Pandemi sonrası yaşamlarımızı etkileyecek trendler

Fiziksel dünyamız hızla dijitalleşiyor. Dokunmasız (touch-free) mağazacılıktan hayalet restoranlara, dijital olarak giyilebilir kıyafetlerden abonelik ekonomisine COVID-19 sonrası hayatımızda daha etkin olması beklenen trendler…

Hayat büyük bir hızla zaten değişiyordu ancak tüm dünyayı etkisi altına alan virüsten korunmak için aylarca evde kalma hali, bu değişimin ivmesini artırdı. Evden çalışma pek çok insan için hoş ve uzak bir ihtimalken gerçek oldu, uzaktan eğitim sadece bazı kesimlerin özel tercihiyken milyonlarca öğrencinin gerçeği haline geldi, AVM’lerde alışveriş yapmanın yerini internetten verilen siparişler aldı. Hayatımızın dijitalleşmesi çok hızlandı. Pandemi döneminde hayatımıza giren yeni alışkanlıkların, bu dönemde oluşan yeni trendlerin ne kadarı kalıcı olacak henüz bilmiyoruz ama şirketler, kurumlar, devletler kendilerini bu trendlere hazırlıyor, hazırlamalı da.

Bu trendlerin ilk bakışta en öne çıkanı, e-ticaret; özellikle COVID-19 sonrası satın alma alışkanlıklarımızdaki yerini büyüyerek sağlamlaştırdı. Ancak, fiziksel dünya veya fiziksel ortamlar da bir günde ortadan kalkmayacak. O zaman teknolojik gelişmelerin ve dijitalleşmenin etkisinde bizi nasıl bir fiziksel dünya bekliyor?

Fiziksel dünyanın dijital dönüşümü

Dünyanın büyük şirketleri dijital dönüşüme hızla uyum sağlıyor. Amazon, Amazon Go adını verdiği, ‘kasasız süpermarket’ olarak tanıtılan, kamera ve hareket sensörlerinin kullanıldığı, müşterilerin telefonlarına yükledikleri uygulama sayesinde çantalarına koydukları ürünün otomatik olarak ödemesini yaptıkları ve ödeme kuyruğuna girmediği mağazalarını 2018’den beri kullanıyor. Dünyanın en büyük perakendecilerinden AliBaba’nın kurucusu Jack Ma’nın Yeni Perakende (New Retail) olarak isimlendirdiği ‘dijitalin dönüştürdüğü perakende’nin en ileri boyutu ise AliBaba grubuna ait olan Hema Mağazaları. Bu mağazalar sadece fiziksel ve internet alışveriş tecrübesiyle (bulut bilişim, yapay zeka ve sensörler sayesinde) mobil cihazları birleştiren teknik yapısıyla değil, içerilerinde taze ürün satmaya yönelik farklı yaklaşımların ve müşterilere robotlarla hizmet verilen Robot.He isimli restoranların bulunmasıyla da dünyadaki en yenilikçi perakende modellerinin başında geliyor.

Her iki marka da yapay zeka destekli ve daha az fiziksel temasın olduğu, mobil cihazların ödeme veya mikro-lokasyon desteği (GSM’den bağımsız, kapalı mekanlarda kullanılan bluetooth teknolojisi) ile insansız perakende noktalarına adım atmamızı sağladı.

Uzun zamandır büyük perakendeciler, teknoloji ile mağaza-içi deneyimleri geliştirmeye çalışıyorlardı. Nike’in Nike Speed adıyla bilinen hızlı mağazaları, Audi’nin cihazların cisim tanıma özelliği ve sanal nesnelerin gerçek görüntülerin üzerine bindirilmesi tekniğini kullandığı artırılmış gerçeklik tabanlı showroomları, merkezi Çin’de bulunan ve Alibaba’nın perakende alanında en büyük rakibi olan e-ticaret şirketi 7Fresh’in otonom bir şekilde sizi takip eden alışveriş sepetleri, Uzakdoğu’da bir çok ülkede yüz tanıma ile ödeme yapılması, İngiliz lüks giyim markası Ted Baker mağazalarının interaktif vitrin camları gibi benzer yenilikçi uygulamalarla mağaza-içi tecrübeyi artırma çabasındaydılar. Ancak COVID-19 sonrası hızla gelişen dokunmasız (Touch-Free) mağazacılık anlayışına süratli bir geçiş için hazırlık süreci içinde olduklarını bilmiyorlardı muhtemelen. Yeni nesil perakendecilik için temelde “müşteri deneyimi” geliştirme denemeleri, bugün geleceğin mağazacılık anlayışı şekillendirmenin ilk adımlarını atıyor.

Touch-free (dokunmadan) alışveriş ve geleceğin mağazacılık anlayışı

Tüketiciler, COVID-19 sonrası, daha az fiziksel temas, daha az insanla temas ile alışveriş yapma deneyimi talep ediyorlar ve muhtemelen de bunu sürdürecekler. Bu, perakende dünyası için yeni bir meydan okuma zira touch – free mağazacılık yeni bir satınalma tecrübesi tasarımı gerektiriyor. Ne yazık ki, tüketiciler bu yeni tasarıma şirketlerden daha hazır durumda.

Yaşadığımız süreç, alışverişte uygulanacak yeni tekniklerin temassız kart veya mobil ödemenin ötesine geçmeyi zorunlu kıldığını gösteriyor. Aslında zaten ödeme, vb. konularda bugün gördüğümüz uygulamalar, buzdağının altında çok daha keskin bir “fiziksel dünyanın dijital dönüşümüne” işaret ediyor. Yapay zeka ve makine öğrenmesi, gündelik yaşantımızı değiştirecek touch-free mağazacılık anlayışının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir teknoloji olarak hayatı kolaylaştırabilir. Buradan yola çıkarak, tüketiciler basit ihtiyaçlarının kolay kullanılır teknolojilerle karşılanmasını talep ederler, teknolojilerin ne kadar karmaşık olduğu, tüketicileri hiç ilgilendirmez.

COVID-19 sonrası hayalet restoranlar trendi

Hayalet restoranın tanımı ile başlamak doğru olur. Hayalet restoranlar, kapısından girip oturup sipariş veremeyeceğiniz, bunun yerine sadece elektronik ortamda sipariş alan restoranlar olarak tanımlanıyor.

Pandemi öncesi, özellikle telefon aplikasyonu üzerinden hizmete veren ulaşım şebekesi şirketi UBER’in UBER EATS uygulaması ile hayalet restoran sektörüne hızlı bir giriş yapmıştı. Bu hamle tüketicilerde bir karşılık bulmuş, büyük şehir ve metropollerde, pıtrak gibi, servis alanı olmayan sadece bir mutfak ile dijitalde satışı olan yüzlerce yeme-içme markasının veya bir başka deyişle hayalet restoranların kurulmasına olanak sağlamıştı. Hayalet restoran start-up’ları ve markaları, mutfak sağlayıcıları, yemek sipariş mühendisliği, sipariş kanalları gibi bir eko-sistem oluşurken, pandemi öncesinde bile, ABD’de 2030 yılına kadar, hayalet restoran pazar büyüklüğünün 10 kat artması öngörülüyordu.

Bu trend pandemi öncesinde neden başlamıştı, hayalet restoranlar insanların hangi ihtiyacını karşılamıştı? Aslında cevap hem basit hem de karmaşık bir toplumsal değişimin sonucuna işaret ediyor: Bireyselleşen genç işgücü, dijital kanallardan artan yemek sipariş davranışı, artan yemek farkındalığı, yemek tarzının yaşam biçimine dönüşmesi, alternatif yemek talepleri, yemek hazırlayacak vakit darlığı ve ek olarak beraber yaşam (co-living), beraber çalışma (co-working) ortamlarındaki büyümeyi de üst üste koyduğumuzda, bu trendin gördüğü ilgiyi daha iyi anlamak mümkün.

Pandemi sonrası ise, tüketiciler evde yemek yapma becerilerini geliştirirken, bir o kadar da dijital kanallar üzerinden eve yemek siparişi pazarını büyüttüler. 2020 yılının mart ayında, Statista tarafından açıklanan verilere göre, araştırmaya katılan Amerikalıların %47’si evde kalmaları halinde restoran yemeklerini online olarak sipariş edebileceklerini söylüyorlardı.

Peki, bütün bunlar bildiğimiz klasik restoran endüstrisinin yok olacağı anlamına mı geliyor? Koronavirüs sonrası dönemde sürdürülemez maliyetlerle boğuşan restoran endüstrisinin nasıl hayatta kalacağını kestirmek şimdilik imkansız ancak en azından dünyaya yayılan trendlerin lokomotifi olan ABD’de hayalet restoranların popüler bir seçenek olarak kalmayı sürdüreceği tahmin edilebilir. Fakat şurası kesin, günümüzün en önemli trendi, esneklik ve kolaylık, müşteriyi anlamak ve ona göre ürün/servis/hizmet geliştirmek, yeni iş modellerine açık olmak…

Yeni nesil ve çevreye duyarlı markalar tercihleri

COVID-19 ile dünyada karbon salınımının azalması sayesinde, dünyanın sadece insanlara ait olmadığını, paylaşmış olduğumuz diğer canlıların da yaşam hakları olduğunu hatırladık. Tüketim tercihleri, hassasiyetleri ve ölçütleri nesillere göre değişiklikler gösterir.

Yeni jenerasyonların satın alma kararlarında da çevreye duyarlılık, doğal yaşamın sürdürülebilirliğine saygı gibi kriterler önemli ölçüde etkili hale gelmiş durumda. GFK araştırma şirketinin yaptığı bir araştırma, 2019’da dünya genelinde yaştan bağımsız toplam tüketicilerin %61’nin satın alma kararlarında tercih edilen markada çevre koruma kriterinin belirleyici olduğunu ortaya koyuyor.

Tüketim davranışlarımızı belirleyen bir faktör: Instagram

COVID-19 sonrası, tüketim davranışlarında etkili olacak iki faktöre biraz daha yakından bakmak, önümüzdeki dönemin moda ve giyim sektörü üzerinde nasıl bir değişimi tetikleyebileceğini anlamak açısından yararlı olabilir.

İlk faktör, sosyal medyanın özellikle de Instagram’ın etkinliği. Tüketicilerin ve tabii ticari kurumların sosyal medya üzerindeki etkileşimleri artık satış stratejileri planlanırken özellikle üzerinde durulması gereken bir veri olarak karşımıza çıkıyor. İstatistikler, dikkate almamız gereken verinin büyüklüğünü gözler önüne seriyor.

Instagram’ın Eylül 2020 itibariyle dünyada 1 milyar kadar kullanıcısı var. Instagram’in sadece ABD’deki kullanıcı sayısı 120 milyon. Her ay ortalama 130 milyon Instagram kullanıcısı bir ürün hakkında daha detaylı bilgi almak için tıklama yapıyor. En çok seyredilen Instagram hikayelerinin 1/3’ü işletmelerden geliyor. Instagram üzerinden 500 binin üzerinde aktif influencer var ve günde 200 milyonun üzerinde Instagram kullanıcısı, 25 milyon üzerindeki kurumsal profillerin en az bir tanesini ziyaret ediyor.1

Instagram özellikleri açısından dünyanın en popüler altıncı sosyal medya platformu ancak diğer sosyal medyalara mecralarına göre satış ve pazarlama açısından ticaret yaratma konusunda öncü konumunu koruyor.

Dijital olarak giyilebilen kıyafetler

İkinci faktör ise ilhamını Instagram’daki fotoğraf paylaşma çılgınlığından alıyor. Bugüne kadar Instagram’da 50 milyar civarında fotoğraf paylaşılmış ve paylaşım çılgınlığı toplumun tüm dokularına işlemiş durumda. Bu bilgiler ışığında, çevreye duyarlı ve tüketim alışkanlıklarına yeni bir bakış açısı geliştiren yeni nesil tasarımcı ve üreticiler yeni bir akımın da başlamasına neden oldular: Dijital olarak giyilebilen kıyafetler

Gençlerin bir kısmı, hem mümkün olduğunca paylaşım yapmak ve etkileşim yaratmak hem de dünya kaynaklarına daha az zarar vermek, daha az tüketmek istiyor, bunun yollarını arıyorlar. Fiziksel olarak daha az ürün satın alınan ancak, gündelik yaşamdan moda akımlarına kadar hayal edilen farklı alanlarda çeşitli paylaşımlar yaparak çok sayıda giyim ürününü sadece dijitalde kullanma fikri, bazılarına çok uzak gelse de belli ki bu ihtiyacı hissedenler için heyecan verici.

Helsinki merkezli, kot ve yaşam-tarzı markası Carlings, 10$ ile 30$ arasında değişen fiyatlarla, sadece dijital olarak giyilen kıyafetleri satışa sunuyor. Ürünü dijital ortamda satın alıyor, fotoğrafınızı Carlings uzman çalışanları ile paylaşıyorsunuz, onlar dijital olarak sizi giydirip, paylaşım yapabilmeniz için fotoğrafınızı sizlere geri gönderiyorlar. Bu basit yaklaşım henüz bir başlangıç, artık yapay zeka ile birlikte, yazılımların dijital kıyafetlerin tüketicilerin üzerine en uygun şekilde oturmasını sağlaması çok uzak olmasa gerek.

Hayatlarımızın nasıl dönüşebileceğine dair olasılıkları artırmak mümkün. Sadece dijital olarak hazırlanan bir koleksiyon, bu koleksiyonda tercih edilen ve en çok talep edilen kıyafetlerin daha sonra gerçek üretim bandında üretilmesi, kaynak israfını ciddi anlamda önleyebilir. E-ticaret sitelerine, adres, kredi kartı veya ad-soyad bilgisinin yanı sıra dijital beden ölçülerimizi verdiğimizi ve bu sitelere girdiğimizde, tüm ürünlerin üzerimize oturtulmuş şekli ile ürün detay ve fotoğraf bilgisine dönüştüğünü öngörmek artık daha kolay.

Ortak çalışma, ortak yaşam ve abonelik ekonomisi

İvme kazanacağına neredeyse herkesin emin olduğu önemli diğer iki trend ise “co-working” ve “co-living”.

Co-working kelimesini, birçok insanın kendi işlerini yürütmek ve çalışmak için kullandıkları paylaşımlı ofis veya ortak ofis alanları olarak tanımlamak mümkün. Co-living ise, ortak niyetleri olan insanlar için ortak barınma sağlayan bir tür topluluk olarak ifade edilebilir.

Son yılların yükselen gelir kaynağı modellerinden biri de, abonelik ekonomisi (subscription economy). Teknolojiden gıdaya, kozmetikten içerik tüketimine kadar çok çeşitli sektörlerde kendine yer buluyor. Bugün, Netflix veya Spotify gibi dijital TV ve dijital müzik platformları aylık aboneliklerle esnek bir biçimde kitleler ile buluşurken, sahip olmaktan çok düzenli kiralama modeli, pandemi sonrasında daha da değişen tüketici beklentilerini tam olarak karşılamanın bir çözümü olabilir mi?

Ürünler, hizmet/ürün kalitesi, satış sonrası memnuniyet, hatta ürünün toplam tecrübesi bir hijyen faktörü iken, unutmamak gerekir ki dijital dünyada gelir ve fiyatlama modeli temel bir pazarlama aracına dönüştü. Yaşadığımız dönemde, ihtiyaç ve tercihler tüketici odaklı bir abonelik yaşamı felsefesinin bireylerde karşılık bulduğunu gösteriyor. Paylaşım ekonomisi son yıllarda hızla büyürken, otomobil, eve düzenli alınan gıdalar, seyahatler, ulaşım, beyaz eşya veya mobilya gibi bu konularda dijital rakiplerine göre daha geriden gelen ihtiyaçlarda her şeyin aylık aboneliklerle karşılanabileceğini düşünmek yaratıcı yeni fikirlere kapı açabilir.

Pandemi elbette yeni trendler yarattı ancak pandemi öncesi daha az kişinin radarına takılan değişimler ana trendlere dönüşecek gibi gözüküyor. Geleceğin en büyük yeteneği, esneklik. Bu prensibi algılayan tüm bireyler, kurumlar ve devletler başarının anahtarını ellerinde tutacaklar.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun hakkında politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 4 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

  1. Kaynak: (OmnicoreAgency.com)

Kurt Onur
Kurt Onur
Kurt Onur - 1999 yılında Tekfenbank’ta Hazine departmanında çalışma hayatına başlayan Kurt Onur, 2001 – 2003 arası Dışbank’ın Ekonomik Araştırma Departmanı’nda ekonomist olarak görev yaptı. 2003 yılında, Işık Üniversitesi’nde MBA programını ”Mobil Pazarlama’nın Geleceği” konusunda tez yazarak tamamladı. 2004 yılında, Turkcell’in mobil pazarlama ajanslarından biri olan Pharos Media kurucu ortağı olarak çalışırken, 2008’de Türkiye’nin ilk mobil reklamcılık şirketi olan MoveZ’yi kurmuştur. Pharos Media ve Movez şirketlerinin kuruluş aşamasında rol alan Kurt Onur, takip eden yıllarda, yapay zeka yazılım çözümleri sunan Cerebro, kurumsal web sitesi ve e-ticaret çözümleri sunan Woohoo Digital, İngiltere’de faaliyet gösteren Freeberry ve dünyanın önde gelen sadakat pazarlama ajanslarından biri olarak gösterilen Ketchup Loyalty şirketlerinde yönetici ortak sıfatıyla çeşitli görevlerde aktif rol alıyor. 5 senedir Bilgi Üniversite’sinde Türkiye’nin en önemli dijital pazarlama yüksek lisans programı “Next Academy” içinde “taşınabilir cihazların geleceğin pazarlama ve satış dünyasına etkileri” üzerine dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Pandemi sonrası yaşamlarımızı etkileyecek trendler

Fiziksel dünyamız hızla dijitalleşiyor. Dokunmasız (touch-free) mağazacılıktan hayalet restoranlara, dijital olarak giyilebilir kıyafetlerden abonelik ekonomisine COVID-19 sonrası hayatımızda daha etkin olması beklenen trendler…

Hayat büyük bir hızla zaten değişiyordu ancak tüm dünyayı etkisi altına alan virüsten korunmak için aylarca evde kalma hali, bu değişimin ivmesini artırdı. Evden çalışma pek çok insan için hoş ve uzak bir ihtimalken gerçek oldu, uzaktan eğitim sadece bazı kesimlerin özel tercihiyken milyonlarca öğrencinin gerçeği haline geldi, AVM’lerde alışveriş yapmanın yerini internetten verilen siparişler aldı. Hayatımızın dijitalleşmesi çok hızlandı. Pandemi döneminde hayatımıza giren yeni alışkanlıkların, bu dönemde oluşan yeni trendlerin ne kadarı kalıcı olacak henüz bilmiyoruz ama şirketler, kurumlar, devletler kendilerini bu trendlere hazırlıyor, hazırlamalı da.

Bu trendlerin ilk bakışta en öne çıkanı, e-ticaret; özellikle COVID-19 sonrası satın alma alışkanlıklarımızdaki yerini büyüyerek sağlamlaştırdı. Ancak, fiziksel dünya veya fiziksel ortamlar da bir günde ortadan kalkmayacak. O zaman teknolojik gelişmelerin ve dijitalleşmenin etkisinde bizi nasıl bir fiziksel dünya bekliyor?

Fiziksel dünyanın dijital dönüşümü

Dünyanın büyük şirketleri dijital dönüşüme hızla uyum sağlıyor. Amazon, Amazon Go adını verdiği, ‘kasasız süpermarket’ olarak tanıtılan, kamera ve hareket sensörlerinin kullanıldığı, müşterilerin telefonlarına yükledikleri uygulama sayesinde çantalarına koydukları ürünün otomatik olarak ödemesini yaptıkları ve ödeme kuyruğuna girmediği mağazalarını 2018’den beri kullanıyor. Dünyanın en büyük perakendecilerinden AliBaba’nın kurucusu Jack Ma’nın Yeni Perakende (New Retail) olarak isimlendirdiği ‘dijitalin dönüştürdüğü perakende’nin en ileri boyutu ise AliBaba grubuna ait olan Hema Mağazaları. Bu mağazalar sadece fiziksel ve internet alışveriş tecrübesiyle (bulut bilişim, yapay zeka ve sensörler sayesinde) mobil cihazları birleştiren teknik yapısıyla değil, içerilerinde taze ürün satmaya yönelik farklı yaklaşımların ve müşterilere robotlarla hizmet verilen Robot.He isimli restoranların bulunmasıyla da dünyadaki en yenilikçi perakende modellerinin başında geliyor.

Her iki marka da yapay zeka destekli ve daha az fiziksel temasın olduğu, mobil cihazların ödeme veya mikro-lokasyon desteği (GSM’den bağımsız, kapalı mekanlarda kullanılan bluetooth teknolojisi) ile insansız perakende noktalarına adım atmamızı sağladı.

Uzun zamandır büyük perakendeciler, teknoloji ile mağaza-içi deneyimleri geliştirmeye çalışıyorlardı. Nike’in Nike Speed adıyla bilinen hızlı mağazaları, Audi’nin cihazların cisim tanıma özelliği ve sanal nesnelerin gerçek görüntülerin üzerine bindirilmesi tekniğini kullandığı artırılmış gerçeklik tabanlı showroomları, merkezi Çin’de bulunan ve Alibaba’nın perakende alanında en büyük rakibi olan e-ticaret şirketi 7Fresh’in otonom bir şekilde sizi takip eden alışveriş sepetleri, Uzakdoğu’da bir çok ülkede yüz tanıma ile ödeme yapılması, İngiliz lüks giyim markası Ted Baker mağazalarının interaktif vitrin camları gibi benzer yenilikçi uygulamalarla mağaza-içi tecrübeyi artırma çabasındaydılar. Ancak COVID-19 sonrası hızla gelişen dokunmasız (Touch-Free) mağazacılık anlayışına süratli bir geçiş için hazırlık süreci içinde olduklarını bilmiyorlardı muhtemelen. Yeni nesil perakendecilik için temelde “müşteri deneyimi” geliştirme denemeleri, bugün geleceğin mağazacılık anlayışı şekillendirmenin ilk adımlarını atıyor.

Touch-free (dokunmadan) alışveriş ve geleceğin mağazacılık anlayışı

Tüketiciler, COVID-19 sonrası, daha az fiziksel temas, daha az insanla temas ile alışveriş yapma deneyimi talep ediyorlar ve muhtemelen de bunu sürdürecekler. Bu, perakende dünyası için yeni bir meydan okuma zira touch – free mağazacılık yeni bir satınalma tecrübesi tasarımı gerektiriyor. Ne yazık ki, tüketiciler bu yeni tasarıma şirketlerden daha hazır durumda.

Yaşadığımız süreç, alışverişte uygulanacak yeni tekniklerin temassız kart veya mobil ödemenin ötesine geçmeyi zorunlu kıldığını gösteriyor. Aslında zaten ödeme, vb. konularda bugün gördüğümüz uygulamalar, buzdağının altında çok daha keskin bir “fiziksel dünyanın dijital dönüşümüne” işaret ediyor. Yapay zeka ve makine öğrenmesi, gündelik yaşantımızı değiştirecek touch-free mağazacılık anlayışının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir teknoloji olarak hayatı kolaylaştırabilir. Buradan yola çıkarak, tüketiciler basit ihtiyaçlarının kolay kullanılır teknolojilerle karşılanmasını talep ederler, teknolojilerin ne kadar karmaşık olduğu, tüketicileri hiç ilgilendirmez.

COVID-19 sonrası hayalet restoranlar trendi

Hayalet restoranın tanımı ile başlamak doğru olur. Hayalet restoranlar, kapısından girip oturup sipariş veremeyeceğiniz, bunun yerine sadece elektronik ortamda sipariş alan restoranlar olarak tanımlanıyor.

Pandemi öncesi, özellikle telefon aplikasyonu üzerinden hizmete veren ulaşım şebekesi şirketi UBER’in UBER EATS uygulaması ile hayalet restoran sektörüne hızlı bir giriş yapmıştı. Bu hamle tüketicilerde bir karşılık bulmuş, büyük şehir ve metropollerde, pıtrak gibi, servis alanı olmayan sadece bir mutfak ile dijitalde satışı olan yüzlerce yeme-içme markasının veya bir başka deyişle hayalet restoranların kurulmasına olanak sağlamıştı. Hayalet restoran start-up’ları ve markaları, mutfak sağlayıcıları, yemek sipariş mühendisliği, sipariş kanalları gibi bir eko-sistem oluşurken, pandemi öncesinde bile, ABD’de 2030 yılına kadar, hayalet restoran pazar büyüklüğünün 10 kat artması öngörülüyordu.

Bu trend pandemi öncesinde neden başlamıştı, hayalet restoranlar insanların hangi ihtiyacını karşılamıştı? Aslında cevap hem basit hem de karmaşık bir toplumsal değişimin sonucuna işaret ediyor: Bireyselleşen genç işgücü, dijital kanallardan artan yemek sipariş davranışı, artan yemek farkındalığı, yemek tarzının yaşam biçimine dönüşmesi, alternatif yemek talepleri, yemek hazırlayacak vakit darlığı ve ek olarak beraber yaşam (co-living), beraber çalışma (co-working) ortamlarındaki büyümeyi de üst üste koyduğumuzda, bu trendin gördüğü ilgiyi daha iyi anlamak mümkün.

Pandemi sonrası ise, tüketiciler evde yemek yapma becerilerini geliştirirken, bir o kadar da dijital kanallar üzerinden eve yemek siparişi pazarını büyüttüler. 2020 yılının mart ayında, Statista tarafından açıklanan verilere göre, araştırmaya katılan Amerikalıların %47’si evde kalmaları halinde restoran yemeklerini online olarak sipariş edebileceklerini söylüyorlardı.

Peki, bütün bunlar bildiğimiz klasik restoran endüstrisinin yok olacağı anlamına mı geliyor? Koronavirüs sonrası dönemde sürdürülemez maliyetlerle boğuşan restoran endüstrisinin nasıl hayatta kalacağını kestirmek şimdilik imkansız ancak en azından dünyaya yayılan trendlerin lokomotifi olan ABD’de hayalet restoranların popüler bir seçenek olarak kalmayı sürdüreceği tahmin edilebilir. Fakat şurası kesin, günümüzün en önemli trendi, esneklik ve kolaylık, müşteriyi anlamak ve ona göre ürün/servis/hizmet geliştirmek, yeni iş modellerine açık olmak…

Yeni nesil ve çevreye duyarlı markalar tercihleri

COVID-19 ile dünyada karbon salınımının azalması sayesinde, dünyanın sadece insanlara ait olmadığını, paylaşmış olduğumuz diğer canlıların da yaşam hakları olduğunu hatırladık. Tüketim tercihleri, hassasiyetleri ve ölçütleri nesillere göre değişiklikler gösterir.

Yeni jenerasyonların satın alma kararlarında da çevreye duyarlılık, doğal yaşamın sürdürülebilirliğine saygı gibi kriterler önemli ölçüde etkili hale gelmiş durumda. GFK araştırma şirketinin yaptığı bir araştırma, 2019’da dünya genelinde yaştan bağımsız toplam tüketicilerin %61’nin satın alma kararlarında tercih edilen markada çevre koruma kriterinin belirleyici olduğunu ortaya koyuyor.

Tüketim davranışlarımızı belirleyen bir faktör: Instagram

COVID-19 sonrası, tüketim davranışlarında etkili olacak iki faktöre biraz daha yakından bakmak, önümüzdeki dönemin moda ve giyim sektörü üzerinde nasıl bir değişimi tetikleyebileceğini anlamak açısından yararlı olabilir.

İlk faktör, sosyal medyanın özellikle de Instagram’ın etkinliği. Tüketicilerin ve tabii ticari kurumların sosyal medya üzerindeki etkileşimleri artık satış stratejileri planlanırken özellikle üzerinde durulması gereken bir veri olarak karşımıza çıkıyor. İstatistikler, dikkate almamız gereken verinin büyüklüğünü gözler önüne seriyor.

Instagram’ın Eylül 2020 itibariyle dünyada 1 milyar kadar kullanıcısı var. Instagram’in sadece ABD’deki kullanıcı sayısı 120 milyon. Her ay ortalama 130 milyon Instagram kullanıcısı bir ürün hakkında daha detaylı bilgi almak için tıklama yapıyor. En çok seyredilen Instagram hikayelerinin 1/3’ü işletmelerden geliyor. Instagram üzerinden 500 binin üzerinde aktif influencer var ve günde 200 milyonun üzerinde Instagram kullanıcısı, 25 milyon üzerindeki kurumsal profillerin en az bir tanesini ziyaret ediyor.1

Instagram özellikleri açısından dünyanın en popüler altıncı sosyal medya platformu ancak diğer sosyal medyalara mecralarına göre satış ve pazarlama açısından ticaret yaratma konusunda öncü konumunu koruyor.

Dijital olarak giyilebilen kıyafetler

İkinci faktör ise ilhamını Instagram’daki fotoğraf paylaşma çılgınlığından alıyor. Bugüne kadar Instagram’da 50 milyar civarında fotoğraf paylaşılmış ve paylaşım çılgınlığı toplumun tüm dokularına işlemiş durumda. Bu bilgiler ışığında, çevreye duyarlı ve tüketim alışkanlıklarına yeni bir bakış açısı geliştiren yeni nesil tasarımcı ve üreticiler yeni bir akımın da başlamasına neden oldular: Dijital olarak giyilebilen kıyafetler

Gençlerin bir kısmı, hem mümkün olduğunca paylaşım yapmak ve etkileşim yaratmak hem de dünya kaynaklarına daha az zarar vermek, daha az tüketmek istiyor, bunun yollarını arıyorlar. Fiziksel olarak daha az ürün satın alınan ancak, gündelik yaşamdan moda akımlarına kadar hayal edilen farklı alanlarda çeşitli paylaşımlar yaparak çok sayıda giyim ürününü sadece dijitalde kullanma fikri, bazılarına çok uzak gelse de belli ki bu ihtiyacı hissedenler için heyecan verici.

Helsinki merkezli, kot ve yaşam-tarzı markası Carlings, 10$ ile 30$ arasında değişen fiyatlarla, sadece dijital olarak giyilen kıyafetleri satışa sunuyor. Ürünü dijital ortamda satın alıyor, fotoğrafınızı Carlings uzman çalışanları ile paylaşıyorsunuz, onlar dijital olarak sizi giydirip, paylaşım yapabilmeniz için fotoğrafınızı sizlere geri gönderiyorlar. Bu basit yaklaşım henüz bir başlangıç, artık yapay zeka ile birlikte, yazılımların dijital kıyafetlerin tüketicilerin üzerine en uygun şekilde oturmasını sağlaması çok uzak olmasa gerek.

Hayatlarımızın nasıl dönüşebileceğine dair olasılıkları artırmak mümkün. Sadece dijital olarak hazırlanan bir koleksiyon, bu koleksiyonda tercih edilen ve en çok talep edilen kıyafetlerin daha sonra gerçek üretim bandında üretilmesi, kaynak israfını ciddi anlamda önleyebilir. E-ticaret sitelerine, adres, kredi kartı veya ad-soyad bilgisinin yanı sıra dijital beden ölçülerimizi verdiğimizi ve bu sitelere girdiğimizde, tüm ürünlerin üzerimize oturtulmuş şekli ile ürün detay ve fotoğraf bilgisine dönüştüğünü öngörmek artık daha kolay.

Ortak çalışma, ortak yaşam ve abonelik ekonomisi

İvme kazanacağına neredeyse herkesin emin olduğu önemli diğer iki trend ise “co-working” ve “co-living”.

Co-working kelimesini, birçok insanın kendi işlerini yürütmek ve çalışmak için kullandıkları paylaşımlı ofis veya ortak ofis alanları olarak tanımlamak mümkün. Co-living ise, ortak niyetleri olan insanlar için ortak barınma sağlayan bir tür topluluk olarak ifade edilebilir.

Son yılların yükselen gelir kaynağı modellerinden biri de, abonelik ekonomisi (subscription economy). Teknolojiden gıdaya, kozmetikten içerik tüketimine kadar çok çeşitli sektörlerde kendine yer buluyor. Bugün, Netflix veya Spotify gibi dijital TV ve dijital müzik platformları aylık aboneliklerle esnek bir biçimde kitleler ile buluşurken, sahip olmaktan çok düzenli kiralama modeli, pandemi sonrasında daha da değişen tüketici beklentilerini tam olarak karşılamanın bir çözümü olabilir mi?

Ürünler, hizmet/ürün kalitesi, satış sonrası memnuniyet, hatta ürünün toplam tecrübesi bir hijyen faktörü iken, unutmamak gerekir ki dijital dünyada gelir ve fiyatlama modeli temel bir pazarlama aracına dönüştü. Yaşadığımız dönemde, ihtiyaç ve tercihler tüketici odaklı bir abonelik yaşamı felsefesinin bireylerde karşılık bulduğunu gösteriyor. Paylaşım ekonomisi son yıllarda hızla büyürken, otomobil, eve düzenli alınan gıdalar, seyahatler, ulaşım, beyaz eşya veya mobilya gibi bu konularda dijital rakiplerine göre daha geriden gelen ihtiyaçlarda her şeyin aylık aboneliklerle karşılanabileceğini düşünmek yaratıcı yeni fikirlere kapı açabilir.

Pandemi elbette yeni trendler yarattı ancak pandemi öncesi daha az kişinin radarına takılan değişimler ana trendlere dönüşecek gibi gözüküyor. Geleceğin en büyük yeteneği, esneklik. Bu prensibi algılayan tüm bireyler, kurumlar ve devletler başarının anahtarını ellerinde tutacaklar.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun hakkında politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 4 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

  1. Kaynak: (OmnicoreAgency.com)

Kurt Onur
Kurt Onur
Kurt Onur - 1999 yılında Tekfenbank’ta Hazine departmanında çalışma hayatına başlayan Kurt Onur, 2001 – 2003 arası Dışbank’ın Ekonomik Araştırma Departmanı’nda ekonomist olarak görev yaptı. 2003 yılında, Işık Üniversitesi’nde MBA programını ”Mobil Pazarlama’nın Geleceği” konusunda tez yazarak tamamladı. 2004 yılında, Turkcell’in mobil pazarlama ajanslarından biri olan Pharos Media kurucu ortağı olarak çalışırken, 2008’de Türkiye’nin ilk mobil reklamcılık şirketi olan MoveZ’yi kurmuştur. Pharos Media ve Movez şirketlerinin kuruluş aşamasında rol alan Kurt Onur, takip eden yıllarda, yapay zeka yazılım çözümleri sunan Cerebro, kurumsal web sitesi ve e-ticaret çözümleri sunan Woohoo Digital, İngiltere’de faaliyet gösteren Freeberry ve dünyanın önde gelen sadakat pazarlama ajanslarından biri olarak gösterilen Ketchup Loyalty şirketlerinde yönetici ortak sıfatıyla çeşitli görevlerde aktif rol alıyor. 5 senedir Bilgi Üniversite’sinde Türkiye’nin en önemli dijital pazarlama yüksek lisans programı “Next Academy” içinde “taşınabilir cihazların geleceğin pazarlama ve satış dünyasına etkileri” üzerine dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x