COVID-19 salgını nedeniyle tüm dünyada belli düzeylerde kapanmalarla geçen bir yıl geride kaldı. Uluslararası seyahatler neredeyse durma noktasına geldi ve özellikle ekonomileri büyük ölçüde turizm gelirlerine bağlı ülkeler için durum belirsizliğini koruyor. Salgınla mücadelede umut ışığı olan aşılar konusunda hem erişim hem de aşılanma oranları ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösteriyor. “Aşı pasaportu” uygulaması ise uluslararası alanda tartışılan önemli bir konu haline geldi. The Economist dergisinde yer alan kapsamlı analiz, uluslararası seyahat kriterlerini tamamen etkileyecek uygulamayı enine boyuna ele alıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“(…) Durma noktasına gelmiş ekonomileri ve huzursuz vatandaşları konusunda endişeli hükümetler, en azından bazı insanları kapanmalardan kurtarmanın bir yolu olarak ‘aşı pasaportu’ fikrine sıcak bakıyorlar. ABD Başkanı Joe Biden, Ocak ayında, hükümetine fikri değerlendirme emri verdi. 8 Mart’ta ülkenin sosyal kaynaşma hakkındaki yönergeleri ilk kez, aşılanmış ve aşılanmamışlar arasında ayrım yapacak şekilde güncellendi. Avrupa Komisyonu ‘dijital yeşil geçiş kartı’ hazırlığında. Britanya da aşı pasaportu modelini değerlendiriyor. Bu fikrin bazı versiyonlarında ise pasaportlar sadece aşılanma durumunu değil, enfeksiyon testlerinin sonuçlarını, kullanıcısının bir karantina dönemini tamamladığına dair kanıtları veya sağlık nedenleriyle aşı muafiyetlerini de kapsaması öngörülüyor.
Aşıyla ilgili kısıtlamalar yeni değil. Sarı hummanın endemik olduğu yerlere gelen ziyaretçiler, aşılarını ‘sarı kart’ ile kanıtlamak zorundalar. Amerika’ya gelen göçmenlerin, kalıcı oturma izni sahibi olabilmek için önce Sağlık Bakanlığı tarafından listelenen 15 hastalık için aşılanmış olması gerekli. (…)
Ancak iş COVID-19’a gelince, herkes o kadar da istekli değil. Politika uzmanları, birçok ülkede aşılamanın hızlı ilerlediğini ve pasaportlarının yalnızca kısa bir süre faydalı olacağını savunuyor. Sivil özgürlükçüler ve güvenlik araştırmacıları, hükümetlerin verileri kötüye kullanma eğiliminde olabileceğinden ve insanların yaşamları üzerindeki kontrollerini istismar edebileceğinden endişeli. Halk sağlığı uzmanları, bu fikrin tıbbi açıdan doğru olup olmadığını anlamak için henüz çok erken olduğunu söylüyor. Aşılar, COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsüne karşı güçlü bir koruma sağlıyor. Bulaşmayı önemli ölçüde engelliyorlarmış gibi görünseler de bu henüz kesin değil. Bu konuda herhangi bir politika; hakkaniyet ve zorlama, müşterek risk yaklaşımları ile özel risk yaklaşımları, enfeksiyon ve ekonomik faaliyet arasındaki artı eksi hesaplamaları ve kapanmaların insanların ruh sağlığına etkisiyle ilgili soruları yanıtlamalı.
Güvenlik ve mahremiyet kaygıları
Güvenlik iyi bir başlangıç noktası, çünkü pasaportlar işe yarayacaklarsa güvenilir olmaları gerekli. İsrail’in bu alandaki uygulamasını inceleyen araştırmacılar birkaç kusur buldu. Uygulamanın ilk sürümüyle ilgili sorunlar, zeki dolandırıcıların çevrimiçi sahte sertifika satabileceği anlamına geliyordu. (…)
Meraklı hükümetler de başka bir risk unsuru. Geçen yıl Singapur, temas izleme uygulamasından gelen verilerin başka hiçbir amaçla kullanılmayacağına söz verdi. Ocak ayında ise suçla mücadele için polise erişim izni verildiğini açıkladı. Bu, Singapur’un genellikle itaatkâr olan vatandaşlarını bile kızdırmaya yetti. (…) Çin’de zorunlu sağlık uygulamaları, akıllı telefonlardan alınan konum verilerini kullanarak, bir kişinin iç mekânlara girmekte ve kısıtlama olmaksızın seyahat etmekte özgür olup olmadığını belirleyen QR kodları üretiyor. Ancak izleme verilerinin polisle paylaşıldığı görülüyor. (…)
Yetersizlik ve gözetleme, aşı pasaportu fikrine zarar verebilir ve COVID komplocuların değirmenine su taşıyabilir. Ancak mahremiyet endişeleri aşılmaz değil. İngiltere’deki Kent Üniversitesi’nde bir dönem bilgisayar bilimleri konusunda dersler veren David Chadwick, şu anda Verifiable Credentials adlı bir şirketin patronu. COVID-19 salgınından önce firması, işyeri kimlik kartları, park izinleri, konser biletleri vb. için mahremiyet odaklı bir plan üzerinde çalışıyordu. ‘Sağlık uygulamaları hiç aklıma gelmemişti’ diyor. Ama bugünlerde önceliği COVID-19.
Buradaki fikir, bir kişinin aşı verilerinin kaynağı ile bunu talep eden kuruluş arasında hiçbir bağlantı olmamasını sağlamak. Bireysel kullanıcılar, mobil bankacılığa giriş yapmaya benzer şekilde biyometrik bilgiler ve hükümet tarafından verilmiş kimlik belgesini kullanılarak akıllı telefonlarına güvenli bir şekilde bağlanır. ‘COVID-güvenli’ bir mekâna girmek isteyen bir kullanıcının telefonuna kapıdayken giriş kuralları gönderilir. Uygulama, bu kuralları kullanıcının verilerine göre kontrol eder ve sadece ‘evet’ ya da ‘hayır’ der, başka hiçbir şey belirtmez. Kişinin adı, yaşı, adresi, aşı tarihi gibi ayrıntılar rapor edilmez ve bu da kötüye kullanma fırsatını sınırlar.
Nisan 2020’de Verifiable Credentials, prototipinin, aşı durumunu ve COVID test sonuçlarını doğrulayabileceğini gösterdi. Uygulaması test ediliyor. (…) Firma ayrıca akıllı telefonu olmayanların kullanması için fiziksel bir versiyon üzerinde çalışıyor.”
Adil bir sistem mi?
Yazıda, halk sağlığı kurumlarının, mahremiyet endişeleri giderilebilse bile aşı pasaportlarının sağlayacağı hakkaniyet konusunda kaygılı olduğu belirtiliyor: “Çoğu ülke, COVID-19’dan ölüm olasılıkları yüksek olduğundan yaşlıları aşılama sırasının başına koydu. Pasaportlar, aşılanmış emeklilerin serbestçe dolaşmasına izin verilirken, büyüklerini korumak için mahallelerinden çıkmayan gençlerin kapanma altında kalması ihtimalini artırıyor.
Bazı ülkelerde bu endişeler ırksal etkiler nedeniyle artabilir. Siyah Amerikalılar aşı konusunda beyazlardan daha şüpheci. İsteyenler ise aşıya erişimde daha fazla zorlanıyor. Ayrıca ortalama olarak beyaz yurttaşlardan daha gençler, yani sıranın daha sonundalar. Aşı uygulamaları hızlı ve ücretsiz olduğunda, öncelikler adil ve şeffaf bir şekilde belirlendiğinde, eşitlik soruları geçici olacaktır. Ancak politikacıların sıraya kaynak yaptığı veya sürü bağışıklığından yıllarca uzakta olan ülkelerde, bunlar kızgınlığa neden olabilir.
Bir de aşı olamayan veya olmayacaklara ne olacağı sorusu var. Hükümetler, özellikle tıbbi yan etkiler için muafiyet verme konusunda baskı altında olacak. (…) Başka bir endişe de aşılanmayanların daha az istihdam edilebilir hale gelmesi. Bir işe alım ajansı olan Manpower tarafından 9 Mart’ta yayımlanan küresel bir anket, işverenlerin beşte birinin en azından bazı roller için aşılamayı zorunlu kılmayı planladığını ve %14’ünün ise kararsız olduğunu ortaya koydu. Sürü bağışıklığına ulaşılır ulaşılmaz, işverenlerin bu tür konularla ilgilenmesi çok da mantıklı değil. Ancak müşteriler sormaya devam ederse bunu yapabilirler ki bu da aşıları zorunlu hale getirebilir.
Aşıların bulaşmayı önlediği kesin değil
En temel eleştiri, aşı pasaportlarının yapmaları gereken işi bile yapıp yapmayacağının belirsizliğini koruması. 5 Şubat’ta Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan bir yazıda, aşılanan kişilerin kapanma ve karantina kurallarından muaf tutulmaması gerektiği savunuldu. Sınır geçişleri için aşı pasaportlarının kullanılmasının ‘erken’ olacağı belirtildi. 17 Şubat’ta, dünyadaki aşı pasaportu önerilerini takip eden düşünce kuruluşu Ada Lovelace Enstitüsü, bunların ‘şu anda makul olmadığı’ sonucuna vardı.
Bunun bir nedeni, mevcut aşıların hastalığı önlemede çok etkili görünmesine rağmen, virüsün bulaşmasını tamamen engellemedikleri veya başkalarına bulaştırma yeteneğini ortadan kaldırıp kaldırmadıklarının net olmaması. Aşıların bulunmasından önce, haziran ayında yayımlanan bir makalede, COVID-19 ile enfekte olanların üçte birinden fazlasının semptom göstermediği, ancak yine de hastalığı başkalarına bulaştırabilecekleri öngörülmüştü. Bazı cesaret verici işaretler de var. Pfizer ve İsrail Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan bir yazının dışarı sızan taslağında, Pfizer/BioNTech aşısının iki dozunun, asemptomatik COVID-19 vakalarını yaklaşık %90 oranında azalttığı öne sürülüyor. (…) Ancak kanıtlar, temkinli halk sağlığı görevlilerini ikna edecek kadar güçlü değil.
Diğer bir neden de SARS-CoV-2’deki mutasyonların, bugün ulaşılan sonuçları gelecekte değiştirebilecek olması. Bilim insanları, mevcut aşıların, şu ana kadar ortaya çıkan virüs varyantlarıyla baş edebilmesi gerektiğini umuyor. Ancak daha az etkili oldukları yeni bir varyant her an ortaya çıkabilir. Yeni aşılar kesinlikle hızla geliştirilecektir. Ancak dağıtılıncaya kadar pasaport sistemleri işe yaramayacaktır.
Son bir nokta da aşı pasaportu sisteminin kullanışlılığının, bir ülkenin vatandaşlarını ne kadar hızlı aşılayabileceğiyle ters orantılı olması. Bir aşılama programının erken safhalarında, çok az insan bu sistemden yararlanabilir. Sonlara doğru pasaportların pek yardımı olmayacaktır. (…)
Turizmi canlandırır mı?
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nden (IATA) Nick Careen, birçok ülkenin giriş kurallarına aşı pasaportlarını dahil etmeye hazır olduğunu söylüyor. Sıradan insanlar yurtdışındaki ailelerini ve arkadaşlarını görmek ve tatile gitme konusunda çaresiz. AB içinde Yunanistan, aşı pasaportunun en güçlü destekçisi. Salgından önce turizm, GSYİH’nın beşte birini oluşturuyordu. Otel sahipleri ve restorancılar, aşılanmış turistlerin yaz sezonunu kurtarmaya yardımcı olabileceğini umuyor.
Birkaç ülke, seyahatin en azından belli ölçüde devam etmesine olanak verecek şekilde tasarlanmış sistemleri bir araya getirdi. Yola çıkmadan önce negatif bir COVID-19 testi ve varışta karantinaya alma şartı koyuyorlar. (…) Ancak bu yönetilmesi zor bir durum. İngiltere’nin ocak ayında kurallarını sıkılaştırmasının ardından, Heathrow Havalimanı’na gelen yolcular, kuyrukları aşabilmek için sosyal mesafeli olarak pek çok saat harcadı. Careen, aşı pasaportlarının standart doğrulama prosedürlerinden yoksun olması durumunda sonucun ‘tam bir kaos’ olabileceğini söylüyor.
IATA, Travel Pass projesinin imdada yetişeceğini umuyor. Salgından önce geliştirilme aşamasında olan bu proje, biyometrik bilgileri ve yolcuların telefonlarındaki güvenli dijital tanımlayıcıları kullanarak havalimanı transit geçişlerini hızlandırmayı amaçlıyordu. Sistem, seyahat acenteleri, havayolları ve havalimanları tarafından halihazırda kullanılan IATA’in vize ve giriş düzenlemeleri veri tabanı Timatic’i esas alıyor. Normal bir COVID-19 öncesi günde, veri tabanının birkaç kez güncellenmesi gerekiyordu. Salgının zirvesinde, hükümetler yolcuları yüksek enfeksiyon oranları ve yeni varyantların görüldüğü yerlerden uzak tutmak için çabalarken, güncelleme sayısı 200’ün üzerine çıktı.
Travel Pass, bağımsız bir uygulama ve havayollarının kendi uygulamalarında kullanabileceği bir kod olarak test ediliyor. Emirates, Etihad Airways ve Gulf Air gibi birkaçı test için kaydoldu. Careen, cruise hatları ve tatil köyleri gibi seyahat endüstrisinin diğer alanlarının da bunu kullanabileceğini söylüyor. (…)
Yine de pasaportları uluslararası alanda işler kılmak, ülke içinde işler kılmaktan daha zor olacaktır. IATA, şu anda seyahat acentelerinin olduğu gibi, test laboratuvarlarının ve sağlık hizmeti sunucuların da sertifikalı olması gerektiğini söylüyor. Yoksul ülkelerde aşılama çok uzun zaman alacağından, böylesi bir doğrulama da çok zor olacaktır. Hileler de artacaktır. AB polis teşkilatı Europol, sınırlarda sahte COVID testi sertifikalarının halihazırda ortaya çıkmaya başladığını belirtiyor.
Eşitsizliğin bedeli
Ülkelerin içinde görünür olan bazı artı eksi hesaplamaları, ülkeler arasında daha da keskin. Birincisi, enfeksiyon oranlarını düşürmek ile ekonomik faaliyeti artırmak arasında. Yunan plajlarını ziyaret eden aşılanmış İngiliz tatilcilerin içeceklerini servis etmeleri için yerlilere ihtiyacı olacak. Evlerinden çıkarılan aşılanmamış konaklama sektörü çalışanları, hastalığı ziyaretçilerden olmasa da birbirlerinden kapacaklardır.
Dünyanın en yoksul ülkeleri, turist gelirleri ve sosyal karışma ile daha yüksek enfeksiyon, hastalık ve ölüm oranları arasında seçim yapmak zorunda kalacak. Üstelik sadece bu yıl değil, önümüzdeki birkaç yıl boyunca. Ada Lovelace Enstitüsü’nden Elliot Jones, ‘Turizme güveniyorsanız, bu ek sağlık riskleri konusunda vatandaşlarınıza karşı gerçekten dürüst olmanız gerekir. Böyle bir uygulamanın ne getirip ne götüreceğini modellemek ve hangilerinin kendileri için uygun olduğunu insanlara sormak gerek’ diyor.
“Hükümetler tekno-saflıktan kaçınmalı”
London School of Economics’te dijital kimlik ve mahremiyet araştırmacısı Edgar Whitley de aynı fikirde. Büyük ve yeni politika sorunları ortaya çıktığında, statükoya hızlı bir dönüş vaat eden teknik düzeltmelerin hükümetlere cazip geldiğini söylüyor. Hükümetlerin böylesi bir ‘tekno-saflıktan’ kaçınarak ve risklerle ilgili daha net bir iletişime ve enfeksiyon sayısı azaldıkça herkes için kademeli olarak yeniden açılmayı sağlayacak tedbirlere odaklanarak daha iyisini yapabileceklerini düşünüyor.
Aşı pasaportlarının belki de en büyük bilinmeyeni psikolojik etkileri olacaktır. Çok az insanın sınır ötesi seyahat ettiği ve bazılarının zar zor evden çıktığı bir yıldan sonra, birçok insan riskten daha fazla kaçınır hale gelmiş olabilir.”
Bu yazı ilk kez 18 Mart 2021’de yayımlanmıştır.