Neden aynı şeye bakıp farklı şeyler görüyoruz?

Her insan dünyayı farklı mı algılar? Mesela herkes için ‘mavi’ aynı mıdır? Peki, kendiyle konuşur mu insan? İç ses dediğimiz şey var mıdır, yok mudur?

2015 yılında Facebook’da yayınlanan bir elbise fotoğrafı elbisenin ne renk olduğuna dair uzun tartışmalara sebep olmuştu. Fotoğrafın çekildiği ışıklandırma koşullarından ötürü birçok insan mavi ve siyah renkli elbiseyi beyaz ve altın renkli olarak algılamıştı. Bu tartışma, insanların renk algısındaki farklılıkları gözler önüne sermişti; nörobilim ve görme bilimi ile ilgili bilimsel araştırmalara konu olmuştu.

Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Gary Lupyan, Aeon isimli internet sitesi için kaleme aldığı yazısında insanların dünyayı algılayış biçimlerindeki birtakım farklılıkları ele alıyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“Etrafımızdakileri oldukları gibi deneyimlediğimiz fikrine kapılmış gibiyiz. Dünyayı bizden farklı deneyimleyen biriyle karşılaşmak, kendi algımızın ‘yanlış’ olabileceği ihtimalini kabul etmek anlamına gelir. Bir şeyin rengi konusunda emin olamıyorsak, başka hangi konularda yanılıyor olabiliriz? Örneğin, afantazi (görsel imgeleri hayal edememe) sahibi bir kişi için görsel imgelerin var olduğunu kabul etmek, kendi öznel deneyimleri ile diğer birçok insanın deneyimleri arasında büyük bir farklılığının olduğunu fark etmek demektir.

Bu gibi görünmeyen farklılıkları incelemek, zihin hakkındaki bilimsel anlayışımızı zenginleştirebilir. Afantazi üzerine yapılan çalışmalar, görsel imgelemden yoksun insanların aynı hedeflere (oturma odalarının görsel detaylarını hatırlamak gibi) imgelem kullanmadan nasıl ulaşabileceklerini anlamamıza yardımcı oluyor.

Okurken zihinde bir ses duyar mısınız?

Çoğu insan bir iç sese sahip olduğunu belirtiyor. Örneğin, yaptığımız bir çalışmada insanların yüzde 83’ü (örneklemimizdeki 4 bin 145 kişiden 3 bin 445’i), “Okurken zihnimde bir ses duyarım” ifadesine ‘katılıyor’ veya ‘kesinlikle katılıyor’. “Sorunları zihnimde kendimle bir konuşma şeklinde düşünürüm” ifadesine ise çalışmaya katılanların yüzde 80’i ‘katılıyor’ veya ‘kesinlikle katılıyor’. Sosyal sorunlar sorulduğunda bu oran daha da artıyor: “Sosyal bir sorun hakkında düşünürken, bunu sık sık kafamda tartışırım” ifadesine yüzde 85 ‘katılıyorum’ ya da ‘kesinlikle katılıyorum’ diyor.

Ancak yüzde 85’in herkesi kapsadığı söylenemez. Peki, ya bu ifadelere katılmayanlar? Bazıları sadece belirli durumlarda iç ses duyduklarını bildiriyor. Örneğin, okuma söz konusu olduğunda, bazıları sadece kasıtlı olarak yavaşladıklarında veya zor bir şey okuduklarında bir ses duyduklarını söylüyor. Ancak küçük bir kesim (yüzde 2-5) hiçbir zaman bir iç ses duymadığını belirtiyor. Hayatları boyunca görsel imgelerin sadece bir metafor olduğunu düşünen afantazisi olan kişiler gibi, anendofazisi olan kişiler de TV dizilerinde çok yaygın olan iç monologların insanların gerçekten deneyimledikleri bir şey değil, sadece sinematik bir araç olduğunu düşünüyorlar. Anendofazisi olan kişiler, geçmiş konuşmaları asla tekrar etmediklerini ve ne söylemek istediklerine dair bir fikirleri olmasına rağmen, konuşmaya başlayana kadar ağızlarından hangi kelimelerin çıkacağını bilmediklerini söylüyorlar.

Duyuların birleşmesi

Diğer görünmeyen farklılıklar arasında Yunanca’da ‘duyuların birleşmesi’ anlamına gelen ve insanların ışıkları duymasına ya da sesleri tatmasına neden olan sinestezi ve gözlerimizi kapattığımızda gördüğümüz ‘gri renk’ için kullanılan Almanca bir kelime olan ‘Eigengrau’ yer alır. Ancak hepimiz gözlerimizi kapattığımızda Eigengrau görmüyoruz. Örneklemimizin yaklaşık yüzde 10’u gözlerini kapattıklarında gördüklerinin Eigengrau’ya hiç benzemediğini iddia ediyor. Bunun yerine, gözlerini kapattıklarında, renkli desenler veya bir kanala ayarlanmamış analog bir TV gibi bir tür görsel karıncalanma gördüklerini bildiriyorlar.

Hafızamız da herkesin beklediğinden daha büyük farklılıklara konu oluyor gibi görünüyor. Psikolog Daniela Palombo ve meslektaşları 2015 yılında ‘ciddi otobiyografik hafıza eksikliği’ni’ (SDAM) anlatan bir makale yayınladılar. SDAM’li bir kişi beş yıl önce İtalya’ya bir seyahate gittiğini bilebilir, ancak bu deneyimi birinci şahıs ağzından anlatamaz. Diğer görünmeyen farklılıklarda olduğu gibi, bu bireyler sıra dışı olduklarının farkına varmama eğilimindeler.

Kelimeleri, sayıları renklerle bağdaştırmak

İmgelem, iç diyalog, sinestezi ve hafızadaki farklılıkları görünmez kılan şey nedir? Bunun, söz konusu farklılıkları doğrudan gözlemleyemediğimizden kaynaklandığını düşünmek cazip geliyor. Birinin gerçekten hızlı koştuğunu görebiliriz. Ancak yalnızca kendi gerçekliğimizi tecrübe ediyorken, başka bir kişinin bir ‘elma’yı düşündüğünde ne hayal ettiğini ya da kitap okurken bir ses duyup duymadığını nasıl bilebiliriz? Yine de, başka bir kişinin gerçekliğini doğrudan yaşayamasak da, bunun hakkında konuşarak karşılaştırma yapabiliriz. İnsanlara harflerin her zaman renkli görünüp görünmediğini sorabiliriz, grafem-renk sinestetiğine (kelimeleri, harfleri ve sayıları belli bir renkle bağdaştırmak) sahip kişiler evetderken diğerleri hayır diyecektir. İmgeleme yetisi olmayan insanlar size bir elmayı gözlerinde canlandıramadıklarını söyleyecek, iç diyaloğu olmayanlar ise kendileriyle sessiz konuşmalar yapmadıklarını söyleyeceklerdir. Sistematik olarak incelemeye başladığımızda bu farklılıkları keşfetmek aslında zor değil.

Görünmeyen farklılıklara ilişkin anlayışımızın büyük bir kısmı insanların kendi beyanlarına dayanıyor. İmgelem ve iç diyalog hususundaki önemli bireysel farklılıklara ilişkin son raporlar genellikle kuşkuyla karşılandı. Bu farklılıkların gerçek bir şeyi yansıttığını nasıl bilebiliriz? İç sesleri olmadığını söyleyen insanların sözlerine gerçekten inanabilir miyiz?

İfade edilen tercihler her zaman doğru mu?

İmgelem ve iç diyalog gibi insanın içinde deneyimlediği öznel durumlarla ilgili kendileri tarafından verilen bilgilere güvenip güvenmememiz gerektiği gibi daha karmaşık bir soruyu ele almadan önce, daha basit bazı vakaları ele alalım.

Birisi karnabaharı sevmediğini söylediğinde, kendi öznel deneyimini aktarmış olur ve biz de onun sözüne inanma eğiliminde oluruz. Ama buna mecbur değiliz. Alternatifler sunulduğunda karnabahar yeme olasılıklarının ne kadar olduğunu gözlemleyebileceğimiz bir deneyi kolayca kurgulayabiliriz. Karnabaharı sevmediğini iddia eden birinin her fırsatta karnabahar yemeyi tercih etmesi şaşırtıcı olurdu. Elbette, bu tür ‘ifade edilen tercih’ ile ‘ortaya çıkan durum arasındaki uçurumların’ meydana geldiği durumlar da var. Birçok araştırmacı kariyerlerini bu uçurumları inceleyerek geçirdi. Örneğin, karnabahar yemenin yüksek statü ile ilişkilendirildiği bir kültürde yaşıyorsa, insanlar sevmedikleri halde sevdiklerini söylemek zorunda kalabilirler. Bunun yanı sıra, bir kişi karnabaharı sırf ev sahibini gücendirmemek için de yiyebilir. Bu tür durumlar, insanların hem ifade ettikleri tercihleri ve ortaya çıkan durumu yorumlarken dikkatli olunmasını gerektirir, ancak olağan koşullarda insanların tercihleri konusunda sözlerine itibar etmek onların davranışları için iyi bir kılavuz olacağı gözlemini ortadan kaldırmaz.

Eğer imgelem ve iç diyalog gibi olgusal durumlarla ilgili verilen bilgiler rüyalarla ilgili verilen bilgiler gibiyse, iç gözlemdeki farklılıkların insanların gerçek deneyimlerindeki gerçek farklılıkları bildirip bildirmediği konusunda şüpheci yaklaşmak için her türlü nedenimiz vardır.

Bilişsel gerileme

İnsanların kendileri hakkında bu hususta verdiği bilgilerin geçerliliğini kanıtlamak birkaç şekilde yapılabilir. İlk olarak, tutarlılık aramalıyız. Eğer insanlar bir gün sürekli iç diyalog yaşadıklarını, ertesi gün ise hiç yaşamadıklarını iddia ediyorlarsa, bir sorunumuz var demektir. Görünüşe göre, insanların kendi hakkında verdikleri bilgiler oldukça tutarlı. Aylar boyunca arayla yapılan iç diyalog ile ilgili anketlerin sonuçları yüksek korelasyon gösteriyor.

Ayrıca daha otomatik fizyolojik tepkilerde de farklılıklar olduğu bildiriliyor. Göz bebeğine daha fazla ışık girmesi göz bebeğinin küçülmesine neden olur. Ancak sadece Güneş gibi parlak bir şeyi hayal etmek de (daha küçük, ama yine de ölçülebilir) bir küçülmeye neden olur. Afantazi sahibi kişilerin gözbebekleri ışıktaki gerçek değişikliklere karşı tamamen normal tepkiler gösterir. Ancak, göz bebekleri hayal edilen ışığa karşı değişmez. Davranışlarda da görüldüğü varsayılan pek çok farklılığın gözlemlenmemesinin sebebi insanların, örneğin, imgelere doğrudan başvurmadan görsel içerikleri ayrıntılı bir şekilde hatırlamanın yollarını keşfederek bu durumu telafi etmesidir. Bu tür yöntemler faydalı olabilir. Otobiyografik hafızası zayıf bireyler, edindikleri bilgileri saklamanın ve hatırlamanın başka yollarını bulabilirler ve yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan bilişsel gerilemenin önüne geçebilirler.

İnsanların bu hususta kendileri hakkında verdikleri bilgilerin geçerliliğini sağlamanın bir başka yolu da, dünyayı algılama biçimi ile ilgili farklılıkların sinirsel ve fizyolojik bağıntılarının olup olmadığını sorgulamaktır. Fraser Milton ve meslektaşları, afantazik ve hiperfantazik (alışılmadık derecede canlı görsel imgelere sahip olanlar) olarak tanımlanan kişiler üzerinde bir çalışma gerçekleştirdi. MRI görüntüleyicisinde yatmaları ve ekrandaki bir çarpı işaretine bakmaları istendiğinde, hiperfantazik grubun beyin tepkileri, afantazik gruba kıyasla prefrontal korteks ve oksipital görsel ağ arasında daha güçlü bir bağa sahipti. Katılımcılardan ayrıca ünlü kişilere ve yerlere bakmaları ve bunları hayal etmeleri istendi. Algılama ve imgeleme arasında beynin sol ön parietal bölgesinin faaliyetindeki fark, hiperfantazik katılımcılarda afantazik katılımcılara kıyasla daha büyüktü. İmgeleme kabiliyeti normal olan kişiler, birçok ölçümde afantazik ve hiperfantazik grup arasında yer alma eğilimi gösterdi.

Dünyayı algılayış şeklimiz…

Son olarak, başka biri olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmesek de, dünyayı algılayış biçimimizin zaman içinde nasıl farklılaştığını mukayese edebiliriz. Bazı insanların beyin hasarı nedeniyle görsel imgeleme kabiliyetlilerini, bazı vakalarda da iç diyaloglarını kaybedebildikleri biliniyor. Eskiden bir şeyleri zihninde canlandırabildiğini ama şimdi bunu yapamadığını söyleyen birinin kendi beyanlarını, özellikle de bunlar davranışlarındaki farklılıklar ile teyit ediliyorsa göz ardı etmek çok daha zordur.

Aynı görüntünün farklı insanlara farklı görünebileceği fikri dünyanın bizim deneyimlediğimiz gibi olduğuna dair inancımızı sarstığı için endişe vericidir. Afantazi sahibi bir kişi diğer insanların zihinsel imgeler oluşturabildiğini öğrendiğinde, ihtimal dahilinde bile olmadığını bildiği bir şeyin aslında birçok insanın gündelik gerçekliği olduğunu öğrenmiş olur. Bu da anlaşılabilir bir şekilde sarsıcı olabilir.

Dünyayı algılayış şeklimizin farklı biçimleri hakkında bilgi edinmek bilimsel ve ahlaki bir zorunluluktur. Bilimsel olarak, çoğunluğun deneyimlediği şeylerin (ya da bilim insanının deneyimlediği şeylerin) herkesin deneyimi olduğu iddiasında bulunmamızın önüne geçer. Ahlaki açıdan ise bizi, gereğinden fazla içebakışa yol açabilen “kendini tanı” nasihatinin ötesine geçerek başkalarını tanımak için çaba göstermeye teşvik eder. Bunu yapmak için de onların dünyayı deneyimleme şeklinin bizimkinden farklı olabileceği fikrine açık olmamız gerektir.”

Bu yazı ilk kez 21 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

 

Gary Lupyan’ın Aeon adlı internet sitesinde yayınlanan “What colour do you see?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://aeon.co/essays/the-moral-imperative-to-learn-from-diverse-phenomenal-experiences

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Neden aynı şeye bakıp farklı şeyler görüyoruz?

Her insan dünyayı farklı mı algılar? Mesela herkes için ‘mavi’ aynı mıdır? Peki, kendiyle konuşur mu insan? İç ses dediğimiz şey var mıdır, yok mudur?

2015 yılında Facebook’da yayınlanan bir elbise fotoğrafı elbisenin ne renk olduğuna dair uzun tartışmalara sebep olmuştu. Fotoğrafın çekildiği ışıklandırma koşullarından ötürü birçok insan mavi ve siyah renkli elbiseyi beyaz ve altın renkli olarak algılamıştı. Bu tartışma, insanların renk algısındaki farklılıkları gözler önüne sermişti; nörobilim ve görme bilimi ile ilgili bilimsel araştırmalara konu olmuştu.

Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Gary Lupyan, Aeon isimli internet sitesi için kaleme aldığı yazısında insanların dünyayı algılayış biçimlerindeki birtakım farklılıkları ele alıyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“Etrafımızdakileri oldukları gibi deneyimlediğimiz fikrine kapılmış gibiyiz. Dünyayı bizden farklı deneyimleyen biriyle karşılaşmak, kendi algımızın ‘yanlış’ olabileceği ihtimalini kabul etmek anlamına gelir. Bir şeyin rengi konusunda emin olamıyorsak, başka hangi konularda yanılıyor olabiliriz? Örneğin, afantazi (görsel imgeleri hayal edememe) sahibi bir kişi için görsel imgelerin var olduğunu kabul etmek, kendi öznel deneyimleri ile diğer birçok insanın deneyimleri arasında büyük bir farklılığının olduğunu fark etmek demektir.

Bu gibi görünmeyen farklılıkları incelemek, zihin hakkındaki bilimsel anlayışımızı zenginleştirebilir. Afantazi üzerine yapılan çalışmalar, görsel imgelemden yoksun insanların aynı hedeflere (oturma odalarının görsel detaylarını hatırlamak gibi) imgelem kullanmadan nasıl ulaşabileceklerini anlamamıza yardımcı oluyor.

Okurken zihinde bir ses duyar mısınız?

Çoğu insan bir iç sese sahip olduğunu belirtiyor. Örneğin, yaptığımız bir çalışmada insanların yüzde 83’ü (örneklemimizdeki 4 bin 145 kişiden 3 bin 445’i), “Okurken zihnimde bir ses duyarım” ifadesine ‘katılıyor’ veya ‘kesinlikle katılıyor’. “Sorunları zihnimde kendimle bir konuşma şeklinde düşünürüm” ifadesine ise çalışmaya katılanların yüzde 80’i ‘katılıyor’ veya ‘kesinlikle katılıyor’. Sosyal sorunlar sorulduğunda bu oran daha da artıyor: “Sosyal bir sorun hakkında düşünürken, bunu sık sık kafamda tartışırım” ifadesine yüzde 85 ‘katılıyorum’ ya da ‘kesinlikle katılıyorum’ diyor.

Ancak yüzde 85’in herkesi kapsadığı söylenemez. Peki, ya bu ifadelere katılmayanlar? Bazıları sadece belirli durumlarda iç ses duyduklarını bildiriyor. Örneğin, okuma söz konusu olduğunda, bazıları sadece kasıtlı olarak yavaşladıklarında veya zor bir şey okuduklarında bir ses duyduklarını söylüyor. Ancak küçük bir kesim (yüzde 2-5) hiçbir zaman bir iç ses duymadığını belirtiyor. Hayatları boyunca görsel imgelerin sadece bir metafor olduğunu düşünen afantazisi olan kişiler gibi, anendofazisi olan kişiler de TV dizilerinde çok yaygın olan iç monologların insanların gerçekten deneyimledikleri bir şey değil, sadece sinematik bir araç olduğunu düşünüyorlar. Anendofazisi olan kişiler, geçmiş konuşmaları asla tekrar etmediklerini ve ne söylemek istediklerine dair bir fikirleri olmasına rağmen, konuşmaya başlayana kadar ağızlarından hangi kelimelerin çıkacağını bilmediklerini söylüyorlar.

Duyuların birleşmesi

Diğer görünmeyen farklılıklar arasında Yunanca’da ‘duyuların birleşmesi’ anlamına gelen ve insanların ışıkları duymasına ya da sesleri tatmasına neden olan sinestezi ve gözlerimizi kapattığımızda gördüğümüz ‘gri renk’ için kullanılan Almanca bir kelime olan ‘Eigengrau’ yer alır. Ancak hepimiz gözlerimizi kapattığımızda Eigengrau görmüyoruz. Örneklemimizin yaklaşık yüzde 10’u gözlerini kapattıklarında gördüklerinin Eigengrau’ya hiç benzemediğini iddia ediyor. Bunun yerine, gözlerini kapattıklarında, renkli desenler veya bir kanala ayarlanmamış analog bir TV gibi bir tür görsel karıncalanma gördüklerini bildiriyorlar.

Hafızamız da herkesin beklediğinden daha büyük farklılıklara konu oluyor gibi görünüyor. Psikolog Daniela Palombo ve meslektaşları 2015 yılında ‘ciddi otobiyografik hafıza eksikliği’ni’ (SDAM) anlatan bir makale yayınladılar. SDAM’li bir kişi beş yıl önce İtalya’ya bir seyahate gittiğini bilebilir, ancak bu deneyimi birinci şahıs ağzından anlatamaz. Diğer görünmeyen farklılıklarda olduğu gibi, bu bireyler sıra dışı olduklarının farkına varmama eğilimindeler.

Kelimeleri, sayıları renklerle bağdaştırmak

İmgelem, iç diyalog, sinestezi ve hafızadaki farklılıkları görünmez kılan şey nedir? Bunun, söz konusu farklılıkları doğrudan gözlemleyemediğimizden kaynaklandığını düşünmek cazip geliyor. Birinin gerçekten hızlı koştuğunu görebiliriz. Ancak yalnızca kendi gerçekliğimizi tecrübe ediyorken, başka bir kişinin bir ‘elma’yı düşündüğünde ne hayal ettiğini ya da kitap okurken bir ses duyup duymadığını nasıl bilebiliriz? Yine de, başka bir kişinin gerçekliğini doğrudan yaşayamasak da, bunun hakkında konuşarak karşılaştırma yapabiliriz. İnsanlara harflerin her zaman renkli görünüp görünmediğini sorabiliriz, grafem-renk sinestetiğine (kelimeleri, harfleri ve sayıları belli bir renkle bağdaştırmak) sahip kişiler evetderken diğerleri hayır diyecektir. İmgeleme yetisi olmayan insanlar size bir elmayı gözlerinde canlandıramadıklarını söyleyecek, iç diyaloğu olmayanlar ise kendileriyle sessiz konuşmalar yapmadıklarını söyleyeceklerdir. Sistematik olarak incelemeye başladığımızda bu farklılıkları keşfetmek aslında zor değil.

Görünmeyen farklılıklara ilişkin anlayışımızın büyük bir kısmı insanların kendi beyanlarına dayanıyor. İmgelem ve iç diyalog hususundaki önemli bireysel farklılıklara ilişkin son raporlar genellikle kuşkuyla karşılandı. Bu farklılıkların gerçek bir şeyi yansıttığını nasıl bilebiliriz? İç sesleri olmadığını söyleyen insanların sözlerine gerçekten inanabilir miyiz?

İfade edilen tercihler her zaman doğru mu?

İmgelem ve iç diyalog gibi insanın içinde deneyimlediği öznel durumlarla ilgili kendileri tarafından verilen bilgilere güvenip güvenmememiz gerektiği gibi daha karmaşık bir soruyu ele almadan önce, daha basit bazı vakaları ele alalım.

Birisi karnabaharı sevmediğini söylediğinde, kendi öznel deneyimini aktarmış olur ve biz de onun sözüne inanma eğiliminde oluruz. Ama buna mecbur değiliz. Alternatifler sunulduğunda karnabahar yeme olasılıklarının ne kadar olduğunu gözlemleyebileceğimiz bir deneyi kolayca kurgulayabiliriz. Karnabaharı sevmediğini iddia eden birinin her fırsatta karnabahar yemeyi tercih etmesi şaşırtıcı olurdu. Elbette, bu tür ‘ifade edilen tercih’ ile ‘ortaya çıkan durum arasındaki uçurumların’ meydana geldiği durumlar da var. Birçok araştırmacı kariyerlerini bu uçurumları inceleyerek geçirdi. Örneğin, karnabahar yemenin yüksek statü ile ilişkilendirildiği bir kültürde yaşıyorsa, insanlar sevmedikleri halde sevdiklerini söylemek zorunda kalabilirler. Bunun yanı sıra, bir kişi karnabaharı sırf ev sahibini gücendirmemek için de yiyebilir. Bu tür durumlar, insanların hem ifade ettikleri tercihleri ve ortaya çıkan durumu yorumlarken dikkatli olunmasını gerektirir, ancak olağan koşullarda insanların tercihleri konusunda sözlerine itibar etmek onların davranışları için iyi bir kılavuz olacağı gözlemini ortadan kaldırmaz.

Eğer imgelem ve iç diyalog gibi olgusal durumlarla ilgili verilen bilgiler rüyalarla ilgili verilen bilgiler gibiyse, iç gözlemdeki farklılıkların insanların gerçek deneyimlerindeki gerçek farklılıkları bildirip bildirmediği konusunda şüpheci yaklaşmak için her türlü nedenimiz vardır.

Bilişsel gerileme

İnsanların kendileri hakkında bu hususta verdiği bilgilerin geçerliliğini kanıtlamak birkaç şekilde yapılabilir. İlk olarak, tutarlılık aramalıyız. Eğer insanlar bir gün sürekli iç diyalog yaşadıklarını, ertesi gün ise hiç yaşamadıklarını iddia ediyorlarsa, bir sorunumuz var demektir. Görünüşe göre, insanların kendi hakkında verdikleri bilgiler oldukça tutarlı. Aylar boyunca arayla yapılan iç diyalog ile ilgili anketlerin sonuçları yüksek korelasyon gösteriyor.

Ayrıca daha otomatik fizyolojik tepkilerde de farklılıklar olduğu bildiriliyor. Göz bebeğine daha fazla ışık girmesi göz bebeğinin küçülmesine neden olur. Ancak sadece Güneş gibi parlak bir şeyi hayal etmek de (daha küçük, ama yine de ölçülebilir) bir küçülmeye neden olur. Afantazi sahibi kişilerin gözbebekleri ışıktaki gerçek değişikliklere karşı tamamen normal tepkiler gösterir. Ancak, göz bebekleri hayal edilen ışığa karşı değişmez. Davranışlarda da görüldüğü varsayılan pek çok farklılığın gözlemlenmemesinin sebebi insanların, örneğin, imgelere doğrudan başvurmadan görsel içerikleri ayrıntılı bir şekilde hatırlamanın yollarını keşfederek bu durumu telafi etmesidir. Bu tür yöntemler faydalı olabilir. Otobiyografik hafızası zayıf bireyler, edindikleri bilgileri saklamanın ve hatırlamanın başka yollarını bulabilirler ve yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan bilişsel gerilemenin önüne geçebilirler.

İnsanların bu hususta kendileri hakkında verdikleri bilgilerin geçerliliğini sağlamanın bir başka yolu da, dünyayı algılama biçimi ile ilgili farklılıkların sinirsel ve fizyolojik bağıntılarının olup olmadığını sorgulamaktır. Fraser Milton ve meslektaşları, afantazik ve hiperfantazik (alışılmadık derecede canlı görsel imgelere sahip olanlar) olarak tanımlanan kişiler üzerinde bir çalışma gerçekleştirdi. MRI görüntüleyicisinde yatmaları ve ekrandaki bir çarpı işaretine bakmaları istendiğinde, hiperfantazik grubun beyin tepkileri, afantazik gruba kıyasla prefrontal korteks ve oksipital görsel ağ arasında daha güçlü bir bağa sahipti. Katılımcılardan ayrıca ünlü kişilere ve yerlere bakmaları ve bunları hayal etmeleri istendi. Algılama ve imgeleme arasında beynin sol ön parietal bölgesinin faaliyetindeki fark, hiperfantazik katılımcılarda afantazik katılımcılara kıyasla daha büyüktü. İmgeleme kabiliyeti normal olan kişiler, birçok ölçümde afantazik ve hiperfantazik grup arasında yer alma eğilimi gösterdi.

Dünyayı algılayış şeklimiz…

Son olarak, başka biri olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmesek de, dünyayı algılayış biçimimizin zaman içinde nasıl farklılaştığını mukayese edebiliriz. Bazı insanların beyin hasarı nedeniyle görsel imgeleme kabiliyetlilerini, bazı vakalarda da iç diyaloglarını kaybedebildikleri biliniyor. Eskiden bir şeyleri zihninde canlandırabildiğini ama şimdi bunu yapamadığını söyleyen birinin kendi beyanlarını, özellikle de bunlar davranışlarındaki farklılıklar ile teyit ediliyorsa göz ardı etmek çok daha zordur.

Aynı görüntünün farklı insanlara farklı görünebileceği fikri dünyanın bizim deneyimlediğimiz gibi olduğuna dair inancımızı sarstığı için endişe vericidir. Afantazi sahibi bir kişi diğer insanların zihinsel imgeler oluşturabildiğini öğrendiğinde, ihtimal dahilinde bile olmadığını bildiği bir şeyin aslında birçok insanın gündelik gerçekliği olduğunu öğrenmiş olur. Bu da anlaşılabilir bir şekilde sarsıcı olabilir.

Dünyayı algılayış şeklimizin farklı biçimleri hakkında bilgi edinmek bilimsel ve ahlaki bir zorunluluktur. Bilimsel olarak, çoğunluğun deneyimlediği şeylerin (ya da bilim insanının deneyimlediği şeylerin) herkesin deneyimi olduğu iddiasında bulunmamızın önüne geçer. Ahlaki açıdan ise bizi, gereğinden fazla içebakışa yol açabilen “kendini tanı” nasihatinin ötesine geçerek başkalarını tanımak için çaba göstermeye teşvik eder. Bunu yapmak için de onların dünyayı deneyimleme şeklinin bizimkinden farklı olabileceği fikrine açık olmamız gerektir.”

Bu yazı ilk kez 21 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

 

Gary Lupyan’ın Aeon adlı internet sitesinde yayınlanan “What colour do you see?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://aeon.co/essays/the-moral-imperative-to-learn-from-diverse-phenomenal-experiences

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x