Almanya’da İslamofobi’nin bu kadar yükselmesinin arkasında ne var?

Toplumdaki sorunların kaynağı olarak belirli bir grubu ırkçı bir yaklaşımla günah keçisi olarak gösterme davranışı Almanya tarihinde ilk kez yaşanmıyor. Ancak bunun belli nedenleri ve sonuçları olmalı. İşte detaylar…

Almanya’da son yıllarda hızla artan İslamofobi, Alman toplumundaki huzursuzlukların bir yansıması. Ama toplumsal gerginlikleri dindirmek yerine bu yeni bir düşman yaratma çabası, tarihsel bağlamı içerisinde anlaşılması gereken ötekileştirme alışkanlığını yeniden siyasetin sahnesine çıkarıyor. İslam karşıtı söylemler sadece aşırı sağın çığırtkanlığıyla sınırlı kalmıyor, merkez siyasetin diline de gittikçe yerleşiyor.

Nazizm döneminde Yahudilere karşı uygulanan ayrımcılığın izleri, bugün Müslümanlar üzerinden kendini yeniden gösteriyor. Her ne kadar ilk bakışta geçmişin hatalarından ders alınmış gibi görünse de İslamofobik söylemler ve politikalar tehlikeli bir şekilde yayılmaya devam ediyor.

Georgetown Üniversitesi’nde kıdemli araştırmacı olan siyaset bilimci Farid Hafez, Almanya’da yükselen İslamofobi’nin sadece aşırı sağın yükselişi ile yeni ortaya çıkan bir fenomen olmadığını, kurumsallaşmış ırkçılığın ve ayrımcılığın aslında bir yansıması olduğunu ve aşırı sağın yükselişini daha da körüklediğini öne sürüyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“16 Eylül’de Avrupa Birliği’ndeki komşularının tepkisine rağmen Almanya sınır kontrollerini geçici olarak genişletmeye başladı. Almanya’nın İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bu adımın sadece ‘düzensiz’ göçü durdurmakla kalmayıp ‘İslamcı terörizm ve ciddi suçları’ engellemeyi de hedeflediğini açıkladı.

Bu karar, Batı Almanya’daki Solingen kentinde üç kişinin öldüğü bir bıçaklı saldırının ardından alındı. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin, sığınma başvurusu reddedilmiş ve sınır dışı edilmesi gereken bir Suriyeli olduğu, ayrıca IŞİD üyesi olmakla suçlandığı da bildirildi. Kimileri, bu kadar sert bir önlemin Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberallerden oluşan liberal-sol bir koalisyon tarafından alınmasına şaşırabilir. Fakat gerçek şu ki, Almanya’da siyaset giderek sağa kayıyor ve bu durum aşırı derecede artan İslamofobi ile el ele gidiyor.

Aşırı sağın çeperden merkeze gelişi

Analistler, bu sağa kayışın bir nedeni olarak aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişine işaret ediyorlar. Gerçekten de AfD, hem ulusal hem de eyalet düzeyinde büyük kazanımlar elde ediyor. Eylül ayının başında Almanya’nın doğusundaki Thüringen eyaletinde yapılan seçimleri AfD %32,8 oy alarak kazandı. Saksonya eyaletinde ise %30,6 ile merkez sağdaki Hristiyan Demokratlar’ın sadece 1,3 puan gerisinde kalarak ikinci oldu. Ancak AfD’nin seçim başarıları, bu değişimin nedeni değil; Almanya siyasetinde Müslümanları şeytanlaştırma ve günah keçisi olarak gösterme eğiliminin belirtileri.

Hükümet koalisyonun üyesi partiler de Almanya’daki “İslamcılığı” sık sık eleştiriyorlar. Örneğin; Yeşiller Partisi’nin Meclis Grubu Başkanı Katharina Dröge, kısa bir süre önce yaptığı bir açıklamada, ‘İslam’ın zehri sadece yurt dışında değil, burada da insanların zihinlerine işliyor’ diyerek tepki çekti. Sonrasında, aslında ‘İslam’ yerine ‘İslamcılık’ demek istediğini belirterek açıklamasını düzeltti.

Kurumsallaşmış İslamofobi

‘İslamcı tehdit’ uyarıları yalnızca politikacıların söylemlerinde değil, aynı zamanda resmî belgelerde ve Alman devlet kurumlarının politika metinlerinde de sıkça yer alıyor. Örneğin, Almanya’nın iç istihbarat kurumu olan Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın internet sitesinde şu ifade yer alıyor: ‘İslamcılar, kendi dinlerine dayanarak Almanya’nın özgür demokratik düzenini kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyorlar.’

Bu federal istihbarat kurumunun Bavyera eyaletindeki ofisi daha da ileri giderek ‘legalist İslamcılık’ kavramını kendi internet sitesinde kullanmaya başladı. Bu kavramı, ‘mevcut yasal sistem içinde siyasi yollarla aşırılıkçı hedeflere ulaşma’ yöntemi olarak tanımlıyorlar. Açıklamada şöyle deniyor: ‘Legalist İslamcılar, lobicilik faaliyetleri yaparak siyaseti ve toplumu etkilemeye çalışırlar; dışarıya karşı kendilerini açık, hoşgörülü ve diyaloğa açık gösterirken, kendi örgütlerinin içerisinde antidemokratik ve totaliter eğilimler hakimdir.’

Aslında bu kavram, yasalar çerçevesinde siyasi ya da sosyal olarak örgütlenen herhangi bir Müslüman grubun suçlu ilan edilmesine yol açabilir. Müslümanların sergilediği hoşgörü ya da açıklık dahi şüpheli bulunabilir, çünkü bu davranışları bir tür ‘legalist İslamcı taktik’ olarak değerlendirilebilir.

Bu anlayıştan yola çıkarak hem eyalet düzeyindeki hem de federal düzeydeki çeşitli kurumlar, sadece Müslümanları hedef alan ‘radikalizmi önleme’ programları oluşturdular. Birleşik Krallık ve ABD gibi ülkelerde bu tür girişimler sosyal adalet savunucuları tarafından eleştirilse de Almanya’da genel olarak haklı ve etkili görülüyor.

Bu programlardan biri olan ve eyalet yönetimine bağlı bir şekilde çalışan Bavyera Radikalleşmeyi Önleme Ağı kısa bir süre önce ‘Selefi radikalleşme’ üzerine, Müslüman erkeklerin Müslüman kadınları istismar ettiği ırkçı temalar içeren bir video hazırlamıştı. Eylül ayının başında, muhafazakâr Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) yönetimindeki Bavyera eyalet hükümeti bu videoyu sosyal medyada paylaştı ve hemen ardından Müslümanları aşağılayan tasviri nedeniyle eleştirildi. Videonun sosyal medyada resmî kurumlar tarafından paylaşılması, Alman yetkililerin dinî vecibelerini yerine getiren Müslümanları toplum için bir güvenlik tehdidi olarak gördüğünü açıkça ortaya koydu.

İslamofobi aslında bastırılmış antisemitizmin dışavurumu mu?

İşin sonunda video, resmî kurumların sosyal medya hesaplarından kaldırıldı ve İçişleri Bakanlığı bir basın açıklaması yaparak “paylaşımın yarattığı rahatsızlık ve yanlış anlamalar” için özür diledi. Bakanlık, videonun “Selefiler ve diğer İslamcıların yeni, genç takipçiler kazanma yöntemlerini göstermeyi amaçladığını” belirtti. Ayrıca bazı sahnelerin “gözden geçirileceğini” de ekledi.

Bavyera hükümetinin videoyu kaldırma kararını hızlandıran etkenlerden biri de bazı yorumcuların videodaki görüntülerle Nazi dönemine ait antisemitik propaganda görselleri arasında benzerlikler görmesi oldu. Özellikle, sakallı ve kötü niyetli gözüken bir adamın bir kadını yutarken gösterildiği sahne, Nazi propagandasında Yahudi bir adamın etnik Almanları yutmasını tasvir eden görüntülerle oldukça benzerlik taşıyor.

Alman kurumlarının ürettiği İslamofobik imgelerin aslında antisemitik izler taşıması şaşırtıcı değil. İsrailli-Alman filozof Moshe Zuckermann’ın da belirttiği gibi; İslamofobi, ifade edilemeyen bir antisemitizmin yansımasıdır. Almanya’daki eski antisemitik duygular, devletin resmî olarak Yahudi dostu politikalar benimsemesi nedeniyle artık açıkça ifade edilemiyor. Bu nedenle, bu duygular İslamofobi aracılığıyla dışa vuruluyor. Artık Yahudilere yapılamayan şeyler, Müslümanlara kolayca yapılabiliyor.

Burada oldukça dikkat çekici bir tarihsel paralellik var: Aşırı sağcı güçler yükseliyor ve ötekileştirilmiş bir grubu hedef alan ırkçı histeri, Alman devletinin ve toplumunun içerisinde iyice yayılıyor. Tarih tam anlamıyla tekerrür etmeyebilir; kitlesel katliamlar yerine kitlesel sınır dışı etme fikri öne çıkabilir. Aşırı sağın ‘tersine göç’ anlayışı hızla yayılıyor ve artık sadece marjinal bir görüş değil, ana akım bir düşünce haline gelmeye başladı. Almanya’daki çeşitli siyasi partilerin temsilcileri İslamofobi trenine binerken, neredeyse bir yüzyıl önce aynı yolu izleyen seleflerinin sonunun pek de iyi olmadığını hatırlamaları önemli. Nefret, asla kazandıran bir strateji değildir.’

Bu yazı ilk kez 27 Eylül 2024’te yayımlanmıştır.

Farid Hafez’in Al Jazeera internet sitesinde yayımlanan “What’s behind Germany’s raging Islamophobia?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.aljazeera.com/opinions/2024/9/18/whats-behind-germanys-raging-islamophobia

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Almanya’da İslamofobi’nin bu kadar yükselmesinin arkasında ne var?

Toplumdaki sorunların kaynağı olarak belirli bir grubu ırkçı bir yaklaşımla günah keçisi olarak gösterme davranışı Almanya tarihinde ilk kez yaşanmıyor. Ancak bunun belli nedenleri ve sonuçları olmalı. İşte detaylar…

Almanya’da son yıllarda hızla artan İslamofobi, Alman toplumundaki huzursuzlukların bir yansıması. Ama toplumsal gerginlikleri dindirmek yerine bu yeni bir düşman yaratma çabası, tarihsel bağlamı içerisinde anlaşılması gereken ötekileştirme alışkanlığını yeniden siyasetin sahnesine çıkarıyor. İslam karşıtı söylemler sadece aşırı sağın çığırtkanlığıyla sınırlı kalmıyor, merkez siyasetin diline de gittikçe yerleşiyor.

Nazizm döneminde Yahudilere karşı uygulanan ayrımcılığın izleri, bugün Müslümanlar üzerinden kendini yeniden gösteriyor. Her ne kadar ilk bakışta geçmişin hatalarından ders alınmış gibi görünse de İslamofobik söylemler ve politikalar tehlikeli bir şekilde yayılmaya devam ediyor.

Georgetown Üniversitesi’nde kıdemli araştırmacı olan siyaset bilimci Farid Hafez, Almanya’da yükselen İslamofobi’nin sadece aşırı sağın yükselişi ile yeni ortaya çıkan bir fenomen olmadığını, kurumsallaşmış ırkçılığın ve ayrımcılığın aslında bir yansıması olduğunu ve aşırı sağın yükselişini daha da körüklediğini öne sürüyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“16 Eylül’de Avrupa Birliği’ndeki komşularının tepkisine rağmen Almanya sınır kontrollerini geçici olarak genişletmeye başladı. Almanya’nın İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bu adımın sadece ‘düzensiz’ göçü durdurmakla kalmayıp ‘İslamcı terörizm ve ciddi suçları’ engellemeyi de hedeflediğini açıkladı.

Bu karar, Batı Almanya’daki Solingen kentinde üç kişinin öldüğü bir bıçaklı saldırının ardından alındı. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin, sığınma başvurusu reddedilmiş ve sınır dışı edilmesi gereken bir Suriyeli olduğu, ayrıca IŞİD üyesi olmakla suçlandığı da bildirildi. Kimileri, bu kadar sert bir önlemin Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberallerden oluşan liberal-sol bir koalisyon tarafından alınmasına şaşırabilir. Fakat gerçek şu ki, Almanya’da siyaset giderek sağa kayıyor ve bu durum aşırı derecede artan İslamofobi ile el ele gidiyor.

Aşırı sağın çeperden merkeze gelişi

Analistler, bu sağa kayışın bir nedeni olarak aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişine işaret ediyorlar. Gerçekten de AfD, hem ulusal hem de eyalet düzeyinde büyük kazanımlar elde ediyor. Eylül ayının başında Almanya’nın doğusundaki Thüringen eyaletinde yapılan seçimleri AfD %32,8 oy alarak kazandı. Saksonya eyaletinde ise %30,6 ile merkez sağdaki Hristiyan Demokratlar’ın sadece 1,3 puan gerisinde kalarak ikinci oldu. Ancak AfD’nin seçim başarıları, bu değişimin nedeni değil; Almanya siyasetinde Müslümanları şeytanlaştırma ve günah keçisi olarak gösterme eğiliminin belirtileri.

Hükümet koalisyonun üyesi partiler de Almanya’daki “İslamcılığı” sık sık eleştiriyorlar. Örneğin; Yeşiller Partisi’nin Meclis Grubu Başkanı Katharina Dröge, kısa bir süre önce yaptığı bir açıklamada, ‘İslam’ın zehri sadece yurt dışında değil, burada da insanların zihinlerine işliyor’ diyerek tepki çekti. Sonrasında, aslında ‘İslam’ yerine ‘İslamcılık’ demek istediğini belirterek açıklamasını düzeltti.

Kurumsallaşmış İslamofobi

‘İslamcı tehdit’ uyarıları yalnızca politikacıların söylemlerinde değil, aynı zamanda resmî belgelerde ve Alman devlet kurumlarının politika metinlerinde de sıkça yer alıyor. Örneğin, Almanya’nın iç istihbarat kurumu olan Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın internet sitesinde şu ifade yer alıyor: ‘İslamcılar, kendi dinlerine dayanarak Almanya’nın özgür demokratik düzenini kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyorlar.’

Bu federal istihbarat kurumunun Bavyera eyaletindeki ofisi daha da ileri giderek ‘legalist İslamcılık’ kavramını kendi internet sitesinde kullanmaya başladı. Bu kavramı, ‘mevcut yasal sistem içinde siyasi yollarla aşırılıkçı hedeflere ulaşma’ yöntemi olarak tanımlıyorlar. Açıklamada şöyle deniyor: ‘Legalist İslamcılar, lobicilik faaliyetleri yaparak siyaseti ve toplumu etkilemeye çalışırlar; dışarıya karşı kendilerini açık, hoşgörülü ve diyaloğa açık gösterirken, kendi örgütlerinin içerisinde antidemokratik ve totaliter eğilimler hakimdir.’

Aslında bu kavram, yasalar çerçevesinde siyasi ya da sosyal olarak örgütlenen herhangi bir Müslüman grubun suçlu ilan edilmesine yol açabilir. Müslümanların sergilediği hoşgörü ya da açıklık dahi şüpheli bulunabilir, çünkü bu davranışları bir tür ‘legalist İslamcı taktik’ olarak değerlendirilebilir.

Bu anlayıştan yola çıkarak hem eyalet düzeyindeki hem de federal düzeydeki çeşitli kurumlar, sadece Müslümanları hedef alan ‘radikalizmi önleme’ programları oluşturdular. Birleşik Krallık ve ABD gibi ülkelerde bu tür girişimler sosyal adalet savunucuları tarafından eleştirilse de Almanya’da genel olarak haklı ve etkili görülüyor.

Bu programlardan biri olan ve eyalet yönetimine bağlı bir şekilde çalışan Bavyera Radikalleşmeyi Önleme Ağı kısa bir süre önce ‘Selefi radikalleşme’ üzerine, Müslüman erkeklerin Müslüman kadınları istismar ettiği ırkçı temalar içeren bir video hazırlamıştı. Eylül ayının başında, muhafazakâr Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) yönetimindeki Bavyera eyalet hükümeti bu videoyu sosyal medyada paylaştı ve hemen ardından Müslümanları aşağılayan tasviri nedeniyle eleştirildi. Videonun sosyal medyada resmî kurumlar tarafından paylaşılması, Alman yetkililerin dinî vecibelerini yerine getiren Müslümanları toplum için bir güvenlik tehdidi olarak gördüğünü açıkça ortaya koydu.

İslamofobi aslında bastırılmış antisemitizmin dışavurumu mu?

İşin sonunda video, resmî kurumların sosyal medya hesaplarından kaldırıldı ve İçişleri Bakanlığı bir basın açıklaması yaparak “paylaşımın yarattığı rahatsızlık ve yanlış anlamalar” için özür diledi. Bakanlık, videonun “Selefiler ve diğer İslamcıların yeni, genç takipçiler kazanma yöntemlerini göstermeyi amaçladığını” belirtti. Ayrıca bazı sahnelerin “gözden geçirileceğini” de ekledi.

Bavyera hükümetinin videoyu kaldırma kararını hızlandıran etkenlerden biri de bazı yorumcuların videodaki görüntülerle Nazi dönemine ait antisemitik propaganda görselleri arasında benzerlikler görmesi oldu. Özellikle, sakallı ve kötü niyetli gözüken bir adamın bir kadını yutarken gösterildiği sahne, Nazi propagandasında Yahudi bir adamın etnik Almanları yutmasını tasvir eden görüntülerle oldukça benzerlik taşıyor.

Alman kurumlarının ürettiği İslamofobik imgelerin aslında antisemitik izler taşıması şaşırtıcı değil. İsrailli-Alman filozof Moshe Zuckermann’ın da belirttiği gibi; İslamofobi, ifade edilemeyen bir antisemitizmin yansımasıdır. Almanya’daki eski antisemitik duygular, devletin resmî olarak Yahudi dostu politikalar benimsemesi nedeniyle artık açıkça ifade edilemiyor. Bu nedenle, bu duygular İslamofobi aracılığıyla dışa vuruluyor. Artık Yahudilere yapılamayan şeyler, Müslümanlara kolayca yapılabiliyor.

Burada oldukça dikkat çekici bir tarihsel paralellik var: Aşırı sağcı güçler yükseliyor ve ötekileştirilmiş bir grubu hedef alan ırkçı histeri, Alman devletinin ve toplumunun içerisinde iyice yayılıyor. Tarih tam anlamıyla tekerrür etmeyebilir; kitlesel katliamlar yerine kitlesel sınır dışı etme fikri öne çıkabilir. Aşırı sağın ‘tersine göç’ anlayışı hızla yayılıyor ve artık sadece marjinal bir görüş değil, ana akım bir düşünce haline gelmeye başladı. Almanya’daki çeşitli siyasi partilerin temsilcileri İslamofobi trenine binerken, neredeyse bir yüzyıl önce aynı yolu izleyen seleflerinin sonunun pek de iyi olmadığını hatırlamaları önemli. Nefret, asla kazandıran bir strateji değildir.’

Bu yazı ilk kez 27 Eylül 2024’te yayımlanmıştır.

Farid Hafez’in Al Jazeera internet sitesinde yayımlanan “What’s behind Germany’s raging Islamophobia?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.aljazeera.com/opinions/2024/9/18/whats-behind-germanys-raging-islamophobia

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x