İnsanoğlu bütün toplumsal gelişmişliğine rağmen düşürmeye ve düşene saldırmaya neden bu kadar hazır?
Özellikle kralın tüm çıplaklığıyla göründüğü sosyal medya mecralarında her gün yenilerine rastladığımız linç örnekleri, insanlık olarak devraldığımız sorunlu genetik bir mirasın göstergesi mi?
Kısacık bir yazıda türümüzün ilk atalarıyla yaşıt genetik bir hastalığı tüm boyutlarıyla teşhis etmek bu yazının ve yazarının haddini aşıyor. Buna rağmen serbest düşünerek belki de her okurun kendi mumunu yakmasını sağlamak imkânsız değil.
Linç nedir?
Medeniyet çizgimizin geldiği son noktada geçirdiği evrimle birlikte linç bize göre; “kitlesel bilinçte suç olduğu ya da yapılmaması gerektiği düşünülen bir eylem ya da söylemi gerçekleştirdiklerine inanılan kişi veya gruba sanal ya da fiziksel anlamda yöneltilen ve itibar suikastından ölüme kadar değişebilen sonuçlara gebe, kolektif saldırganlıktır.”1
Linç edimine iştirak eden kitleyi oluşturan bireyler, zihinsel arka planlarında gerçekleştirdikleri kısa yargılama sonucunda suçu ve suçluyu belirleyerek hüküm vermekle yetinmezler. Buna ilaveten söz konusu hükmün infazını da üstlenerek cellatlığa soyunur, saldırganlaşarak kolektif bir vahşetin gerçekleşmesini sağlarlar.
Sosyal medyada linç
Benzer durum katılımcıların çoğunlukla maskeli ve rahat hareket edebildikleri sosyal mecralarda gerçekleşen linçler için de geçerlidir.
Bireylerin, fiziksel linçlerden daha hızlı kitleselleşebildikleri sosyal medya linçlerinde sonuç ne kadar dramatik olursa olsun katılımcılar çok kısa süreler için dağılıp sessizliğe bürünürler. Hemen akabinde kimseye hesap vermedikleri sanal bir dünyada vicdanlarını da uykuya yatırıp yeni bir lince iştirak etmek için potansiyel mağdurların pususuna yatarlar.
Linçe uğrayanlarsa ucu intihara ve majik depresif bozukluklara uzanan zorlu ve uzun bir yolun çilekeş yolcuları olmak zorunda bırakılırlar.
İnsanlık, kitlesel vahşet arzusunu daha dolaysız dışa vurduğu kadim zamanlarda başkalarını karınca yığınlarına gömerek cezalandırıyordu. Daha sonraları kitleyi temsil yetkisi karıncalardan ok, cellat ve kurşunlara geçti. Kimi zaman vahşet din perdesine bürünüp Ortaçağ Avrupası’nda “Cadı Avı”, Yahudi, Hıristiyan ve İslam toplumlarında “recm” şeklinde gösterdi kendisini. Avrupa’da Yahudiler, Amerika’da zenciler hedef tahtasına konuldu. Dahası cezalandırmalar kitlelere açık bir şekilde teşhir edilerek gerçekleşirken, rahatsız olmak şöyle dursun vahşeti keyifli bir panayır havasında izleyenlerin sayısı hızla artıyordu.
16. yüzyılda yaşamış İngiliz filozof Hobbes’un Leviathan2 olarak tanımladığı devletin icadından günümüze değin toplumsal kontrol sistemleri yeterince geliştiğinden, linçin klasik anlamda görünümüne çok daha seyrek rastlanıyor.
Linçin genel bir sistematiği var mıdır?
Kitleler hangi gerekçelerle linçe yönelirler? Linç edimine bir şekilde bulaşmış olanlar kendi aralarında tasnif edilebilir mi? Sonuç itibariyle nelerle karşılaşmak mümkün? Bu soruların geliştirmeye muhtaç cevaplarını verebilmek için linç evrenini şematize etmeye çalışacağız.
Linç Sistematiği Tablosu3
Linç sistematiğinin en başında gerekçeleri geliyor.
Linç şartları nasıl oluşur?
Sosyal psikoloji alanında geliştirilen engellenme ve saldırganlık kuramına göre bir engellenme durumu varsa saldırganlık ortaya çıkar.
Buradan yola çıkarak kendilerini siyasi, dinî, sosyal, ekonomik ya da hukuki anlamda engellenmiş hissedenlerin bireysel olduğu kadar kitlesel şiddet üretimi ve linçe daha yatkın olduklarını söylemek mümkün.
Milenyum insanının devasa kalabalıklara rağmen katlanarak artan yalnızlığı, bireyi sanal, aynı zamanda bütün toplumsal kontrol mekanizmalarından bağımsız sosyalleşme yollarına mahkûm ediyor.
Toplum ve kültürün oluşturduğu sınırlarla birlikte yerleşik norm ve ahlak değerlerinden bağımsızlaşan bireyde, Freud’un ifade ettiği zihnin üç katmanından en alttaki ilkel benliğin (id) kapıları ardına kadar açılır. Tam anlamıyla Pandora’nın Kutusu’dur4 açılan. Böylece yasa, kolluk, eğitim, toplum, kültür ya da ahlak sayesinde bastırılan ilkel benliğe ait bütün güdüler, gelişigüzel ve fütursuzca ortaya çıkmak üzere serbest kalırlar.
Bireyler, ortak sıkıntılarının acısını, bunların müsebbibi olarak gördükleri devlet, hükümet ya da diğer aktörlerden çıkaramayacaklarının farkındadır.
Burnundan soluyan insanların biriktirdikleri öfke, en kolay hedefe yönelerek patlar. Gelir dağılımının adaletsiz olduğu, siyaset mekanizmasının sağlıklı işlemediği, demokratik temsil imkânlarının problemli olduğu, ayrışmanın yüksek boyutlara ulaştığı, yeterli güvenlik ve asayişin sağlanamadığı, adalete olan güvenin sarsıldığı toplumlar, alttan alta kaynayan, sayıları her geçen gün artan ve kolektif eylem için mıknatıslanmak üzere hazır bekleyen bireyler barındırırlar.
Bununla birlikte linç, bazen devletler, legal görünümlü ideolojik gruplar, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri ve medya gibi toplumsal algıyı oluşturarak yöneten yapılar tarafından bilinçli olarak tetiklenebilen bir arka plana da sahip olabilir.
Ağır, taraflı ya da sağlıksız işleyen hukuki süreçler söz konusu olduğunda, linçin verimsiz hukuk düzenine verilen kolektif bir cevap olduğu da rahatlıkla söylenebilir.
Çok kısa metrajlı linç filminin aktörleri kimlerdir?
Gerek fiziki gerekse sanal linçte kitlenin harekete geçmesi için ilk kıvılcımı liderler çakar. Çoğu örnekte liderin diğerlerinden daha üstün vasıflara sahip olması da gerekmez. Kalabalığın içinden herhangi birinin sarf edeceği sıradan bir cümle, zaten hazır bekleyen kitlenin zembereklerini boşaltarak kolektif eyleme geçmesini sağlayabilir.
Aktif katılımcılar, zihinlerde yargılanan kişi veya kişilerin infazını gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş hâkim-cellatlardır. Bunlar linç mekânında tesadüfen bulunanlar -geçici- olabileceği gibi birtakım bağlara sahip -daimi- gruplar da olabilir.
Linç mekânında tesadüfen bulunanlar, olayın hemen öncesinde oluşmuş ve çoğunlukla sonrasında ortadan kalkacak geçici bir iletişim ağının mensuplarıdır.
Hızla yükselen sıra dışı, hastalıklı bir duygudaşlık ve linç sonrası dağılma.
Daimî gruplarsa, önceden oluşturulmuş bir dayanışma ve sanal ya da reel bir iletişim ağının üyeleridir. Dayanışma ne kadar sıkı, iletişim ne kadar yoğun ve grup içinde sınırlandırılmış ise linç potansiyeli o kadar yüksektir. Zira bunlar çoğunlukla içinde muhalif hiçbir tavır, renk, söz ya da düşüncenin barınma imkânı bulamadığı, aynı fikrin sürekli pekiştirildiği yankı odalarının içinde yaşarlar.
Tarafsızlar, karşıtlar ve mağdurlar
Tarafsızlar, genellikle kendilerinin dışında olup biten her şeye aynı duyarsızlıkla yaklaşmayı becerebilen büyük yığınlardır. Bazen öğrenilmiş çaresizlikler, bazen de kalıplaşmış korkularla her olayda renksiz, kokusuz, sessiz ve hareketsiz tavırlarını korurlar.
Karşıtlar, bazen kendisini linç kitlesini birleştiren değerlerin karşısında tanımlamış hatta karşıt bir grup kimliğine sahip bireylerden oluşabileceği gibi kimi zaman da herhangi bir karşıt kolektif kimliğe sahip olmadığı halde linç edimine karşı olanlardır.
Mağdurlar, aktif katılımcıların ürettiği öfkenin yöneldiği hedeflerdir. Bu hedef bazen cinsel tercihlerinin farklı olduğu düşünülen biri, bazen bir meczup, bazen farklı bir dinin mensubu, bazen bir kadın ya da çocuktur. Ortak yönleri, genellikle en öteki, en güçsüz, en zayıf, en yalnız, ya da en sessiz olmalarıdır.
Linç adım adım nasıl gerçekleşir?
Linç sistematiğinden sonra, olay örgüsüne ve linç ediminin başlangıçtan itibaren nasıl oluştuğuna ilişkin bir akış diyagramı oluşturmak gerekiyor.
Linç Akış Diyagramı5
Argümanları toplumsal yapıya özel olan linç, her durum ve coğrafyada aynı şekilde gerçekleşmez.
Toplumsal kültür, normatif yapı, toplumsal tabakalaşma, dinî kimlikler, toplumsal cinsiyet algıları, kolektif önyargılar ve tabularıyla birlikte tüm bunları tarihsel arka planda canlı tutan kolektif hafıza, linçin akışını doğrudan etkiler. Sayılan faktörlerin tamamı, değişen oranlarda linç anında kitlenin davranışlarına yön verir.
Linç grubuna önderlik eden daimî ya da geçici lider, mağdur aleyhinde ürettiği mesajla kitleyi kışkırtarak ilk kıvılcımı çakar. Mıknatıslanmayı başlatır.
Kitlenin hızlıca bir araya gelerek yaşadığı şuur kaybında kolektif hafızanın yanı sıra yetersizlik, değersizlik ve suçluluk duygusu gibi patolojik bireysel arka planların etkisi de yadsınamaz.
Sorunlu hikâyelere sahip kişiler, mıknatıslanmaya elverişli demir tozlarına benzerler. İstenen her şekli almaya müsait bir ruh yapısına sahip olan bu bireyler, her zaman mesaja ilk cevap verenlerdir. Böyle bireylerin yoğunlukta olduğu gruplar, her durumda mütecaviz bir kitle oluşturmayı kolayca başarırlar.
İlk provokasyon, mıknatıslanan bireylerin bireysel kimliklerini terk ederek grup kimliğine geçmesine sebep olur. Bu işlem bir kere gerçekleştikten sonra eylem sona erip rastgele oluşan grup dağılana kadar bireyden bahsedilemez artık. Bir kıvılcımın nasıl bir yangın çıkardığına en iyi örneklerdir linç olayları.
Bireysel muhakemeyi de içeren tüm öznel bireylikler, tek tip giysilerle değiştirilmek üzere fırlatılıp atılan rengârenk kıyafetler gibi -kısa süreliğine olsa da- geride bırakılarak grup kimliği lehine yok olurlar.
Grubun tüm üyeleri aynı şekilde robotik hareket ederler. Birey, ilkel beyni ile hareket etmektedir artık. Cin şişeyi terk etmiştir bir kere.
Linç başladığı andan itibaren muhakeme yeteneğini kaybeden birey, tüm sorumlulukların yükünü sırtından atmış ve hafiflemiş bir ruh haliyle içinde büyüttüğü nefretini, çeşitli şekillerde dışa vurur.
Duygusal yoğunluğu tatmin edilen her birey, hızlıca mantıksal beyni devreye almaya ve olası yaptırımlara maruz kalmamak için kendince tedbir geliştirmeye girişir. Bu durum, aynı kutupların birbirini itmesine benzer. Hemen, en kısa zamanda ve en çabuk şekliyle olayı hatırlatan her şey ve herkesten uzaklaşılmaya çalışılır.
Önceden organik bağlara sahip ve bu dayanışmayla eylemi gerçekleştiren gruplarda ne dağılma ne de muhasebe söz konusu olmaz. Aksine linç edimi, grup kimliğini sağlamlaştıran bir yapıştırıcı vazifesi görür. Söz konusu yankı odalarının sakinleri, sadece aynı argümanlarla linçi meşrulaştırmakla kalmayıp bundan derin kolektif hazlar duyarlar.
Sanal linç
Sanal linç, fiziksel linç eyleminin tüm dinamiklerine sahip olsa da her iki linç kitlesini ayıran bazı temel özellikler var.
Öncelikle sınırsız sorumsuzluk ve özgürlük düşüncesi sanal kitlenin çok daha kolay toplanmasını sağlıyor. Saldırıları genellikle duyarlılık kisvesiyle gizlediklerinden eylemlerini meşrulaştırmaları çok daha kolay.
Fiziksel linçte bağırıp çağırarak kitleyi galeyana getiren birkaç aktörün dışındakiler, eyleme odaklanıyor. Oysa sanal saldırılarda tüm kitle fütursuzca yazarak ya da beğenerek provoke etmeye devam ediyor.
Her şey olup bittikten sonra fiziksel linç katılımcılarının, sanal linç aktörlerinden daha fazla suçluluk ya da pişmanlık duyma ihtimali var. Oysa sanal linç sonrasında hedef bireyin küçük düşürülmesi, toplum dışına itilmesi, işini, sevdiklerini, itibarını hatta hayatını kaybetmesi dahi linç aktörlerinin duygu durumlarında herhangi bir değişikliğe sebep olmuyor.
Tam aksine sanal bir eylemin fiziksel sonuçları olduğunu görmek, yeni avlar için pusuya yatmalarını sağlıyor. Zira sanal eylemi gerçekleştirenler gerçek bireyler değil, oluşturdukları sanal karakterler. Ortada pişmanlık duymalarını gerektirecek bir durum ya da cürüm yok.
Fiziksel linç kitlesi, daha çok kültürel, mitik, dini, ya da sosyolojik gerekçelere yaslanarak bir araya gelirken sanal linç aktörlerinin belirgin bir gerekçeye ihtiyacı yok. Önemli olan saldırarak sağlanacak psikolojik doyum seviyesinin yüksekliği.
Sanal linçte fiziksel bir temas olmadığı için bireysel özgüven sorunları daha fazla öne çıkıyor. İnsanlar, nefret, sevgi, hayranlık, iğrenme ve benzeri tüm duygularını, klavye başında sanal olarak tatmin etmeye çalışıyorlar.
Linç önlenebilir mi?
İncelemenin sonunda herkesin aklına gelen soru şu: Linç oluşmaya başlamadan önce ya da oluşum esnasında önlenebilir mi?
Bu soruya evet cevabını verebilmek çok kıymetli ve bir o kadar da zor. Baştan beri izah etmeye çalıştığımız linç, doğası itibariyle irrasyonel. Gerçeklikten tamamen kopuk bir kitlesellik halini önlemek te haliyle imkânsıza yakın zorlukta.
Ancak mıknatıslanmanın önüne geçmek için bireylerin içerisine dâhil olduklarında alacakları hazdan daha fazla yaptırıma uğrayacaklarını bildikleri bir kurallar manzumesi hayata geçirilmeli. Birey sanal alemde de fiziksel dünyada olduğu kadar görünür olduğunu ve her fiilinin bir bedeli olduğunu bilirse mümkün nispette sakınarak, kontrollü davranacaktır.
Bunun dışında başlamış olan bir linç olayını durdurmak için ya üretilen kolektif histerinin bile çekineceği ve kolluk kuvvetlerinde ifadesini bulan rasyonel bir güç, ya da farklı bir istikamette kitleyi etkileme yeteneğine/tesirine sahip ikinci bir irrasyonel tavır/harekete ihtiyaç duyulacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 19 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.
- IMIL Muhittin ve DAĞDEMİR Erdem, Taştan Klavyeye Linç, s.14, Vadi Yayınları, İstanbul:2021.
- Leviathan, Tevrat ve İncil’de kötülüğü temsil eden bir su canavarının adı olarak geçer. Mitolojik anlatılarda Tanrı’nın ışık ve sudan yarattığı deniz yaratıklarını yönetmesi için Leviathan’ı yarattığı yer alır.
- Imıl ve Dağdemir, 2021:20.
- Pandora’nın Kutusu, Antik Yunan efsanelerinde geçen ve içinde tüm kötülüklerin bulunduğuna inanılan sihirli kutu
- Imıl ve Dağdemir, 2021:52.