Rusya’nın Ukrayna sınırına askeri yığınak yapmasının ardından başlayan Moskova ile NATO arasındaki gerginlik bir türlü dinmiyor. Karşılıklı savaş tehditleri havada uçuşuyor. Arabuluculuk çalışmaları da, birbirini ardına yapılan çözüm bulma toplantıları da şimdilik işe yaramadı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi durumunda yaşanabilecek senaryolar dünyanın diken üstünde olmasına yol açıyor.
Başta NATO’nun genişlemesinin durması olmak üzere Rusya’nın çeşitli talepleri var. Bu talebi kabul edilmez bulan Batı’da uzmanlar, Rusya blöf mü yapıyor, Rusya’nın talepleri sadece Putin’in iç siyasette prim elde etmek için ortaya sürdüğü talepler mi? Batı’nın yanıtı ne olmalı gibi meseleleri tartışıyor.
Rusya’daki sorularsa, Batı’nın Rusya’nın güvenlik endişelerini neden anlamadığı, Rusya’nın taleplerinin Batı için ne anlama geldiği üzerine.
Rusya’da özellikle jeo-stratejik tartışmaların yapıldığı, Putin’in de dünya siyasetiyle ilgili bazı önemli konuşmalarını yapmak için tercih ettiği, Avrasyacı düşüncenin entelektüel platformu Valday Tartışma Kulubü’nün Program Direktörü Andrey Sushentskov platformun sitesinde yayınlanan makalesinde, Batı’nın meseleyi dar bir pencereden ve ön kabullerle ele almasına güçlü itirazlar dile getiriyor.
Makaleden bölümler aktarıyoruz:
“Arka planda Ukrayna ve Rusya’nın güvenlik garantisi talepleri üzerindeki gerilim sürerken, 1992’deki AGİK Bakanlar Toplantısı’ndan bir olay akla geliyor. Stockholm’deki toplantılar devam ederken, Rusya’nın o zamanki Dışişleri Bakanı Andrey Kozirev kimsenin beklemediği biçimde, NATO’nun varlığının Rusya’nın çıkarlarıyla çeliştiğini, Rusya’nın Sovyetlerden miras kalan coğrafyayı öncelikli çıkar bölgesi olarak belirlediğini, Rusça konuşan toplulukları korumaya kararlı olduğunu ve Moskova’nın Batı’nın genişlemesine sert tepki vereceğini açıkladı. Ancak daha sonra yaptığı kapanış konuşmasında açıklamanın sadece ‘şaka amaçlı bir provokasyon’ olduğunu söyledi. Yine de Rusya’nın, Avrupa’nın güvenliğine dair ilkeler üzerinde anlaşmaya varılması önerisinin dikkate alınmaması halinde bu noktaların politika haline gelebileceğini de sözlerine ekledi.
İki yıl sonraki NATO’nun Brüksel Zirvesi’nde asıl konu NATO’nun genişlemesiydi ve Rusya yine itirazlarını dile getirdi. Önce Andrey Kozirev, Paris’te NATO politikasının tehlikelerine dikkat çekti, daha sonra Boris Yeltsin, Budapeşte’de bir ‘soğuk barış’ yaklaşımının risklerinden söz etti. Rusya’nın sonraki devlet başkanları, Vladimir Putin ve Dimitri Medvedev de dünyanın tek kutuplu hale gelmesinden hoşnutsuzluklarını dile getirdiler.
Rus seçkinleri yakın zamana kadar ABD’yi tek taraflı hâkimiyetin sakıncaları konusunda ikna edebileceklerine ve alternatif bir güvenlik yapısı oluşturabileceklerine inanıyorlardı. Bununla birlikte Yeltsin’in Avrupa’nın güvenliğinin sorumluluğunun NATO’dan AGİT’e kaydırılmasına ilişkin önerisi, Bill Clinton tarafından ‘gerçekçi değil’ denilerek reddedilmişti. Putin’in ABD ile ortak bir füze savunma mimarisi oluşturma önerisi ise ABD’li Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında bitmeyen tartışmalar arasında unutuldu gitti. Medvedev’in Avrupa Güvenlik Antlaşması taslağı da görmezden gelindi.
Öğrencilerimden biri on beş yıl önce bu Rus önerilerinin göz ardı edilmesinin nedenlerini dikkat çekici ve doğru bir şekilde açıkladı: Rus dış politikasının temel sorununun, ‘tehditleri yerine getirmedeki kronik başarısızlık’ olduğunu yazdı. Rusya’nın görüş ve önerileri konuşuldu ama ciddiye alınmadı. Görünüşe göre bu, Rus diplomatları Batılı ortaklarla yapılan görüşmelerin ağırlık merkezini başka konulara kaydırmanın gerekli olduğu sonucuna götürdü.
Rusya her zaman “mantıksız” mı?
Rusya’nın teklif ve itirazlarının dikkate alınmaması, Batı’da Rus politikasının hedeflerine ilişkin çarpık bir algının sonucuydu. Doğu Avrupa’nın genç ülkelerinin etkisi altında, Rusya’nın sürekli bir tehdit kaynağı olduğu algısı burada yerleşmişti. Böyle bir spekülatif şemadaki ana varsayım, Rusya’nın rasyonel davranamayacağı, mantıksız ve pragmatiklikten uzak bir şekilde sürekli genişleyen yayılmacı bir güç olduğuydu. Böyle bir değerlendirme çok konforlu, ancak en basit soruları analiz ederken bile yetersiz.
Rusya genellikle hangi kurallara göre oynuyor? Örneğin neden Suriye’de operasyon düzenledi? Neden düzeni sağlamak için birliklerini orada bırakmadı ve bunun yerine oraya giden ana birlikler geri çekti? Neden Kazakistan’ın Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO) barış gücü askerlerinin getirilmesi talebini kabul etti ve sonra onları bu kadar çabuk geri çekti?
Rusya’nın stratejik kültürü iç siyasetindeki koşullarla açıklanabilir. Rusya realizmi dünya siyasetinin gündemine tekrar sokmak için neden bu kadar gayret gösteriyor? Rusya’da normal yaşamın bizzat kendisi, sınırlarımızdaki karışıklıklar ve kendi iç kırılganlıklarımız her şeye pratik gözle bakmamıza neden oluyor? Örneğin Vladimir Putin’in Rus hava kuvvetlerinin Suriye’deki çatışmalara katılacağını duyurduğu Tacikistan’daki CSTO Zirvesi’nde yaptığı konuşmanın önemli bir bölümünü, Rusya’nın yeni bir ‘haçlı seferi’ne başladığı gerçeği yerine bu ülkeden kaynaklanan tehditleri sıralamak için ayırdı. Her şey pragmatik ve netti: Asli görev bölgesel istikrarı korumaktı.
Amerika’nın sorunu ne?
Buna karşılık Barack Obama yönetiminin Arap Baharı sırasında Mısır’daki ayaklanmaya karşı tavrı tümüyle farklı bir dış politika mantığını yansıtıyordu. Hüsnü Mübarek güvenilir, uzun soluklu askeri ve siyasi bir partnerdi. ABD’den de milyarlarca dolar yardım alıyordu. Kahire’deki ayaklanmada Washington, bunun bir diktatöre karşı halk ayaklanması olduğuna inandı. ABD, kalabalıklara desteklemek ile güvenilir bir müttefik arasında stratejik tercih yapmak zorundaydı. Başkan Obama kalabalıkları desteklemeye karar verdi. Ama sonrasında kalabalığın çoğunluğunun İslamcı olduğu ortaya çıktı, Müslüman Kardeşler serbest seçimleri kazandı. Kısa süre sonra ABD yönetimi Mısır ordusunun bir darbe düzenleyip düzeni sağlama teklifini desteklemek zorunda kaldı.
İki rahat ülkeye ve iki okyanusa komşuysanız, Rusya’nın komşularının bölgesel ve kültürel özelliklerini anlamaya çalışmanıza gerek olmayabilir. Kazakistan ile Özbekistan’ı karıştırabilirsiniz, Ukrayna’nın haritadaki yerini bulamayabilirsiniz ya da Ortadoğu’da neler olup bittiğini anlamayabilirsiniz. Rusya’nın çok daha az kaynakları var. Rusya tüm sınırlarındaki istikrara çok bağlı ve bu durum ülkeyi büyük stratejik hesap hatalarını kaldıramamasına neden oluyor. Rusya, Sovyetler Birliği sonrası ideolojik yorgunlukla artık kim tarihin doğru tarafında, kim değil, pek ilgilenmiyor. Bir yabancı ülkedeki durumun ne kadar istikrarlı olduğuyla ve onu daha ne kadar iyi destekleyebileceğimizle ilgileniriz.
Rusya’nın gerçekçilikten anladığı ve 1991 sonrası dünya siyasetinde 1990’lardaki birkaç deneyimin haricinde izlediği siyaset budur. Mevcut durum, Amerikalıların mevcut duruma ilişkin değerlendirmelerinde gerçekçi olmalarını sağlamaya ve Avrupa’nın güvenliğine ilişkin ayrıntılı müzakerelerin başlatmak için bir girişimdir. Bunu başarmak için kullanılan yöntem bir tehdit olsa bile durum budur.”
Bu yazı ilk kez 11 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.