Celal Bayar: Cumhuriyet’in yapı taşı bir siyasetçi

Cumhuriyet'in ilk ulusal bankasının genel müdürü, Atatürk'ün son başbakanı; Türkiye’nin üçüncü, ama aynı zamanda darbeye maruz kalan ilk Cumhurbaşkanı... 22 Ağustos 1986’da, 103 yaşında vefat eden Celal Bayar’ın portresini Doç. Dr. Süleyman Aşık yazdı.

Millî Mücadele’nin Galip Hoca’sı, Cumhuriyet’in ilk ulusal bankasının genel müdürü, Atatürk’ün son başbakanı; Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü, ama aynı zamanda darbeye maruz kalan ilk Cumhurbaşkanı… 103 yıllık bir ömre sığan koca bir hayat… Kendisinden sonra dört cumhurbaşkanı daha gören bir siyaset adamı…

Mustafa Kemal Atatürk ve Adnan Menderes dönemlerinde her ne kadar vitrinde çok görünmediği yönünde bir intiba olsa da kamuoyunda, aslında yönetimde varlığını hissettiren bir isimdi Celal Bayar. Diğer yandan, Atatürk’e çok yakın olmasına rağmen sanki hep uzağındaymış gibi algılanmıştır. Atatürk’e son derece bağlı olan Bayar, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra tutuklu bulunduğu Kayseri Cezaevi’ndeyken 10 Kasım’da Atatürk’ü anma programında onun büyük devlet adamlığını örneklerle anlatmış, program öncesi kaygılı olan cezaevi yönetimi Bayar’ın konuşmasından büyük memnuniyet duymuştur.[1] Bir röportajında Atatürk’e olan bağlılığını “Bir defa yüz yüze görüşüldükten sonra O’ndan ayrılınamazdı. Bunu nefsimde tecrübe etmişimdir”[2] sözleriyle anlatmıştır.

Celal Bayar Türk siyasi tarihindeki icraatları ve etkisiyle tarihin sayfalarında önemli bir yer edinmeyi hak etmiş bir siyasetçidir. Her siyasetçi gibi elbette tartışılan yönleri de olmuştur. Ancak yıllar boyunca ortaya koymuş olduğu fikirleri, yapmış olduğu işler ve dünya görüşü, onu Türk siyasetinde sıradan bir siyasetçinin ötesine taşıyarak “devlet adamı” olarak anılmasını sağlamıştır.

İttihat ve Terakki’den cumhurbaşkanlığına

Mahmut Celal Bayar, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Bulgaristan’dan göçen bir ailenin çocuğu olarak 16 Mayıs 1883’te Bursa’nın Gemlik ilçesine bağlı Umurbey kasabasında dünyaya gelmiştir.[3] İlk eğitimini Umurbey Rüştiyesi’ne bağlı mektepte tamamlayan Bayar için bu okul onu, Kuvâ-yı Milliye döneminde “Galip Hoca” müstear ismini kullanacağı, kendisine tesir eden Galip Hocası ile tanıştırmıştır.[4]

İçinde bankacılığın da olduğu farklı sektörlerde çalışan Celal Bayar, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önce Bursa sonra da İzmir şubesinin başına getirilmiştir.[5] Böylece, siyaset dünyasına genç yaşta giriş yapmıştır. Ardından, I. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisine karşı başlatılan Anadolu Hareketi’nde, Batı Anadolu’da yukarıda da belirtildiği gibi, Galip Hoca kimliği ile önemli bir mücadele vermiştir.[6]

1920’de açılan Büyük Millet Meclisi’nde İktisat Vekilliği görevinde bulunan Bayar, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte 1924’te kendisine verilen yetki ile İş Bankası’nı kurmuş ve 1932-1937 yılları arasında İktisat Vekilliği yapmıştır. Dolayısıyla, genç Cumhuriyet’in ekonomi politikalarında belirleyici bir isim olmuştur. Atatürk’ün son başbakanı olarak 1937’de bu göreve gelen Bayar, 1939’da görevinden, 1945’te ise CHP’den istifa etmiştir. 1946’da kurulan Demokrat Parti’nin (DP) ise ilk genel başkanı olmuştur. 1950 Genel Seçimi’nde DP’nin tek başına iktidara gelmesi üzerine Meclis’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. cumhurbaşkanı olarak siyasi kariyerinin zirvesine çıkmıştır. Ancak 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi ile siyasi hayatı sonlanırken, üç yıl (1961-1964) cezaevinde kalmış, sağlık sorunları nedeniyle tahliye olmuş akabinde de 1966’da Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından affedilmiştir. 22 Ağustos 1986 tarihinde tam 103 yaşında yaşamını yitirmiştir.

Bayar’ın demokrasi mücadelesi

Celal Bayar’ın bu kısa özgeçmişi dahi onun ne kadar yoğun bir siyasi hayat yaşadığını gösterir. Atatürk’ün sadık yol arkadaşı olarak onun tarafından son derece önemli görevlere getirilen Bayar’ın Atatürk’ün vefatına yakın kendisiyle arasında geçen şu diyaloğu Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda anılması gereken bir anekdottur. Atatürk, “Millî iradeye dayalı bir Cumhuriyet kurduk. Yolumuz demokrasi yolu ama çok partili sisteme geçip demokrasiyi işletemedik. Denedik ama başarılı olamadık. Bundan dolayı muzdaribim” demiştir. Bayar ise cevabında bir nevi gelecek dönemde içinde yer alacağı demokrasi mücadelesinin ipucunu vermiştir: “Üzülmeyin efendim, bu isteğinizi mutlaka gerçekleştireceğiz.”[7]

1. Dünya Savaşı sonrası oluşan demokrasiye geçiş ikliminde daha demokratik bir siyasi ortamı arzulayan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan “Dörtlü Takrir” olarak tarihe geçen önerge sonrası CHP içinde sert eleştirilere maruz kalmış ve nihayetinde partiyle ilişkileri sonlanmıştı. Bu dönemde Bayar’ın siyasetten uzaklaşacağı yönünde yapılan bazı değerlendirmelere karşın İsmet İnönü, Bayar’ın “inatçı” olduğunu ve siyasete devam edeceğini söylemiştir.[8] Nitekim 1946’da DP kurularak bu öngörü gerçekleşmiştir.

Ancak bu süreç kolay olmamıştır. Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy o günleri şöyle anlatmıştır: “Hatırlarım, sabahın erken saatlerine kadar devam eden toplantılardan dönen babamı annem ile pencere önlerinde beklerdik. Her gün arkasına sivil polisler takılırdı.”[9] 1950’ye kadar yoğun bir demokrasi mücadelesi veren Bayar 1946’da girdikleri ilk genel seçime hile karıştırıldığını söylemiştir.[10] Bu dönem yaşananlar Bayar ve DP özelinde esasında Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda gidilen yolun meşakkatini de gösterir.

Çankaya’nın ilk sivil cumhurbaşkanı

1950’de gerçekleştirilen genel seçimle DP tek başına iktidara geldiğinde Celal Bayar da Meclis’teki oylamayla Türkiye’nin ilk sivil cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’ne çıktı.

On yıl boyunca bulunduğu bu görevde özellikle dış politikanın belirlenmesinde aktif rol oynadı. İç politikada ise her siyasi gelişmeye müdahil olmamış ancak kurucusu olduğu DP’nin bazı politikalarına karşı da yasa gereği “tarafsız” olması gerekirken bunu pratikte uygulamadığı zamanlar olmuştur. Örneğin, DP’nin 1955’teki kongresinde DP’li delegeleri Çankaya Köşkü’ne davet etmiştir. Aynı yıl Başbakan Adnan Menderes’in kurduğu hükümet için ise ona birtakım telkinlerde bulunmuştur.[11]

Bu tarz bir cumhurbaşkanlığı yönetiminde bulunmasında dönemin demokratik rejiminin henüz emekleme aşamasında olmasının etkisinden söz edilebilir. Zira o dönemde ne iktidar ne muhalefet ne de cumhurbaşkanının kendi konumlarını doğru tayin ettiği söylenebilir. Ama Bayar’ı bu makamda farklı kılan ve daha sonraki yıllarda da hep atıf yapılan husus onun bu makamdaki ilk sivil isim olmasıdır.

Bayar’ın darbeyle imtihanı

Eski bir İttihatçı olan Celal Bayar siyasetin kırılgan zemininde güçlü bir isim olarak yer alan ve mücadeleden kaçmayan bir şahsiyetti. Siyasi ömründe demokrasi mücadelesi önemli bir yer tutmuştur. Örneğin, Türk siyasetinde gerilimin tavan yaptığı 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nin hemen öncesindeki gergin ortamda hükümetin istifasının bir zaaf göstergesi olacağını söylemiştir.[12] Ancak tüm bu sivil idareyi önceleyen yaklaşımına karşın hayatın garip bir cilvesidir ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askerî darbesine maruz kalan cumhurbaşkanı olmaktan da kaçamamıştır. Darbe olduğunda kendini gözaltına almaya gelenlere direnmiş fakat gözaltına alınmaktan kurtulamamıştır. DP’lilerin tutuklu bulunduğu Yassıada’da mahkumlara imkânlar dâhilinde iyi bakıldığını anlatmak için filme alındıklarında Bayar buna tepki göstererek intihara kalkışmış fakat bu girişimi sonuçsuz kalmıştır.[13] Celal Bayar tüm bu dirençli yapısına karşın darbe sürecinde yaşananlardan “incindiğini[14] söylemiştir. Yassıada’daki yargılamalar sonucu önce idam kararı alınıp daha sonra cezası yaşından dolayı müebbet hapse çevrilip Kayseri Cezaevi’ne gönderildiğinde ise psikolojik durumu çok daha kötüleşmiştir. Şu ifadeler kendisine aittir: “Tam iki senedir tazyik altında hürriyetimden mahrumum. (…) İdarenin, gardiyanların en küçük meselelerde dahi ‘olur veya olmaz’ diye emirleri altına düşmek, haysiyet kırıcı olur. İnsanı kalbinden yaralıyor. (…) Doktorlar buna ‘ruhi hastalık’ diyor.”[15]

Ömrü demokrasi mücadelesiyle geçen Bayar’ın 1980’lerde söylediği şu sözleri her devirde geçerliliğini koruyucu niteliktedir: “Eğer demokratik bir hayatı yaşamak istiyorsak, halkın reyi ile seçilen hükümetlere itibar etmemiz lazım. En kötü sivil idare, en iyi darbe idaresinden daha ehvendir.”[16] Ama ilginçtir ki, bu sözlerle tezat oluşturan, demokrasiyi arka plana atıp askerî müdahaleyi öne çıkaran şu sözler de birbirine yakın bir dönemde, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nden sonra yine Bayar tarafından dile getirilmiştir: “(…) Bu ordu, Türk milletinin ordusudur. Çaresiz kalınca, 12 Eylül hareketini yapmak zorunda kalmıştır. Bu eylem Türkiye için elzemdir.”[17]

Son söz olarak şu söylenebilir: Celal Bayar, Türkiye Cumhuriyeti’nin harcında olan, iktisadi ve siyasi hayatında önemli mücadeleler vermiş ve değerli katkılar sunmuş bir devlet adamıdır. 103 yıllık yaşamına acı-tatlı pek çok şey sığdırmıştır. Bu uzun ömründe zamana ve konumuna göre, bazen birbiri ile örtüşen bazen ise tezat oluşturan farklı eylem ve söylemlere sahip olması da bir nevi insan olmanın belki de daha ötesinde, her olayı kendi şartları çerçevesinde yorumlamasını gerektiren bir devlet adamı olmasının kaçınılmaz bir sonucudur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 22 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

[1] M. Kemal Biberoğlu, Demokrat Parti ve Sonrası Anılarım, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara 1997.

[2] Türk Edebiyatı, Mart 1981, Sayı: 89.

[3] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[4] Nejdet Bilgi, “Celâl Bayar’ın Kişiliği ve İttihatçılığı”, Asırlık Çınar Celâl Bayar, Cilt: 1, Editörler: Prof. Dr. Nurettin Gülmez-Doç. Dr. Nejdet Bilgi, Berikan Yayınevi, Ankara 2022.

[5] Davut Dursun, Bayar, Celâl, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (https://islamansiklopedisi.org.tr/bayar-celal) (Erişim Tarihi: 13.08.2024)

[6] Nurşen Mazıcı, Mahmut Celâl Bayar (1883-1986), Atatürk Ansiklopedisi (https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/mahmut-celal-bayar-1883-1986/) (Erişim Tarihi: 13.08.2024)

[7] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[8] Cihad Baban, Politika Galerisi, Timaş Yayınları, İstanbul 2009.

[9] Abdullah Tok, “Ailesinin Anlatımıyla Celal Bayar”, Asırlık Çınar Celâl Bayar, Cilt: 1, Editörler: Prof. Dr. Nurettin Gülmez-Doç. Dr. Nejdet Bilgi, Berikan Yayınevi, Ankara 2022.

[10] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[11] Altan Öymen, …Ve İhtilal, Doğan Kitap, İstanbul 2013.

[12] Ali Fuad Başgil, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, Çeviren: Cemal Aydın, Yağmur Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2008.

[13] Altan Öymen, Umutlar ve İdamlar (1960-1961), Doğan Kitap, İstanbul 2018.

[14] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[15] Celal Bayar, Kayseri Cezaevi Günlüğü, Haz. Yüksel A. Demirel, Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2020.

[16] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[17] Yankı, 2-8 Şubat 1981, Sayı: 514.

Süleyman Âşık
Süleyman Âşık
Doç. Dr. Süleyman Âşık - Lisans eğitimini 2005-2010 yılları arasında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde aldı. 2013 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Programı’nda yüksek lisans eğitimini “Türk Otomobil Tarihinde Bir İlk: Devrim Arabası” adlı çalışma ile tamamladı. 2018 yılında, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Programı’nda yürüttüğü, “Türkiye’de Demokrasinin Yeniden İnşası Sürecinde Anavatan Partisi (1983-1991)” adlı çalışmayı bitirerek Tarih doktoru unvanını aldı. Ağırlıklı olarak Türk siyasi hayatı ve basın tarihi üzerine bilimsel çalışmaları bulunuyor. İzmir Bakırçay Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Celal Bayar: Cumhuriyet’in yapı taşı bir siyasetçi

Cumhuriyet'in ilk ulusal bankasının genel müdürü, Atatürk'ün son başbakanı; Türkiye’nin üçüncü, ama aynı zamanda darbeye maruz kalan ilk Cumhurbaşkanı... 22 Ağustos 1986’da, 103 yaşında vefat eden Celal Bayar’ın portresini Doç. Dr. Süleyman Aşık yazdı.

Millî Mücadele’nin Galip Hoca’sı, Cumhuriyet’in ilk ulusal bankasının genel müdürü, Atatürk’ün son başbakanı; Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü, ama aynı zamanda darbeye maruz kalan ilk Cumhurbaşkanı… 103 yıllık bir ömre sığan koca bir hayat… Kendisinden sonra dört cumhurbaşkanı daha gören bir siyaset adamı…

Mustafa Kemal Atatürk ve Adnan Menderes dönemlerinde her ne kadar vitrinde çok görünmediği yönünde bir intiba olsa da kamuoyunda, aslında yönetimde varlığını hissettiren bir isimdi Celal Bayar. Diğer yandan, Atatürk’e çok yakın olmasına rağmen sanki hep uzağındaymış gibi algılanmıştır. Atatürk’e son derece bağlı olan Bayar, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra tutuklu bulunduğu Kayseri Cezaevi’ndeyken 10 Kasım’da Atatürk’ü anma programında onun büyük devlet adamlığını örneklerle anlatmış, program öncesi kaygılı olan cezaevi yönetimi Bayar’ın konuşmasından büyük memnuniyet duymuştur.[1] Bir röportajında Atatürk’e olan bağlılığını “Bir defa yüz yüze görüşüldükten sonra O’ndan ayrılınamazdı. Bunu nefsimde tecrübe etmişimdir”[2] sözleriyle anlatmıştır.

Celal Bayar Türk siyasi tarihindeki icraatları ve etkisiyle tarihin sayfalarında önemli bir yer edinmeyi hak etmiş bir siyasetçidir. Her siyasetçi gibi elbette tartışılan yönleri de olmuştur. Ancak yıllar boyunca ortaya koymuş olduğu fikirleri, yapmış olduğu işler ve dünya görüşü, onu Türk siyasetinde sıradan bir siyasetçinin ötesine taşıyarak “devlet adamı” olarak anılmasını sağlamıştır.

İttihat ve Terakki’den cumhurbaşkanlığına

Mahmut Celal Bayar, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Bulgaristan’dan göçen bir ailenin çocuğu olarak 16 Mayıs 1883’te Bursa’nın Gemlik ilçesine bağlı Umurbey kasabasında dünyaya gelmiştir.[3] İlk eğitimini Umurbey Rüştiyesi’ne bağlı mektepte tamamlayan Bayar için bu okul onu, Kuvâ-yı Milliye döneminde “Galip Hoca” müstear ismini kullanacağı, kendisine tesir eden Galip Hocası ile tanıştırmıştır.[4]

İçinde bankacılığın da olduğu farklı sektörlerde çalışan Celal Bayar, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önce Bursa sonra da İzmir şubesinin başına getirilmiştir.[5] Böylece, siyaset dünyasına genç yaşta giriş yapmıştır. Ardından, I. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisine karşı başlatılan Anadolu Hareketi’nde, Batı Anadolu’da yukarıda da belirtildiği gibi, Galip Hoca kimliği ile önemli bir mücadele vermiştir.[6]

1920’de açılan Büyük Millet Meclisi’nde İktisat Vekilliği görevinde bulunan Bayar, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte 1924’te kendisine verilen yetki ile İş Bankası’nı kurmuş ve 1932-1937 yılları arasında İktisat Vekilliği yapmıştır. Dolayısıyla, genç Cumhuriyet’in ekonomi politikalarında belirleyici bir isim olmuştur. Atatürk’ün son başbakanı olarak 1937’de bu göreve gelen Bayar, 1939’da görevinden, 1945’te ise CHP’den istifa etmiştir. 1946’da kurulan Demokrat Parti’nin (DP) ise ilk genel başkanı olmuştur. 1950 Genel Seçimi’nde DP’nin tek başına iktidara gelmesi üzerine Meclis’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. cumhurbaşkanı olarak siyasi kariyerinin zirvesine çıkmıştır. Ancak 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi ile siyasi hayatı sonlanırken, üç yıl (1961-1964) cezaevinde kalmış, sağlık sorunları nedeniyle tahliye olmuş akabinde de 1966’da Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından affedilmiştir. 22 Ağustos 1986 tarihinde tam 103 yaşında yaşamını yitirmiştir.

Bayar’ın demokrasi mücadelesi

Celal Bayar’ın bu kısa özgeçmişi dahi onun ne kadar yoğun bir siyasi hayat yaşadığını gösterir. Atatürk’ün sadık yol arkadaşı olarak onun tarafından son derece önemli görevlere getirilen Bayar’ın Atatürk’ün vefatına yakın kendisiyle arasında geçen şu diyaloğu Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda anılması gereken bir anekdottur. Atatürk, “Millî iradeye dayalı bir Cumhuriyet kurduk. Yolumuz demokrasi yolu ama çok partili sisteme geçip demokrasiyi işletemedik. Denedik ama başarılı olamadık. Bundan dolayı muzdaribim” demiştir. Bayar ise cevabında bir nevi gelecek dönemde içinde yer alacağı demokrasi mücadelesinin ipucunu vermiştir: “Üzülmeyin efendim, bu isteğinizi mutlaka gerçekleştireceğiz.”[7]

1. Dünya Savaşı sonrası oluşan demokrasiye geçiş ikliminde daha demokratik bir siyasi ortamı arzulayan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan “Dörtlü Takrir” olarak tarihe geçen önerge sonrası CHP içinde sert eleştirilere maruz kalmış ve nihayetinde partiyle ilişkileri sonlanmıştı. Bu dönemde Bayar’ın siyasetten uzaklaşacağı yönünde yapılan bazı değerlendirmelere karşın İsmet İnönü, Bayar’ın “inatçı” olduğunu ve siyasete devam edeceğini söylemiştir.[8] Nitekim 1946’da DP kurularak bu öngörü gerçekleşmiştir.

Ancak bu süreç kolay olmamıştır. Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy o günleri şöyle anlatmıştır: “Hatırlarım, sabahın erken saatlerine kadar devam eden toplantılardan dönen babamı annem ile pencere önlerinde beklerdik. Her gün arkasına sivil polisler takılırdı.”[9] 1950’ye kadar yoğun bir demokrasi mücadelesi veren Bayar 1946’da girdikleri ilk genel seçime hile karıştırıldığını söylemiştir.[10] Bu dönem yaşananlar Bayar ve DP özelinde esasında Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda gidilen yolun meşakkatini de gösterir.

Çankaya’nın ilk sivil cumhurbaşkanı

1950’de gerçekleştirilen genel seçimle DP tek başına iktidara geldiğinde Celal Bayar da Meclis’teki oylamayla Türkiye’nin ilk sivil cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’ne çıktı.

On yıl boyunca bulunduğu bu görevde özellikle dış politikanın belirlenmesinde aktif rol oynadı. İç politikada ise her siyasi gelişmeye müdahil olmamış ancak kurucusu olduğu DP’nin bazı politikalarına karşı da yasa gereği “tarafsız” olması gerekirken bunu pratikte uygulamadığı zamanlar olmuştur. Örneğin, DP’nin 1955’teki kongresinde DP’li delegeleri Çankaya Köşkü’ne davet etmiştir. Aynı yıl Başbakan Adnan Menderes’in kurduğu hükümet için ise ona birtakım telkinlerde bulunmuştur.[11]

Bu tarz bir cumhurbaşkanlığı yönetiminde bulunmasında dönemin demokratik rejiminin henüz emekleme aşamasında olmasının etkisinden söz edilebilir. Zira o dönemde ne iktidar ne muhalefet ne de cumhurbaşkanının kendi konumlarını doğru tayin ettiği söylenebilir. Ama Bayar’ı bu makamda farklı kılan ve daha sonraki yıllarda da hep atıf yapılan husus onun bu makamdaki ilk sivil isim olmasıdır.

Bayar’ın darbeyle imtihanı

Eski bir İttihatçı olan Celal Bayar siyasetin kırılgan zemininde güçlü bir isim olarak yer alan ve mücadeleden kaçmayan bir şahsiyetti. Siyasi ömründe demokrasi mücadelesi önemli bir yer tutmuştur. Örneğin, Türk siyasetinde gerilimin tavan yaptığı 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nin hemen öncesindeki gergin ortamda hükümetin istifasının bir zaaf göstergesi olacağını söylemiştir.[12] Ancak tüm bu sivil idareyi önceleyen yaklaşımına karşın hayatın garip bir cilvesidir ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askerî darbesine maruz kalan cumhurbaşkanı olmaktan da kaçamamıştır. Darbe olduğunda kendini gözaltına almaya gelenlere direnmiş fakat gözaltına alınmaktan kurtulamamıştır. DP’lilerin tutuklu bulunduğu Yassıada’da mahkumlara imkânlar dâhilinde iyi bakıldığını anlatmak için filme alındıklarında Bayar buna tepki göstererek intihara kalkışmış fakat bu girişimi sonuçsuz kalmıştır.[13] Celal Bayar tüm bu dirençli yapısına karşın darbe sürecinde yaşananlardan “incindiğini[14] söylemiştir. Yassıada’daki yargılamalar sonucu önce idam kararı alınıp daha sonra cezası yaşından dolayı müebbet hapse çevrilip Kayseri Cezaevi’ne gönderildiğinde ise psikolojik durumu çok daha kötüleşmiştir. Şu ifadeler kendisine aittir: “Tam iki senedir tazyik altında hürriyetimden mahrumum. (…) İdarenin, gardiyanların en küçük meselelerde dahi ‘olur veya olmaz’ diye emirleri altına düşmek, haysiyet kırıcı olur. İnsanı kalbinden yaralıyor. (…) Doktorlar buna ‘ruhi hastalık’ diyor.”[15]

Ömrü demokrasi mücadelesiyle geçen Bayar’ın 1980’lerde söylediği şu sözleri her devirde geçerliliğini koruyucu niteliktedir: “Eğer demokratik bir hayatı yaşamak istiyorsak, halkın reyi ile seçilen hükümetlere itibar etmemiz lazım. En kötü sivil idare, en iyi darbe idaresinden daha ehvendir.”[16] Ama ilginçtir ki, bu sözlerle tezat oluşturan, demokrasiyi arka plana atıp askerî müdahaleyi öne çıkaran şu sözler de birbirine yakın bir dönemde, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nden sonra yine Bayar tarafından dile getirilmiştir: “(…) Bu ordu, Türk milletinin ordusudur. Çaresiz kalınca, 12 Eylül hareketini yapmak zorunda kalmıştır. Bu eylem Türkiye için elzemdir.”[17]

Son söz olarak şu söylenebilir: Celal Bayar, Türkiye Cumhuriyeti’nin harcında olan, iktisadi ve siyasi hayatında önemli mücadeleler vermiş ve değerli katkılar sunmuş bir devlet adamıdır. 103 yıllık yaşamına acı-tatlı pek çok şey sığdırmıştır. Bu uzun ömründe zamana ve konumuna göre, bazen birbiri ile örtüşen bazen ise tezat oluşturan farklı eylem ve söylemlere sahip olması da bir nevi insan olmanın belki de daha ötesinde, her olayı kendi şartları çerçevesinde yorumlamasını gerektiren bir devlet adamı olmasının kaçınılmaz bir sonucudur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 22 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

[1] M. Kemal Biberoğlu, Demokrat Parti ve Sonrası Anılarım, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara 1997.

[2] Türk Edebiyatı, Mart 1981, Sayı: 89.

[3] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[4] Nejdet Bilgi, “Celâl Bayar’ın Kişiliği ve İttihatçılığı”, Asırlık Çınar Celâl Bayar, Cilt: 1, Editörler: Prof. Dr. Nurettin Gülmez-Doç. Dr. Nejdet Bilgi, Berikan Yayınevi, Ankara 2022.

[5] Davut Dursun, Bayar, Celâl, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (https://islamansiklopedisi.org.tr/bayar-celal) (Erişim Tarihi: 13.08.2024)

[6] Nurşen Mazıcı, Mahmut Celâl Bayar (1883-1986), Atatürk Ansiklopedisi (https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/mahmut-celal-bayar-1883-1986/) (Erişim Tarihi: 13.08.2024)

[7] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[8] Cihad Baban, Politika Galerisi, Timaş Yayınları, İstanbul 2009.

[9] Abdullah Tok, “Ailesinin Anlatımıyla Celal Bayar”, Asırlık Çınar Celâl Bayar, Cilt: 1, Editörler: Prof. Dr. Nurettin Gülmez-Doç. Dr. Nejdet Bilgi, Berikan Yayınevi, Ankara 2022.

[10] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[11] Altan Öymen, …Ve İhtilal, Doğan Kitap, İstanbul 2013.

[12] Ali Fuad Başgil, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, Çeviren: Cemal Aydın, Yağmur Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2008.

[13] Altan Öymen, Umutlar ve İdamlar (1960-1961), Doğan Kitap, İstanbul 2018.

[14] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[15] Celal Bayar, Kayseri Cezaevi Günlüğü, Haz. Yüksel A. Demirel, Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2020.

[16] Mehmet Saray, Celâl Bayar’la Son Röportaj, Postiga Yayınları, İstanbul 2013.

[17] Yankı, 2-8 Şubat 1981, Sayı: 514.

Süleyman Âşık
Süleyman Âşık
Doç. Dr. Süleyman Âşık - Lisans eğitimini 2005-2010 yılları arasında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde aldı. 2013 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Programı’nda yüksek lisans eğitimini “Türk Otomobil Tarihinde Bir İlk: Devrim Arabası” adlı çalışma ile tamamladı. 2018 yılında, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Programı’nda yürüttüğü, “Türkiye’de Demokrasinin Yeniden İnşası Sürecinde Anavatan Partisi (1983-1991)” adlı çalışmayı bitirerek Tarih doktoru unvanını aldı. Ağırlıklı olarak Türk siyasi hayatı ve basın tarihi üzerine bilimsel çalışmaları bulunuyor. İzmir Bakırçay Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x