Futbolun şiddetle imtihanı – Vaziyeti idare ederek sorunlar çözülmez

Bir ‘şiddet’ haberi, Gazze gibi, ekonomi gibi, deprem gibi gündemlerin önüne geçti bir anda. Bir kulüp başkanının bir hakeme attığı yumruğa ilişkin tepkiler çığ gibi büyüdü. Bir ucundan siyaset, diğer ucundan hukuk tuttu. Ve anlaşıldı ki: Futbol, asla sadece futbol değil. Ahmet Çakır yazdı.

Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın, FIFA kokartlı hakemimiz Halil Umut Meler’e saldırarak hastanelik etmesi, doğal olarak ülkeyi ayağa kaldırdı. Gerekli tepkiler en üst düzeyde ortaya konuldu. Adli yargı da harekete geçip gerekeni yaptı.

Başta medya olmak üzere spor dünyası olayı şiddetle ve nefretle kınadı. Tutuklanan Koca’nın Ankaragücü kulübü başkanlığından istifası, hakemlerin tepkisi ve öteki gelişmeler epeyce sürecek gibi görünüyor.

Bugüne kadar sahalarda yaşanan şiddet olaylarının zirvesi olarak görülen bu durumla ilgili olarak TFF’nin ligleri süresiz ertelemesi çok önemli bir karardı.

Meler’in FIFA kokardı taşıması nedeniyle uluslararası kuruluşlar da devreye gireceğe benziyor.

Dünyaya rezil mi olduk?

Hayır; ‘dünyaya rezil olduk’ durumu değil, bu kez söz konusu olan, çok daha fazlası. 2032’de İtalya ile birlikte organize edeceğimiz Avrupa Şampiyonası’nı bile etkileyebilir bu olay. ‘Sahalarımızda görmek istemediğimiz hareketler’ yavanlığının çok ötesinde bir sıkıntının içindeyiz.

Bu noktaya nasıl gelindiği de işin bir başka yönü.

Her şey hepimizin gözleri önünde yaşandı. Yıllardır süregelen ve genellikle görmezden gelinen birtakım olaylar, günün birinde böyle bir durumun yaşanabileceğini gösteriyordu. Çok vahim söz ve eylemlerle ilgili olarak bile fazla bir şey yapılmamış, basmakalıp birkaç tepkinin ötesine geçmeye gerek görülmemişti

Özellikle geçen sezon yine Ankaragücü-Beşiktaş maçında sahaya atlayan bir taraftarın hakeme saldırısını önleyen Josef de Souza’nın ceza almış olması, asıl vahim durumu görmeyip şekilci yorumla hareket ettiğimizi ortaya koymuştu. Brezilyalı oyuncu da ‘İlerde daha vahim bir olay yaşandığında beni hatırlayacaksınız’ demişti. Hatırladık, ama geç oldu.

Buna benzer bir yığın olay alarm zillerini şiddetle çalarken duymazdan, görmezden geldik. Pek çok konuda olduğu gibi ‘Boş ver abi, bişey olmaz!’ diye yaşamayı sürdürdük.

Biriken sorunlar ve sihirli değnek

Kulüpler Yasası olarak bilinen, sporda şiddetin önlenmesini de içeren yasa kapsamındaki çalışmalar sırasında TBMM’ye davet edilenler arasında ben de bulunuyordum. Komisyon çalışması sırasında görüşlerine başvurulacak kişiler arasında Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) Genel Sekreteri olarak yer almıştım Esat Yılmaer başkanımla birlikte…

Komisyonda görüş bildiren bazılarına bakarsanız, şunu şunu yaparak şiddeti önleyebilir, öteki sorunları da çözebilirdiniz. Sihirli değnek sahibi arkadaşlarımıza göre çözüm bu kadar basitti.

Bense tam tersini düşünüyordum. Bu tür çalışmaların çok gerekli olduğunu, mutlaka yarar sağlayacağını, fakat amaçlanan düzeltmeler için çok daha fazla çaba harcamak gerektiğini orada anlatmaya çalışmıştım.

Bu kestirmeden gidilebilecek bir yol değildi. Çok daha uzun bir yol vardı ve orada yürürken önünüze çıkacak engellere takılmayacak, zikzaklara düşmeyecek bir beceri, güçlüklerden yılmayacak çok sağlam bir irade ortaya koymak gerekiyordu.

Konuyu gerekli ciddiyetle ele aldığınızda bu mücadelede başarılı olmayı zorlaştıran pek çok etken bulunduğunu görebilirdiniz. Üstelik bunlar spor alanını aşan bazı derin sorunlar…

Vaziyeti idare etmek

En başta bizim sorunlarımızı çözme konusunda pek istekli ve becerikli bir toplum olmadığımız gerçeği vardı. Sadece sporda değil, başka pek çok alanda sorunlarımızı çözmeye çalışmak yerine ertelemek ve sürekli boş konuşmalarla çözüm yerine yaşanan kaosu beslemek, onlarla birlikte yaşamak, daha kolayımıza geliyordu.

Gerçi sporda durumun biraz değişik olması beklenebilirdi. Hem uluslararası ilişkiler daha yoğundu hem de dinamik bir alandı.

Çok önemli bir başka engel, toplumda şiddetin çok köklü oluşu. İnsanlarımızın önemli bir bölümünün karşılaşılan sorunları şiddet yoluyla çözme eğilimi ve inancı. Saldırıyla yere düşmüş insanın kafasına tekmeyle vurulması vahşeti de olayın görmezden gelinemeyecek bir boyutu.

Her düzeydeki otoritenin bunu önlemek için çaba göstermek yerine ‘vaziyeti idare etme’ anlayışı içinde olması. En korkunç olayların bile üzerinden 3-5 gün geçtikten sonra unutulmaya terkedilmesi, çözümü olanaksız hale getiren yanlışlarımızdan biri. Etkin müdahale, caydırıcı ceza, engelleyici takip, kısacası sürekli ve ödünsüz bir mücadele olmadan sorunları çözemezsiniz.

Toplumdaki şiddet eğilimi

Durumun biraz daha anlaşılır hale gelmesi için bu tür sorunların çözümünde belli mesafeler almış ülkelerin bizimkinin tam tersi bir tavır içinde bulunmasını gösterdiğimizi hatırlatalım.

Kimi zaman bununla ilgili örneklerden hayranlıkla söz eder, ‘İngilizler, UEFA’nın kendilerine verdiği 3 yıllık cezayı 5 yıla çıkardı’ deriz, işin önünü arkasını pek bilmeden. Orada ilgili yasanın tam işlerliği kavuşması için 7 kez değişikliğe uğradığından, yani çok sağlam ve sürekli bir irade ortaya konulduğundan haberdar olanımız da azdır.

Toplumdaki şiddet eğilimi dediğimizde spor elbette ki bunun belli bir kesimi. Küçük bir medya taraması yaptığımızda başka alanlarda da bunun dehşet verici örneklerini görürüz. Kadınlara uygulanan şiddetten tutun da ‘borcunu ödemedi, öldürdüm’ durumlarından haberiniz olmadığını söyleyemezsiniz. Kimi zaman ‘yan baktı, bıçakladım’dan tutun da trafikte yol verme kavgasına kadar çok geniş bir alanda kolaylıkla silahların çekildiğini biliriz.

Günah keçisi hakemler

Milyonların ilgi alanı, eğlencesi, tutkusu, hatta hastalığı olan futboldaki şiddet içinde hakemlere yönelik tavır, artık hastalık boyutunu da aşmış durumda.

Futbolumuzdaki bütün kötülüklerin, yanlışların ve daha pek çok sakatlığın hakemlerden kaynaklandığı son yıllarda giderek ağırlık kazanan bir görüş.

Özellikle kötü yönetimler, harcanan milyonlara karşın herhangi bir başarı elde edilemeyişini kestirmeden hakemlere fatura etme anlayışı içinde. Arkalarında da milyonlarca taraftar var.

Bu alanda etkin bir güç olarak yerini almış bulunan yorumcuların da hakemlere pek anlayışlı yaklaştıkları söylenemez. Çoğunluğu hakem kökenli olsa da bu durum değişmez. Tam tersine ‘içerden’ ne kadar sert vurursa o kadar etkili olur, görüşü baskındır.

Bugün ülkemizde ‘hakem yorumculuğu’ diye bir sektörün ortaya çıkmış olması, bu alandaki sakatlığın kanıtlarından biridir.

Bunların çok izlendiği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Çünkü izleyicileri avlamanın kolay yoludur hakem eleştirisi. Penaltı dediğinizde izleyen topluluğun yarısını mutlu edersiniz, öteki yarısını kızdırırsınız, ama iki durumda da izlenirsiniz. Bunun yerine ülke hakemliğinin gelişimiyle ilgili olarak yapılacak program, gecenin en az izleneni olmaya adaydır.

Geceler boyu süren tv konuşmalarının, gazete yazılarının ve öteki medya etkinliklerinin olması gerekenle hiçbir ilgisi yoktur. Hakemliğin gelişmesi, daha iyi hakemler yetiştirmek gibi gerçek çözümler kimsenin ilgisini çekmez. Hatta başarıdan pek hoşlanılmadığı da rahatlıkla söylenebilir.

Cüneyt Çakır’ın 21. Yüzyılın Avrupa’da en başarılı ikinci hakemi seçilmesinin medyamızda hemen hiç yer almadığına inanabilir misiniz?

Aynı Cüneyt Çakır’ın Katar’daki Dünya Kupası’nda yer almasının önlenişine ne buyurursunuz?

2014 ve 2018’de yarı final yönetmiş olan Cüneyt Çakır’ın ülkemize daha büyük bir gurur getirmesi neredeyse garantiydi, engellendi.

“Tabancam yanımda olsa…”

Hakemlere dönük eleştirilerin çoğu zaman sözlü şiddet boyutuna çıkması da az rastlanan durumlar değildir. Herhangi bir hakemin maçtaki hatası nedeniyle ’tabancam yanımda olsa onu vururdum’ diye bir yöneticinin ettiği dehşet verici söz bizde pek tepki yaratmaz. Tam tersine, kendisinin de bunu yapmayı düşündüğünü söyleyebilen birileri ortaya çıkar. Toplumsal vasatta da bu tür sözler kimi zaman hayranlığa varan takdirle karşılanır.

Bizim memlekette futboldan herkesin anladığı, konuşan insanların da hakemliği filan çok iyi bildikleri sanılır. Oysa doğrudan bu işin içindeki insanlar arasında dahi kuralları bilmeyenlerin sayısı, tahmin edebileceğinizden çok daha fazladır. O reklamdaki ‘ağzı olan konuşuyor’ durumu söz konusudur. Böyle durumlar bizde pek yadırganmaz. Buna dikkat çekmeye çalışırsanız, ’Ne yani, sadece sen mi biliyorsun efendi!’ diye saldırgan bir cehaletle muhatap olmak zorunda kalırsınız.

Yumruk atan Koca, Fair Play ödüllü

Halil Umut Meler saldırısı, aslında bağıra bağıra geldi. Bunda da tepeden tırnağa sorumluyduk. Tayfun Bayındır meslektaşımız haklı: Federasyon başkanından yorumcusuna kadar kimse kendini bu sorumluluktan soyutlayamaz.

Tabii şimdi önemli olan bundan sonrası. Tepki olarak en üst düzeyde irade ortaya konulmuş görünüyor. TFF’nin ligleri süresiz ertelemesi de çok önemli bir karar. Fakat daha yapılması gereken pek çok iş var ve o yolda adımlar atılırken sıkıntılar başlayabilir.

2-3 hafta sonra liglerin süresiz ertelenmiş olmasından doğan sıkıntılar kendini gösterebilir. Yüz binlerce insanı etkileyecek ekonomik sorunlar ortaya çıkabilir. Koronavirüs dönemindekinden çok daha zorlu bir süreç yaşanabilir. Uluslararası sportif ilişkilerde sorunlar doğabilir. Alınan ve alınacak kararların ne kadar arkasında durulabileceğini, sorunların çözümünde hangi sağlam adımların atılabileceğini o zaman görürüz.

Olayın baş aktörü durumundaki Faruk Koca’nın siyasi kimliği, TFF Fair Play Ödülü kazanmış olması ve son haftalarda dikkat çekici centilmenlik girişimlerinde bulunmuş olması, nasıl yorumlanılacağına pek karar verilemeyen noktalar…

Konuyla ilgili olarak söylenebilecek daha pek çok şey var. Bir başka yazıya diyelim.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

Ahmet Çakır
Ahmet Çakır
Ahmet Çakır - Spor yazarı, edebiyatla da ilgileniyor. Sporla ilgili 13 kitabı var. Edebiyatla ilgili Dostun Ölümü (Öykü) ve Bana Derler Balatlı (Anlatı) kitapları bulunuyor. 1980’de Dünyada ve Türkiye’de Sansür çalışması ile Yunus Nadi Ödülü kazandı. 1982’de Akademi Kitabevi Öykü ödülünü aldı. 12 yıl TRT’de ve sonrasında aralarında Hürriyet’in de bulunduğu çeşitli gazetelerde çalıştı. Radyo oyunları yazdı ve uyguladı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanını hem radyo oyunu hem sahne oyunu olarak uyarladı. Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde başkan yardımcısı ve genel sekreter olarak iki dönem görev yaptı. TGC üyesi. Sportstv kanalında Sporsever programını yapıyor. Sürekli basın kartı sahibi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Futbolun şiddetle imtihanı – Vaziyeti idare ederek sorunlar çözülmez

Bir ‘şiddet’ haberi, Gazze gibi, ekonomi gibi, deprem gibi gündemlerin önüne geçti bir anda. Bir kulüp başkanının bir hakeme attığı yumruğa ilişkin tepkiler çığ gibi büyüdü. Bir ucundan siyaset, diğer ucundan hukuk tuttu. Ve anlaşıldı ki: Futbol, asla sadece futbol değil. Ahmet Çakır yazdı.

Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın, FIFA kokartlı hakemimiz Halil Umut Meler’e saldırarak hastanelik etmesi, doğal olarak ülkeyi ayağa kaldırdı. Gerekli tepkiler en üst düzeyde ortaya konuldu. Adli yargı da harekete geçip gerekeni yaptı.

Başta medya olmak üzere spor dünyası olayı şiddetle ve nefretle kınadı. Tutuklanan Koca’nın Ankaragücü kulübü başkanlığından istifası, hakemlerin tepkisi ve öteki gelişmeler epeyce sürecek gibi görünüyor.

Bugüne kadar sahalarda yaşanan şiddet olaylarının zirvesi olarak görülen bu durumla ilgili olarak TFF’nin ligleri süresiz ertelemesi çok önemli bir karardı.

Meler’in FIFA kokardı taşıması nedeniyle uluslararası kuruluşlar da devreye gireceğe benziyor.

Dünyaya rezil mi olduk?

Hayır; ‘dünyaya rezil olduk’ durumu değil, bu kez söz konusu olan, çok daha fazlası. 2032’de İtalya ile birlikte organize edeceğimiz Avrupa Şampiyonası’nı bile etkileyebilir bu olay. ‘Sahalarımızda görmek istemediğimiz hareketler’ yavanlığının çok ötesinde bir sıkıntının içindeyiz.

Bu noktaya nasıl gelindiği de işin bir başka yönü.

Her şey hepimizin gözleri önünde yaşandı. Yıllardır süregelen ve genellikle görmezden gelinen birtakım olaylar, günün birinde böyle bir durumun yaşanabileceğini gösteriyordu. Çok vahim söz ve eylemlerle ilgili olarak bile fazla bir şey yapılmamış, basmakalıp birkaç tepkinin ötesine geçmeye gerek görülmemişti

Özellikle geçen sezon yine Ankaragücü-Beşiktaş maçında sahaya atlayan bir taraftarın hakeme saldırısını önleyen Josef de Souza’nın ceza almış olması, asıl vahim durumu görmeyip şekilci yorumla hareket ettiğimizi ortaya koymuştu. Brezilyalı oyuncu da ‘İlerde daha vahim bir olay yaşandığında beni hatırlayacaksınız’ demişti. Hatırladık, ama geç oldu.

Buna benzer bir yığın olay alarm zillerini şiddetle çalarken duymazdan, görmezden geldik. Pek çok konuda olduğu gibi ‘Boş ver abi, bişey olmaz!’ diye yaşamayı sürdürdük.

Biriken sorunlar ve sihirli değnek

Kulüpler Yasası olarak bilinen, sporda şiddetin önlenmesini de içeren yasa kapsamındaki çalışmalar sırasında TBMM’ye davet edilenler arasında ben de bulunuyordum. Komisyon çalışması sırasında görüşlerine başvurulacak kişiler arasında Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) Genel Sekreteri olarak yer almıştım Esat Yılmaer başkanımla birlikte…

Komisyonda görüş bildiren bazılarına bakarsanız, şunu şunu yaparak şiddeti önleyebilir, öteki sorunları da çözebilirdiniz. Sihirli değnek sahibi arkadaşlarımıza göre çözüm bu kadar basitti.

Bense tam tersini düşünüyordum. Bu tür çalışmaların çok gerekli olduğunu, mutlaka yarar sağlayacağını, fakat amaçlanan düzeltmeler için çok daha fazla çaba harcamak gerektiğini orada anlatmaya çalışmıştım.

Bu kestirmeden gidilebilecek bir yol değildi. Çok daha uzun bir yol vardı ve orada yürürken önünüze çıkacak engellere takılmayacak, zikzaklara düşmeyecek bir beceri, güçlüklerden yılmayacak çok sağlam bir irade ortaya koymak gerekiyordu.

Konuyu gerekli ciddiyetle ele aldığınızda bu mücadelede başarılı olmayı zorlaştıran pek çok etken bulunduğunu görebilirdiniz. Üstelik bunlar spor alanını aşan bazı derin sorunlar…

Vaziyeti idare etmek

En başta bizim sorunlarımızı çözme konusunda pek istekli ve becerikli bir toplum olmadığımız gerçeği vardı. Sadece sporda değil, başka pek çok alanda sorunlarımızı çözmeye çalışmak yerine ertelemek ve sürekli boş konuşmalarla çözüm yerine yaşanan kaosu beslemek, onlarla birlikte yaşamak, daha kolayımıza geliyordu.

Gerçi sporda durumun biraz değişik olması beklenebilirdi. Hem uluslararası ilişkiler daha yoğundu hem de dinamik bir alandı.

Çok önemli bir başka engel, toplumda şiddetin çok köklü oluşu. İnsanlarımızın önemli bir bölümünün karşılaşılan sorunları şiddet yoluyla çözme eğilimi ve inancı. Saldırıyla yere düşmüş insanın kafasına tekmeyle vurulması vahşeti de olayın görmezden gelinemeyecek bir boyutu.

Her düzeydeki otoritenin bunu önlemek için çaba göstermek yerine ‘vaziyeti idare etme’ anlayışı içinde olması. En korkunç olayların bile üzerinden 3-5 gün geçtikten sonra unutulmaya terkedilmesi, çözümü olanaksız hale getiren yanlışlarımızdan biri. Etkin müdahale, caydırıcı ceza, engelleyici takip, kısacası sürekli ve ödünsüz bir mücadele olmadan sorunları çözemezsiniz.

Toplumdaki şiddet eğilimi

Durumun biraz daha anlaşılır hale gelmesi için bu tür sorunların çözümünde belli mesafeler almış ülkelerin bizimkinin tam tersi bir tavır içinde bulunmasını gösterdiğimizi hatırlatalım.

Kimi zaman bununla ilgili örneklerden hayranlıkla söz eder, ‘İngilizler, UEFA’nın kendilerine verdiği 3 yıllık cezayı 5 yıla çıkardı’ deriz, işin önünü arkasını pek bilmeden. Orada ilgili yasanın tam işlerliği kavuşması için 7 kez değişikliğe uğradığından, yani çok sağlam ve sürekli bir irade ortaya konulduğundan haberdar olanımız da azdır.

Toplumdaki şiddet eğilimi dediğimizde spor elbette ki bunun belli bir kesimi. Küçük bir medya taraması yaptığımızda başka alanlarda da bunun dehşet verici örneklerini görürüz. Kadınlara uygulanan şiddetten tutun da ‘borcunu ödemedi, öldürdüm’ durumlarından haberiniz olmadığını söyleyemezsiniz. Kimi zaman ‘yan baktı, bıçakladım’dan tutun da trafikte yol verme kavgasına kadar çok geniş bir alanda kolaylıkla silahların çekildiğini biliriz.

Günah keçisi hakemler

Milyonların ilgi alanı, eğlencesi, tutkusu, hatta hastalığı olan futboldaki şiddet içinde hakemlere yönelik tavır, artık hastalık boyutunu da aşmış durumda.

Futbolumuzdaki bütün kötülüklerin, yanlışların ve daha pek çok sakatlığın hakemlerden kaynaklandığı son yıllarda giderek ağırlık kazanan bir görüş.

Özellikle kötü yönetimler, harcanan milyonlara karşın herhangi bir başarı elde edilemeyişini kestirmeden hakemlere fatura etme anlayışı içinde. Arkalarında da milyonlarca taraftar var.

Bu alanda etkin bir güç olarak yerini almış bulunan yorumcuların da hakemlere pek anlayışlı yaklaştıkları söylenemez. Çoğunluğu hakem kökenli olsa da bu durum değişmez. Tam tersine ‘içerden’ ne kadar sert vurursa o kadar etkili olur, görüşü baskındır.

Bugün ülkemizde ‘hakem yorumculuğu’ diye bir sektörün ortaya çıkmış olması, bu alandaki sakatlığın kanıtlarından biridir.

Bunların çok izlendiği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Çünkü izleyicileri avlamanın kolay yoludur hakem eleştirisi. Penaltı dediğinizde izleyen topluluğun yarısını mutlu edersiniz, öteki yarısını kızdırırsınız, ama iki durumda da izlenirsiniz. Bunun yerine ülke hakemliğinin gelişimiyle ilgili olarak yapılacak program, gecenin en az izleneni olmaya adaydır.

Geceler boyu süren tv konuşmalarının, gazete yazılarının ve öteki medya etkinliklerinin olması gerekenle hiçbir ilgisi yoktur. Hakemliğin gelişmesi, daha iyi hakemler yetiştirmek gibi gerçek çözümler kimsenin ilgisini çekmez. Hatta başarıdan pek hoşlanılmadığı da rahatlıkla söylenebilir.

Cüneyt Çakır’ın 21. Yüzyılın Avrupa’da en başarılı ikinci hakemi seçilmesinin medyamızda hemen hiç yer almadığına inanabilir misiniz?

Aynı Cüneyt Çakır’ın Katar’daki Dünya Kupası’nda yer almasının önlenişine ne buyurursunuz?

2014 ve 2018’de yarı final yönetmiş olan Cüneyt Çakır’ın ülkemize daha büyük bir gurur getirmesi neredeyse garantiydi, engellendi.

“Tabancam yanımda olsa…”

Hakemlere dönük eleştirilerin çoğu zaman sözlü şiddet boyutuna çıkması da az rastlanan durumlar değildir. Herhangi bir hakemin maçtaki hatası nedeniyle ’tabancam yanımda olsa onu vururdum’ diye bir yöneticinin ettiği dehşet verici söz bizde pek tepki yaratmaz. Tam tersine, kendisinin de bunu yapmayı düşündüğünü söyleyebilen birileri ortaya çıkar. Toplumsal vasatta da bu tür sözler kimi zaman hayranlığa varan takdirle karşılanır.

Bizim memlekette futboldan herkesin anladığı, konuşan insanların da hakemliği filan çok iyi bildikleri sanılır. Oysa doğrudan bu işin içindeki insanlar arasında dahi kuralları bilmeyenlerin sayısı, tahmin edebileceğinizden çok daha fazladır. O reklamdaki ‘ağzı olan konuşuyor’ durumu söz konusudur. Böyle durumlar bizde pek yadırganmaz. Buna dikkat çekmeye çalışırsanız, ’Ne yani, sadece sen mi biliyorsun efendi!’ diye saldırgan bir cehaletle muhatap olmak zorunda kalırsınız.

Yumruk atan Koca, Fair Play ödüllü

Halil Umut Meler saldırısı, aslında bağıra bağıra geldi. Bunda da tepeden tırnağa sorumluyduk. Tayfun Bayındır meslektaşımız haklı: Federasyon başkanından yorumcusuna kadar kimse kendini bu sorumluluktan soyutlayamaz.

Tabii şimdi önemli olan bundan sonrası. Tepki olarak en üst düzeyde irade ortaya konulmuş görünüyor. TFF’nin ligleri süresiz ertelemesi de çok önemli bir karar. Fakat daha yapılması gereken pek çok iş var ve o yolda adımlar atılırken sıkıntılar başlayabilir.

2-3 hafta sonra liglerin süresiz ertelenmiş olmasından doğan sıkıntılar kendini gösterebilir. Yüz binlerce insanı etkileyecek ekonomik sorunlar ortaya çıkabilir. Koronavirüs dönemindekinden çok daha zorlu bir süreç yaşanabilir. Uluslararası sportif ilişkilerde sorunlar doğabilir. Alınan ve alınacak kararların ne kadar arkasında durulabileceğini, sorunların çözümünde hangi sağlam adımların atılabileceğini o zaman görürüz.

Olayın baş aktörü durumundaki Faruk Koca’nın siyasi kimliği, TFF Fair Play Ödülü kazanmış olması ve son haftalarda dikkat çekici centilmenlik girişimlerinde bulunmuş olması, nasıl yorumlanılacağına pek karar verilemeyen noktalar…

Konuyla ilgili olarak söylenebilecek daha pek çok şey var. Bir başka yazıya diyelim.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

Ahmet Çakır
Ahmet Çakır
Ahmet Çakır - Spor yazarı, edebiyatla da ilgileniyor. Sporla ilgili 13 kitabı var. Edebiyatla ilgili Dostun Ölümü (Öykü) ve Bana Derler Balatlı (Anlatı) kitapları bulunuyor. 1980’de Dünyada ve Türkiye’de Sansür çalışması ile Yunus Nadi Ödülü kazandı. 1982’de Akademi Kitabevi Öykü ödülünü aldı. 12 yıl TRT’de ve sonrasında aralarında Hürriyet’in de bulunduğu çeşitli gazetelerde çalıştı. Radyo oyunları yazdı ve uyguladı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanını hem radyo oyunu hem sahne oyunu olarak uyarladı. Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde başkan yardımcısı ve genel sekreter olarak iki dönem görev yaptı. TGC üyesi. Sportstv kanalında Sporsever programını yapıyor. Sürekli basın kartı sahibi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x