Hemen her Türk vatandaşı gibi deprem benim yaşamımda da doğrudan ve dolaylı birçok etki yarattı. Çocukluğum aile büyüklerinden 1970 Kütahya Gediz Depremi’nin acı dolu hikâyelerini dinlemekle geçti; o kadar şiddetli olmuş ki Altıntaş ilçesine bağlı olan bizim köyde bile hissedilmiş. 1999 Gölcük Depremi’ne Ankara’da Kara Harp Okulu’nda Malazgirt Taburu öğrenci yatakhanesinde dördüncü katta yakalandım. Depremin şiddetiyle ranzamın sağ sola savurulması hâlâ hafızamda. 2005’teki 5,7’lik ikinci Bingöl Depremi’ne jandarma lojmanında uykuda yakalandım ve başucumdaki taşıyıcı kolonun kırılma sesiyle uyandım. 2006’da göreve başladığım Isparta’nın merkez ilçe nüfusunun önemli bir kısmı Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesindendiler. Nedenini sordum, Dinar Depremi sonrasında ilçeden göç aldığını öğrendim. Bingöl dönüşünde yemek yediğimiz lokantanın enkazını 2020’de Elazığ Depremi sonrasında televizyon ekranlarında gördüm.
6 Şubat 2023… Sözün bittiği yer, hemen hepsinde bir dostluk ve arkadaşlık yaşadığım 10 il… Binlerce can… Acaba İbn-i Haldun’un dediği gibi coğrafya gerçekten kader mi?
Afet gerçekte nedir, yönetilebilir mi acaba?
Birleşmiş Milletler, afeti “İnsan, malzeme, ekonomik ve çevresel değerler üzerinde büyük çaplı kayıp yaratan, bir topluluk veya toplumun işlevlerini kendi öz kaynaklarıyla baş edemeyeceği şiddette bozan ciddi yıkım” olarak tanımlar.
Afetler can kayıplarına, hastalıklara ve insanın fiziksel, zihinsel ve sosyal yapısını bozan diğer sorunlara yol açabilir, mülklerini yıkabilir, kamu hizmetlerini engeller.1 Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç komitelerine göreyse, afet aniden gelişen, büyük çaplı ve tahmin edilemeyen olayları ifade eder.
Peki, aynı şiddetteki bir deprem her yerde afetle mi sonuçlanır? Bir tabiat olayını afete dönüştüren nedir? Acaba onu yönetememek olabilir mi? O halde afet yönetilebilir bir şey midir? Tabii ki insanoğlunun bugün sahip olduğu teknolojik olanaklarla depremi durduramayız, yerini değiştiremeyiz, zamanını kestiremeyiz… Ancak yaşadığımız coğrafyanın bize sunduğu fırsat ve tehditlere göre yaşam biçimimizi ve alışkanlıklarımızı değiştirerek depremi yönetebiliriz. Sözün özü yağmurun yağması, sararan bir yaprağın daldan düşmesi gibi sıradan bir tabiat olayı olan depremi afete çeviren sanırım biziz.
Bilim insanlarının, tabiatın sesine kulak vererek elde ettikleri verilere dayalı çıkarımlarına kulak verirsek pekâlâ depremi yönetebiliriz. Coğrafyacı Tevfik Erkal ve Mehmet Değerliyurt2 afet yönetimini insanların yaşadıkları çevrede meydana gelen doğal olaylardan ve bu olayların nedenlerinden haberdar olmaları; bu tür olayların yinelenmesi durumunda bu olaylardan en az düzeyde etkilenmelerini sağlayan çalışmaların tümü olarak tanımlıyor. Miktad Kadıoğlu’na göre ise afet yönetimi, afet yaratacak olayların önlenmesi veya zararlarının azaltılması amacıyla afetlere hazırlık, olası risk ve zararların azaltılması, afet sonrasında müdahale ve iyileştirme çalışmalarında yapılması gereken çalışmaların tümünü kapsayacak biçimde planlanmalı.3 Kısacası afet yönetimi, afet öncesinde, esnasında ve sonrasında yapılması gereken eylem ve işlemleri içerir.4
Afet yönetiminde en temel ilke, afetin hiç gerçekleşmemesidir. Tekrar altını çizerek vurgulamak istiyorum; bir tabiat olayı olan deprem engellenemez ancak bu tabiat olayını afete dönüştürecek faktörlerde değişiklik yaparak, afete dönüşmesi önlenebilir.
Afet yönetiminin önemli bir sütunu: Afet güvenliği
Büyük çaplı afet olayının hemen sonrasında ve müteakip dönemlerde afet yönetimi kapsamında ele alınacak önemli konulardan biri de bir kişi veya gruba karşı dışarıdan yöneltilecek tehdit veya tehlike halinin olmaması durumunu ifade eden güvenliktir.
Afet yönetiminin, afet gerçekleşmeden önceki kısmı olan hazırlık sürecinde gerçekçi, detaylı ve özenli bir planlama yapılmalıdır, aksi takdirde afetin yönetilmesi güçleşir. Afet sonrası kaos ortamında yönetsel süreçler işletilemez ve kriz yönetilemez.
Afet yönetiminin çok boyutluluğunu göz önünde bulundurarak, ben burada afet bölgesinin güvenliğinin sağlanmasında kolluk personeli ve vatandaşın nasıl daha etkin kullanılabileceğine yönelik birtakım öneriler sunmak istiyorum.
Kamu yönetimi kültürümüzün eksiği
Bu tür kriz hallerinde Türk kamu yönetim kültüründe, söz konusu sorunlarla başa çıkmada akla gelen ilk çözüm yolu ne yazık ki sorun yaşanan her noktaya jandarma ve polis sevk etmek; bunun da yetersiz kalması durumunda orduyu göreve çağırmaktır.
Bu yaklaşım, olağan şartlarda idari süreçlerin işlemesinde pratik bir çözüm yolu olarak görülebilir belki ama kriz dönemlerinde işlevsiz bir yönetim alışkanlığına ve davranış kalıbına dönüşür.
Tabi afetler gibi kaotik süreçlerden oluşan kriz dönemlerinde, çözüm geliştirilemeyen her sorunu jandarma ve polis birimlerine havale etmek, kolluk kuvvetlerinin iş yükünü artırarak, afet bölgesinde güvenlik ihlallerini beraberinde getirir.
Güvenlik kuvvetlerine tabi afet dönemlerinde hangi görevler verilmeli?
Afet bölgesine giriş çıkış faaliyetlerinin denetim ve kontrolü, trafik düzeninin sağlanması, afet bölgesinde yaşanacak hırsızlık ve yağma gibi asayiş olaylarına müdahale, cenazelerin kimlik tespiti, afet bölgesindeki farklı grupların birbirleriyle olan rekabet ve çatışmasından kaynaklı asayiş olaylarının önlenmesi gibi asli görevler bile jandarma ve polisin mevcut olanaklarıyla tam olarak karşılanamazken; çadır kurulumu, arama-kurtarma, erzak ve yiyecek dağıtımı gibi diğer kamu kurumlarına verilmesi gereken görevlerde jandarma ve polisin görevlendirilmesi afet bölgesinde güvenlik ihlallerini artırır. Arama-kurtarma, toplum psikolojisi gibi alanlarda eğitimi, teknik bilgisi ve teknik cihazı olmayan kolluk personelinin, bu alanlarda olması gereken standartlarda hizmet sağlaması olanaksızdır.
Afetlerde, kolluk personeli eğitimini aldığı ve uzmanı olduğu suçla mücadele alanında kullanılmalıdır. Aksi takdirde afet bölgesindeki kadın, çocuk ve yaşlıların can, mal ve vücut bütünlükleri tehlike altında kalabilir. Trafik kontrolü ve düzenlemesi yapılamadığı için yardım araçları, iş makineleri ve yaralı tahliye araçları görev yerlerine zamanında erişemezler. İnsan kaçakçılığı (çocuk ve kadınlar en savunmasız hedeftir), hırsızlık ve yağma gibi suçları tespit etmek ve engellemek güçleşir. Bu nedenle kolluk kuvvetleri asli görev alanında kullanılmalıdır.
Etkinlik düzeyini artırmak için ise kolluk istihbarat birimleri bölgede görevlendirilerek, bu tür suçlara girişmesi muhtemel kimseleri tespite yönelmeli, vatandaşların içinden özellikle herhangi bir suça karışmamış, mümkünse emekli veya müstafi kolluk görevlileri veya diğer kamu görevlilerinden oluşan kimselerle temasa geçerek kollukla işbirliğine girmeleri yönünde teşvikler yapılmalıdır. Enkazlar, vatandaşların da dahil edildiği grupların gözetim sorumluluğuna verilerek, hırsızlık ve yağma olayları önlenmelidir.
Ayrıca böylesi durumlarda, öfke ve çaresizlik başta olmak üzere, olumsuz duyguları yoğun bir biçimde yaşayan halkın, sanıkları kendi elleriyle cezalandırmaya çalışmasının önüne geçilmesi de elzemdir. Yetkisiz bazı kişilerin, içinde yaşadıkları duygu yoğunluğunun etkisiyle veya kaos ortamını tahrik etmek ve halkı galeyana getirmek amacıyla kolluk kuvvetleri rolüne bürünmesi de çok ciddi güvenlik sorunları yaratabilir.
Kolluk güçlerinin afete hazırlığı nasıl olmalı?
Afet meydana gelmeden önce, hazırlık aşamasında da kolluk kuvvetleri için yapılması gerekenler var. Bunların başında da kolluk görevlilerinin eğitim müfredatlarında düzenlemeye gidilmesi geliyor.
Zira, afet yönetimi sürecinde halkın psikolojisini anlayabilecek ve müstakil görev yapabilecek, inisiyatif kullanabilecek, emir beklemeden içinde bulunduğu durumdan kendisine vazife çıkarabilecek bilgi-olgunluk düzeyine erişmiş personel yetiştirmek gerekir. Böylece halkın değer yargılarıyla çatışmayan, halkla karşı karşıya gelmeyen, siyaseten tarafsız, halkla empati kurabilen ancak duyguları görev yapmasını engellemeyen profesyonel kolluk personeli yetiştirilmiş olur.
Özellikle lider personel statüsündeki jandarma subay ve astsubayları ile komiser yardımcısı ve üstü rütbedeki emniyet görevlilerinin, görevlerine ilişkin yasal mevzuatı özümsemeleri ve şartlar oluştuğunda, emir beklemeksizin, yasal ve idari mevzuatın kendilerine yüklediği yetkileri kullanma, sorumlulukları ise sırtlanma inisiyatifi gösterebilecek yetkinlik düzeyine erişmeleri sağlanmalıdır.
İller ve ilçeler arası eşleştirme (body) sisteminin kurulması
Afetlere hazırlık anlamında atılması gereken başka bir adım da yüksek deprem riski taşıyan il ve ilçelerin, düşük risk taşıyanlarla eşleştirilip (body sistemi), kolluk birimlerinin afet dönemlerinde birlikte hareket edecekleri bir sistem kurulması. Çünkü afet bölgesinde konuşlu jandarma ve polis birimlerinin hizmet binalarıyla lojmanlarının hasar görmüş veya tamamen yıkılmış olması ihtimali, bu kurumları ve kurum personelini de birer afetzede haline getirir. İl ve ilçeler arası eşleştirme bu açıdan önemlidir.
Eşleştirilen birimlerin afet öncesi dönemlerde belirli periyotlarla bir araya gelmeleri; istişare, planlama ve koordinasyon toplantıları yapmaları sağlanmalıdır. Kolluk birimlerinde hali hazırda uygulanmakta olan Cezaevi Tahliye Planı, Umuma Açık Eğlence Yeri Kontrol ve Denetim Planı, Yol Kontrol Planı gibi planlara ilaveten afet durumlarında işletilecek süreçler ve alınacak tedbirlere ilişkin de bir planlama yapılmalı ve belirli periyotlarla bu planların tatbikatları yapılmalıdır.
Zamanında ve şeffaf bilgi
Tabi afetin kapsadığı alana bağlı olarak il, bölge ve ülke düzeyinde topluma doğru ve zamanında bilgi aktarımı sağlanmalıdır. Zira, resmî haber alma yollarının tam ve doğru bilgiyi zamanında sunmaması, halkı alternatif enformel bilgi kaynaklarına yönlendirir, ortaya çıkan bilgi kirliliğinde neyin gerçek, neyin gerçek dışı olduğunu tespit etmek olanaksızlaşır.
Kaotik afet şartlarında kolluk kurumları vatandaşın kuruma gelmesini beklemeden vatandaşa ulaşmalı, özellikle yaya devriyeler vasıtasıyla vatandaşın yanında olduğunu göstermeli, psikolojik olarak kendilerini güçlü hissetmelerini sağlarken bir yandan da ilk ağızdan vatandaşa bilgi aktarılması, ihtiyaç ve taleplerin de yerinde tespit edilmesi mümkün olur.
Cenazelerin kimlik tespitine ve kayıtların tutulmasına gerekli özenin gösterilmesi
Afet bölgesine olay yeri inceleme ekipleri yönlendirilmesi, cesetlerden, kıl, kan, tükürük, parmak izi ve fotoğraf gibi ileride kimlik tespitine yarayacak numuneler alınması birçok nedenle elzem. Bu nedenlerden biri, sonraki adli süreçler için delil toplamak. Ayrıca, hayatta kalan ve yakınlarını kaybeden depremzedelere yakınlarının mezar yerini göstermek bile onlara deprem sonrası rehabilitasyon sürecinde önemli destek sağlayacaktır.
Buna ilave olarak afet bölgesinde şüpheli ölüm emaresi (ateşli silah yaralanması, bıçaklanma vb.) taşıyan kişilere otopsi yapılmalı, gerçek ölüm nedenleri belirlenmeli, failleri ele geçirilmelidir. Kimliklendirme kayıtlarının düzgün tutulmasıyla, gaiplik kararıyla cezadan veya hukuki yükümlülüklerinden kurtulmak isteyen kimselerin bu tür amaçlarının da önüne geçilmiş olunur.
Hayatta kalan depremzedelere de ek depremzede kimlik belgesi verilmemeli, Merkezi Nüfus İdare Sistemindeki nüfus bilgilerine depremzede kaydı girilmeli, kolay kopyalanabilir kartların sahtesini üretmek suretiyle yasadışı kişi ve yapıların haksız çıkar elde etmeleri önlenmelidir. Van depreminde depremzedeler için oluşturulan kartların sahteleri basılarak, depremzede olmayan bazı kimselerin haksız kazanç sağladıkları tespit edilmiştir.
Afet bölgesine giriş çıkışlar denetim ve kontrol altında tutulmalı
Yerleşim yerine ana veya tali yollardan giriş yapan kişi ve araçlar mutlaka kayıt altına alınmalı ve denetlenmelidir. Bunu yaparken fotoğraflama, video görüntüsü alma, insansız hava aracı kullanma gibi teknolojinin olanaklarından faydalanılmalıdır. Böylece hukuki süreçlerde ileride gerekli olması durumunda, tutulan kayıtlar incelenebilir.
Özellikle deprem bölgesinden çıkışlarda çocukların yanlarındaki kişilerle olan ebeveynlik durumu detaylı incelenmeli, şüpheli görülen durumlarda afet bölgesinden çıkışa izin verilmemelidir. Böylece depremzede çocukların insan ticareti yapan suç örgütlerince istismarı önlenmiş olur.
Ceza ve tutukevlerinden firar olaylarına karşı tedbirler alınmalı
Mülki makamlarla adli makamlar arasında koordine kurularak, ağır cezalık suçlardan hükümlü ve tutukluların kaçma riskine karşı, cezaevinin iç kısımlarında kalan koğuşlarda cezalarının çektirilmesine yönelik tedbirler alınmalıdır.
Ağır cezaya çarptırılmış bir suçlunun, ortaya çıkan kaos ortamında cezaevinden firar etmesinin toplumda yaratacağı infial ile hırsızlık veya mala zarar verme gibi daha düşük cezayı gerektiren suçların sanık/şüphelilerinin firar etmelerinde toplumda ortaya çıkacak infial şüphesiz aynı olmaz.
Afet sefer görevi uygulamasına gidilmeli
Savaş hali seferberliği görevlerinde olduğu gibi kamu ve özel sektörden belirli meslek grubu mensuplarına (madenci, iş makinesi operatörü, kaynakçı vb.), iş makinelerine ve araçlara afet sefer görevlendirilmesi yapılmasına ilişkin yasal düzenlemeler de yapılmalı. Türkiye bugün herhangi bir devletle savaşa girse, Kahramanmaraş depreminde yaşadığı yıkımı yaşamaz. O halde bu coğrafyada afet yönetimi ulusal bir güvenlik sorunu olarak ciddiyetle ele alınmalıdır.
Yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli deprem olayında AFAD gönüllüsü olarak kayıt yaptırmış olan kimseler afet bölgesine ilk nakledilmişler ancak bu kimselerin ne araç gereç ne de eğitim açısından afet bölgesinde artı değer yaratacak durumda olmadıkları görülmüştür. Aksine, afet bölgesine ilave yük oluşturmuşlar, onların ulaşım vasıtalarını işgal etmeleri nedeniyle arama kurtarma çalışmalarında gerçek yarar sağlayacak kimseler ilk anda afet bölgesine ulaşamamıştır. Buradaki sorun, duygu yoğunluğu içerisinde özveri göstererek bölgeye ulaşan insanlar değil, herhangi bir filtreleme yapmadan bu vatandaşları bölgeye sevk eden sistemsizliktir. Afet gerçekleştikten sonra afet bölgesinde katma değer yaratacak doğru kişileri tespit etmek zordur ancak bu işlem afet sonrası değil, afet öncesi hazır olma süreçlerinin konusudur.
Yetkilendirilmiş kriz-koordinasyon merkezleri oluşturulmalı
Ulusal, bölgesel ve il bazında kriz-koordinasyon merkezleri oluşturularak, içinde kolluk teşkilatlarının temsilcilerinin de yer aldığı kamu görevlilerine, özel sektör ve STK temsilcilerine buralarda yer verilmeli ve bu merkezler yasayla yetkilendirilmelidir.
Deprem bölgesine arama kurtarma ekibinden sağlık çalışanına kadar; iş makinesinden çadırına kadar tüm fiziki ve beşeri kaynaklar tek elden bilimsel yöntemlerle, ihtiyaçlar göz önünde tutularak paylaştırılmalıdır.
Bölgeler arasında etnik köken, mezhep, siyasi görüş gibi farklılıkların kaynak dağılımında adaleti örselediğine yönelik algı operasyonlarının önüne geçilmelidir.
İnsan sağlığı riski taşıyan ilaç ve tıbbi malzemeler denetim altına alınmalı
Afet sonrasında yabancı ülkelerden gelen özellikle ilaç ve sağlık malzemesi alanındaki yardımlar detaylı incelenerek, depremzedeler üzerinde kullanım tarihi dolmuş veya deneme süreci tamamlanmamış ilaç denenmesi önlenmelidir. Kocaeli depreminde bazı dış medikal yardımlarda süresi geçmiş veya denenmemiş ilaçların gönderildiğine yönelik olayların olduğu duyumu alınmıştır.
Kamu görevlileri de dahil deprem bölgesindeki bireylerin duygu yoğunluğu içinde aklı selim düşünceden uzaklaştığı durumlar denetimleri aksatarak, suça meyilli kimseleri suç işlemeye teşvik eder.
Kaosun zirve yaptığı afet dönemleri, salt maddi çıkarlara hareket eden bazı ticari yapılar için birer fırsattır. Olağan dönemlerde denemek için belki de izin bile alamayacakları ilaçları, yaşanan denetimsiz ortamda test etme şansı elde edebilirler.
Bu nedenle özellikle yabancı menşeli ve Sağlık Bakanlığı’nca daha önce onay verilmemiş ilaçlar ve sağlık gereçleri yardım malzemesi olarak doğrudan kabul edilmemeli, gerekli inceleme ve testlere tabi tutulmalıdır.
Stokçuluk ve fahiş fiyatlar önlenmeli
Afet bölgesinde ve civarında stokçuluk yapan ve fahiş fiyattan satış yapan kimseler tespit edilerek gerekli tedbirler alınmalıdır. Özellikle su, gıda maddeleri, tüp, akaryakıt, gaz, hijyen malzemeleri gibi ticari mallar ile konut ve işyeri kirası, sağlık ve eğitim hizmeti gibi hizmetlerin bedelleri haksız kazanç sağlayacak biçimde artırılabilir ve bazı çevrelere haksız zenginleşme fırsatı sunabilir.
Genel kolluk teşkilatı olarak jandarma ve polis de bu konularda duyarlı olmalı ve tespit ettiği hususlarda gerekli idari ve cezai işlemi yapmalı veya konuyla ilgili özel kolluk (belediye zabıtası) birimlerini harekete geçirmelidir.
Bağış hesapları kontrol altına alınarak dolandırıcılıklar önlenmeli
Depremzedelere yardım adı altında bankalara açılan hesaplar sıkı biçimde denetlenmeli, bilişim polisi vasıtasıyla bu tür dolandırıcılık faaliyetlerine olanak tanınmamalıdır. Diğer yandan terör örgütleri de bu krizi fırsata çevirme niyetiyle açtıkları hesaplardan depremzedelere yapıldığı düşünülen yardımları kendi hesaplarına aktarabilirler.
Depremzedelere yardım konusunda ancak ilgili bakanlık tarafından akredite olmuş STK’ların bağış toplamasına müsaade edilmeli, bunların dışındaki kişi veya kurumlara bağışta bulunulmaması konusunda toplum bilgi-iletişim vasıtalarıyla uyarılmalı ve aydınlatılmalıdır.
Buna rağmen bağış topladığı tespit edilen yapıların olması durumunda ise söz konusu hesaplar bloke edilerek, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu (BDDK), Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) gibi kurumlarca ve yargı yerlerince bu hesaplara el konulmalı ve bloke edilmelidir.
Buna ilaveten, akredite edilmiş kamuya yararlı olanlar da dahil tüm STK’ların mali hesapları ve harcamaları sıkı denetim altına alınmalıdır.
Karşıt veya hasım taraflar birbirinden izole edilmeli
Afetin gerçekleştiği il veya bölgeye bağlı olarak, etnik köken, mezhep, kan davası gibi nedenlerle arasında husumet bulunan kişi veya toplum kesimlerinin aynı ve birbirine yakın çadır/konteyner kentlere yerleştirilmemesine özen gösterilmelidir. Aksi takdirde küçük bir kıvılcım, ilgili-ilgisiz birçok kişiyi içine alan bir toplumsal olaya dönüşebilir.
Henüz yerleştirme esnasında iken bu tür riskler ele alınarak planlamaya dahil edilirse sorun ortaya çıkmadan önlenmiş olur.
Çadır/konteyner kentlere özellikle provokasyon amaçlı kişilerin girişi önlenmeli, buraların etrafı çevrilerek, giriş ve çıkışlar tek noktadan kontrollü biçimde yapılmalıdır.
Ulaşım yollarının güvenliği sağlanmalı
Önceki deprem afetlerinde tırların afet bölgesi olmayan yerleşim birimlerine yönlendirildiği, buralarda yağmalandığı, araç şoförlerinin yardım malzemeleriyle birlikte kaçtığı ve buradan haksız kazanç elde ettiği örnek olaylar yaşanmıştı. Bu olaylardan da yola çıkarak, yardım tırlarına (en azından hayati malzeme taşıyanlara) kolluk birimlerince güvenlik tedbirleri alınarak, yağmalanma ve talan edilmelerinin önüne geçilmelidir.
Kurumsal hafızayı oluşturmak
Afetlerde güvenlik, akademisyenlerin ilgi alanı dışında, ama afetlerden sonra, yapılan hataları da anlatan, şeffaf hazırlanan objektif raporlardan ders alıp düzenlemelere gitme alışkanlığı da edinmek gerekiyor. Bu raporlar, kurumsal hafızayı güçlü tutma ve akademik çalışmalara kaynak sağlama adına basılıp yayınlanmalı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 13 Şubat 2023’te yayımlanmıştır.
- (UNISDR, 2009 UNISDR (2009) Terminology on Disaster Risk Reduction, United Nations, Switzerland. https://reliefweb.int/report/world/2009-unisdr-terminology-disaster-risk-reduction?gclid=CjwKCAiAlp2fBhBPEiwA2Q10D70GcvdtTInaudowv0v0d7sIVvKmGdheTnar4E1f7cbWKqIsDlEDrxoCRDgQAvD_BwE, Erişim Tarihi: 12.02.2023.
- Erkal, T. ve Değerliyurt, M., (2009). Türkiye’de Afet Yönetimi, Doğu Coğrafya Dergisi, 14(22): 147-164
- Kadığlu, M. (2011). Afet Yönetimi Beklenilmeyeni Beklemek, En Kötüsünü Yönetmek, Marmara Belediyeler Birliği Yayını, Yayın No.: 65, İstanbul.
- Arslan, M. (2016). Afet Sonrası Güvenlik İhlalleri ve Karşı Tedbirler, Uluslararası Doğal Afet ve Afet Yönetimi Sempozyumu (DAAYS’16), 2-4 Mart 2016, Karabük. https://www.researchgate.net/publication/312088972_Afet_Sonrasi_Guvenlik_Ihlalleri_ve_Karsi_Tedbirler, Erişim Tarihi: 12.02.2023.