Küreselleşme out, yeniden sanayileşme in: Peki, şimdi ne olacak?

Bildiğimiz haliyle küreselleşme sona eriyor, yeni bir sistem doğuyor. Artık ticaret bir silah, yabancı yatırımlar cephe hattı. Küresel rekabet yarışının en ön safındaki yeniden sanayileşme nedir, ne değildir? Temmuz Y. Bezmez yazdı.

Bildiğimiz haliyle küreselleşme sona ererken, dünyada yeni bir parantez değil, yeni bir sistem doğuyor. 1945, 1991, 2008 gibi tarihin kırıldığı anlardan birindeyiz. Bu yeni sistemin ilk emareleri güçlünün “haklı ve hâkim” olduğu 19. yüzyıldan yansımalar sunarken, ABD öncülüğünde II. Dünya Savaşı sonrası inşa edilen “kural-temelli” ticaret ve Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi temel sistem kurumları her gün yeni bir darbe alıyor.

Yeni toprak iddiaları, mevcut düzeni kökten değiştirme arayışları ve birbirine entegre küresel değer zincirlerinden uzaklaşma eğilimleri, popülizm aracılığıyla kendine geniş tabanlar yaratabiliyor. Teknoloji, ticaret ve enerji üzerinden kurulan karşılıklı bağımlılık ise, bu mevcut durum karşısında belirsizlikleri ve jeopolitikayı yeni dönemin temel kuralı haline getiriyor. Artık ticaret bir silah, yabancı yatırımlar cephe hattı, yeniden sanayileşme ise küresel rekabet yarışının en ön safında. Şirketlerin yönetim kurulu toplantıları giderek dış politika bilgilendirmelerine benziyor.

Bugün Amerikan siyasetinde Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin anlaşabildiği konuların sayısı bir elin parmağını geçmezken, Çin’in ekonomik ve teknolojik yükselişini dizginlemek ve Amerikan sanayisini güçlendirmek (örn. Inflation Reduction Act[1]) nadir bir uzlaşı alanı olarak öne çıkıyor. Yerleşik iktisadi sistemi dönüştürme isteğini, 25. ABD Başkanı McKinley’i[2] idealize eden Trump’a veya kendilerini “halkın adamı” nitelendiren, neoliberal küreselleşmenin deregülasyon ve off-shoring araçlarıyla milyarder olan kişilerin desteklediği onun MAGA ideolojisine atfetmemiz mümkün görünmüyor. Nitekim önceki başkan Joe Biden döneminin Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın 2023 yılındaki küresel ekonomide yeni bir konsensüs ihtiyacına dair konuşmasına bu anlamda bakılabilir.

Tüm bu gelişmeler siyaset bilimi teorilerindeki “güç” kavramını yeniden tartışmaya açıyor ve ona yeni anlamlar ve sorumluluklar yüklüyor.

Değişken ittifaklar & akışkan devletler

Güç kavramının dinamiklerinin çarpıcı bir şekilde erozyona uğramasıyla birlikte, transatlantik veya ABD-Kanada ittifakı gibi asırlık askerî, siyasi ve ekonomik iş birlikleri kısa süre zarfında sorgu odasına alınabiliyor. Bununla birlikte, alışık olmadığımız türden ittifaklara jeoekonomik ve jeopolitik dayatmalarla şekillenen yeni buluşma anlarına tanıklık ediyoruz. Öyle ki, aynı masada nadiren buluşan aktörler, artık aynı haber içerisinde yer alabiliyor. Örneğin, Çin, Japonya ve Güney Kore, Trump’ın gümrük vergilerine ortak cevap vermek için uzlaşabiliyor. Devletler arası ilişkiler bir nevi akışkan hale geliyor.

Öte yandan, günümüzün orta ölçekli devletleri (middle powers), II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç olmadığı kadar fazla hareket alanına sahip. “Akışkan devletler” olarak tanımlanabilecek Hindistan gibi bölgesel güçler, jeopolitik gelişmeler üzerinde kayda değer bir etki alanına sahip olsalar da ABD ve Çin gibi iki süper güçle rekabetleri sınırlı kalıyor.

Buna karşın, doğmakta olan yeni uluslararası düzende, kimi zaman dengeleyici, kimi zaman ise yıpratıcı aktörler olarak rol alabiliyorlar. Bazen tarihsel Batı karşıtlığıyla hareket ederken, bazen de Batılı ülkelerden daha keskin bir serbest ticaret savunucusu haline gelebiliyorlar. Aynı zamanda küresel büyük güçler arasındaki rekabetin teknoloji, ticaret ve enerji odaklı olarak yoğunlaşmasıyla birlikte, bu ülkeler, yeniden sanayileşme ekseninde güçlerinin sınırlandığını fark edebiliyorlar.

Yeniden sanayileşme nedir, ne değildir?

1970’li yıllardan itibaren piyasaların deregülasyonu, gelişmiş ülkelerde finans sektörünün Gayri Safi Yurt içi Hasıla (GSYH) içindeki payını hızla artırdı. Finansal varlıklara yönelen yatırımlar artarken, eş zamanlı olarak reel ekonomide ciddi bir gerileme yaşandı. Ancak sanayileşme, özellikle 2010’lu yıllardan itibaren ise yeni sistem sancıları ve küreselleşme tartışmalarının tam ortasına yerleşti. Onlarca yıllık ekonomik liberalleşmenin yerini ekonomik güvenlik ve korumacılık aldı. Öyle ki doğuş krizindeki yeni sistemin en yeni anahtarlarından haline geldi.

Yeniden sanayileşmeyi bilim, teknoloji ve üretim arasındaki bağ üzerine kurulu stratejik bir araç ve var olan ekonomik modelin dönüşümünün anahtarı olarak tanımlayabilmemiz mümkün.[3] Bu bağlamda, yeniden sanayileşme, sadece üretim bandının ürün fark etmeksizin çalışması değil, inovasyonla beslenen, yüksek katma değerli bir kalkınma ve jeopolitik vizyon.

Ulusal güvenlik ve jeoekonomik rekabet ekseni, yeniden sanayileşmenin temellerinden biri.

Peki, yeniden sanayileşmenin yeniden popülerliğine iten diğer sebepler neler?

Yeniden sanayileşme neden yeniden popüler oldu?

Bunun için hızlıca neoliberal küreselleşmenin iki temel sonucuna bakmak gerekir. Nitekim, 1945 sonrası ABD öncülüğünde kurulan sistemin krizini hissettiğimiz yerlerden biri tam olarak burası.

Birincisi, artan ekonomik eşitsizlikler ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerin derinleşmesi. Fransız ekonomist Piketty’nin de içinde yer aldığı bir grup tarafından hazırlanan Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre, dünya nüfusunun %50’si toplam gelirin sadece %8’ini alırken, en zengin %1’lik kesim ise %19’luk paya sahip. Pew Research Center tarafından 2025 Ocak ayında yayımlanan bir ankete katılanların %57’si, çocuklarının finansal durumunun, kendi ebeveynlerinin durumundan daha kötü olacağını düşünüyor. (the new class war) Diğer yandan, “off-shore” edilen imalat sanayiyle birlikte, ABD gibi gelişmiş ülkelerde alt sınıflarda işsizlik oranları arttı ve beceri uçurumu (skills gap) büyüdü.

İkinci olarak, neoliberal küreselleşme, ülkeleri belirli ürünlerde tamamen dışa bağımlı hale getirerek tedarik zincirlerinde kırılganlıklar yarattı. (Örnek: 2021 Çip krizi)

Üçüncü faktör ise Çin. Çin’in düşük kaliteli ürün üretiminden çıkıp, yeni teknoloji üretiminde lider ülkelerden biri haline gelmesi. (China 2035 Planı) Bu durum yalnızca ABD’yi değil, Türkiye dahil pek çok ülkenin ihracattaki rekabetçiliğini tehdit eden bir unsur haline geldi. Çin’in yükselişi, gelişmiş ülkelerde sanayi üretiminin azalmasına ve iş kayıplarına yol açtı.

Yeniden sanayileşmenin önündeki en büyük engellere baktığımızda ise sanayi politikalarının doğrudan çözüm üretemeyeceği çeşitli makroekonomik zorluklar[4] ve demografik baskılar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla yeniden sanayileşme, başarısız olduğu senaryolarda artan borç yükü ve azalan ekonomik verimlilik gibi iktidarları deviren ağır bedellerle gelebilir.

Yeniden sanayileşme – dolarizasyon paradoksu

ABD dolarının küresel ticaret ve finansman faaliyetlerindeki hakimiyetini azaltma süreci olarak tanımlayabileceğimiz de-dolarizasyonun nasıl mümkün olacağı tartışılması gereken bir diğer önemli konu. De-dolarizasyon, ABD’nin küresel hegemonik gücünü zayıflatırken, Çin karşısında zayıf sanayileşme ve finans bağımlılığı benzer şekilde stratejik kırılganlık yaratıyor.

Dolar, 1944’teki Bretton Woods konferansından bu yana küresel rezerv para birimi olma özelliğini taşıyor. Emtia piyasalarında petrol, altın ve tarım ürünleri gibi temel kalemler dolar üzerinden fiyatlanıyor; bu da doları küresel ticaretin adeta “resmî” para birimi konumuna getiriyor. Bunun yanı sıra ABD, doları bir jeopolitik silah olarak da kullanabiliyor. (Örnek: 2022’de Rus döviz rezervlerinin dondurulması – bu paranın Ukrayna’nın yeniden imarına nasıl harcanacağı hâlâ merak konusu.).

Öte yandan, 3 Nisan’da açıklanan gümrük vergilerinin de gösterdiği üzere, Trump yönetimi adeta müttefiklerini ABD’ye olan bağımlılıklarını azaltmaya teşvik ediyor. Bunu yaparken de paradoksal bir şekilde kullanımını azaltmaya çalışan ülkeleri hâlâ ek gümrük vergileriyle tehdit ediyor.

Dolar rezerv para birimi olduğu sürece değerli kalmaya devam edecek. Bu da çoğu alanda üretimin rekabet gücünü limitleyen bir unsur. Küresel dolar talebi ise ABD ekonomisini finansallaşmaya teşvik ediyor.[5] Ayrıca ABD, dolar basma gücüyle dış ticaret açığını finanse edebiliyor. Ancak bu durum çoğu zaman yerli üretimi ve sanayiyi zayıflatabiliyor.

Yeniden sanayileşmenin enerji jeopolitiğine bağımlılığı

Sanayileşmenin “yenidenliği” ise yalnızca geleneksel enerji kaynaklarına değil, jeoekonomik rekabette avantaj sağlayacak yeni nesil ham madde ve stratejik elementlere de dayanıyor. İklim krizinin derinleştiği ve enerji dönüşümünün hız kazandığı bir dönemdeyiz. Yeni bir araştırma, sıcaklıkların 4 derece artmasının küresel ekonomiyi 2100 yılına kadar %40 daraltabileceğini ortaya koyarken, çeşitli senaryolar sanayinin 2050 yılı itibarıyla yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanma oranının artacağını ortaya koyuyor.

Bu bağlamda, yenilenebilir enerjiye geçiş için kritik öneme sahip kaynaklara sahip ülkeler, aynı zamanda küresel rekabetin merkezinde yer alacak. Ayrıca lityum, kobalt, bakır, nikel, germanyum, grafit, silisyum gibi elementler, elektrikli araçlar, enerji sektörü ve yüksek teknoloji ürünlerinin üretiminde kullanılıyor.

Küresel ölçekte, Çin’in nadir toprak elementleri üretiminde %62 payı ve işleme pazarında %90’lık hakimiyeti ABD’de tartışmalara konu olurken, Washington da yarı iletken üretiminde tedarik zincirini güçlendirmek için yeni yatırımlar çekmeye çalışıyor. Bu çabaların en somut örneği olarak Tayvanlı dev TSMC’nin 100 milyar dolarlık yatırım planı ve Amerikan Intel’le ortaklık planı hazır.

Tabii, enerji dönüşümü ve elektrifikasyon atağına[6] rağmen, petrol ve doğalgazın 21.yüzyılda da hâkim enerji kaynakları olmaya devam edeceğini vurgulamak gerek. Yeniden sanayileşme, sürdürülebilir enerji arzına dayalı bir strateji gerektiriyor. Bu bağlamda, toprak genişlemesi, irredantist ve revizyonist politikalar, 19. yüzyılın izlerini yeniden canlandırarak daha fazla önem kazanmaya başlıyor.

3 Nisan’dan bu yana ise görülen şu: Kısa vadede tüketici maliyetlerinde artış, genişleyen ticaret savaşları ve ekonomik durgunluk. Neticede doğuş krizindeki yeni sistemin ilk kuralı belirsizlikler, jeopolitik riskler ve jeoekonomik rekabet.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

[1] ABD’nin enflasyonu düşürmek için hazırladığı yerli sanayii için kapsamlı sübvansiyonlar ve vergi düzenlemeleri içeren ve 2022 yılında yürürlüğe giren yasa.

[2] 19.Yüzyılın sonunda ABD Başkanı olan McKinley’in en önemli mirasını dış rekabete karşı uygun gördüğü gümrük vergileri ve genişlemeci politikaları oluşturuyor.

[3] Daha teorik anlamda yeniden sanayileşmeyi ileri teknoloji ürünlerinin, toplam sanayi ihracatındaki payı, sanayi sektörünün GSYH içindeki katma değer payı, sanayi üretiminin yıllık büyüme oranı gibi bazı göstergelerle –tabii küresel konjonktürdeki artan önemini anlamak için yeterli olmasa da— kısmen takip edebiliriz.

[4] Zayıflayan iç talep, faktör verimliliğindeki durgunluk vb.

[5] Bu da üretken sektörler yerine, daha fazla getirisi olan finansal yatırımlara yönelimi artırıyor.

[6] 2024’te küresel enerji talebindeki büyüme hızının artışı, özellikle enerji sektörü tarafından yönlendirildi.

Temmuz Yiğit Bezmez
Temmuz Yiğit Bezmez
Temmuz Yiğit Bezmez - Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde eğitim gördü. Yüksek Lisansını ise Fransa Dışişleri Bakanlığı Eiffel bursiyeri olarak Paris I Panthéon Sorbonne Üniversitesi’nde Uluslararası Ekonomi üzerine tamamladı. Jeoekonomi ve siyasi risk analizi uzmanıdır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programında görev yapmaktadır. Öncesinde, ekonomi ve kamu ilişkileri sektöründe faaliyet gösteren Istanbul Economics kurumunda danışman ve Türkiye’nin önde gelen iş dünyası kuruluşlarından Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) Asya-Pasifik Bölgesi İş Konseyleri Koordinatörü olarak çalışmıştır. “Diplomatik Gerginliklerin Gölgesinde Türkiye-Fransa Ekonomik İlişkileri” başlıklı kitap bölümü Springer tarafından basıldı. The Diplomat, Bloomberg, The Lowy Institute, Oxford Political Review, South China Morning Post gibi uluslararası platformlarda görüş ve analizleri yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Küreselleşme out, yeniden sanayileşme in: Peki, şimdi ne olacak?

Bildiğimiz haliyle küreselleşme sona eriyor, yeni bir sistem doğuyor. Artık ticaret bir silah, yabancı yatırımlar cephe hattı. Küresel rekabet yarışının en ön safındaki yeniden sanayileşme nedir, ne değildir? Temmuz Y. Bezmez yazdı.

Bildiğimiz haliyle küreselleşme sona ererken, dünyada yeni bir parantez değil, yeni bir sistem doğuyor. 1945, 1991, 2008 gibi tarihin kırıldığı anlardan birindeyiz. Bu yeni sistemin ilk emareleri güçlünün “haklı ve hâkim” olduğu 19. yüzyıldan yansımalar sunarken, ABD öncülüğünde II. Dünya Savaşı sonrası inşa edilen “kural-temelli” ticaret ve Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi temel sistem kurumları her gün yeni bir darbe alıyor.

Yeni toprak iddiaları, mevcut düzeni kökten değiştirme arayışları ve birbirine entegre küresel değer zincirlerinden uzaklaşma eğilimleri, popülizm aracılığıyla kendine geniş tabanlar yaratabiliyor. Teknoloji, ticaret ve enerji üzerinden kurulan karşılıklı bağımlılık ise, bu mevcut durum karşısında belirsizlikleri ve jeopolitikayı yeni dönemin temel kuralı haline getiriyor. Artık ticaret bir silah, yabancı yatırımlar cephe hattı, yeniden sanayileşme ise küresel rekabet yarışının en ön safında. Şirketlerin yönetim kurulu toplantıları giderek dış politika bilgilendirmelerine benziyor.

Bugün Amerikan siyasetinde Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin anlaşabildiği konuların sayısı bir elin parmağını geçmezken, Çin’in ekonomik ve teknolojik yükselişini dizginlemek ve Amerikan sanayisini güçlendirmek (örn. Inflation Reduction Act[1]) nadir bir uzlaşı alanı olarak öne çıkıyor. Yerleşik iktisadi sistemi dönüştürme isteğini, 25. ABD Başkanı McKinley’i[2] idealize eden Trump’a veya kendilerini “halkın adamı” nitelendiren, neoliberal küreselleşmenin deregülasyon ve off-shoring araçlarıyla milyarder olan kişilerin desteklediği onun MAGA ideolojisine atfetmemiz mümkün görünmüyor. Nitekim önceki başkan Joe Biden döneminin Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın 2023 yılındaki küresel ekonomide yeni bir konsensüs ihtiyacına dair konuşmasına bu anlamda bakılabilir.

Tüm bu gelişmeler siyaset bilimi teorilerindeki “güç” kavramını yeniden tartışmaya açıyor ve ona yeni anlamlar ve sorumluluklar yüklüyor.

Değişken ittifaklar & akışkan devletler

Güç kavramının dinamiklerinin çarpıcı bir şekilde erozyona uğramasıyla birlikte, transatlantik veya ABD-Kanada ittifakı gibi asırlık askerî, siyasi ve ekonomik iş birlikleri kısa süre zarfında sorgu odasına alınabiliyor. Bununla birlikte, alışık olmadığımız türden ittifaklara jeoekonomik ve jeopolitik dayatmalarla şekillenen yeni buluşma anlarına tanıklık ediyoruz. Öyle ki, aynı masada nadiren buluşan aktörler, artık aynı haber içerisinde yer alabiliyor. Örneğin, Çin, Japonya ve Güney Kore, Trump’ın gümrük vergilerine ortak cevap vermek için uzlaşabiliyor. Devletler arası ilişkiler bir nevi akışkan hale geliyor.

Öte yandan, günümüzün orta ölçekli devletleri (middle powers), II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç olmadığı kadar fazla hareket alanına sahip. “Akışkan devletler” olarak tanımlanabilecek Hindistan gibi bölgesel güçler, jeopolitik gelişmeler üzerinde kayda değer bir etki alanına sahip olsalar da ABD ve Çin gibi iki süper güçle rekabetleri sınırlı kalıyor.

Buna karşın, doğmakta olan yeni uluslararası düzende, kimi zaman dengeleyici, kimi zaman ise yıpratıcı aktörler olarak rol alabiliyorlar. Bazen tarihsel Batı karşıtlığıyla hareket ederken, bazen de Batılı ülkelerden daha keskin bir serbest ticaret savunucusu haline gelebiliyorlar. Aynı zamanda küresel büyük güçler arasındaki rekabetin teknoloji, ticaret ve enerji odaklı olarak yoğunlaşmasıyla birlikte, bu ülkeler, yeniden sanayileşme ekseninde güçlerinin sınırlandığını fark edebiliyorlar.

Yeniden sanayileşme nedir, ne değildir?

1970’li yıllardan itibaren piyasaların deregülasyonu, gelişmiş ülkelerde finans sektörünün Gayri Safi Yurt içi Hasıla (GSYH) içindeki payını hızla artırdı. Finansal varlıklara yönelen yatırımlar artarken, eş zamanlı olarak reel ekonomide ciddi bir gerileme yaşandı. Ancak sanayileşme, özellikle 2010’lu yıllardan itibaren ise yeni sistem sancıları ve küreselleşme tartışmalarının tam ortasına yerleşti. Onlarca yıllık ekonomik liberalleşmenin yerini ekonomik güvenlik ve korumacılık aldı. Öyle ki doğuş krizindeki yeni sistemin en yeni anahtarlarından haline geldi.

Yeniden sanayileşmeyi bilim, teknoloji ve üretim arasındaki bağ üzerine kurulu stratejik bir araç ve var olan ekonomik modelin dönüşümünün anahtarı olarak tanımlayabilmemiz mümkün.[3] Bu bağlamda, yeniden sanayileşme, sadece üretim bandının ürün fark etmeksizin çalışması değil, inovasyonla beslenen, yüksek katma değerli bir kalkınma ve jeopolitik vizyon.

Ulusal güvenlik ve jeoekonomik rekabet ekseni, yeniden sanayileşmenin temellerinden biri.

Peki, yeniden sanayileşmenin yeniden popülerliğine iten diğer sebepler neler?

Yeniden sanayileşme neden yeniden popüler oldu?

Bunun için hızlıca neoliberal küreselleşmenin iki temel sonucuna bakmak gerekir. Nitekim, 1945 sonrası ABD öncülüğünde kurulan sistemin krizini hissettiğimiz yerlerden biri tam olarak burası.

Birincisi, artan ekonomik eşitsizlikler ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerin derinleşmesi. Fransız ekonomist Piketty’nin de içinde yer aldığı bir grup tarafından hazırlanan Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre, dünya nüfusunun %50’si toplam gelirin sadece %8’ini alırken, en zengin %1’lik kesim ise %19’luk paya sahip. Pew Research Center tarafından 2025 Ocak ayında yayımlanan bir ankete katılanların %57’si, çocuklarının finansal durumunun, kendi ebeveynlerinin durumundan daha kötü olacağını düşünüyor. (the new class war) Diğer yandan, “off-shore” edilen imalat sanayiyle birlikte, ABD gibi gelişmiş ülkelerde alt sınıflarda işsizlik oranları arttı ve beceri uçurumu (skills gap) büyüdü.

İkinci olarak, neoliberal küreselleşme, ülkeleri belirli ürünlerde tamamen dışa bağımlı hale getirerek tedarik zincirlerinde kırılganlıklar yarattı. (Örnek: 2021 Çip krizi)

Üçüncü faktör ise Çin. Çin’in düşük kaliteli ürün üretiminden çıkıp, yeni teknoloji üretiminde lider ülkelerden biri haline gelmesi. (China 2035 Planı) Bu durum yalnızca ABD’yi değil, Türkiye dahil pek çok ülkenin ihracattaki rekabetçiliğini tehdit eden bir unsur haline geldi. Çin’in yükselişi, gelişmiş ülkelerde sanayi üretiminin azalmasına ve iş kayıplarına yol açtı.

Yeniden sanayileşmenin önündeki en büyük engellere baktığımızda ise sanayi politikalarının doğrudan çözüm üretemeyeceği çeşitli makroekonomik zorluklar[4] ve demografik baskılar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla yeniden sanayileşme, başarısız olduğu senaryolarda artan borç yükü ve azalan ekonomik verimlilik gibi iktidarları deviren ağır bedellerle gelebilir.

Yeniden sanayileşme – dolarizasyon paradoksu

ABD dolarının küresel ticaret ve finansman faaliyetlerindeki hakimiyetini azaltma süreci olarak tanımlayabileceğimiz de-dolarizasyonun nasıl mümkün olacağı tartışılması gereken bir diğer önemli konu. De-dolarizasyon, ABD’nin küresel hegemonik gücünü zayıflatırken, Çin karşısında zayıf sanayileşme ve finans bağımlılığı benzer şekilde stratejik kırılganlık yaratıyor.

Dolar, 1944’teki Bretton Woods konferansından bu yana küresel rezerv para birimi olma özelliğini taşıyor. Emtia piyasalarında petrol, altın ve tarım ürünleri gibi temel kalemler dolar üzerinden fiyatlanıyor; bu da doları küresel ticaretin adeta “resmî” para birimi konumuna getiriyor. Bunun yanı sıra ABD, doları bir jeopolitik silah olarak da kullanabiliyor. (Örnek: 2022’de Rus döviz rezervlerinin dondurulması – bu paranın Ukrayna’nın yeniden imarına nasıl harcanacağı hâlâ merak konusu.).

Öte yandan, 3 Nisan’da açıklanan gümrük vergilerinin de gösterdiği üzere, Trump yönetimi adeta müttefiklerini ABD’ye olan bağımlılıklarını azaltmaya teşvik ediyor. Bunu yaparken de paradoksal bir şekilde kullanımını azaltmaya çalışan ülkeleri hâlâ ek gümrük vergileriyle tehdit ediyor.

Dolar rezerv para birimi olduğu sürece değerli kalmaya devam edecek. Bu da çoğu alanda üretimin rekabet gücünü limitleyen bir unsur. Küresel dolar talebi ise ABD ekonomisini finansallaşmaya teşvik ediyor.[5] Ayrıca ABD, dolar basma gücüyle dış ticaret açığını finanse edebiliyor. Ancak bu durum çoğu zaman yerli üretimi ve sanayiyi zayıflatabiliyor.

Yeniden sanayileşmenin enerji jeopolitiğine bağımlılığı

Sanayileşmenin “yenidenliği” ise yalnızca geleneksel enerji kaynaklarına değil, jeoekonomik rekabette avantaj sağlayacak yeni nesil ham madde ve stratejik elementlere de dayanıyor. İklim krizinin derinleştiği ve enerji dönüşümünün hız kazandığı bir dönemdeyiz. Yeni bir araştırma, sıcaklıkların 4 derece artmasının küresel ekonomiyi 2100 yılına kadar %40 daraltabileceğini ortaya koyarken, çeşitli senaryolar sanayinin 2050 yılı itibarıyla yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanma oranının artacağını ortaya koyuyor.

Bu bağlamda, yenilenebilir enerjiye geçiş için kritik öneme sahip kaynaklara sahip ülkeler, aynı zamanda küresel rekabetin merkezinde yer alacak. Ayrıca lityum, kobalt, bakır, nikel, germanyum, grafit, silisyum gibi elementler, elektrikli araçlar, enerji sektörü ve yüksek teknoloji ürünlerinin üretiminde kullanılıyor.

Küresel ölçekte, Çin’in nadir toprak elementleri üretiminde %62 payı ve işleme pazarında %90’lık hakimiyeti ABD’de tartışmalara konu olurken, Washington da yarı iletken üretiminde tedarik zincirini güçlendirmek için yeni yatırımlar çekmeye çalışıyor. Bu çabaların en somut örneği olarak Tayvanlı dev TSMC’nin 100 milyar dolarlık yatırım planı ve Amerikan Intel’le ortaklık planı hazır.

Tabii, enerji dönüşümü ve elektrifikasyon atağına[6] rağmen, petrol ve doğalgazın 21.yüzyılda da hâkim enerji kaynakları olmaya devam edeceğini vurgulamak gerek. Yeniden sanayileşme, sürdürülebilir enerji arzına dayalı bir strateji gerektiriyor. Bu bağlamda, toprak genişlemesi, irredantist ve revizyonist politikalar, 19. yüzyılın izlerini yeniden canlandırarak daha fazla önem kazanmaya başlıyor.

3 Nisan’dan bu yana ise görülen şu: Kısa vadede tüketici maliyetlerinde artış, genişleyen ticaret savaşları ve ekonomik durgunluk. Neticede doğuş krizindeki yeni sistemin ilk kuralı belirsizlikler, jeopolitik riskler ve jeoekonomik rekabet.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

[1] ABD’nin enflasyonu düşürmek için hazırladığı yerli sanayii için kapsamlı sübvansiyonlar ve vergi düzenlemeleri içeren ve 2022 yılında yürürlüğe giren yasa.

[2] 19.Yüzyılın sonunda ABD Başkanı olan McKinley’in en önemli mirasını dış rekabete karşı uygun gördüğü gümrük vergileri ve genişlemeci politikaları oluşturuyor.

[3] Daha teorik anlamda yeniden sanayileşmeyi ileri teknoloji ürünlerinin, toplam sanayi ihracatındaki payı, sanayi sektörünün GSYH içindeki katma değer payı, sanayi üretiminin yıllık büyüme oranı gibi bazı göstergelerle –tabii küresel konjonktürdeki artan önemini anlamak için yeterli olmasa da— kısmen takip edebiliriz.

[4] Zayıflayan iç talep, faktör verimliliğindeki durgunluk vb.

[5] Bu da üretken sektörler yerine, daha fazla getirisi olan finansal yatırımlara yönelimi artırıyor.

[6] 2024’te küresel enerji talebindeki büyüme hızının artışı, özellikle enerji sektörü tarafından yönlendirildi.

Temmuz Yiğit Bezmez
Temmuz Yiğit Bezmez
Temmuz Yiğit Bezmez - Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde eğitim gördü. Yüksek Lisansını ise Fransa Dışişleri Bakanlığı Eiffel bursiyeri olarak Paris I Panthéon Sorbonne Üniversitesi’nde Uluslararası Ekonomi üzerine tamamladı. Jeoekonomi ve siyasi risk analizi uzmanıdır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programında görev yapmaktadır. Öncesinde, ekonomi ve kamu ilişkileri sektöründe faaliyet gösteren Istanbul Economics kurumunda danışman ve Türkiye’nin önde gelen iş dünyası kuruluşlarından Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) Asya-Pasifik Bölgesi İş Konseyleri Koordinatörü olarak çalışmıştır. “Diplomatik Gerginliklerin Gölgesinde Türkiye-Fransa Ekonomik İlişkileri” başlıklı kitap bölümü Springer tarafından basıldı. The Diplomat, Bloomberg, The Lowy Institute, Oxford Political Review, South China Morning Post gibi uluslararası platformlarda görüş ve analizleri yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x