Türk mutfağında bir Afrikalı: Bamya

Bamya: Sofrada dost mu, düşman mı? Sevenin müdavimi olduğu, sevmeyenin ise kaşık değdirmediği bu sebzenin sırrı ne? Zekeriya Şimşek yazdı.

Bamya (Abelmoschus/Hibiscus esculentus), ebegümecigiller (Malvaceae) ailesinden tek yıllık bir bitkidir. Kendi kendine döllenir. Bamya ekimi, nisan sonu mayıs başı gibi yapılır, hasadı hazirandan ekime kadar sürer.

Bamyanın kısa tarihi

Aile ekonomimizde kurutulmuşunu ya da konservesi/salamurası ile turşusunu, Konya Mutfağı’ndaysa çorbasını yere göğe sığdıramadığımız, etli/etsiz yemeğini kimimizin çok sevdiği, kimimizinse “salyalı/sümüklü” ve/veya “tüylü sebze” deyip varlığını hissettiği sofrayı teğet geçtiği, ılık iklimlerin kuraklığa dayanıklı sebzesi bamya, Afrika’dan dünyaya yayılmıştır. Habeş milletindendir. Bugünkü adıyla, Afrika tarihinin sömürge olmamış tek ülkesi olmakla övünmekle birlikte; halkını köle ticaretinin bir numaralı sermayesi olmaktan kurtaramayan Etiyopya’nın dünya mutfaklarına armağanı. Köle ticareti dünyanın bamya ile tanışmasına vesile olmuştur. Kölelerin, bamyaları kulaklarının arkasında saklayarak (sigarayı kulak arkası yapar gibi) götürüldükleri yerlerde ektikleri ve bamyayı yerelden globale taşıdıkları tarihî gerçektir.  

Afrika bamyası, ülkemizdekilere göre daha lifli bir dokuya sahip olduğundan sapları balık oltası yapımında kullanılmakta; bazı bölgelerde çekirdekleri kavrularak kahve olarak tüketilmektedir.

İngilizce ve Almanca’da okra, Fransızca ve İspanyolca’da gombo, Portekizce’de quiabo, Yunanca’da bizdeki gibi bamyadır (bamia) adı. Batı dillerindeki karşılığının ya Doğu Afrika’nın Bantu dillerindeki ngombo’dan ya da Batı Afrika’nın Kwa dillerindeki nkruma’dan evrildiği, tarihî kökenine işarettir. Bizim bamyanın isim babasının Arapça’daki bâmiya ya da Farsça’daki bamieh olması muhtemeldir.

1901 tarihli Kamus-ı Türkî’de bamya, “Sudan’dan gelme maruf sebze”dir.1

Bamya, günümüz Afrika mutfaklarının demirbaşı. Örneğin; Mağrip ülkelerinde Asîde bir başka güzeldir. Fas’ta hem de İbn Battûta’nın memleketi Tanca’da beş duyum ile tanıklık ettiğim Asîde, büyük gezginin “Seyahatnâme”sinde yazdıklarının sağlaması hükmündedir: “Gezgin bir kişi köye vardığında … asîde … yapılır.”2

Interstellar/Yıldızlararası (2014, ABD Yapımı, Yönetmen: Christopher Nolan) bilimkurgu filmindeki “Bu yıl, bamya bitti.” (00:28:41) repliği ile dünyada son kalan sebze olarak ilanı, kayda değer bir başka tarihî ilginçliktir.

Bamyanın Anadolu’daki serüveni

Selçuklu Mutfağı ve öncesinde bamya yoktur.

Biz Türkler’in bamya ile tanışması, 14.yüzyıl. Topkapı Sarayı Müzesi kayıtları, bir Afrikalı olarak bamya ile tanışmamıza dair Osmanlı Dönemi’ni işaret etmektedir. Yıl, 1402 civarı. Tarihi netleştiren bamyanın bizzat karışmış olduğu bir olaydır: Bamyacı mısın, lahanacı mı?3

Yıldırım Bayezid 1402’de Ankara Savaşı’nı kaybeder. Fetret Devri sonrası tahta çıkan Çelebi Mehmed, yenilginin nedenini Timur’un süvarilerinin üstünlüğüne bağlar. Saltanatının ilk yıllarında oğlu II.Murad’ı Amasya’da yerine vekil bırakır ve bir süre Merzifon’a çekilir. Timur ordularının askerlik eğitimini örnek alarak süvari talimi yapılmasını emreder ve mahiyetindeki iki yüz kadar süvariyi alıp Merzifon’dan Suluova’ya iner. II.Murad da Amasya’dan bir o kadar süvariyle gelir. Talim sırasında iki grubun karışmasını önlemek amacıyla; Amasya bamyasıyla meşhurdur Amasyalı süvarilere “Bamyacılar”, Merzifonlu süvarilere “Lahanacılar” adı verilir. Talim ve müsabakaları seyreden halkın “Vurun Bamyacılar,” “Ha Gayret Lahanacılar” destekleriyle takımların adı pekişir ve “Bamyacı-Lahanacı” deyimi tarihe geçer. Bursa ve Edirne saraylarında devam eden rekabet, İstanbul’un fethi sonrası yeni başşehre taşınarak bizzat Fatih tarafından desteklenen takımlarla kurumsallaşır. Padişahların da katıldığı müsabakalar, şehrin önemli etkinlikleri arasında yer alırken bamya ve lahana motiflerinin kullanımı eşyalarda ve mimari de yaygınlaşır. Bamyacılar-Lahanacılar rekabeti kemikleşir, padişahlar ve şehzadeler de taraf tutar hatta bir takıma mensup hâle gelirler. Topkapı Sarayı’nın Otluk Kapısı’na yakın yerde Saray Bostancıları Ocağı’na bağlı Bamyacılar Ocağı’nın varlığı ile Cebehane Meydanı’nda biri Bamyacılar, diğeri Lahanacılar Ocaklarını temsil eden iki kulenin varlığı bunlara örnektir. III. Selim ile II. Mahmud’a ait iki nişantaşından birinin tepesinde lahana, diğerinin tepesinde (bugün silinmiş) bamya figürü bulunmaktadır. Lahana Anıtı 1790’da Cebehane Meydanı’nda düzenlenen okçuluk müsabakasında III. Selim’in attığı okun düştüğü yere; Bamya Anıtı, 1811’de II. Mahmud’un atıcılık müsabakasında tüfekle atış yaptığı yere dikilmiştir. Bamya ve Lahana Anıtları, bugün, Topkapı Sarayı’nın dış avlusunda, Bâb-ı Hümâyûn kapısından aşağı doğru inilen yolda, askerî bölge içinde kalan alanda, levazım depolarının önündedir. II. Mahmud döneminde yaşanan heyecan, günümüz -GS-FB maçları- derbi anlayışının tetikleyicisidir.   Büyükdere Çayırı’nda padişah huzurunda yapılan maçta, iki takım önce lobut/lâbud ekiplerini sahaya çıkarır ve ilk yarışı, lobutu iki minare boyu yükseğe fırlatan Bamyacılar kazanır. Cirit takımlarının karşı karşıya geldiği ikinci müsabaka ise Lahanacılar’ın ezici zaferiyle sonuçlanır. Yenilgiyi hazmedemeyen Bamyacılar’ın at değiştirip yeniden meydana girmeleriyle ortam savaş meydanına döner. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına müteakip, 1827’de II. Mahmut tarafından Bamyacılar-Lahanacılar arası müsabakalar yasaklanır. O Bamyacılar-Lahanacılar rekabetidir ki, Harem’in Şehzadeler Dairesi’nde kendine yer bulmuş; ocağın içindeki duvarda, kalem işi bamya ve lahana motifleri yer almıştır. Yine, bugünkü Çengelköy Polis Karakolu’nun önünde, kurnası kaldırımın altında kalmış, üzeri yeşille boyanıp yazıları silinmiş, tepesinde koskoca bir lahananın bulunduğu çeşmeyi yaptıran Kavas Ahmet’in Lahanacı olduğu aşikârdır. “Fanatik” Lahanacı III. Selim’in “İlhami” mahlasıyla yazdığı “lahana redifli gazel” bugün hoş bir tebessüm kaynağıdır:

“Bamya emsali dizilmez yüz bini bir rişteye                                                                       Sanki arslandır ki gerdûneyle gezer lahana.”4

Yeniçeri Ocağı’nda 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar dört yüzyıl süren bu rekabet, günümüz derbilerinin atası, “ezeli rekabet” fanatizminin miladıdır: Bamyaspor-Lahanaspor. Her iki takımın kendine has renkleri vardır; Bamyacılar’ın giysileri ve bayrakları kırmızı, Lahanacılar’ın giysileri ve bayrakları yeşildir. Bu rekabette, kimin üstünlük sağladığına dair, ne yazık ki bugün elimizde bir istatistikî bilgi yoktur. Dünyaya armağanımız bu “ezeli rekabet” didişmesinin yüzde elli pay sahibi, sebze âleminin en küçük “cüsseli” üyesi bamyadır.

Evliyâ Çelebi, “Seyahatnâme”sinde bu rekabetten hiç bahsetmez. Sadece onuncu kitapta, beş yerde bamya geçer ki bu kitap Afrika ülkelerine dairdir, diğer dokuz kitapta bamya adı geçmez. İşte Evliyâ’nın bamyaya yaklaşımı: “Yeşil yeşil şeşhane pelit büyüklüğünde bir yemektir. Üstü kertenkele derisi gibi dikenlicedir, ama pişince dikeni yok olur. Etle pişince ve içine limon suyu koyunca gayet faydalı yemek olur. İçinde mercimekten küçük kırmızı tohumları vardır. Bazıları sarımsak ve yoğurt ile pişirip boranı derler, acayip lezzetli yemek olur.”5

Saray’da bamya yetiştiren ve bunun fazlasını satan, ayrıca bamya satın alan görevli vardır: “Bamyacıbaşı”. Yine Topkapı Sarayı’nda Bamyacılar Kasrı, Bamyacılar Ocağı bulunmaktadır. Bamyacılar Ocağı, Topkapı Sarayı Otluk Kapısı’na yakın, deniz tarafındaki sur üzerinde bulunan Sinan Paşa Köşkü’nün (İncili Köşk) bekçisi, hem de o civarda bulunan saray sebze bahçelerinin sorumlusuydular. Yedi yüz bin metrekarelik dev bir kompleks olan Topkapı Sarayı’nın deniz kıyısında bulunan yazlık binaları 1863’deki yangın ile yok olmuştur. Bamyacılar Kasrı, yanan yapılar arasındadır.

O günlerin padişah sofralarının seçkin bamya yemeği, “Ekşili Zeytinyağlı Bamya”dır.

Bir de bamya kıssası: “Hiç bamya ile su içilir mi?”6 Sultan Reşat’ın mâbeyn başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi, anılarında padişahın kendisine şaşkın bir ifadeyle böyle sorduğunu anlatır. Yıl 1915, Çanakkale Zaferi’nden sonra sarayda öğle vakti dar bir kutlama yemeği verilir. Harbiye Nazırı Enver Paşa da altı kişilik yemeğin konuklarındandır. Başkâtip, yemeğin ardından evrak imzalatmak için huzura çıkar, padişah şaşkındır, Enver Paşa’yı kast ederek: “Başkâtip, bu adam yemek yemesini bilmiyor; bamya ile su içiyor. Hiç bamya ile su içilir mi?” Evet, bu kızgınlığın ve şaşkınlığın sebebi hikmeti; bamya gibi kıymetli bir yemeğin tadını su içerek damağından silmek olsa gerek!

Döneme ait bamya (ve lahana) motifli mezar taşları vardır; burada yatan kişi Bamyacı’dır (ya da Lahanacı’dır).

Bamyanın edebî kişiliği

Bamya, nevi şahsına münhasır olduğunca bir edebî kişiliktir de. Kaygusuz Abdal’ın Yûnus yolu bir gün bamya ile kesişir:

“Ellibin tepsi börek, ol kadar da baklava
Bamya diler bi hisab yürüye tabağıla.”7                         

Sadece sevdiğine şiir yakmamıştır Karacaoğlan:

“Bamyayı severim dolma hoş olur                                                                                     Ballı börek pişer içi boş olur.”8

Bilmecelerimiz, atasözlerimiz, manilerimiz içindeki yerine dair iki ilginç örnek:

“Mercimek ilüğe gider
Bamya bilüğe gider.”

“Bamya aşı et ister                                                                                                         Karı bakmak g.t ister.”9

Refik Halid edebî konumlandırır: “Bamya pek sevimlidir. Bana çevik, zeki, haşarı bir mahluk tesiri yapar. Bu itibarla, adeta zerzevatların keçisidir.”10

Ve bir tiyatro eseriyle edebî kişilik tasarımı tamamlanacaktır: “Düdüklüde Kıymalı Bamya.” Mehmet Baydur, klasikleşen bu oyununda gündelik yaşamı bamya odaklı hicveder.

“Bamya sosyolojisi” üzerine tespitler

Kadınlar arasında “Bayan Parmak” olarak anılan bamyanın günümüz Türk Mutfağı’ndaki performansı şöyledir: Zeytinyağlı, etli ya da kıymalı yemeği yapılır, kavurulup üzerine yumurta kırılır, çorbası yapılır. Arap yemeği olarak bilinen “Asîde” ile egzantirik bir çeşit olarak “Bamya Dolması” ise mutfağımızı zenginleştiren sıradışı lezzetlerdir.

Günbegün kendine yeni alanlar açan bamya, “modern attar”larda “bamya çiçeği çayı” ve “bamya özü” seçenekleri ile görücüye çıkarken, “bamya yaprakları” salata malzemesi olarak kullanılmakta; ekşi nar tadındaki bamya çiçeği çayı yazın soğuk şerbet olarak deneyimlenmekte; “bamya çiçeğinin kurutulmuşu” havanda dövülüp bal ile karıştırılarak organik kahvaltı menülerinde yer almaktadır.

Baş kısmının temizlenip ayıklanması (rahmetli babaannemin ifadesiyle tepesinin tıraşlanması) oldukça hassas bir iş olup; dikkatsizlik yemeğin salya/sümük zirve yapmasına sebep olur ki, bu tablo sevenini bile sofradan uzaklaştırır. O baş kısmıdır ki, tamamen düz şekilde kesilip atılırsa, bamya pişme esnasında salya/sümük bırakacak bu da yemeği mahvedecektir. Pratik yapacak olursak; bamyalar tek tek gövde kısmından sol el ile tutulur, sağ eldeki bıçak yardımı ile tepesi sağdan sola doğru tıraşlanır. Yani bu kesme işlemi saat istikameti yönünde ve koni biçimi hedefli bir operasyondur. Keramet buradadır!

Bir lif zengini olarak bamya; kilo verdirmekten sindirimi düzenlemeye, kabızlığı önleyicilikten mide ülserini iyileştirici etkisine bir Güzin Abla suretidir ama “internet doktorları”nın dedikleri gibi, her derde deva değildir. Yüksek miktarda K vitamini yanında C, A ve E vitaminleri açısından zengin bir besin kaynağı olup; kalsiyum, bakır, demir ve magnezyuma sahiptir. Düşük kalorili, yağsız ve besin değeri yüksek bir sebze olarak diyetisyenlerin yeni gözdeleri arasındadır.

Hani bamyanın minikleri makbûldür ya, en pahalı bamyalar en küçükleridir ya, özenle tek tek ayıklanır minicik bamyalar, yanlış!  Bamyanın iyisi, şifâlısı en büyük, en ucuz, iri çekirdekli olanlarıdır. Bamya çekirdeklerinde üç önemli ilaç madde vardır; Glutatyon, lectin ve quercetin. Glutatyon, son dönemde kapsül olarak alınması modadır ve bedenimizin oksitleyici etkilere karşı en önemli savunma mekanizmalarından, bamyada fazlacadır. Lectin, meme kanserine karşı koruyuculuğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Quersetin, akciğer, mide bağırsak, prostat kanserine ve lenfomalara karşı koruyucudur. ‘Sümüklü bamya’ denmesine sebep bamyadaki jelimsi reçineli maddelerdir ve kötü kolesterolü kovucu özelliğe sahiptir.

Argoda “bamya tarlası” mezarlık demektir.

Batı Anadolu’da erkek bebeklerin altını değiştirirken “bamyanı yesinler senin” deyişi çok yaygındır ki mealini ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

“Yine mi bamya!” “tüylü bamya” gibi ifadeler, eko-politik derinlikleriyle birer hakaret söylemini şifrelemek içindir.

Sosyal medyada bamya, rezilliğin şamar oğlanıdır: “Senin bamyanı yiyeceğime bamya yemeği yerim daha iyi.”

Peki, rüyada bamya görmek ne demektir?

İslam âlimi İmam Nablusi’nin bir klasik olan “Rüya Tabirleri Kitabı”na göre11; rüyada taze ya da kuru bamya görmek ve yemek, üzerine vazife olmayan bir işten ötürü kendi kendinizin başına iş açacağınıza, mide ve bağırsak rahatsızlığı geçireceğinize, rahat ve huzurlu bir hayat özlemi çekeceğinize, hasta durumda iseniz şifa bulacağınıza işarettir.

13 Haziran, Dünya Bamya Günü’dür. Şaka değil gerçek!

Bamya, “Altın Bamya Ödülleri” ile Türk sineması için bol dedikodulu bir sığınak olmuştur. 2009‘da Altın Bamya Akademisi tarafından kurulan ödül beş dalda verilmektedir. Beşinci dala dikkat: Film, Senaryo, Erkek Karakter, Kadın Karakter ve “Üç Buçuk Bamya.”  

Kimi yerel yönetimlerimiz, “bamya” adı altındaki “festivalcik”lerle kurtuluşu bamyada aramakta: İzmir/Dikili (K.T.2017), İstanbul/Silivri/Selimpaşa (2013), İzmir/Urla (2015), Amasya/Taşova (2005), Amasya/Göynücek (2007), Edirne/Keşan/Siğilli (2013) ve İzmir/Çandarlı (1997).

Kuru bamya, altın kadar değerli olup gramla satılmaktadır. Ülkemizde yıllık bamya üretimi bin ton civarıdır ve bunun dörtte biri kurutularak değerlendirilmektedir. Kurutulmuş bamyanın dayanma süresi yaklaşık iki yıldır. 1 kg kuru bamya 5 kg taze bamya demektir. Buna karşılık üretici kuruttuğu bamyayı istediği zaman satabilmekte; Akdeniz, Ege ve Marmara’da taze ve konserve tüketimi tercih edilirken, Doğu ve İç Anadolu’da kuru bamya tüketimi yaygındır. İç Anadolu’da kuru bamyadan yapılan çorbası düğün, mevlid ve bayram yemeğidir. Hatta düğün sahipleri, “X kilo bamya kullandıklarıyla” öğünerek düğünlerinin büyüklüğünü pişirdikleri bamya miktarıyla ifade ederler.

Ülkemizde yetişen bamya çeşitleri bölgeseldir. Afrikalı bamyayı millileştirdik ve coğrafî işaret korumasına aldık: Amasya Çiçek Bamyası (2016), Bornova Kınalı Bamyası (2019), Keşan Siğilli Bamyası (2019), Trakya Celaliye Bamyası (2021), Konya Bamya Çorbası (2020), Amasya Etli Çiçek Bamyası yemeği (2021) itibariyle Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan tescillidir.

Ve benden bir tarif: Çıtır Çerez Bamya. Bamyaları -irilerini yani odun gibileri tercih edin- saplarından temizleyip limonlu suda biraz bekletin. Sonra kurulayın. Yumurta, un, tuz ve sodayı bir kâse de çırpın. Ayrı bir kâseye “tarhana” koyun.  Bamyaları önce yumurtalı karışıma sonra tarhanaya bulayın. Tavaya alıp kızgın yağda kızartın. Yanında sarımsak-kuru nane-yoğurt karışımlı sos ile servis edin. Müthiş eşlikçidir. Afiyetle…

Bamya deyip geçmeyin lütfen!

Boyundan büyük işlerin erbabıdır O; tarihten siyasete, estetikten edebiyata, tiyatrodan mutfağa, ekonomiden sosyolojiye, astrolojiden argoya… Performansıyla, fanatizmiyle, erotizmiyle yaşayan efsanedir, vesselam!

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 21 Ağustos 2025’te yayımlanmıştır.

  1. Şemsettin Sami (2015), Kamus-ı Türkî, (Haz: P.Yavuzarslan), Ankara: TDK Yayını, s.103.
  2. İbn Battûta (2017), İbn Battûta Seyahatnâmesi, (Çev. A.S.Aykut), İstanbul: YKB Yayını, s.666.
  3. Sakaoğlu, Necdet (1994), Bamyacı-Lahanacı Müsabakaları, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Ortak Yayını, C.2, s.43-45.
  4. Çetin, K.-Dikmen, M. (2016), İlhâmî Divanı’nda Kış Tasvirleri ve Bir Mazmun Olarak Lahana, İstanbul: Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.9, S.45, Ağustos 2016, s.71-77.
    “Bamya gibi dizilmez yüzbini bir ipliğe
    Sanki arslandır ki arabayla gezer lahana.”                                                                    
  1. Evliyâ Çelebi (2011), Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Haz. S.A.Kahraman), İstanbul: YKY Yayını, 10.Kitap C.1, s.558.
  2. Yalçın, M. (2018), Hiç Bamya İle Balık Yenir Mi? www.t24.com.tr, erişim tarihi: 28 Aralık 2023.
  3. Kaygusuz Abdal (2010), Saraynâme (Der. A.Güzel) Ankara: TDV Yayını, s.332.
  4. Boyraz, Şeref (2013), Karacaoğlan’da Hayvan ve Bitki Adlarının Fonksiyonları, Karacaoğlan Kitabı, Eskişehir 2013 Yayını, s.406.
  5. Kaya, D. (2007), Halk Edebiyatında Yemek Destanları, Motif Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2007, S.48, s.4-11.
  6. Karay, Refik Halid (2011), Makyajlı Kadın, İstanbul: İnkılap Yayını.
  7. İmam Nablusi (2007), Rüya Tabirleri Ansiklopedisi (Çev. A.S.Yavuz), İstanbul: Sağlam Yayınevi, s.84.

Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek - 1962, İzmir doğumlu. İşletme eğitimli. Danışmanlık şirketi kurucu ortağı (1992-). DEİK Türkiye-Tanzanya İş Konseyi Kurucu Başkanlığı yaptı (2011). Tanzanya İşbirliği Forumu Kurucusu (2014-). Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Afrikatürk dergisini projelendirdi ve yayımladı (2019). Afrika Menekşesi öyküsü, Tarık Dursun K. Öykü Ödülü’nde “yayımlanmaya değer” bulundu (2019. Dünya Siyasetinde Afrika adlı akademik kitap serisinin bölüm yazarlarından (2020-2021). Afrika Şiiri’ne dair ülkemizdeki en kapsamlı araştırma-incelemeyi yaptı ve yayımladı (2021). Afrika araştırmaları, öyküleri ve denemeleri Türk Edebiyatı, YeniE, Sözcükler, Notos, Varlık, Edebiyat Ortamı, Edebiyatist, KE dergisi, görüş21.com ve ishakedebiyat.com’da yayımlandı/yayımlanıyor. Afrika üzerine yazıyor, seminerler veriyor ve arada Tanzanya’da yaşıyor. Tanzanya, Kafka ve zeybek en büyük tutkuları. Dünyayı şairlerin kurtaracağına inanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Türk mutfağında bir Afrikalı: Bamya

Bamya: Sofrada dost mu, düşman mı? Sevenin müdavimi olduğu, sevmeyenin ise kaşık değdirmediği bu sebzenin sırrı ne? Zekeriya Şimşek yazdı.

Bamya (Abelmoschus/Hibiscus esculentus), ebegümecigiller (Malvaceae) ailesinden tek yıllık bir bitkidir. Kendi kendine döllenir. Bamya ekimi, nisan sonu mayıs başı gibi yapılır, hasadı hazirandan ekime kadar sürer.

Bamyanın kısa tarihi

Aile ekonomimizde kurutulmuşunu ya da konservesi/salamurası ile turşusunu, Konya Mutfağı’ndaysa çorbasını yere göğe sığdıramadığımız, etli/etsiz yemeğini kimimizin çok sevdiği, kimimizinse “salyalı/sümüklü” ve/veya “tüylü sebze” deyip varlığını hissettiği sofrayı teğet geçtiği, ılık iklimlerin kuraklığa dayanıklı sebzesi bamya, Afrika’dan dünyaya yayılmıştır. Habeş milletindendir. Bugünkü adıyla, Afrika tarihinin sömürge olmamış tek ülkesi olmakla övünmekle birlikte; halkını köle ticaretinin bir numaralı sermayesi olmaktan kurtaramayan Etiyopya’nın dünya mutfaklarına armağanı. Köle ticareti dünyanın bamya ile tanışmasına vesile olmuştur. Kölelerin, bamyaları kulaklarının arkasında saklayarak (sigarayı kulak arkası yapar gibi) götürüldükleri yerlerde ektikleri ve bamyayı yerelden globale taşıdıkları tarihî gerçektir.  

Afrika bamyası, ülkemizdekilere göre daha lifli bir dokuya sahip olduğundan sapları balık oltası yapımında kullanılmakta; bazı bölgelerde çekirdekleri kavrularak kahve olarak tüketilmektedir.

İngilizce ve Almanca’da okra, Fransızca ve İspanyolca’da gombo, Portekizce’de quiabo, Yunanca’da bizdeki gibi bamyadır (bamia) adı. Batı dillerindeki karşılığının ya Doğu Afrika’nın Bantu dillerindeki ngombo’dan ya da Batı Afrika’nın Kwa dillerindeki nkruma’dan evrildiği, tarihî kökenine işarettir. Bizim bamyanın isim babasının Arapça’daki bâmiya ya da Farsça’daki bamieh olması muhtemeldir.

1901 tarihli Kamus-ı Türkî’de bamya, “Sudan’dan gelme maruf sebze”dir.1

Bamya, günümüz Afrika mutfaklarının demirbaşı. Örneğin; Mağrip ülkelerinde Asîde bir başka güzeldir. Fas’ta hem de İbn Battûta’nın memleketi Tanca’da beş duyum ile tanıklık ettiğim Asîde, büyük gezginin “Seyahatnâme”sinde yazdıklarının sağlaması hükmündedir: “Gezgin bir kişi köye vardığında … asîde … yapılır.”2

Interstellar/Yıldızlararası (2014, ABD Yapımı, Yönetmen: Christopher Nolan) bilimkurgu filmindeki “Bu yıl, bamya bitti.” (00:28:41) repliği ile dünyada son kalan sebze olarak ilanı, kayda değer bir başka tarihî ilginçliktir.

Bamyanın Anadolu’daki serüveni

Selçuklu Mutfağı ve öncesinde bamya yoktur.

Biz Türkler’in bamya ile tanışması, 14.yüzyıl. Topkapı Sarayı Müzesi kayıtları, bir Afrikalı olarak bamya ile tanışmamıza dair Osmanlı Dönemi’ni işaret etmektedir. Yıl, 1402 civarı. Tarihi netleştiren bamyanın bizzat karışmış olduğu bir olaydır: Bamyacı mısın, lahanacı mı?3

Yıldırım Bayezid 1402’de Ankara Savaşı’nı kaybeder. Fetret Devri sonrası tahta çıkan Çelebi Mehmed, yenilginin nedenini Timur’un süvarilerinin üstünlüğüne bağlar. Saltanatının ilk yıllarında oğlu II.Murad’ı Amasya’da yerine vekil bırakır ve bir süre Merzifon’a çekilir. Timur ordularının askerlik eğitimini örnek alarak süvari talimi yapılmasını emreder ve mahiyetindeki iki yüz kadar süvariyi alıp Merzifon’dan Suluova’ya iner. II.Murad da Amasya’dan bir o kadar süvariyle gelir. Talim sırasında iki grubun karışmasını önlemek amacıyla; Amasya bamyasıyla meşhurdur Amasyalı süvarilere “Bamyacılar”, Merzifonlu süvarilere “Lahanacılar” adı verilir. Talim ve müsabakaları seyreden halkın “Vurun Bamyacılar,” “Ha Gayret Lahanacılar” destekleriyle takımların adı pekişir ve “Bamyacı-Lahanacı” deyimi tarihe geçer. Bursa ve Edirne saraylarında devam eden rekabet, İstanbul’un fethi sonrası yeni başşehre taşınarak bizzat Fatih tarafından desteklenen takımlarla kurumsallaşır. Padişahların da katıldığı müsabakalar, şehrin önemli etkinlikleri arasında yer alırken bamya ve lahana motiflerinin kullanımı eşyalarda ve mimari de yaygınlaşır. Bamyacılar-Lahanacılar rekabeti kemikleşir, padişahlar ve şehzadeler de taraf tutar hatta bir takıma mensup hâle gelirler. Topkapı Sarayı’nın Otluk Kapısı’na yakın yerde Saray Bostancıları Ocağı’na bağlı Bamyacılar Ocağı’nın varlığı ile Cebehane Meydanı’nda biri Bamyacılar, diğeri Lahanacılar Ocaklarını temsil eden iki kulenin varlığı bunlara örnektir. III. Selim ile II. Mahmud’a ait iki nişantaşından birinin tepesinde lahana, diğerinin tepesinde (bugün silinmiş) bamya figürü bulunmaktadır. Lahana Anıtı 1790’da Cebehane Meydanı’nda düzenlenen okçuluk müsabakasında III. Selim’in attığı okun düştüğü yere; Bamya Anıtı, 1811’de II. Mahmud’un atıcılık müsabakasında tüfekle atış yaptığı yere dikilmiştir. Bamya ve Lahana Anıtları, bugün, Topkapı Sarayı’nın dış avlusunda, Bâb-ı Hümâyûn kapısından aşağı doğru inilen yolda, askerî bölge içinde kalan alanda, levazım depolarının önündedir. II. Mahmud döneminde yaşanan heyecan, günümüz -GS-FB maçları- derbi anlayışının tetikleyicisidir.   Büyükdere Çayırı’nda padişah huzurunda yapılan maçta, iki takım önce lobut/lâbud ekiplerini sahaya çıkarır ve ilk yarışı, lobutu iki minare boyu yükseğe fırlatan Bamyacılar kazanır. Cirit takımlarının karşı karşıya geldiği ikinci müsabaka ise Lahanacılar’ın ezici zaferiyle sonuçlanır. Yenilgiyi hazmedemeyen Bamyacılar’ın at değiştirip yeniden meydana girmeleriyle ortam savaş meydanına döner. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına müteakip, 1827’de II. Mahmut tarafından Bamyacılar-Lahanacılar arası müsabakalar yasaklanır. O Bamyacılar-Lahanacılar rekabetidir ki, Harem’in Şehzadeler Dairesi’nde kendine yer bulmuş; ocağın içindeki duvarda, kalem işi bamya ve lahana motifleri yer almıştır. Yine, bugünkü Çengelköy Polis Karakolu’nun önünde, kurnası kaldırımın altında kalmış, üzeri yeşille boyanıp yazıları silinmiş, tepesinde koskoca bir lahananın bulunduğu çeşmeyi yaptıran Kavas Ahmet’in Lahanacı olduğu aşikârdır. “Fanatik” Lahanacı III. Selim’in “İlhami” mahlasıyla yazdığı “lahana redifli gazel” bugün hoş bir tebessüm kaynağıdır:

“Bamya emsali dizilmez yüz bini bir rişteye                                                                       Sanki arslandır ki gerdûneyle gezer lahana.”4

Yeniçeri Ocağı’nda 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar dört yüzyıl süren bu rekabet, günümüz derbilerinin atası, “ezeli rekabet” fanatizminin miladıdır: Bamyaspor-Lahanaspor. Her iki takımın kendine has renkleri vardır; Bamyacılar’ın giysileri ve bayrakları kırmızı, Lahanacılar’ın giysileri ve bayrakları yeşildir. Bu rekabette, kimin üstünlük sağladığına dair, ne yazık ki bugün elimizde bir istatistikî bilgi yoktur. Dünyaya armağanımız bu “ezeli rekabet” didişmesinin yüzde elli pay sahibi, sebze âleminin en küçük “cüsseli” üyesi bamyadır.

Evliyâ Çelebi, “Seyahatnâme”sinde bu rekabetten hiç bahsetmez. Sadece onuncu kitapta, beş yerde bamya geçer ki bu kitap Afrika ülkelerine dairdir, diğer dokuz kitapta bamya adı geçmez. İşte Evliyâ’nın bamyaya yaklaşımı: “Yeşil yeşil şeşhane pelit büyüklüğünde bir yemektir. Üstü kertenkele derisi gibi dikenlicedir, ama pişince dikeni yok olur. Etle pişince ve içine limon suyu koyunca gayet faydalı yemek olur. İçinde mercimekten küçük kırmızı tohumları vardır. Bazıları sarımsak ve yoğurt ile pişirip boranı derler, acayip lezzetli yemek olur.”5

Saray’da bamya yetiştiren ve bunun fazlasını satan, ayrıca bamya satın alan görevli vardır: “Bamyacıbaşı”. Yine Topkapı Sarayı’nda Bamyacılar Kasrı, Bamyacılar Ocağı bulunmaktadır. Bamyacılar Ocağı, Topkapı Sarayı Otluk Kapısı’na yakın, deniz tarafındaki sur üzerinde bulunan Sinan Paşa Köşkü’nün (İncili Köşk) bekçisi, hem de o civarda bulunan saray sebze bahçelerinin sorumlusuydular. Yedi yüz bin metrekarelik dev bir kompleks olan Topkapı Sarayı’nın deniz kıyısında bulunan yazlık binaları 1863’deki yangın ile yok olmuştur. Bamyacılar Kasrı, yanan yapılar arasındadır.

O günlerin padişah sofralarının seçkin bamya yemeği, “Ekşili Zeytinyağlı Bamya”dır.

Bir de bamya kıssası: “Hiç bamya ile su içilir mi?”6 Sultan Reşat’ın mâbeyn başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi, anılarında padişahın kendisine şaşkın bir ifadeyle böyle sorduğunu anlatır. Yıl 1915, Çanakkale Zaferi’nden sonra sarayda öğle vakti dar bir kutlama yemeği verilir. Harbiye Nazırı Enver Paşa da altı kişilik yemeğin konuklarındandır. Başkâtip, yemeğin ardından evrak imzalatmak için huzura çıkar, padişah şaşkındır, Enver Paşa’yı kast ederek: “Başkâtip, bu adam yemek yemesini bilmiyor; bamya ile su içiyor. Hiç bamya ile su içilir mi?” Evet, bu kızgınlığın ve şaşkınlığın sebebi hikmeti; bamya gibi kıymetli bir yemeğin tadını su içerek damağından silmek olsa gerek!

Döneme ait bamya (ve lahana) motifli mezar taşları vardır; burada yatan kişi Bamyacı’dır (ya da Lahanacı’dır).

Bamyanın edebî kişiliği

Bamya, nevi şahsına münhasır olduğunca bir edebî kişiliktir de. Kaygusuz Abdal’ın Yûnus yolu bir gün bamya ile kesişir:

“Ellibin tepsi börek, ol kadar da baklava
Bamya diler bi hisab yürüye tabağıla.”7                         

Sadece sevdiğine şiir yakmamıştır Karacaoğlan:

“Bamyayı severim dolma hoş olur                                                                                     Ballı börek pişer içi boş olur.”8

Bilmecelerimiz, atasözlerimiz, manilerimiz içindeki yerine dair iki ilginç örnek:

“Mercimek ilüğe gider
Bamya bilüğe gider.”

“Bamya aşı et ister                                                                                                         Karı bakmak g.t ister.”9

Refik Halid edebî konumlandırır: “Bamya pek sevimlidir. Bana çevik, zeki, haşarı bir mahluk tesiri yapar. Bu itibarla, adeta zerzevatların keçisidir.”10

Ve bir tiyatro eseriyle edebî kişilik tasarımı tamamlanacaktır: “Düdüklüde Kıymalı Bamya.” Mehmet Baydur, klasikleşen bu oyununda gündelik yaşamı bamya odaklı hicveder.

“Bamya sosyolojisi” üzerine tespitler

Kadınlar arasında “Bayan Parmak” olarak anılan bamyanın günümüz Türk Mutfağı’ndaki performansı şöyledir: Zeytinyağlı, etli ya da kıymalı yemeği yapılır, kavurulup üzerine yumurta kırılır, çorbası yapılır. Arap yemeği olarak bilinen “Asîde” ile egzantirik bir çeşit olarak “Bamya Dolması” ise mutfağımızı zenginleştiren sıradışı lezzetlerdir.

Günbegün kendine yeni alanlar açan bamya, “modern attar”larda “bamya çiçeği çayı” ve “bamya özü” seçenekleri ile görücüye çıkarken, “bamya yaprakları” salata malzemesi olarak kullanılmakta; ekşi nar tadındaki bamya çiçeği çayı yazın soğuk şerbet olarak deneyimlenmekte; “bamya çiçeğinin kurutulmuşu” havanda dövülüp bal ile karıştırılarak organik kahvaltı menülerinde yer almaktadır.

Baş kısmının temizlenip ayıklanması (rahmetli babaannemin ifadesiyle tepesinin tıraşlanması) oldukça hassas bir iş olup; dikkatsizlik yemeğin salya/sümük zirve yapmasına sebep olur ki, bu tablo sevenini bile sofradan uzaklaştırır. O baş kısmıdır ki, tamamen düz şekilde kesilip atılırsa, bamya pişme esnasında salya/sümük bırakacak bu da yemeği mahvedecektir. Pratik yapacak olursak; bamyalar tek tek gövde kısmından sol el ile tutulur, sağ eldeki bıçak yardımı ile tepesi sağdan sola doğru tıraşlanır. Yani bu kesme işlemi saat istikameti yönünde ve koni biçimi hedefli bir operasyondur. Keramet buradadır!

Bir lif zengini olarak bamya; kilo verdirmekten sindirimi düzenlemeye, kabızlığı önleyicilikten mide ülserini iyileştirici etkisine bir Güzin Abla suretidir ama “internet doktorları”nın dedikleri gibi, her derde deva değildir. Yüksek miktarda K vitamini yanında C, A ve E vitaminleri açısından zengin bir besin kaynağı olup; kalsiyum, bakır, demir ve magnezyuma sahiptir. Düşük kalorili, yağsız ve besin değeri yüksek bir sebze olarak diyetisyenlerin yeni gözdeleri arasındadır.

Hani bamyanın minikleri makbûldür ya, en pahalı bamyalar en küçükleridir ya, özenle tek tek ayıklanır minicik bamyalar, yanlış!  Bamyanın iyisi, şifâlısı en büyük, en ucuz, iri çekirdekli olanlarıdır. Bamya çekirdeklerinde üç önemli ilaç madde vardır; Glutatyon, lectin ve quercetin. Glutatyon, son dönemde kapsül olarak alınması modadır ve bedenimizin oksitleyici etkilere karşı en önemli savunma mekanizmalarından, bamyada fazlacadır. Lectin, meme kanserine karşı koruyuculuğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Quersetin, akciğer, mide bağırsak, prostat kanserine ve lenfomalara karşı koruyucudur. ‘Sümüklü bamya’ denmesine sebep bamyadaki jelimsi reçineli maddelerdir ve kötü kolesterolü kovucu özelliğe sahiptir.

Argoda “bamya tarlası” mezarlık demektir.

Batı Anadolu’da erkek bebeklerin altını değiştirirken “bamyanı yesinler senin” deyişi çok yaygındır ki mealini ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

“Yine mi bamya!” “tüylü bamya” gibi ifadeler, eko-politik derinlikleriyle birer hakaret söylemini şifrelemek içindir.

Sosyal medyada bamya, rezilliğin şamar oğlanıdır: “Senin bamyanı yiyeceğime bamya yemeği yerim daha iyi.”

Peki, rüyada bamya görmek ne demektir?

İslam âlimi İmam Nablusi’nin bir klasik olan “Rüya Tabirleri Kitabı”na göre11; rüyada taze ya da kuru bamya görmek ve yemek, üzerine vazife olmayan bir işten ötürü kendi kendinizin başına iş açacağınıza, mide ve bağırsak rahatsızlığı geçireceğinize, rahat ve huzurlu bir hayat özlemi çekeceğinize, hasta durumda iseniz şifa bulacağınıza işarettir.

13 Haziran, Dünya Bamya Günü’dür. Şaka değil gerçek!

Bamya, “Altın Bamya Ödülleri” ile Türk sineması için bol dedikodulu bir sığınak olmuştur. 2009‘da Altın Bamya Akademisi tarafından kurulan ödül beş dalda verilmektedir. Beşinci dala dikkat: Film, Senaryo, Erkek Karakter, Kadın Karakter ve “Üç Buçuk Bamya.”  

Kimi yerel yönetimlerimiz, “bamya” adı altındaki “festivalcik”lerle kurtuluşu bamyada aramakta: İzmir/Dikili (K.T.2017), İstanbul/Silivri/Selimpaşa (2013), İzmir/Urla (2015), Amasya/Taşova (2005), Amasya/Göynücek (2007), Edirne/Keşan/Siğilli (2013) ve İzmir/Çandarlı (1997).

Kuru bamya, altın kadar değerli olup gramla satılmaktadır. Ülkemizde yıllık bamya üretimi bin ton civarıdır ve bunun dörtte biri kurutularak değerlendirilmektedir. Kurutulmuş bamyanın dayanma süresi yaklaşık iki yıldır. 1 kg kuru bamya 5 kg taze bamya demektir. Buna karşılık üretici kuruttuğu bamyayı istediği zaman satabilmekte; Akdeniz, Ege ve Marmara’da taze ve konserve tüketimi tercih edilirken, Doğu ve İç Anadolu’da kuru bamya tüketimi yaygındır. İç Anadolu’da kuru bamyadan yapılan çorbası düğün, mevlid ve bayram yemeğidir. Hatta düğün sahipleri, “X kilo bamya kullandıklarıyla” öğünerek düğünlerinin büyüklüğünü pişirdikleri bamya miktarıyla ifade ederler.

Ülkemizde yetişen bamya çeşitleri bölgeseldir. Afrikalı bamyayı millileştirdik ve coğrafî işaret korumasına aldık: Amasya Çiçek Bamyası (2016), Bornova Kınalı Bamyası (2019), Keşan Siğilli Bamyası (2019), Trakya Celaliye Bamyası (2021), Konya Bamya Çorbası (2020), Amasya Etli Çiçek Bamyası yemeği (2021) itibariyle Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan tescillidir.

Ve benden bir tarif: Çıtır Çerez Bamya. Bamyaları -irilerini yani odun gibileri tercih edin- saplarından temizleyip limonlu suda biraz bekletin. Sonra kurulayın. Yumurta, un, tuz ve sodayı bir kâse de çırpın. Ayrı bir kâseye “tarhana” koyun.  Bamyaları önce yumurtalı karışıma sonra tarhanaya bulayın. Tavaya alıp kızgın yağda kızartın. Yanında sarımsak-kuru nane-yoğurt karışımlı sos ile servis edin. Müthiş eşlikçidir. Afiyetle…

Bamya deyip geçmeyin lütfen!

Boyundan büyük işlerin erbabıdır O; tarihten siyasete, estetikten edebiyata, tiyatrodan mutfağa, ekonomiden sosyolojiye, astrolojiden argoya… Performansıyla, fanatizmiyle, erotizmiyle yaşayan efsanedir, vesselam!

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 21 Ağustos 2025’te yayımlanmıştır.

  1. Şemsettin Sami (2015), Kamus-ı Türkî, (Haz: P.Yavuzarslan), Ankara: TDK Yayını, s.103.
  2. İbn Battûta (2017), İbn Battûta Seyahatnâmesi, (Çev. A.S.Aykut), İstanbul: YKB Yayını, s.666.
  3. Sakaoğlu, Necdet (1994), Bamyacı-Lahanacı Müsabakaları, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Ortak Yayını, C.2, s.43-45.
  4. Çetin, K.-Dikmen, M. (2016), İlhâmî Divanı’nda Kış Tasvirleri ve Bir Mazmun Olarak Lahana, İstanbul: Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.9, S.45, Ağustos 2016, s.71-77.
    “Bamya gibi dizilmez yüzbini bir ipliğe
    Sanki arslandır ki arabayla gezer lahana.”                                                                    
  1. Evliyâ Çelebi (2011), Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Haz. S.A.Kahraman), İstanbul: YKY Yayını, 10.Kitap C.1, s.558.
  2. Yalçın, M. (2018), Hiç Bamya İle Balık Yenir Mi? www.t24.com.tr, erişim tarihi: 28 Aralık 2023.
  3. Kaygusuz Abdal (2010), Saraynâme (Der. A.Güzel) Ankara: TDV Yayını, s.332.
  4. Boyraz, Şeref (2013), Karacaoğlan’da Hayvan ve Bitki Adlarının Fonksiyonları, Karacaoğlan Kitabı, Eskişehir 2013 Yayını, s.406.
  5. Kaya, D. (2007), Halk Edebiyatında Yemek Destanları, Motif Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2007, S.48, s.4-11.
  6. Karay, Refik Halid (2011), Makyajlı Kadın, İstanbul: İnkılap Yayını.
  7. İmam Nablusi (2007), Rüya Tabirleri Ansiklopedisi (Çev. A.S.Yavuz), İstanbul: Sağlam Yayınevi, s.84.

Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek - 1962, İzmir doğumlu. İşletme eğitimli. Danışmanlık şirketi kurucu ortağı (1992-). DEİK Türkiye-Tanzanya İş Konseyi Kurucu Başkanlığı yaptı (2011). Tanzanya İşbirliği Forumu Kurucusu (2014-). Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Afrikatürk dergisini projelendirdi ve yayımladı (2019). Afrika Menekşesi öyküsü, Tarık Dursun K. Öykü Ödülü’nde “yayımlanmaya değer” bulundu (2019. Dünya Siyasetinde Afrika adlı akademik kitap serisinin bölüm yazarlarından (2020-2021). Afrika Şiiri’ne dair ülkemizdeki en kapsamlı araştırma-incelemeyi yaptı ve yayımladı (2021). Afrika araştırmaları, öyküleri ve denemeleri Türk Edebiyatı, YeniE, Sözcükler, Notos, Varlık, Edebiyat Ortamı, Edebiyatist, KE dergisi, görüş21.com ve ishakedebiyat.com’da yayımlandı/yayımlanıyor. Afrika üzerine yazıyor, seminerler veriyor ve arada Tanzanya’da yaşıyor. Tanzanya, Kafka ve zeybek en büyük tutkuları. Dünyayı şairlerin kurtaracağına inanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x