Adolescence – ergenlik dizisini neden bütün ebeveynler izlemeli?

Adolescence-Ergenlik dizisi neden bu kadar popüler oldu? Dizi ergenliğe ilişkin ne söylüyor? Günümüzde erkeklik kimliği hangi baskılar altında? Ergenlerin kimlik inşasında hangi sorunlar var? Ergenlere nasıl yaklaşmalı? Gamze Dönmez Yürük yazdı.

Ergenlik, kimlik arayışının derinleştiği, benlik algısının hızla evrildiği bir dönem. Bu dönemki tek değişim bedenle sınırlı kalmaz, duyguların yoğunlaşması, ilişkilerin karmaşıklaşması ve dünyaya bakışın yeniden şekillenmesiyle birlikte çok katmanlı bir dönüşümü de içerir. Bu süreçte kimlik arayışı yalnızca anne-babayla kurulan ilişkiden etkilenmez; akran grupları, toplumsal cinsiyet rolleri ve dijital dünya gibi çok sayıda etken bu gelişime doğrudan müdahale eder.

Ergen bir yandan ait olmaya, bir yandan özgürleşmeye çalışır; hem görünür olmaya hem gizlenmeye ihtiyaç duyar. Bu içsel gerilim, ergenin en savunmasız, en hassas hissettiği zamanlarda daha belirgin hale gelir. Sosyal medyanın sunduğu rol modeller ve dijital topluluklar da bu karmaşık süreçte yol gösterici olmaktan çok, yön saptırıcı olabilir.

Netflix’in 2025 yapımı mini dizisi Adolescence, (Ergenlik) bu çok katmanlı gelişim döneminin epey etkileyici şekilde ele alındığı bir yapım. Dizi, 13 yaşındaki Jamie Miller’ın bir sınıf arkadaşını öldürmekle suçlanmasının ardından gelişen sarsıcı süreci ele alıyor. Suçun arkasındaki motivasyon açığa çıkarken, sadece bir çocuğun değil, bir toplumun, aile yapısının ve dijital dünyanın karanlık yönlerinin de mercek altına alındığı çarpıcı bir hikâye anlatılıyor.

Adolescence, yalnızca bir suç hikayesi değil; erkek çocuklarının nasıl bir sosyal iklimde büyüdüğünü, dijital dünyanın görünmez etkilerini, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin kırılganlığını ve kimlik karmaşası döneminde yolunu kaybetmenin nelere mal olabileceğini gözler önüne seriyor. Dizide, Jamie’nin çevrimiçi olarak maruz kaldığı toksik erkeklik ideolojileri, onun suçla olan ilişkisini anlamak açısından hayati bir yerde duruyor. Gösterildiği ilk iki hafta içinde 66 milyon izlenme alarak gündeme oturan dizi, İngiltere’ deki okullarda da gösterime girmeye hazırlanıyor. [¹]

Jamie karakteri, ergenliğin sancılı kimlik arayışı içinde, kırılgan erkekliğin nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. Toplumsal normların baskısı, aile dinamikleri ve bireysel deneyimlerin kesişiminde, Jamie, duygusal olarak bastırılmış, kendini kusurlu gören ve onay arayışı içinde kaybolmuş bir genç olarak karşımıza çıkıyor. Onun hikayesi, yalnızca bireysel bir trajediyi değil, aynı zamanda erkekliğin nasıl inşa edildiğini, kırılganlığın nasıl bir tehdit olarak algılandığını ve bu boşluğu doldurmak için genç erkeklerin hangi karanlık yollara sürüklenebileceğini anlatan bir toplumsal sorgulama sunuyor.

Erkekliğin güç, başarı, fiziksel dayanıklılık, çekicilik, popülerlik gibi kriterlerle ölçüldüğü bir dünyada, Jamie, kendine bir yer bulmaya çalışırken, giderek daha fazla içine kapanıyor ve değersizlik duygusunu telafi edecek yollar arıyor.

Performatif erkeklik

Jamie’nin çirkin ve zayıf olduğuna inanması, dış görünüşle ilgili toplumsal normların ve erkeklik beklentilerinin ona yüklediği baskılarla doğrudan ilişkili. Düşük bir benlik değerine sahip Jamie, toplumsal cinsiyet normları doğrultusunda “ideal erkek” olma baskısını hissediyor. Bu durum, onun erkeklik kimliğini ve toplumsal kabulünü sorgulamasına yol açıyor.

ABD’li çağdaş filozof Judith Butler’a göre erkeklik, toplumsal normlara göre şekillenen performatif bir kimlik. Erkeklerin güçlü, bağımsız, cesur, “erkek gibi” olmaları beklenir. Yani erkeklik, doğuştan gelen bir özellik değil, sürekli kanıtlanması gereken bir performanstır. Bu performansın kaçınılmaz bir sonucu olarak erkekler kırılgan hale gelir, duygusal ihtiyaçlarını ifade etmekte zorlanır ve bu duyguları bastırarak kendilerini korumaya çalışırlar. Jamie gibi pek çok genç erkek, bu performansta başarısız olduğunu düşündüğünde kendini değersiz hisseder ve bazen bu hissi aşmak için radikal fikirlerle bir çıkış yolu arar.

İstediği halde romantik ilişkisi olmayan erkekleri tanımlayan kullanılan Incel toplulukları tam da bu noktada devreye girer. Erkekliğin krizini kadınları suçlayarak çözmeye çalışan bu gruplar, kırılgan erkeklere güçlü hissettirecek bir söylem sunar: “Senin başarısızlığın, senin suçun değil, kadınlar ve sistem yüzünden.” Kendi kırılganlıklarını inkâr eden erkekler, bu söylem aracılığıyla saldırgan ve telafi etmeye aşırı yönelik bir mekanizma geliştirir. Bu grupların savunduğu erkeklik modeli, kadınları sürekli eleştiren, güç dengesini bozmayı hedefleyen ve kontrolü elinde tutmaya çalışan bir yapı üzerine kuruludur. Ancak ironik bir şekilde, bu model, erkeklerin kendi iç dünyalarındaki güvensizlikleri ve yetersizlik duygularını daha da derinleştirir.

Sonuçta bu anlayış, erkeklerin gerçek potansiyellerini keşfetmelerinin ve duygusal derinliklerini geliştirmelerinin önünde büyük bir engel teşkil eder. Ve asıl mücadele edilmesi gereken erkeklik kültürünün sorunlarını perdelemekten başka bir işe yaramaz.

Ailenin rolü

Nasıl bir insan olduğumuzu, kişiliğimizi ve düşünce dünyamızı şekillendiren en güçlü etkenlerden biri, hiç kuşkusuz içinde büyüdüğümüz aile ortamı. Ancak bu etki, matematiksel bir denklem gibi işlemez. Teorik olarak doğru yaklaşımlar benimseyen ebeveynlerin çocukları da psikolojik zorluklar yaşayabilir, tam tersi şekilde, olumsuz hatta istismarcı bir aile ortamında büyüyen bireyler de sağlıklı bir yetişkinliğe ulaşabilir. Benlik algımızın tohumları ailede ekilse de bu tohumların nasıl büyüyüp gelişeceği büyük ölçüde hayatın ilerleyen dönemlerindeki çevresel koşullara bağlıdır. Çocuğun hayatında önemli rol oynayan diğer yetişkinler, okul ortamı, öğretmenler, içinde yaşadığı toplum ve belki de günümüzde en kontrolsüz etkenlerden biri olan dijital dünya, gelişim sürecinde belirleyici birer faktör haline gelir. Günümüzde her şeyin sorumluluğunu ebeveyne yükleyen yaklaşım, oldukça indirgemeci bir bakış açısı. Dizinin sonunda Jamie’nin ebeveynlerinin hatayı kendilerinde aradıkları sahne de bu anlayışı vurguluyor.

Yine de aile, elbette önemli bir faktör. Bu bağlamda, ilk bakışta Jamie’nin sevgi dolu bir aile ortamında büyüdüğünü söylemek mümkün. Ancak, aileye daha derinlemesine bakmaya başladığımız yer, Jamie’nin psikologla görüşme yaptığı bölüm. Bu bölüm, Jamie’nin babasından almayı umduğu derin onay ihtiyacını gözler önüne serer. Babasının ilgisini ve takdirini kazanamadığı anlarda yaşadığı hayal kırıklığı, onun iç dünyasındaki yaraları ortaya koymaktadır.

Jamie’nin babası da aslında erkeklik normlarının içine hapsolmuş biri. Muhtemelen kendi çocukluğunda da benzer bir erkeklik performansı göstermesi gerektiğini öğrenmiş. Oğlunu güçlü ve dirençli bir birey olarak yetiştirmek isterken, farkında olmadan onu incitiyor. Ancak onun, kendi babasından farklı olarak daha sevgi dolu biri olması, bu döngüyü tek başına kırmaya yetmiyor. Çünkü ebeveynlik, yalnızca bireysel çabalarla şekillenmez, ebeveynin kendi içsel yaralarından, toplumsal yapıdan ve kültürel kodlardan derinlemesine etkilenir.

Ergenlik, bireyin kimlik arayışının en çalkantılı olduğu dönem. Bu süreçte çocuğun davranışlarını gözlemlemek, onun dünyasını anlamak kritik bir öneme sahip. Eğer bir ergen içe kapanıyor, odasından çıkmıyor, ailesiyle iletişimini kesiyor, arkadaşlarıyla eskisi kadar vakit geçirmiyor ya da güvensiz bir çevreye yöneliyorsa, aile bu değişimi göz ardı etmemeli. Ders başarısında ani düşüşler, sürekli yorgun ve çökkün bir görünüm gibi işaretler, çocuğun içinde bulunduğu psikolojik durum hakkında önemli ipuçları verebilir. Böyle durumlarda ebeveynler, çocuklarını daha yakından gözlemlemeli, öğretmenleriyle iletişim halinde olmalı ve en önemlisi, onların kendilerini ifade etmelerini teşvik etmeli. Elbette bu, o güne kadar kurulmuş ebeveyn-çocuk ilişkisine bağlı olarak değişir. Eğer o güne kadar açık bir iletişim kurulmuş ve güvenli bir bağ geliştirilmişse, çocuk duygularını paylaşmakta daha rahat olacaktır. Ancak ilişkide mesafe ve kopukluk varsa bile çocuk yine de dikkatle izlenmeli ve desteklenmeli. Bu işaretler her zaman, radikal gruplara katılma, istismar ya da bağımlılık gibi ciddi risklere işaret etmeyebilir; bazen yalnızca ebeveynin daha kolay yönetebileceği, geçici bir kriz de olabilir. Önemli olan, çocuktaki değişimi fark etmek ve bu değişimin ardındaki nedenleri anlamaya çalışmaktır.

Jamie’nin psikologla kurduğu ilişki de bu bağlamda oldukça etkileyiciydi. Teknik olarak bir terapi süreci olmasa da, birkaç seans içinde bile Jamie’nin nasıl bir bağ kurduğu çarpıcı bir şekilde görülebiliyordu. Bu nedenle psikolog, sürecin sona erdiği söylendiğinde, Jamie’nin içindeki terk edilme korkusu tetiklendi. Çünkü onun gözünde psikolog, onu anlayan ve kabul eden bir figüre dönüşmüştü ve tam da bu noktada bu bağın koparılması, kendini değersiz ve terk edilmiş hissetmesine yol açtı. Bu, Jamie’nin ayrılma ve reddedilme alanındaki şemalarının devreye girdiğini gösteriyor. Muhtemelen Jamie, kendini kusurlu, değersiz, sevilmeye layık olmayan, her an terk edilebilecek biri olarak algılıyor. Yine de, onu anlamaya çalışan bir yetişkinle hızla bir bağ kurabilmiş olması, iyileşme potansiyelini de gösteriyor. Bu tür güvenli bağlar ve destekleyici ortamlar, bir ergenin iyileşmesi için hayati öneme sahiptir ve bu bağ her zaman bir terapi süreciyle kurulmak zorunda değildir. Bazen bir öğretmen, bir akraba, bir spor takımı ya da destekleyici bir arkadaş grubu da benzer bir güven hissini sağlayabilir.

Jamie gibi gençlerin tutunacak güvenli alanlar bulamamasını sadece ebeveyn sorumluluğuna yüklemek, meseleyi fazlasıyla indirgemeci bir bakış açısıyla ele almak olur. Jamie’nin okul sahneleri ve dijital dünyanın karanlığı, bu durumun sadece bireysel bir mesele değil, toplumsal yapı ve çevresel dinamiklerin bir sonucu olduğunu da açıkça ortaya koyuyor.

Sadece bir kurgu mu?

Sonuç olarak, Adolescence dizisi, bireyin gelişiminde ailenin, çevrenin, toplumsal yapıların ve dijital dünyanın nasıl iç içe geçtiğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Jamie’nin hikayesi, sadece bir çocuğun suça sürüklenme öyküsü değil, erkekliğin nasıl inşa edildiğine ve gençlerin öfkesinin nasıl tehlikeli mecralara akabileceğine dair güçlü bir anlatı sunuyor.

Dizi, suçlu ilan edilen bir çocuğun aslında toplumun farklı katmanlarının birleşim noktasında duran bir figür olduğunu hatırlatıyor. Jamie’nin bireysel trajedisi, aynı zamanda ebeveynlerin içsel hesaplaşmalarını, erkeklik krizini ve dijital çağda aidiyet arayışını da gözler önüne seriyor.

Adolescence, büyüme sancılarının yalnızca bireysel psikolojiyle değil, sistemik dinamiklerle de şekillendiğini anlatan bir hikâye. Bir suçun arkasındaki karmaşık dinamikleri anlamak bazen, sadece suçluyu ve ailesini değil, toplumu da sorgulamayı gerektirir. Ve belki de en ürkütücü olan, Jamie’nin hikayesinin sadece bir kurgudan ibaret olmaması, dizinin, bugünün dünyasında benzer şekilde yalnızlaşan, yönsüzleşen ve radikalleşen pek çok gencin hikayesini yansıtıyor olmasıdır.

KAYNAKÇA

1.    https://gazeteoksijen.com/o2/iki-haftada-66-milyon-kez-izlenen-adolescencein-yapimcilari-ingiltere-basbakani-starmer-ile-bulustu-238613

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 11 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

Gamze Dönmez Yürük
Gamze Dönmez Yürük
Gamze Dönmez Yürük - Klinik Psikolog ve Psikoterapist. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden 2009 yılında mezun oldu. Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programını ise Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. Uluslararası Şema Terapi Derneği (ISST) onaylı şema terapisti. Aynı zamanda çiftlerle de psikoterapi çalışmaları yapıyor. Meslek hayatının başından beri farklı kurumlarda, çeşitli alanlarda psikolojik danışmanlık, psikoterapi, psikolojik test ve eğitim hizmetleri verdi. Bugüne kadar kazandığı deneyim ve aldığı eğitimler doğrultusunda bireysel terapi ve çift terapisi uygulamalarına devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Adolescence – ergenlik dizisini neden bütün ebeveynler izlemeli?

Adolescence-Ergenlik dizisi neden bu kadar popüler oldu? Dizi ergenliğe ilişkin ne söylüyor? Günümüzde erkeklik kimliği hangi baskılar altında? Ergenlerin kimlik inşasında hangi sorunlar var? Ergenlere nasıl yaklaşmalı? Gamze Dönmez Yürük yazdı.

Ergenlik, kimlik arayışının derinleştiği, benlik algısının hızla evrildiği bir dönem. Bu dönemki tek değişim bedenle sınırlı kalmaz, duyguların yoğunlaşması, ilişkilerin karmaşıklaşması ve dünyaya bakışın yeniden şekillenmesiyle birlikte çok katmanlı bir dönüşümü de içerir. Bu süreçte kimlik arayışı yalnızca anne-babayla kurulan ilişkiden etkilenmez; akran grupları, toplumsal cinsiyet rolleri ve dijital dünya gibi çok sayıda etken bu gelişime doğrudan müdahale eder.

Ergen bir yandan ait olmaya, bir yandan özgürleşmeye çalışır; hem görünür olmaya hem gizlenmeye ihtiyaç duyar. Bu içsel gerilim, ergenin en savunmasız, en hassas hissettiği zamanlarda daha belirgin hale gelir. Sosyal medyanın sunduğu rol modeller ve dijital topluluklar da bu karmaşık süreçte yol gösterici olmaktan çok, yön saptırıcı olabilir.

Netflix’in 2025 yapımı mini dizisi Adolescence, (Ergenlik) bu çok katmanlı gelişim döneminin epey etkileyici şekilde ele alındığı bir yapım. Dizi, 13 yaşındaki Jamie Miller’ın bir sınıf arkadaşını öldürmekle suçlanmasının ardından gelişen sarsıcı süreci ele alıyor. Suçun arkasındaki motivasyon açığa çıkarken, sadece bir çocuğun değil, bir toplumun, aile yapısının ve dijital dünyanın karanlık yönlerinin de mercek altına alındığı çarpıcı bir hikâye anlatılıyor.

Adolescence, yalnızca bir suç hikayesi değil; erkek çocuklarının nasıl bir sosyal iklimde büyüdüğünü, dijital dünyanın görünmez etkilerini, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin kırılganlığını ve kimlik karmaşası döneminde yolunu kaybetmenin nelere mal olabileceğini gözler önüne seriyor. Dizide, Jamie’nin çevrimiçi olarak maruz kaldığı toksik erkeklik ideolojileri, onun suçla olan ilişkisini anlamak açısından hayati bir yerde duruyor. Gösterildiği ilk iki hafta içinde 66 milyon izlenme alarak gündeme oturan dizi, İngiltere’ deki okullarda da gösterime girmeye hazırlanıyor. [¹]

Jamie karakteri, ergenliğin sancılı kimlik arayışı içinde, kırılgan erkekliğin nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. Toplumsal normların baskısı, aile dinamikleri ve bireysel deneyimlerin kesişiminde, Jamie, duygusal olarak bastırılmış, kendini kusurlu gören ve onay arayışı içinde kaybolmuş bir genç olarak karşımıza çıkıyor. Onun hikayesi, yalnızca bireysel bir trajediyi değil, aynı zamanda erkekliğin nasıl inşa edildiğini, kırılganlığın nasıl bir tehdit olarak algılandığını ve bu boşluğu doldurmak için genç erkeklerin hangi karanlık yollara sürüklenebileceğini anlatan bir toplumsal sorgulama sunuyor.

Erkekliğin güç, başarı, fiziksel dayanıklılık, çekicilik, popülerlik gibi kriterlerle ölçüldüğü bir dünyada, Jamie, kendine bir yer bulmaya çalışırken, giderek daha fazla içine kapanıyor ve değersizlik duygusunu telafi edecek yollar arıyor.

Performatif erkeklik

Jamie’nin çirkin ve zayıf olduğuna inanması, dış görünüşle ilgili toplumsal normların ve erkeklik beklentilerinin ona yüklediği baskılarla doğrudan ilişkili. Düşük bir benlik değerine sahip Jamie, toplumsal cinsiyet normları doğrultusunda “ideal erkek” olma baskısını hissediyor. Bu durum, onun erkeklik kimliğini ve toplumsal kabulünü sorgulamasına yol açıyor.

ABD’li çağdaş filozof Judith Butler’a göre erkeklik, toplumsal normlara göre şekillenen performatif bir kimlik. Erkeklerin güçlü, bağımsız, cesur, “erkek gibi” olmaları beklenir. Yani erkeklik, doğuştan gelen bir özellik değil, sürekli kanıtlanması gereken bir performanstır. Bu performansın kaçınılmaz bir sonucu olarak erkekler kırılgan hale gelir, duygusal ihtiyaçlarını ifade etmekte zorlanır ve bu duyguları bastırarak kendilerini korumaya çalışırlar. Jamie gibi pek çok genç erkek, bu performansta başarısız olduğunu düşündüğünde kendini değersiz hisseder ve bazen bu hissi aşmak için radikal fikirlerle bir çıkış yolu arar.

İstediği halde romantik ilişkisi olmayan erkekleri tanımlayan kullanılan Incel toplulukları tam da bu noktada devreye girer. Erkekliğin krizini kadınları suçlayarak çözmeye çalışan bu gruplar, kırılgan erkeklere güçlü hissettirecek bir söylem sunar: “Senin başarısızlığın, senin suçun değil, kadınlar ve sistem yüzünden.” Kendi kırılganlıklarını inkâr eden erkekler, bu söylem aracılığıyla saldırgan ve telafi etmeye aşırı yönelik bir mekanizma geliştirir. Bu grupların savunduğu erkeklik modeli, kadınları sürekli eleştiren, güç dengesini bozmayı hedefleyen ve kontrolü elinde tutmaya çalışan bir yapı üzerine kuruludur. Ancak ironik bir şekilde, bu model, erkeklerin kendi iç dünyalarındaki güvensizlikleri ve yetersizlik duygularını daha da derinleştirir.

Sonuçta bu anlayış, erkeklerin gerçek potansiyellerini keşfetmelerinin ve duygusal derinliklerini geliştirmelerinin önünde büyük bir engel teşkil eder. Ve asıl mücadele edilmesi gereken erkeklik kültürünün sorunlarını perdelemekten başka bir işe yaramaz.

Ailenin rolü

Nasıl bir insan olduğumuzu, kişiliğimizi ve düşünce dünyamızı şekillendiren en güçlü etkenlerden biri, hiç kuşkusuz içinde büyüdüğümüz aile ortamı. Ancak bu etki, matematiksel bir denklem gibi işlemez. Teorik olarak doğru yaklaşımlar benimseyen ebeveynlerin çocukları da psikolojik zorluklar yaşayabilir, tam tersi şekilde, olumsuz hatta istismarcı bir aile ortamında büyüyen bireyler de sağlıklı bir yetişkinliğe ulaşabilir. Benlik algımızın tohumları ailede ekilse de bu tohumların nasıl büyüyüp gelişeceği büyük ölçüde hayatın ilerleyen dönemlerindeki çevresel koşullara bağlıdır. Çocuğun hayatında önemli rol oynayan diğer yetişkinler, okul ortamı, öğretmenler, içinde yaşadığı toplum ve belki de günümüzde en kontrolsüz etkenlerden biri olan dijital dünya, gelişim sürecinde belirleyici birer faktör haline gelir. Günümüzde her şeyin sorumluluğunu ebeveyne yükleyen yaklaşım, oldukça indirgemeci bir bakış açısı. Dizinin sonunda Jamie’nin ebeveynlerinin hatayı kendilerinde aradıkları sahne de bu anlayışı vurguluyor.

Yine de aile, elbette önemli bir faktör. Bu bağlamda, ilk bakışta Jamie’nin sevgi dolu bir aile ortamında büyüdüğünü söylemek mümkün. Ancak, aileye daha derinlemesine bakmaya başladığımız yer, Jamie’nin psikologla görüşme yaptığı bölüm. Bu bölüm, Jamie’nin babasından almayı umduğu derin onay ihtiyacını gözler önüne serer. Babasının ilgisini ve takdirini kazanamadığı anlarda yaşadığı hayal kırıklığı, onun iç dünyasındaki yaraları ortaya koymaktadır.

Jamie’nin babası da aslında erkeklik normlarının içine hapsolmuş biri. Muhtemelen kendi çocukluğunda da benzer bir erkeklik performansı göstermesi gerektiğini öğrenmiş. Oğlunu güçlü ve dirençli bir birey olarak yetiştirmek isterken, farkında olmadan onu incitiyor. Ancak onun, kendi babasından farklı olarak daha sevgi dolu biri olması, bu döngüyü tek başına kırmaya yetmiyor. Çünkü ebeveynlik, yalnızca bireysel çabalarla şekillenmez, ebeveynin kendi içsel yaralarından, toplumsal yapıdan ve kültürel kodlardan derinlemesine etkilenir.

Ergenlik, bireyin kimlik arayışının en çalkantılı olduğu dönem. Bu süreçte çocuğun davranışlarını gözlemlemek, onun dünyasını anlamak kritik bir öneme sahip. Eğer bir ergen içe kapanıyor, odasından çıkmıyor, ailesiyle iletişimini kesiyor, arkadaşlarıyla eskisi kadar vakit geçirmiyor ya da güvensiz bir çevreye yöneliyorsa, aile bu değişimi göz ardı etmemeli. Ders başarısında ani düşüşler, sürekli yorgun ve çökkün bir görünüm gibi işaretler, çocuğun içinde bulunduğu psikolojik durum hakkında önemli ipuçları verebilir. Böyle durumlarda ebeveynler, çocuklarını daha yakından gözlemlemeli, öğretmenleriyle iletişim halinde olmalı ve en önemlisi, onların kendilerini ifade etmelerini teşvik etmeli. Elbette bu, o güne kadar kurulmuş ebeveyn-çocuk ilişkisine bağlı olarak değişir. Eğer o güne kadar açık bir iletişim kurulmuş ve güvenli bir bağ geliştirilmişse, çocuk duygularını paylaşmakta daha rahat olacaktır. Ancak ilişkide mesafe ve kopukluk varsa bile çocuk yine de dikkatle izlenmeli ve desteklenmeli. Bu işaretler her zaman, radikal gruplara katılma, istismar ya da bağımlılık gibi ciddi risklere işaret etmeyebilir; bazen yalnızca ebeveynin daha kolay yönetebileceği, geçici bir kriz de olabilir. Önemli olan, çocuktaki değişimi fark etmek ve bu değişimin ardındaki nedenleri anlamaya çalışmaktır.

Jamie’nin psikologla kurduğu ilişki de bu bağlamda oldukça etkileyiciydi. Teknik olarak bir terapi süreci olmasa da, birkaç seans içinde bile Jamie’nin nasıl bir bağ kurduğu çarpıcı bir şekilde görülebiliyordu. Bu nedenle psikolog, sürecin sona erdiği söylendiğinde, Jamie’nin içindeki terk edilme korkusu tetiklendi. Çünkü onun gözünde psikolog, onu anlayan ve kabul eden bir figüre dönüşmüştü ve tam da bu noktada bu bağın koparılması, kendini değersiz ve terk edilmiş hissetmesine yol açtı. Bu, Jamie’nin ayrılma ve reddedilme alanındaki şemalarının devreye girdiğini gösteriyor. Muhtemelen Jamie, kendini kusurlu, değersiz, sevilmeye layık olmayan, her an terk edilebilecek biri olarak algılıyor. Yine de, onu anlamaya çalışan bir yetişkinle hızla bir bağ kurabilmiş olması, iyileşme potansiyelini de gösteriyor. Bu tür güvenli bağlar ve destekleyici ortamlar, bir ergenin iyileşmesi için hayati öneme sahiptir ve bu bağ her zaman bir terapi süreciyle kurulmak zorunda değildir. Bazen bir öğretmen, bir akraba, bir spor takımı ya da destekleyici bir arkadaş grubu da benzer bir güven hissini sağlayabilir.

Jamie gibi gençlerin tutunacak güvenli alanlar bulamamasını sadece ebeveyn sorumluluğuna yüklemek, meseleyi fazlasıyla indirgemeci bir bakış açısıyla ele almak olur. Jamie’nin okul sahneleri ve dijital dünyanın karanlığı, bu durumun sadece bireysel bir mesele değil, toplumsal yapı ve çevresel dinamiklerin bir sonucu olduğunu da açıkça ortaya koyuyor.

Sadece bir kurgu mu?

Sonuç olarak, Adolescence dizisi, bireyin gelişiminde ailenin, çevrenin, toplumsal yapıların ve dijital dünyanın nasıl iç içe geçtiğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Jamie’nin hikayesi, sadece bir çocuğun suça sürüklenme öyküsü değil, erkekliğin nasıl inşa edildiğine ve gençlerin öfkesinin nasıl tehlikeli mecralara akabileceğine dair güçlü bir anlatı sunuyor.

Dizi, suçlu ilan edilen bir çocuğun aslında toplumun farklı katmanlarının birleşim noktasında duran bir figür olduğunu hatırlatıyor. Jamie’nin bireysel trajedisi, aynı zamanda ebeveynlerin içsel hesaplaşmalarını, erkeklik krizini ve dijital çağda aidiyet arayışını da gözler önüne seriyor.

Adolescence, büyüme sancılarının yalnızca bireysel psikolojiyle değil, sistemik dinamiklerle de şekillendiğini anlatan bir hikâye. Bir suçun arkasındaki karmaşık dinamikleri anlamak bazen, sadece suçluyu ve ailesini değil, toplumu da sorgulamayı gerektirir. Ve belki de en ürkütücü olan, Jamie’nin hikayesinin sadece bir kurgudan ibaret olmaması, dizinin, bugünün dünyasında benzer şekilde yalnızlaşan, yönsüzleşen ve radikalleşen pek çok gencin hikayesini yansıtıyor olmasıdır.

KAYNAKÇA

1.    https://gazeteoksijen.com/o2/iki-haftada-66-milyon-kez-izlenen-adolescencein-yapimcilari-ingiltere-basbakani-starmer-ile-bulustu-238613

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 11 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

Gamze Dönmez Yürük
Gamze Dönmez Yürük
Gamze Dönmez Yürük - Klinik Psikolog ve Psikoterapist. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden 2009 yılında mezun oldu. Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programını ise Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. Uluslararası Şema Terapi Derneği (ISST) onaylı şema terapisti. Aynı zamanda çiftlerle de psikoterapi çalışmaları yapıyor. Meslek hayatının başından beri farklı kurumlarda, çeşitli alanlarda psikolojik danışmanlık, psikoterapi, psikolojik test ve eğitim hizmetleri verdi. Bugüne kadar kazandığı deneyim ve aldığı eğitimler doğrultusunda bireysel terapi ve çift terapisi uygulamalarına devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x