Neden selâmlaşmalıyız?

Bir selâmın değeri ne kadar? Gülümsemeyi unuttuğumuz, birbirimizin yüzüne bile bakmadığımız bir çağda, “selâm” hâlâ barışın dili olabilir mi? Yoksa selâmlaşmak da tıpkı güven gibi, yalnızca hatıralarda mı kaldı? Zekeriya Şimşek yazdı.

“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya.”
Gülten Akın (1933-2015)

Selâmlaşmayı unuttuk mu, ne dersiniz?

Birbirinden selâmı sabahı kıskanan/kesen bir toplum olduk. AKP’li-CHP’li, FB’li-GS’li, Türk-Kürt (tersten de eşleştirebilirsiniz) birbirimizi görmezden öte yok sayıp selâmsız sabahsız geçip gidiyoruz. Adını ne koyarsanız koyun, temel meselemiz budur, farkında mıyız?

Peki, antioksidan kapasitesi yüksek, aromatik “levisticum officinale/selâm otu”nu bilir misiniz?

Fonksiyonel bir bitki, aynı zamanda fonksiyonel bir gıdadır. Selâm otundan, yüzyıllar boyunca hastalıklardan korunma ve tedavisinde yararlanılmış. Tıbbî preparatlar yanında gıdalarda, tatlandırıcılarda ve kozmetiklerde kullanımı yaygın…  Gergin, umutsuz, güvensiz ve mutsuz bir topluma evrilirken herkes herkese “selâmsız bandosu.” Komşuluk, ahbaplık, yarenlik birliktelikleri yok artık. Mahalle yok, muhit yok, bizim sokak yok! Bir selâmı esirgemek var oğlu var. Kendimizi güvende hissettiğimiz bariyerli hayatlarımız var!

Selâmlaşmayı boş verince otuna sardığımız aşikâr.

Selâmlaşmanın matematiği

TDK Türkçe Sözlük’e göre; selâm, “bir kimseyle karşılaşıldığında, birinin yanına gidildiğinde veya yanından uzaklaşıldığında kendisine söz ve işaretle bir nezaket gösterisi yapma; esenleme, merhaba.”

Selâm sözcüğünün etimolojisi derinlikli: (1) “S-l-m” Arapça kökünden mastar “açık ve gizli tüm afetlerden, noksanlıklardan, çirkin görülen şeylerden selâmet bulma, emin olma” demek. (2) Selâm, “bedensel ve ruhsal hastalıklardan, eksikliklerden ve kusurlardan uzak olmak” demek. (3) Selâm, Allah’a nispet edildiğince; “her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olmak ve selâmetin kaynağı olup esenlik vermek” demek. Türkçe (ve Arapça) sözlüklerde selâm açıklanırken özellikle “esenlik” üzerine vurgu yapılmakta. Esenlik eşittir “sağlık, sıhhat, iyileşme, şifâ bulma, sağlamlık, saflık ve temizlik.” Özetle selâm; barış, esenlik, emniyet, güven, kurtuluş ve selâmet anlamlarına geldiği gibi zâhirî ve bâtınî âlemde, bütün eksikliklerden ve noksanlıklardan beri olma anlamına da geliyor.

İletişimde selâmı “barış” anlamında ilk kullananlar Hititler (MÖ 1650). Kil üzerine yazdıkları mektupların başına ve sonuna sağlıklarının, işlerinin yolunda gittiğini belirten ve karşı tarafa güzel dileklerini sunan Hititler, bunu yaparken selâm anlamına gelen simgeler kullanmışlar.

Selâm, insanî — hatta zarurî — ihtiyaçlardan biridir; Maslow’un Piramidi’nde adı geçmese de. İslâmlıktaysa cemaat ilişkileri açısından önemli. Kur’ân, selâmlaşmayı emrediyor, Müslümanların birliğinin ön şartı olarak görüyor.  Yeryüzünde barışı ve güveni hâkim kılmak için selâmı araçsallaştırıyor. Kur’ân’da selâm “emân, kurtuluş, esenlik, barış” anlamlarıyla sabit. Müslümanlar arasında kardeşlik bağının güçlendirilmesi için selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak farz: “Bir selâm ile selâmlandığınız vakit siz ondan daha güzeli ile selâmı alın veya onu ayniyle karşılayın.”1 

Selâmlaşma, her toplulukta farklı zemine sahip. İlk insandan bugüne ister medenî olsun ister ilkel, Dünya milletlerinde ve kültürlerinde kurumsallaşmış bir selâmlaşma geleneği mevcut. Yerel farklılıklar selâmlaşmayı şeklen değişiyor olsa da amaç ortak; kişiler, tanıdıkları ya da tanımadıklarıyla selâmlaşarak birbirlerine karşı zararsız olduklarını deklere ediyor. Böylelikle aralarında yakınlaşma doğar/güçlenir.

Selâmlaşmanın dinamiği

Selâm, iletişim psikolojisi açısından bağlantı mekanizması.

Selâm, iletişimin/sosyalleşmenin başlama vuruşu, giriş kapısı.

Selâm, karşı tarafa “varlığından haberdarım” mesajı.

Selâm, değer verme/bekleme işareti.

Selâm, karşımızdakine iyilikle, iyiniyetle yaklaşma, zeytin dalı uzatma açık teklifi.

Selâm, önyargı kırıcısı.

Selâm, muhabbet tellâlı.

Selâm, iletişimin mimarı.

Selâm, barış/kardeşlik çağrısı, basınç uygulaması değil.

Selâm, kişiliğimizi ele veren bir eylem.

Selâm, yol açar.

Selâmlaşma, bir sosyal beceri.

Selâmlaşma, bir insanî olgunluk, bir erdemli davranış.

Selâmlaşma ne ulaşılabilir lüks ne de statü sembolü. Selâmlaşmada karşılıklılık esastır çünkü. İletişimin aracı dildir. Dilsiz iletişim olmaz. Selâmın uzantısı, yüz ifadesi, göz teması ve devamında tokalaşma ile beden temasıdır ki her biri selâmı onaylayıcı eylemlerdir.

Neden selâmlaşırız? haberleşmek, tanışmak, yakınlaşmak-kaynaşmak için.

Nasıl selâmlaşırız? En çok sözlü, beden diliyle ya da yazılı.

Konumuz: Sözlü selâmlaşma. Rutin ya da rastgele karşılaşmalar (selâm, selâmünaleyküm, merhaba…) ya da belirli gün dilimleri (günaydın, iyi günler, iyi sabahlar, hayırlı günler…), belirli yıldönümleri (iyi yıllar, iyi tatiller, iyi yolculuklar, hayırlı Cumalar…) ve konuk karşılamalar (hoş geldin/iz, hoş bulduk, güle güle, hoşça kal/ın, Allah’a emanet ol/un, Allah’a ısmarladık, görüşürüz, görüşmek üzere…). “Dîvânü Lugati-t Türk”te2 birbirini tanımayan iki insanın karşılaştıkları zaman önce selâmlaştığı daha sonra birbirlerine “Kimlerdensin?” anlamında “Boy kim?” sorusunu yönelttikleri kayıtlı.

“Selâm verdik, borçlu çıktık”, bir anlık ilgiyle üzerimizde kalan sorumluluk ya da iş yüküne işarettir. Fuzûlî (?-1556) Saray’ın hizmetine girerek padişaha kasideler yazar, padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında dokuz akçelik maaşla ödüllendirilir, ancak maaşını alamayınca, bürokratik yozlaşmayı yeren Şikâyetnâmesini kaleme alacaktır. Eserin en bilindik cümlesi; “Selâm verdim rüşvettir deyü almadılar,”ı dilimize pelesenk yapan selâmın özgül ağırlığı değil midir?

Selâmlaşmaya dair deyimler yoğun anlam yükleriyle selâmlaşmanın istiap haddine dikkat çeker: “Merhabası olmak” “Merhabayı kesmek (Biriyle)” “Selâm durmak” “Selâm almak” “Selâmı sabahı kesmek” “Selâm vermek” “Selâm söylemek” “Selâmsız sabahsız” gibi… Selâmlaşma, kişilerin cinsiyeti, mesleği, dünya görüşü (dindarlığı, kültürü…), yaşı ve mekân-zaman-durum bağlamında farklılıklar gösterir. Gülümseme, el sallama, baş eğme, göz kırpma vb. jest ve mimikler selâmlaşma olmayıp selâmlaşmanın adabına dâhildir. Selâmlaşma ile saygı da birbirine karıştırılmamalı; el öpme bir saygı gösterme eylemidir selâmlaşma değildir.

Madalyonun öbür yüzü tekinsizdir: İletişim zemini oluşturma aracı olarak selâmlaşma, bizim topraklarımızda nezaket ve esenlik dileği olmaktan öte sınıf ve statü aidiyetlerini yansıtan “kimlik” ve “dünya görüşü” tespit radarına/cihazına, “inanç ve ideoloji taşıyıcı sembole” dönüşmüştür. Neden? Toplumsal yapımızda dikkat çeken siyasî ayrışmayla, bin yıla yakındır (1071) aynı coğrafyada yaşayan, aynı havayı soluyan, aynı vatandaşlık statüsüne tabi, aynı dil ve kültür hamuruyla yoğrulmuş insanlarımız birbirleriyle karşılaştıklarında, bilinçli ve keskin bir duruşla ya selâmlaşma gereği duymuyor ya da herkes kendi mahallesinin lügatine göre selâm vermeyi/almayı “bekâ meselesi” olarak görüyor. Neden? Selâmlaşmanın ifade boyutunda dinî etkileşim oldukça baskındır. Günaydın, tünaydın, kendine iyi bak, bay bay gibi Batı kaynaklı genel kabûl görmüş selâmlaşma kalıplarına karşılık kendi kodları üzerinden selâmlaşma kalıpları seçimine özen göstermek… Kodlar üzerinden selâmlaşmak?

Selâmlaşma, eskiden nezaket kuralıyken bugün bir Deli Dumrul gömleğine evrildi; tanımadığımız bir kişinin -çok nadir de olsa- selâmıyla karşılaşınca “ne iş” diyoruz içimizden… Nedensiz selâmlaşma ol(a)maz mı? Hani insan “konuşan hayvan”dı?

Selâmlaşmanın sosyolojisi

Selâmın önemi vermekte. Selâm almak pasif eylem.

Taşralı vatandaş, büyük şehre yerleşen oğlunu ziyarete gitmiş; sokakta yürürken köyde olduğu gibi karşılaştığı herkese selâm veriyormuş ancak insanların büyük bir kısmı bir şey demeden tuhaf tuhaf yüzüne bakıp geçiyormuş, akşam oğluna durumu anlatmış, oğlu gülümseyerek cevap vermiş: “Baba burası şehir, yüzlerce insanla karşılaşıyorsun, kime selâm vereceksin, sen de önüne bak, geç git!”

Selâmsızlık, bir turnusol ayraç.

Selim İleri’nin (1949-2025) “Mel’un – Bir Us Yarılması” romanındaki satırlar ironik olduğu kadar savruluşumuza dair harfiyen gerçekçi bir örnek: “Müslümanlara, merkez sağ görüşlü olanlara selâmünaleyküm, sol görüşlü ve bayanlara günaydın, merhaba vs. diyerek selâm veririm. Tanımadıklarıma selâm vermem.”3

Türkçüsü ayrı, İslâmcısı ayrı, liberali ayrı selâmlaşmaktayız. Selâmın dâhi ideolojik yükünün olduğu bir Dünyada işler zor ki zor. Selâmlaşma adabından kopuşun ve kültürel tektoniğimizin yansımaları güncel gerçekliğimiz!

Selâmlaşma, ülkemizin sosyolojik ve kültürel ayrışmasında safları belirginleştiren temel davranış kodu hâline geldi. Ya millî/dinî kültürümüz deyip yakınlaşıyoruz ya da millî/dinî referans vermeyen selâmlaşma karşısında kendi kültürüne yabancı deyip uzaklaşıyoruz. Selâmlaşma, bir dayatmaya evrilirken kültürel çeşitlilikten söz edilemeyecektir. Sorgulayacaksak, selâmlaşmadaki samimiyeti sorgulamalıyız. Birbirimizle karşılaşmalarımızda, “merhaba mı, yoksa selâmünaleyküm mü” diyeyim açmazında kıvranıyoruz zaman zaman. “Adamına göre selâm” yeni nesil ikiyüzlülüklerimizden. Sorun ciddî. Selâmda bile ayrışmayı başarıyorsak yuh bize değil mi? Ortadoğu’da Araplar çoğunlukla “merhaba” diye selâmlaşıyor. Bizdeyse yadırganmamak için köy kahvesinde, iş bitirmek için devlet dairesinde “selâmünaleyküm” geçer akçe!

Musevilik, Hristiyanlık ve Budizmde de selâmlaşma sözcükleri İslâmlıktakiyle anlamdaş: “Şalomaleyke” (İbranice), “Hello!” “Hi!” (İngilizce), “Namaste” (Sanskritçe).  Selâmlaşmaya kutsallık yüklemek işgüzarlık. “Selâmünaleyküm” Kur’ân’i bir selâmlaşma ifadesi olarak İslâm Peygamberi tarafından teşvik edilmiştir. İslâm Peygamberi “Selâmı aranızda yayın” derken kastının lafızdan ziyade içerik olduğu düşüncesindeyim. Çünkü selâmlaşma kötülük önleyicidir. Bunu seküler selâmlaşma ifadelerine karşı duruş, “iman testi” yani dinî referans kisvesiyle öne çıkarmak, “selâmünaleyküm ticareti” yapmaktır, ki en kibar ifadeyle yakışıksızdır. Selâmünaleyküm, “esenlik üzerine” karşılığıyla, evet Arapçadır ama İslâmlık öncesinde de vardır, bagajı yoktur yani. Bagajı dolduran “insan”dır. O insan, Sait Faik’in dediği “insanlar içinde bir insan” mıdır, takdir sizin!

Selâmı şekilcilikten arındırmalıyız. Gönlümüzce, kalbimizce selâmlaşmalar gündelik hayatımızın kolaylaştırıcısı, kıymetini bilmeli; etrafımızda selâm verecek-alacak birileri varken içimizden geldiği gibi gülümseyerek selâm verip-almaktan vazgeçmemeli; şehirleşme ve sosyal medya bahanelerine sığınıp Türkçemizi de, yüz yüze iletişimi de, selâmlaşmayı da tukaka etmemeliyiz. Nedir o “slm, mrb, nbr” ifadeleri, emoji dedikleri…

“Selâmünaleyküm”, “merhaba”, “caaav” ya da başka bir şey, selâm ferahlatır, ferahlıktır.

Tanımadığımız biri bize selâm verince ilk tepkimiz ne oluyor; bilmukabele selâmı almak mı bu adam kafayı yemiş acabası mı?

Selâmlaşmanın arka planında panzehir özelliği saklıdır; selâmlaşan insanlar birbirinin aleyhinde üretim yapamazlar! Gönül ehlinin tespitleri boşuna değildir:“Bir selâm bin hatır yapar.”, “Kelâmdan evvel selâm gerek.”

İnsan ömrünü uzatan şey “güler yüz”dür. Güler yüzün çıktısı, neş’edir, iyilik gücüdür, iyi geçinme güdüsünü açığa vurmaktır. Para, şöhret, genetik piyango ikinci derece etkenler… Yaşam deneyimimizi, kariyerimizi, ilişkilerimizi bu bağlamda yönetebilmenin maymuncuğudur selâm. Günü/günceli yakalamak ve rekabette üstünlük sağlamak isteyen herkes network peşinde. İletişim becerilerini geliştirmek, empati eğitimi almak sürdürülebilir başarı için önceliklerimiz. Başkalarıyla iyi olmak; kendinden vazgeçmek değil tersine kendi içinde en olgun, en güçlü ve en güzel tarafını büyütmektir. İyi olduğumuz her insan, bizi daha iyi bir insan yapar. Birçok şey, bir selâmla başlar.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre; dünya çapında, görünmez bir tehdit hastalık riskini artırıyor, hayatları kısaltıyor ve toplumsal dokuları zayıflatıyor; “sosyal kopukluk” (ya da sosyal bağlantı eksikliği). (who.int) Kişinin yeterli sosyal temasa sahip olmaması, mevcut ilişkilerinde destek görmediğini hissetmesi veya olumsuz ya da gergin ilişkiler yaşaması toplamı. Sosyal kopukluk, giderek görünürlüğünü artıran ancak göz ardı ettiğimiz bir tehlike; ölümcül sonuçlara gebe.  Yalnızlık ve sosyal izolasyon, sosyal kopukluğa dâhil. Dünya genelinde her altı kişiden biri kendini yalnız hissediyormuş! Sosyal sağlık, yani anlamlı insan ilişkileri kurma ve sürdürme becerimiz, fiziksel ve zihinsel sağlık kadar refahımız için gerekli. Yani, sosyal sağlık bir lüks değil. Sosyal sağlık sayacı olarak selâmlaşma, insanî ihtiyacın ötesinde, şimdi, her zamankinden daha önemli ve öncelikli. Selâmlaşma, ortak dil; ne Çin işi ne Japon işi ama bunun için şart iki kişi!

“Ele geçirmek,” ecdat geleneğimiz; hiç değilse selâmdan elimizi çeksek! Selâmı, yaşamdan kovmak ya da kovalamak kime ne fayda? Selâmünaleyküm, merhaba, bonjour, ya da “jambo” (Swahili) selâmlaşalım lütfen! Selâm, “ol”manın alfabesinin ilk harfi/maddesi.

Selâm, yüzyıllar boyunca insanlığın en doğal reflekslerinden biriydi. Yolda karşılaşılan birine selâm vermek için onun inancını, geçmişini, siyasî görüşünü, maddî durumunu bilmeye gerek yoktu, giyimine-kuşamına, tipine-duruşuna bakılmazdı; yalnızca selâm niyetiyle hareket edilirdi. Bugünse dilimizde şüphe, aklımızda kırk tilki saklı. Selâmın kendisi değil, kârlılığı ölçülüyor. Selâm, içgüdüsel bir eylem olmaktan çıkarak, “bizden” olanlara sunulan bir ikrama dönüştü. Yaşadığımız çağın kırık aynasında, hayatımızda hoş bir sadâ olamıyor artık!

“Selâmsız-sabahsız” insanlar, bir halk sağlığı sorunu; selâmlaşmak, bir yurttaşlık bilincidir. “Selâmsız-sabahsız” insanlar, acıda ya da sevinçte kenetlenebilir mi?

Bedbin ruh hâlini ele verir; selâm üzerinden şifreler/parolalar üretmek nedir? Sağcı ya da solcu olalım; alan yaratmak için selâmda yandaş/yoldaş ayrımcılığı, elitist tavır, sosyal kokuşmuşluğun dışavurumu değilse nedir?

Toplumsal kırılmanın tetikleyicisi, bireylerin/yurttaşların birbirlerini görmezden gelmeleri ve bunun kronikleşmesidir. En derin iyileşme; birbirimizin gözünün içine bakarak, samimiyetle, birbirimize alan açan o basit ama büyülü sözcükte gizlidir: Merhaba, Selâmünaleyküm ya da Caaav!  Hiç fark etmemeli hangisini seçtiğimiz…

Başka mahalleden biri, en son ne zaman size selâm verdi ya da siz verdiniz, hatırlıyor musunuz?

Selâmı çürütmeyelim lütfen!

Selâmlaşma, en az “selâm otu” kadar fonksiyonel gıdadır NOKTA

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 7 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

  1. Çantay, Hasan Basri (2022), Tefsirli Kur’ân Meâli, İstanbul: Risale Yayını, Nisa:86.
  2. Kaşgarlı Mahmud (2017), Dîvânü Lugati-t Türk (Haz.Fuat Bozkurt), İstanbul: Salon Yayını.
  3. İleri, Selim (2019), Mel’un Bir Us Yarılması, İstanbul: Everest Yayını.

Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek - 1962, İzmir doğumlu. İşletme eğitimli. Danışmanlık şirketi kurucu ortağı (1992-). DEİK Türkiye-Tanzanya İş Konseyi Kurucu Başkanlığı yaptı (2011). Tanzanya İşbirliği Forumu Kurucusu (2014-). Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Afrikatürk dergisini projelendirdi ve yayımladı (2019). Afrika Menekşesi öyküsü, Tarık Dursun K. Öykü Ödülü’nde “yayımlanmaya değer” bulundu (2019. Dünya Siyasetinde Afrika adlı akademik kitap serisinin bölüm yazarlarından (2020-2021). Afrika Şiiri’ne dair ülkemizdeki en kapsamlı araştırma-incelemeyi yaptı ve yayımladı (2021). Afrika araştırmaları, öyküleri ve denemeleri Türk Edebiyatı, YeniE, Sözcükler, Notos, Varlık, Edebiyat Ortamı, Edebiyatist, KE dergisi, görüş21.com ve ishakedebiyat.com’da yayımlandı/yayımlanıyor. Afrika üzerine yazıyor, seminerler veriyor ve arada Tanzanya’da yaşıyor. Tanzanya, Kafka ve zeybek en büyük tutkuları. Dünyayı şairlerin kurtaracağına inanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Neden selâmlaşmalıyız?

Bir selâmın değeri ne kadar? Gülümsemeyi unuttuğumuz, birbirimizin yüzüne bile bakmadığımız bir çağda, “selâm” hâlâ barışın dili olabilir mi? Yoksa selâmlaşmak da tıpkı güven gibi, yalnızca hatıralarda mı kaldı? Zekeriya Şimşek yazdı.

“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya.”
Gülten Akın (1933-2015)

Selâmlaşmayı unuttuk mu, ne dersiniz?

Birbirinden selâmı sabahı kıskanan/kesen bir toplum olduk. AKP’li-CHP’li, FB’li-GS’li, Türk-Kürt (tersten de eşleştirebilirsiniz) birbirimizi görmezden öte yok sayıp selâmsız sabahsız geçip gidiyoruz. Adını ne koyarsanız koyun, temel meselemiz budur, farkında mıyız?

Peki, antioksidan kapasitesi yüksek, aromatik “levisticum officinale/selâm otu”nu bilir misiniz?

Fonksiyonel bir bitki, aynı zamanda fonksiyonel bir gıdadır. Selâm otundan, yüzyıllar boyunca hastalıklardan korunma ve tedavisinde yararlanılmış. Tıbbî preparatlar yanında gıdalarda, tatlandırıcılarda ve kozmetiklerde kullanımı yaygın…  Gergin, umutsuz, güvensiz ve mutsuz bir topluma evrilirken herkes herkese “selâmsız bandosu.” Komşuluk, ahbaplık, yarenlik birliktelikleri yok artık. Mahalle yok, muhit yok, bizim sokak yok! Bir selâmı esirgemek var oğlu var. Kendimizi güvende hissettiğimiz bariyerli hayatlarımız var!

Selâmlaşmayı boş verince otuna sardığımız aşikâr.

Selâmlaşmanın matematiği

TDK Türkçe Sözlük’e göre; selâm, “bir kimseyle karşılaşıldığında, birinin yanına gidildiğinde veya yanından uzaklaşıldığında kendisine söz ve işaretle bir nezaket gösterisi yapma; esenleme, merhaba.”

Selâm sözcüğünün etimolojisi derinlikli: (1) “S-l-m” Arapça kökünden mastar “açık ve gizli tüm afetlerden, noksanlıklardan, çirkin görülen şeylerden selâmet bulma, emin olma” demek. (2) Selâm, “bedensel ve ruhsal hastalıklardan, eksikliklerden ve kusurlardan uzak olmak” demek. (3) Selâm, Allah’a nispet edildiğince; “her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olmak ve selâmetin kaynağı olup esenlik vermek” demek. Türkçe (ve Arapça) sözlüklerde selâm açıklanırken özellikle “esenlik” üzerine vurgu yapılmakta. Esenlik eşittir “sağlık, sıhhat, iyileşme, şifâ bulma, sağlamlık, saflık ve temizlik.” Özetle selâm; barış, esenlik, emniyet, güven, kurtuluş ve selâmet anlamlarına geldiği gibi zâhirî ve bâtınî âlemde, bütün eksikliklerden ve noksanlıklardan beri olma anlamına da geliyor.

İletişimde selâmı “barış” anlamında ilk kullananlar Hititler (MÖ 1650). Kil üzerine yazdıkları mektupların başına ve sonuna sağlıklarının, işlerinin yolunda gittiğini belirten ve karşı tarafa güzel dileklerini sunan Hititler, bunu yaparken selâm anlamına gelen simgeler kullanmışlar.

Selâm, insanî — hatta zarurî — ihtiyaçlardan biridir; Maslow’un Piramidi’nde adı geçmese de. İslâmlıktaysa cemaat ilişkileri açısından önemli. Kur’ân, selâmlaşmayı emrediyor, Müslümanların birliğinin ön şartı olarak görüyor.  Yeryüzünde barışı ve güveni hâkim kılmak için selâmı araçsallaştırıyor. Kur’ân’da selâm “emân, kurtuluş, esenlik, barış” anlamlarıyla sabit. Müslümanlar arasında kardeşlik bağının güçlendirilmesi için selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak farz: “Bir selâm ile selâmlandığınız vakit siz ondan daha güzeli ile selâmı alın veya onu ayniyle karşılayın.”1 

Selâmlaşma, her toplulukta farklı zemine sahip. İlk insandan bugüne ister medenî olsun ister ilkel, Dünya milletlerinde ve kültürlerinde kurumsallaşmış bir selâmlaşma geleneği mevcut. Yerel farklılıklar selâmlaşmayı şeklen değişiyor olsa da amaç ortak; kişiler, tanıdıkları ya da tanımadıklarıyla selâmlaşarak birbirlerine karşı zararsız olduklarını deklere ediyor. Böylelikle aralarında yakınlaşma doğar/güçlenir.

Selâmlaşmanın dinamiği

Selâm, iletişim psikolojisi açısından bağlantı mekanizması.

Selâm, iletişimin/sosyalleşmenin başlama vuruşu, giriş kapısı.

Selâm, karşı tarafa “varlığından haberdarım” mesajı.

Selâm, değer verme/bekleme işareti.

Selâm, karşımızdakine iyilikle, iyiniyetle yaklaşma, zeytin dalı uzatma açık teklifi.

Selâm, önyargı kırıcısı.

Selâm, muhabbet tellâlı.

Selâm, iletişimin mimarı.

Selâm, barış/kardeşlik çağrısı, basınç uygulaması değil.

Selâm, kişiliğimizi ele veren bir eylem.

Selâm, yol açar.

Selâmlaşma, bir sosyal beceri.

Selâmlaşma, bir insanî olgunluk, bir erdemli davranış.

Selâmlaşma ne ulaşılabilir lüks ne de statü sembolü. Selâmlaşmada karşılıklılık esastır çünkü. İletişimin aracı dildir. Dilsiz iletişim olmaz. Selâmın uzantısı, yüz ifadesi, göz teması ve devamında tokalaşma ile beden temasıdır ki her biri selâmı onaylayıcı eylemlerdir.

Neden selâmlaşırız? haberleşmek, tanışmak, yakınlaşmak-kaynaşmak için.

Nasıl selâmlaşırız? En çok sözlü, beden diliyle ya da yazılı.

Konumuz: Sözlü selâmlaşma. Rutin ya da rastgele karşılaşmalar (selâm, selâmünaleyküm, merhaba…) ya da belirli gün dilimleri (günaydın, iyi günler, iyi sabahlar, hayırlı günler…), belirli yıldönümleri (iyi yıllar, iyi tatiller, iyi yolculuklar, hayırlı Cumalar…) ve konuk karşılamalar (hoş geldin/iz, hoş bulduk, güle güle, hoşça kal/ın, Allah’a emanet ol/un, Allah’a ısmarladık, görüşürüz, görüşmek üzere…). “Dîvânü Lugati-t Türk”te2 birbirini tanımayan iki insanın karşılaştıkları zaman önce selâmlaştığı daha sonra birbirlerine “Kimlerdensin?” anlamında “Boy kim?” sorusunu yönelttikleri kayıtlı.

“Selâm verdik, borçlu çıktık”, bir anlık ilgiyle üzerimizde kalan sorumluluk ya da iş yüküne işarettir. Fuzûlî (?-1556) Saray’ın hizmetine girerek padişaha kasideler yazar, padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında dokuz akçelik maaşla ödüllendirilir, ancak maaşını alamayınca, bürokratik yozlaşmayı yeren Şikâyetnâmesini kaleme alacaktır. Eserin en bilindik cümlesi; “Selâm verdim rüşvettir deyü almadılar,”ı dilimize pelesenk yapan selâmın özgül ağırlığı değil midir?

Selâmlaşmaya dair deyimler yoğun anlam yükleriyle selâmlaşmanın istiap haddine dikkat çeker: “Merhabası olmak” “Merhabayı kesmek (Biriyle)” “Selâm durmak” “Selâm almak” “Selâmı sabahı kesmek” “Selâm vermek” “Selâm söylemek” “Selâmsız sabahsız” gibi… Selâmlaşma, kişilerin cinsiyeti, mesleği, dünya görüşü (dindarlığı, kültürü…), yaşı ve mekân-zaman-durum bağlamında farklılıklar gösterir. Gülümseme, el sallama, baş eğme, göz kırpma vb. jest ve mimikler selâmlaşma olmayıp selâmlaşmanın adabına dâhildir. Selâmlaşma ile saygı da birbirine karıştırılmamalı; el öpme bir saygı gösterme eylemidir selâmlaşma değildir.

Madalyonun öbür yüzü tekinsizdir: İletişim zemini oluşturma aracı olarak selâmlaşma, bizim topraklarımızda nezaket ve esenlik dileği olmaktan öte sınıf ve statü aidiyetlerini yansıtan “kimlik” ve “dünya görüşü” tespit radarına/cihazına, “inanç ve ideoloji taşıyıcı sembole” dönüşmüştür. Neden? Toplumsal yapımızda dikkat çeken siyasî ayrışmayla, bin yıla yakındır (1071) aynı coğrafyada yaşayan, aynı havayı soluyan, aynı vatandaşlık statüsüne tabi, aynı dil ve kültür hamuruyla yoğrulmuş insanlarımız birbirleriyle karşılaştıklarında, bilinçli ve keskin bir duruşla ya selâmlaşma gereği duymuyor ya da herkes kendi mahallesinin lügatine göre selâm vermeyi/almayı “bekâ meselesi” olarak görüyor. Neden? Selâmlaşmanın ifade boyutunda dinî etkileşim oldukça baskındır. Günaydın, tünaydın, kendine iyi bak, bay bay gibi Batı kaynaklı genel kabûl görmüş selâmlaşma kalıplarına karşılık kendi kodları üzerinden selâmlaşma kalıpları seçimine özen göstermek… Kodlar üzerinden selâmlaşmak?

Selâmlaşma, eskiden nezaket kuralıyken bugün bir Deli Dumrul gömleğine evrildi; tanımadığımız bir kişinin -çok nadir de olsa- selâmıyla karşılaşınca “ne iş” diyoruz içimizden… Nedensiz selâmlaşma ol(a)maz mı? Hani insan “konuşan hayvan”dı?

Selâmlaşmanın sosyolojisi

Selâmın önemi vermekte. Selâm almak pasif eylem.

Taşralı vatandaş, büyük şehre yerleşen oğlunu ziyarete gitmiş; sokakta yürürken köyde olduğu gibi karşılaştığı herkese selâm veriyormuş ancak insanların büyük bir kısmı bir şey demeden tuhaf tuhaf yüzüne bakıp geçiyormuş, akşam oğluna durumu anlatmış, oğlu gülümseyerek cevap vermiş: “Baba burası şehir, yüzlerce insanla karşılaşıyorsun, kime selâm vereceksin, sen de önüne bak, geç git!”

Selâmsızlık, bir turnusol ayraç.

Selim İleri’nin (1949-2025) “Mel’un – Bir Us Yarılması” romanındaki satırlar ironik olduğu kadar savruluşumuza dair harfiyen gerçekçi bir örnek: “Müslümanlara, merkez sağ görüşlü olanlara selâmünaleyküm, sol görüşlü ve bayanlara günaydın, merhaba vs. diyerek selâm veririm. Tanımadıklarıma selâm vermem.”3

Türkçüsü ayrı, İslâmcısı ayrı, liberali ayrı selâmlaşmaktayız. Selâmın dâhi ideolojik yükünün olduğu bir Dünyada işler zor ki zor. Selâmlaşma adabından kopuşun ve kültürel tektoniğimizin yansımaları güncel gerçekliğimiz!

Selâmlaşma, ülkemizin sosyolojik ve kültürel ayrışmasında safları belirginleştiren temel davranış kodu hâline geldi. Ya millî/dinî kültürümüz deyip yakınlaşıyoruz ya da millî/dinî referans vermeyen selâmlaşma karşısında kendi kültürüne yabancı deyip uzaklaşıyoruz. Selâmlaşma, bir dayatmaya evrilirken kültürel çeşitlilikten söz edilemeyecektir. Sorgulayacaksak, selâmlaşmadaki samimiyeti sorgulamalıyız. Birbirimizle karşılaşmalarımızda, “merhaba mı, yoksa selâmünaleyküm mü” diyeyim açmazında kıvranıyoruz zaman zaman. “Adamına göre selâm” yeni nesil ikiyüzlülüklerimizden. Sorun ciddî. Selâmda bile ayrışmayı başarıyorsak yuh bize değil mi? Ortadoğu’da Araplar çoğunlukla “merhaba” diye selâmlaşıyor. Bizdeyse yadırganmamak için köy kahvesinde, iş bitirmek için devlet dairesinde “selâmünaleyküm” geçer akçe!

Musevilik, Hristiyanlık ve Budizmde de selâmlaşma sözcükleri İslâmlıktakiyle anlamdaş: “Şalomaleyke” (İbranice), “Hello!” “Hi!” (İngilizce), “Namaste” (Sanskritçe).  Selâmlaşmaya kutsallık yüklemek işgüzarlık. “Selâmünaleyküm” Kur’ân’i bir selâmlaşma ifadesi olarak İslâm Peygamberi tarafından teşvik edilmiştir. İslâm Peygamberi “Selâmı aranızda yayın” derken kastının lafızdan ziyade içerik olduğu düşüncesindeyim. Çünkü selâmlaşma kötülük önleyicidir. Bunu seküler selâmlaşma ifadelerine karşı duruş, “iman testi” yani dinî referans kisvesiyle öne çıkarmak, “selâmünaleyküm ticareti” yapmaktır, ki en kibar ifadeyle yakışıksızdır. Selâmünaleyküm, “esenlik üzerine” karşılığıyla, evet Arapçadır ama İslâmlık öncesinde de vardır, bagajı yoktur yani. Bagajı dolduran “insan”dır. O insan, Sait Faik’in dediği “insanlar içinde bir insan” mıdır, takdir sizin!

Selâmı şekilcilikten arındırmalıyız. Gönlümüzce, kalbimizce selâmlaşmalar gündelik hayatımızın kolaylaştırıcısı, kıymetini bilmeli; etrafımızda selâm verecek-alacak birileri varken içimizden geldiği gibi gülümseyerek selâm verip-almaktan vazgeçmemeli; şehirleşme ve sosyal medya bahanelerine sığınıp Türkçemizi de, yüz yüze iletişimi de, selâmlaşmayı da tukaka etmemeliyiz. Nedir o “slm, mrb, nbr” ifadeleri, emoji dedikleri…

“Selâmünaleyküm”, “merhaba”, “caaav” ya da başka bir şey, selâm ferahlatır, ferahlıktır.

Tanımadığımız biri bize selâm verince ilk tepkimiz ne oluyor; bilmukabele selâmı almak mı bu adam kafayı yemiş acabası mı?

Selâmlaşmanın arka planında panzehir özelliği saklıdır; selâmlaşan insanlar birbirinin aleyhinde üretim yapamazlar! Gönül ehlinin tespitleri boşuna değildir:“Bir selâm bin hatır yapar.”, “Kelâmdan evvel selâm gerek.”

İnsan ömrünü uzatan şey “güler yüz”dür. Güler yüzün çıktısı, neş’edir, iyilik gücüdür, iyi geçinme güdüsünü açığa vurmaktır. Para, şöhret, genetik piyango ikinci derece etkenler… Yaşam deneyimimizi, kariyerimizi, ilişkilerimizi bu bağlamda yönetebilmenin maymuncuğudur selâm. Günü/günceli yakalamak ve rekabette üstünlük sağlamak isteyen herkes network peşinde. İletişim becerilerini geliştirmek, empati eğitimi almak sürdürülebilir başarı için önceliklerimiz. Başkalarıyla iyi olmak; kendinden vazgeçmek değil tersine kendi içinde en olgun, en güçlü ve en güzel tarafını büyütmektir. İyi olduğumuz her insan, bizi daha iyi bir insan yapar. Birçok şey, bir selâmla başlar.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre; dünya çapında, görünmez bir tehdit hastalık riskini artırıyor, hayatları kısaltıyor ve toplumsal dokuları zayıflatıyor; “sosyal kopukluk” (ya da sosyal bağlantı eksikliği). (who.int) Kişinin yeterli sosyal temasa sahip olmaması, mevcut ilişkilerinde destek görmediğini hissetmesi veya olumsuz ya da gergin ilişkiler yaşaması toplamı. Sosyal kopukluk, giderek görünürlüğünü artıran ancak göz ardı ettiğimiz bir tehlike; ölümcül sonuçlara gebe.  Yalnızlık ve sosyal izolasyon, sosyal kopukluğa dâhil. Dünya genelinde her altı kişiden biri kendini yalnız hissediyormuş! Sosyal sağlık, yani anlamlı insan ilişkileri kurma ve sürdürme becerimiz, fiziksel ve zihinsel sağlık kadar refahımız için gerekli. Yani, sosyal sağlık bir lüks değil. Sosyal sağlık sayacı olarak selâmlaşma, insanî ihtiyacın ötesinde, şimdi, her zamankinden daha önemli ve öncelikli. Selâmlaşma, ortak dil; ne Çin işi ne Japon işi ama bunun için şart iki kişi!

“Ele geçirmek,” ecdat geleneğimiz; hiç değilse selâmdan elimizi çeksek! Selâmı, yaşamdan kovmak ya da kovalamak kime ne fayda? Selâmünaleyküm, merhaba, bonjour, ya da “jambo” (Swahili) selâmlaşalım lütfen! Selâm, “ol”manın alfabesinin ilk harfi/maddesi.

Selâm, yüzyıllar boyunca insanlığın en doğal reflekslerinden biriydi. Yolda karşılaşılan birine selâm vermek için onun inancını, geçmişini, siyasî görüşünü, maddî durumunu bilmeye gerek yoktu, giyimine-kuşamına, tipine-duruşuna bakılmazdı; yalnızca selâm niyetiyle hareket edilirdi. Bugünse dilimizde şüphe, aklımızda kırk tilki saklı. Selâmın kendisi değil, kârlılığı ölçülüyor. Selâm, içgüdüsel bir eylem olmaktan çıkarak, “bizden” olanlara sunulan bir ikrama dönüştü. Yaşadığımız çağın kırık aynasında, hayatımızda hoş bir sadâ olamıyor artık!

“Selâmsız-sabahsız” insanlar, bir halk sağlığı sorunu; selâmlaşmak, bir yurttaşlık bilincidir. “Selâmsız-sabahsız” insanlar, acıda ya da sevinçte kenetlenebilir mi?

Bedbin ruh hâlini ele verir; selâm üzerinden şifreler/parolalar üretmek nedir? Sağcı ya da solcu olalım; alan yaratmak için selâmda yandaş/yoldaş ayrımcılığı, elitist tavır, sosyal kokuşmuşluğun dışavurumu değilse nedir?

Toplumsal kırılmanın tetikleyicisi, bireylerin/yurttaşların birbirlerini görmezden gelmeleri ve bunun kronikleşmesidir. En derin iyileşme; birbirimizin gözünün içine bakarak, samimiyetle, birbirimize alan açan o basit ama büyülü sözcükte gizlidir: Merhaba, Selâmünaleyküm ya da Caaav!  Hiç fark etmemeli hangisini seçtiğimiz…

Başka mahalleden biri, en son ne zaman size selâm verdi ya da siz verdiniz, hatırlıyor musunuz?

Selâmı çürütmeyelim lütfen!

Selâmlaşma, en az “selâm otu” kadar fonksiyonel gıdadır NOKTA

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 7 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

  1. Çantay, Hasan Basri (2022), Tefsirli Kur’ân Meâli, İstanbul: Risale Yayını, Nisa:86.
  2. Kaşgarlı Mahmud (2017), Dîvânü Lugati-t Türk (Haz.Fuat Bozkurt), İstanbul: Salon Yayını.
  3. İleri, Selim (2019), Mel’un Bir Us Yarılması, İstanbul: Everest Yayını.

Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek
Zekeriya Şimşek - 1962, İzmir doğumlu. İşletme eğitimli. Danışmanlık şirketi kurucu ortağı (1992-). DEİK Türkiye-Tanzanya İş Konseyi Kurucu Başkanlığı yaptı (2011). Tanzanya İşbirliği Forumu Kurucusu (2014-). Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Afrikatürk dergisini projelendirdi ve yayımladı (2019). Afrika Menekşesi öyküsü, Tarık Dursun K. Öykü Ödülü’nde “yayımlanmaya değer” bulundu (2019. Dünya Siyasetinde Afrika adlı akademik kitap serisinin bölüm yazarlarından (2020-2021). Afrika Şiiri’ne dair ülkemizdeki en kapsamlı araştırma-incelemeyi yaptı ve yayımladı (2021). Afrika araştırmaları, öyküleri ve denemeleri Türk Edebiyatı, YeniE, Sözcükler, Notos, Varlık, Edebiyat Ortamı, Edebiyatist, KE dergisi, görüş21.com ve ishakedebiyat.com’da yayımlandı/yayımlanıyor. Afrika üzerine yazıyor, seminerler veriyor ve arada Tanzanya’da yaşıyor. Tanzanya, Kafka ve zeybek en büyük tutkuları. Dünyayı şairlerin kurtaracağına inanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x