Kaybettiğim vatanıma yeniden kavuştum

“Vatansızlık duygusunu ve acısını deneyimleyen 20 milyon Suriyeli yeniden doğdu. Sokakta gördüğümüz herkese sarılmak, onları çok sevdiğimizi söylemek, hepsini Suriye’de ağırlamak istiyoruz. Suriye’yle ilgili yanlış algıları bu şekilde düzeltebiliriz.”

Her şey bir haftada bitti. Bir hafta! Sadece 7 gün… 13 yıl süren acılar bir haftada nasıl biter? Bu, gerçek olamayacak kadar güzel bir olay. Aklımın alamayacağı kadar mükemmel. “Hayal mı görüyorum acaba?” diye kendi kendime soruyorum. Uykudan uyanıp “Bütün bunlar bir rüyaymış” demekten korkuyorum.

Ama ne haftaydı! Suriye’de muhaliflerin ilerleyişi bir önceki hafta sonu başlamıştı. Halep 1 Aralık’ta kurtarıldığında televizyonun karşısında donakalışımı hayatım boyunca unutmayacağım.

2016 yılında muhaliflerin kaybettiği ve sonunda tüm Suriyeliler olarak toplumsal hafızamıza (belki de dünyanınkinde de) kazınan yeşil otobüsler ve İdlib’e sürgün görüntülerinin üzerinden 8 yıl geçti.

Ama o görüntüler hâlâ çok tazeydi aklımda.

Her şey Halep’ten başladı

Suriye müzakerelerini takip etmek üzere bulunduğumuz Cenevre’de diğer gazeteci arkadaşlarımla beraber haber nöbetindeyken Halep’in kuşatıldığı haberini almak tüm olayların seyrini değiştirmişti. Bugün ise yine her şey Halep’ten başladı.

Son 7 gün boyunca Suriyelilerin tam anlamıyla nefesleri kesildi. Sabah gözlerimi açar açmaz yaptığım ilk şey, telefonumu elime alıp muhaliflerin nereye kadar ilerlediğine bakmaktı.

Doğup büyüdüğüm, eğitimimi tamamladığım, gençliğimin ve hayatımın en güzel günlerinden bazılarının geçtiği şehrim Şam’da ise muhaliflerin bu kadar hızlı ve kolay ilerleyebileceğini düşünmüyordum.

“Rejim diğer şehirlerden hızlıca çekilip Şam’a gidiyor. Ama Şam’ın ötesinde çekilecek başka bir yer olmayacak. Oradan çekilmeyeceklerine göre de en büyük savaş orada yaşanacak.” diye kendi kendime düşünüp durduruyordum.

Aman Allah’ım, ya büyüdüğüm ev bombalanıp enkaza dönüşürse… Ya oradaki sevdiklerime zarar gelirse…

Bekleyiş süreci akla zarardı. Kendimi meşgul edip çok düşünmemeye çalışıyordum.

Korkunun yerini mutluluk aldı

Türkiye’de hayat akışı normal seyrinde devam ediyordu. Ama benim için hayat durma noktasındaydı. Muhalifler 7 Aralık Cumartesi günü Şam’a yaklaştıklarında benim için gece uyumak artık mümkün değildi.

Suriye’deki akrabalarımdan, WhatsApp gruplarından bilgiler gelmeye başlamıştı. Başkentte bombardıman ve silah seslerinin tüm gece devam ettiğini okuyordum. Onları ve kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

Sabahın ilk saatlerinde ise rejimin düştüğü haberleri gelmeye başlayınca korkunun yerini mutluluk aldı. Gözyaşlarımı durduramaz oldum.

Gerçekten bundan sonra hayatımızda Esed olmayacak mı? Baskı rejimi bitti mi? Korkmadan siyasi görüşümüzü ve eleştirilerimizi söyleyebilecek miyiz? Düşüncelerim bile bana garip geliyordu.

O kadar kolay mı devrildi gerçekten? Hem de büyük bir savaş olmadan… Şam sevdiklerimin başının üstüne yıkılmadan… 13 yıl önce bunlar neden mümkün olamadı? Ne değişti? Demek ki Rusya ve İran olmasaydı Esed asla direnemezdi.

Tüm bu sorular ve fazlası kafamda dönüp duruyordu. Beynimde resmen sis vardı.

“Bu bir rüya olmalı. Ama lütfen uyanmayalım”

Bir anda o kadar ağır bir yük kalktı ki Suriyelilerin sırtından. Artık pasaport yenileme daha doğrusu yenileyememe derdi bitti. İkamet izinleriyle uğraşmak geçmişte kaldı.

Hangi Suriyeli ile konuşsam hep aynı cümle geliyor kulağıma: “Hâlâ inanamıyoruz. Bu bir rüya olmalı. Ama lütfen uyanmayalım.”

Çok karışık duygular gelip gidiyor. Hapishanelerden çıkan tutsakların görüntüleri aklımdan çıkmıyor. Esed’ın hapishanelerinde on binlerce insan olduğunu her zaman biliyorduk. Ama onları görmek yine de çok can yakıcıydı. Hapishanede küçücük çocuklarıyla beraber tutulan kadınların çıkabileceklerine inanamamalarını izlemek ne kadar acı bir durum. 2-3 yaşındaki çocukların yer altındaki hapislerde ne işi vardı. Esed irademizi böyle kırabileceğini düşünmüştü. Ama hesapları yanlış çıktı.

Hayatını kaybeden yüzbinlerce masum Suriyelinin bugün aramızda olmadıklarını, bu olanları göremediklerini düşünmek bir taraftan üzüyor, diğer taraftan bundan sonra böyle bir şey yaşamayacağımıza dair umut beni çok sevindiriyor.

Şehrimi 13 yıldır görmedim

Sevinç gösterilerini dünyanın her yerinde görmek ne kadar heyecan verici.

Türkiye’den ve Almanya’dan gelen görüntüler özellikle çok coşturdu. Ama tabii ki Suriye’den gelen görüntüler çok mutlu etti ben ve benim gibi Suriyelileri…

Haber kanallarında Şam’ın caddelerinin havadan görüntülerinin karşısında gözyaşlarıma boğuldum. Ben şehrimi tam 13 yıl göremedim.

“Emeviler Meydanı eskiden olduğu gibi hâlâ çok güzel görünüyor. Abbasiler Meydanı tam hatırladığım gibi” diye kendi kendime mırıldanıyordum. Eşime, “Bak, üniversiteye gitmek için her gün şu köşede durup minibüs beklerdim” deyiverdim gözlerim yaşlı görüntüleri izlerken…

Sırf şehrin sokaklarını izlemek için ekranın başından saatlerce ayrılamadım. Çok geçmeden Suriye’ye gitme planları havada uçuşmaya başladı.

Sevinç, içimdeki ses ve şükür

Haftanın ilk iş gününde işyerindeki Suriyeli olan ve olmayan tüm iş arkadaşlarımın sevincini görmek ve karşılıklı duygularımızı paylaşabilmek çok güzeldi. Herkes tatlı dağıtıyor. Suriye’ye dönüşle ilgili planları duymak içimi ısıtıyordu.

Gelişmelerin hâlâ çok sıcak olmasına rağmen aklımdaki ses, “Bundan sonra bu sevinci kimsenin çalmasına izin vermememiz gerekiyor. Milletçe çok bilinçli olmalıyız. Ülkemizdeki yeni sistemi ona göre tasarlamamız şart.” diyor

Suriyeliler kaybettikleri ülkelerine yeniden kavuştu. Vatansızlık duygusunu deneyimleyip bu duygunun acısını yudumladıktan sonra vatanına kavuşan 20 milyon insan yeniden doğdu.

Milletçe gururlu hissediyoruz. Uygarlıkların beşiği olan bir ülkemiz var yeniden. Sokakta gördüğümüz tüm insanlara sarılmak, onlara onları çok sevdiğimizi söylemek istiyoruz. Hepsini Suriye’de ağırlamak istiyoruz. Suriye’yle ilgili yanlış algıları bu şekilde düzeltebiliriz.

8 Aralık Pazar günü Suriyeliler yeniden doğdu. Buna da şükür ediyoruz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.

Ola Karakurt
Ola Karakurt
Ola Karakurt - 1987’de Suriye’de doğdu. 2009’da Şam Üniversitesi’nden mezun oldu. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların okullarında çalıştı. Gazeteciliğe 2014’te Al Jazeera Türk’te çevirmen olarak başladı. Anadolu Ajansı Arapça Servisi’nde serbest gazeteci olarak görev yaptı. 2020-2021 yılları arasında TRT Haber'de çalıştı. Halen TRT Arabi’de prodüktör olarak çalışıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Kaybettiğim vatanıma yeniden kavuştum

“Vatansızlık duygusunu ve acısını deneyimleyen 20 milyon Suriyeli yeniden doğdu. Sokakta gördüğümüz herkese sarılmak, onları çok sevdiğimizi söylemek, hepsini Suriye’de ağırlamak istiyoruz. Suriye’yle ilgili yanlış algıları bu şekilde düzeltebiliriz.”

Her şey bir haftada bitti. Bir hafta! Sadece 7 gün… 13 yıl süren acılar bir haftada nasıl biter? Bu, gerçek olamayacak kadar güzel bir olay. Aklımın alamayacağı kadar mükemmel. “Hayal mı görüyorum acaba?” diye kendi kendime soruyorum. Uykudan uyanıp “Bütün bunlar bir rüyaymış” demekten korkuyorum.

Ama ne haftaydı! Suriye’de muhaliflerin ilerleyişi bir önceki hafta sonu başlamıştı. Halep 1 Aralık’ta kurtarıldığında televizyonun karşısında donakalışımı hayatım boyunca unutmayacağım.

2016 yılında muhaliflerin kaybettiği ve sonunda tüm Suriyeliler olarak toplumsal hafızamıza (belki de dünyanınkinde de) kazınan yeşil otobüsler ve İdlib’e sürgün görüntülerinin üzerinden 8 yıl geçti.

Ama o görüntüler hâlâ çok tazeydi aklımda.

Her şey Halep’ten başladı

Suriye müzakerelerini takip etmek üzere bulunduğumuz Cenevre’de diğer gazeteci arkadaşlarımla beraber haber nöbetindeyken Halep’in kuşatıldığı haberini almak tüm olayların seyrini değiştirmişti. Bugün ise yine her şey Halep’ten başladı.

Son 7 gün boyunca Suriyelilerin tam anlamıyla nefesleri kesildi. Sabah gözlerimi açar açmaz yaptığım ilk şey, telefonumu elime alıp muhaliflerin nereye kadar ilerlediğine bakmaktı.

Doğup büyüdüğüm, eğitimimi tamamladığım, gençliğimin ve hayatımın en güzel günlerinden bazılarının geçtiği şehrim Şam’da ise muhaliflerin bu kadar hızlı ve kolay ilerleyebileceğini düşünmüyordum.

“Rejim diğer şehirlerden hızlıca çekilip Şam’a gidiyor. Ama Şam’ın ötesinde çekilecek başka bir yer olmayacak. Oradan çekilmeyeceklerine göre de en büyük savaş orada yaşanacak.” diye kendi kendime düşünüp durduruyordum.

Aman Allah’ım, ya büyüdüğüm ev bombalanıp enkaza dönüşürse… Ya oradaki sevdiklerime zarar gelirse…

Bekleyiş süreci akla zarardı. Kendimi meşgul edip çok düşünmemeye çalışıyordum.

Korkunun yerini mutluluk aldı

Türkiye’de hayat akışı normal seyrinde devam ediyordu. Ama benim için hayat durma noktasındaydı. Muhalifler 7 Aralık Cumartesi günü Şam’a yaklaştıklarında benim için gece uyumak artık mümkün değildi.

Suriye’deki akrabalarımdan, WhatsApp gruplarından bilgiler gelmeye başlamıştı. Başkentte bombardıman ve silah seslerinin tüm gece devam ettiğini okuyordum. Onları ve kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

Sabahın ilk saatlerinde ise rejimin düştüğü haberleri gelmeye başlayınca korkunun yerini mutluluk aldı. Gözyaşlarımı durduramaz oldum.

Gerçekten bundan sonra hayatımızda Esed olmayacak mı? Baskı rejimi bitti mi? Korkmadan siyasi görüşümüzü ve eleştirilerimizi söyleyebilecek miyiz? Düşüncelerim bile bana garip geliyordu.

O kadar kolay mı devrildi gerçekten? Hem de büyük bir savaş olmadan… Şam sevdiklerimin başının üstüne yıkılmadan… 13 yıl önce bunlar neden mümkün olamadı? Ne değişti? Demek ki Rusya ve İran olmasaydı Esed asla direnemezdi.

Tüm bu sorular ve fazlası kafamda dönüp duruyordu. Beynimde resmen sis vardı.

“Bu bir rüya olmalı. Ama lütfen uyanmayalım”

Bir anda o kadar ağır bir yük kalktı ki Suriyelilerin sırtından. Artık pasaport yenileme daha doğrusu yenileyememe derdi bitti. İkamet izinleriyle uğraşmak geçmişte kaldı.

Hangi Suriyeli ile konuşsam hep aynı cümle geliyor kulağıma: “Hâlâ inanamıyoruz. Bu bir rüya olmalı. Ama lütfen uyanmayalım.”

Çok karışık duygular gelip gidiyor. Hapishanelerden çıkan tutsakların görüntüleri aklımdan çıkmıyor. Esed’ın hapishanelerinde on binlerce insan olduğunu her zaman biliyorduk. Ama onları görmek yine de çok can yakıcıydı. Hapishanede küçücük çocuklarıyla beraber tutulan kadınların çıkabileceklerine inanamamalarını izlemek ne kadar acı bir durum. 2-3 yaşındaki çocukların yer altındaki hapislerde ne işi vardı. Esed irademizi böyle kırabileceğini düşünmüştü. Ama hesapları yanlış çıktı.

Hayatını kaybeden yüzbinlerce masum Suriyelinin bugün aramızda olmadıklarını, bu olanları göremediklerini düşünmek bir taraftan üzüyor, diğer taraftan bundan sonra böyle bir şey yaşamayacağımıza dair umut beni çok sevindiriyor.

Şehrimi 13 yıldır görmedim

Sevinç gösterilerini dünyanın her yerinde görmek ne kadar heyecan verici.

Türkiye’den ve Almanya’dan gelen görüntüler özellikle çok coşturdu. Ama tabii ki Suriye’den gelen görüntüler çok mutlu etti ben ve benim gibi Suriyelileri…

Haber kanallarında Şam’ın caddelerinin havadan görüntülerinin karşısında gözyaşlarıma boğuldum. Ben şehrimi tam 13 yıl göremedim.

“Emeviler Meydanı eskiden olduğu gibi hâlâ çok güzel görünüyor. Abbasiler Meydanı tam hatırladığım gibi” diye kendi kendime mırıldanıyordum. Eşime, “Bak, üniversiteye gitmek için her gün şu köşede durup minibüs beklerdim” deyiverdim gözlerim yaşlı görüntüleri izlerken…

Sırf şehrin sokaklarını izlemek için ekranın başından saatlerce ayrılamadım. Çok geçmeden Suriye’ye gitme planları havada uçuşmaya başladı.

Sevinç, içimdeki ses ve şükür

Haftanın ilk iş gününde işyerindeki Suriyeli olan ve olmayan tüm iş arkadaşlarımın sevincini görmek ve karşılıklı duygularımızı paylaşabilmek çok güzeldi. Herkes tatlı dağıtıyor. Suriye’ye dönüşle ilgili planları duymak içimi ısıtıyordu.

Gelişmelerin hâlâ çok sıcak olmasına rağmen aklımdaki ses, “Bundan sonra bu sevinci kimsenin çalmasına izin vermememiz gerekiyor. Milletçe çok bilinçli olmalıyız. Ülkemizdeki yeni sistemi ona göre tasarlamamız şart.” diyor

Suriyeliler kaybettikleri ülkelerine yeniden kavuştu. Vatansızlık duygusunu deneyimleyip bu duygunun acısını yudumladıktan sonra vatanına kavuşan 20 milyon insan yeniden doğdu.

Milletçe gururlu hissediyoruz. Uygarlıkların beşiği olan bir ülkemiz var yeniden. Sokakta gördüğümüz tüm insanlara sarılmak, onlara onları çok sevdiğimizi söylemek istiyoruz. Hepsini Suriye’de ağırlamak istiyoruz. Suriye’yle ilgili yanlış algıları bu şekilde düzeltebiliriz.

8 Aralık Pazar günü Suriyeliler yeniden doğdu. Buna da şükür ediyoruz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.

Ola Karakurt
Ola Karakurt
Ola Karakurt - 1987’de Suriye’de doğdu. 2009’da Şam Üniversitesi’nden mezun oldu. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların okullarında çalıştı. Gazeteciliğe 2014’te Al Jazeera Türk’te çevirmen olarak başladı. Anadolu Ajansı Arapça Servisi’nde serbest gazeteci olarak görev yaptı. 2020-2021 yılları arasında TRT Haber'de çalıştı. Halen TRT Arabi’de prodüktör olarak çalışıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x