İran: Dünden sonra, yarından önce

İran, Suriye olur mu? Tüm baskılara rağmen sönümlenmeyen protestolar ülkenin geleceği hakkında ne söylüyor? Sistemin meşruiyet krizini aşmak mümkün mü? İran neden bir daha eskisi gibi olmayacak? Dr. Gülriz Şen yazdı.

İran’da Mahsa Jina Emini’nin 16 Eylül 2022’de ölümünün ardından başlayan protestolar iki ayı geride bıraktı. Mahsa Emini, İslami kurallara uygun örtünmediği gerekçesiyle İrşad Devriyeleri tarafından gözaltına alınmış ve gözaltı sırasında komaya girerek hayatını kaybetmişti. Ölümü, merkezinde kadınların ve gençlerin olduğu büyük protestoları tetikledi.

Mahsa’nın Sakkız ilindeki cenaze töreninde başlayan protestolar hızla tüm İran’a yayıldı. Protestolara üçüncü haftasında üniversite kampüslerindeki öğrenci eylemleri ile lise ve ortaokullardaki genç kızların protestoları eklendi. İran’da 16 Eylül’de başlayan eylemler inişli çıkışlı bir seyir sürse de dinmedi. Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ile hayatlarını kaybeden gençlerin ve çocukların matemi hem sisteme duyulan öfkeyi hem de protestoların ateşini körükledi.

Öldürülen protestocuların kırkıncı gün anmaları yeni protestoları tetiklerken, bu eylemlerin altında yatan öfke, hayal kırıklığı ve değişim umudu sokakları terk etmedi. Göstericiler bu süre zarfında “devrimin ayak sesi” olarak gördükleri eylemlerini sürdürmek için herkesi kendilerine destek vermeye, sokaklara çıkıp haykırmaya çağırdı.

İranlı sosyolog Asef Bayat’ın ifadesiyle hem ülke içinde hem de ülke dışında yaşayan İranlıların ortak kaygı ve heyecan duydukları “küresel bir İran” doğdu.1 Diaspora protestoları güçlü bir şekilde desteklerken, İran’a daha fazla yaptırım uygulanması ve rejim ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi hususunda kendi içinde bölünüyor.

Protestocular yakaladıkları ivmeyi, uluslararası kamuoyundan ve diasporadan aldıkları desteği zinde tutmaya çalışıyor. Diasporadaki farklı gruplar ise bu devinimi yönetmek, ona liderlik etmek istiyor. Protestolar, 2019 Kasım’ında kanlı bir şekilde bastırılan Aban protestolarını da anıyor ve böylece İran’da geçmiş, şimdi ve gelecek iç içe geçiyor.

Protestolar bize neyi gösteriyor?

İran’da devam eden protestolar, hem kadınların taleplerini ve bu taleplerin toplumun diğer kesimlerinin hoşnutsuzluğu ve öfkesiyle birleşmesini ortaya koyuyor, hem de devrim sonrası inşa edilen sistemin meşruiyeti ve geleceği açısından önemli bir kavşak.

Mevcut protestolar, merkezinde kadınların ve onların eşit ve hür bir yaşam taleplerinin yer alması nedeniyle önceki protestolardan ayrışıyor. Kadınların bu denli merkezde ve görünür olmasının nedenleri arasında her şeyden önce protestoların Mahsa Emini’nin ölümü ile başlaması yatıyor.

Protestoların temel sloganı haline gelen “Kadın, Hayat ve Özgürlük”, İran’da farklı sınıf ve etnik kimliklerden pek çok kadını gündelik hayatta maruz kaldıkları baskı ve denetim karşısında birleştiriyor. “Biz de Mahsa’nın yerinde olabilirdik” korkusu ve endişesi kadınlar arasında ortak bir duygu ve dayanışma zemini yaratıyor2 Sloganlarda genç kadınların “kız kardeşimizi öldürenleri öldüreceğiz” nidalarını duyuyoruz. Kadınların başörtülerini çıkardıkları, çiğnedikleri, yaktıkları, saçlarını matem ve isyanla kestikleri güçlü sembolik eylemlere tanıklık ediyoruz.

Genç nüfus faktörü

İran’da devam eden protestoların bir başka öznesi de ülkede değişimin bir aktörü olarak öne çıkarılan ve tartışılan genç nüfus. Son protestolarda bilhassa İran’ın Z Jenerasyonu olarak anılan yeni neslin, siyasi otoriteyi karşısına almaktan çekinmeyen cesaretleri konuşuluyor.

1990’ların sonunda İran’da reform rüzgârlarının estiği bir iklime doğan yeni nesil hem 2017’den bu yana sosyo-ekonomik temelli sokak hareketlerinde hem de son protestoları zinde tutan genç kadın ve erkekleri içeren üniversite hareketi içinde karşımıza çıkıyor.3

İran’da internete getirilen tüm kısıtlamalara rağmen, küresel dünyanın bir ferdi olan bu jenerasyon, farklı ülkelerdeki yaşıtları gibi dijital dünyanın yerlileri (digital natives) olarak anılıyor. Sosyal medyadaki aktivizmleri ve özgürlükleri için sistemle kavga etmekten geri durmamaları ile genç nesil, İslam Cumhuriyeti’nin onlar için çizdiği siyasi, sosyal ve kültürel kalıplara sığmıyor.

Elbette İran’da gençler yekpare bir kategori olarak protestoların içinde olmasalar da siyasal sistemin, değişen nesilden büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya olduğu Devrim Muhafızları tarafından da önceki yıllarda kayda geçirilmiş bir saptama.4

Protestolarda yeni bir eşik

Protestolar ilerledikçe İran’da siyaset ve toplumun her daim aktif öznesi olan kadınların eşit yurttaşlık ve özgürlük taleplerinde yeni bir eşiğin aşıldığı görülüyor. Kadınların zorunlu başörtüsüne karşı çıkarak seçim haklarını ve kendi bedenleri üzerindeki özgürlüklerini ilan ettikleri protestolar, müesses nizamın cinsiyetçi kural ve baskılarına karşı büyük bir başkaldırıyı simgeliyor. Mahsa Emini’nin hayatını kaybetmesine kadar varan baskı, kontrol ve denetime karşı sokak siyasetini ateşleyen büyük bir öfkeye şahit oluyoruz.

Protestoların ilk haftalarında İrşad Devriyeleri sokaklardan kaybolurken, özellikle Tahran’da pek çok kadın başörtüleri olmaksızın sokağa çıkıyor ve sistemin tepkisini sınıyor. Devletin, sivil itaatsizlik eylemlerine verdiği tepkiler elbette başörtüsünü çıkaran kadınların ünlü ve nüfuz sahibi olmasına bağlı olarak değişebiliyor.

Bu eylemlerin ilk örneklerinden birinde, sinema sanatçısı Dünya Rad bir restoranda başörtüsüz kahvaltı yaptığı fotoğraflarının ardından gözaltına alındı ve kefalet ile serbest bırakıldı. Asya Kaya Tırmanışı Şampiyonası’nda başörtüsüz yarışan İranlı sporcu Elnaz Rakebi başörtüsünü “yanlışlıkla düşürdüğünü” açıklamak zorunda kaldı.

Protestoların ikinci ayı sona ererken, başörtüsüz fotoğrafları ile protestoculara destek olan ünlü oyuncular Hengame Gaziani ve Ketayun Riyahi de “komplo kurmak ve karışıklık çıkarmak” suçlamaları ile tutuklandı.

Sistemin meşruiyet krizi

İran’da yaşananlar devlet-toplum ilişkilerindeki derin bir kopuşun yansıması. Dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip ülkelerden biri olan İran’da yoksulluk ve yolsuzluğun tırmanışı, sosyal adaletin aşınması, gelir dağılımının çarpıcı eşitsizliği ve ahbap-çavuş kapitalizmine duyulan öfke 2017’den bu yana karşımıza çıkan protestoların ana hattını oluşturuyordu.

İran’da devrim sonrası sistemin toplumsal sözleşmesinin önemli bir unsuru olan sübvansiyonların bu kez akaryakıtlar için kaldırılması 2019 protestolarını getirmişti. Bu protestolar şiddet ile bastırılsa da giderek büyüyen toplumsal muhalefetin öfkesi bastırılamadı.

Bu kırılma anlarının üzerine Ocak 2020’de Devrim Muhafızları’nın General Kasım Süleymani suikastının öcünü almak için ABD’nin Irak’taki üslerine gerçekleştirdiği misilleme sonrasında Tahran’dan Kiev’e giden yolcu uçağını füzelerle vurması büyük bir keder ve öfkeye yol açtı. Sonrasında patlak veren pandemi karşısındaki kötü yönetim, Batı’dan gelen aşıların reddi üzerinden yürütülen popülizm meşruiyet krizine yeni halkalar ekledi.

Nihayet, 2021 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, müesses nizamın adayı olan İbrahim Reisi’nin kazanamayacağı tüm senaryoların daha fazla oy alması, muhtemel adayların yarışmasına izin verilmeyerek bertaraf edilmesi ile seçmenlerin sandık ile siyasete müdahil olma inancı daha da kırıldı.5

1979 Devrimi sonrasında hem teokrasi hem de cumhuriyet olmaya öykünen İran’ın girift siyasal düzeninde, seçimler sadece halkın sisteme gösterdiği bir teveccüh olarak görüldü. Ancak adil ve özgür seçim imkanını yok eden, sonucu etkilemeye yönelik bu müdahalelerle halkın iradesinin önüne geçildi.

Oysa İran’da kadın ve erkek yurttaşların özgürlük ve demokrasi arayışı ülkenin modern tarihinin ayrılmaz bir parçası olageldi. Cumhurbaşkanı Reisi döneminde de süren ekonomik yaptırımlar ve kronik sorunlar ile yeni yönetimin zorunlu örtünmeyi daha güçlü dayatmaya teşebbüs eden katı muhafazakâr politikaları protestolara zemin hazırladı.

Müesses nizamın sadece son gelişmelerde değil önceki protestolarda da halkın taleplerini hep dış güçlerin bir oyununa indirgemesi, toplumsal meselelerin kökenindeki hoşnutsuzluğa duyarsız kalması, özgürlükleri sınırlaması ve toplumsal muhalefeti baskı ve zor ile sindirme çabaları devlet-toplum ilişkilerindeki fay hatlarını derinleştirdi. Protestolarda gençler ve çocuklar öldükçe, barışçıl protestolar şiddet ile cezalandırıldıkça protestocular nezdinde rejimin meşruiyet krizi daha da derinleşiyor.

Dün çok uzak, yarın ise bir muamma

Protestocular bir daha geçmişe dönmeyeceklerini, Mahsa’nın ölümünün ardından ülkede hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını söylüyor. Protestolara aktif bir şekilde katılan kadınlar ve diasporadaki destekçileri, kadınların artık reform için müesses nizamla müzakere etmediklerini, bilakis sistemle savaştıklarını belirtiyor.

“Diktatöre Ölüm” ve “İslam Cumhuriyeti’ni istemiyoruz” sloganlarını atan kalabalıklar sistemin ıslah edilemeyeceğini, topyekûn değişmesi gerektiğini yüksek bir sesle dile getiriyor.

Aslına bakılırsa, sokaklarda hâkim olan bu ruh bizlere 2017 yılının son günlerinde artan hayat pahalılığına karşı bir tepki olarak başlayan ve hızla rejim karşıtlığına evrilen Dey protestolarında atılan sloganı hatırlatıyor. Bu eylemlerde sokaklardaki genç, umutsuz ve öfkeli kitlelerin haykırdığı “Reformcular! Muhafazakârlar! Oyun Bitti!” sloganı farklı siyasi cenahlarla yurttaşlar arasındaki bağın ne denli zayıfladığını gösteriyordu. Başka bir deyişle, protestocuları sistem içinde tutacak bir aidiyetin yavaş yavaş yok olduğu seziliyordu.

Siyasetten neredeyse saf dışı edilen Reformcu cenahın “diyalog” çağrısı ise ne protestocular ne de muhafazakâr cenah nezdinde karşılık buluyor. Eylemler hem barışçıl protestoları hem de güvenlik güçleri ile şiddetli çatışmaları içerecek şekilde genişliyor. Bir yandan genç protestocuların birbirine sarıldığı, üniversite yemekhaneleri gibi cinsiyetlendirilmiş mekanlar arasındaki bariyerleri yıktıkları eylemleri izlerken, öte yandan Kum şehrindeki ilahiyat medreselerinin, Ayetullah Humeyni’nin Humeyn’de müzeye dönüştürülen evinin yakıldığı oldukça cüretkâr eylemlere tanık oluyoruz.

Dünya Kupası maçları için Katar’da bulunan İranlı futbolcuların İngiltere maçı öncesinde milli marşı okumayı reddetmesi, maçtan bir gün önce yapılan basın toplantısında takım kaptanının, İze’de 10 yaşında öldürülen Kiyan Pirfelek’i anması ve acılı ailelere taziyelerini iletmesi, yenilgi alınan maçta bazı İranlıların İngiliz bayrağı ile yenilgiyi kutlaması sisteme verilen tepkilerin çarpıcı yansımaları olarak karşımıza çıkıyor.

Ülke genelinde olmasa da esnafın bazı şehirlerde kepenk kapattığı, kimi işçilerin Aban protestolarını anmak için grev yaptığı eylemler de yaşanıyor. Lidersiz bir görüntü çizen protestolarda, Norveç merkezli İran İnsan Hakları Derneği’ne göre ölü sayısı, 47’si çocuk, 27’si kadın olmak üzere 378’e ulaştı.6 Protestolarda 17 binden fazla protestocu da gözaltına alındı.7

Devletin tepkisi de artıyor

Devrim Muhafızları’nın eylemcilerin sokaktan çekilmesi için verdiği “mühlet”8 defalarca dolsa da protestolar sönümlenmedi. Kimi komutanlara göre eğer Ayetullah Hamaney daha sert bir müdahaleyi onaylamış olsaydı protestolar çoktan bitirilirdi.9 Rejimin şimdiye kadar daha çok polis ve besic milisleri ile eylemlere müdahale ettiği görülüyor.

Fakat protestoların seyri açısından önemli bir kırılma noktası Hamaney’in 19 Kasım’da yaptığı konuşmada karşımıza çıkıyor. Hamaney’in “kötülüklere son verilecek” açıklaması10 ile baskı ve şiddetin tırmanacağı anlaşılırken, Mahabad’da başlayan Devrim Muhafızları müdahalesi rejimin kontrolü yeniden sağlamak için özellikle Kürt illerinde daha militarist bir politika izleyeceğini gösteriyor.

Bu politika İran’ın Irak’ın kuzeyinde konuşlanmış İran Kürdistan Demokrat Partisi ve Komala’ya yönelik İHA ve füze saldırıları ile de destekleniyor. Öte yandan Zahidan ve Huzistan gibi Beluç ve Arap kökenli İran vatandaşlarının yaşadığı kentlerde de rejimin şiddetli müdahaleleri ölümleri arttırıyor ve krizi derinleştiriyor.

Ya sokaklara çıkmayanlar

Protestolar sürerken, mevcut sisteme öfkeli ve protestoculara sempati duyan ancak sokaklara çıkmamış sessiz bir kalabalığın olduğu görülüyor.11 İran’ın sessiz muhalifleri hem prekarya çağında ekonomik güvencesizliğin baskısı altında hem de Arap İsyanlarının bölgede iç savaş ve yıkıma varan örneklerini gördükçe, İran’ın “Suriyeleşmesi”nden yani ülkelerinde bir iç savaş ve bölünmenin gerçekleşmesinden ve sosyal sistemin tümden çöküşünden korkuyor.

Bu korku esasen 2017’deki protestolardan beri sistem tarafından İranlıları istikrarsızlık ve belirsizliğin endişesi ile statükoya karşı gelmemeye ikna etmek için kullanılıyor. Muhafazakâr basının en sert seslerinden Keyhan gazetesi İranlıları tam da bu nedenle “İslam Cumhuriyeti’nin ertesi günü cehennemdir” sözleriyle uyarıyor.12 Sürecin seyrinde korku ve umut arasındaki sarkaçta hangi hissin ağır basacağı da önem arz ediyor.

İran için uzun yıllardır kullanılan devrim yorgunu (revolution fatigue) tabiri, son gelişmelerdeki devrimci taleplerle yeniden sorgulanıyor. Protestolara katılanlar sistemi reddediyor, nizam ile tüm bağlarını koparmak ve başka bir İran inşa etmek istiyor. Ancak karşılarında 1979’dan bu yana türlü badireleri atlatarak kurumsallaşmış, meşruiyeti ciddi bir şekilde örselense de hâlâ büyük bir propaganda, baskı ve zor aygıtına sahip bir devleti buluyorlar.

Hal böyleyken, müesses nizam da protestocuları toplumun sadece yüzde 1’iymiş gibi gösterip, eylemleri bastırmaya muktedir hissetse de devlet yetkilileri dahi “yıkılmadıklarını ama darbe aldıklarını”,13 “bundan sonra Rehber’in sistem için ıslahat başlatmasını ümit ettiklerini”14 dile getiriyor.

Devam eden protestolarda artan şiddet İran’da sancılı bir sürece işaret ediyor. Sistemin değişim taleplerini yönetebilmesi için 1990’ların sonunda kaçırılmış bir fırsat olan reform hareketinin lideri, eski Cumhurbaşkanı Hatemi’nin sözleri ile bitirelim: “Hayat adına gerçekleşen bu kötü durumu görmemek ya da inkâr etmek, halkın hoşnutsuzluğunu gidermeyecek. Mevcut durumun devam etmesi toplumsal çöküşe yol açacaktır.”15 İran’da reformu ıskalayan sistem bugün devrimci dip dalgalarla yüzleşiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Kasım 2022’de yayımlanmıştır.

  1. https://newlinesmag.com/argument/a-new-iran-has-been-born-a-global-iran/
  2. Gülriz Şen, “Mehsa Emini’nin Ardından İran’da Kadın, Hayat ve Özgürlük”, DPK Notları 2022/17.
  3. https://www.mei.edu/publications/irans-rising-generation-z-forefront-protests
  4. https://foreignpolicy.com/2022/11/01/iran-protests-gen-z-mahsa-amini-social-media/
  5. https://www.gazeteduvar.com.tr/gulriz-sen-iranda-secimin-misyonu-hamaney-sonrasi-halefi-belirlemek-makale-1525881
  6. https://iranhr.net/en/articles/5594/
  7. https://www.bloomberg.com/news/articles/2022-11-21/iran-s-revolutionary-guards-expand-crackdown-as-unrest-escalates
  8. https://www.theguardian.com/world/2022/oct/29/iran-protests-mahsa-amini-hossein-salami-last-day
  9. https://www.reuters.com/world/middle-east/irans-army-says-rioters-will-have-no-place-country-if-order-given-by-supreme-2022-11-09/
  10. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iran-lideri-hamaney-ulkedeki-protestolar-ve-olaylarla-ilgili-konustu-bu-kotuluklere-son-verilecek
  11. https://theworld.org/media/2022-11-15/iran-s-silent-voices
  12. http://bit.ly/3OzEnEz
  13. http://bit.ly/3TZQoEr
  14. https://twitter.com/SharghDaily/status/1592159164003860481
  15. https://ir.voanews.com/a/6833258.html

Gülriz Şen
Gülriz Şen
Dr. Gülriz Şen - TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi. Lisans eğitimini 2004 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Şen, yüksek lisansını 2004-2005 yılları arasında Jean Monnet bursiyeri olarak bulunduğu Belçika Katolik Leuven Üniversitesi Çatışma ve Sürdürülebilir Barış Programında yaptı. Doktora derecesini 2013 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan aldı. Akademik ilgi alanları arasında Ortadoğu’da devlet, toplum ve siyaset, İran dış politikası, Körfez ve Levant ülkelerinin uluslararası ilişkileri bulunuyor. Dr. Şen’in ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yılın Doktora Tezi Ödülü ve Kalbiye Tansel Vakfı Yayın Ödülü kazanan doktora çalışması, Devrimden Günümüze İran’ın ABD Politikası: Tarihsel Sosyolojik Bir Analiz adıyla kitaplaştırıldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İran: Dünden sonra, yarından önce

İran, Suriye olur mu? Tüm baskılara rağmen sönümlenmeyen protestolar ülkenin geleceği hakkında ne söylüyor? Sistemin meşruiyet krizini aşmak mümkün mü? İran neden bir daha eskisi gibi olmayacak? Dr. Gülriz Şen yazdı.

İran’da Mahsa Jina Emini’nin 16 Eylül 2022’de ölümünün ardından başlayan protestolar iki ayı geride bıraktı. Mahsa Emini, İslami kurallara uygun örtünmediği gerekçesiyle İrşad Devriyeleri tarafından gözaltına alınmış ve gözaltı sırasında komaya girerek hayatını kaybetmişti. Ölümü, merkezinde kadınların ve gençlerin olduğu büyük protestoları tetikledi.

Mahsa’nın Sakkız ilindeki cenaze töreninde başlayan protestolar hızla tüm İran’a yayıldı. Protestolara üçüncü haftasında üniversite kampüslerindeki öğrenci eylemleri ile lise ve ortaokullardaki genç kızların protestoları eklendi. İran’da 16 Eylül’de başlayan eylemler inişli çıkışlı bir seyir sürse de dinmedi. Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ile hayatlarını kaybeden gençlerin ve çocukların matemi hem sisteme duyulan öfkeyi hem de protestoların ateşini körükledi.

Öldürülen protestocuların kırkıncı gün anmaları yeni protestoları tetiklerken, bu eylemlerin altında yatan öfke, hayal kırıklığı ve değişim umudu sokakları terk etmedi. Göstericiler bu süre zarfında “devrimin ayak sesi” olarak gördükleri eylemlerini sürdürmek için herkesi kendilerine destek vermeye, sokaklara çıkıp haykırmaya çağırdı.

İranlı sosyolog Asef Bayat’ın ifadesiyle hem ülke içinde hem de ülke dışında yaşayan İranlıların ortak kaygı ve heyecan duydukları “küresel bir İran” doğdu.1 Diaspora protestoları güçlü bir şekilde desteklerken, İran’a daha fazla yaptırım uygulanması ve rejim ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi hususunda kendi içinde bölünüyor.

Protestocular yakaladıkları ivmeyi, uluslararası kamuoyundan ve diasporadan aldıkları desteği zinde tutmaya çalışıyor. Diasporadaki farklı gruplar ise bu devinimi yönetmek, ona liderlik etmek istiyor. Protestolar, 2019 Kasım’ında kanlı bir şekilde bastırılan Aban protestolarını da anıyor ve böylece İran’da geçmiş, şimdi ve gelecek iç içe geçiyor.

Protestolar bize neyi gösteriyor?

İran’da devam eden protestolar, hem kadınların taleplerini ve bu taleplerin toplumun diğer kesimlerinin hoşnutsuzluğu ve öfkesiyle birleşmesini ortaya koyuyor, hem de devrim sonrası inşa edilen sistemin meşruiyeti ve geleceği açısından önemli bir kavşak.

Mevcut protestolar, merkezinde kadınların ve onların eşit ve hür bir yaşam taleplerinin yer alması nedeniyle önceki protestolardan ayrışıyor. Kadınların bu denli merkezde ve görünür olmasının nedenleri arasında her şeyden önce protestoların Mahsa Emini’nin ölümü ile başlaması yatıyor.

Protestoların temel sloganı haline gelen “Kadın, Hayat ve Özgürlük”, İran’da farklı sınıf ve etnik kimliklerden pek çok kadını gündelik hayatta maruz kaldıkları baskı ve denetim karşısında birleştiriyor. “Biz de Mahsa’nın yerinde olabilirdik” korkusu ve endişesi kadınlar arasında ortak bir duygu ve dayanışma zemini yaratıyor2 Sloganlarda genç kadınların “kız kardeşimizi öldürenleri öldüreceğiz” nidalarını duyuyoruz. Kadınların başörtülerini çıkardıkları, çiğnedikleri, yaktıkları, saçlarını matem ve isyanla kestikleri güçlü sembolik eylemlere tanıklık ediyoruz.

Genç nüfus faktörü

İran’da devam eden protestoların bir başka öznesi de ülkede değişimin bir aktörü olarak öne çıkarılan ve tartışılan genç nüfus. Son protestolarda bilhassa İran’ın Z Jenerasyonu olarak anılan yeni neslin, siyasi otoriteyi karşısına almaktan çekinmeyen cesaretleri konuşuluyor.

1990’ların sonunda İran’da reform rüzgârlarının estiği bir iklime doğan yeni nesil hem 2017’den bu yana sosyo-ekonomik temelli sokak hareketlerinde hem de son protestoları zinde tutan genç kadın ve erkekleri içeren üniversite hareketi içinde karşımıza çıkıyor.3

İran’da internete getirilen tüm kısıtlamalara rağmen, küresel dünyanın bir ferdi olan bu jenerasyon, farklı ülkelerdeki yaşıtları gibi dijital dünyanın yerlileri (digital natives) olarak anılıyor. Sosyal medyadaki aktivizmleri ve özgürlükleri için sistemle kavga etmekten geri durmamaları ile genç nesil, İslam Cumhuriyeti’nin onlar için çizdiği siyasi, sosyal ve kültürel kalıplara sığmıyor.

Elbette İran’da gençler yekpare bir kategori olarak protestoların içinde olmasalar da siyasal sistemin, değişen nesilden büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya olduğu Devrim Muhafızları tarafından da önceki yıllarda kayda geçirilmiş bir saptama.4

Protestolarda yeni bir eşik

Protestolar ilerledikçe İran’da siyaset ve toplumun her daim aktif öznesi olan kadınların eşit yurttaşlık ve özgürlük taleplerinde yeni bir eşiğin aşıldığı görülüyor. Kadınların zorunlu başörtüsüne karşı çıkarak seçim haklarını ve kendi bedenleri üzerindeki özgürlüklerini ilan ettikleri protestolar, müesses nizamın cinsiyetçi kural ve baskılarına karşı büyük bir başkaldırıyı simgeliyor. Mahsa Emini’nin hayatını kaybetmesine kadar varan baskı, kontrol ve denetime karşı sokak siyasetini ateşleyen büyük bir öfkeye şahit oluyoruz.

Protestoların ilk haftalarında İrşad Devriyeleri sokaklardan kaybolurken, özellikle Tahran’da pek çok kadın başörtüleri olmaksızın sokağa çıkıyor ve sistemin tepkisini sınıyor. Devletin, sivil itaatsizlik eylemlerine verdiği tepkiler elbette başörtüsünü çıkaran kadınların ünlü ve nüfuz sahibi olmasına bağlı olarak değişebiliyor.

Bu eylemlerin ilk örneklerinden birinde, sinema sanatçısı Dünya Rad bir restoranda başörtüsüz kahvaltı yaptığı fotoğraflarının ardından gözaltına alındı ve kefalet ile serbest bırakıldı. Asya Kaya Tırmanışı Şampiyonası’nda başörtüsüz yarışan İranlı sporcu Elnaz Rakebi başörtüsünü “yanlışlıkla düşürdüğünü” açıklamak zorunda kaldı.

Protestoların ikinci ayı sona ererken, başörtüsüz fotoğrafları ile protestoculara destek olan ünlü oyuncular Hengame Gaziani ve Ketayun Riyahi de “komplo kurmak ve karışıklık çıkarmak” suçlamaları ile tutuklandı.

Sistemin meşruiyet krizi

İran’da yaşananlar devlet-toplum ilişkilerindeki derin bir kopuşun yansıması. Dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip ülkelerden biri olan İran’da yoksulluk ve yolsuzluğun tırmanışı, sosyal adaletin aşınması, gelir dağılımının çarpıcı eşitsizliği ve ahbap-çavuş kapitalizmine duyulan öfke 2017’den bu yana karşımıza çıkan protestoların ana hattını oluşturuyordu.

İran’da devrim sonrası sistemin toplumsal sözleşmesinin önemli bir unsuru olan sübvansiyonların bu kez akaryakıtlar için kaldırılması 2019 protestolarını getirmişti. Bu protestolar şiddet ile bastırılsa da giderek büyüyen toplumsal muhalefetin öfkesi bastırılamadı.

Bu kırılma anlarının üzerine Ocak 2020’de Devrim Muhafızları’nın General Kasım Süleymani suikastının öcünü almak için ABD’nin Irak’taki üslerine gerçekleştirdiği misilleme sonrasında Tahran’dan Kiev’e giden yolcu uçağını füzelerle vurması büyük bir keder ve öfkeye yol açtı. Sonrasında patlak veren pandemi karşısındaki kötü yönetim, Batı’dan gelen aşıların reddi üzerinden yürütülen popülizm meşruiyet krizine yeni halkalar ekledi.

Nihayet, 2021 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, müesses nizamın adayı olan İbrahim Reisi’nin kazanamayacağı tüm senaryoların daha fazla oy alması, muhtemel adayların yarışmasına izin verilmeyerek bertaraf edilmesi ile seçmenlerin sandık ile siyasete müdahil olma inancı daha da kırıldı.5

1979 Devrimi sonrasında hem teokrasi hem de cumhuriyet olmaya öykünen İran’ın girift siyasal düzeninde, seçimler sadece halkın sisteme gösterdiği bir teveccüh olarak görüldü. Ancak adil ve özgür seçim imkanını yok eden, sonucu etkilemeye yönelik bu müdahalelerle halkın iradesinin önüne geçildi.

Oysa İran’da kadın ve erkek yurttaşların özgürlük ve demokrasi arayışı ülkenin modern tarihinin ayrılmaz bir parçası olageldi. Cumhurbaşkanı Reisi döneminde de süren ekonomik yaptırımlar ve kronik sorunlar ile yeni yönetimin zorunlu örtünmeyi daha güçlü dayatmaya teşebbüs eden katı muhafazakâr politikaları protestolara zemin hazırladı.

Müesses nizamın sadece son gelişmelerde değil önceki protestolarda da halkın taleplerini hep dış güçlerin bir oyununa indirgemesi, toplumsal meselelerin kökenindeki hoşnutsuzluğa duyarsız kalması, özgürlükleri sınırlaması ve toplumsal muhalefeti baskı ve zor ile sindirme çabaları devlet-toplum ilişkilerindeki fay hatlarını derinleştirdi. Protestolarda gençler ve çocuklar öldükçe, barışçıl protestolar şiddet ile cezalandırıldıkça protestocular nezdinde rejimin meşruiyet krizi daha da derinleşiyor.

Dün çok uzak, yarın ise bir muamma

Protestocular bir daha geçmişe dönmeyeceklerini, Mahsa’nın ölümünün ardından ülkede hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını söylüyor. Protestolara aktif bir şekilde katılan kadınlar ve diasporadaki destekçileri, kadınların artık reform için müesses nizamla müzakere etmediklerini, bilakis sistemle savaştıklarını belirtiyor.

“Diktatöre Ölüm” ve “İslam Cumhuriyeti’ni istemiyoruz” sloganlarını atan kalabalıklar sistemin ıslah edilemeyeceğini, topyekûn değişmesi gerektiğini yüksek bir sesle dile getiriyor.

Aslına bakılırsa, sokaklarda hâkim olan bu ruh bizlere 2017 yılının son günlerinde artan hayat pahalılığına karşı bir tepki olarak başlayan ve hızla rejim karşıtlığına evrilen Dey protestolarında atılan sloganı hatırlatıyor. Bu eylemlerde sokaklardaki genç, umutsuz ve öfkeli kitlelerin haykırdığı “Reformcular! Muhafazakârlar! Oyun Bitti!” sloganı farklı siyasi cenahlarla yurttaşlar arasındaki bağın ne denli zayıfladığını gösteriyordu. Başka bir deyişle, protestocuları sistem içinde tutacak bir aidiyetin yavaş yavaş yok olduğu seziliyordu.

Siyasetten neredeyse saf dışı edilen Reformcu cenahın “diyalog” çağrısı ise ne protestocular ne de muhafazakâr cenah nezdinde karşılık buluyor. Eylemler hem barışçıl protestoları hem de güvenlik güçleri ile şiddetli çatışmaları içerecek şekilde genişliyor. Bir yandan genç protestocuların birbirine sarıldığı, üniversite yemekhaneleri gibi cinsiyetlendirilmiş mekanlar arasındaki bariyerleri yıktıkları eylemleri izlerken, öte yandan Kum şehrindeki ilahiyat medreselerinin, Ayetullah Humeyni’nin Humeyn’de müzeye dönüştürülen evinin yakıldığı oldukça cüretkâr eylemlere tanık oluyoruz.

Dünya Kupası maçları için Katar’da bulunan İranlı futbolcuların İngiltere maçı öncesinde milli marşı okumayı reddetmesi, maçtan bir gün önce yapılan basın toplantısında takım kaptanının, İze’de 10 yaşında öldürülen Kiyan Pirfelek’i anması ve acılı ailelere taziyelerini iletmesi, yenilgi alınan maçta bazı İranlıların İngiliz bayrağı ile yenilgiyi kutlaması sisteme verilen tepkilerin çarpıcı yansımaları olarak karşımıza çıkıyor.

Ülke genelinde olmasa da esnafın bazı şehirlerde kepenk kapattığı, kimi işçilerin Aban protestolarını anmak için grev yaptığı eylemler de yaşanıyor. Lidersiz bir görüntü çizen protestolarda, Norveç merkezli İran İnsan Hakları Derneği’ne göre ölü sayısı, 47’si çocuk, 27’si kadın olmak üzere 378’e ulaştı.6 Protestolarda 17 binden fazla protestocu da gözaltına alındı.7

Devletin tepkisi de artıyor

Devrim Muhafızları’nın eylemcilerin sokaktan çekilmesi için verdiği “mühlet”8 defalarca dolsa da protestolar sönümlenmedi. Kimi komutanlara göre eğer Ayetullah Hamaney daha sert bir müdahaleyi onaylamış olsaydı protestolar çoktan bitirilirdi.9 Rejimin şimdiye kadar daha çok polis ve besic milisleri ile eylemlere müdahale ettiği görülüyor.

Fakat protestoların seyri açısından önemli bir kırılma noktası Hamaney’in 19 Kasım’da yaptığı konuşmada karşımıza çıkıyor. Hamaney’in “kötülüklere son verilecek” açıklaması10 ile baskı ve şiddetin tırmanacağı anlaşılırken, Mahabad’da başlayan Devrim Muhafızları müdahalesi rejimin kontrolü yeniden sağlamak için özellikle Kürt illerinde daha militarist bir politika izleyeceğini gösteriyor.

Bu politika İran’ın Irak’ın kuzeyinde konuşlanmış İran Kürdistan Demokrat Partisi ve Komala’ya yönelik İHA ve füze saldırıları ile de destekleniyor. Öte yandan Zahidan ve Huzistan gibi Beluç ve Arap kökenli İran vatandaşlarının yaşadığı kentlerde de rejimin şiddetli müdahaleleri ölümleri arttırıyor ve krizi derinleştiriyor.

Ya sokaklara çıkmayanlar

Protestolar sürerken, mevcut sisteme öfkeli ve protestoculara sempati duyan ancak sokaklara çıkmamış sessiz bir kalabalığın olduğu görülüyor.11 İran’ın sessiz muhalifleri hem prekarya çağında ekonomik güvencesizliğin baskısı altında hem de Arap İsyanlarının bölgede iç savaş ve yıkıma varan örneklerini gördükçe, İran’ın “Suriyeleşmesi”nden yani ülkelerinde bir iç savaş ve bölünmenin gerçekleşmesinden ve sosyal sistemin tümden çöküşünden korkuyor.

Bu korku esasen 2017’deki protestolardan beri sistem tarafından İranlıları istikrarsızlık ve belirsizliğin endişesi ile statükoya karşı gelmemeye ikna etmek için kullanılıyor. Muhafazakâr basının en sert seslerinden Keyhan gazetesi İranlıları tam da bu nedenle “İslam Cumhuriyeti’nin ertesi günü cehennemdir” sözleriyle uyarıyor.12 Sürecin seyrinde korku ve umut arasındaki sarkaçta hangi hissin ağır basacağı da önem arz ediyor.

İran için uzun yıllardır kullanılan devrim yorgunu (revolution fatigue) tabiri, son gelişmelerdeki devrimci taleplerle yeniden sorgulanıyor. Protestolara katılanlar sistemi reddediyor, nizam ile tüm bağlarını koparmak ve başka bir İran inşa etmek istiyor. Ancak karşılarında 1979’dan bu yana türlü badireleri atlatarak kurumsallaşmış, meşruiyeti ciddi bir şekilde örselense de hâlâ büyük bir propaganda, baskı ve zor aygıtına sahip bir devleti buluyorlar.

Hal böyleyken, müesses nizam da protestocuları toplumun sadece yüzde 1’iymiş gibi gösterip, eylemleri bastırmaya muktedir hissetse de devlet yetkilileri dahi “yıkılmadıklarını ama darbe aldıklarını”,13 “bundan sonra Rehber’in sistem için ıslahat başlatmasını ümit ettiklerini”14 dile getiriyor.

Devam eden protestolarda artan şiddet İran’da sancılı bir sürece işaret ediyor. Sistemin değişim taleplerini yönetebilmesi için 1990’ların sonunda kaçırılmış bir fırsat olan reform hareketinin lideri, eski Cumhurbaşkanı Hatemi’nin sözleri ile bitirelim: “Hayat adına gerçekleşen bu kötü durumu görmemek ya da inkâr etmek, halkın hoşnutsuzluğunu gidermeyecek. Mevcut durumun devam etmesi toplumsal çöküşe yol açacaktır.”15 İran’da reformu ıskalayan sistem bugün devrimci dip dalgalarla yüzleşiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Kasım 2022’de yayımlanmıştır.

  1. https://newlinesmag.com/argument/a-new-iran-has-been-born-a-global-iran/
  2. Gülriz Şen, “Mehsa Emini’nin Ardından İran’da Kadın, Hayat ve Özgürlük”, DPK Notları 2022/17.
  3. https://www.mei.edu/publications/irans-rising-generation-z-forefront-protests
  4. https://foreignpolicy.com/2022/11/01/iran-protests-gen-z-mahsa-amini-social-media/
  5. https://www.gazeteduvar.com.tr/gulriz-sen-iranda-secimin-misyonu-hamaney-sonrasi-halefi-belirlemek-makale-1525881
  6. https://iranhr.net/en/articles/5594/
  7. https://www.bloomberg.com/news/articles/2022-11-21/iran-s-revolutionary-guards-expand-crackdown-as-unrest-escalates
  8. https://www.theguardian.com/world/2022/oct/29/iran-protests-mahsa-amini-hossein-salami-last-day
  9. https://www.reuters.com/world/middle-east/irans-army-says-rioters-will-have-no-place-country-if-order-given-by-supreme-2022-11-09/
  10. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iran-lideri-hamaney-ulkedeki-protestolar-ve-olaylarla-ilgili-konustu-bu-kotuluklere-son-verilecek
  11. https://theworld.org/media/2022-11-15/iran-s-silent-voices
  12. http://bit.ly/3OzEnEz
  13. http://bit.ly/3TZQoEr
  14. https://twitter.com/SharghDaily/status/1592159164003860481
  15. https://ir.voanews.com/a/6833258.html

Gülriz Şen
Gülriz Şen
Dr. Gülriz Şen - TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi. Lisans eğitimini 2004 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Şen, yüksek lisansını 2004-2005 yılları arasında Jean Monnet bursiyeri olarak bulunduğu Belçika Katolik Leuven Üniversitesi Çatışma ve Sürdürülebilir Barış Programında yaptı. Doktora derecesini 2013 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan aldı. Akademik ilgi alanları arasında Ortadoğu’da devlet, toplum ve siyaset, İran dış politikası, Körfez ve Levant ülkelerinin uluslararası ilişkileri bulunuyor. Dr. Şen’in ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yılın Doktora Tezi Ödülü ve Kalbiye Tansel Vakfı Yayın Ödülü kazanan doktora çalışması, Devrimden Günümüze İran’ın ABD Politikası: Tarihsel Sosyolojik Bir Analiz adıyla kitaplaştırıldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x