Ben Celal Karadoğan. 45 yaşındayım, evliyim ve bir oğlum var. 1980 yılında Adana’da doğdum. 11 aylık bir bebekken geçirdiğim çocuk felci nedeniyle %86 bedensel engelliyim.
Spor hayatım 6-7 yaşlarındayken mahalle maçlarında, yerde oturarak kalecilik yaparak başladı. 14 yaşında, evin mutfak penceresine taktığım basketbol potasında basket oynadığım sıralarda engelli insanların basketbol oynadığını öğrendim. 17 yaşında A Millî Basketbol Takımı’na seçildim ve Portekiz’de yapılan Avrupa Şampiyonası’na katıldım. 23 yaşında basketbolu bırakarak masa tenisi branşına geçiş yaptım. İlk katıldığım Türkiye Şampiyonası’nda derece yaparak millî takıma seçildim.
Hırvatistan’da katıldığım Masa Tenisi Avrupa Şampiyonası’nda 12’de sıfır çektim. Hiç galibiyet alamadım. Türkiye’ye döndükten sonra Çukurova Üniversitesi’nin masa tenisi takımıyla antrenmanlara başladım. Altı ay kadar antrenmanlara ağırlık verdim. Ancak istediğim gelişmeyi bir türlü gösteremiyordum ve Avrupa’da başarı kazanmamın uzak bir ihtimal olduğunu anladım. Hırvatistan’da karşılaştığım rakiplerin hepsi çok küçük yaşlarda masa tenisine başlamıştı. Ben ise 23 yaşında başlamıştım.
Bir spor kulübüyle engelli çocukları erken yaşta spora başlatma fikri
Tam da bu sebeple bir spor kulübü kurma fikri geldi aklıma. Kulüp kuracaktım ve küçük yaşta bulduğum engelli çocukları yetiştirerek uluslararası alanda başarı kazanmalarının önünü açacaktım. Tabii, kulüp kurmak çok zor oldu. Yasal olarak yedi kişi bulmam gerekiyordu ama bulamadım. Ailemden ve çevremden insanları ikna ettim.
25 yaşında Genç Engelliler Spor Kulübü’nü kurdum. Valilikler, kaymakamlık, belediyeler; her yeri ama her yeri dolaştım. Önüme gelen herkese, “Engelli çocuklar küçük yaşta spora başlarsa hem millî takımlarımız güçlenir hem de bu çocuklar Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda (BESYO) okur, hayatını kurtarır,” diye altı ay dolaştım. Paralimpik sporların kimsenin umurunda olmaması bir yana, yaşımın genç olmasından dolayı beni kimse ciddiye bile almıyordu. Bir süre geçtikten sonra iyiden iyiye umudumu yitirdim. Spor kulübünü feshetmedim ama herhangi bir işlem yapılmadan bir sene öyle geçti.
Hayallerin peşinden koşmak
Sonra eşim Sanem ile tanıştım ve dünyam değişti. 2008 yılının mayıs ayında evlendik. Evin geçimini sağlamak için Adana’da Büyüksaat’te bulunan ayakkabıcılar çarşısında işe başladım. İşe gidip geliyordum ama çok mutsuzdum. Çıktığımız dönemde kurduğum hayalleri bolca anlatmıştım sevgilime. Bir akşam, “Eğer istiyorsan kulübü faal hâle getirelim. Ben hep senin yanındayım, her ne olursa olsun arkandayım,” dedi.
Ertesi gün işe gitmedim. Mavi Bulvar bölgesinde, bir apartmanın altında bulunan ve yıllardır harabe duran 50 m² bir yer bulduk. Temizlememiz 3-4 gün sürdü. Arkadaşlarımızın desteğiyle camları taktırdık, boyadık. Adana’daki eski kulübümden bir masa tenisi masası getirdik. 2008’in 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde Vali Yardımcısı’nın katılımıyla küçük bir açılış yaptık. Başlangıçta iki engelli çocuk bulduk ve haftanın üç günü antrenman yaptırdım.
2009 ilkbaharında üniversitede öğrenci bir arkadaşımız, Dünya Bankası’nın bir yarışma düzenlediğinden bahsetti. Paralimpik alanda hazırladığımız projeyi, kulübün interneti olmadığı için internet kafeden gönderdik. Projemiz ilk aşamayı geçti. İlk aşamayı geçen 80 projeyle birlikte İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yapılan finalde yarıştık ve projemiz katılan 819 projeyi geride bırakarak Dünya Bankası Yaratıcı Kalkınma Fikir Yarışması’nda kazanan 20 proje arasına girdi. Kazanan proje yöneticilerine Bilgi Üniversitesi’nde kadın, gençlik, çocuk, çevre gibi başlıklarda eğitim verilecekti. Ben gençlik alanını seçtim.
Sekiz günlük açlık grevi
Bu sıralarda belediye başkanı, projeyi kazandığımız için bizi misafir etti ve kulübümüzü o izbe yerden kurtaracağının sözünü verdi. 2009 Aralık ayında yapılan belediye meclisi toplantısında sürpriz bir şekilde bize verdiği sözü tutmadı başkan ve tahsisten vazgeçti. Fakat sözü almıştım ve müthiş inatçıydım. Belediyenin önünde sekiz gün süren bir açlık grevi eylemi yaptım. Belediye başkanı tabii ki söz verdiği tesisi vermedi. İntikam almak için ilçede uyuşturucu vb. işlerin yoğun olarak döndüğü bir park alanı verildi bize.
2010 yılının haziran ayında park ve spor sahasından oluşan mini tesisimizin açılışını yaptık. Tabii ben bu geçen zamanda Bilgi Üniversitesi’nde gençlik alanında atölyelere katılmıştım. Uyuşturucunun, suçun merkezi olan parkı kısa sürede çocuklar için güvenli bir hâle getirdik. Mahalle sakinlerinin çocuklarına “O parka gidersen bacaklarını kırarım,” dediği park, kısa süre sonra ailelerin çocuklarına “O parktan başka bir yere gitmeyeceksin” dedikleri bir alana dönüştü.
Eğlenirken, oyun oynarken farkındalık kazanmak
Farkında olmadan kulüpteki engelli sporcularımızla mahalledeki çocukların, PlayStation vb. oyunlar oynarken organik şekilde kaynaştığını fark ettik ve çalışmalara bu yönde hız verdik. Parkımız adeta bir çocuk/gençlik merkezine dönüştü. Mahalledeki çocuklar için basketbol, İngilizce vb. alanlarda ücretsiz kurslar açtık.
Çok basit bir yöntemle ve sıfır bütçeyle geliştirdiğim Futbol Farkındalık Ligi projesine ilk yıl yaz aylarında 600 çocuk katıldı. Çocuklar bir yandan eğleniyor, spor yapıyor, bir yandan da engelli haklarıyla ilgili temel bilgilere ulaşıyordu.
2010-2014 arasında Genç Engelliler Spor Kulübü çatısı altında en az 3000 engelsiz çocuk ve genç, açtığımız spor, eğitim, sanat ve serbest zaman aktivitelerine katıldı. Farklı branşlarda 170 sporcuya ulaştık ki bu o yıllar için çok büyük, kocaman bir sayıydı. Atletizm ve masa tenisi paralimpik millî takımlarına altı sporcu kazandırdık. Bu sporcular aynı zamanda üniversiteden mezun oldu ve şu an ikisi MEB bünyesinde beden eğitimi öğretmeni olarak çalışıyor.
Mahallede gençlerle yaptığımız çalışmalar, Bilgi Üniversitesi’nde gençlik alanında katıldığım atölyeler sayesinde çok şey öğrendim. Adana’nın en yoksul ve geri kalmış mahallelerinin parklarında uyuşturucunun zararları üzerine gençlerle görüşmelere başladım. Ne kadar başarılı olduğumu bilmiyorum. Uyuşturucudan uzaklaştırıp yaşamın güzelliğini anlattığım gençlere sormak lazım.
Mülteci çocuklara destek
2015 yılında savaş dolayısıyla ülkemize sığınan mülteci engelli çocuklara destek olmaya başladım. Buraya gelen Suriyeli ailelerde hem akraba evliliğinden hem savaştan ötürü çok fazla engelli çocuk vardı. Medikal ihtiyaçlarından gıdaya kadar tüm ihtiyaçlarını elimden geldiğince buldum, teslim ettim. Denize, pikniğe, kampa gittik hep beraber. Bu kısım zor oldu çünkü “Celal, sen bizim çocukların sorunlarını çözdün de şimdi Suriyeliler mi kaldı,” benzeri çokça eleştiri aldım ama asla kulak asmadım.
2020’deki pandemide derin yoksulluk çeken engelli aileleri için dayanışma kampanyaları yürüterek devam ettim. 2023’te merkez üssü Kahramanmaraş olan 6 Şubat depremine evde ailemle yakalandım. Depremin ikinci günü İskenderun bölgesinde saha çalışmalarına başladım. Antakya’da ilçe ilçe, köy köy haftalarca dolaştım ve beş yüzden fazla engelli yurttaşla dayanışma içine girdim.
2024 yılında sivil toplum çalışmalarına son verdim. 2025 Temmuz ayında Sanem Hanım’la birlikte Eşit Alan Sosyal Girişimi ve Danışmanlık Hizmetlerini kurduk. Açtığımız Süt Kafe’de hâlihazırda her ay en az yüz engelli çocuğa düzenli ücretsiz süt temin ediyoruz. Diğer yandan hafta içi her sabah kafede 20-30 çocuğa tost, çay ikram ederek güne hazır başlamalarına yardımcı oluyoruz.
Ben neden varım?
Birçok sebeple, en başta insan olmaktan kaynaklanan temel haklarıma, birçok engelli insan gibi, erişimde büyük engellerle karşılaştım. Fakat, zamanla, bu hayatta var olmanın en anlamlı yolunun yalnızca tüketmekten değil; üretmekten ve artı değer yaratmaktan geçtiğini idrak ettim. İşte bu farkındalıkla, yüzünü bile görmediğim insanların dertlerini dert edinmem sayesinde, anlamlı bir varoluşun kapısını araladım.
Ben bu hayatta, üreterek ve bıkmadan savaşarak varım. Gecenin bir vakti aniden gelen, “Abim şöyle bir sıkıntım var” diye başlayan bir mesajla, Trabzon’dan İstanbul’a uzanan coğrafyada gençleri her an dinleyen, onları yargılamayan ve sorunlarını ciddiye alan bir insan olarak varım bu hayatta. Ve biliyorum ki, bu mücadele benim bu hayattaki en gerçek varoluş şeklimdir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 3 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.



