olayların hiçbir ortak noktası yok. Ancak görünmez bir çizgi onları birbirine bağlıyor. Her biri modern toplumun hayatını idame ettirebilmek için karmaşık altyapıya olan bağımlılığını vurguluyor. Panama Kanalı’ndaki aksaklıklar dünya çapında kritik sevkiyatların yapılmasını geciktirebilir. Bilgisayar arızaları hastanelerde rutin sağlık hizmetlerini kesintiye uğratabilir. Yarı iletkenlerin üretiminin kısa bir süre durması paniğe neden olur. Ve bir milyarderin kaprisi savaşın gidişatını değiştirebilir.

Altyapı gücü yeniden tanımlıyor

Modern yaşamın karmaşık donanımları ve teknolojik bağımlılığı, insanları çok çeşitli altyapı sistemlerine bağımlı hale getirdi. Hükümetler artık elektrikten temiz suya ve telekomünikasyona kadar temel hizmetleri sağlayan ağları oluşturmak ve sürdürmek için rekabet ediyor. Bir ülkenin gücü artık bu geniş sistemler kümesini etkileme ve yönetme becerisine bağlı. Altyapının egemen olduğu bu dünyada, hükümetler ve yetkilileri artık uluslararası ilişkiler üzerinde tek taraflı kontrol sahibi değil. Bunun yerine, şirketler, teknoloji ve çevresel koşullar, dünya düzenini şekillendirmek için hükümetlerle birleşmekte ve etkileşime girmek zorunda kalıyor.

Modern yaşamın düzenleyici ilkesi olarak altyapıya öncelik vermenin zamanı çoktan geldi de geçiyor. Jeopolitikteki altyapısal dönüş, dünyada çok uluslu bankalardan uydu operatörlerine kadar yeni bir dizi güç odağının ortaya çıktığını ve küresel sorunların çözümünün bu aktörlerin faaliyetlerini koordine edecek yeni mekanizmalar ve stratejiler gerektirdiğini ortaya koyuyor.

Husi saldırıları ve çip krizinin öğrettikleri

Altyapının günümüz dünyasındaki merkezi rolü, Husi isyancıların Kızıldeniz kargo gemilerine saldırısı veya tek bir elektronik fabrikasındaki üretim gecikmeleri gibi görünüşte küçük darboğazların neden uluslararası tedarik zincirlerini tehlikeye atan ve jeopolitiği altüst eden dalgalanma etkilerini ortaya çıkarabildiğini de açıklıyor.

Altyapının hâkim olduğu yeni bir gerçekliğe uyum sağlamak, politika yapıcıların ilk olarak jeopolitik çatışmaların altında yatan karmaşık teknolojik bağlantıları hesaba katacak şekilde kafa yormalarını, ikinci olarak ise hükümetler arası diyaloğun geleneksel kanallarına bel bağlamak yerine yeni bir dizi güç odaklarıyla çalışmalarını gerektiriyor.

Yeni güç odakları

Kim daha fazla güce sahip, Elon Musk mı, Yunanistan mı?

Geleneksel finansal sıralamalara göre, Musk’ın 200 milyar doları aşan net değeri, Yunanistan’ın yaklaşık 220 milyar dolarlık GSYİH’sine çok yakın. Ancak yalnızca finansal sıralamaları incelemek, günümüzün küresel aktörlerinin karşılıklı bağımlılığını ve altyapının dünya düzenini şekillendirmedeki önemini gözden kaçırmamıza sebep oluyor.

Jeopolitik ağırlık açısından Musk’ın altyapı gücü baş döndürücü. Onun kararları Ukrayna güçlerinin Rus hedeflerine saldırı düzenleyip düzenleyemeyeceğini ya da Gazze Şeridi’ndeki insani yardım kuruluşlarının kablosuz ağlara erişip erişemeyeceğini etkiliyor, hatta tamamen belirliyor. Bu güce sahip, çünkü Starlink hizmeti aracılığıyla uydu bağlantısı sağlayan SpaceX’i kontrol ediyor. Starlink’in alçak yörünge uydularından oluşan ağının bir kriz sırasında iletişim ağlarına ne zaman ve nerede erişim sağlayacağına karar veriyor. Musk’ın altyapısal gücü, servetinin çok ötesinde…

Geleneksel uluslararası ilişkiler, farklı alanlarda faaliyet gösteren devlet ve devlet dışı aktörler arasında ayrım yapmayı tercih eder. Ancak günümüzde girişimciler, yatırımcılar ya da danışmanlar da en az siyasi yetkililer kadar önemli.

Altyapı yatırımları uluslararası finans ve küresel siyasetin merkezi haline geldiğinden, finansörler altyapı siyasetinin şekillendirilmesinde özellikle önemli bir rol oynuyor. G-20, 2018 yılında, yatırımcıları limanlardan okullara ve telekomünikasyon ağlarına kadar özellikle gelişmekte olan pazarlardaki projeleri finanse etmeye teşvik etmek amacıyla Bir Varlık Sınıfı Olarak Altyapı Yol Haritası’nı geliştirdi. Goldman Sachs ve McKinsey altyapı yatırımı ve gelişimine odaklanmak üzere özel bölümler oluşturdu. Ocak 2024’te dünyanın en büyük varlık yöneticisi BlackRock, küresel mali krizden bu yana en büyük satın almasını duyurdu. Şirket, dünyanın en büyük üçüncü altyapı yatırım firması Global Infrastructure Partners’i bünyesine kattı.

Günümüzde küresel güç simsarları arasında yalnızca karmaşık ağlar inşa eden ülkeler ve şirketler değil, aynı zamanda Uluslararası Denizcilik Örgütü ve İnternet Mühendisliği Görev Gücü gibi altyapı inşası ve işletilmesine yönelik küresel protokolleri şekillendiren standart belirleyici kuruluşlar da yer alıyor. Bu değişim, yerel toplulukların gücünü azaltıyor ve EY ve KPMG gibi danışmanlık firmaları ile Clifford Chance ve White & Case gibi çok uluslu hukuk firmalarının da aralarında bulunduğu uluslararası oyuncuların orta kademesini yükseltiyor.

ABD-Çin rekabetinde ideolojik savaşın perde gerisinde ne var?

Çin ve ABD arasındaki rekabetin merkezinde, günümüz altyapısını kimin kontrol edeceğine dair bir mücadele yer alıyor. Pekin bunu anlamış görünüyor. Ancak ABD’nin Çin’in büyük ölçekli inşaatlarına kendi projeleriyle karşılık verme çabaları, Washington’un altyapı devletçiliğinin inceliklerine hâkim olmadığını gösteriyor.

ABD’li politika yapıcılar Çin’i sürekli olarak mevcut dünya düzenine karşı varoluşsal bir meydan okuma olarak tasvir ediyor. ABD Başkanı Joe Biden’a göre bu bir “demokrasi ile otokrasi arasındaki savaş”. Ancak yaşananlar, iki sistemin sınırlı kaynaklar, özellikle altyapılar üzerinde üstünlük kurma rekabetini tasvir ediyor.

Geleneksel jeopolitik yaklaşım altyapı gücünü yanlış tanımlıyor. Altyapı üzerinde anlamlı bir kontrol sadece, örneğin bir yazılım platformunun sahibinin milliyetine değil, aynı zamanda bu platformun işlevselliğine, kimi güçlendirdiğine ve hangi faaliyetleri engellediğine veya mümkün kıldığına da bağlıdır. Bir başka deyişle altyapının işlevselliği, onu kimin inşa ettiğine değil, insanların onu nasıl kullandığına bağlıdır. Örneğin internet mimarisi, bilgiye erişimi demokratikleştiren eşitlikçi, uçtan uca bir tasarım vaat ediyordu. Ancak bu tasarım, giderek daha oligarşik hale gelen şirketlerin elinde kısa sürede dönüşüme uğradı.

Sadece altyapı inşa etme eylemi, toplumların bunu nasıl benimseyeceğini de önceden belirlemez. Bir yazılım programının ya da platformun Çin kökenli olması, onun büyük güçlerin rekabet defterine kaydedilmesi ya da kategorik olarak antidemokratik olarak sınıflandırılması gerektiği anlamına gelmez. Ancak bir platformun uluslararası alanda benimsenmesi, altyapı kontrolünün jeopolitik rekabetler için ne kadar merkezi hale geldiğini gösterir.

Altyapıya klasikten öte yaklaşım gerekiyor

Altyapının tekrar önem kazanmasıyla bu alana yatırım taahhütlerinde büyük artış yaşanıyor. ABD’de 2022 tarihli Enflasyonu Düşürme Yasası ile 2021 tarihli Altyapı Yatırımları ve İstihdam Yasası, ülkenin altyapısını yenilemek için 1 trilyon doların üzerinde kaynak taahhüt ediyor. Avrupa Birliği ise Avrupa’da yarı iletken üretimine, yenilenebilir enerjiye ve iklim değişikliğinin azaltılmasına yönelik 1 trilyon euroluk yatırım taahhüdünde bulundu.

Ancak dünya yeniden şekillenirken, günümüzün küresel liderleri devlet egemen jeopolitik anlayışlarına bağlı kalmaya devam ediyor. Siyasi karar alıcıların, küresel sistemde gerçek gücün nerede yattığı ve bu gücün günümüz sorunlarını ele almak için nasıl kullanılabileceği konusundaki düşüncelerini yeniden yönlendirmelerinin zamanı artık geldi.

Siyasi karar alıcılar ilk olarak, hükümetlerden ziyade yönetişime odaklanmalı. Örneğin Musk veya BlackRock’ın kararları Birleşik Arap Emirlikleri veya Danimarka’nın kararlarından daha fazla önem taşıyabilir. Küçük bir grup silahlı isyancının dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15’inin bağlı olduğu bir arteri tehlikeye atabildiği bir dünyada, isyancıların uluslararası deniz taşımacılığına yönelik tehdidiyle mücadele etmek için kaba güç kullanmak yeterli değildir. Ne de olsa Kızıldeniz aynı zamanda Avrupa ve Asya arasındaki denizaltı kablo kapasitesinin yüzde 90’ının geçtiği bir iletişim düğüm noktasıdır. Mart ayında birkaç hattın kopması ve Avrupa ile Asya arasında geçen veri trafiğinin dörtte birinin kesintiye uğramasıyla tüm dünyanın öğrendiği gibi, batan gemiler iletişim bağlantısı için bir risk oluşturuyor. Elastikiyeti arttırmak sadece yakın tehdidi ele almak değil, aynı zamanda kritik altyapıyı korumak için sigortacılar, nakliyeciler, kablo operatörleri ve diğerleriyle birlikte çalışmak anlamına geliyor.

Bu arada, dünyayı kapsayan sorunların karmaşıklığı da giderek artıyor. Biyotıbbın geleceğini yönetmek sadece hükümetler arasında değil, üst düzey müzakereler ve karmaşık anlaşmalar gerektirecektir. Uzay politikası ve pandemilerle mücadele, ulusal hükümetlerin tek başlarına çalıştıklarında etkili bir düzenleme yapacak güç ve araçlardan yoksun olduklarının kanıtlandığı iki alan haline geldi. Devletler altyapı düzeninde öncü bir rol oynayacaklardır, ancak yeni ortaklarla ve geleneksel düşmanlarla yeni yollarla çalışmayı öğrenmeliler.

Altyapı projeleri yarı-kamusal-yarı-özel bir orta zeminde var olduklarından, genellikle geleneksel piyasa rekabetinden ve kamusal hesap verebilirlikten korunurlar. Büyük ölçekli ağlar inşa etmek pahalı ve zaman alıcıdır çünkü kamu ihalelerine ve yasal ruhsatlandırma süreçlerine bağlıdır. Merkezi karar alma mekanizması işlem maliyetlerini azaltabilir. Ancak bu koşullar, demokratik yönetişime ya da kamusal hesap verebilirliğe uygun değildir. Dünyanın, modern yaşamın altyapısının toplumların adalet, şeffaflık ve kaynakların adil dağılımı taleplerine cevap verebilmesini sağlamak için daha iyi mekanizmalara ihtiyacı var.

Türkiye köprü olabilir

Altyapı blokları ABD ve Çin eğilimli alanlara bölündükçe, Katar, Singapur, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi köprü konumundaki ülkelerin yanı sıra tarafsız aracılar daha önemli hale gelecektir.

Lojistik ve nakliye işletmelerinden oluşan bir ağ ABD ve müttefikleri arasındaki ticareti kolaylaştırabilirken, Çin destekli teknolojiler ve donanım diğer denizcilik merkezleri arasında bağlantıyı sağlayabilir. Altyapı rekabeti, standartlar üzerindeki savaşların önümüzdeki yıllarda muhtemelen artacağı ve güvenilir aracılar olarak çalışabilecek yer ve kuruluşların daha önemli hale geleceği anlamına geliyor.

Küresel zorluklar birbiriyle bağlantılı hale gelip birbirini güçlendirdikçe, dünya liderleri altyapının bugün nasıl işlediğini daha net göremezlerse fırsatları kaçıracaklar. Küresel güç artık sığınaklarda mühimmat stoklamak, tek bir tedarik zincirine hâkim olmak ya da tek bir teknoloji üzerinde hakimiyet kurmakla tanımlanmıyor. Günümüzün altyapısı, herhangi bir devletin gerçekten kontrol edemeyeceği kadar çok yönlü, katmanlı ve birbirine bağlı. Altyapı çağında dünya düzenini şekillendirmek, siyasi liderlerin 21. yüzyıl yaşamını sürdüren birbirine bağlı sistemleri yöneten girişimciler, inşaatçılar, bankacılar ve operatörlerle işbirliği yapmanın yeni yollarını bulmalarını gerektiriyor.”

Bu yazı ilk kez 14 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Mary Bridges’in, Foreign Affairs’te yayınlanan “Infrastructure Is Remaking Geopolitics” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.foreignaffairs.com/united-states/infrastructure-remaking-geopolitics

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Jeopolitikanın yeni ekseni: Altyapı

Dünyada güç savaşına ideolojiden çok yeni teknolojik altyapılar ve küresel bağlantılarının güvenliği şekil veriyor. Bir avuç bireyin çoğu devletten daha güçlü olduğu altyapı alanının düzenlemesi için yeni yollar ve stratejiler gerekiyor.

Çin ile ABD arasındaki tırmanan gerginlik bir ideolojik savaş mı, yoksa 5G ve yapay zekâ gibi geleceğe yön verecek teknolojiler üzerine hâkim konumu elde etme savaşı mı?

Ukrayna’da Rusları durduran ABD silahları mı, yoksa onlara yön veren Elon Musk’ın Starlink uyduları mı?

Kızıldeniz deniz trafiğini durduran Husiler, hastaneleri iş göremez hale getiren hacker’lar ya da Uluslararası Havayolu Taşımacılığı Birliği gerçekten küresel arenada pek de dikkate alınmayacak tali gruplar mıdır?

Dollars and Dominion: US Bankers and the Making of a Superpower kitabının yazarı Johns Hopkins İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu’ndan Mary Bridges, Foreign Affairs için kaleme aldığı makalesinde dünyanın yeni altyapı savaşını analiz etti.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Panama’nın Gatún Gölü’nün düşen su seviyesi… Bir ödeme platformuna yönelik siber saldırı… Tayvan’da silikon çip üretimini sekteye uğratan bir deprem… Elon Musk’ın hangi ülkelerin internete erişebileceğine karar vermesi… İlk bakışta, bu olayların hiçbir ortak noktası yok. Ancak görünmez bir çizgi onları birbirine bağlıyor. Her biri modern toplumun hayatını idame ettirebilmek için karmaşık altyapıya olan bağımlılığını vurguluyor. Panama Kanalı’ndaki aksaklıklar dünya çapında kritik sevkiyatların yapılmasını geciktirebilir. Bilgisayar arızaları hastanelerde rutin sağlık hizmetlerini kesintiye uğratabilir. Yarı iletkenlerin üretiminin kısa bir süre durması paniğe neden olur. Ve bir milyarderin kaprisi savaşın gidişatını değiştirebilir.

Altyapı gücü yeniden tanımlıyor

Modern yaşamın karmaşık donanımları ve teknolojik bağımlılığı, insanları çok çeşitli altyapı sistemlerine bağımlı hale getirdi. Hükümetler artık elektrikten temiz suya ve telekomünikasyona kadar temel hizmetleri sağlayan ağları oluşturmak ve sürdürmek için rekabet ediyor. Bir ülkenin gücü artık bu geniş sistemler kümesini etkileme ve yönetme becerisine bağlı. Altyapının egemen olduğu bu dünyada, hükümetler ve yetkilileri artık uluslararası ilişkiler üzerinde tek taraflı kontrol sahibi değil. Bunun yerine, şirketler, teknoloji ve çevresel koşullar, dünya düzenini şekillendirmek için hükümetlerle birleşmekte ve etkileşime girmek zorunda kalıyor.

Modern yaşamın düzenleyici ilkesi olarak altyapıya öncelik vermenin zamanı çoktan geldi de geçiyor. Jeopolitikteki altyapısal dönüş, dünyada çok uluslu bankalardan uydu operatörlerine kadar yeni bir dizi güç odağının ortaya çıktığını ve küresel sorunların çözümünün bu aktörlerin faaliyetlerini koordine edecek yeni mekanizmalar ve stratejiler gerektirdiğini ortaya koyuyor.

Husi saldırıları ve çip krizinin öğrettikleri

Altyapının günümüz dünyasındaki merkezi rolü, Husi isyancıların Kızıldeniz kargo gemilerine saldırısı veya tek bir elektronik fabrikasındaki üretim gecikmeleri gibi görünüşte küçük darboğazların neden uluslararası tedarik zincirlerini tehlikeye atan ve jeopolitiği altüst eden dalgalanma etkilerini ortaya çıkarabildiğini de açıklıyor.

Altyapının hâkim olduğu yeni bir gerçekliğe uyum sağlamak, politika yapıcıların ilk olarak jeopolitik çatışmaların altında yatan karmaşık teknolojik bağlantıları hesaba katacak şekilde kafa yormalarını, ikinci olarak ise hükümetler arası diyaloğun geleneksel kanallarına bel bağlamak yerine yeni bir dizi güç odaklarıyla çalışmalarını gerektiriyor.

Yeni güç odakları

Kim daha fazla güce sahip, Elon Musk mı, Yunanistan mı?

Geleneksel finansal sıralamalara göre, Musk’ın 200 milyar doları aşan net değeri, Yunanistan’ın yaklaşık 220 milyar dolarlık GSYİH’sine çok yakın. Ancak yalnızca finansal sıralamaları incelemek, günümüzün küresel aktörlerinin karşılıklı bağımlılığını ve altyapının dünya düzenini şekillendirmedeki önemini gözden kaçırmamıza sebep oluyor.

Jeopolitik ağırlık açısından Musk’ın altyapı gücü baş döndürücü. Onun kararları Ukrayna güçlerinin Rus hedeflerine saldırı düzenleyip düzenleyemeyeceğini ya da Gazze Şeridi’ndeki insani yardım kuruluşlarının kablosuz ağlara erişip erişemeyeceğini etkiliyor, hatta tamamen belirliyor. Bu güce sahip, çünkü Starlink hizmeti aracılığıyla uydu bağlantısı sağlayan SpaceX’i kontrol ediyor. Starlink’in alçak yörünge uydularından oluşan ağının bir kriz sırasında iletişim ağlarına ne zaman ve nerede erişim sağlayacağına karar veriyor. Musk’ın altyapısal gücü, servetinin çok ötesinde…

Geleneksel uluslararası ilişkiler, farklı alanlarda faaliyet gösteren devlet ve devlet dışı aktörler arasında ayrım yapmayı tercih eder. Ancak günümüzde girişimciler, yatırımcılar ya da danışmanlar da en az siyasi yetkililer kadar önemli.

Altyapı yatırımları uluslararası finans ve küresel siyasetin merkezi haline geldiğinden, finansörler altyapı siyasetinin şekillendirilmesinde özellikle önemli bir rol oynuyor. G-20, 2018 yılında, yatırımcıları limanlardan okullara ve telekomünikasyon ağlarına kadar özellikle gelişmekte olan pazarlardaki projeleri finanse etmeye teşvik etmek amacıyla Bir Varlık Sınıfı Olarak Altyapı Yol Haritası’nı geliştirdi. Goldman Sachs ve McKinsey altyapı yatırımı ve gelişimine odaklanmak üzere özel bölümler oluşturdu. Ocak 2024’te dünyanın en büyük varlık yöneticisi BlackRock, küresel mali krizden bu yana en büyük satın almasını duyurdu. Şirket, dünyanın en büyük üçüncü altyapı yatırım firması Global Infrastructure Partners’i bünyesine kattı.

Günümüzde küresel güç simsarları arasında yalnızca karmaşık ağlar inşa eden ülkeler ve şirketler değil, aynı zamanda Uluslararası Denizcilik Örgütü ve İnternet Mühendisliği Görev Gücü gibi altyapı inşası ve işletilmesine yönelik küresel protokolleri şekillendiren standart belirleyici kuruluşlar da yer alıyor. Bu değişim, yerel toplulukların gücünü azaltıyor ve EY ve KPMG gibi danışmanlık firmaları ile Clifford Chance ve White & Case gibi çok uluslu hukuk firmalarının da aralarında bulunduğu uluslararası oyuncuların orta kademesini yükseltiyor.

ABD-Çin rekabetinde ideolojik savaşın perde gerisinde ne var?

Çin ve ABD arasındaki rekabetin merkezinde, günümüz altyapısını kimin kontrol edeceğine dair bir mücadele yer alıyor. Pekin bunu anlamış görünüyor. Ancak ABD’nin Çin’in büyük ölçekli inşaatlarına kendi projeleriyle karşılık verme çabaları, Washington’un altyapı devletçiliğinin inceliklerine hâkim olmadığını gösteriyor.

ABD’li politika yapıcılar Çin’i sürekli olarak mevcut dünya düzenine karşı varoluşsal bir meydan okuma olarak tasvir ediyor. ABD Başkanı Joe Biden’a göre bu bir “demokrasi ile otokrasi arasındaki savaş”. Ancak yaşananlar, iki sistemin sınırlı kaynaklar, özellikle altyapılar üzerinde üstünlük kurma rekabetini tasvir ediyor.

Geleneksel jeopolitik yaklaşım altyapı gücünü yanlış tanımlıyor. Altyapı üzerinde anlamlı bir kontrol sadece, örneğin bir yazılım platformunun sahibinin milliyetine değil, aynı zamanda bu platformun işlevselliğine, kimi güçlendirdiğine ve hangi faaliyetleri engellediğine veya mümkün kıldığına da bağlıdır. Bir başka deyişle altyapının işlevselliği, onu kimin inşa ettiğine değil, insanların onu nasıl kullandığına bağlıdır. Örneğin internet mimarisi, bilgiye erişimi demokratikleştiren eşitlikçi, uçtan uca bir tasarım vaat ediyordu. Ancak bu tasarım, giderek daha oligarşik hale gelen şirketlerin elinde kısa sürede dönüşüme uğradı.

Sadece altyapı inşa etme eylemi, toplumların bunu nasıl benimseyeceğini de önceden belirlemez. Bir yazılım programının ya da platformun Çin kökenli olması, onun büyük güçlerin rekabet defterine kaydedilmesi ya da kategorik olarak antidemokratik olarak sınıflandırılması gerektiği anlamına gelmez. Ancak bir platformun uluslararası alanda benimsenmesi, altyapı kontrolünün jeopolitik rekabetler için ne kadar merkezi hale geldiğini gösterir.

Altyapıya klasikten öte yaklaşım gerekiyor

Altyapının tekrar önem kazanmasıyla bu alana yatırım taahhütlerinde büyük artış yaşanıyor. ABD’de 2022 tarihli Enflasyonu Düşürme Yasası ile 2021 tarihli Altyapı Yatırımları ve İstihdam Yasası, ülkenin altyapısını yenilemek için 1 trilyon doların üzerinde kaynak taahhüt ediyor. Avrupa Birliği ise Avrupa’da yarı iletken üretimine, yenilenebilir enerjiye ve iklim değişikliğinin azaltılmasına yönelik 1 trilyon euroluk yatırım taahhüdünde bulundu.

Ancak dünya yeniden şekillenirken, günümüzün küresel liderleri devlet egemen jeopolitik anlayışlarına bağlı kalmaya devam ediyor. Siyasi karar alıcıların, küresel sistemde gerçek gücün nerede yattığı ve bu gücün günümüz sorunlarını ele almak için nasıl kullanılabileceği konusundaki düşüncelerini yeniden yönlendirmelerinin zamanı artık geldi.

Siyasi karar alıcılar ilk olarak, hükümetlerden ziyade yönetişime odaklanmalı. Örneğin Musk veya BlackRock’ın kararları Birleşik Arap Emirlikleri veya Danimarka’nın kararlarından daha fazla önem taşıyabilir. Küçük bir grup silahlı isyancının dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15’inin bağlı olduğu bir arteri tehlikeye atabildiği bir dünyada, isyancıların uluslararası deniz taşımacılığına yönelik tehdidiyle mücadele etmek için kaba güç kullanmak yeterli değildir. Ne de olsa Kızıldeniz aynı zamanda Avrupa ve Asya arasındaki denizaltı kablo kapasitesinin yüzde 90’ının geçtiği bir iletişim düğüm noktasıdır. Mart ayında birkaç hattın kopması ve Avrupa ile Asya arasında geçen veri trafiğinin dörtte birinin kesintiye uğramasıyla tüm dünyanın öğrendiği gibi, batan gemiler iletişim bağlantısı için bir risk oluşturuyor. Elastikiyeti arttırmak sadece yakın tehdidi ele almak değil, aynı zamanda kritik altyapıyı korumak için sigortacılar, nakliyeciler, kablo operatörleri ve diğerleriyle birlikte çalışmak anlamına geliyor.

Bu arada, dünyayı kapsayan sorunların karmaşıklığı da giderek artıyor. Biyotıbbın geleceğini yönetmek sadece hükümetler arasında değil, üst düzey müzakereler ve karmaşık anlaşmalar gerektirecektir. Uzay politikası ve pandemilerle mücadele, ulusal hükümetlerin tek başlarına çalıştıklarında etkili bir düzenleme yapacak güç ve araçlardan yoksun olduklarının kanıtlandığı iki alan haline geldi. Devletler altyapı düzeninde öncü bir rol oynayacaklardır, ancak yeni ortaklarla ve geleneksel düşmanlarla yeni yollarla çalışmayı öğrenmeliler.

Altyapı projeleri yarı-kamusal-yarı-özel bir orta zeminde var olduklarından, genellikle geleneksel piyasa rekabetinden ve kamusal hesap verebilirlikten korunurlar. Büyük ölçekli ağlar inşa etmek pahalı ve zaman alıcıdır çünkü kamu ihalelerine ve yasal ruhsatlandırma süreçlerine bağlıdır. Merkezi karar alma mekanizması işlem maliyetlerini azaltabilir. Ancak bu koşullar, demokratik yönetişime ya da kamusal hesap verebilirliğe uygun değildir. Dünyanın, modern yaşamın altyapısının toplumların adalet, şeffaflık ve kaynakların adil dağılımı taleplerine cevap verebilmesini sağlamak için daha iyi mekanizmalara ihtiyacı var.

Türkiye köprü olabilir

Altyapı blokları ABD ve Çin eğilimli alanlara bölündükçe, Katar, Singapur, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi köprü konumundaki ülkelerin yanı sıra tarafsız aracılar daha önemli hale gelecektir.

Lojistik ve nakliye işletmelerinden oluşan bir ağ ABD ve müttefikleri arasındaki ticareti kolaylaştırabilirken, Çin destekli teknolojiler ve donanım diğer denizcilik merkezleri arasında bağlantıyı sağlayabilir. Altyapı rekabeti, standartlar üzerindeki savaşların önümüzdeki yıllarda muhtemelen artacağı ve güvenilir aracılar olarak çalışabilecek yer ve kuruluşların daha önemli hale geleceği anlamına geliyor.

Küresel zorluklar birbiriyle bağlantılı hale gelip birbirini güçlendirdikçe, dünya liderleri altyapının bugün nasıl işlediğini daha net göremezlerse fırsatları kaçıracaklar. Küresel güç artık sığınaklarda mühimmat stoklamak, tek bir tedarik zincirine hâkim olmak ya da tek bir teknoloji üzerinde hakimiyet kurmakla tanımlanmıyor. Günümüzün altyapısı, herhangi bir devletin gerçekten kontrol edemeyeceği kadar çok yönlü, katmanlı ve birbirine bağlı. Altyapı çağında dünya düzenini şekillendirmek, siyasi liderlerin 21. yüzyıl yaşamını sürdüren birbirine bağlı sistemleri yöneten girişimciler, inşaatçılar, bankacılar ve operatörlerle işbirliği yapmanın yeni yollarını bulmalarını gerektiriyor.”

Bu yazı ilk kez 14 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Mary Bridges’in, Foreign Affairs’te yayınlanan “Infrastructure Is Remaking Geopolitics” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.foreignaffairs.com/united-states/infrastructure-remaking-geopolitics

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x