Yeni bir nükleer silahlanma yarışı yaklaşıyor

ABD ile Rusya nükleer silahlar konusunda iletişimi neredeyse tamamen keserken Çin hızla nükleer cephaneliğini pekiştiriyor. Nükleer dehşet dengesi bir kez daha bozuldu ve bu kez dengeyi bulmak daha güç olabilir.

ABD ile Çin ve Rusya arasındaki gerilim yeni bir Soğuk Savaş olarak sıkça nitelendiriliyor, ancak bu kutuplaşmanın nükleer boyutu göz ardı edilmiş gibi görünüyor.

The Economist dergisi, bu gerilimin önüne zor geçilecek çok taraflı bir nükleer silahlanma yarışını başlatmış olabileceğine dikkat çekiyor.

Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Amerika Dışişleri Bakanlığı ve Rusya Savunma Bakanlığı’ndaki ofislerden yetkililer, hattın çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için birkaç saatte bir birbirlerine “ping” atıyorlar..[efn_note]Ping atmak, bir sunucunun veya bir web sitesinin aktif olup olmadığını ve bağlantı hızlarında sorun olup olmadığını anlamak komut sisteminin kullanılmasıdır. (Çev.n.)[/efn_note] Bunu dışında hiçbir temasları yok. Yani atılan pingler, küresel nükleer silah kontrolünün can çekişen kalp atışları haline geldi.

Mart ayına kadar dünyanın en büyük iki nükleer gücünün Nükleer Risk Azaltma Merkezleri (NRRC) arasında doğrudan bağlantı vardı ve taraflar birbirlerinin füzeleri ve bombardıman uçaklarının hareketleri hakkında birbirlerini bilgilendiriyordu. 2011’de yürürlüğe giren ve uzun menzilli nükleer silahlara sınırlama getiren Yeni START anlaşması kapsamında, 2022’de bu türden 2 bin küsur bildirim yapılmıştı. Artık yapılmıyor. Savaş başlığı sayılarına ilişkin altı ayda bir yapılan güncellemeler de durduruldu. Mart 2020’den bu yana da yerinde denetim yapılmıyor.

Şimdilik Rusya ve Amerika, anlaşmanın savaş başlığı sayılarına ilişkin sınırlamalarına uymaya devam ediyor. Ayrıca daha önceki bir anlaşma uyarınca yaklaşan balistik füze fırlatmalarına ilişkin bildirimleri de karşılıklı olarak paylaşıyorlar.

Bu noktaya nasıl gelindi?

Yine de dünya yeni bir nükleer silahlanma yarışına doğru sürükleniyor. Bu yarışı durdurmak, yükselen Çin’in de dahil olduğu üç taraflı caydırıcılığın karmaşıklığı nedeniyle, muhtemelen soğuk savaş dönemindekinden daha zor olacak. Christopher Nolan’ın ünlü filminin sonunda atom bombasının babası Robert Oppenheimer’ın söylediği gibi, “tüm dünyayı yok edecek bir zincirleme reaksiyon” tehlikesi giderek büyüyor.

İnsanlığın yok olmaktan kurtulması, Amerika ve Sovyetler Birliği, şimdiki adıyla Rusya arasında yapılan ve nükleer silahları sınırlandıran ve her biri diğerini yok etme araçlarını elinde tutarken bile güven inşa eden birçok anlaşmaya çok şey borçludur. Bu anlaşmalar 1986’da 70 bin 400 savaş başlığına sahip olan küresel nükleer stoku bugün 12 bin 500’e düşürmüştür.

Bu dönem dört ana nedenden ötürü sona eriyor: Amerika’nın anlaşmalardan vazgeçmesi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Çin’in nükleer yığınak yapması ve yıkıcı teknoloji.

Amerika ile başlayalım. 2002 yılında Başkan George W. Bush, Kuzey Kore ve İran’dan gelen tehlikelere işaret ederek füze savunma sistemlerini sınırlandıran Anti-Balistik Füze Anlaşmasından çekildi. Bir başka Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump ise 2019’da Rusya’nın hilelerini ve Çin’in yükselişini gerekçe göstererek Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan çekildi.

START’ın kusurları

Demokrat başkanlar silahların kontrolü konusunda daha istekli olmuştur. Yeni START, Barack Obama tarafından müzakere edildi ve ardından 2021’de Joe Biden tarafından beş yıllığına yenilendi. Her iki tarafın yüksek tahrip gücüne sahip uzun mesafeli silahlar olan “stratejik nükleer silahlarını” 1.550 konuşlandırılmış savaş başlığı ve 700 konuşlandırılmış kıtalararası balistik füze (ICBM), bombardıman uçakları ve denizaltından fırlatılan balistik füzelerle sınırlıyor.

Destekçileri bile bu anlaşmanın kusurlu olduğunu kabul ediyor. Yeni başlangıç “stratejik olmayan” ya da “taktik” silahları, genellikle savaş alanında kullanılmak üzere daha küçük olanları, kontrol etmiyor. Rusya’nın bunlardan 1.800 tanesine, Amerika’nın ise sadece 200 tanesine sahip olduğu düşünülüyor. Ayrıca Rusya’nın nükleer tahrikli seyir füzeleri ve torpidolar gibi konulardaki çalışmalarını da kapsamıyor. Buna karşılık Rusya, her biri 200’den fazla savaş başlığına sahip Amerikan müttefikleri İngiltere ve Fransa’nın nükleer cephaneliklerinin kapsam dışında bırakılmasından şikâyetçi.

Yeni START, Şubat 2026’da sona erecek ve yeni bir anlaşma yapılması ihtimali çok az. Üç yıldan kısa bir süre içinde, dünyanın nükleer stoku üzerindeki son büyük kısıtlama da ortadan kalkabilir.

Bunun sorumlusu Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve nükleer silah kullanma tehdidinde bulunması. Batılı ülkeler Ukrayna’yı silahlandırdı, ancak Bay Biden’ın deyimiyle, “3. Dünya Savaşı” korkusuyla kendi birliklerini göndermedi. Şubat ayında Rusya, Yeni START’ı “askıya alacağını” söyleyerek bildirimleri durdurdu. Amerika da Mart ve Haziran aylarında aynı şekilde karşılık verdi. O zamandan bu yana her geçen gün, her iki taraf da diğerinin duruşu hakkında biraz daha az emin hale geldi ve özellikle Kremlin’de iç karışıklıkların yaşandığı bir dönemde nükleer silahlanma riskini arttırdı. Polonya 22 Ağustos’ta Rusya’nın Belarus’a taktik silahlar göndermeye başladığını açıkladı.

Çoklu caydırıcılık mümkün mü?

Bir de hâlihazırda nükleer gücünü arttırmak için yarışan Çin var. Anlaşmalarla kısıtlanmadığı için uzun süredir birkaç yüz savaş başlığıyla “minimal caydırıcılık” politikası izliyor. Ancak ABD Savunma Bakanlığı, 2035 yılına kadar stoklarının 1.500’e ulaşacağını tahmin ediyor. Bu rakam New Start’ın konuşlandırma sınırına yakın.

Nükleer gerilimler daha da yayılabilir ve öngörülemez bir hal alabilir. Çin ile çözülmemiş bir sınır anlaşmazlığı olan Hindistan, şu anda 160’tan fazla savaş başlığı olduğu tahmin edilen stokunu arttırmak zorunda hissedebilir. Bu da benzer bir sayıya sahip olan Pakistan’ı yığınak yapmaya itebilir. Belki de 30 savaş başlığına sahip olan Kuzey Kore yoğun bir şekilde ICBM’leri test ediyor. İran ise eşik nükleer devlet haline geldi.

Yeni teknolojiler meseleleri daha da kötüleştirebilir. Hipersonik füzeleri tespit etmek ve vurmak, balistik füzeleri vurmaktan daha zordur. Sensörlerdeki ve isabetlilikteki gelişmeler, etkisiz hale getirici bir sürprize ilişkin endişeleri arttırıyor.

Bu arada ABD, nükleer kılıcını daha fazla kınından çıkarmaya başladı. Amerikan nükleer denizaltıları Güney Kore, İskoçya, Japonya ve Umman Denizi’nde su üstünde görüldü. “Sessiz servis” artık sessiz değil. Amerika’nın Hint-Pasifik’teki denizaltı gücünün komutanı Tuğamiral Jeffrey Jablon, Breaking Defense’e verdiği demeçte, “Yeteneklerinizi anlatmadan inandırıcı bir caydırıcılığa sahip olamazsınız” dedi.

ABD, nükleer “üçlüsünün” üç ayağını da yeni kara, hava ve deniz sistemleriyle modernize etmekle meşgul. Söylenmeyen bir amaç da gelecekte ihtiyaç duyulması halinde daha fazla silah üretebilmek için nükleer sanayi üssünü canlandırmak. Bazıları daha da ileri gitmek istiyor. Bazı uzmanlar büyük güçlerin Trump döneminde tartışılan nükleer silah denemelerine de yeniden başlayabileceğinden endişe ediyor.

Neden görüşmüyorlar?

Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Haziran ayında yaptığı açıklamada nükleer dengede bir “dönüm” noktasından bahsederek Amerika’nın Rusya ve Çin ile “önkoşulsuz” silah kontrolünü görüşmeye hazır olduğunu söyledi. İkisi de bu teklifi kabul etmek için acele etmiyor. Ukrayna’daki ağır kayıpları göz önüne alındığında, Rusya yeni bir anlaşmayı düşünmek için ya çok mağdur ya da nükleer silahlara çok bağımlı. Çin ise, muhtemelen Amerika ile eşitliği sağlayana kadar, sınırlarla ilgilenmiyor gibi görünüyor.

Aslında eşitlik, Amerika ve Rusya arasındaki silah kontrolünün temelini oluşturmuştur. Ancak işin içine üç güç girdiğinde bu konuda anlaşmak daha zor. Özellikle Amerika, “sınırsız dostluk” ilan ettikleri ve ortak hava ve deniz devriyeleri yürüttükleri için Rusya ve Çin’in kendisine karşı ittifak yapmasından endişe ediyor. Bay Sullivan, Amerika’nın rakiplerini caydırmak için “rakiplerimizin toplam sayısından fazla olmasına” gerek olmadığında ısrar ediyor.

Bununla birlikte, Amerikan düşünce kuruluşu Carnegie Endowment for International Peace’den James Acton’a göre, Amerika’nın sayısını arttırması yönündeki baskılar karşı konulmaz olabilir. Amerika’nın hedefleme politikası “karşı güç” üzerine kurulu olduğu sürece – nükleer silahları etkisiz hale getirmek için diğerinin nükleer tesislerini hedeflemek – rakiplerin elinde daha fazla silah olması Amerika’nın da daha fazlasına ihtiyaç duyacağı anlamına gelecektir. Bush döneminde Pentagon’un politikadan sorumlu eski müsteşarı olan Eric Edelman ABD’nin kaç tane nükleer başlığa ihtiyaç duyacağına ilişkin soruya, “Doğru sayının ne olduğunu henüz bilmiyoruz ama muhtemelen 1.550’nin üstünde bir sayıdır” yanıtını veriyor.

Dışişleri Bakanlığı’nda nükleer silahlar için kurulan iletişim biriminde Rusça bilen biri her zaman hazır bulunuyor. Daha akıllıca bir dünyada Çince konuşan biri de olurdu.

Ekranda Oppenheimer’a insanlara “kendilerini yok etme gücü” verdiği söyleniyor. Şimdi sorulması gereken soru, insanlığın yeni nükleer kâbuslar karşısında kendini kurtaracak güce sahip olup olmadığıdır.”

Bu yazı ilk kez 28 Eylül 2023’te yayımlanmıştır.

 

The Economist’te yayınlanan “Yeni bir nükleer silahlanma yarışı yaklaşıyor” başlıklı yazıdan bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişilebilir. https://www.economist.com/international/2023/08/29/a-new-nuclear-arms-race-looms

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Yeni bir nükleer silahlanma yarışı yaklaşıyor

ABD ile Rusya nükleer silahlar konusunda iletişimi neredeyse tamamen keserken Çin hızla nükleer cephaneliğini pekiştiriyor. Nükleer dehşet dengesi bir kez daha bozuldu ve bu kez dengeyi bulmak daha güç olabilir.

ABD ile Çin ve Rusya arasındaki gerilim yeni bir Soğuk Savaş olarak sıkça nitelendiriliyor, ancak bu kutuplaşmanın nükleer boyutu göz ardı edilmiş gibi görünüyor.

The Economist dergisi, bu gerilimin önüne zor geçilecek çok taraflı bir nükleer silahlanma yarışını başlatmış olabileceğine dikkat çekiyor.

Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Amerika Dışişleri Bakanlığı ve Rusya Savunma Bakanlığı’ndaki ofislerden yetkililer, hattın çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için birkaç saatte bir birbirlerine “ping” atıyorlar..[efn_note]Ping atmak, bir sunucunun veya bir web sitesinin aktif olup olmadığını ve bağlantı hızlarında sorun olup olmadığını anlamak komut sisteminin kullanılmasıdır. (Çev.n.)[/efn_note] Bunu dışında hiçbir temasları yok. Yani atılan pingler, küresel nükleer silah kontrolünün can çekişen kalp atışları haline geldi.

Mart ayına kadar dünyanın en büyük iki nükleer gücünün Nükleer Risk Azaltma Merkezleri (NRRC) arasında doğrudan bağlantı vardı ve taraflar birbirlerinin füzeleri ve bombardıman uçaklarının hareketleri hakkında birbirlerini bilgilendiriyordu. 2011’de yürürlüğe giren ve uzun menzilli nükleer silahlara sınırlama getiren Yeni START anlaşması kapsamında, 2022’de bu türden 2 bin küsur bildirim yapılmıştı. Artık yapılmıyor. Savaş başlığı sayılarına ilişkin altı ayda bir yapılan güncellemeler de durduruldu. Mart 2020’den bu yana da yerinde denetim yapılmıyor.

Şimdilik Rusya ve Amerika, anlaşmanın savaş başlığı sayılarına ilişkin sınırlamalarına uymaya devam ediyor. Ayrıca daha önceki bir anlaşma uyarınca yaklaşan balistik füze fırlatmalarına ilişkin bildirimleri de karşılıklı olarak paylaşıyorlar.

Bu noktaya nasıl gelindi?

Yine de dünya yeni bir nükleer silahlanma yarışına doğru sürükleniyor. Bu yarışı durdurmak, yükselen Çin’in de dahil olduğu üç taraflı caydırıcılığın karmaşıklığı nedeniyle, muhtemelen soğuk savaş dönemindekinden daha zor olacak. Christopher Nolan’ın ünlü filminin sonunda atom bombasının babası Robert Oppenheimer’ın söylediği gibi, “tüm dünyayı yok edecek bir zincirleme reaksiyon” tehlikesi giderek büyüyor.

İnsanlığın yok olmaktan kurtulması, Amerika ve Sovyetler Birliği, şimdiki adıyla Rusya arasında yapılan ve nükleer silahları sınırlandıran ve her biri diğerini yok etme araçlarını elinde tutarken bile güven inşa eden birçok anlaşmaya çok şey borçludur. Bu anlaşmalar 1986’da 70 bin 400 savaş başlığına sahip olan küresel nükleer stoku bugün 12 bin 500’e düşürmüştür.

Bu dönem dört ana nedenden ötürü sona eriyor: Amerika’nın anlaşmalardan vazgeçmesi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Çin’in nükleer yığınak yapması ve yıkıcı teknoloji.

Amerika ile başlayalım. 2002 yılında Başkan George W. Bush, Kuzey Kore ve İran’dan gelen tehlikelere işaret ederek füze savunma sistemlerini sınırlandıran Anti-Balistik Füze Anlaşmasından çekildi. Bir başka Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump ise 2019’da Rusya’nın hilelerini ve Çin’in yükselişini gerekçe göstererek Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan çekildi.

START’ın kusurları

Demokrat başkanlar silahların kontrolü konusunda daha istekli olmuştur. Yeni START, Barack Obama tarafından müzakere edildi ve ardından 2021’de Joe Biden tarafından beş yıllığına yenilendi. Her iki tarafın yüksek tahrip gücüne sahip uzun mesafeli silahlar olan “stratejik nükleer silahlarını” 1.550 konuşlandırılmış savaş başlığı ve 700 konuşlandırılmış kıtalararası balistik füze (ICBM), bombardıman uçakları ve denizaltından fırlatılan balistik füzelerle sınırlıyor.

Destekçileri bile bu anlaşmanın kusurlu olduğunu kabul ediyor. Yeni başlangıç “stratejik olmayan” ya da “taktik” silahları, genellikle savaş alanında kullanılmak üzere daha küçük olanları, kontrol etmiyor. Rusya’nın bunlardan 1.800 tanesine, Amerika’nın ise sadece 200 tanesine sahip olduğu düşünülüyor. Ayrıca Rusya’nın nükleer tahrikli seyir füzeleri ve torpidolar gibi konulardaki çalışmalarını da kapsamıyor. Buna karşılık Rusya, her biri 200’den fazla savaş başlığına sahip Amerikan müttefikleri İngiltere ve Fransa’nın nükleer cephaneliklerinin kapsam dışında bırakılmasından şikâyetçi.

Yeni START, Şubat 2026’da sona erecek ve yeni bir anlaşma yapılması ihtimali çok az. Üç yıldan kısa bir süre içinde, dünyanın nükleer stoku üzerindeki son büyük kısıtlama da ortadan kalkabilir.

Bunun sorumlusu Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve nükleer silah kullanma tehdidinde bulunması. Batılı ülkeler Ukrayna’yı silahlandırdı, ancak Bay Biden’ın deyimiyle, “3. Dünya Savaşı” korkusuyla kendi birliklerini göndermedi. Şubat ayında Rusya, Yeni START’ı “askıya alacağını” söyleyerek bildirimleri durdurdu. Amerika da Mart ve Haziran aylarında aynı şekilde karşılık verdi. O zamandan bu yana her geçen gün, her iki taraf da diğerinin duruşu hakkında biraz daha az emin hale geldi ve özellikle Kremlin’de iç karışıklıkların yaşandığı bir dönemde nükleer silahlanma riskini arttırdı. Polonya 22 Ağustos’ta Rusya’nın Belarus’a taktik silahlar göndermeye başladığını açıkladı.

Çoklu caydırıcılık mümkün mü?

Bir de hâlihazırda nükleer gücünü arttırmak için yarışan Çin var. Anlaşmalarla kısıtlanmadığı için uzun süredir birkaç yüz savaş başlığıyla “minimal caydırıcılık” politikası izliyor. Ancak ABD Savunma Bakanlığı, 2035 yılına kadar stoklarının 1.500’e ulaşacağını tahmin ediyor. Bu rakam New Start’ın konuşlandırma sınırına yakın.

Nükleer gerilimler daha da yayılabilir ve öngörülemez bir hal alabilir. Çin ile çözülmemiş bir sınır anlaşmazlığı olan Hindistan, şu anda 160’tan fazla savaş başlığı olduğu tahmin edilen stokunu arttırmak zorunda hissedebilir. Bu da benzer bir sayıya sahip olan Pakistan’ı yığınak yapmaya itebilir. Belki de 30 savaş başlığına sahip olan Kuzey Kore yoğun bir şekilde ICBM’leri test ediyor. İran ise eşik nükleer devlet haline geldi.

Yeni teknolojiler meseleleri daha da kötüleştirebilir. Hipersonik füzeleri tespit etmek ve vurmak, balistik füzeleri vurmaktan daha zordur. Sensörlerdeki ve isabetlilikteki gelişmeler, etkisiz hale getirici bir sürprize ilişkin endişeleri arttırıyor.

Bu arada ABD, nükleer kılıcını daha fazla kınından çıkarmaya başladı. Amerikan nükleer denizaltıları Güney Kore, İskoçya, Japonya ve Umman Denizi’nde su üstünde görüldü. “Sessiz servis” artık sessiz değil. Amerika’nın Hint-Pasifik’teki denizaltı gücünün komutanı Tuğamiral Jeffrey Jablon, Breaking Defense’e verdiği demeçte, “Yeteneklerinizi anlatmadan inandırıcı bir caydırıcılığa sahip olamazsınız” dedi.

ABD, nükleer “üçlüsünün” üç ayağını da yeni kara, hava ve deniz sistemleriyle modernize etmekle meşgul. Söylenmeyen bir amaç da gelecekte ihtiyaç duyulması halinde daha fazla silah üretebilmek için nükleer sanayi üssünü canlandırmak. Bazıları daha da ileri gitmek istiyor. Bazı uzmanlar büyük güçlerin Trump döneminde tartışılan nükleer silah denemelerine de yeniden başlayabileceğinden endişe ediyor.

Neden görüşmüyorlar?

Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Haziran ayında yaptığı açıklamada nükleer dengede bir “dönüm” noktasından bahsederek Amerika’nın Rusya ve Çin ile “önkoşulsuz” silah kontrolünü görüşmeye hazır olduğunu söyledi. İkisi de bu teklifi kabul etmek için acele etmiyor. Ukrayna’daki ağır kayıpları göz önüne alındığında, Rusya yeni bir anlaşmayı düşünmek için ya çok mağdur ya da nükleer silahlara çok bağımlı. Çin ise, muhtemelen Amerika ile eşitliği sağlayana kadar, sınırlarla ilgilenmiyor gibi görünüyor.

Aslında eşitlik, Amerika ve Rusya arasındaki silah kontrolünün temelini oluşturmuştur. Ancak işin içine üç güç girdiğinde bu konuda anlaşmak daha zor. Özellikle Amerika, “sınırsız dostluk” ilan ettikleri ve ortak hava ve deniz devriyeleri yürüttükleri için Rusya ve Çin’in kendisine karşı ittifak yapmasından endişe ediyor. Bay Sullivan, Amerika’nın rakiplerini caydırmak için “rakiplerimizin toplam sayısından fazla olmasına” gerek olmadığında ısrar ediyor.

Bununla birlikte, Amerikan düşünce kuruluşu Carnegie Endowment for International Peace’den James Acton’a göre, Amerika’nın sayısını arttırması yönündeki baskılar karşı konulmaz olabilir. Amerika’nın hedefleme politikası “karşı güç” üzerine kurulu olduğu sürece – nükleer silahları etkisiz hale getirmek için diğerinin nükleer tesislerini hedeflemek – rakiplerin elinde daha fazla silah olması Amerika’nın da daha fazlasına ihtiyaç duyacağı anlamına gelecektir. Bush döneminde Pentagon’un politikadan sorumlu eski müsteşarı olan Eric Edelman ABD’nin kaç tane nükleer başlığa ihtiyaç duyacağına ilişkin soruya, “Doğru sayının ne olduğunu henüz bilmiyoruz ama muhtemelen 1.550’nin üstünde bir sayıdır” yanıtını veriyor.

Dışişleri Bakanlığı’nda nükleer silahlar için kurulan iletişim biriminde Rusça bilen biri her zaman hazır bulunuyor. Daha akıllıca bir dünyada Çince konuşan biri de olurdu.

Ekranda Oppenheimer’a insanlara “kendilerini yok etme gücü” verdiği söyleniyor. Şimdi sorulması gereken soru, insanlığın yeni nükleer kâbuslar karşısında kendini kurtaracak güce sahip olup olmadığıdır.”

Bu yazı ilk kez 28 Eylül 2023’te yayımlanmıştır.

 

The Economist’te yayınlanan “Yeni bir nükleer silahlanma yarışı yaklaşıyor” başlıklı yazıdan bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişilebilir. https://www.economist.com/international/2023/08/29/a-new-nuclear-arms-race-looms

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x