2020 yılının son aylarında, Azerbaycan’ın Ermenistan işgali altındaki topraklarını kesin bir zaferle kurtardığı 44 günlük Karabağ Savaşı, hem Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde hem de Türkiye’nin Güney Kafkasya politikası üzerinde önemli bir dönüm noktası oldu. Böylece Türkiye Güney Kafkasya’da daha proaktif bir politika izlemeye başladı.
2021 yılında, Karabağ’da 30 yıllık işgalin sona ermesi noktasında Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği destek ile iki ülke ilişkileri imzalanan Şuşa Beyannamesi ile yepyeni bir platforma, belki de en yüksek noktasına taşındı. Buna göre, eğitimden ticarete pek çok alanda işbirliğinin yanı sıra bu iki ülkeden birine yapılmış bir saldırı diğerine de yapılmış sayılacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mayıs 2023 seçimlerinden sonra KKTC ve Azerbaycan’a yaptığı ziyaretlerde, önümüzdeki döneme dair önemli sinyaller verdi. Şuşa Başkonsolosluğu’nun açılacağı ve Türkiye Azerbaycan Üniversitesi’nin kurulacağı haberi bunlardan bazılarıydı. Peki, bu açıklamaların ardında ne var? Bölgeyi neler bekliyor? Kim mutlu? Kim rahatsız?
Bugüne nasıl gelindi?
Karabağ Savaşı, tarihten günümüze “tek millet iki devlet” anlayışı ile hareket eden Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde olduğu gibi Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de yeni bir dönemin kapılarını araladı.
Karabağ’ın işgali nedeniyle 1993’ten bu yana Ermenistan’la sınırlarını kapalı tutan Türkiye, 44 günlük savaşın ardından gelen zaferle birlikte Erivan’la normalleşme sürecini de başlattı. Bu süreç hem Batı dünyası hem de Avrupa Birliği üyesi ülkeler tarafından takdir edilse de kendilerinin bu sürecin dışında bırakılmaları aynı zamanda bir rahatsızlığa da neden oldu.
Benzer bir rahatsızlık Rusya’da da görüldü. Çünkü Ukrayna Savaşı’nın tüm dünyada olduğu üzere Güney Kafkasya bölgesi üzerinde de etkileri oldu. Savaşla birlikte iyice köşeye sıkışan Rusya arka bahçesi olarak gördüğü Güney Kafkas devletleri ile ilişkilerini sıkılaştırmaya çalışırken bazı ciddi eleştirilere de maruz kaldı. En hafifinden Ermenistan-Azerbaycan arasındaki sınır anlaşmazlıkları konusunda adil davranmamakla suçlandı. Daha da önemlisi, Karabağ’a konuşlandırılan Rus barış gücü askerleri bölgede görevini tam olarak yerine getirmemekle itham edildi. Ayrıca savaş sonrasında Rusya öncülüğünde imzalanan 10 Kasım mutabakatına tarafların riayet etmemesinin temel nedeni olarak Rusya işaret edildi. Bunlara benzer pek çok eleştiri artık bölgede Rusya’nın işinin eskisi kadar kolay olmayacağının da sinyalleriydi adeta.
Türkiye Azerbaycan Üniversitesi neden önemli?
Mayıs 2023’teki seçimlerin ardından devlet geleneği bozulmadı ve yeniden seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk ziyaretini KKTC ve Azerbaycan’a yaptı. Ancak bu kez Bakü’ye yapılan ziyarette atılan adımlar geleceğe dair önemli ipuçları veriyordu.
Gerek eğitim, kültür gerekse de enerji, insani, siyasi, ulaşım, savunma ve askeri alanlarda yapılacak pek çok ikili iş birliği antlaşmalarının da temeli atıldı.
Özellikle Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi’nin açılacak olması “tek millet iki devlet” şiarı çerçevesinde atılmış en önemli adımlardan biri olarak öne çıktı. Halihazırda Türk-Alman üniversitesinin Türkiye’deki faaliyetlerine ve bu tür üniversitelere olan ilgiye bakıldığında bu konuda geç dahi kalındığı söylenebilir. Daha da önemlisi, Türkiye’nin ortak tarihi, geçmişi ve kültürel bağlarının olduğu bir coğrafyada böylesine bir adımın atılmasının uzun vadede önemli etkileri de olacaktır. Tıpkı Türk Dünyası Ortak Tarih Ders Kitabı hazırlanması projesinde olduğu üzere Türk devletlerinin maddi ve manevi kültürel unsurlarının öğretilmesi ve ortak bir tarih bilincinin oluşturulması konularında da Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi gelecek kuşaklara katkı sağlayacak.
Şuşa Beyannamesi ne ve neden önemli?
Şuşa, Karabağ’ın sembol şehirlerinden biri… Azerbaycan’da Karabağ’ın kilidi sayılan Şuşa kentine hâkim olmak, Karabağ’a hakim olmakla eş değer kabul ediliyor.
Şuşa, Karabağ Savaşı’nda işgalden kurtarılan sembol şehirlerden biri olmanın ötesinde Türk dünyasının eski kültür beşiği olarak da kabul ediliyor. Bu nedenle Azerbaycan tarihi ve kültüründe de kilit bir role sahip.
15 Haziran 2021’de, Karabağ Savaşı’ndan sekiz ay sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu önemli kenti ziyareti sırasında Türkiye ile Azerbaycan arasında Şuşa beyannamesi imzalandı. 15 Haziran aynı zamanda Azerbaycan’da Milli Kurtuluş Günü olarak da kutlanıyor.
Öncelikle Şuşa Beyannamesi, iki ülke ilişkilerini “dostluk ve kardeşlik”ten müttefiklik seviyesine taşıdı. Ayrıca iki ülke arasında eğitim, kültür, savunma, teknoloji, askeri, sanayi, enerji, ulaşım, ticaret gibi hemen hemen her alanda işbirliği ve koordinasyonun temelleri atıldı.1
Ayrıca, gelecekte taraflardan birine yönelik olası bir tehdit ve saldırı durumunda Birleşmiş Milletler şartlarına uygun olarak tarafların birbirlerine yardım ve destekte bulunacağı da beyannamede yer alan konular arasında.2
Cumhurbaşkanı’nın yeniden göreve geldikten hemen sonra Azerbaycan’da Şuşa Başkonsolosluğu’nun açılacağını beyan etmesi, iki yıl önce çerçevesi çizilen işbirliğinin artık hızla hayata geçeceğinin somut bir göstergesi, aynı zamanda iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin de başlangıcı.
Şuşa Başkansolosluğu’nun açılacağı mesajı, Ermenistan ve İran gibi bölgesel aktörler kadar hem doğuda hem de batıdaki küresel aktörler için de önem taşıyor. Zira bu adım ile başlayan süreç Güney Kafkasya’daki dengeleri ciddi şekilde değiştirmeye aday.
Özellikle İran’ın Karabağ Savaşı sırasında takındığı tutum ve son dönemlerde iki ülke arasında yaşanan gerginlikler, Azerbaycan’da ciddi rahatsızlıklara neden olmuştu. Bu sıkıntıların bir kısmı halen devam da ediyor. 2020 sonrası yaşanan bölgesel ve küresel gelişmelerle birlikte kendisini iyice sıkışmış hisseden İran’ın bu adımdan sonra ne yapacağı ise merak konusu.
Paşinyan ne yapmaya çalışıyor?
Bu adımdan ciddi anlamda etkilenecek bir diğer ülke de elbette Ermenistan.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın, Cumhurbaşkanı’nın yemin törenine katılması, Erivan’ın Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sürecini devam ettirmek istediğini gösterdi. Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın Bakü’den Erivan’a gönderdiği mesajı, Ermenistan açısından olumlu yorumlamak gerekiyor.
Paşinyan, seleflerinden farklı bir pozisyonda, yemin törenine katılarak hem bunun altını çizdi hem de normalleşme sürecinin pozitif bir iklimde devam edeceğinin sinyallerini verdi.
Paşinyan aynı zamanda Ermenistan tarihinde önemli değişimleri yapabilmek adına ciddi riskleri göze alabilecek bir lider… Avrupa Birliği ülkeleri, ABD, Türkiye ve Rusya arasında bir denge politikası gözetmeye çalışıyor.
Hem Azerbaycan-Ermenistan hem de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde uluslararası kamuoyunun desteğini arkasına almaya çalışıyor. Son dönemlerde sıklıkla Brüksel ve ABD ev sahipliğinde mevkidaşlarıyla bir araya gelmesini de bu kapsamda ele almak mümkün. Zira halen Ermenistan’da ve diasporada Paşinyan’a yönelik Karabağ’da yaşananlardan dolayı ciddi bir tepki var. Erivan’da özellikle aşırı milliyetçi kesimler ile diasporanın baskıları da göz önünde bulundurulduğunda Paşinyan’ın süreci bir kuyumcu hassasiyetiyle sürdürmeye çalıştığı görülüyor.
Zengezur Koridoru’nun açılmasından kimler rahatsız?
44 günlük Karabağ Savaşı’nın ardından kazanılan zaferle birlikte Laçin Koridoru da açıldı. Taraflar arasında pek çok tartışmaya neden olsa da Türk dünyasının kesintisiz kara ulaşımını sağlayacak Zengezur Koridoru’nun açılması da artık kaçınılmaz hale gelen bir konu.
Özellikle Erivan yönetimi Zengezur Koridoru’nun açılması konusunda uzun süredir ayak sürüse de İran da Erivan kadar rahatsız ve bu süreci durdurmak istiyor. Zira İran, Zengezur Koridoru’nun açılmasıyla birlikte süreçten ticari, ekonomik, ulaşım ve savunma alanlarında olumsuz etkileneceğini öngörüyor; koridorun açılmasının kendisinin bölgedeki aktif rolünü sekteye uğratacağını, Azerbaycan üzerindeki nüfuzunu azaltacağını düşünüyor. Türkiye bu konuda defaatle bu kaygıların yersiz olduğunu dile getirse de İran’ın şimdilik geri adım atmak gibi bir niyeti yok.
Türkiye bölgesel iş birliği için hareket edilmesinin herkesin yararına olduğunu daha önce Bakü’de de dile getirdi ve altılı platform önerisi ile “kazan-kazan ilkesi” içinde hareket edilmesinin herkesin yararına olduğunu beyan etti ama İran gelinen noktadan memnun değil.
Zengezur Koridoru, Azerbaycan için olduğu kadar Türkiye ve Türk dünyası için de büyük bir öneme sahip, Türkiye’nin Türk dünyası ile bağlantı kurması konusunda da stratejik bir anlamı var.
Şuşa Başkonsolosluğu’nun açılacağı beyanatı, Türkiye’nin Güney Kafkasya’da artık yeni bir dönemi başlattığının da sinyallerini içeriyor.
Şuşa Beyannamesi’nde de sıklıkla ikili ve bölgesel ilişkilere dair hükümler ile Türk dünyasına yönelik maddelerin de yer alıyor olması bu konunun önemini bir kez daha ortaya koyuyor.3
Güney Kafkasya’nın artan önemi ve değişen dinamikler
Türkiye yeni dönemde Kafkasya bölgesine özel bir önem veriyor ve bunu da pek çok vesile ile dile getiriyor. Bu bölge tarihte olduğu gibi yeni dönemde de stratejik öneme sahip olacak.
Türkiye’den başlayıp Kafkaslara, Hazar Denizi’ne, Orta Asya ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne ulaşacak Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridoru açısından bu bölgenin önemi her geçen gün daha da artıyor.4
Öte yandan Güney Kafkasya, Tarihi İpek Yolu projesinin canlandırılması noktasında da hayati bir öneme sahip. Bu nedenle Güney Kafkasya bölgesi hem demiryolu ve karayolu ulaşımı hem de Kuşak ve Yol Girişimi noktasında kilit bir noktada.
Bu sebeple Orta Koridor Girişimi, başta denize çıkışı olmayan ülkeler olmak üzere bölge ülkelerinin de ilgisini çekiyor. Kuşak ve Yol Girişimini “kazan-kazan” ilkesi çerçevesinde destekleyenler arasında yer alan bir ülke olarak Türkiye de bu bölgeye özel bir önem atfediyor.5
Türkiye’nin Bakü’den verdiği mesajların satır aralarına bakıldığında Güney Kafkasya’nın artan stratejik öneminin de bu süreçte hatırı sayılır bir payı olduğu görülüyor. Bu nedenle Türkiye yeni dönemde Güney Kafkasya’da barış ve huzurun sağlanması konusunda ısrarcı olduğunu ve bu konuda artık inisiyatif alacağının da mesajını vermiştir. Bu mesaj sadece Ermenistan’a değil aynı zamanda İran’a da gönderilmiştir.
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini müttefiklik seviyesine taşıyan bu bildirgede yer alan adımların önümüzdeki dönemde daha sık gündeme geleceğini ve Güney Kafkasya’da bazı önemli dinamikleri de değiştireceği görülüyor.
Beyanname aynı zamanda Türkiye ve Azerbaycan’ın önümüzdeki günlerde dış politikada artık ortak bir tutum sergileyecekleri anlamına da geliyor. Bu noktada bildirgenin içeriği ve zenginliği ise bölgesel barış ve huzurun sağlanması halinde herkesin faydalanabileceği bir mahiyette olması açsından da oldukça önemli.
Buna karşın bildirgede yer alan bazı hususların önümüzdeki günlerde başta İran olmak üzere bazı taraflar için rahatsızlık yaratacağı da unutulmamalı. Bu nedenle Türkiye’nin yeni dönemde Güney Kafkasya’da izleyeceği kapsayıcı politikalar karşısında alacağı yanıtlar bölgenin kaderinde belirleyici olacak.
Yeni dönemde Türkiye’nin izlediği bu kapsayıcı politikaların bölgesel ve küresel güçler tarafından desteklemesi halinde tüm taraflar bu süreçten yararlanacaktır. Ancak Batı dünyasının aynı zamanda Ukrayna Savaşı’na Güney Kafkasya üzerinden yeni bir cephe açma arayışında olduğu da unutulmamalı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 19 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.
- https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220323-1.pdf (Erişim Tarihi: 15.06.2023).
- https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220323-1.pdf (Erişim Tarihi: 15.06.2023).
- Durdu Mehmet Özdemir&Gökmen Kantar, “Şuşa Beyannamesinin Önemi ve Olası Etkileri”, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12/2, 2023, ss.733-744.
- https://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-cok-tarafli-ulastirma-politikasi.tr.mfa (Erişim Tarihi: 17.06.2023).
- https://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-cok-tarafli-ulastirma-politikasi.tr.mfa (Erişim Tarihi: 15.06.2023).