Jeopolitiğin öncü isimlerinden Amerikalı coğrafyacı Isaiah Bowman’a göre “büyük devletler arasındaki güç mücadelelerinden doğan büyük sorunlar hiçbir zaman tam olarak çözüme kavuşturulamaz”.1 Bu yönüyle 1915 Olaylarını da Bowman’ın tabiriyle “tarihte büyük devletlerin güç mücadelelerinden doğan bir mesele” olarak tanımlamak mümkün. Her yıl 24 Nisan’da yeniden gündeme gelen 1915 Olayları bir diğer adıyla “büyük sorun” bu yıl konjonktürel gelişmeler nedeniyle tarihi bir dönemden geçiyor. Zira 44 günlük Karabağ zaferi hem bölgesel hem de küresel ölçekte pek çok dengeyi değiştiren bir süreci de beraberinde getirdi. Bu noktada Karabağ sorununun büyük oranda çözüme kavuşturulması hem Türkiye-Ermenistan hem de Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde de normalleşme dönemi başladı.
Bu yılki 24 Nisan’ın farkı
Bütün bunlar da bu yılki 24 Nisan’ın daha önceki yıllardan pek çok açıdan farklı olmasına yol açtı. Bu dönem, ABD’nin 1915 Olaylarını soykırım olarak kabul etmiş olması ve Rusya-Ukrayna savaşının yaşanması, Türkiye ve Ermenistan tarafından atanan özel temsilcilerin görüşmelerine devam etmesi hasebiyle de önemli.
Bu dönemde Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa Birliği alternatif enerji güzergâhları arayışına girdi. Güney Kafkasya’nın jeopolitik ve jeostratejik önemini daha da belirgin hale geldi. Bölge, Bir Kuşak Bir Yol projesi nedeniyle Çin açısından da stratejik bir öneme sahip.
Tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Güney Kafkasya’da barış, huzur ve istikrarın ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Ermenistan’ın da bölgenin stratejik konumdaki ülkelerinden biri olarak gerek bölgesel gerekse uluslararası öneme sahip projelerde yer alabilmesi büyük oranda komşularıyla mevcut sorunlarını çözme konusunda izleyeceği barışçıl dış politikayla doğru orantılı. Bu durum aslında bir bakıma bölge ülkelerinin kaderinin ne kadar iç içe geçtiğini ve birbiriyle bağlantılı olduğunu da göstermesi açısından önemli.
Bu açıdan bakıldığında Ermenistan’ın ön koşulsuz olarak Türkiye ile masaya oturmaya hazır olduğunu beyan etmesi önemli bir adım. Müzakerelerin ana temasının büyük oranda ulaşım ve ticaret olduğu da anlaşılıyor. Şimdilik 1915 Olayları da rafa kaldırılmış gözüküyor. Halihazırda mevcut konjonktür böyle bir politikayı Ermenistan için zorunlu kılıyor olsa tarihi derin sorunlar Demokles’in kılıcı gibi iki ülke ilişkileri üzerinde sallanmaya devam ediyor.
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde mevcut engeller ve yeni fırsatlar
Batılı devletler normalleşme sürecini olumlu bulduklarını beyan etseler de aldıkları parlamento kararlarıyla2 Türkiye karşıtı bir yol izleyerek normalleşme sürecini engellemeye devam ediyor. Bu nedenle 1915 Olaylarının çözümünde sadece Türkiye ve Ermenistan’ın alacağı sorumluluğun değil Batılı Devletlerin de izleyeceği tutumun büyük bir önemi var.
Engeller noktasındaki bir diğer husus da Ermenistan’ın Zengezur koridorunun açılması konusundaki tereddütleri. Ermenistan’ın İran sınırı yakınlarından geçen, açıldığında Nahçıvan Özerk Bölgesi ve Azerbaycan arasında bugüne kadar olmayan karasal bağlantıyı ve Türkiye’den Orta Asya’ya kadar kesintisiz kara ulaşımını sağlayacak Zengezur koridorunun açılması, Karabağ Savaşı’nı bitiren ateşkes anlaşmasının da bir parçası.
Bilindiği üzere Ermenistan’da halen ilişkilerin normalleşmesine sıcak bakmayan bazı marjinal kesimler var. Ayrıca İran’ın da ülkesindeki etnik ve demografik yapı, ticari, ekonomik ve siyasi kaygılar nedeniyle bu koridorun açılmasına pek de sıcak bakmadığı biliniyor. Dolayısıyla bu koridorun açılması konusunun önümüzdeki günlerde taraflar arasında bazı fikir ayrılıklarına neden olma ihtimali de bulunuyor.
Yeni fırsatlar açısından konuya bakıldığında ise ilk göze çarpan husus, uzun yıllar bölgede izlemiş olduğu uzlaşmaz politikalar nedeniyle yalnızlaşmış Ermenistan’ın bir an önce normalleşme sağlanmasını istemesi. Bu durum bölge ülkeleri açısından da pek çok fırsatı barındırıyor.
Bu süreçte öne çıkan bir diğer önemli fırsat ise tüm taraflar arasındaki görüşmelerin bir koordinasyon ve eşgüdüm içinde sürdürülüyor olması. Türkiye’nin süreci Azerbaycan’la eşgüdüm içinde yürütmesi, Azerbaycan’ın Ankara ve Brüksel’i, Ermenistan’ın da Rusya ve Brüksel’i bilgilendirmesi bir bakıma taraflar arasındaki koordinasyonun en önemli göstergelerinden biri olarak öne çıkıyor. Erivan’ın, müzakerelerin Moskova’da yapılmasını istemesini ise tarihten günümüze Rusya’nın Sovyet coğrafyasındaki etkisi kapsamında yorumlamak mümkün.
Pozitif iklim
Ermeni kamuoyunda hâlihazırda yıllardan beri süregelen normalleşme konusundaki beklentinin Karabağ zaferinin ardından en üst düzeye ulaştığını söylemek mümkün. Ancak çok az sayıda olsa da halen ilişkilerin normalleşmesini istemeyen bazı grupların da olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında Paşinyan görevde kaldığı sürece mevcut pozitif iklimin devam edeceği söylenebilir. Bu nedenle bu yıl artık Ermenistan ve Ermeni toplumu da üstüne düşeni yaparak, diaspora ve Batılı devletlerin 1915 Olaylarını siyasi bir malzeme olarak kullandıklarının farkına vararak yeni bir yol haritası çizmesinin zamanı gelmiştir.
Unutmayalım ki Ermeni meselesi sadece siyasallaştırılmaktan kurtarılarak ve ülkelerin günlük siyasi araçları için kullandıkları bir araç olmaktan çıkarılarak çözülebilir. Bu konu ancak akademik dürüstlük ve tarafsızlıkla incelenerek geçmişin gölgesinden kurtarılabilir.3 Bu nedenle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde başlayan aracısız yeni dönemde iki ülke tarafından özel temsilcilerin atanması önemli bir dönüm noktasıdır. İlki Moskova’da gerçekleştirilen görüşmelerin ikincisi Viyana’da yapılmış ve iki ülke kamuoyunda ve diasporada da büyük bir yankı uyandırmıştır. Viyana görüşmesinin ardından Ermenistan Dışişleri Bakanı Mirzoyan’ın Antalya Diplomasi Forumu’na katılması ise normalleşme adımlarına katkı sunan bir diğer adım olmuştur. Bu görüşmelerin aracısız gerçekleşmesi son derece olumlu adımlar olsa da Türkiye’de artık görüşmelerin üçüncü ülkelerden ziyade Erivan veya Ankara’da yapılması gerektiği yönünde bir kanı oluşmuş durumda. Nitekim üçüncü görüşmenin de Viyana’da yapılacağının açıklanması Ermenistan’ın halen Batı kamuoyunun desteğini alma ve Batıyı sürecin içine dahil etme çabasında olduğunu da düşündürmektedir. Ancak Batı dünyası yeniden sürece dahil edildiğinde konunun siyasallaştırılacağı da unutulmamalıdır. Nitekim soykırım iddiaları konusunda Türkiye’nin defaatle dile getirdiği husus olan “bir konunun soykırım olup olmadığına siyasiler değil hukukçular karar vermeli” yönündeki açıklamalarını Batı dünyası Buça’da yaşananlarla anlamış oldu. Örneğin Buça’daki katliamın soykırım olup olmadığına siyasiler değil hukukçular karar versin diyen Fransa’ya benzer bir durumun 1915 Olayları için de geçerli olduğunun da hatırlatılmasında yarar var.
Ukrayna Savaşı süreci etkiler mi?
Türkiye, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda gerek NATO müttefiki gerekse de bir bölge ülkesi olarak objektif bir tutum sergilemiş, ne Ukrayna’dan ne de Rusya’dan vazgeçmeyeceğini beyan ederek ilkeli bir denge politika izlemiştir. Bu politika hem ABD ve Batı dünyası hem de Rusya tarafından takdir görmüş ve garantör ülkeler arasında da adının öne çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin izlediği denge politikası aslında Güney Kafkasya’da Türkiye’nin izlemekte olduğu barış, huzur ve istikrar politikası ile de bu yönüyle birbirini tamamlar mahiyettedir. Bu nedenle Ukrayna savaşı Batı tarafından uluslararası arenada Rusya’yı yalnızlaştırma çabası içerse de süreç Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde mevcut sorunlara rağmen yakınlaşmasına da vesile olmuştur.
Öte yandan Rusya’nın Ukrayna savaşıyla birlikte uluslararası arenada zarar gören imajını Güney Kafkasya’da izleyeceği politikalarla daha da olumsuz bir noktaya taşımak istemeyeceğinden Rusya’nın normalleşmeyi desteklemeye devam edeceğini söylemek mümkün.
Son olarak Paşinyan’ın Putin’le gerçekleştirdiği görüşmede de Rusya’nın Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sürecini memnuniyetle karşıladığını beyan etmesi Moskova’nın süreci desteklediğini göstermesi açısından önemli. Görüşmede ayrıca bölgesel güvenlik konularının ön plana çıktığı otuz maddeden oluşan bir bildiri de yayınlandı. Bu bildiri de Rusya’nın Güney Kafkasya’da Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki görüşmeler ile Türkiye’nin Ermenistan’la sürdürülen normalleşme sürecini desteklediğini teyit eden bir mahiyet içermesi açısından önemlidir.
Pozitif iklim ne kadar güçlü?
Ancak bu pozitif iklim çok kırılgan bir yapıya sahip ve rüzgâr her an farklı taraftan esebilir. ABD ve İsviçre gibi bazı ülkelerde giderek Rusya’nın Ukrayna’da savaş suçu işlediğine dair bir kanı oluşmaya başlamış durumda. Bu rüzgârın Rusya’nın bölgede işlediği suçların uluslararası hukukta yargılanma sürecine doğru evrilmesi halinde Türkiye’nin izlediği tarafsız politikayı da uzun süre devam ettirmesi zorlaşabilir ve bu durum hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı zor durumda bırakabileceği için normalleşme konusundaki bu destek her an ortadan kalkabilir.
Rusya’nın bu savaşta alacağı yenilgi ve zaferin başta Güney Kafkas ülkeleri olmak üzere tüm Kafkasya’da önemli yansımaları olacaktır. Ayrıca savaş her ne kadar NATO’da bir konsolidasyon sağlamış olsa da ABD ile Avrupa Birliği ülkeleri arasında halen bir fikir ayrılığının da olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu yönüyle Çin ve Rusya’ya karşı ABD’nin savaşla birlikte Batı Bloğunda özellikle de İngiltere ile birlikte hareket ettiği bir dönemde Kafkasya’nın yeni bir mücadele alanına dönüşme ihtimalini de unutmamak gerekiyor. Ayrıca Türkiye’nin bir NATO müttefiki olarak Rusya’ya karşı yaptırımlarda yer almıyor olması ilerleyen günlerde ABD ve Batı dünyası tarafından Türkiye’nin bu savaşta taraf olması beklentilerini de doğurabilir.
Sonuç olarak, ABD, AB ve Rusya’nın Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecini destekledikleri ancak parlamento kararları konusunda ise farklı bir yol izledikleri görülmektedir. Bu durum önümüzdeki günlerde Türkiye ile ilgili büyük devletler arasında Bowman’ın da dediği gibi çözülemeyen bir sorun olarak kalmaya devam edecektir. Çünkü Ermeni diasporası soykırım iddialarından vazgeçmediği sürece bu konu pek çok ülke tarafından siyasi bir araç olarak kullanılmaya mahkûm kalacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 26 Nisan 2022’de yayımlanmıştır.
- Mustafa Mecit “Amerikan Jeopolitiğinin Kökenleri”, Batıda Jeopolitik Düşünce, Edt: M. Serdar Palabıyık, Orion Yayınları, Ankara, 2009, ss.133-140.
- 1915 Olaylarıyla ilgili parlamento kararlarının alınmasının temelinde yatan nedenlerle ilgili detaylar için bkz: Yıldız Deveci Bozkuş, Parlamento Kararları ve Yabancı Basında Ermeni Sorunu, Sistem Yayınları, Ankara, 2013.
- Mustafa Serdar Palabıyık, Ermeni Tehcirini Doğru Anlamak: Türkler ve Ermeniler, AVİM Yayınları, Ankara, 2014, s.122.