21’inci yüzyılın “büyük kavimler göçünün” hazin görüntüleri hafızalarda canlılığını koruyor. Tüm engellemelere ve saldırılara rağmen hedef ülkelerine ulaşmak için sınırları aşan çoğu Suriyeli mültecilerin önemli bölümü, Avrupa’da iyi kötü bir yaşam kurdu. Çoğu Avrupalı toplumlara uyum ve entegrasyonu sağlayan Suriyeliler şimdi hayatlarındaki en büyük belirsizliğin ortadan kalkması için sığındıkları ülkelerin vatandaşları olmak istiyorlar. Beyrut’ta yaşayan gazeteci yazan Anchal Vohra, Foreign Policy’de yayınlanan makalesinde Avrupalı devletlerin bu insanlara vatandaşlık tanımaktan başka çaresi olmadığını savunuyor. Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Güvenilmez deniz rotalarından gelip, hınca hınç dolu mülteci kamplarında aylar, hatta yıllar geçirdikten ve insan kaçakçılarına yüklü meblağlar ödedikten sonra Suriye’deki çatışmaların zirveye ulaştığı bir dönemde bir milyondan fazla Suriyeli Batı Avrupa’ya ulaştı. Suriye savaşında 10 yılın geride kalmasına ve fiili çatışmalar büyük ölçüde durmasına rağmen Suriyelilerin çoğunluğu geri dönmeyi güvenli bulmuyor. Her şeyden önce baskıcı iktidar hâlâ hüküm sürüyor ve mültecilerin büyük bölümü protesto gösterilerine katıldığı, isyancıları desteklediği, zorunlu askerlikten kaçtığı veya sadece rüşvet verdiği gerekçesiyle kovuşturmaya uğramaktan korkuyor.
Çoğu yıllardır kendilerini sığınma hakkı tanıyan ülkelere entegre olabilmek için büyük gayret gösterdi. Onların yerel dillerini öğrendiler, iş buldular ve devletin alicenaplığına tümüyle bağımlı olmaktansa hayatlarını kazanma yolunu tercih ettiler. Sonunda Suriye’nin olmasını istedikleri gibi demokratik ülkelerde bir hayat kurdular ve bunu geride bırakmayı akıllarından bile geçirmiyorlar. Batı Avrupalı ülkeler gelenlerin büyük bir kısmına bir tür koruma sağladılar ve aşamalı olarak sınır dışı edileceklerine dair dedikodulara rağmen, aktivistlere göre sağlanan bu yasal koruma, hükümetleri bu yönde adım atmalarına ve hükümetlerin aşırı sağın bu yöndeki baskılarına boyun eğmelerine engel oluyor.
Dönmeyeceklerini herkes biliyor
Suriye’de Baas Partisi iktidarı sürdüğü için Avrupa’da Suriyelilerin ülkelerine geri dönmeyeceği genelde kabul edilmiş görünüyor. Öte yandan süren varlıkları ve yerel ekonomilere katkıları onların hâlâ mülteci olarak görülüp görülmeyeceği veya diğer vatandaşlar gibi söz konusu Avrupalı toplumların birer mensubu olup olmadığı yönünde tartışma başlattı. Aktivistler, bu insanların geleceği üzerindeki belirsizliğe bir son vermek için onlara vatandaşlık verilmesi sürecinin hızlandırılması gerektiğini ileri sürüyor.
Mülteci teriminin aşağılayıcı bir şekilde kullanılabileceğini ve belki de onları tüm toplumdan yalıttığını ancak Suriyelileri sınır dışı edilmekten korumak için gerekli bir yasal kategori olduğunu söylüyorlar. Ancak Suriyeli mültecilerin çoğu, ev sahibi ülkelerinde vatandaş olarak asimile olmayı umuyor. Bazıları zaten seçime bile katıldı. Demokrasi, insan haklarına saygı ve daha iyi bir yaşam arayışıyla Suriye ayaklanmasının başlamasının üzerinden on yıl geçti. Köklerinden koparılan insanlar artık Avrupa’da siyasi temsiliyetin peşinde koşuyorlar.
Geri dönüş yolu kapalı
Yapılan bir araştırmanın Almanya’ya sığındıktan sora iş bulmak isteyen mültecilerin yarısını Suriyelilerin oluşturduğunu ve mülteci çocuklarının çoğunun Almanya’daki okullara entegre olduğunu gösterdiğini aktaran Anchal Vohra, göçmenlik konusunda uzman akademisyenlerin de Suriyelilerin Alman toplumuna entegrasyon konusunda başarı gösterdiğini kabul ettiğini belirtiyor.
(Berlin Özgür Üniversitesi’nden aile ve eğitim ekonomisi profesörü Katharina Spiess) Almanya’daki Suriyelilere ilişkin terminolojinin dikkatlice kullanılması gerektiğini söylüyor: “Mültecilere, toplumdaki oynadıkları rol göz önünde tutularak (…) davranmalıyız. (…) onlar sadece geçmişleri önemli olduğunda mülteci olarak anılmalı. Örneğin işsizler çünkü onlar mülteci oldukları için Almanca konuşamıyorlar. Bu tür kullanımda mültecilik onlara yardımcı oluyor ve hükümetleri onların sorunlarıyla çözüm bulmaya yönlendiriyor.”
1951 Mülteciler Sözleşmesi’nde mülteci, “siyasi düşüncesi” dahil olmak üzere dönüşlerinde zulme maruz kalabilecek kişi olarak tanımlanıyor. Uzmanlar fiili olarak rejim karşıtı Suriyelilerin yakın gelecekte zulüm görme tehdidi altında olduğunu (…) söylüyor. Suriye hükümeti geri dönenleri keyfi olarak tutuklamasıyla ünlü olduğundan, hiçbir Suriyelinin sınır dışı edilmesi beklenmiyor. Dahası, Avrupa insanlığa karşı suç işlemekle suçlayıp Beşar Esad’la bağlarını kopardı. Bu yüzden mültecilerin güvenli dönüşü hükümetler arası işbirliği ile güvence altına alınamayacak.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yönergelerine göre, durumlarına kalıcı bir çözüm bulunmadıkça mülteciler sınır dışı edilmemeli veya geri dönmeye zorlanmamalıdır. Başka bir deyişle, siyasi karar alıcıların sahip olduğu seçenekler mültecilerin kendilerini güvende hissettiklerinde gönüllü olarak geri dönmeleri, üçüncü bir ülkeye yerleştirmeleri veya vatandaşlık verilen mültecinin nihayetinde yerel entegrasyonu kabul etmesidir.”
“Alman gibi hissediyorum”
Mültecilik statüsünün verdiği koruma esas olmakla birlikte bu temin Suriyelileri aşırı sağcılarca kolaylıkla hedef alınabilir bir kitle içine hapsediyor. Suriyelilerin çoğu, çoğunlukla aşağılayıcı bir ifade olarak kullanılan bir etiketin altında toplanmaktansa katkılarıyla takdir edilmeyi umut ediyor.
Almanya’ya 2016’da ulaşmayı başaran Ömer “Almanya için çalışıyorum, vergilerimi Almanya’da ödüyorum, burada yaşıyorum. Kendimi herhangi bir Alman gibi hissediyorum” diyor. Almanya’nın batısındaki Düsseldorf kentinde yaşamasına rağmen Suriye’nin devlet aygıtının ülkede kalan aile üyelerini taciz etmemesi için adının saklı kalması şartıyla konuşuyor. Ömer, bombalardan ve Suriyeli yetkililerinin zulmünden kaçıp Almanya’da güvenlik ve yaşamaya değer bir hayat bulanların tanıdık öyküsünü anlatıyor. Geldikten kısa süre sonra göçmenlik statüsü almış ve üç yıllık oturma izni o zamandan beri uzatılıyor.
Ancak kendisini artık bir mülteci olarak görmüyor. Almanca öğrendi, bir otomobil firmasında işe girdi ve hayatını kazanmaya başladı. Şimdiden bir Alman vatandaşı olduğunu ve ülkede altıncı yılını tamamlar tamamlamaz vatandaşlık için başvuracağını söyleyip “İdeal bir göçmen ve ideal vatandaş olmak için canla başla çalışacağım” diye ekliyor.
Ömer, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 2014’te ülkesinin kapısını Suriyeli mültecilere açtığında kafasındaki gençti. Ancak verdiği karar o zaman Suriyeli mültecileri bir tehdit olarak gösteren popülist partilerin yükselişine yol açmıştı. Merkel’i cihatçıları ve ekonomik göçmenlerin ülkeye girmesine izin vererek Avrupa güvenliği ve toplumsal uyumunu tehlikeye atmakla suçlamışlardı.
Avrupa’da acilen barınmaya, gıdaya, ilaca ve kendilerini kabul eden ülkelere entegrasyona ihtiyaç duyan mültecilere milyarlarca dolar harcandığı doğru. Çatışmaların üzerinden 10 yıl ve Suriyelilerin büyük göçünden 5 yıl geçtikten sonra sorun yaratanların sayısı, Avrupa toplumlarının bir parçası olmak için çok çalışanların yanında çok az kalıyor.“
“Mülteci” yerine “insani göçmen” denebilir
İsveç’e göç eden Suriyelilerin de aynı sıkıntıları yaşadığını bir örnek üzerinden anlatan Anchal Vahra, bazı uzmanların mülteci yerine yeni bir tanım kullanma önerisine dikkat çekiyor:
“Bazı uzmanlar belki de mülteci ile vatandaş arasında, “insancıl göçmen” (Humanitarian immigrant) gibi yeni bir terim kullanılmasına ihtiyaç olduğunu söylüyor. Diğerleriyse böyle bir yeni tanımın aşıcı sağcıların onları sınır dışı etmesini kolaylaştıracağı yönünde uyarıyor. Danimarka, şimdiden 94 Suriyelinin oturma iznini “Suriye’nin güvenli bölgelerine sınır dışı edilebilecekleri” gerekçesiyle iptal etti. Almanya geçen yıl sabıkası bulunan Suriyelileri sınır dışı edebilmek için sınır dışı yasağını kaldırdı. Aktivistler hükümetlerin Suriyelileri sınır dışı edebilmek için yasal açık arayabileceğinden endişe ediyor ve bu yüzden Suriyelilerin entegrasyonunun bir sonraki adım olarak vatandaşlığa alınmasını gerektiğini savunuyorlar.
Avrupa Mülteciler ve Sürgün Edilmişler Konseyi’nin (ECRE) kıdemli iletişim koordinatörü Villads Zahle, barındıkları ülke tarafından vatandaş kabul edildikleri takdirde insanların mülteci olmaya son vereceklerini söylüyor. Çoğu Avrupa ülkesinde mültecilerin belli koşulları karşılamaları halinde vatandaşlığa kabul edilmelerinin yolu açık ancak bu çok uzun ve zorlu bir süreç (…) Geçici koruma statüsü entegrasyonu ve insanların aktif vatandaşlar haline gelmelerini engellerken onları belirsizliğin ortasında bırakıyor.”
ECRE’ye göre 2019 yılında yaklaşık 4 bin Suriye vatandaşına Alman vatandaşlığı verildi ancak bu mülteci olarak gelenlerin yanında oldukça düşük bir rakam olarak kalıyor.
Almanya’da bir mülteci hakları örgütünde yasal danışmanlık veren Wiebke Judith Suriyelilerden gelecek vatandaşlık başvurularında bu yıl ve gelecek yıl bir sıçrama olacağını tahmin ediyor. Çünkü Almanya’ya ulaşan Suriyelilerin büyük bölümü 6 yıllık zorunlu ikamet sürecini tamamlamış, Almanca öğrenmiş ve Alman yasaları hakkında bilgi sahibi olacaklar.
Mülteci teriminin, zamanla dışlayıcı hale gelebilmesine rağmen yasal öneme sahip olduğunu söyleyen Judith, “Elbette insanları sürekli olarak yasal statülerine göre tanımlamamalıyız. Özellikle bir ülkede daha uzun süre kalarak toplumun bir parçası olurlar. Geçmişleri nedeniyle ilelebet dışlanmamaları gerekir.” diyor.
Göçmen karşıtı siyaset iflasa gidiyor
“Almanya’da oy kazanmak için göçmen karşıtı duyguları sömüren aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, kalesi olarak gördüğü Almanya’nın doğusunda birinci parti konumunu yitirip üçüncülüğe geriledi. Hollanda’da geçtiğimiz günlerde yapılan seçimlerde büyük aşırı sağcı parti kötü sonuç alırken merkez sağ patiler oy artırdı. Kendi ilerlemeleri için Suriye krizini kullanan popülist partiler artık yükselişlerini sürdürmekte güçlük çekiyor. Onlara karşı koymayı başaran liberaller şimdi Suriyeleri vatandaşlığa başvurup seçimlerde yarışmalarını ve Avrupa ülkelerinde siyasi bir blok oluşturmaları için cesaretlendiriyor.
Ömer, Tarık el Uvsi adındaki mültecinin Almanya vatandaşı olmanın yanı sıra seçimlerde Yeşiller Partisi saflarında yarışacağı haberlerinden çok memnun, “O, Almanya’daki Suriyelilerin gururu” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bu adaylardan biri Suriye’de özgür ve adil bir şekilde seçime katılabilseydi bir hayal gerçekleşmiş olurdu. Ama Suriye bir demokrasi değil.” Sonsuz demokrasi peşindeki Suriyeliler şimdi bunu Avrupa’da arıyorlar. Zaman alacak, ancak hiçbir yere gitmiyorlar ve mülteci statüsünden tam vatandaşlığa giden yolculuğa çıkmaya kararlı görünüyorlar.”
Bu yazı ilk kez 31 Mart 2021’de yayımlanmıştır.